@handsimy
|
Kardelen Sahra Aktaş'ın anlatımıyla: Şu son bir haftadır kendimi gerçekten iyi hissediyordum mental olarak. Gül'ün katilini öldürmüş, deniz katili ile yüzleşmiş ve Gül'ü son yolculuğuna doğru uğurlamıştım arkadaşlarım ve onun akrabalarıyla. Hepsi bize minnettarlığını sunmuş ve arkamızdan bol bol dualar etmişlerdi. Bunların hiçbiri kolay olmamıştı benim için ama atlatmıştım. Beni seven arkadaşlarım bana çok destek olmuştu. Onlara gerçekten minnettardım. Sonrasında ise kendimle baş başa kalmak için bolca zamanım olmuştu. 3 günlüğüne çalıştığım karakoldan izin almıştım ve bu süreçte kimseyle konuşup, görüşmemiştim. Sadece kendi sesimi dinlemiştim. Kolay olmamıştı kendimi toparlamak ama halletmiştim bir şekilde. Şimdiyse uzun zaman sonra gerçekten iyi bir şekilde uyumuş ve dinlenmiş hissederek kalkmıştım bugün yatağımdan. İşe giderken slow şarkılar yerine pop şarkılar dinlemiştim bugüne özel. Yeri geldiğinde eşlik etmiştim yeri geldiğinde ise sadece dinlemiştim. Çok huzurlu hissediyordum kendimi. İçim içime sığmıyordu adeta. Hayatımdaki her şey uzun bir süre sonra yoluna giriyordu ilk defa. Sonunda o katil bozuntusu olan piç kurusu deniz katiline haddini bildirmiştim. En çok buna rahatlamıştım. Ormanda karşılaştığımız gece beni hafife almıştı ve bu onun sonu olmuştu. Beni hafife alması o anda planladığım bir şeydi. Kendimi kollarından ve beni kıstırdığı yerden kurtarmak için pek bir çaba sarf etmemiştim bilerek. Aynı şekilde korkmuş gibi davranıp gözlerimdeki bakışla ona karşı kaybetmişim gibi göstermiştim aynı ilk karşılaştığımız gecede olduğu gibi. Evet, deniz katili gerçekten iyi bir katil olabilirdi ama beni hafife alacak kadar da küçük görmesi beni onun önüne geçirmişti. Ona bundan tam 5 yıl önce verdiğim sözü yerine getirmiştim. Ölmüş müydü bilmiyorum ama bu yaptığım en azından onu benden bir süre uzak tutardı... Sahra şu dosyayı bana uzatır mısın rica etsem? Tabii komiserim. Nihayet işimin başına dönmüştüm şükürler olsun. Kafam rahat güzelce çalışabiliyordum karakolda. Günlük işlerimi yapıyor, mesaim bittikten sonra da istersem arkadaşlarımla vakit geçiriyor; istersem de eve geçip kendime oyalanacak şeyler buluyordum. Uzun süredir başlamayı beklettiğim bir diziye başlamıştım hatta. Diziye daha önceden başlamama nedenim uzun soluklu bir dizi olmasıydı. Öyle yarım yamalak birkaç bölüm ya da sezon izleyip bırakmayı sevmiyordum. O yüzden başlamak için uygun zamanı bekliyordum ki şu an tam da o andı. Normal hayatımı şu 1 haftada bir düzene oturtmuşken cinayetlerime de ara vermiştim kafamı toplamak için. Elbette geri dönecektim ama en azından şimdilik az da olsa kendime vakit ayırmaya karar vermiştim. Bu süreçte kafamdaki bütün soru işaretlerimden kurtulmak istediğim için Tuna ile ilgili olan hislerime de bir şans vermek istediğimi fark ettim. Aslında Tuna'ya herhangi bir şey hissetmiyordum ama hayatımı bir düzene sokmak istiyorsam bunu da iyi ya da kötü bir