Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Korku

@handemonet

Elime geçen bu fırsatı akşam değerlendiremesem de benim için güzel bir başlangıç olduğunu düşündüm çünkü günler sonra Sıraç'ın dikkatini çekebildim. Yumrukların havada uçuştuğu o arbedede bir yumruk kafama isabet etmiş olmalı ki beynimden gözüme doğru inen bir sancıyla uyandım. Yataktan çıkmak için kendimi uzun bir süre zorladıktan sonra uzun, askılı, salaş elbisemi çekip kahvaltıya indim. Kendime ziyafet çekmeyi umarak menüye göz gezdirirken başımda dikilmiş, bana bakan biri olduğu fark edip kafamı kaldırdım. Bu yanımda duran kişi Sıraç'tı açıkçası akşamdan dolayı biraz utandığım için gözlerimi kaçırmaya çalıştım.

"Kusura bakma rahatsız ettiysem eğer ancak seni burada görünce nasıl olduğunu merak ettim sormak istedim"

"Ah! Teşekkür ederim. Gayet iyiyim. Sen nasılsın?"

"İyiyim. Eğer sen de istersen kahvaltıyı birlikte yapabiliriz?"

Tam hayır diyecekken neden burada olduğumu hatırladım ve ayağıma kadar gelen bu fırsatı geri tepmek istemedim.

"Olur tabi ki"

Biraz istekli gibi gözüktüğümün farkındaydım ancak ne yapalım işim bu.

"Ee haydi o zaman gel benimle"

"Nasıl yani? Ben burada yaparız diye düşünmüştüm"

"Buranın kahvaltısını pek sevmiyorum, tekneye geçeceğim. Senin içinde bir sıkıntısı yoksa tabi"

İçimde kopan hayır fırtınalarını bastırmaya çalışıp yine çok hevesli görünen bir şekilde;

"Hah harika! Ben de çok sevemedim zaten gidebiliriz" dedim.

İşte bu bitişimi imzaladığım andır, bu benim felaketimdir. Tavrımı çok belli etmemeye özen göstererek yerimden kalkıp peşine takıldım arabasına bindik. Bu arada Beliz'e durumu özetleyen kısa bir mesaj, Yusuf Abi'ye de konum atarak yolculuğa koyuldum. Korku tüm bedenimi ele geçirmiş olacak ki Sıraç ansızın bana dönüp;

"İyi misin? Kötü gibi gözüküyorsun istersen hemen dönebiliriz" dedi.

"Aa yok dün akşamdan dolayı biraz yorgunum o korkuyu atlatamadım"

"Anlıyorum Pelin çok haklısın" gibi şeyler söylüyordu ancak ben sadece bir kısma takıldım, adımı hiç sormadı ki nasıl biliyordu? Ben de söylediğimi hatırlamıyorum, şayet sorsaydı da farklı bir isim söyleyecektim neticede ajanlık böyle değil mi?

"Bir şey sorabilir miyim? Adımı nerden biliyorsunuz, daha önce hiç sormadınız?"

Bu soruyu beklemiyor olacak ki yüzü hafiften ekşir gibi oldu ancak kendiden çok emin bir şekilde;

"Resepsiyondaki arkadaşlardan öğrendim dün gece" dedi.

Mantıklıydı ama nedense beni hiç tatmin etmedi ve bu durumdan sonra korkum ikiye katlandı. Bir şeyler ters gidiyordu ve benim kontrolüm dışı gerçekleşiyordu her şey ben ise tüm bu olanlara yetişemiyordum.

Marinadaki en ihtişamlı tekneden içeri girdik ve bizi çoktandır hazırlanmış kahvaltı masası karşıladı.

"Kahvaltı yaparken biraz açılacağız sorun olur mu?"

Ay hayır ya! Çıldıracak gibi oldum ama sonuç olarak artık buradaydım ve pek kaçışım yoktu.

