Başta tesadüf gibi gözüken her şeyin bilinçli yapılan bir şey olduğuna artık emindim fakat kafamda bir çakal sürüsü gibi gezinip duran sorular hep askıda kalmıştı. Bir sürü olay peşi sıra gerçekleşiyor ve ben henüz birini dahi sindirememişken hemen diğeri geliyordu.
Ya tüm bu olanlara teslim olacaktım ya da bir şekilde kaçıp kurtulacaktım.
Evimin anahtarını ona vermek büyük saçmalıktı diye düşünürken içeri Sıraç girdi;
“Sana hemen bir ıhlamur hazırlatıyorum”
Ihlamur mu? Umarım bunu hastalığım tekrarlamasın diye söylemiştir aksi takdirde benim ıhlamuru çok sevdiğimi bildiğini düşünecektim.
“Teşekkür ederim içmeyeceğim ben bir açıklama bekliyorum”
“Biraz kendine gel anlatacağım”
“Ben kendimdeyim neden sürekli bana hasta muamelesi yapıyorsun”
“Hasta muamelesi yapmıyorum Pelin, seni düşünüyorum”
“Beni bu kadar çok düşünüyorsan bana her şeyi anlatırsın”
Sıraç bu cevaplarımdan memnun olmadığını alenen belli ederek mutfağa doğru gitti.
Bu adam neden böyleydi? Neden sürekli bir şeylerden kaçıyor gibiydi ve üstüne üstlük beni de yanında çekiyordu. Ruhum iki aracın arasına sıkışmış acıdan kıvranıyor gibiydi.
Bir süre sonra evin kapısı çaldı, koşarak kapıya gittim gelen korumaydı küçük bir bavul ve Gece’mi getirdi bana, bir anlığına o kadar iyi hissettim ki onu kucağıma alıp boynumla kafam arasına koyduğumda, yumuşacık tüyleri arasında ellerimi gezdirdiğimde dünyalar benim oluyordu.
Ben Gece’yle oynarken mutfaktan doğru elinde iki bardakla Sıraç geldi. Elindekileri sehpaya koyup Gece’nin başını okşadı…
“Adı nedir bu güzelliğin”
“Gece”
“Gece kadar güzelmiş eeh annesine çekmiş”
Benimle flört mü ediyordu bu adam diye düşünsem de nedense bu cümle gururumu okşadı.
“Boşver Gece’yi , evet seni dinliyorum”
“Üstüme bu kadar gelmesen mi?”
“Aa pardon özür dilerim ne de olsa ben her gün böyle şeyler yaşarım”
“Ben her şeyi biliyorum”dedi.
Bu cümlenin girişi beni öyle huzursuz etti ki oturduğum yerde daha da dikleştim ve sanki vücudumdan dikenler fışkıyor gibiydi.
“Anlamadım neleri?”
“Bodrum’a neden geldiğini”
“Nedenmiş”
“Beliz istedi”
Evet işte tam korktuğum şey başıma geldi her şeyi öğrendi ve ilk önce Beliz’i öldürdü ahhh biliyordum işte ya
“Beliz’i sen mi öldürdün? Doğruyu söyle bana” dedim sanki öldürdüyse bile söyleyecekmiş gibi.
İçmekte olduğu kahveyi bir an püskürtür gibi oldu ve “Ne?!” dedi yarı öfkeli bir şekilde.
“Beliz’i neden öldüreyim ayrıca ben ordan bakınca insanlara zarar verecek birine mi benziyorum”
“Olanlara bakılırsa evet”
“Pelin, bu söylediğin saçmalıktan başka bir şey değil”
“Ne o zaman”
“Evet öğrendim Beliz’in seni para karşılığında beni takip etmen için tuttuğunu”
Lafını bölüp “Nasıl öğrendin?” Diye sordum
“Koca otelde sıkça sana rastlamaya başladığımda kuşkulanıp seni araştırdım sonrasında bunun ucunun Beliz’e kadar gittiğini öğrendim”
“Sebebini sormayacak mısın bana? Mesela seni neden takip ettirdiğini”
“Hayır çünkü biliyorum ve sen ilk değilsin ki”
“Nasıl yani”
“Nasılı Beliz senin gibi genç ve güzel kızlar bulup ajan gibi peşime takıyordu yani sen ilk değilsin”
“Eski sevgilin biraz ruh hastasıymış”
“Beliz benim eski sevgilim değil ki hiç sevgili olmadık”
“Nasıl?! Ama öyle söylemişti”
Gülerek ve kendinden emin bir şekilde;
“Beliz’le bir iş için tanışmıştık reklam filmimizde modellik yaptı ancak sonrasında durumu ilerletip beni sık sık darlamaya başladı. Yemek yiyelimler, oturalımlar, bir kadeh bir şey içelimler karşılık alamayınca da iş yerime baskına gelir gibi gelmeleri başladı fakat güvenlikler bir süre sonra onu içeri almamaya başlayınca da gördüğün gibi işte”
“Hah inanamıyorum kafayı sana takmış”
“Evet maalesef”
“Öldüğünü biliyordun o zaman ve hiçte belli etmedin”
“Bizim seninle Datça’ya geldiğimiz sabah ölmüş ancak benim 2 gün sonra haberim oldu yani seni evde yalnız bıraktığım gün bunu araştırmak için İstanbul’a gitmiştim”
“Peki bir şey soracağım beni bu akşam nerden buldun, nasıl buldun da bir anda çıkıp geldin?”