şekilde halletmeliydim. Tuna'nın bana karşı gözle görülür derecede hisleri vardı. Bunu benden saklamıyordu ama şimdilik ağırdan almaya karar vermiş gibiydi. Ona bir şans vererek ne olacağını görmek istiyordum. Daha Tuna ile bir ilişkiye bile başlamamışken sonu Tuna'nın istediği gibi evliliğe kadar gider miydi bilmiyorum ama denemek istiyordum bu yüzden bugün ona karşı ilk adımı ben atmaya karar vermiştim. Masamdan kalkarak onun masasına doğru ilerledim. Kendini yoğun bir şekilde işe vermiş görünüyordu. Geldiğimi bile görmemişti. Buna karşılık geldiğimi elimi omzuna koyarak belli ettim. Kolay gelsin, ne yapıyorsun? Omzunun üstünden ilk önce omzumdaki eline sonra da bana baktı. Kusura bakma geldiğini görmedim bir şey mi lazımdı? Ha, yok sadece ne yaptığına bakmaya geldim epey yoğun gözüküyorsun bu aralar. Evet, biraz öyle maalesef. Tuna? Efendim. Bugün müsaitsen iş çıkışı bir yerlerde sana kahve ısmarlamayı çok isterim, eğer senin için de uygunsa tabii. İşten kafasını kaldırarak bana bakmaya başladı. Biraz düşündükten sonra bana içten bir şekilde gülümseyerek: Olur tabii, seninle gelirim iş çıkışı. Aklında bir yer var mı? Nasıl? Güldü. Kahve içmek için aklında bir mekan var mı? Kısaca düşündüm. Aslında yok. İyi o zaman benim bildiğim çok iyi bir yer var birlikte oraya gitsek nasıl olur? Olur, benim için sorun olmaz. O zaman iş çıkışı görüşürüz. Tamam iş çıkışı beni bekle de birlikte çıkalım. O halde bende işimin başına döneyim izninle. Tabii, nasıl istersen. Arkamı dönüp kendi masama doğru birkaç adım atar atmaz Tuna'nın bana seslenmesi ile durup arkamı döndüm. Efendim? Sağ ol. Gülümseyerek: Rica ederim deyip tekrar kendi masama doğru ilerledim. Tam kendi masama oturacakken Esra'nın yanıma gelip iki dakika sonra dönersin işinin başına gel bir terasa çıkalım demesiyle terasa doğru kolumdan tutularak yürüdüm. Pardon yürüdüm mü dedim resmen kolumdan çekilerek sürüklenerek götürüldüm terasa. Terasta birkaç kız vardı. Esra yanlarına giderek kızlara ne söyledi bilmiyorum ama kızlar başlarını sallayarak terastan çıkınca ikimizde yalnız kalmıştık. Esra, ne diye kızları gönderdin ki terastan, bıraksaydın da kendi hallerinde takılmaya devam etselerdi ya. Esra sinsice gülümseyerek: Boş ver onları da Tuna'yla sen ne iş onu anlat bana. Tuna'nın yanından gelirken suratındaki gülümseme arşa çıkmış gibiydi. Hafif de yanakların kızarmıştı görmedim mi sanıyorsun. Ne alaka diyerek yanaklarıma dokundum ellerimle. Yanaklarım kızarmaz benim bir kere. Öyle diyorsun? Öyle demiyorum, doğruyu söylüyorum. Hem sen niye dikkatlice suratıma baktın ki? Esra takındığı sinsi gülümsemesini bozmadan: Sahra? Hı. Sen benim şu bebek gibi suratıma bir bak bakayım. Gözlerimi Esra'nın yüzüne çevirdim. Bir adım yanıma doğru gelerek: Sence benim bu gözlerim sendeki duygu değişimlerini anlamaz gibi mi görünüyor ha canım arkadaşım? Anlar mı diye sordum safça. Ufak bir kahkaha attı. Ayıpsın kızım, bu gözler var ya bu gözler