Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8📜: Ay Işığı Sözü

@handelendin

LİTA - VERİDİA SARAYI


Nedense içimde bir sevincin belirtisi oluştu. Nyla yanımda, Natasha üzerime su dökme isteğini düşünürken Nyla ona engel oldu.

Natashayı kapı dışarı ettikten sonra beni güzelce giydiren Nyla “ Leydim bugün neşenizi dünkü olaydan sonra mı acaba ?”

“ Evet, güzel birlikte gün geçirdik.” dedim Nyla gülümsemişti “ Çatı katından çıktığınız iyi oldu ama odanıza gitmek zor olacak.” Bu odanın o adama gidecek yerine bulup kapı açmalıyım. Ama bunu nasıl yapacağımı emin bile değilim.


Yemek salonuna doğru uzun koridordan geçip kapıdan içeriye doğru adımladım ve leydime geçmemi söyleyen kralın ikinci cümlesi dünde kalmıştır “ Leydim o şapkalı şövalyenin bakışlarını hiç hoşuma gitmedi.” Ama benim hoşuma gitmişti ve gülümsedim bilerek.

“ Bence güzeldi kralım, ben sevindim seni yendiği için ama üzüldüm ona derinden yaraladığın için,” dedim nefes alışverişleri bu dediğim sözleri yediremediği kendisine, çok açıktı.

“ Bu konuyu açtığımı pişman oldum.” Hafif bir kahkaha attım. Kahvaltı sırasında çalışma odama nasıl gideceği mi düşünürken kralın düğün heyecanı beni güldürdü.

“ Sende düğün için heyecanlısın,” dedi ben daha çok tok bir kahkaha atıp kahvaltım bitince masadan kalkıp ilk ellerimi yıkamak için beni lavaboya kadar eşlik etti iki hizmetçim sonra odama kadar takip eden Natasha’dan nasıl kurtulacağımı düşünüyordum ki, Nyla ile bir anlaştık, odama girin’e kadar takip etti sonra Nyla onu çıkarana kadar sesimi çıkarmadım, Natasha ile birlikte uzaklaşınca çalışma odama gitmek için kapıyı açıp etrafta ses var mı diye koridoru dinleyip göz attım. Kimsenin sesi çıkmayınca odamın kapısını kapatıp sessizce kilere giden tarafa doğru duvarlara tutunarak yol aldım.


Bir odanın içine adım attıktan sonra laflara doğru yönelip doğru oda mı diye dokunarak anlayıp gülümsedim. Rafın arkasına doğru tuğla duvara doğru ilerleyip doğru boşluğu elimle yoklayıp bir sağa bir sola elimle kontrol ettikten sonra o tuğlayı bulup çektiğimde duvarların çekilme sesini duyup içeriye bir basamak inerek odaya ulaşıp tüm mumları alevimle yakıp gözlerimdeki demiri çıkarıp serbest bırakıp kitaplığıma doğru birkaç adım attıktan sonra devasal kitaplığıma bir bakış attım.


Devasal kütüphaneme uzunca baktıktan sonra o kitabı nereye koyduğumu hatırlamıştım. Büyük merdiveni o rafa doğru sürükleyip yukarıdan ikinci kattaki büyülü burç şifa taşlarını uyumunu anlatan kitabı merdivenle ikinci kata çıkıp dikkatlice raftan alıp aradığım kitabı dikkatli inmeye çalışırken ayağım basamaktan kayıp taş zemine boyladım. Kalçamı kırmış olmalıyım. Ayağa kalkmayı denedim, dengem pek iyiye gitmiyor.


Yavaş hareketlerle masama doğru ilerleyip sandalyemi çekip kitabın ilk sayfasını açmıştım. Dün akşamki mektupta kusuru olduğunu itiraf etti. Mavi gözleri kusurun güzelliği demek.

Şapkalımı görmesini sağlayan biraz miğfersiz bir icat yapmalıyım ama ne yapmalıyım.

Konuştuğumuz şeyleri düşündüm. Ejder burçlu belki işimi yarar diye merak edip sormuştum.

Küçük bir şey olmalı ve göze giden yol olmalı ve iyileştirici bir mücevher diye söylene söylene kitabı sayfa sayfa çevirip doğru taşı ve duyuları açan taşla nasıl bir şey yapabilirim.

Bir dahaki karşılaşmamızda ona bu mücevheri vereceğim.

Sonunda sayfa sayfa gezdiğimde ejder yüzük çeşitleri odağıma girmişti.


Benim için alışılmışlığın ötesinde ve yeni bir tür. En azından eski sıradanlığı yerine yeni keşfedilmemiş icatlar yapmayı severim.

İlk bir kağıda yapacağım modeli çizmek olacak sonra da gerekli malzemelerle bir araya getirmek.

