@handelendin
|
Alex’in vizyonları her şeyin sonlandığı anda kesilmişti. Cadının hiçbir alanda ve adanın çevresinde hiçbir dostu kalmamıştı. Alex bu haberi duyduğunda ve gördüğünde dudağın bir kenarı yukarı kaldırmış ve indirmişti.
Dudaklarının, dişlerinin arasında bir melodili sözler mırıldanmaya başladı. Hiç söylemediği ama yakından duyduğunu hisseden kalbi o melodili sözleri sanki biliyormuş gibi söyletmişti.
Bileklerinden bağlanan zincirler bir toz parçası gibi kırılıp yerlere düştüğünde dudaklarında bir küçük sesli bir gülme sesi çıkardı.
İçinde yükselen mavi alevi hissettiğinde son bir aşama kalmıştı bu rengi kabul etmekti.
Gölge Lanetini Asumanın sesi kafasının içinde ‘ Kabul et ve bu sarayı onların başına yak!’ demişti ve o kadar bu anı beklemişti.
Gölgesine bir rengi eklemeyi kabul ettiğinde avucunun elindeki küre kızıl duman mavi dumanı gelişiyle birbirlerine karışmıştı ve dışarıdan kendini göremediği için pek değişik hissetmedi ama Alex’in saçları maviye dönüşmüştü ve yaydığı aura insanları etkisini alıyordu. Ayrıca gözleri mavi tona bölündü.
Elini bakış atmıştı diğer kolunun avucunda kaybolan küreyi fark ettiğinde şaşırdı. Kapının anahtarı takma sesiyle dışarıda gelen konuşmalarını duymuştu. Soytarının sesiyle gülümsedi ve tanıdık bir lordun sesiyle karşı karşıya geldiklerinde Gölge Lordu Amalius, Alex’in yeni görüntüsü karşısında şaşırdı bunu soytarı bile dahildi.
“ Alex, ortağım sana ne oldu?” dediğinde Alex muzip bir gülüşle “ Ne mi oldu bende bilmiyorum şu an kendi görüntümü göremiyorum ama içimdeki kızıl maviyle bir oldu.”
Gölge Lordu Amelius, Alex’in gölge kılıcını uzatarak geri çekildiğinde Alex kılıcı elini aldığında kılıç birden şekil değiştirdi.
Boyutu uzadı ve ortasındaki şey biraz değişimi uğradı, ikinci bir özelliği eklemişti. Can yenilemesi yapabiliyordu. Soytarı bir ayna getirmişti ve Alex’i tutup değişimi görmesi için aynayı tuttu.
Alex kendini aynada fark ettiğinde saçının boyutu kısaldığını saç rengi soluktan koyulaşan maviyi gördüğünde bir eliyle saçlarını dikkatle baktı. Gözlerindeki kızılın yok olduğunu fark ettiğinde kendinde bulduğu bu yeniliği alışacaktı.
“ Alex sen şimdi tam bir gölgeye dönüştün. Gölgelerin şifa gücünü Prenses ile çalışma yapmalısın.”
“ Yeni bir özellik ve güç her şeyi değiştirebilir.” Alex’in içinde cayır cayır yanan intikamın geçmediği için sevinmişti. Acaba bu intikamı en çok daha çok kim isteyebilirdi ki “ Soytarı esir kızlar çıkarıldı mı saraydan çünkü burası harabeye dönecek artık yeni ortak bir saray hazırlarız.” demişti.
Soytarı görevi başarıyla tamamladığını başını onaylar gibi salladığında “ Amelius, ortak, kara lord Dauglos ile görüşmen vardı değil mi benimle cadıyla, ikisini ayıralım bakalım ne olacak ?” ortaya bir fikir atmıştı. Amelius bu fikri sevmişti ve gölgeye dönüşerek Alex’in yanından çekip gitti.
Alex, elindeki kılıcının etrafına yaydığı mavi rengi gördüğünde acaba yıkımı geri getirebilir miydi.
Kızılı düşündüğünde mavi kızıla yer açtığında çılgın bir gülüş ile kılıcı tavana doğru tuttuğunda büyük bir enerji topu kılıcın sivri ucundan çatı katının yarısını parçalara ayırdığında geri tamamından hiç bir iz kalmadı.
“ Kapı diye bir şey vardı.” demişti soytarı ama Alex en çok bunu yapmak istiyordu.
