Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Biri Var!

@handemonet

Başımdan aşağı doğru yağan düşünce yağmurlarına şemsiye açarak bir süre ara vermeye çalıştım. Bu süre zarfında da odağımı tamamen Sıraç’a çevirdim. Sadece onun hâl ve hareketlerini gözlemlemeliydim çünkü bu sır kutusunu açacak anahtar onun elindeydi ve ben bu anahtara bir nefes kadar yakındım.

Gece inanılmaz kötü rüyalarla boğuştum kaç kez kan ter içinde uyandım. Bu uyanmalarımın birinde yan odamdan gelen tıkırtı seslerini işittim normalde o kapıyı açıp neler olup bittiğine bakardım ama içimdeki ürkek kız çocuğu beni engelledi. Kapımı en az dört defa kitledim yani biri camdan girip bana saldırsa kapıyı açana kadar ölürdüm oracıkta.


Sabah mosmor gözlerimle ve hala yaşadığımı hissetmenin o buruk sevinciyle yataktan kalktım. Kendime milyon kez “mutluymuş gibi davran” telkini verdikten sonra odadan çıkıp, bahçeye indim. Kahvaltı masası çoktan hazırdı ancak sadece bir tabak vardı ve etrafta da korumalardan bir tanesi bile yoktu. Kahvaltı masasına oturduğumda çatalla tabağın arasına sıkıştırılmış küçük bir not kağıdı buldum.


“Günaydın Pelinciğim, dün akşam çok kötü olduğunun farkındaydım ancak üstüne gelmemek için yanında olamadım. Bu sabah bazı işlerim var erken çıkmak zorundayım akşam geç dönebilirim eğer tek başına sıkılırsan sahildeki tekneye Numan ustanın yanına gidebilirsin. Kendine dikkat et”


Kendine dikkat et derken ne ima ediyordu acaba kendimi neyden korumam gerekiyordu ondan mı? Kendimden mi? Başkalarından mı?

Kahvaltımı yapıp Beliz’in ölümü hakkında biraz bilgi toplamaya koyuldum. Tüm internet sitelerindeki haberleri tek tek okumaya başladım ve dikkatimi çeken bir şey buldum.


“Ünlü model Beliz Aslantepe’nin ölümü intihar mı cinayet mi?”

Evet bir haber gazetesi de aynen benim gibi düşünmüştü ancak dikkatimi çeken bu değil haber metninin devamında yazan;

“Beliz Aslantepe’nin ölüm sebebi ancak otopsi raporundan sonra netleşecek. Edinilen bir diğer bilgilere göre onu evde cansız halde bulan kuzeni Yasemin Kıraç emniyette ifade verdikten sonra cenaze törenine katıldı.”

Kuzeni? Yasemin? Kıraç? Yasemin? Nasıl ya patronumun kızı, Volkan’ın beni aldattığı kız aynı zamanda nasıl Beliz’in kuzeni olabiliyor. Kafam o kadar çok bulandı ki Yasemin’in bir şekilde her yerden çıkması beni daha da şüphelendirmeye başladı. Bence başıma gelen tüm felaketler tamamen bu kızla bağlantılıydı hatta ve hatta benim şu an burada olmam bile bu kızla alakalıydı ama niye? Bu kızın benimle derdi sadece Volkan değildi diye düşünürken Bilgi’yi aradım;


“Bilgi nasılsın bi gelişme var mı bir şeyler bulabildin mi?”

“Açıkçası hayır, ortak arkadaşlarımıza da sordum ancak hepsi aynı şeyi düşünüyor”

“Sana bir şey diyeceğim ve ben artık cidden korkuyorum”

“Ne oldu?!”

“Yasemin var ya patronun kızı, Volkan’ın beni aldattığı kız”

“Ee sana mı yazdı o ne alaka”

“Ya sus bi hayır o kız Beliz’in kuzeniymiş”

“Neee?! Saçmalama! Pes artık! Şaka mı bu?!”