Aslında aklımda süper bir tasarım var. Bir kağıdı alıp ilk taslağı çizdim. Ama pek istediğim gibi olmadı. Olmayınca tekrar tekrar çizerek istediğim taslak oluşana kadar model çıkarttım ve başıma ağrı girmişti.

Aklımdakini yapamamak kadar kötü bir durum olmadığı açık ve gerçek.


Son kez aklımdakini parşömene çizdim ve arkama yaslanıp istediğim modeli çizmiş olduğumu sevindim.

Ben kalıbı nasıl çıkarıyordum unuttum.

İşin zor kısmı işte bu şövalyemin, şapkalımın demir eldiveni varlığı parmağını görmemi engelliyor. Dur bir dakika burada iken eldivenlerini çıkarmıştı bana dokunmak için. Elini tutmuştum. Küçük bir tahmin yürüterek kağıda ölçüleri yazıp ilk denememi yapmak için bir ip yardımıyla kendi parmağıma ölçü olarak kullanıp ayarlayıp sevrin alçısını masanın altından çıkarıp bir tasın içine bir iki kasık koyduktan sonra yüzük parmağımla birlikte bir iki cm kalınlık olan bir nesne koyarak parmak şeklini oluşturduktan kurumasını bekledim.

Şimdi şifalı taş setinden iki taşı birleştireceğim için biri zümrüt diğeri akvanira mücevheri olacak göze iyi gelen hem renk bakımında güzel duran iki şifalı taş. Zümrüt ve Akmavarin mücevherleri kutunun içinde çıkardıktan sonra çalışma masama doğru ilerleyip yapılışı hakkında bilgi sahibi olduktan sonra öğütücüyü alıp masama oturdum. Hepsini kullanıp kullanmamakta tereddüt ettim. Bence dedim bir yarısını çekiç ile spatulayla ikiden ayrılıp her iki taşı ölçülü kullanmak tarafındayım böylece dikkatlice iki değerli taşı ortadan bölüp öğütücüyle mi koysa eritmeyle yapacağımı kitaptan bakıp “ Eriterek yazmıyor direk koyun diyor ama altta iki renk kullananlar için eritme işleminde geçirin,” yazısını belirtmiş peki o zaman kazana su doldururken küçük bir taşı nasıl eritmeyi düşündüğüm acayip, alevi söndürüp nasıl yapacağım hakkında kitapları baktım. İlk defa böyle bir şey yapacaktım.


Kalıbı alçıdan çıkarıp bir güzel temizledikten sonra Akut demiri bir parçasını alıp aklımdaki modeli göre kazanda sıvı halini getirmek çok saçma olur diye düşünerek demiri eritmek kafam şu an almıyor sanırım ama onunla ilgili bir kitap okumuştum maskemi yaparken kullandım.


Yapacağım bir demir parçasını çekiç ile kılarak yapmalıydım ya da kısaca bildiğim yöntemle ilk önce alçı çıkardığım parmak boyutundan bir parça kesip bir güzel törpüledikten sonra ortasını oyarak bir yüzük boyutunu getirmiştim.

Olsa iyi olur dedim model olarak kullanacağım kılıf olarak sonra aldığım demir parçasını büküm araçlarıyla boyutunu ayarladıktan boyutunu getirmeyi çalıştıkça daha da batırdığımı fark etmem ile e pes edişim bir oldu.


Bir süre kitapla baş başa kaldığımda buradan çıkıp odama dönmeliyim diye kendi kendime karar verip maske mi takarak tuğla duvardan geçip koridorda gelen sesleri dikkatle dinleyerek ilerledim ve odamın kapısını vardığımda kapıyı arkamdan kapatıp gölgenin bana yolun tarif etmesi güzeldi.


En sonunda korunaklı alanımdan aldığım mumu alevimle yaktıktan sonra kalkan aktifleşti. Maskemi çıkarıp masama mektup yazmaya döndüm. Belki bu mektuplardan sonra sonlarına geldiğim kitabı bitirip yarıda bıraktığım kitaba geçelim ondan sonra en çok merak ettiğim kitap vardı GÖKYÜZÜNDE ESERAT VAR! adlı isimli bir kitaptı. Kapağı hoşuma gitmişti biraz.


-MEKTUP


Sana bağlanmakla hata mı ettim. Kralın gözü bende, seni unutmak istiyorum ama bunu yapamam

                          Lita 


Beni mi düşünüyorsun Alev gözlüm.

Gökyüzü kadar yakınım ama birbirimizi göremediğimiz açıktı leydim.

Ama merak etme!

Bana gösterdiğin alev gözlerinin gibi bende sana tüm dünyayı önüne sereceğim

Morlis


Çok büyük laflar ediyorsunuz ama sizinle birlikte

gecenin eşsiz manzarasında yıldızları izlemek büyük

dileğim şapkalım.

                       Lita 


Leydim gününüz nasıl geçti.

