@handelendin
|
Liana, gözcülerden haber bekliyordu. Bu ağacı nasıl kökünden sökme planlarını yapıyordu. Kuzey ekibiyle bu konu hakkında uzun uzun konuştular.
Konuşmaları sırasında sığınağın kapısı vurulunca masadakiler dikkat kesildi. “Artık bu işin içinden çıkalım. Batı sorunu çözüldü. Şimdi kuzey sorununu çözelim,” demişti kendinden şüphe duymadan.
Kapıyı açan kuzey kanunsuzlardan biri, iki gözcüye o soruyu sormuştu: “Var mı bir zayıflığı ya da o küre ne işe yarıyor?”
Bir gözcü, kürenin içindekini veya ne işe yaradığını bulmuştu: “Bir tahmin ama doğru tahmin diye düşünüyorum. Neyse, o küre tüm ağaçların kontrolünü sağlıyor. Geçen yıldırım yaptın ya, bir ağaca çarptı, kürede onun çatlağı vardı.”
Liana’nın aklına bir fikir gelmişti: “Küreyi patlatma olasılığı kaç? Eğer küre patlarsa ağaçların gücü sıfırlanır, değil mi? Ama bu benim fikrim, ne kadar doğru bilmiyorum.”
“O zaman ilk hedef tüm dağın yürüyen ağaçlarını yakmak olacak ve küre patladığında cadı zayıflayacak ki o anda saldırı gerçekleşecek.”
“Harika plan, buna derim ben,” kuzeyin Melihi hemen bu fikre atladı.
“Bugün mü yapacağız, yarın mı? Hangisi peki?”
“Aslında bir kısmı akşam saatlerinde, ağaçların uyku modunda iken ben yerden elektrik vereceğim. Sabah ise yerinden kıpırdamayan ağaç kökleri yüzünden yürüyemeyen ağaçlar hareket edemeyecek. Sabah ise olay küreyi patlatma-”
Bir gözcü lafa atladı. Liana planı anlatırken izin istedi: “Bölüyorum ama yakından ağaç cadısına baktığımda gövdesinde saklı bir taş fark ettim. Bence o taş, ağaç cadısını hayatta tutan bir tohum olabilir, yani hayat enerjisini çeviren görevi olabilir.”
Liana, “Bu iyi bir noktaya bastın. Sanırım cadının nasıl ağaç diktiğini öğrenmiş olduk. O küre tüm ağaçları bağlayan bir bağ diyelim ve bağı tutan cadının içindeki diğer taş ise tohum. Plan şu: Akşam vakti çaktırmadan Melih ile ben ağaçların köklerini birbirine elektrikle bağlayacağım. Sabah olduğunda hareket etmeyecekler. Sonra bağladığım elektriği köklerine yollayarak küreyi fazla elektrikle patlatacağız. O sırada siz de benimle geleceksiniz, zayıf ağaçları biçerek yolu açacaksınız,” dedi ve tüm kuzey ekibi başlarını sallayıp planın ilk aşamasını onayladı.
Diğer aşamayı da anlatmaya devam ettiğinde, kuzey dağlarının haritasına bakarak anlattı. Nerelerde duracaklarını ve işaret geldiğinde ne yapacaklarını dair akşama kadar bu konu konuşuldu.
“Ağaç cadısının zayıflığını bulamadık, bari biz bir zayıflık yaratalım. Gücün kaynağını biz yok edelim.”
Kuzeyin Melihi, Liana’ya, “Liana, yarın cadıdan kurtulduğumuzda güneye mi gideceksin?”
“Benim yerim orası. Hem Alex cadının sonunu getirdiğinde Beyaz Ada ayrılmayacak bölgelere. Nöbetçi olarak kalacaksınız ama ana rapor yeri belli olduğunda oraya gelip rapor vereceksiniz.”
“ Doğru. Ada tüm halini dönecek peki doğu tarafını nasıl birleşecek çünkü cadıdan uzak olmak için gittiler.”
“ Adaya bir tutmak imkansız olur ama doğu adasında olanları Beyaz Adaya taşıyacağız doğu tarafını, bir olacak Beyaz Ada.” Dedi Liana.
“ Anladım şimdi. Batı bölgesi temizlendi sonra Kuzeyde temizlenecek az sonra en son kaldı güney o da Alex, içerden bitirecek.”
