@handelendin
|
Gözlerimi açtığımda beni kollarını alan şapkalımın gözlerine hayran hayran bakıyordum. Dağınık açık griye ve platine yakın bir küt saçlarını, soluk mavi gözleri ile benim gözlerime süzüyordu. Göğsü açılmıştı benden önce kalkmış gömleğinin bir iki düğmeyi iliklemeyi unuttu mu yoksa beni kollarını alıp uyandırmak için direk yatağa benim yanıma yatağa atlamış gibiydi. Böyle çok yakışıklıydı. Birbirimizin gözlerine öylece bakıp gülümsüyorduk.
“ Dün çok güzel uyumadık mı leydim, birbirimizin gözlerini korkmadan bakmak ama o günler ne zaman gelecek leydim, benim sana alevlerine hasta olan leydime öyle seslenmek istiyorum.”
Elim şapkalımın pürüzsüz yüzüne gitmişti ve baş parmağımla okşamaya başladığımda elimi yanağından çekip parmaklarımı dudaklarına götürüp küçük öpücüklerle parmaklarıma dokundu ve bu küçük öpücükler hızlandıkça kalp hızım artmaya başlamıştı.
Hıçkırık tuttu birden ve bu heyecanın devamı samimi ortamınızın ilerlemesini bende istiyorum ama şu an o aşkımızın o güzel yanını daha gelemedik.
“ Kardeşinle, ikizinle ne zaman buluşacaksın peki ?” sorusuna yanıtını bende bilmiyorum. Belki sabah belki öğlen belki akşam günün hangi vaktinde olacağını bana mektupta söyleyecekti.
“ Seni toprağı anımsatan gözlerin su özlemini gideremedi, iki gönül denizlere bulaşsın olmaz mı ?”
Ne kadar romantik bir soru soruşun ben buna nasıl hayır diyebilirim bilmiyorum. Bir süre böyle dursak bu anı hiç bitmesin diyordum. Onun gözlerini bakarken, onun gözlerine güldüğünü gülmeye başlamıştı, benimde.
Ona bakmaya doyamıyordum, birbirimizin dudakları çok yakındı ve nefes alışverişlerimiz birbirine karışırken ona daha fazla çekilmek isterdim ama bu anı bozulsun veya bozulmasın diye düşünüyordum. Bacağıma ona doğru çekmiş ona daha da yakınlaştım. Böyle kalmak eli arkamda beni tutuşu, sanki benden ayrı kalmak istemiyordu. Bende istemiyordum ama kardeşimi bulmuştum ve bugün sırf onunla zaman geçirecektim. Beni nereye götüreceğini merak ediyordum, ne zaman buluşacağız bilmiyorum, ondan mesaj beklemiştim herhalde öğleden sonra yazacaktı.
Biraz böyle durduktan sonra yataktan kendimi kaldırıp arkamı dönüp gülümsedim ve üstüme rahat şeyler giyip saçlarımı farklı topladım. Örgüden sıkılmıştım. Hayatım boyunca hep öldüm. Biraz değişik kıyafetler almak istiyordum. Eski elbiseleriyle değiş tokuş yapabilirsem bana yeni şeyler dikebilir miydi terzi.
“ Ben farklı şeyler giymek istiyorum. Belki zamanın varsa birlikte şu giysilerle değiş tokuş yapabiliriz terzi ile elbise yerine gömlek ve etek giymeyi istiyorum.”
“ Çok güzel olur leydim belki bizi tanımasınlar diye özgür oluruz.”
Başımı sallamıştım. Beyaz elbisemi giymiştim ve şapkalımın merak ettiği sorusuna doğru döndüm “ Bir şeyi merak ediyorum leydim, parşömende mesajlar nasıl aynı anda görüyoruz. Bir özel maddesi ya da işaret yaptın mı ?”
Güldüm “ Yansıma ayna etkisi ne olduğunu biliyor musun bu etkiyi yaratan peri iğnesi sayesinde mesajları hızlıca ve depo görevi görüyor.”