x-ray cihazı mübarek. Hiçbir şey kaçmaz bu gözlerden evel Allah. Şimdi onu bunu geçte ne dedin Tuna'ya sen de böyle oldun bakayım? Gözleri sorgular bir şekilde bana bakıyordu. Söyleyeceğim en ufak bir yalanı hemen anlardı muhtemelen. Çıkışta... onu kahve içmeye davet ettim. Bir anda panikleyerek: Ama sadece kahve içmek için aklına başka bir şey gelmesin. Aşk olsun Sahra. Ben öyle bir arkadaş mıyım? Aklıma neden başka bir şey gelsin ki? Gözlerini kıstı. Hem sen niye öyle söyledin bakayım bana bir anda panikle. Altında bir anlam arama diye öyle söyledim. Dediğim gibi Tuna'yı sadece "kahve" içmeye davet ettim çünkü daha önceden sözüm vardı. Bugün de boş olunca ona verdiğim söz birden aklıma geldi işte. Bende onun yanına gittim. Elleri ile omuzlarımı tuttu. Yani kesinlikle ona karşı bir şey hissetmediğini sadece arkadaşça bir kahve içeceğinizi söylüyorsun doğru mu anlamışım? Gözlerim omuzumdaki ellerini kaydı ilk önce sonra da gözlerinin içine baktım onu ikna edebilmek için. Esra'yı bilirdim. Eğer bir şeyden şüphelenirse kesinlikle peşini bırakmazdı ve genellikle onun şüpheleri hep doğru olurdu. Tuna'ya karşı kendi içimde hiçbir şey hissetmediğimi söylemiştim kendime ama şu an Esra'nın bundan şüphelenmesiyle bunun doğruluğunu da sorgulamaya başlamamış değildim açıkçası. Yine de şimdilik Esra'ya bir şey çaktırmasam iyi olacak gibiydi. Aynen öyle canım arkadaşım, Tuna ile arkadaşça bir yerlerde oturup "sadece" kahve içeceğiz. Biraz daha yüzümü inceledikten sonra: İyi bakalım öyle olsun şimdilik. Git ve Tuna ile "arkadaşça" kahvenizi için bakalım. İşaret parmağını gözümün önünde sallamaya başladı. Ama yarın ne oldu, ne yaptınız dakika dakika, saniye saniye duymak istiyorum. Ayy üşenirim ben Esra. Onun yerine sende gel istersen yanımızda. Ciddi misin Sahra. Ölürüm de gelmem yanınızda. Siz takılın, boş verin beni. Ama yarın ne olduğunu duymak istiyorum. Tam itiraz edecekken dudaklarını büzdü. Valla şu günlerde çok olaysız, dedikodusuz kaldım Sahra ya. Ölür müsün birazcık detay versen? Karşımda şekilden şekle girmesine gülerek: Tamam tamam ama çok bir şey bekleme benden çünkü beklediğin gibi bir şey çıkmayacağına eminim. Bunu şu an ikimizde bilemeyiz güzelim derken terasa Selim ve Mirza'nın girmesiyle sustu. Mirza: Pardon önemli bir şey mi konuşuyordunuz? Kusura bakmayın rahatsız ettik. Selim'in kolundan tutarak terasın girişine doğru gitmeye başladılar. Daha doğrusu Mirza Selim'i zorla sürüklemeye başladı. Selim bir anda Mirza'yı durdurarak yanımıza doğru Mirza'yı da sürükleyerek geldi. Selam kızlar bölmüyoruzdur umarım. Esra'nın konuşmasına fırsat vermeyerek sözü devraldım. Yok yok bölmediniz. Bizde zaten bitirmiştik demi Esra? Göz attım beni onaylaması için. Esra da beni onaylayarak: Yok be bölmediniz korkmayın. Sonrasında Mirza'ya dönerek: Eee, molaya mı çıkmıştınız diye sordu. Selim benim görüp, Sahra'nın göremeyeceği bir açıdan yavaş ama uyarıcı bir şekilde Mirza'yı