Yeni Üyelik
12.
Bölüm

GİDENLER VE ARDINDA KALANLAR

@handsimy

                                                                     

Kardelen Sahra Aktaş'ın anlatımıyla:

Sabah gelen acil bir ihbar üzerine apar topar merkeze gitmiştim. Ekip arabasına binip hızlı bir şekilde olay yerini geldiğimizde gördüğüm şeyler ile aklımı yitirmiştim neredeyse. Katliam gördüm gözlerimle. şuanda denizden çıkarılan 32 genç vahşi bir şekilde acımasızca öldürülerek katledilmişlerdi. Hepsi silahla vurulmuş ve öylece dümdüz bir sırayla vücutları denizin içine bırakılarak öldürülmüştü. Toplamda 12 kız, 20 erkek olmak üzere tam 32 insan deniz mezarlığına bırakılmıştı. Sönen kamp ateşini gördüm. Büyük ihtimalle gece kamp yapıp eğlenme amacıyla deniz kenarına gelmişlerdi hiçbir şeyden habersiz. Onlar bilemezdi geldikleri denizin onlara bir mezarlık olacağını. Şimdiyse ruhları bu dünyayı terk etmeye zorlanarak yaşamlarına son verilmişti. Hepsinin hayalleri, aileleri, çalışacak dersleri, gidecek, gezecek yerleri ve onlara ait bir yaşayacakları hayatları vardı. Yok olmuştu hepsi. Yarım kalmıştı. Tamamlanamazdı artık. Hiçbirinin, hiçbir eşyasına dokunulmamıştı. Tek tek ekip arkadaşlarımla üstlerinden çıkan kimliklerle 32 gencin de kimliğini tespit ettik.

Ayşe Şen

Yasemin Yiğitbay

Tuğba Kandemir

Duygu Gökpınar

Damla Naz Çevik

Beril Özer

Mine Erkur

Sevgi Can Tüten

Ebru Kuş

Canan Öztürk

Hasibe Nur Sönmez

Fatma Duru Orhon

Ahmet Yüzbaşıoğlu

Selim Yapar

Faruk Necip Durusoy

Erdem Deniz

Yusuf Kara

Recep Uçan

Haluk Utku Ertekin

Can Uyanık

Serhan Uz

Mehmet Yavuz Pişkin

Demir Ulubaş

Pars Kulaç

Cüneyt Levend Kar

Aslan Kandemir

Egehan Öztürk

Alaz Tahtacı

Hasan Atalay

Gürkan Kaldırım

Ateş Aksel

Yaman Sak

Oğuz Yaldız

ve

Samet Tozlu.

Öldürülen gençlerin isimleriydi saydıklarım. 32 genç bir hiç uğruna katledilmişti. Bunu yapansa belliydi. "Deniz Katili"! Gelecek demiştim. Geldiğini öğrenmemiz sadece bir haber başlığına bakar demiştim. Biliyordum işte. Gelmişti. Bu sefer daha acımasızdı. Daha korkusuzdu. Mahkum edildiği 5 yılın intikamını öldürdüğü bu 32 gençten almıştı. Denizine yeni kurbanlar sunmuştu deniz katili. Biz ise bu duruma karşı hiçbir şey yapamıyorduk. Çoktan sönmüş olan kamp ateşinin yanına eğilip diz çöktüm. Ağlıyordum hıçkıra hıçkıra. Gözyaşlarım sönen ateşin külüne damlıyordu. Nasıl yapmıştı? Nasıl kıymıştı onlara? Öldürmek bu kadar mı kolaydı onun için? Çoktan soğuyan külleri elime aldım ve kimsenin duyamayacağı şekilde içimden bağırarak konuştum: Bu ateşi sen yaktın deniz katili. Ateş söndü diye kurduğun oyunu kazandığını sanma sakın. Unutma mesele ateşi yakmak değil; sönen ateşi yeniden harlamaktır. Arkanda zafer küllerini bıraktığını düşünebilirsin ama çok büyük bir hata yaptın deniz katili. Arkanda bıraktığın küller senin sonunu getirecek. Yaktığın ateşin külleri ile yeniden doğup seni bu kurduğun oyunda yeneceğim ve seni mahvedeceğim deniz katili. Elimi serbest bırakarak avucuma doldurduğum külleri serbest bıraktım. Bugünden itibaren varımı yoğumu onu bitirmek için verecektim. Bunu o istemişti. Başka yolum yoktu...