Arkamda bitti. Yetişemediğim elbisenin arka kısmında ipleri bağlıyordu. “ Saçımı koyu renge boyamanın kolay yolu var mı peki?”
“ Var aslında kolayca halletmenin ve en basit şey diyebilirim. Kömürün rengi kömür külü buluyorsun eziyorsun su ile özünü yapıp saçlarını boyuyorsun.”
“ Sen tanınmıyorsun bende tanınmayım. Sokakta özgürce gezelim.”
Ne bu gizemli halleri ama ilginç olur. Hem eve gelince mağaraya yani çıkar suyla yıkayınca.
Omzumun arkasından Morlis’e bakınca bir buse kondurdu ve elleriyle ipleri birbirine bağlayıp beni kollarımdan tutup sarıldı. Bu sıcaklık ne içindi.
Parşömen parlamıştı. Sanırsam ikizim nerede buluşacağımızı yazmıştı. Koşarak masanın üstüne geçip parşömeni açıp kardeşimin mesajını okumuştum. Kısa bir mesajdı.
Seni çalıların olduğu kısımda bekliyorum. Kız kardeşim. Akşam saatlerinde.
Neer
Gülümsedim ve akşama kadar benim koruyucum ve sadık sövelyem ile birlikte vakit geçirebilirim.
Kaçta olacağını bilmiyordum ama akşam dediğinde bir yerde oturur onu beklerim diye düşüncesi vardı kafamda. “ Biraz daha vaktimiz var, akşama kadar. Hadi gidelim sana etek bluz takı mücevher alalım bir de şapka mı alsak bu şapka gibi herhalde cadı sana armağan etti. Bende belki bir şeyler armağan edebilirim.” Bunu söylediğinde içimdeki elementler coştu.
Gülümsedim. İçimden Mel’i yalnız bırakmak gelmiyordu. Onu da alıp götürsek diye düşünürken. Morlis’ i yeniden kavuşma hayali beni mutlu ederken içim sığmıyor valla. Mel mağarada yalnız kalacak diye üzülürken dışarıdan, odanın dışarısında “ Siz gidin beni merak etmeyin, parşömenle Sude ile konuşacaktım.” Bizi başından salmıştı neyde Sudenin ünlü sözlerinden “ Derin sular aşkına!”
Mel uzaktan gülüp sözümü düzeltti “ Buz gibi sular aşkına, olacak o söz.” Her neyse biliyorum onun sözlerini ve şaşırma laflarını alışamıyorum, hala bana aşırı yabancı.
Eski kıyafetlerimi bir torbaya koyarak gülümsedim. Birlikte kahvaltı edelim dedim Mel’e beni kovdu mağara dışına beni değil tek Morlis’e bile kapı dışına ettiğini gördüm uzun bir geçit kapısı açtığında arkasını dönüp içeriye geçti. Ağzım açık kalmıştı, bizi takmadığını düşünüyor olmuştum. Elimde torbayla geçitten gözüm açık geçmiştim. Bitik çukura gittiğinde kendine korsan giysiler almıştı. Saçını öyle gizlemişti ağzına da peçeyle örtmüş bir yabancı gibi benim yanımda dolaşıyordu.
Kasaba meydanında etrafı inceleyerek bakıyordum ilk adım attığımda sanki ilk defa yabancı bir ülkeden gelmiş burayı yeni görüyormuş gibi incelemeye görev edindim.
Karnımın gururlandırmasıyla utandım ve beni kahvaltı edebileceğimiz bir mekana doğru sürükleyip kapıdan içeri girdiğimizde mekanın içi sıradan normal bir yer gibi görünüyordu. “ Burası benim gözlerim kapalı iken geldiğimiz yer mi ?”
“ Değil alev kızım onu sonra gideceğiz orası özelimiz.”