dürttü. Selim tarafından uyarılan Mirza hafifçe kekeleyerek: Aynen ya mola verelim dedik Selim ile. Malum şu sıralar merkezde işler oldukça yoğun değil mi Selimcim? Selim Mirza'nın sorusuyla ona yardım ederek: Değil mi ya? Kıymet komiserim sağ olsun nefes alacak zaman yaratmıyor bize. şu bir haftadır da tehlikeli ve korkutucu bir sinir mevcut üstünde abovv sormayın valla. Kıymet komiserin ani değişen ruh hali Selim'in dediği gibi bütün karakolun üstüne çökmüştü. Bir haftadır her birimiz sürekli diken üstündeydik. Hatta okul yıllarımıza geri döndük desek yeridir. Öyle ki biz gün içinde çalışırken sürekli bizi kontrol amaçlı etrafımızda gezinip duruyordu. Bugün kendi odasına çekilmişti nihayet ama yine dikkatli olmakta fayda vardı. Ben kendi düşüncelerime dalmışken Yanımdaki bu üçlü koyu bir sohbet içine girmişlerdi çoktan. Bunu fırsat bilerek işimin başına dönmek için izin istedim. Siz konuşmaya devam edin. Ben gitsem iyi olacak artık. Elimi Mirza'nın omzuna koyarak kolay gelsin, çok kasmayın deyip imalı bir şekilde göz kırptıktan sonra onları arkamda bırakarak masama döndüm... Masamdaki dağınıklığı toplayarak kalktım masamdan. İş çıkış saati gelmişti çoktan. Masamdaki telefonum ve şarj aletimi de çantama katarken Tuna geldi yanıma. Sahra hazır mısın? Ha, evet. Elimdeki telefon ve şarj aletini ona doğru tuttum. Şunları çantama koyayım gidebiliriz. Çantamı açıp telefonumu ve şarj aletimi içine iliştirdim ve çantamı kapattım. Sonrada Tuna'ya dönerek: Artık gidebiliriz dedim. Tuna önden yürümem için eliyle yolu işaret ederek arkamdan geldi. Ona gülümseyerek yürümeye başladım. Birlikte karakoldan çıkıp Tuna'nın arabasına doğru ilerledik. Otoparktaki siyah BMV'nin önüne gelince Tuna her zamanki gibi ilk önce benim binmem için kapıyı açtı. Açık kapıdan arabaya binerek oturdum. Tuna arabanın kapısını kapatıp kendi koltuğuna geçmek üzere yürüdü. Kapısını açarak sürücü koltuğuna yerleşti ve arabayı çalıştırdı. Eli radyoya gitti ve bir şarkı açtı. Radyoyu açtım ama bir sıkıntısı olmaz değil mi senin için? Kafa sallayarak: Yok sıkıntı değil, şarkı dinlemeyi severim. O zaman beğenmezsen değiştirebilirsin. kafana göre takıl. Çekinme lütfen. Gülümseyerek arkama yaslandım. Radyoda çalan şarkı Canozan'ın şarkısı olup Öyle kolay aşık olmam adlı şarkıydı. Öyle kolay aşık olmam Ama senin ayrı bir havan var. Seni gördüğümde beynim oyunlar oynar. Yine görüşürüz hiç sanmam. Yaşıyoruz çok farklı hayatlar; Benim olmazsan burada bir dakika durmam. diyordu sözleri. Elimde olmadan yan gözle Tuna'ya baktım. Gözleri yolda araba sürüyordu. Arabanın içindeki sessiz ortamı bozmak amacıyla ilk adımı ben attım. Nereye gidiyoruz? Merak etme çok uzak değil. Gözleriyle yolu kontrol edip: Trafik önümüzdeki gibi akmaya devam ederse en geç 20 dakikaya varmış oluruz dedi. Bizi götüreceğin yeri nasıl keşfettin de en sevdiğin yer olmayı başardı senin için diye sordum. Gözlerini yoldan ayırmadan gülümsedi. Yağmurlu bir