“ Sürgün edilmiş Kralda geliyor ülkenin başına ve bu işte bitmiş olacak.”
“ Buldular yani ustalar Kralı,”
Liana başını evet olarak sallamış içinden neden bulunmasın ki diye geçirdi. Küçük hazırlıkları başlanmıştı. Liana’nın aklına takılan bir husus vardı. Koca bir dağ çevresine elektriği nasıl iletip ağaçları yerlerini bağlayacaktı. Bağlama olmasa da bir ağaca elektrik verirse sürtünmeden oluşan kıvılcım, kökten iletirse ve diğer ağaçlara bulaşma ihtimalini kafasında düşündü ve hesapladı sonra diğer ağaçların sürtünmeyle oluşan kıvılcımı küreye yüklenecek enerjiyle dayanamayıp çatlakları daha da açılıp parçalara ayrılmasını ile karşılaştırdı. En iyi fikir; tüm ağaçları verilecek veya birkaç ağacı zorluk çıkaracak elektrik akım olduğunu kanaat getirmişti.
Hava kararana kadar sığınaktan hiç çıkmadılar. Güneşin battığını ve kara bulutların gökyüzünde gözükmesiyle sığınaktan çıkan Melih ile Liana uzun bir dağ yoluna kadar atın üstünde dağ patikasına doğru yol aldılar.
✴️
Liana ve Melih kuzey dağlarının karşısında atlardan indiler. Dağa bir bakış attılar. Uzun uzun koşmak yerine koca dağın tırmanmadan yapmayı çalışacaktı. Yere çömeldi ve elektrik akımını topraktan koca dağda olan yürüyen ağaçların köklerini algılıyordu. “ Uzak mesafeden yapmayı deneyim dedim oraya kadar yeterli elektrik gitmiyor. Sınırda kalıyor akım.”
“ Gökyüzüne aktarsan olmaz mı ?”
“ Zeki arkadaşım biz işimizi ilk adımını sessizce halletmeyi çalışacağız ki yarın öğlen veya sabah saatleri büyük savaşın içine gireceğiz ama ilk ben yeteneğimi kullanayım değil mi.”
“ Sende haklısın. Liana.”
Eğildiği gibi kalkıp biraz daha yaklaşmak için sessizce dağ yoluna giden yukarı yokuşu tek başına gidiyordu. Liana bir düşündü neden Melih ile geldiğini yapacağı işin tek kişi yapacağını biliyordu ama neden Melih peşine takıldığını çözemedi.
Dağ yolunu biraz daha tırmanarak ilerledi. Doğru gözükmeyen bir çalının arkasında sığınarak ellerini toprağa koyarak elektrik akımını toprağa bıraktı. Toprak elektriği çektiğini biliyor ya yüksek elektrik topraktan çıkarsa, bunu kafasında koymuştu ve olabildiğince hissetmeyecek derece yüksek voltajı toprağa yükledi. Ağaçların köklerini hissedene kadar elektrik vermeye durdurmadı. Elektrik kıvılcımları ağaçların köklerini ulaştığında ellerini çekip doğruldu. Avuçlarında kalan toprağı çırpıp temizleyip geri atın şimşek ile Melih’in yanına doğru dağdan aşağıya inerek yanlarına ulaşmış “ ilk aşama bitti hadi gidelim yarın için tekrar bir hazırlık yaptıktan sonra,nasıl ilerleyeceğizi tekrar ederim.”
“ Tamam gidelim.”
Liana, atı olan şimşeği binerek geldiği yoldan saklı kuzey sığınağa doğru ilerlerken. Güneyin yeni renkli bölgesini düşünerek önüne baktı. “ Alex bize geldiğinde ormandan, ben ona bir söz vermiştim. Bu ada huzura bulduğunda ozan bizim şarkımızı çalacak diye”
Melih, Liana’nın konuşmasını gülümseyip gökyüzüne bakarken “ Keşke bende seninle güneye gelsem. Dört gün bizimlesin ve sana çok alıştım.”
Liana, Melih’e dönerek ne demeyi çalıştığını anlamaya çalıştı. “ Benimle güneye gelebilirsin ama ustandan onay alarak.”
Neden böyle teklifi kabul edip yine mi teklif ettiğini anlamadı kendisi. Dağların arkasından giderek ilerleyip kuzeyin saklı sığınağa yaklaştılar.