“ Cadı şu an nerede soytarı ?”
“ Taht salonunda kraliçe ile görüşme yapıyordu. Epey bir kızgın sayenizde ve ikisini uzak tuttum.”
“ Sayemizde ada biraz rahatladı bence.”
Soytarı kenara çekildi ve Alex yıkımdan kalan kapıdan dışarı çıktığında merdivenlere kadar yürüdüğünde bazı kötü anılarını hatırladı, sürüklenip dövüldüğünü hatta indikçe yan duvarda silinmemiş bir izin varlığını bilerek elini duvara götürüp o izin sebebini çok iyi hatırlıyordu.
Alex elini duvarın üstünden çekip sinsi bir sırıtışla ağzında o melodiyi basamaklardan inip taht odasına gelene kadar mırıldanmıştı.
Cadı hiçbir şeyden habersiz şekilde yandaşlarını bu kadar zayıf oldukları hakkında delirip dururken uzaktan gelen o melodiyi duyduğunda kapıya döndü. Bir zafer şarkısının sözleri kulağına dolandı.
Mırıldanmayı devam etti. Cadı Alex’i göremedi karşısındaki bambaşka biriydi mavi saçlı mavi gözlü kızıl gölge değildi.
“ Sen kimsin ?”
“ Beni tanıyamadın mı çok ayıp onca işkencelerin bir bedeli olmalı.”
Alex daha da yürüdükçe Cadı geri geri yürüdü, arkadan bir şeyi düşürdü bakınca küreyi düşürdüğüne lanet okudu.
“ Tüm adamlarımı yok ettiniz ne yapmayı planlıyorsunuz.”
Alex’in en sevdiği savaşmanın özelliği yüzleşmekti. Cadıya doğru ilerlemişti dev uzun kılıcını yerde sürükleyerek cadıya gıcık edecek gülüşü ile “ Burayı başınıza yıkmaya planlıyorum.”
“ Eğer saray yıkılırsa tahtın sahipleri çıkarsa nerede olacak düşündün mü ?”
“ Hiç önemli değil bir saray sadece mekan yenisi dikilir bu kirletilmiş yerden daha güzeli.” demişti kızılı çağırmıştı ve kılıç kızıl renge bölündü, saçlarındaki maviliklere karışmış kızıl saç tutamları ile bir oldu.
“ Dauglos buray-” Alex kahkaha attı pis pis bakarak “ Kara lordu birine hesap vereceğini unuttun cadı, Amelius yeniden doğdu ve yaşadığı onca şeyden sonra kardeşi ile yüzleşiyor bende bu adayı senden temizlemeye düşünüyordum.”
“ Benden temizleyeceksin bu adayı, çabanı takdir ediyorum kızıl gölge ama benden temizlemek o kadar kolay olmayacak.” bunu derken cadı gerçek formuna dönüşmüştü, Alex’in gözlerinin önünde büyümüştü, gözüne kapatan örtü kalkmıştı ve dev cüsseli kolları yüzgeçleri uzamıştı ve dev bir canavara dönüştü.
Alex bu dev boyutta olan canavarla nasıl savaşacağı hakkında kafasında planlar kurarak dev boyutta cadının yüzgeçlerinin saldırısından kaçmayı çalışırken kafasında ilk yüzgeçleri kesilirse canını çok yakacağı hakkında fikirler edilmişti. Ağaç işareti olan kolunu açarak kılıcı o elle tuttu. Alex’in kolunda ağacın kökler kılıç ile bağ kurmuştu. Gözlerini açtığında bir gözü mavi diğer gözü kızıla döndü.
“ İlk senin şu işe yaramaz kollarını mı kessem, bencede.” diye iki dudağı yukarı kalkıp güldü. Cadı sinirlenmişti ki yüzgeçlerinden birini Alex’e doğru fırlattığında Alex sıçrayarak fırsatını bilerek kılıçla yüzgeci ikiye bölerek ayırmıştı.
Cadı acı içinde bağırıp gözü döndüğünde Alex’in üstüne doğru yüzgeçlerini atarak ezmek istemişti.
Her defasında sıçrayarak saldırılardan kaçmayı başarıyordu.
“ Yüzgeçlerimi kesmek neye fayda yeniden oluşurlar.”