“Hayır Bilgi, ciddiyim haberlok.com’dan haberi okuyabilirsin manşet gibi fotoğrafını bile koymuşlar”

“Kızım sen ciddi olamazsın”

“Evet bak bu kızın benimle şahsi bir sıkıntısı var ve benim bunu bir şekilde öğrenmem gerek bana yardımcı ol”

“Tamam. Ne yapıyoruz?!”

“Şimdi ben Datça’da kalıp Sıraç’ı yakından gözlemleyeceğim sen de Yasemin’i sorup soruşturup en kötü bir bahaneyle tanışıp onun hakkında bilgi toplayacaksın. Ya Sıraç ya Yasemin ya da her ikisinin de benimle bir sorunu var bunu bulmamız lazım.”

“Aşkım bak çok dikkatli olmalısın Sıraç’ta tekin biri değil Yasemin işi de bende ben ortak tanıdık birileri bulurum. Sen sadece kendine çok iyi bak.”

Telefonu kapatmak üzereyken ağaçların arasından bir hışırtı sesi duydum hızla kafamı oraya çevirdim ve ağaçların arasında yüzünü tam seçemediğim adamı fark ettim o da onu fark ettiğimi görmüş olacak ki hızla kaçmaya başladı. Bir anlık refleksle yerimden kalkıp peşinden gidecektim ama yine korkularım beni geri çekti. Yüreğim resmen ağzıma geldi birileri beni takip ediyordu evet emindim artık. Eve girmek istemedim çünkü tek başıma savunmasız olabilirdim ah! Sıraç beni bugün neden yalnız bıraktın nereye gittin ki?!


Hızla telefonumu alıp evden uzaklaştım, koşar adımlarla sahil yolunu tuttum. On beş dakikalık yolun ardından Numan Usta’ın teknesini buldum ve çalışanlara onu sordum. Tekne’nin arkasındaki kulübede olduğunu söylediler oraya geçtim. Yüzüm artık korkudan nasıl bir hâl aldıysa Numan Usta beni gördüğüne sevinemeden hemen elime su tutuşturdu.

“Kızım iyi misin ne oldu sana!”

“Numan Usta hiç iyi değilim”

“Noldu kızım, sana biri bir şey mi yaptı söyle hemen”

“Numan Usta, Sıraç’ın evini bilirsin”

“Evet kızım bilirim de Sıraç nerde? Neden yalnız geldin?”

“Sıraç bugün yok akşama kadar gelmeyecekmiş ama sorun o değil ben bahçede telefonla konuşurken uzaktan bir adamın beni izlediğini gördüm”

Göz bebekleri saniyelik büyüyüp küçüldü, yüzündeki çizgiler bir anda gerildi.

“Kızım emin misin? Buralarda daha doğrusu Sıraç oğlumun evinin oralarda öyle şey olmaz. Orası nezih bir mahalledir bak eminsin değil mi?”

“Eminim Numan Usta inan çok eminim”

Titreyen elimle su bardağını tutmakta bile güçlük çekiyordum.

“Sıraç’ı aradın mı kızım haberi var mı?!”

“Ben de numarası yok ki Numan Usta , istemek hiç aklıma bile gelmedi”

“Anladım kızım dur bakalım ben bizim çocuklara söyleyeyim bir baksınlar. Sonra seni Handan Hanım’ın yanına götüreyim Sıraç seni oradan alır.”

“Handan Hanım?”

“Korkma kızım yabancı değil benim eşim”

İçim bir anlığına da olsa rahatladı ama kalp atışlarım hâlâ tüm Datça’dan duyuluyordu.

Numan Usta tekneye doğru giderken telefonu eline aldı ve birini aradı hemen kapının aralık kenarına iliştim dinlemeye çalıştım. Duyabildiğim tek şey “burdalar galiba” oldu sonrada tekneye doğru yürüdü.

Burdalar galiba? Kim burda? Benim için mi biriyle konuşuyordu yoksa başka bir şey mi? Ama korkum bir anda üçe beşe katlandı. Ben bir oyunun içindeydim ve herkes her şeyi biliyordu hissettiğim tek şey buydu.