Deniz kıyısındaki çocukların cesetlerini tek tek ceset torbasına yerleştirilmesini izleyip olay yerini incelemeye başladık ekipçe. Olaya ait hiçbir kanıt yoktu. Arkasında sadece 32 genci denize bırakarak kim olduğunu söylemek istemişti bize kendince. Komiserimin yanına gittim. İzliyordu öylece. Sahil kapatılmıştı. Etraf kalabalıktı. Öldürülen çocukların ailesini zor zapt ediyorduk. Doğal olarak ölen çocuklarını geri istiyorlardı. Ne olduğunu merak eden vatandaşlar da sahilde yerini almışlardı. Bu kadar büyük bir katliamın haberini yapmak isteyen haber kanalları ve gazeteciler etrafımızı sarmış durumdaydı. Hep bir ağızdan sesler yükseliyordu. Ağlamalar, çığlıklar, cevapsız sorular peş peşe birbirini takip ediyordu. Sahili boşaltmak istiyorduk ama iş çığırından çıkmış gibiydi. Tüm haber kanallarına son dakika başlığı altında düşmüş olabilirdik şuan. Komiserime seslendim. Komiserim, çocuklar ceset torbalarına koyuldu. Hastaneye naklediliyorlar. Gergin bir şekilde iç çekti. Haberim var Sahra. Olay yeri inceleme altına alındı ama herhangi bir şey çıkacak gibi görünmüyor şuan. Araştırmaya devam edip göreceğiz.Komiserim, cinayeti işleyen... Yorgunca gözlerini kapattı komiser. Deniz katili Sahra. Bu bariz ortada. Ne diyeceğiz peki herkese? Onun geri döndüğünü mü söyleyeceğiz? Onun olduğundan emin olsak bile resmi bir kanıtımız yok Sahra. Araştırmalarımıza devam edeceğiz. İyide o hiçbir zaman arkasında öldürdüğü kişiler ile ilgili bir kanıt bırakmadı ki bize. Biz yarattık onu. Biz var kıldık. 5 yıl önce ben "deniz katiliyim" diyerek teslim olmasa öğrenemeyecektik bile. Bunu sizde biliyorsunuz. Bağışlayın haddimi aşmak istemem ama öylece susacak mıyız komiserim? Endişeli bir şekilde yüzüme baktı komiser. Susmayacağız elbette Sahra ama şuan henüz her şey için kesin bir karara varmak erken. O yüzden şimdilik bildiklerimizi kendimize saklamalıyız. Komiserim! Gelip bunu görmelisiniz! Birinin seslenmesiyle konuşmamızın sona erdiğini anladım. İzninle şimdi gitmem gerekiyor Sahra. Tabi, afedersiniz komiserim buyurun. Geçmesi için birkaç adım geri çekildim. Komiseri çağıran bizim ekipten Mirza ve Selim'di. Hava bulutluydu bugün. O bile yas tutuyordu kararan bulutlarıyla. Denize çevirdim gözlerimi. Her şeye rağmen sessizdi deniz. Dalgası bile yoktu. Karışmıyordu olanlara. Sanki iş birliği yapıyordu adını alan katiliyle. Birden acılı bir feryat çığlığı yükseldi kalabalığın ardından. Oğlum! diye bağırıyordu bir kadın. Tüylerim diken diken oldu kadının çığlığını duyunca. Oğlum! Yavrum! Nasıl kıydılar sana! Samet! Samet'imi geri verin bana! Ölmedi deyin lütfen! Gözlerim dolu dolu bağıran kadının yanına gittim. Beni görünce sustu biranda. Tüm gözler acılı kadının ve benim üzerime toplandı. Polis kızım oğlum nerede? Söyle bana yavrum. Anayım ben. Geri verin oğlumu bana. Dudaklarım titrerken karşımdaki kadına nasıl cevap vereceğimi düşünüyordum. Kendimi zorlayarak bir anne için kaldırması en zor olan o sözleri söylemeye çalıştım içim parçalanarak. Başınız sağ olsun. Sustu kadın bende daha fazla konuşamadım. Bu hayatta duyabileceğim en kötü çığlığı duydum. Karşımdaki annenin, ölen evladı için attığı çığlıklar ve gözlerinden akıttığı yaşları bir daha unutamazdım artık. Birkaç adım atarak kadının yanına yere eğilerek ona sarıldım. Özür dilerim. Oğlunuzu kurtaramadım. Çok özür dilerim. Kadın kollarını bana sararak hıçkıra hıçkıra akıttı gözyaşlarını. Bende ağladım onunla birlikte. Acısını hiçbir zaman anlayıp, onunla birlikte asla aynı miktarda yaşayamazdım lakin onun kadar olmasa da benim de içim yanıyordu. 32 genç bugün bu deniz kenarında can vermişti. Bundan daha kötü bir tablo olamazdı...

