@handsimy
|
Kardelen Sahra Aktaş'ın anlatımıyla: Hala deniz kenarındaydım. Bulunduğum yer polisler tarafından istila edilmiş gibiydi. Etrafımda o kadar çok polis vardı ki bu kadarına ben bile inanamıyordum. Kazdığım kumun altında kemikler bulunca direk telefonumdan polisi aradım. 20 dakika içinde sahile 3 araba ekip gelmişti. Bulunduğum deniz kenarını olay yeri inceleme altına almış ve kapatmıştı bir süreliğine. Kemiklerden birkaç örnek aldılar kime ait olduğunu öğrenmek için. Biliyorlardı aslında onlarda. Tahmin etmesi pek zor değildi. Kim deniz kenarına kumlardan bir mezar kazardı ki " deniz katilinin" haricinde? Bulduğum mezar Melek Erdemir'e aitti hiç şüphesiz. Sadece prosedür gereği kontrol etmeleri gerekiyordu işte. İfademi almak için beni bir ekip otosuna bindirip karakola götüreceklerini söylediler. Ses etmeden onları onaylayarak polisler ile birlikte karakola gittim. Bende bir polis olduğum için işlenen prosedürlere hakimdim. Çok geçmeden beni bir sorgu odasına aldılar. Önüme bir polis oturdu ve sorular sormaya başladı tek tek. Adınız? Kardelen Sahra Aktaş. Peki Kardelen hanım. Size izninizle birkaç soru sormam gerekiyor. Sahra. Sahra'yı kullanıyorum. Pardon, kusura bakmayın. Olay saatinde neden o mevkideydiniz Sahra hanım? Arkadaşımın doğum günü kutlamaya dışarı çıkmıştık arkadaşlarımla. Eve dönüş yolunda oradan geçiyordum ve bir anda nefes alamadığımı hissedip arabadan inmek istediğimi söyledim taksiciye ve o bölgede arabadan indim. Mezarı nasıl fark ettiniz peki? Deniz kıyısında kumların üstünde oturuyordum. Bir anda kafamı sola çevirdiğimde gözüme hafif bombeli bir şekilde duran kum parçası çarptı. Normalde asla yapacağım şey değildir sırf dikkatimi çektiği için kum parçasını dakikalarca kazmak. Dikkatinizi çektiği için mi kumu kazdığınızı söylüyorsunuz " dakikalarca" Sahra hanım? Dediğim gibi normalde gündüz vakti olsa asla göze çarpmayacak bir toprak parçası olurdu. Sonuçta o mevki bir deniz kenarı olduğu için oraya gelen çocukların kumu kazıp, kumdan kale yapmaları çok normal. Ama gece gördüğüm için gözüme bir garip göründü ve merakıma yenik düşüp kumu kazmaya başladım. Mezarın kime ait olduğuğu ile ilgili şüpheleriniz var mı peki? Sizce kime ait olabilir bu mezar? Cevap vermedim. Sustum o an. Bilmiyorum. Emin misiniz Sahra hanım? Bakın kemikler birkaç yıllıktan fazla görünüyor. Adli tıptan istediğimiz sonuçlar gelmeyebilir o yüzden eğer biliyorsanız ya da herhangi bir şüpheniz varsa bizimle şu anda paylaşın lütfen. Elbette ki şüphelerim vardı. Hatta bence doğruydu da o mezar Melek Erdemir'in mezarıydı. Buna kesinlikle emindim ama eğer şuanda bu şüphelerimi polisler ile paylaşırsam polisler " deniz katilinin" daha fazla peşine düşerlerdi ki bunun olmasını istemiyordum. Deniz katili benimdi. Onu sadece ben yakalayabilirdim. Başkasının yakalamasına izin veremezdim. O bir katildi ve yüzlerce insanı öldürmüştü. Onun cezası olan ölümü ona ben getirecektim. Maalesef dediğim gibi mezarın kime ait olduğunu bilmiyorum memur bey. Kazdığım kumun altından bir mezar çıkacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Kemikleri görünce hayatım şokunu yaşadığıma emin olabilirsiniz. Peki, bu durumda size soracak başka sorum yok Sahra hanım. Artık gidebilir miyim? Tabii, ifadeniz için teşekkürler. Sorgu odasından çıkıp tekrar bir taksi çağırarak doğruca eve gittim. Üstümdeki rahatsız edici elbiseyi çıkartıp, hızlıca bir duş alarak yorgunca yatağıma uzandım. Bugün gerçekten yorucu bir gün olmuştu benim için. Araştırmalarıma yarın kaldığım yerden