Utancımı içimi atıp şapkalım ile bir masaya oturup bilmediğim tadını ilk defa duyduğum yiyecek ve içecekleri tatlarını bakarken isimleri çok ilginç gelmişti. Elf topraklarından gelme bir malzemeleri var sanırım öyle düşündüm. Bir iki saat masada ne yaptığımızı ve ayrı kaldığımız zamanı dertleştikten sonra bedelini ödeyip mekandan ayrılıp yeni giysi ve kıyafetleri almak ve değiş tokuş yapma sırası için giysi dükkanlarına, terzilerine gidip sorduk ‘ Bu kıyafet kumaşları ile yenileri almak mümkün mü ‘ diye hepsinin cevabı aynıydı imkansız deyip duruyorlardı. Artık Morlis pes etmişti. Gidip gümüş ile alalım dediği sıra bir dükkanın camında ise eski kumaşları benzeyen elbise ve giysileri fark ettiğimde Morlisin elini tutarak o dükkanın içine adım attığımızda çok tatlı bir kız bizi gülümseyerek karşıladı.
“ Nasıl yardımcı olabilirim size ?” Sesi o kadar tatlı ve ince tondu ki gülümseyerek durumu anlattığım sıra torbanın içindeki kumaşları bakış atıp yorum yapmadan kabul etmişti. “ Buradaki eski kumaşlardan yapılma ama zevkinizi uyacağını düşünüyorum. Nasıl bir model istiyorsunuz genç leydim.”
Gülümsedim. “ Hep elbise giydim biraz tarzımı değiştirmek istiyorum. Etek gömlek ve bluz hatta pantolon gibi şeyler olursa sevinirim.”
“ Siz gezin efendim ben bunları koyup gelirim efendim.”
“ Sonunda alıcı bir terzi bulduk alev kızım.” Askılıkta olan etek ve bluz hatta gömlekleri takıldı. Sudeden giydiğim şeylere benziyor diye düşündüm. Siyah tondan sıkılmış biri olarak sadelikten biraz uzak olmak istediğim için motifli şeylere gözüm kaydı. Bir iki etek beğenmiştim. Boyu uzundu ama o kadar fazla uzun değildi. Desenleri ve motifleri çok ilgimi çekti. Acaba gerçekten peri kızı mı bunu sormak istiyordum.
Yanıma geldiğinde terziye döndüm “ Sen gerçekten peri kızı mısın ? Bunlar müthiş.” Ağzımdan kaçırdığımda gülüp geçti. Başıyla olumlumu yoksa olumsuz sağladığında emin olamadım. Üstümde bir baktım morlis “ Sana böyle şeyler yakışıyor.” Gülümsedim.
Bunlardan ve farklı tarzlı tasarımları elime alıp bir perde bulup perdenin arkasında denediğimde üstümde bir bakış attım. Gerçekten farklı bir bene adım atmış gibi oldum. Bunları almaya karar verdim. Bir tanesini üstümde kalmasını rica ettim. “ Tabii ki genç leydim. Üstündeki uzay sinyalini çıkarayım. Bekleyin halletmek üzereyim ve bitti.”
Kardeşimle böyle görünmek istemiştim. Sırada şapka bakmaya ve kömür almaya.
Elimiz dolu şekilde dükkandan çıkıp şapkacıya uğramak kaldı. “ Akşama kadar böyle dolaşıp duracak mıyız .”
“ Yoo parkta oturur dışarının tadını çıkarırız, güzel olmaz mı ?” Güzel bir teklife hayır demeyeceksin herhalde. Belki ben senin bacaklarına başıma koyarım ondan sonra manzaranın tadını çıkarıp keyfimizi bakarız. Şapkacıları girmeden morlis için bir kaç korsan kıyafetine benzeyen şeyler bulduktan sonra saçları için kömür boyasını bulmaya geldi. Saç uzmanların atölyelerine gezip durduk, ya kalmamış oluyordu ya satılmıyor ama en sonda kömür boyasını bulup satın aldığımızda gülümsemiş diğer ıvır zıvır şeyleri aldığımızda bir parkın bankında oturmuş şapkalımın omzuna başımı koymuş çocukların ve sevgili olan leydi lordların konuşmalarını dinleyerek biraz böyle sakin sakin kalmışız. Huzuru bulmuş ve keyfini çıkarıyorduk.