Kalmak için çok ısrar etsem de orada işimin olmadığını söyleyerek beni merkeze geri göndermişlerdi. Yol boyunca ağlayarak oturmuştum arabanın içinde. Sarıldığım kadının feryatları zihnimin baş köşesinde yankılanmaya devam ediyordu. Kollarımdaki kadın bir süre sonra geçirdiği sinir krizine daha fazla dayanamayıp kollarıma yığılıp kalmıştı. Hemen ambulans ile hastaneye sevk edilmişti o da. Buna karşılık deniz kenarındaki kalabalığı dağıtabildiğimiz kadar ekip arkadaşlarımla dağıtmaya çalışmıştık. Olay yerinde incelenecek herhangi bir kanıt da bulamayınca çocukların cesetlerini alıp merkeze geri gelmiştik. Merkezdeki açık televizyondan bütün haber kanallarının bu olay hakkında haber yaptığını görmüştüm. Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen haber hepimizin içini yakmıştı. Sinirliydim, öfkeliydim. Katili biliyordum ama hiçbir şey yapamıyordum. Bir şeyler yapmalıydım. Eğer daha fazla bu şekilde durursam onun tarafından işlenilecek cinayetler daha da fazla artacaktı. Öldürdüğü her bir kişi ile aslında onlarcasını öldürüyordu. Buna izin veremezdim, vermeyecektim de işleri ciddileştirip, hızlandırmamın vakti gelmişti. Hangi deliğin altında saklanıyorsa yemin ederim ki onu ilk önce ben bulacaktım...

Azat Deniz Erdemir'in anlatımıyla:

Evime gelmiştim. Yuvama. Dağılmıştı her yer. Darmaduman edilmiş, eşyalar kırılıp dökülüp yerlere saçılmıştı. Kapının girişinde sarı polis şeritleri vardı. Şeritleri yırtarak evime doğru yürüdüm. Kayra'dan buraya gelebilmem için anahtarımı istemiştim. Çok tehlikeli olduğunu söyleyip ilk başta buna izin vermek istememse de evimin anahtarını almıştım ondan. Nerden bulduğunu bilmiyordum, evimin anahtarının onda ne aradığını da bilmiyordum ama sorun da etmemiştim açıkçası. Elbette beni geniş kapsamlı bir şekilde araştırmıştı. Ben Alcatraz'da iken evime de girdiyse pek şaşırmazdım doğrusu. Karşımdaki adam beni ve bütün mahkumları dünyanın en tehlikeli hapishanesinden kaçırmıştı. Hünerlerini hafife almamak lazımdı. Cebimden anahtarımı çıkartarak kapımın kilidine soktum ve çevirdim. Kilitli bile değildi evim. Öylece girip, öylece çıkmışlardı evimden. Kapıyı açıp içeri girdim. Her taraf darmadağın olmuştu. Yerlerde kırık dökük eşyalarım duruyordu. Sanki bir hırsız çetesi evime girip her yeri tarumar etmiş ve istediğini de bulamayınca çıkıp gitmiş gibi görünüyordu. İlk olarak salonum karşıladı beni. Sonra da Melek kızımın çaldığı piyano. Piyanoya doğru yürüdüm. Her şeye dokunup bir buna dokunmamışlardı. Kapağı açık bir biçimde tamda Melek kız ile çalmayı bıraktığımız gibi öylece duruyordu. Tozlanmıştı. Tuşlarından birine bastım. Çalışıyordu. Tek bir şarkı çalmayı biliyordum. Melek kızım sürekli telefonumda o şarkıyı dinlediğimi görünce bana öğretmek için çok çabalamıştı o parçayı. Uzun uğraşları sonucunda tam 2.5 ay sonra arada çalarken yanlış notalara basıyordum ama çalabiliyordum da. Çalarken oturacak bir koltuğu yoktu. Köşedeki sandalyenin gözüme çarpmasıyla onu piyanonun önüne çekip oturdum tozunu umursamadan. Tuşlara basmadan önce zihnimi yokladım bir süre. Gülümsedim. Hala aklımdaydı. Nasıl unutabilirdim ki? O bana Melek kızımdan kalan bir hatıraydı benim için. Unutsam bile sadece o parçayı çalmayı öğrenirdim her şeye rağmen. Tuşlara bıraktım zihnimdeki notaları ve çalmaya başladım.