Denizin ortasında bir teknenin içinde onunla karşı karşayıydım artık. Ön yargılarımdaki gibi biri de değildi saatlerce keyifle sohbet ettik, güldük, eğlendik. Korkularım da yavaş yavaş azaldı derken teknede tuhaf bir gerginlik fark ettim, Sıraç'ta huzursuz gibiydi. Yardımcı kaptanla bir kaç defa özel olarak konuşup geri geldi, durumu idare etmeye çalıştı ancak nafile o korku beni de sarmıştı. Uzaktan bir teknenin bize doğru geldiğini görebiliyordum.

"Birini mi bekliyorduk?"

Aşırı paniklemiş olsada bunu büyük bir ustalıkla gizleyerek;

"Lütfen Arif Abi'nin yanına geçer misin? Ve lütfen ben seni almaya gelene kadar bekle."

O kadar çok korkuyordum ki eğer denizin ortasında olmasaydık avazım çıktığı kadar bağırarak koşabilirdim. Arif Abi yani yardımcı kaptanın yanına gittim beni aşağıda bir odada dolap benzeri bir şeyin içine soktu. Anladığım kadarıyla ya ölecektim ya da yine ölecek. Zaten en başında bir kira uğruna tüm bunları yapmamam lazımdı, kabul etmemeliydim.

Yukarıdan bağrışma sesleri, paldır küldür teknenin içinde yürüyen ayak seslerini duyuyordum. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki, boynumdan aşağısı tutmuyor gibi hissediyordum. Hem karanlıkta daracık yerde nefessiz kalmıştım hem de dışarıda ne olup bittiğini bilmemek beni acayip endişelendirdi.

Kalın sesli bir adamın "Burda. Evet! Burda biliyorum!" diye sesini duyuyordum.

Sıraç ise " o yok burda, defol" diye bağırıyordu. Dışarıdan gelen başka tekne seslerini ve gürültülerini de işitiyordum. Sanki bir savaşın ortasında kalmış gibiydim, ara ara telefonuma bakıp çekip çekmediğini kontrol ediyordum ki zaten çekmiyordu da. Ah! Yusuf Abim keşke burda olsaydı beni kurtarsaydı diye de düşünmeden edemedim.

Tuhaf olan bir şey vardı o da bu hissin bana çok tanıdık geldiği. Baskına gelen bir ton adam, benim karanlıkta beklemem, korkmam, ağlamam ama bunların hepsi benim küçükken yurtta gördüğüm rüyalardı. Dejavu mu oluyorum acaba diye düşünüp, bu ansızın geçmişten gelen hisse bir anlam arıyordum. O esnada dolabın kapısı açıldı ve mahçup bir ifadeyle karşımda duran Sıraç, elini bana doğru uzattı "Hadi gel, gittiler" dedi ve beni elimden tutup dolaptan çıkardı. Bu adam benim kahramanım gibi davranıyordu ve bu tavırları oldukça etkileyiciydi ancak etkilenmemem gerekiyordu çünkü bu benim için sadece bir işti.

"Artık dönebilir miyiz? Dün akşamdan sonra bu yaşananlar bana biraz ağır geldi"

"Elbette sen nasıl istersen, özür dilerim bu arada bunlara tanık olmanı bunları yaşamanı istemezdim ama benim hayatımda biraz böyle işte elimde olmadan gelişebiliyor bazı durumlar"

Bunları söylerken resmen karşımda kırılgan bir çocuk vardı.

"Kimdi o adamlar? Senden ne istiyorlar? Ne için buradalar?"

"Açıkçası bunu sana anlatmam doğru değil ucunda hayat memat meselesi var ancak şunu söyleyebilirim ki benim için çok önemli bir şeyi arıyorlar ve bulmamaları için de gereken her şeyi yapacağım"

Onun için bu kadar önemli şey ne olabilir ki? Çok sormak istesem de soramadım nedense duyacağım cevaptan korktum.

"Ee neler yapıyorsun bakalım, buralarda ne işin var?" dedi yaşanılan şeyleri unutturmak istercesine.

"İş için geldim diyebiliriz."

"Ne iş yapıyorsun ki?"

"Reklam yazarıyım hatta yazarıydım lakin uzun hikaye şu an farklı bir iş için buradayım ama kusura bakma anlatamam" diyerek kıkırdadım.

O da çok sorgulamadan, geriye doğru yaslanarak bıyık altından gülümsedi. Of! Bu adamın şu havalı halleri beni acayip etkiliyor nedense.