Bu birliktelik akşama kadar sürmüştü. Ben aldıklarımızı Morlise vermiş Mel’in açtığı kapıdan şapkalımın arkasından el salladım. Mel ikinci mesajda ikizimle nerede buluşacağımı söylediğinde gülümsemiş başımı sallamıştım. Vakit vardı ama biraz yemyeşil ağaçların içinde dolaşarak taş duvarların yanından geçerek dolaşa dolaşa temiz akşam havası ve gökte ayın etkisiyle buluşma noktasına gelip çalılığın önünde taşın üstünde oturmuş biraz gözlerimi kapatıp kestirdim. Gözlerimi dinlendirdim.
💜
Gölün üstünde taşların üstünden atlayarak birbirimizin üstüne su atıp kahkaha seslerimiz yankı yaptı bu ıssız ve sessiz akşamın içinde. Gölde biraz daha eğlendik yeni giydiğim ayakkabılarım onca zaman bir bezle sarılı ayaklarıma sanki tedavi etmiş gibi rahattı. Ayakkabıları çıkarıp gölün içinde yalın ayak dolaşıp durduk hatta dans ettik. İkinci kez bu kadar eğlenmiştim. Yalnızlığımın ilacı sevdiklerim olunca acılarım toz bulutu olup uçtu. Ama ben korkuyordum bu lanet onları elimden alırsa diye. Ben neden bu laneti kabul edemiyorum. Neer neden laneti kabul etmiş ve bir olmuştu.
Acaba Sudenin dediği gibi bu laneti kabul etmek bana iyi gelecek miydi ?
“ Baksana Neer, sen nasıl lanetini kabul ettin ?”
Neer, gökyüzünde parlayan mavi aya bakış atmıştı “ Lit, ikizim, benim gücümü merak ediyor musun neden bana o lakabı taktıklarını?” Hiç merak etmedim ama şimdi sorunca biraz nedenini merak etmiş olabilirim. “ Neden peki Neer, mavi ay sana nasıl zarar verebilir.”
“ Vermesini izin vermiyorum. Bende canavar yok canavarı dönüşen kişiliğim oluyor içimdeki ben.” Neer’ın içindeki diğer tarafımı.
“ Biraz geri çekilsen iyi olur çünkü sana zarar vermek istemem.”
“ Bana zarar veremezsin ama yine de peki.” Arkaya doğru geri geri gidip Neer’in ikinci tarafını göstermesini bekledim.
Mavi ay kılıcını parladı. İkizimin ayaklarına dolanan ruhları gördüğümde yutkundum. Gözleri yeşil olan ikizim mavi ayın rengine almıştı. Elinde kılıç ve bir şeyi tutuyor gibiydi. Sisin içinde belirlenen lambaya gördüğümde bir şey diyemedim.
Neer “ Bu kadar yeter mi ikizim ?” Sorusuna başımı sallamıştım. Benim sıram belki sonra bir şekilde kontrol ettiğimde belki. “ Bende göstermek isterim senin lanetinden daha kötü delirmeni istemem veya canavara yem olmana.”
Başını salladı ve gölden çıkıp ayakkabıları giyerek son bir kasaba turu yaptık. Dükkanlar kapalıydı. Herkes evlerinde uyurken biz böylece dolaşıp durduk. Ama çok keyif aldım.
“ Yarın gidiyorsun seninle gelip seni geçirebilir miyim gemine kadar .”
“ Bilmiyorum şövalyen izin verirse tabii ki!”
Gözyaşlarım yanaklarımdan akıp geçmişti. Ayrılık zamanı gelmişti. İkimiz farklı yollara saptık; ben geçitten geçip mağaraya yürüdüğümde kim bilir ikizimin nereye gittiğini bilmiyordum ama güzel bir gün geçirdim.
Her zaman mağara rutin şeyler sohbet ettik neler yaptığımızı ve eğlendiğim şeyleri anlattım. Yorulduğumu anlayış gösterdiler. Morlis beni yatakta bekliyordu. Üstündeki kıyafeti çıkarıp kucağına doğru atlayıp sarıldım.
|
0% |