 

Çaldıkça Melek kızımla piyano çaldığımız günleri hatırlar gibi olmuştum. Sanki her bir notayı arkamda geri bıraktıkça o sahneleri sanki şuanda gerçekten yaşanıyormuş gibi tekrar yaşıyordum. Yanımdaydı Melek kızım. Dikiliyordu yine beyaz elbisesiyle melek timsali başımda. Elimi elinin üzerine koymuştu ve bana çalmamada yardım ediyordu. Durdum tam şarkının doruk noktasına gelince iyice hızlandım. Elleri hala elimin üstündeydi. Birlikte çalıyorduk en sevdiğim parçayı. Bitmesin, bu anda kalayım istedim sonsuza kadar ta ki şarkı bitinceye dek. Parmaklarım son notada asılı kaldı ve evi tekrar sessizlik kapladı. Kafamı sandalyeye yaslayıp yukarıya baktım. Gözlerim doluyordu ama ağlayamıyordum. Yasaktı sanki ağlamak gözlerime. Sağıma ve soluma baktım. Melek kızım tekrar kaybolmuştu yanımdan. Oysaki biraz önce elleri ellerimin üstünde birlikte piyano çalıyorduk. Sandalyeden kalkıp yukarı kata çıktım merdivenlerden. Demir tırabzanları da tozlanmıştı. Tek tek basamakları çıktım ve Melek kızımın odasının önüne geldim. Kapıda dikildim sadece. Kapı aralıktı. Göz atmaya bile korktum. Orada olsun, yatağında her geceki gibi beni beklesin istedim. Gerçeklerle yüzleşmekten korktum o an. Ellerimi sıkarak zorla adım attım ve elimi tozlu, aralık kapıya koydum. İttirerek açtım kapıyı yavaşça. Girmeden önce almaya çalıştığım derin nefesler girdikten sonra boğazımda tıkandı. Nefes alamadım. Odası evin dağınık ortamına uyum sağlar gibi darmadağınıktı. Oysa o odasını toplu severdi. O toplu olan, ben dağınık olandım. Şimdi her tarafı dağılmış bir oda görüyordum karşımda. Odasını toplamaya başladım birden. Dayanamazdım buna. O da görse çok üzülürdü eminim. Tek tek kırık eşyalarını yerden topladım. Porselen bir bebeği vardı onun. Yerden toplamaya çalıştıkça ellerimi kesti. Ellerim kan içindeyken toplamaya devam ettim odasını. Ne kadar sürdü bilmiyorum fakat derli toplu görünüyordu şuan. Aynı onun bırakıp gittiği gibi. Yatağının üzerine oturdum. Bu sefer beni bekleyen bir Melek kız yoktu o yatakta. Boş yatağa baktım gözlerimi kırpmadan. Belki daha çok bakarsam onu görürüm sandım ama o gelmedi, görünmedi bana. Çalan telefonumun ritmi odayı dolduruncaya kadar boş yatağına bakmaya devam ettim. Israrla çalan telefonumu açmak yerine yerimden kalkıp dolabının önüne gittim. Rastgele bir kıyafetini çıkartıp kucağıma bastırdım. Sanki onu tutar gibi sıktım kıyafeti kollarımda. Çalan telefonum susmak bilmiyordu. Sinirlenerek açık kapıdan dışarıya fırlattım telefonu. Merdivenlerden düşmüştü. Umursamadım kırılıp, parçalanmasını. Yere diz çöküp kıyafetini kokladım doyasıya. Doyamadım ama. Çok özlemiştim onu. Onu ziyaret edebileceğim bir mezarı bile yoktu artık. Sinirle bağırdım odanın içinde. Onu benden aldıkları yetmemiş gibi bide mezarını çok görmüşlerdi bana. Kendi ellerimle onun için kazdığım mezarında artık o yoktu boştu. Ellerim kan içinde kalıncaya kadar yeri yumruklamaya başladım. İçimdeki acının dışarıya taşıp beni bırakacağını sanarak. Gitmiyordu, bitmiyordu, tükenmiyordu içimdeki acı. Çok acıyordu, acıyordum. Omuzlarım bir çift elle sarılıncaya kadar yeri yumruklamaya devam ettim. Dur! Yapma! Azat! Bırak yeri yumruklamayı! Sertçe kendine çevirdi omuzlarımı tutan adam beni. Gelen Kayra'ydı. Ne yaptığını zannediyorsun sen Azat! Kendine nasıl bu şekilde zarar verebilirsin! Delirdin mi sen! Delirdim! Delirdim! Delirttiniz! Delirttiler beni! Tamam! Sakin ol! Kayra kan içinde kalan elimi tuttu. Azat dur artık! Zarar verme kendine! O