Kuzey dağından çıkarak atları hızlı koşturdular. Ağaçların arasından ormana doğru girdiler oradan mağaranın içinden geçerek sığınağa giden arazide devam ettiler. Liana esneyerek sığınağın kapısına yaklaştığını kısık gözlerle kestirmişti. “ Biraz dinlenmek istiyorum. Yarın büyük savaş olacak enerjimiz olması lazım.”
Sığınağın kapısına yaklaştıklarında Liana, attan atlayıp ağaca bağladı şimşeği ve kapıyı vurarak beklemişti. Arkasından Melih yaklaştı ve gülümseyerek yanında durdu. Liana uykusunu tutamıyordu. Ayakta uyuyordu. Kapı açıldığında koşarak içeriye odasına koşup kendini yatağa bırakmıştı. “ Hazır mısınız dağdaki kötü otları biçip kesmeye.” Demişti sabah benzetmesini yapmıştı. Kötü otlar derken dağı rahatsız eden o ağaçları kökten sökmeyi kast etti.
Sığınaktan Liana ve Melih onların arkasından birkaç kuzey kanunsuz arkadaşlarla kapıdan çıkarak atlarını binmişti.
Liana, şimşeğin eyerini üzengiye basarak oturdu. Şimşek kişnedi ‘ Liana, sence bu plan işe yarayacak mı ya sana bir şey olursa.’
“ Şimşek , bana bir şey olmaz diyemem olacak ama bizim görevimiz bu ve sonuna kadar bu planı gözden geçirdik ki arkasında duracağız.”
Şimşek tekrar kişnedi ‘ Olacağını biliyorsun ama sanırım haklısın siz onun için eğitildiniz bizde sizinle öğrendik.’
Liana ‘ hıhı’ deyip başını salladı ve Melih görmüştü.
“ Atın ile mi temas kurdun ?”
Eğer Melih değilde sıradan bir vatandaş olsaydı Liana’ya deli sanardı.
Dağların arkasından ormana giden yoldan girdiler.
“ Benim için endişeleniyor şimşek ama bende endişelenme hem planı işe yaramasını kadar çabalayıp hem bana bir şey olacak diye cevapladım.”
“ Bir şey olmaz deseydin atına keşke,”
“ Neden yalan söyleyim ki, olacak bu bizim görevimiz. Ağaçlar bizi alıp karşıya fırlatıp sırtımızı, başımızı çarpacağız
Bir kuzey kanunsuzu dağ yolunda iken aklına takılan bir soruyu sormuştu. Diğerleri arkalarını dönerek merak ettiği soruyu soran kişiye dönmüştü.
“ Şimdi bizim tam olarak ne yapmamız gerek biri anlatır mı?”
Liana gülümsedi ve “ Bağladığım ağaçları kesip biçeceksiniz küreyi son bir hamleyle yok ettiğimde ortalık temizlenecek. Son işi ben yapacağım cadının sonunu ben getireceğim.”
“ Anladım şimdi. Açıkladığın ve anlattığın için sağ ol Liana,” demişti.
“ Aklınızda bir soru varsa planla ilgili sorun çekinmeyin.” Demişti önüne dönerek yola bakmıştı.
Büyük Kuzey dağının önünde durup atlardan inerek tepeye çıkmak için sessiz yürümeye gerek duymadan ilerlediler. Ağaçlar fark etseler bile sonları olacak diye hiç bir saklanma gereği duymadan yollarını devam ettiler. Liana, ilk defa ağaç cadısına bu kadar yakın olacaktı. Küreyi devirmeyi nasıl başaracağını hiç düşünmemişti. Planında yaklaşma gibi bir husus olmadığı için direk saldırıda bulunacak ve yırpınacağını biliyordu. Yaralansa da bir yeri kırılsa da bu acıları o esir olan dostu kadar acı çekmeyeceğini bildiği için onun acısını en aza indirmek istedi. Bunun için kuzeydeki cadının adamı ve yandaşı olan ağaç görünümlü ağaç cadısının kökünden sökmek gerek demişti içinden. Bazı ağaçların arasından yaklaşıp durdu. Hissetmeye başladı. Yüksek elektriğinin bıraktığı izlerini, köklerinde bıraktığı rahatsızlığı. Bunların normal ağaç olduğunu düşünüyordu. Ağaç cadısının büyüsü sayesinde kökleri yürümeye başladığı aklına gelmişti. “ Ağaçları keselim dedim ama bunlar önceden ağaç ise ne yapacağız ormanı daha da kötüleşme yapmayacak mıyız?”