gündü. Aynı bu şekilde bir kasım ayıydı. Yürüyordum öylece. Sonra kader mi bilinmez tanıdığım birini gördüm. O da seni gördü mü peki diye sordum. Yok, ben gördüm sadece. Onu görünce adımlarım durdu. Zaten hava da soğuktu. İçeri girip bir kahve alayım soğukla iyi gider dedim kendi kendime. Sonrada içeri girerek bir kahve siparişinde bulundum. İçeri girince karşılaşmadınız mı? Gidip bir selam verseydin. Yoldan gözünü ayırıp kederli bir şekilde bana baktı. Gitmeyi çok istedim ama gidemedim o an. Sanki ayaklarım ona gitmeyi yasaklamıştı bana. Kahvemi alıp ona son kez göz atıp çıktım mekandan. Yolda yürürken kahvemi yudumlamaya başladım yavaştan. İnanır mısın Sahra o kahve hayatımda içtiğim en güzel kahve olmuştu benim için o gün. Ondan sonra da artık kahvemi sürekli oradan almaya devam ettim. Kolay kolay başka yerden içemez oldum artık kahvemi. Peki oraya gittiğin zamanlarda o tanıdığınla tekrar karşılaştın mı? Gülümsemesi arttı. Pek çok kez hem de. İyi o halde konuşmuşsunuzdur. Yok, konuşmadık hiç. Fark etmedi hiçbir zaman beni. Bende fark ettirmek için bir çabada bulunmadım açıkçası. Bazen onu seyrederek kahvemi içtim. Bazen ise beni görmesin diye yürüyerek içtim kahvemi. Allah Allah, merak ettim bak şimdi. Senin için özel olmayacaksa bana kim olduğunu söyler misin? Gamzelerini çıkararak içten bir şekilde gülümsedi. Seninle bir oyun oynayalım ister misin Sahra? Ne oyunu dedim merak içinde. O kişinin kim olduğunu tahmin edebileceğin bir oyun desem oynamak ister miydin? Tabii ki de dedim heyecanla. Ama bunu nasıl yapacağım ki? Emin ol zamanı gelince bunu kendin çözeceksin. Kafam karışsa da üstelemeyip tamam o zaman dedim. Acaba nasıl çözecektim bende merak ediyordum açıkçası... Biz arabadan iner inmez yağmur bastırmıştı. Tuna bir bana birde hızla üstümüze yağan yağmura bakıp çevik bir hareketle hiç beklemediğim bir anda elimi tutarak koşmaya başladı. Bende ona ayak uydurarak peşinden koşmaya başladım. Birkaç dakika el ele koştuktan sonra bir mekana girip durduk. Mekanı görünce hemen tanıdım. Bura benimde favorilerim arasındaydı ama evime birazcık uzak olduğundan dolayı pek gelmezdim. Tuna'nın dediği gibi kahveleri gerçekten de İstanbul'un en iyi kahvelerinden biriydi. Tuna'ya dönüp sen favori mekanım diye buraya mı diyordun? Evet, tanıdık mı geldi? Yani çok sık olmasa da gelirim bende arada sırada işte. Islandın mı? Çok fazla değil. Kapının girişinde hafif soluklanarak kahveleri sipariş etmek üzere çalışanın yanına doğru gittik. Hoş geldiniz. Size nasıl yardımcı olabilirim? Tuna ile birbirimize baktık. Sonrasında lafı ben devraldım. Favori mekanın olabilir ama unutma bugün kahveler benden Tuna Aslan. Sinsice sırıttı. Seni en sevdiğim mekana getirmişken nasıl senin ısmarlamana izin verebilirim ki? Bugünlük de benden olsun. Sen başka bir zaman ısmarlarsın. Ya Tuna. Gerçekten bugün ben ısmarlayacağımı söylemiştim. İtiraz istemiyorum bugünlük bendensiniz Sahra hanım. Her zaman sizdeniz