"Sen peki? Sen kimsin? Adını da telaffuz etmedin" dedim sanki bilmiyormuş, bu adamı takip etmem gerekmiyormuş gibi.

Şiddetli ve alaycı bir kahkaha atarak "bildiğini umuyordum" dedi, buradan egoist bir insan olduğu anlamını mı çıkarmalıydım? diye düşündüm.

"Magazinlerde gördüğüm kadarıyla diyelim" dedim yüzüme kinayeli bir gülüş takınarak.

"32 yaşında genç bir yazılım mühendisiyim, kendi şirketim var. Hiç bir zaman azla yetinmeyen daima çoku arayan fakat bunu ararken de kendi benliğini kaybetmiş bir adamım." dedi son cümleden sonra yüzüne bir hüzün yerleşti ama yine o güçlü adam maskesini takarak bunu da kapattı. Bu adam cidden aşırı esrarengiz biriydi ya da sakladığı bir şeyler vardı çünkü sadece googlea yazarak bile ulaşabileceğim bilgileri bir çırpıda söyleyip köşesine çekildi.

Marinaya indiğimizde beni teknenin aşağısına kadar geçirdi.

"Sen gelmiyor musun otele" dedim.

"Yok maalesef, benim işlerim var. Seni şöförüm bırakacak sorun yok."

Arkamı dönüp arabaya doğru ilerledim ve tam arabaya binecekken arkamdan seslendi;

"Benimle Datça'ya gelir misin?"

"Nasıl anlayamadım?"

"Datçaya gitmem gerek, bir süre sonra tekrar döneceğim ve nedense senin de benimle gelmeni istiyorum." dedi yine kendinden çok emin haliyle ve her şey o kadar hızlı ilerliyordu ki ben bile yetişemiyordum.

"Bunun pek güvenilir olduğu sanmıyorum ama düşüneceğim"

"Endişeni anlıyorum ama her an yanımızda korumalarım olacak ve sen ne zaman istersen seni o an göndereceğim" dedi. Sanki beni korumak ister gibi.

Bu fikir beni çok korkutsa bile yine de denemeye değer diyerek kabul ettim. Sabah 07.35'te otelin önünde buluşmak için sözleştik ve ben otele geri döndüm.

Kafam o kadar karışık o kadar allak bullaktı ki yönünü sapıtan bir pusula gibi hissediyordum kendimi. Beliz'e olanları uzunca mesaj atarak anlattım. Bilgi'yi aradım, Gece'yi sordum ve en son Yusuf Abi'ye de durumu bildiren bir mesaj atıp uyumak için yatağıma geçtim.

Biraz sosyal medyada Sıraç'ı aradım ancak hiçbir sosyal medya hesabını bulamadım, resmen sır gibi. Google'da ise sadece işleri ve yaptıklarıyla ilgili haberlere ulaşabildim, muhtemelen her şeyi kaldırttı. Ee zaten ondan da bu beklenirdi, ben her bir habere detaylıca bakarken yukardan gelen bildirimi fark ettim. Günler sonra hiç bir mesajıma dönüş yapmayan Beliz, nihayetinde yazabildi ancak gördüğüm mesaj beni yine bir belirsizlik denizine itti.

"Merhaba Pelinciğim, öncelikle dün ve bugün yaşadığın şeyler için üzgünüm. Ben uzun bir süreliğine Amerika'ya gidiyorum ve bence bu oyunu sonlandırabiliriz. Şu an normal bir şekilde tatilini yapıp istediğin zaman dönebilirsin İstanbul'a. Hesabına belli bir miktar para gönderdim, teşekkür ederim..."

Bu neydi şimdi? Günlerce bu kız için yaptığım şeyler boşuna mıydı yani? Durup dururken bu da neyin nesiydi? Kendimi sakinleştirip Beliz'i aradım ve tabi o telefon kapalıydı. Kız beni, Sıraç'ın yanına fırlattı ve tek bir açıklama yapmadan gitti şaka gibi. Ancak bir karar vermem gerekiyordu o da sabah Sıraç'la Datça'ya gidecek miydim?


Loading...
0%