devam ederdim artık... Sahra! Duyduklarım doğru mu? Dün gece bir mezar mı buldun sen? Kaşlarımı çatarak Esra'ya baktım: Nereden duydun? Duymayan mı kaldı sen onu sor önce? Bütün bina seni konuşuyor kızım şu anda. Dün takside giderken eve gitmek istemediğimi fark edip yol kenarında indim. Azcık oturup giderim diye düşünmüştüm ama öyle olmadı. Nasıl buldun, nasıl fark ettin peki? Gözüm çarptı bir anda. Bende kazdım. İşsiz misin kızım sen? Gecenin o saatinde hiç mi korkmadın? Kafam doluydu zaten Esra. Sence korkuyu düşünebilecek bir durumda mıydım? Merak edip kazdım kumu işte. Nereden bilebilirdim ki altında bir mezar çıkacağını. Delisin sen deli. Koluma girerek bana bakmaya başladı. Eee düşündün mü evlilik teklifini? Evlilik teklifi mi? Dün geceki olaydan sonra inanır mısın hiç düşünme fırsatım olmadı Esra. Hiç mi aklından geçirmedin gerçekten Sahra? Bak Tuna yakışıklı bir çocuk. Hem varlıklı bir aileye de sahip. Zengin yani. Kibar ve nazik tam bir İstanbul beyefendisi. Daha ne olsun. Bak iyi düşün taşın. Bu fırsat herkesin ayağına gelmez. Hayatında bir kere Tuna Aslan'dan evlilik teklifi alabilirsin. Gülerek kolumu kolundan çektim. Tamam tamam öyle olsun. Senin içinde etraflıca düşüneceğim Esracım hiç endişelenme. Hah şöyle azcık yüzün gülsün. Gel bir kahve ısmarlıyayım sana sen seversin. Yok sağol işlerim var. İş çıkışı müsaitsen içerim ama. Hay hay Sahra hanım. O zaman iş çıkışı benimle berabersin. Tamam ama şimdi gerçekten işimin başına dönmem gerekiyor. İyi iyi git çalış Allah kolaylık versin. Sana da. Esra yanımdan gidince bende kendi masama doğru yöneldim. Bugün benim için her anlamda iş başıydı. Bakalım bu gecenin şanslı şerefsizi kim olacak? Elimde bilgisayarım önüme gelen potansiyel suç makinelerine bakıyordum. Kiminin hırsızlıktan, kiminin kap-kaç'tan, kimi ise; cinayet, taciz, tehdit suçundan sabıkalıydı. Ama benim radarımdaki suçlar genellikle taciz ve tecavüzdü. Erkeğe, kadına, çocuğa, bebeğe yapılmasına bakmaksızın gördüğüm ve gözüme kestirdiğim anda ortadan kaldırmak için çalışmalarıma başlıyordum. Bazılarının suçu önemli adamlar olduğundan şikayetçiler şikayeti geri çekince düşüyordu. En çok bu gibi şerefsizlerle ilgilenmek istiyordum. Çünkü şu anda içinde bulunduğumuz bu sistem suçlulara kesinlikle gereken cezalarını vermiyordu. Konumuna, mevkisine, ne giyildiğine bakarak insanlar çok çabuk işin içinden sıyrılmayı başarıyorlardı. Serbest bırakılıp yine aynı suçu işleyip insanları rahatsız etmeye, huzurlarını kaçırmaya devam ediyorlardı hiçbir şey olmamış gibi. Ama ben kabul etmezdim. Cezalar suç işleyenler için vardı masumlar için değil. Masum insanları korumak adına toplumdan yavaş yavaş da olsa bu piçleri temizliyordum. Bilgisayar ekranımda gezinirken bir kadının sicil dosyasına denk geldim. Nazlı Başaran. Türkiye'nin en ünlü kozmetik sektöründe adını duyurmuş olan çok zengin bir kadındı kendisi. 6 ay önce birkaç ihbar üzerine karakola gelip ifade vermiş ve şikayetler bir anda geri çekilince kendisi de tereyağın üzerindeki kıl misali hiçbir şey olmamış gibi ayrılmıştı işlediği suçlardan. Tamı tamına 7 erkek çocuğuna tecavüzden suçluydu kendisi. Doğruyu söylemek gerekirse bu kadının adını burada beklemiyordum. Son derece bonkör ve yardımsever bir kadındı kendisi. En azından onu öyle görüp tanımıştık hepimiz. İfadesinde tecavüz suçu olduğu 7 çocuk hakkında tamamen yanlış anlaşılma üzerine bu olayın geliştiğini, aslında böyle bir olayın olmadığını, Çocukların kendisini yanlış anladığını aslında onlara şefkat gösterdiğini söylemiş. Çocuklar