zaten Tuna Bey. Nasıl çözeceğiz bilmiyorum doğrusu bu durumu? Tezgahın arkasındaki çalışan kız: Bugünlük ikinizden de değil benden olsun izin verirseniz olur mu demesiyle ikimizde sustuk. Teklifiniz için çok teşekkür ederim ama bugünlük ben ısmarlamak istiyorum. Lütfen, ısrar ediyorum. Tuna'yı bilirim zaten devamlı müşterimdir kendisi. Bugün yanında ilk defa sevgilisini de getirdiğini görüyorum. Bunun şerefine bendensiniz bugün. Tuna'yla birbirimize şaşkın şaşkın baktık. Yok, yanlış anladınız siz bizi. Biz Tuna'yla sevgili değiliz, sadece iş arkadaşıyız. Kız gözleriyle ellerimizi gösterdi. Şey, ben sizi el ele tutuşunca sevgilisiniz sandım pardon. Hemen elimi Tuna'nın avucunun içindeki elinden çektim. Ayyy, Tuna özür dilerim. Ben tamamen unutmuşum onu. Asıl ben özür dilerim yağmura çok fazla maruz kalmamak adına senden izinsiz elini tuttum kusura bakma. Yine de kahvelerinizi ben ısmarlamak isterim bugün. Tuna her zaman arkadaşıyla gelmez buraya. Eğer sizle geldiyse siz onun için sevdiği bir arkadaşı olmalısınız. Lütfen siz masalardan birine geçin bende kahvelerinizi getireyim. Kızı daha fazla ısrar ettirmemek amaçlı peki dedim. Tuna lafı benden devralarak: Burcu her zamankinden iki tane. Hemen diyen kız gözden kaybolunca bizde Tuna'yla oturacağımız masayı seçmeye başladık. Şurası nasıl olur? Olur diyerek onayladım onu ve gösterdiği masaya doğru ilerledik birlikte. İlk önce oturmadan sandalyemi çekti ve benim oturmamı bekledi. Vakit kaybetmeden benim için çektiği sandalyeye oturdum. Sonrasında o da kendi sandalyesine geçti. Cam kenarı bir yer seçmiştik oturmak için. Gözlerimi dışarıya çevirdim. Yağmur tüm şiddetiyle yağmaya devam ediyordu. Dışarıya dalmış olmalıyım ki kahvelerimizi getiren daha deminki kızın masaya kahve bardağımı koymasıyla önüme döndüm. Kıza Tuna ile birlikte teşekkür ettikten sonra kız afiyet olsun diyerek bizi yalnız bıraktı. Kahveni benim içtiğim gibi sevdiğin için aynısından iki tane sipariş etmiştim. Biliyorum, sorun değil diyerek bir yudum aldım. Cidden buranın kahvelerinde ayrı bir tat vardı. Bir kere kahveyi içerken burnuma gelen yoğun kokusu insanı harika hissettiriyordu. Nasıl güzel mi? Bayıldım. Beğenmene sevindim. Ortamın sessizliği ve yağan yağmurun cama çarpmasının verdiği huzurla kahvemizi içtik. Kahvemin sonuna geldiğimde Tuna'nın kalkalım mı demesiyle onu onayladım ve mekandan ayrıldık. Dışarıda yağmur hafiflemişti. İkimiz de arabaya doğru yürürken kendimi rahatsız hissetmiştim. Çocuğu güya ben kahve ısmarlamak için çağırmıştım ama yine Tuna bu durumu tersine çevirmişti. Arabayı park ettiğimiz yol kenarına gelmişken kolundan tutarak Tuna'yı durdurdum. Herhangi bir işin var mı? Düşünür gibi yaptı birkaç saniye. Hayır, yok niye sordun? Eğer yapacağın bir işin yoksa deniz kenarında yürümeye ne dersin? Şimdi mi? Evet, hem kimse de yok. Yürürken laflarız biraz. Olur. Arabanın yanındaki merdivenlerden inerek kumların üstüne indik. Hava