Kuzeyin Melihi, Liana'nın düşüncesini yanlış göstermişti “ Kuzey dağları sadece yeşil bir çimen vardı cadı gelene kadar ağaçlar yoktu.”
Bu hiç aklına gelmezdi çünkü hiç kuzeyde bulunmadığı için ya da hiçbir kitapta veya haritada dağları net göremedi ve okumadı.
“ O zaman kesmek özgür.”
“ Kesmeye başlama vakti karşımızda uyunan ve zorlanan ağaçlar var.” Demişti kuzey kanunsuzlardan biri ve ekip arkadaşlarıyla önden ilerleyip kızgın ağaçları saldırıp dikkatlerini dağıttığında Liana, doğru zamanın geldiğini görmüştü.
Telsizden anons duyuldu. Karl son durumu merak ettiği için Liana’ya görev anında aramıştı. Telsizi eline alarak “ Savaşın sırasında aranmayacak bir durum.”
Karl, telsizden gülünce Liana ya sabır çekmişti arkadan Gölge Lordu “ İşiniz bitiyorsa ben Alex’e kılıcını vermeye gidiyorum ve kardeşime küçük bir ziyaret yapmaya.”
Melih sesi duyduğunda “ Gölge Lordu mu? Alex'in ortağı.”
“ Evet öyle, geçmişini öğrenen ve hesap sormayı bekleyen Gölgelerin Lordu Amelius.”
“ Kesinlikle seninle güneye geliyorum Liana,”
Karl “ Kuzeyin Melihi ile nasıl kaynaştın böyle.”
“ Gerçekten şimdi sırası değil. Şu cadıya yakınlaşıyorum işini bitirmek için o yüzden bay.” Dedi düğmeden parmağını çekerek ve yürümeye devam etti.
Liana, Melih'in sorularını sonra yanıtlamak kafasına not almıştı.
Cadıyla küçük bir ara vardı. Cadıyı net görmüştü ve çatlamak üzeri olan küreyi fark etti. Son bir yıldırım düşerse küre çatlar mı diye kafasında geçirdi. ‘Melih ben küreyi patlattığımda yıldırımla sen ağaç kollarını keseceksin.’
‘ Bende ne işe yarayacağım diye düşünüyordum. Oldu bil iş!’
‘ Çok kızacak hemde çok,’ demişti çalının arkasında parmağında küçük bir yıldırım oluşturmuş ve küreye doğru görünmez bir yolda ilerleyip kürenin içini girdiğinde kürenin içi hareketlenmeye başladı. Kırılmayı hazır küre son bir şiddetli çatlayıp etrafı saçıldığında cadının siniri tüm dağı sarmıştı. Ağaçlar, kuzey kanunsuzlarının uzağa fırlatıldığını gördü. Saklandığı yerden çıkıp sinsi bir gülüşle kınından kılıcını çekti ve hızlıca ağaç cadısına doğru koşarak yüksek sesle, “Budama vakti,” dedi.
Ağaç cadısı dallarını Liana’ya doğru uzattığında, Liana kılıcıyla o dalları kesip ilerledi. Gövdesinde parlayan taşı fark etti. Melih, Liana’ya yardım eli uzattı. “Bitir bu işi,” dedi. Liana daha da hırslandı. Dallardan kurtulmayı biraz becermiş olsa da cadı, ansızın yeniden uzayan dalını Liana’nın belinden tutup hızlıca karşı ağaca doğru fırlattı.
Liana ne olduğunu anlayamadan sırtındaki kemiklerin acısıyla doğruldu. Pes etmeden elindeki kılıcıyla ona engel olan dalları parçalara ayırarak daha da sinirli bir ruh haliyle tekrar karşısında durdu.
Ağaç cadısı, Liana’dan sıkılmıştı. “Beni yok etmenizde ki amaç ne ?