Numan Usta beni aldı yadigar arabasına binip yola koyulduk. Köy benzeri bir yere geldik o kadar güzel bir yerdi ki insana yuvası gibi hissettiren bir havası vardı. Tek katlı şirin bir evin önünde hafif tombul kır saçlı bir kadın bizi bekliyordu. Arabadan indiğimizi görür görmez önümüze doğru koştu ve tüm samimiyetiyle bana sarıldı. Hiç tanımadığım, hiç bilmediğim bu yaşlı kadın bana evimdeymişim gibi nasıl hissettirebilirdi?

“Hoşgeldin kızım, hoşgeldin bey ben de sizi bekliyorum sofrayı kurdum haydi geçelim “

Evin balkon kısmındaki ahşaptan yapılmış masaya oturduk. Kadıncağız bir sürü şey hazırlamış. Numan Amca omzumu sıvazlayarak

“Ben Hanım’a durumu anlattım kızım merak etme burada güvendesin”

Hemen söze atıldı Handan teyze

“Evet kızım evet istediğin kadar kal burda”

O kadar sıcak o kadar tatlı insanlardı ki ordan hiç ayrılmak istemedim. Hayatımda belki de ilk kez kendimi çok güvende hissettim.

“Şey.. Numan Amca, Sıraç’ın haberi var mı burda olduğumdan”

“Evet kızım arayıp söyledim, ben şimdi tekneye geçeceğim akşam beraber geliriz”

Bi anda içime serin sular serpildi nedense bunu duyunca.

Numan Usta yanımdan gittikten sonra Handan teyze bana bostanını sonra da hayvanlarını gösterdi biraz etrafta dolaştıktan sonra içeri geçtik. Bu kavurucu sıcakta ev o kadar serindiki koltuğun bir köşesinde uyuyakalmışım. Tüm gecenin yorgunluğu üstüne sabahtan yaşadığım olay hepsi bir olunca bedenim azıcık bir huzurda kendini uykuya teslim edivermiş.


Tam uyanmak üzereyken Handan teyzenin sesini duydum

“Evet oğlum içerde, çok korkmuş belli ki uyuyakaldı” dedi bir anne telaşıyla.

Sıraç’ın ayak seslerini duysam da gözümü açmaya mecalim yoktu. Başucuma doğru eğildi incecik parmaklarını saçlarımın arasında gezdirirek

“Pelin.. “ diye seslendi.

Gözlerim yarı açık yarı kapalı şekilde ona bakmaya çalıştım.

Üzgün bir hâli vardı

“Çok özür dilerim seni yalnız bırakmamalıydım çok üzgünüm söz bir daha seni yalnız bırakmayacağım”

Bunu gerçekten o kadar içten bir yerden söylüyordu ki resmen içimi okşuyordu.

“Sıraç, kalkacak halim yok” dememle beni kucağına alışı bir oldu.

Beni kucağına alıp arabanın arkasına doğru yatırdı ve eve doğru yola çıktık.

“İyi hissetmiyorsan hastaneye gidebiliriz” gibi şeyler söylüyordu ama benim bunlara cevap verecek gücüm bile yoktu.

Yine aynı şekilde beni kucağına alıp odaya kadar çıkardı. Gece boyunca dinmeyen ateşimi kontrol etti, sabaha kadar başucumda bekledi. Ve o an bu adamın nasıl bir insanın canına sebep olabileceğini düşündüm. Çünkü o kadar şefkatli bir yanı vardı ki sırf bunun için bile ona aşık olabilirdim.

Sabaha karşı yanında bir adamla odaya girdi, gelen kişi doktordu. Ateşime, tansiyonuma baktı ve Sıraç’a reçete gibi bir şey verdi. Beynim o kadar karışıktı ki o kadar bulanıktı ki her şey, etrafımda olup bitenleri yarım yamalak anlayabiliyordum. Hatırladığım bir şey daha vardı tabi Sıraç’ın telefonda birine öfkeyle bağırarak “Seni mahvedeceğim inan. Artık yeter!” demesiydi. Ya ben çok kuruntulu olduğum için her şeyi kendi açımdan düşünüp üstüme alınıyordum ya da cidden yaşanan her şeyin benimle bir alakası vardı. Ama ne?


Loading...
0%