soğuk ve yağmurlu olduğu için kumların üstünde çıplak ayakla ne kadar çok yürümeyi istesem de yarın bunun cefasını çekmemek için bu isteğime direnme kararı aldım. Bahsettiğin şu tanıdığın hakkında bana onu bulmam için biraz daha ipucu versen olmaz mı? Güldü. Bakıyorum da bayağı merak ettin ha? Öyle bir anlattın ki içimdeki merak duygusunu dürtüledin resmen. Tabii ki de merak ettim. Üstelik onu bulmamı söyleyen de sendin. Bunu tek başıma yapamam. Bana yardım etmen lazım. Nasıl bir yardım istiyorsun benden? Sorduğum soruları cevaplarsan hiç fena olmaz açıkçası. Peki sor bakalım o zaman. Kız mı erkek mi? Kız. Hımm, peki yaş aralığı 20 ile 30 aralığında mı. Aynen öyle. 20 ile 30 arası yaşlara sahip genç bir kız. Akraban falan mı peki? Hayır, akrabam değil. O zaman bir arkadaşın mı? Derin bir nefes alıp soğuk havaya bıraktı nefesini. Hava soğuk olduğu için verdiği nefesler dumanlar eşliğinde havaya karışıyordu. Arkadaşım dedi. Şeyy... rahatsız mı oldun? Ha, hayır. Sadece bir şey aklıma geldi de. Peki o zaman sorularımı sormaya devam ediyoru- Bir anda iki kolumdan da tutarak beni kendine çevirdi. Direk onu sana söylememi ister misin? Gözlerindeki bakış sorgulayıcıydı. Bu tavrına anlam veremesem de söyle dedim. Sendin. Duyduklarımla şaşkınca ona bakmaya başladım. O kafede gördüğüm kadın sendin Sahra. Ben seni gördüm ama sen beni hiçbir zaman görmedin, hissetmedin. Kafasını biraz daha eğip yüzlerimizi eşitledi. Senin için bu kadar mı görünmezim? Bu kadar mı önemsizim? Dediklerine ağzımı açıp da bir cevap veremiyordum şaşkınlıktan. Yine yüzüme bakmıyorsun ve beni görmezden geliyorsun. Parmaklarıyla çenemi tutarak kendi yüzüne bakmamı sağladı. Ben buradayım Sahra. Hep yanındayım. Sen beni görmesen de hissetmesen de buradayım. Yüzünü yüzüme doğru daha da yaklaştırdı. Yanındayım. Üzerime doğru biraz daha eğildi. Onu çekmek zorundaydım. Yakınlığı beni rahatsız ediyordu ama sözünü de kesmek istemiyordum. Yakınındayım. Neredeyse burunlarımız birbirine değecekti. Gör artık beni. Hayalet olmadığımı kabullen. Dudaklarıma bakmaya başlayarak iyice yaklaştı. Girdiğim transtan çıktım. Beni öpmek mi istiyordu? Hem de iznim olmadan? Bunları düşünürken neredeyse dudaklarımız birleşecekken onu üstümden ittim. Sen ne yaptığını zannediyorsun! Bana benim iznim olmadan nasıl dokunmaya, öpmeye çalışabilirsin! Aramızda hala arkadaşlıktan fazlası yok Tuna! Bana sevgilinmişim ya da senin karınmışım gibi davranmayı kes artık! Çık o hayal dünyandan! Göğsünden tutarak onun iki elimle tekrardan ittim. İtmemle birkaç adım geriye savruldu. Ben o gün bana ettiğin evlenme teklifini kabul etmedim Tuna Aslan! Bu gerçekleri kabullen! Sonunda bağrışlarımla yaptığının farkına varmış olacak ki yüzündeki endişe ile yanıma geldi. Sahra ben... Sen ne Tuna! Sana bir şans vermek istedikçe benim için bunu zorlaştırıyorsun bilmem bunun farkında mısın? En iyisi mi biz birbirimizden biraz uzak duralım ikimizin de daha fazla