da yetimhanede oldukları için arkalarında kimse olmayınca büyük ihtimalle tehdit ya da para verilerek şikayetlerini geri çekmişler. O kadar kısa sürede gerçekleşmiş ki bu olay basına bile yansımadan halledilmiş hemen. İçimde taşan öfke ile kadının fotoğrafına iyice baktım ve hakkında iyice ve kapsamlı bir araştırma yaparak kadını araştırmaya başladım. Kendi adına çeşitli okul, dershane ve yetimhaneleri vardı kadının. Sosyal medyada sürekli yaşantısını paylaştığı için kendisini oradan da araştırmaya başladım. Gerçekten her şeyini paylaşıyordu. Giydiği kıyafeti, yediği yemeği, evindeki yaşantısını, ürünlerini fazlasıyla paylaşan biriydi kendisi. Bunların arasından sadece paylaştığı bir stroysi ilgimi çekti. Bu akşam ünlü bir restoranda sevgilisiyle ilk yıl dönümlerini kutlayacağını söylüyordu. Telefonumdan söylediği restoran hakkında araştırma yapmaya başladım hemen. Gidecekleri restoran İstanbul'un en ünlü restoranlarından biriydi. Sadece rezervasyon ile içeri alıyordu. Rezervasyonlarını da günler önceden almak gerekliydi. Restoran'a nasıl gireceğimi düşünürken Tuna elinde bir kahve ile masama doğru geldi. Sahra merhaba. Biraz konuşabilir miyiz acaba terasta? Elinde benim için tuttuğu kahve bardağını aldım. Ne hakkında? Terasa gel orda konuşalım olmaz mı? İçimdeki bıkkınlıkla sandalyemden kalkıp peşinden terasa doğru gittim. Terasta yalnızca ikimiz vardık. Sahra dün gece için senden özür dilemek istiyorum. Biliyorum çok ani oldu kafam biraz karışık ve alkollüydüm dün gece. O yüzden seni üzecek bir şey yaptıysam gerçekten özür dilerim. Beni emrivaki bir adam olarak tanımanı istemem. Bunun için senden gerçekten özür dilerim. Sorun değil Tuna. Kabul ediyorum dün gece beni gerçekten çok şaşırttın ettiğin teklif ile. Asıl ben senden özür dilerim. Apar topar mekandan ayrılıp doğum gününü berbat ettim. Kusuruma bakma. Mühim değil. Sana kendimi affettirmek için ne yapabilirim Sahra. Gerçekten sorun değil Tuna. Gülümsedim. Ettiğin evlenme teklifinden dolayı kendini suçlu hissetmemelisin. Sonuçta insanlar kime aşık olup, sevebileceğini seçemiyor. Sen beni seçmişsin ama bunu ben anlayamadım. Bu akşam boş musun acaba ? Ne için? Sana kendimi affettirmek için yemeğe götürsem kabul eder misin Sahra? Yemek teklifin için teşekkür ederim ama gerek yok. Hem iş çıkışı Esra ile kahve içmeye gideceğiz. Esra ile konuşsam başka bir zaman gitseniz. Sahra, ben gerçekten kendimi çok suçlu hissediyorum ve kendimce sana beni affettirmek için bir şeyler yapmak istiyorum. Lütfen teklifimi kabul et. Hem yemek için ayarladığım yer çok zor rezervasyon ayırtılan bir mekan dün geceden beri bunun için uğraşıyorum. Birden kafamda ampuller yanmaya başladı. Ayırttığın mekan acaba şu direk boğaza bakan boğaz manzaralı mekan mı acaba? Evet de sen bunu nerden biliyorsun ki? Hiç tahmin ettim rezervasyonu zor ayırttım deyince. Bu akşam mı demiştin? Evet, bu akşam. Gelirsen gerçekten çok mutlu edersin beni. Kendimi sana anca bu şekilde affettirebilirim Sahra. Ama benden başka herhangi bir şey istersen ona da hayır demem. Yok sağol, bu kadarı yeterli. Geliyor musun yani? Başımı sallayarak onayladım Tuna'yı. Peki madem çok ısrar ettin. Seni kırmayayım. Yüzündeki gülümsemeyle: Tamamdır. Seni akşam 8 gibi evinden alırım olur mu? Olur. Tuna beni terasta bırakarak gitti. Gideceğimiz restoran Nazlı Başaran'ın sevgilisiyle bu akşam yıldönümlerini kutlamak için gideceği restorandı. Fırsat ayağıma kadar gelmişti daha ne isteyebilirdim ki? Bekle beni Nazlı Başaran. Ecelin olmaya geliyorum bu akşam...