Ben gittiğimde boşluk oluştu mu içinizde, bende o boşluk sahibini arıyor.

Morlis


Bendeki o boşluk senin varlığınla doldu.

Bu sabahın kahvaltısında krala seni düşünürek kızdırdım.

İnan çok güzel hissettim hatta gülmüş olabilirim.

LİTA 


Hahaha.

Beni kullanmak iyi bir fikir miydi ?

Emin değilim ama size yardımcı olduğu mu bilmek güzel.

Morlis


Bugün o kitabın sonlarına okuyacağım,

sonda kaderleri bir olacak mı diye merak ediyorum.

Lita 


Bende merak ediyorum bitirince bana da anlat.

Mutlu sonla mı bitti mi yoksa mutsuz sonla mı..

Morlis


Ne yazacağımı bilemediğim için mektuptan uzaklaşıp komedinin çekmecesinden bitmek üzere olan o kitabımı elime aldığımda en son kaldığım yeri hatırladım. Çaresiz kalıp dünya dünya dolaştığı o sayfadayım, devam etmiştim. Aşkı için neler yapıyordu ben olsam kendi bencilliğim için kullanırdım. Sonunda tüm şifacılara ve kara büyüyle uğraşan insanlarla tanışıp bu laneti anlattığında, kimsenin bu lanetle pek bir ilgisi olmadığını fark ettiğinde çok üzülmüş olmalı, okurken sanki ben prensesin yerinde gibi hissettim. En son ümidini yitirmiş olacağını anlayıp kabulleneceği sırada biri ona seslendiğinde dönüp bakmıştı arkasına, garip giyinmiş biri yanına çağırdığında tereddüt etmişti gitmekte ama belki onda bir bilgi alabilirim diye düşünerek o kadının yanına gittiğinde ‘ bana mı seslendiniz ?’ sorusu çıkmıştı prensesin kadın prensese doğru yönelip ‘ aradığın çare bende olabilir.’ dediğinde prenseste hafif bir tebessüm belirdi yüzünde, sonunda sevdiği adam için bir ilaç bulmuş gibi sevinmişti ama onunda zahmetli bir yolla elde edeceğini düşünmezdi - “ Bazen en büyük zafer büyük acılar sebep olabilir, Prenses Charlie ve sende sevdiğim adam için o yolculuğa başında iken zorlukları karşılayacaksın.” Dedim kitapla dertleşip durdum.

Devam ettim, kadının dediği ve teklif ettiği kısımda ‘ bu çiçek var kızım ama çok uzaklarda, yetişen o çiçeği, ay tepede iken yedirmen lazım’ diye ilacı söylemişti prensese, prenses ne yapacağını bilemedi.

Bu ne şimdi bize bırakacak seçeneklerle mi ilerleyeceğiz- aşırı saçma ama okumayı sürdürdüm.

Prenses, tuhaf görünümlü kadının dediğin çiçeğini öğrenmek istedi. Kadın ‘ Yıldız Çiçeği’ demişti ilk defa duyduğu bu çiçeği nasıl bulacağı hakkında ne fikri ne de bilgisi vardı.

“ Senin gibi bende sevdiğim adamı şifa yapmayı çalışırken yeni bir keşif yaptığım için bilgim yok. Bence git bir o çiçeği araştır.” Diye kendi kendime sesli konuştuğumu farkında değildim.

Kapıyı çalan Natasha’ydı ve arkasında Nyla “ Kusura bakmayın leydim söz dinletemedim.”

“ Bir rahat vermediniz, kapının ötesinde söylese ne istediğini,” diye konuştum.


“ Kralım sizinle birlikte yeni çıkmış oyunu götürmek istiyor.” Dedi yeni çıkmış bir oyuna birlikte gitmek. Babamın kafasına saksı mı düştü anlam veremedim.

“ Ne zaman peki bu sahnelenecek oyun,”


“ Bir iki saat sonra başlayacağını söyledi kral,” bir iki saat sonra başlayacak ve yine bana rahatlık yok “ Bir saat sonra gelin! Kitap okuyorum bitmesine az kaldı.”


Natasha’nın yine söylenmeleri gerçekten rahatsız etmişti.

Bende durmaksızın sürdürdüm kitabı. Prenses çiçek ile ilgili günlerce araştırma yapmış sonra da gideceği yol ile ilgili bir rota belirleyip başlamış o çiçeği aramaya koyuldu. Tüm işaretlediği yerleri gidip o çiçeği bulmayı kafaya koymuştu.


Yaralansada pes etmedi. Dağlardan düştü, dizi parçalandı elleri yara bere içinde günlerce o çiçeği aramakla uğraştı en sonunda o çiçeği bulduğunu sevinirken uzaktan bir hırlama sesini duyduğunda yutkuna verdi.