“Sebebini sormayacaksan eğer söylerim”
“Oo yok öyle”
“Zamanı gelince söyleyebilirim şu an değil”
“Tamam söyle”
“Aslında ben Datça’dan döndüğün andan beri seni takip ettiriyorum. O mekana gittiğini söylediklerinde ben de yakın bir yerdeydim hemen geldim. Sen içeride beklerken de dışarıdan izliyordum ve kızı ilk kapıda telefonla bağırarak konuşurken gördüm dikkatimi çekmişti sesli konuşması sonra de içeri girer girmez sana doğru yöneldiğini gördüm. İlk arkadaşın olduğunu düşündüm ama senin ona bakışların arkadaşından çok düşmanına bakar gibiydi o yüzden müdahale etmek istedim”
Söyledikleri çok tatmin ediciydi ancak benim içime sinmeyen şeyler listesi daha da çoğaldığı için sadece inanmış gibi yaptım, tam Datça’daki evde fotoğrafımı bulduğumu söyleyip ona soracaktım ki içimden bir ses bana susmam gerektiğini söyledi.
Kısa bir süre sonra Sıraç ayağı kalkıp “benim dönmem gerekiyor siz Gece’yle keyfinize bakın 2 korumam dışarıda olacak bir ihtiyacın olduğunda onlara seslenmen yeter” diyerek evden ayrıldı.
Sonuç olarak yine yalnızdım, beni alıp merkezden hayli uzak bir eve götürüyor ve kalkıp gidiyor diye düşünmeye başladım. Kedim inanılmaz huzursuzdu sürekli evin içinde bir sağa bir sola koşturup duruyordu. Onun bu huzursuzluğu beni de tedirgin etmişti gece boyunca onu sakinleştirmeye çalışırken uyuyakalmışım.
Kapının sertçe vurulmasıyla gözlerimi açtım, kalbimin gümlemesi tüm odada yankılanıyordu sanki. Israrla kapıya vuran kim diye yataktan fırlayıp kapıya yöneldim.
Kapıyı açtığımda bu kişinin Sıraç olduğunu gördüm. Büyük bir telaşla içeri girdi
“Hadi gidiyoruz”
“Yine nereye? Beni ordan oraya sürüklemekten zevk mi alıyorsun sen?”
“Pelin bu defa son ama gitmemiz gerek şu an”
“Hiçbir yere gelmiyorum beni evime bırak”
“Pelin lütfen”
Eşyalarımı odadan alıp kedimi de çantasına koyup korumalara verdi kendisi de beni çekiştirerek arabaya götürdü.
Bu adam beni koruduğunu iddia ederek resmen beni kaçırıyordu ve ben buna emin olmuştum.
“Evet beni yine nereye kaçıyorsun acaba?”
“Datça’ya”
“Ne! Ben oraya gitmek istemiyorum beni derhal evime bırak”
“Bak şu an evine gidemezsin olmaz”
“Neden gidemiyorum ya? Sen şu benden sakladığın her neyse bir söyler misin artık”
“Zamanı gelince sana söz veriyorum her şeyi anlatacağım zaten seni evime bırakmayacağım Numan Usta’nın evine bırakacağım ve emin ol burada olduğundan çok daha güvende olacaksın orda”
Aklıma Handan teyzenin o samimiyetle kucak açan tavırlarını görünce bunun iyi bir fikir olduğunu düşünerek bu duruma sesimi çıkartmadım.
Kafamdaki soruları tam yanıtlayacağım derken sürekli bir şey çıkıyordu ve benim Sıraç’a sormam gereken bir sürü olmasına rağmen bir türlü soramıyordum. Şayet sorsam da doğru cevabı alamayacağımı biliyordum.
Bir benzin istasyonunda mola verdikten sonra usulca lavaboya kaçıp Bilgi’yi aradım;
“Alo Bilgi”
“Nerdesin sen Pelin telefonuna ulaşılmıyor evine geldim evdede yoksun”
“Dün mekana Volkan yerine Yasemin geldi”
“Ne! Onun ne işi varmış orada”
“İnan bilmiyorum ama önemli olan o değil Sıraç beni dün akşam ordan alıp bir dağ evine götürdü şimdi de Datça’ya gidiyoruz”
“Pelin sen kafayı üşüttün herhalde ben polise haber veriyorum artık bu adam resmen seni zorla alıkoyuyor farkında değil misin”
“Bilgi ben her şeyin farkındayım ama senden bir ricam daha var”
“Söyle nedir”
“Sana bir isim vereceğim ve bana en acilinden onun adresini ve telefonunu bulabilir misin?”
“Denerim de kim o?”
“Ben Sıraç’ın evinde bir fotoğrafımı bulmuştum ya onu çeken kişiyi yani Sibel ablayı çünkü bunu bilse bilse o bilir”
“Tamam soyadı neydi”
“İşte onu bilmiyorum, unuttum yetimhaneye gidip sordurabilir misin?”
“Kızım sen benim başıma bela açacaksın bak”
“Ya lütfen”
“Tamam gün içinde gidip öğreneceğim”
Dışarıdan Sıraç’ın sesini duyar duymaz telefonu kapatıp çıktım.
“İyi misin? Neden çıkamadın?”
“Midemi üşüttüm herhalde yine önemli bir şey yok gidebiliriz”
Ve yola koyulduk içimde bir fil gibi tepişip duran huzursuzluğum ve asla cevabını bulamadığım o soru da bana eşlik ediyordu. Sahi biz kimden kaçıyoruz?