Alex öyle düşünmüyordu gerçi gölge kılıcı sıradan bir kılıç değildi infaz yeteneği tüm etmenleri durduran bir özelliği vardı. Alex’in bir dudağı yukarı kıvrılmış bakıyordu cadıya doğru “ Kolun mu yüzgeç mi bilmem ama bir bak uvuzuna sence yeniden oluşuyor mu yoksa yarım mı kalmış?” alay eder gibi konuştu. Cadı bakışlarını yüzgecine baktığında kesildiği gibi yarım bırakıldığını gördüğünde nefret dolu sesiyle bağırmıştı “ Ne yaptın yüzgecimi!”
Alex güldü “ Her şeyi bildiğini sanan Cadıya bak, aslında her şeyi bilmiyormuş, kraliçe seni nasıl adaya emanet etti bilmiyorum ama bu kılıcın bir özelliği yenilemeyi durdurur ve açlığını doyurur şu an hala aç ve uvuzlarını yemek için can atıyor.”
“ Bunu yapamazsın değil mi o kılıcı benden uzak tut!”
Alex cadının tepkisinde ve hareketlerinde korkuyu görmüştü ve kendisine yaşattığı işkenceyi ona da çektirmeyi düşünüyordu.
“ O kadar kolay kurtulamazsın.” demişti Alex ve dev cadıya doğru ilerlerken, cadı son umutla geriye kalan son yüzgeçlerini Alex’e engel olsun diye kırbaçlıyor gibi fırlattığında Alex bir an gülmüştü ve üstüne koca bir yüzgeç Alex’i yerin dibine sokmuş ezdiğinde Cadı zaferini gülerek cevaplamıştı “ Seni ezdim kızıl gölge!” zaferini kutladı.
Cadı bir şeyi unutuyordu gölgeye asla ezemezsin çünkü gölge bir cisim değildi bir boyuttu ve her yerde saklanır hatta geçerdi.
Alex ezildiği yerin yanına sessizce geçerken gölgesi cadının bir uvuzuna ikiye bölmüş kesmişti ve cadı inleyerek yüzgecini kaldırırken, kalkacak bir yüzgeci olmadığını fark eder.
Alex, daha fazla oyalanmak istemiyordu çünkü tüm kollarını kesmek zaman kaybı olacağı için cadının indirmenin en iyi yönü zayıf noktasını bulmaktı ve ve zayıf noktası ise açık olan gözünün içine saplamak olacağına karar vermişti.
Ama oraya nasıl varacağı hakkında fikir bulmayı çalıştı. Etrafı aradı, taradı bir yerden tırmanıp, çıkarak üstünü nasıl atlayacağı hakkında yol aradı.
Cadı düşünmesini izin vermeden kollarıyla saldırıya geçtiğinde Alex ya kollarının altından veya üstünden sıçrayarak kılıçla kesip durdu.
Her bir kolu keserken, cadının acı dolu çığlıkları odada yankılanıyordu. Ancak bu savaş kolay olmayacaktı; cadının kolları kesildikçe, Alex de darbe alıyordu. Bir kolu keserken, diğer bir kol tarafından omzundan yaralandı. Kan, hasar aldığı omuzdan süzülerek yere damlıyordu. Bir Kılıcı tuttuğu elini değiştirip sağlam olan eliyle omzuna iyileştirmeyi çalışmıştı ama daha fazla acı çekmeyi başladığında elini çekmişti omzundan.
“ Bana yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz, hepiniz.”
“ Ancak rüyanda görürsün bunu,” Alex bu cadıya daha fazla konuşmasını izin vermeyecekti.
Alex, acıya rağmen pes etmedi. Alex'in aklına süper bir fikir gelmişti. Cadının dev görünümlü gölgesini kılıcıyla sabitlediğinde, sinsi bir gülüşle “ Gölgesi olmayanlar çabuk kaybolur diye biliyorum ayrıca gölgesi yok edilince ne olacağını görmek ister misin?”
Cadı, Alex'in ne amaçladığını bilmiyordu ve anlamıyordu. Alex tamda gölgenin kafasının ortasında kılıcıyla tuttuğunda “ Gölge Kılıcına iyi yemek menüsü oldu. Gölge, Cadının gölgesini ye!” Emri verdiğinde yavaş yavaş saydamlaşan gölgeyi acele etmeden yutuyordu.
Sonuna kadar geldiğinde ise kılıcın ortasında boşluk yarıya kadar doldu. Alex, ağrıyı unutarak kolları tek tek keserek hiçbir kol bırakmadı. Engellendi ama pes etmeden tüm ahtapot kollarını biçerek kolsuz bir cadı yapmıştı.