Ay çok heyecanlı bir sahne ve prenses ile vahşi hayvanın arasına geçen o sahne tam bir aksiyon ve sonunda sonlarına geldiğimi ve bitirdiğimi inanamıyorum.

Devam ettim bale bitsin söğüt ağacını da okuyayım.


Prenses, tüm cesaretini toplamış ve uzaktan gelen vahşi hayvanın hırlama sesine nasıl karşılık vereceğini aramakla meşgul. Hırlama sesi çok yakından gelmişti. Çiçek daha görkemli sarayın içinde saklanıyor ve alacağı kişiyi beklerken prenses sivri uçlu bir nesneyi aradı. Karşıda gelen vahşi hırlama sesi aldırış etmeden- tiyatro gitmek ve ben göremiyorum. Bu bir numara kesin numara, gözlerimde ne buluyorsa anlam veremiyorum.

Gitmeyecektim, belki uyuyor numarası yapıp - yok olmaz kaçtığımı sanardı doğrusu kaçıyordum ama ne yapacağım ben.

Boş verdim. Kitabın sonlarına gelmiştim zaten bu sayfaları okuyup bitireyim artık. Bekledi durdu bitmeye hakkı var.


Vahşi hayvana kullanacağı nesneyi ararken çok tanıdık bir ses kulaklarına geldi ve önüne dönüp baktığında dona kalmıştı.

“ Ne nasıl dona kalırsın prenses, sevdiğin adam için aradığın çiçeğin olduğu yerde, bence donduğun gibi eri ki bu laneti boz.” Diye kitaptaki prenses ile konuştum ve dediğim gibi yaptı.


Prenses ve dedi ki ‘ senin burada ne işin var prensini um.’ şaşkındı onun burada olacağı hakkında bilgisi bile yoktu.

Koşarak sevdiği adamın kucağına açıp prensese beklemişti ‘ Bir çözüm yolunu buldum sevgilim,’ demişti gözleri yaşlı - beni bile duygusala bağladın be prenses-

Lanetlenen lord prensesin alnını öpüp ‘ çözüm yolu ne peki prensesim?’ sorusuna prenses parmağıyla görkemli sarayı göstererek ‘ bir kadın çözümü bu sarayda yıldız çiçeğini bulmamla lanetin çözüleceğini söylemişti ve ay ışığı sözü,’


Ne güzel bir söz ismi ‘ Ay ışığı sözü!’ ben sevdim bu sözü.

Uzunca bir sarılma seansından sonra birlikte o saraya doğru yol almış, gıcırtı sesi tüm sarayın içine yankı yaptı. Oda oda gezdikten sonra ay ışığın altında cam fanusun içinde olan ay ışığı altında parlayan neon sarı renkte yıldıza bakmıştı.


Prenses hatırlamıştı ve koşarak cam fanusun içinden çiçeğin bir yaprağını koparıp uzattı.

‘ Bunu yemelisin prensini um,’ dedi prenses ama prensini pek hoş karşılamadı bu durumu.

Prenses, prensini bu inadıyla başı dertteydi.

Prenses çiçeğin yaprağını ağzını atıp çiğnedi, yutmadan prensini un üstüne abanıp dudaklarına kapıldı.


Öpüştüler. Ben hayatta hiç öpüşmedim nasıl bir duygu acaba. Bu sahnede utandım resmen.

Neyse devam edeyim dedim - ay ışığı tam onun üstünde durmuştu ve tüm bereketini lanetli olan prensini un üstüne parladı. Yavaşça birbirinden ayrılıp gözlerinin içine baktıklarında, prenses tekrar sevdiği adamı kavuştuğuna sevinmişti.- bende sevindim bunu okuyup öğrendiğim için.


Devamı ise saraya geri dönerler sonra babasından evlilik onayı alıp ayrıca kara büyü ve lanet ile ilgilenen tüm insanları yasağa koyar. Mutlu sonla bitti.


Ama ben en çok kızın cesaretine hayran kaldım.


                          💜

Gitmek istemiyordum ama gittim. Artık sona yaklaştık bir iki gün sonra istenilen isteği görecekler.

Kaçmak yoktu. Gözlerimi açmamı öyle izlememi istedi kral ama açmadan sesli bir şekilde dinledim tiyatroyu ondan sonra çıktığımızda kralı ilk defa sokakta görenler şaşkınlık seslerini duymuştum.


Günümün bir çoğu böyle geçti. Yorulmuştum. Saraya gelen terziyle istediğim elbiseyi yapmıştı.


Ama uykum geldiği için. Akşam yemeği yapmadan yatağa attım kendimi.

Nyla Natashayı yanında götürüp ışığı söndürmüştü.

Maskeyi çıkarmadan uzanmıştım ve gözlerim ağırlığı nedeniyle isyan ettiler ama uykum onlardan daha ağır bastı.

Loading...
0%