İş çıkışı Esra'ya, Tuna ile akşam yemeği yiyeceğimi söyleyip eve geçtim. İlk başta biraz bozulsa da Tuna ile akşam yemeği yiyeceğimi öğrendiği an heyecanından ses etmedi. Eve gelir gelmez bu akşam ki işleyeceğim cinayetim hakkında biraz plan yaptım. Sonuçta bu sefer cinayet işleyeceğim yer İstanbul'un bilinen ve en ünlü restoranların biriydi. Olabildiğince az ses getirecek şekilde bu işi halletmeliydim ama işin içine restoranın ünü de girince işler sandığımdan fazla büyüyecek gibi görünüyordu. Nazlı Başaran'ı bıçak ile öldürecektim. Restoranı iyice araştırmıştım. Üst katında kullanılmayan bir terası bulunmaktaydı. Nazlı Başaran'a ona hayran bir kadın gibi davranıp tuvalete gidince kıstırıp bulunduğumuz restoranın üst katındaki manzara eşliğinde onunla birlikte fotoğraf çekinmek istediğimi söyleyecektim. Biraz gösteriş meraklısı bir kadın olduğu için seve seve kabul edeceğinden eminim. Sonuçta onun gibi insanlar böyle lüks bir restoranda bulunan zengin bir hayranıyla fotoğraf çekinip storysine koymaya bayılırdı. Tabii bunu koyamayacaktı. Çünkü bu akşam benimle son pozunu verip ölümünü tadacaktı. Bıçağı saklaması açısından uzun siyah pek de abartılı olmayan fakat mekana uygun bir elbise tercih ettim. Elbisemi de çok ağır olmayan fakat oldukça göz çeken makyajımla tamamladıktan sonra Tuna'nın beni alması için beklemeye başladım. Çok geçmeden Tuna siyah bir BMV ile kapımın önüne geldiğini söyleyince onu daha fazla bekletmemek adına evden çıkıp aşağı onun yanına doğru gittim. Arabasının yanında kapımı açmak üzere beni bekliyordu Tuna. Üstünde siyah smokini ile gerçekten göz kamaştırıcı biri olmuştu. Beni görünce hafif bir ıslık çalarak yanıma doğru gelip elini uzattı. Çok şık olmuşsun Sahra. Sende öyle. Gidelim mi? Olur. Arabasının kapısını benim için açarak binmem için yardım etti. Açık kapıdan elbisemin eteklerini tutarak arabaya bindim. Normalde olsa dünkü ettiği tekliften ötürü onu reddederdim ama işin ucunda gideceğimiz restoran olunca mecbur kabul etmek zorunda kalmıştım. Tuna konusunda kafam çok karışıktı açıkçası. Teklifini dün düşüneceğimi söyleyip mekandan çıkıp gitmiştim. Daha da şöyle etraflıca düşünme fırsatım olmamıştı. Şu anda onunla akşam yemeğine çıkmak umarım ona umut vermişim gibi olmazdı. Tuna sevdiğim bir arkadaşımdı. Onun duygularıyla oynayıp sonrada onu yüz üstü bırakmayı kesinlikle istemezdim... Gideceğimiz mekana varınca Tuna arabadan inerek benim içinde kapımı açıp benim de inmeme yardımcı olmuştu. İkimizde restorana geçince kapıda bizi karşılayan görevliye Tuna isimlerimizi söylemişti. Görevli elindeki listeden sırayla isimlerimizi bulduktan sonra bizim için ayrılan yere doğru bizi götürdü. Masaya oturduktan sonra hemen bizim için bir garson gelip menülerimizi uzattı ve siparişlerimizi almak için başımızda bekledi. İlk defa mı geliyorsunuz efendim? Evet, ikimiz birlikte ilk defa geliyoruz dedi Tuna. Eğer istediğiniz bir yemek yoksa izin verin restoranımıza ilk gelenlere özel yemeklerimizden ikram edelim size ne dersiniz? Tuna bana baktı. Olur, benim için fark etmez. Peki o zaman siparişlerinizi hemen getiriyorum efendim. Garson gittikten sonra etrafı inceledim. Mekan gerçekten de boğazın hemen yanında bir restorandı. Daha öncede birkaç kere boğaz manzaralı restoranlara yemek yemek içim gelmiştim ama buranın havası bir ayrıydı.