Liana’nın iki dudağı yukarı kalktı ve dediği şey “ Huzuru sağlamak.” Demişti. Ağaç cadısı gülerken bu fırsatı kaçırmayan Liana, kılıcını cadının gövdesine doğru savurdu. Cadı, acı dolu bir çığlık attı ve dalları birer birer yere düştü. Ancak cadı hemen toparlanarak daha da güçlü bir şekilde saldırıya geçti. Dalları, Liana’yı sarmalayıp sıkıştırmaya çalıştı. Zonklayan sırt kemikleri kırılacak gibi hissetti.
Melih, Liana’nın acı çektiğini fark ettiğinde büyük bir öfkeyle Liana’ya sıkan dal ve sarmaşığı bir kılıçla ikiye bölerek Liana’yı kucağını alıp yere indirdi.
“ İyi misin Liana,”
“ İyiyim sayende ama kemiklerime Vio bir baksın cidden acı çekmeye başladım.”
“ Az kaldı bitmek üzere bu düşmanı yenmek, ben dikkat dağıtacağım her zaman gibi sende fırsattan yararlan.”
Cadı, Melih’in kılıcından kaçınmak için dallarını kalkan yaptı. Liana, cadının dikkatinin dağılmasından faydalanarak bir hamle daha yaptı ve kılıcını cadının gövdesine doğru elektrik ile sıçrayarak kılıcı sağladı.. Ancak cadı, bu darbeye rağmen pes etmedi ve Liana’yı güçlü bir darbeyle geri savurdu.
Liana, yere düştüğünde acıyla inledi ama hemen toparlanarak tekrar ayağa kalktı. Melih, “Liana, dikkat et!” diye bağırdı. Cadı, yeniden saldırıya geçerken Liana, kılıcını sıkıca kavradı ve cadının üzerine doğru koştu. Bu kez daha hızlı ve kararlıydı. Cadının dallarını keserek ilerledi ve sonunda cadının gövdesine ulaşarak kılıcını tüm gücüyle sapladı.
Cadı, bir kez daha acı dolu bir çığlık attı ve bu kez dalları tamamen yere düştü. Parlayan taş, cadının gövdesinden ayrıldı ve yere düştü. Melih, taşı yerden alıp Liana’ya uzattı. “Bu taş, cadının gücünün kaynağı. Onu yok etmeliyiz,” dedi. Liana, taşı eline alıp sıkıca kavradı ve tüm gücüyle yere vurdu. Taş, binlerce parçaya ayrıldı ve cadının bedeni bir anda yok oldu.
Dağ eskisine geri döndü. Yürüyen ağaçlar tek tek kuruyup kaybolmaya başladı. Liana ve Melih, derin bir nefes alarak birbirlerine baktılar. “Başardık,” dedi Liana, yorgun ama zafer dolu bir gülümsemeyle yere düştü.
Arkasına baktı. Bir çok kayıp yaşanmıştı ama buna değdi. Liana eline telsizi alıp son durumu aktarmak için güneye anons geçti “ Ben Liana, Vio bana bakım yapman lazım, tedavi. Kuzey bir düşmandan alındı zor olsa da, böyle at üstünde gelemem ben her yerim kırılmış olabilir.”
“ Ben seni at arabasıyla götürürüm.”
“ Güneye misafir getiren Liana’da bunu görmek ve tanık olmak ayrı zevk.”
“ Tamam yeter bu kadar,”
“ Liana, şimşek arkamızdan takip eder atımı bağlarım şimdi seni sığınağa kadar bana yaslanarak gidersin. Sonrada at arabasıyla iki atla güneye çıkarız.”
“ Bu kadar istekli olman şaşırtıcı Melih,”
Melih, Liana'nın sırtına alıp atlara doğru yolu çıkmıştı.
“ Ben senin sırtına yaslanayım öyle gidelim.”
“ Sırtın için iyi olmaz öyle,”
“ Dayanırım merak etme.”
Liana bunu kendinden emin şekilde söylemişti ve öyle de yapmıştılar. Melih ilk Liana’yı atına çıkardı sonra da kendisi eyerin üstünde oturdu. Liana kendi atının dizginini elinde tutuyordu. Melih, Liana'nın ağrıyan sırt kemiklerini dikkat ederek at sürmüştü.
Dağın ormanından öylece çıkmıştılar mağaradan geçerek sığınağa varana kadar Liana başını göğe kaldırıp gülümsemişti.
“ Az kaldı Alex, son darbe sende işini bitir.” Demişti sesli bir şekilde söyledi.
|
0% |