Duvarları tırmanarak cadının saldırılarından kaçmaya çalıştı. Ancak cadı, gözünü açarak Alex’i toza çevirmeyi çalışmıştı. Alex, bir an duraksadı ve strateji değiştirdi. Cadının tek gözüne odaklandı. Kılıcını sıkıca kavradı ve tüm gücüyle ileri atıldı. Kılıcın ucu, cadının tek gözünün tam ortasına saplandı. Cadı, korkunç bir çığlık atarak yere yığıldı.
Alex, zaferin tadını çıkararak derin bir nefes aldı. Ancak savaşın izleri vücudunda kalmıştı. Yaralı omzunu tutarak sarayın sırtını yaslayabilecek sağlam bir sütun bulup ilerledi. Her adımda acı hissediyordu, ama zaferin verdiği güçle çökmüştü.
Kılıcı bırakarak bir elini yaralı omzuna götürüp mavi gölgenin şifa özelliği kullanmak istemişti. Canı yansa bile denemekten vazgeçmedi.
Gölge Lordu, Kara Lordun olduğu kapıdan geçerken içinde tarif edemeyeceği kadar sevinmişti.
“ Cadı, sen misin ? Kraliçe ile konuştun mu ?”
Arkasını dönse geçmişte gelen büyük korkusunu fark edecekti.
“ Cadı diye biri kalmadığı kesin aynı şekilde senin içinde geçerli, benim sevgili kardeşim Douglas.”
Douglas, korkuyu hissetti. Tanıdık gelen ses ile kardeş diye hitap etmesi. İçindeki korkuyu susturup arkasını döndüğünde “ Amelius, yaşıyorsun kardeşim ?” Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam etti.
“ Bu şaşırma hep yalan kardeşim, beni lordluktan attırıp defterimden gölge yapımını yaptığın için cidden masum canlarını böyle hiçe etmen kötü.”
“ Benim amacım bu değildi. Süvariler!”
Amelius kahkaha attı “ Kardeşim annemiz bize kendi güçlerimizle yetinmeyi öğretti ama sen ne yaptın acaba bilgilerimi kullanarak bir kuralı çiğnedin.”
Douglas elini kılıcına doğru gitmişti ki Amelius, gölge büyüsünü kullanarak elini kılıcını gitmesini engellemişti.
Amelius, Douglas’ın karşısında dikildi ve boynunu eğip kötü kötü gülümsemişti. Douglas boşta kalan eliyle masanın üstünden bir nesneyi alıp Amelius’un kafasına hedef aldığında, çoktan fark etmiş olan Gölge Lordu Amelius geriye sıçrayarak saldırıdan kurtuldu.
“ Douglas, hala aynı numaralar.” Gölgeye dönüşerek konuştu. Amelius, Douglas'ın çerçevesinde dolanıp sinir edici kahkahalar ve konuşmasıyla deli etmişti, Kara Lordu.
“ Geçmişten ders çıkarmadın mı hiç, hafızamı sildin, beni lordluktan attırıp ve asil varisinden kötü düşmana varis seçmek ne, böyle bir kural vardı. Ve sen o kuralı bile çiğnedin. Gerçek halefini kaybedişin içinde, kim bilir nerede ?”
“ Ne saçmalıyorsun?” Bir sinirle sesin geldiği yere bir şey fırlatmıştı. Amelius, Douglas’ın deli ve korkmuş halini gördükçe keyif alıyordu.
Amelius gölgeden çıkarak gülümseyip “ Senle oyun oynamak çok istiyorum ama seni mühürleyip halefini bulana kadar mühürlü kalıp başka bir halef seçmeni engellenmek.”
“ Sen beni nasıl mühürleyeceksin ki saçmalama.”
“ Kainat annemiz bana gölge yetkisi verirken mühürleme yeteneği de verdi. Nasıl laneti içimde mühürlediğimi biliyor musun”
Douglas’ın titrediğini zırhının sallandığını duydu ve şahit oldu.
“ Benden korkuyorsun ve Korkmalısın!” Gölge Lordu elleriyle bir şey yaparken Kara Lord engellemek için elinden ne gerekiyorsa yapıyordu ama Amelius, bu engelleri yemeden yaptığı şeyi devam etti.
|
0% |