yıpranmaması için. Sahra dur... Hayır asıl sen dur Tuna! Uzak dur bend- Gözümün değdiği yer ile sustum aniden. Denizde... gördüklerimle birkaç adım geri gittim. Sahra iyi misin? Yanıma gelen Tuna'yı elimi kaldırarak durdurdum. Arkana bak. Komutuma uyup denize doğru bakınca benim gördüğümü o da gördü. O bir... Gözlerimi kapattım korkuyla. İçimden dua ediyordum. Allah'ım lütfen gördüklerimiz yanlış olsun, lütfen. Gözlerimi tekrar açtım. Orada durmaya devam ediyordu. Tuna denize doğru hızlıca koşarak içine girdi. Arkasından bağırarak bende koştum denize doğru. Çokta uzakta olmayan bir ceset duruyordu denizin ortasında. Denize doğru girmeye başladığımda Tuna bana bağırarak gelmememi söylediği için orada kalıp onu beklemeye başladım. Tuna nihayet denizin içinde cansız bir şekilde yatan cesede ulaşıp onu da kendiyle birlikte kıyıya sürüklemeye başladı. Çok geçmeden yanıma geldi cesetle birlikte. Ceset erkek bedenine aitti. Elleri kesilmişti. Bunu görünce içim bulandı. O sırada cesedin kollarındaki yazı dikkatimi çekti. İki kolunda da ipler ile dikilmiş yazılar vardı. Sol kolunda boydan boya kahraman; sağ kolunda ise deniz katili yazıyordu. Tuna ile birbirimize baktık. Tuna'ya belli etmemeye çalışarak sinirle ellerimi sıktım. Piç kurusu ölmemişti anlaşılan ve benimle oynayacağı bir oyun başlatmıştı kendi aklınca. Adımı kötülemeye çalıştığı barizce açıktı. Şifre açıktı. Kahraman'ın ve deniz katilinin birlikte çalıştığını bildiriyordu sanki. Bu ne anlama geliyor diye sorgulayan Tuna'ya çevirdim bakışlarımı. Sanki o da şifreyi çözmüş ve benden onay bekliyordu. Şimdilik kendi fikirlerimi kendimde saklasam daha iyiydi. Bilmiyorum. Tuna elini cebine attığında ıslak bir telefonla karşılaştı. Ahhh, lanet olsun! Sahra telefonunu verir misin? Bu haberi derhal merkeze bildirmemiz gerekiyor. Telefonumu verip vermemek arasında gidip geldim. Eğer bu cesedi merkeze haber edersek bütün Türkiye kahraman ile deniz katilinin birlikte çalıştığını düşünebilirdi. Bu istediğim en son şeydi. Sahra? Telefonunu verir misin? Acilen merkezi aramamız gerekiyor. Kafamdaki düşüncelerimden sıyrılarak Tuna'ya döndüm. Ceketimi çıkartıp hemen Tuna'nın üstüne geçirdim. İlk önce şunu bürün. Zangır zangır titriyorsun. Ben ararım merkezi dedim ve telefonumu çantamdan çıkardım. Bunu yapmayı hiç istemesem de dikkat çekmemek adına merkezi aradım. "Bir cinayet ihbarı vermek istiyorum" diyerek kendimi kendi ellerimle ele verdim.
Evett, burada bitirmiş bulunmaktayım bu bölümü de. Azat ve Kayra , Sahra üzerine kurduğu planı başlatmış bulunmakta. Bu bölümde birkaç kafa karışıklığı oluşturacak detay var bundan sonraki bölümde oturacaktır kafanızda merak etmeyin. Bir sonraki bölümde Azat ve Sahra'nın ağzından yazmayı düşünüyorum olayların nasıl ilerlediğini daha iyi görebilmek adına. Bakalım Sahra üzerine kurulan bu oyuna nasıl karşılık verecek? Bir sonraki bölümde göreceğiz artık. O zaman bir dahaki bölüme dek hoşça kalın...
|
0% |