gitti yok artık, kabullen bunu! Kızarmış dolu gözlerle Kayra'ya baktım. Kabullenemem! Kabul edemem Kayra! O benim Melek kızımdı. Nasıl beni bırakıp gidebilir! Bana emanetti o. Nasıl sahip çıkamadım ona Kayra? Nasıl? Kollarımdan tutarak yerden kaldırdı beni Kayra. Tamam. Sakinleş şimdi. Kapının dışından bağırdı. Buraya su getirin! Ellerini yıkamamız lazım! Çabuk olun! Ne yaptığını zannediyorsun Azat? Kendine zarar vererek her sorununu çözebileceğini mi zannediyorsun? Kaç kere aradım seni telefonlarıma cevap vermekten kaçamazssın Azat Deniz Erdemir! Söyleme! Adımı tam olarak söylememeni söylemiştim sana! Tamam. tamam. Sakin ol. Bir anda ağzımdan kaçtı. Seni aradığım zaman o lanet olası telefonunu açmalısın Azat. Kapıdan bir korumanın girmesiyle konuşmamız kesildi. Koruma Kayra'ya bir şişe suyu vererek odadan çıkıp bizi yalnız bıraktı. Kayra şişeyi açıp tam elime dökeceği esnada ellerimi geri çektim. Burada olmaz! Kanlı ellerimle suyu aldım. Ver ben hallederim. Suyu elinden alıp yerini bildiğim lavaboya gittim ve elimi yıkadım. Kan akmıyordu ama parmak boğumlarım kanlı görünüyordu. Kapının arkasından bana bakan Kayra'nın yanına gittim lavabodan çıkarak. Neden geldin? Buradan çıkmamız gerekiyor. Sayende bütün Türkiye tekrardan ayağa kalktı ve tekrardan seni aramak için buraya gelmeleri pek uzun sürmez. Burada kalacağım. Azat çok tehlikeli diyorum. Yakalanırsın buna izin veremem. Umurumda değil. Benim umurumda Azat. Hadi şimdi gidiyoruz. Gelmiyorum. Bana bakarak derince nefes aldı. Bugün olmaz Azat. Her yerde aranıyorsun. Polisin ilk bakacağı yer evinken burada kalmana izin veremem. Olaylar durulana kadar benim yanımda kal lütfen. Sen istememiş miydin cinayetlerime devam etmemi. Bende devam ediyorum işte. Et dedim. Dedim de git bir deniz kenarına 32 ceset ser demedim deniz katili. Gerçekten öldürdüğün cesetleri denize atmana gerek var mıydı ? Unutmuş gibisin galiba. Hatırlamanı sağlayayım Kayra. Ben bir deniz katiliyim. Öldürdüğüm herkesi denizime hediye ederim. 32 kişiyi öldürerek hatırlanacağını düşünmek çok doğru bir seçim deniz katili. Şuan tüm Türkiye'nin gündemine oturmuş durumdasın yine, yeniden. Rahatsız mı oldun? Hoşuma gittiği söylenemez. Neyse konuşmamız lazım. Ne hakkında. Burada değil. Nerede? Evime gidiyoruz. Evine gidiyorsun. Gitmeyeceğimi söylemiştim. Azat, amacın beni sinirlendirmekse bunu gerçekten beceriyorsun ama tavsiye etmem. Neden? Beni hızlıca duvara ittirerek kaşla göz arasında bir iğne sapladı boynuma. Sen... Umarım acı eşiğin yüksektir deniz katili çünkü canın birazcık yanacak. Elimle boynumu tutarak yere düştüm. Nefesim kesiliyordu. Kalbim hızını artırıyordu. Etraf bir anda çok mu sıcak olmuştu? Bir öksürük krizine girdim aniden. Öyle şiddetli öksürüyordum ki ciğerlerimin ağzımdan çıkacağını zannettim o an. Karnıma sanki kurşun saplanmış gibi bir ağrı girdi bir anda. Ben daha ne olduğunu anlamadan gözlerimden kanlar akmaya başladı ve bilincimi kaybettim. Seni beni sinirlendirmemen gerektiği hakkında uyarmıştım deniz katili. Çocuklar yerdeki katili arabaya taşıyın gidiyoruz. Peki efendim.

 

Evett, bu bölümü aslında böyle yazmayı düşünmüyordum ama yazarken aklıma tamamen farklı düşünceler geldiği için olaylar benden bağımsızlaşıyor bazen. Bu bölümde böyle olsun artık :) Bir dahaki bölümde çok önemli planlar yapılacak. Beklemede kalın hoşça kalın...

Aklıma gelmişken Kayra beyefendiyi de koyayım şöyle :)

Aklıma gelmişken Kayra beyefendiyi de koyayım şöyle :)

 

Loading...
0%