Görünüşe göre Nazlı Başaran restorana daha teşrif edememişti. Tuna'nın bana seslenmesi ile düşüncelerimden sıyrılıp Tuna'ya döndüm. Mekan nasıl, beğendin mi? Çok güzel bir mekan. Beni buraya getirdiğin için de sana ayrıca teşekkür ederim Tuna. Asıl ben sana teşekkür ederim. Bu akşam buraya benimle gelerek beni çok mutlu ettin. Dün mekandan ayrıldıktan sonra karakola çağırıp ifaden alınmış. Deniz kenarında kazarak bir mezar bulduğun konuşuluyordu merkezde doğru mu? Evet, dün gece biraz hava almak istediğim için bindiğim taksiden indim ve deniz kenarına gittim. O sırada oldu her şey. Peki mezardaki kişinin kimliğini tespit edebildiler mi, kimmiş? Hayır araştıracaklarını söylediler ama beni sorgulayan polis memuru ceset gömüleli baya uzun bir zaman geçtiğini, bu yüzden de DNA'sının düşük bir ihtimal tespit edileceğini söyledi. Sence kime ait olabilir? Bilmem? Hiç bir tahminin yok mu? Hayır, o anın şokuyla kim olduğunu değil neden orada olduğunu düşündüm. Hımm deniz kenarında bir mezar. İlginç. Aklıma sadece birini getiriyor bu durum. Kim? Bildiğin soruların cevabını bence sorma Sahra. O mezar şüphesiz ki "deniz katilinin kız kardeşine ait. Bu bariz belli. Tuna da benimle aynı düşüncelere sahipti. Çok düşünmeye gerek yoktu çünkü Türkiye'de deniz dediğiniz zaman aklınıza ilk gelen kişi " deniz katili" olurdu. Çok geçmeden yemeklerimiz de gelince yemeklerimizi yemeye başladık Tuna ile sohbet ederek. Bir anda yemeğimiz mekandaki yüksek bir kahkaha ile bölündüğü için Tuna ile başımızı çevirip sesin sahibine baktık. Gelmişti. Bu kahkahalar Nazlı Başaran'a aitti. İlgi meraklısı bir kadın olduğu buradan bile belliydi. Gelir gelmez yapmacık kahkahasıyla bütün gözleri üstüne çekmişti. Sevgili ise ile onlara ayrılan masaya geçip oturdular. Masalarına hemen bir garson gelip siparişlerini aldı. Bu sırada çok da sessiz olmayacak bir şekilde konuştuğu için bir yanım onları bir yanımda benimle konuşan Tuna'yı dinliyordu. Zaman ilerledikçe baskı altına giriyordum. 1 yıldır cinayet işlememe rağmen bu işleyeceğim cinayet beni fazlasıyla geriyordu. Bu cinayet ile adımı yani işlediğim cinayeti tüm Türkiye'ye istemesem de duyuracaktım. Tuna ile yemeklerimizi bitirip tatlı seansına geçmiştik. Nihayet biraz daha bekledikten sonra Nazlı Başaran masasından kalktı. Bunu fırsat bilerek kadın gözden kaybolunca Tuna'ya tuvalete gideceğimi söyleyip bende masadan kalktım ve tuvalete gittim. Aynada makyajımı tazeler gibi yapıp kadını beklemeye başladım. Nihayet tuvaletten çıkıp lavaboya doğru gelince yüzüme aynı ondaki gibi sahte bir gülümseme takarak konuşmaya başladım: Pardon, bir bakar mısınız. Kadın bana doğru döndü. Buyur tatlım. Nazlı hanım bu gerçekten sizsiniz. Büyük bir hayranınızım cidden. Ayy, utandırıyorsun beni tatlım. Nazlı hanım sizinle tanışmak bir şereftir. Şuan en büyük hayalimi gerçekleştirmiş oldunuz. Öyle mi, ne tatlı. Nazlı hanım rica etsem bir fotoğraf çekinebilir miyiz sizinle. Benimle mi. Tabii ki şekerim. Burada mı ama? Yok. Bu restoranın üst katını hiç görmüş müydünüz? Çok güzel bir manzarası var. Oraya ne dersiniz? Gözleriyle bedenimi süzerek yüzüne her zamanki yapmacık gülümsemesini takıp: Hay hay tatlım. Hadi geçelim o zaman. Kadını da arkama alarak merdivenlerden yukarı kata çıkmaya başladım. Terası gerçekten muazzam bir güzellikteydi. İstanbul bütün ayaklarınızın altındaydı resmen. Terasın en ucuna giderek çantamdan telefonumu çıkardım ve Nazlı'yı da yanıma alarak telefonu ikimizin arasına tuttum. No, no, no tatlım. Efektsiz asla olmaz. Yok mu hiç telefonunda bir efekt uygulaması? Snapchat'den mi bahsediyorsunuz Nazlı Hanım? Hah, aynen şekerim. Aç onu ondan çekinelim. Gülümsememi koruyarak peki dedim. Sonuçta ölüm fotoğrafını çekiyorduk. Güzel görünmek onun da hakkıydı. Telefonumdan snapchat uygulamasını açarak telefonumu tekrar aramızda tuttum. Hafif telefonu bana kaydır tatlım ve bana yanaş. Kadın belimden tutarak beni yanına yaklaştırdı. Elini hafif belimden aşağıya kaydırarak hareket ettirdi ve kameraya gülümsedi. Bu kadın şu anda beni mi taciz ediyordu yoksa bana mı öyle geliyordu? Fotoğrafı hızlıca çekip telefonu çantama geri koydum ve kalın korse kemerimdeki bıçağı kadına göstermeden elime aldım. Tamam mıdır tatlım. Sevgilim aşağıda beni bekliyor artık gitmem gerekiyor. Tabii son bir şey daha yapmama izin verin lütfen. Nedir? Çantamı yere koyarak ona doğru ilerlemeye başladım ve bıçağı çıkartıp hızlıca karnına sapladım. Acıyla karnını tutup yere eğilirken bağırmasın diye ağzını kapatıp yere yatırdım. Şşşşt sakın bağırma. Dudaklarımı büzdüm. Acıdı mı yoksa. Afedersin bıçağı biraz derin soktum sanırım. Karnındaki bıçağı karnında çevirerek çıkardım ve o daha ne olduğunu anlayamadan bıçağı kalbine sapladım. Sersemleyip yavaşça gözlerini kapattı. Cehenneminde iyi uykular Nazlı Başaran. Ayağa kalkarak çantamı alıp tam arkamı dönüyordum ki gelen ses ile buz kesildim. Tebrikler, ne güzel de öldürdün kadını öyle. Cesaretine hayran kaldım doğrusu. Yavaşça arkamı dönüp gelen kişiye baktım. Aaa kendimi tanıtmadım öyle değil mi? Kusuruma bakma, bir anda dahil oldum ortama. Kendimi tanıtmama izin ver lütfen. Bendeniz Asaf Arşın tanıştığıma memnun oldum bayan. Tuna Aslan'ın Modeli Christian Locke. Esra Çevik'in modeli Helin Kandemir. Evet uzun bir bölümün daha sonuna geldik bu bölüm full Sahra'nın ağzından okuduk. Umarım beğenmişsinizdir. Bir dahaki bölüme dek görüşmek üzere hoşça kalın...
|
0% |