@handsimy
|
Olay Günü: Kayra Karaman'ın anlatımıyla: Kahvaltı masasındaydım. Elimdeki gazete ile arkasındaki bulmacayı çözüyordum. Dünden beri elindeki gazete parçasıyla ne alıp veremediğin var? diye içeriye giren Azat'ı görünce elimdeki gazeteyi masaya bıraktım. "Sana da günaydın Azatcığım" diyerek gülümsedim. "Her zamanki zevzekliğin yine üstünde diyeceğim ama bugün farklısın, ne oldu?" Doğru tespit, hemen anlamana şaşırdım doğrusu. İşlerim yolunda gidiyor diyelim. Hangi işlerin? Benim bir sürü işim var Azat. Sandığın gibi günün 24 saatini sadece odamdaki balkonda oturarak geçirmiyorum, aksine çok meşgul bir adamım ben. Her neyse otursana. Karşımdaki sandalyeyi çekip yemek masasına oturdu. O otururken son kalan servisler de masada yerini almaya devam ediyordu. İşlerin yoluna girdiğine göre ne zaman harekete geçiyorum? Merak etme çok yakın zamanda seni devreye sokacağım. Son dokunuşlarımı yapıyorum şuan öyle diyelim. Son dokunuşlar derken? Kahramanı buldum deniz katili. Gözlerinde ufak çaplı bir şaşkınlık oluştu. Planın işe yaradı yani? Aynen öyle. Hakkındaki bilgileri hala araştırmaya devam ediyorum. Karakola gönderdiğimiz yemi de yutmuş görünüyor. Adamın peşine düşmesi an meselesi. Peşine düştüğü anda devreye sen gireceksin. Kim? Anlamadım? Kahraman'ı diyorum, buldum dedin ya. Kahraman kim? Haa o mu? Kahraman bir kadın. Adı ne? Kadın olmasına şaşırmış gibi görünmüyorsun. Şaşırmam mı gerekiyordu? Kadın ya da erkek herkes katil olabilir. Bunu cinsiyetçiliğe bağlamıyorum senin gibi. Bugüne kadar birçok insan öldürdüm ve emin ol hepsi ölüm anına denk benim ölmemi istedi. İnsanlar bencildir Kayra. Kendilerini korumak için yapamayacakları hiçbir şey yok bu hayatta. Sadece düşünmeyi bırakmaları lazım. Düşünemeyen insan gözünü bile kırpmadan her şeyi yapabilir. Bütün mesele bununla ilgili; kadın ya da erkek olmakla değil. Yazar olmayı hiç düşündün mü Azat? Ne alaka şimdi? Ağzından çıkan kelimelerden haberin yok sanırım. Seninle ne zaman konuşsam söz sana gelince sanki bir sesli kitap dinliyormuşum gibi geliyor da ondan. İşte buda seninle konuşmamam için bir sebep veriyor bana. Hemen de laf sok zaten. Adı ne? Kahramanın mı? Senin adını bildiğimi göre. Bazen sana gerçekten de sinir bozucu birine dönüştüğünü söylemiş miydim? Hafif tebessüm etti. Çoğunlukla. Namı değer kahraman seri katilimiz adı Kardelen. Kardelen Sahra Aktaş. Azat biraz önceki modundan sıyrılarak bir nevi transa geçti bir anda. Ellerimi gözünün önünde sallayarak: Hey! Bir sorun mu var? Söylediklerime kulak vermedi. Tanıdığın biri mi? Azat? Yok artık, eski sevgilin falan mı yoksa? Bir anda girdiği transtan sıyrılarak gözlerimin içine baktı. Yok öyle bir şey. Ne var o zaman? Kızın adını söylediğim andan bu yana dondun kaldın öylece. Tanıdığın biri mi? İlk defa gerçekten bir gülümseme belirdi yüzünde fakat bu gülümsemesi biraz... şeytaniydi. Kardelen Sahra Aktaş demek. Kahkaha atmaya başladı birden. Hey! Ne oldu? Adamı meraktan çatlatırsın yemin ederim Azat. Söylesene bana da kim bu kız. Ne zaman planına beni de devreye sokarsın Kayra? Dedim ya kız daha harekete geçmedi. Merak etme harekete geçer geçmez seni eski sevgilinle yüzleştireceğim deniz katili. Yüzü düz bir hal aldı. Eski sevgilim değil. Kim o zaman? Zamanında öldürmeyip bir kereye mahsus istisna sağladığım biri. Sen? Birini öldürmeyerek ? İstisna sağladın öyle mi deniz katili? Neden peki? İlk görüşte aşk mı sizinkisi? Zevzek zevzek konuşmaya başlama yine. Kız o geceki kurbanım değildi. Sadece o gece denizimin önünde yürümeye cesaret etmişti kendisi. Haa şu popüler olduğun zamanlar. Doğru kimse geceleri denizin önünde yürümeyi geç adını ağzına alıp telaffuz bile etmezdi. Cesur kızmış doğrusu. Eee bu yüzden mi ödüllendirdim onu canını bağışlayarak? Hayır, onu karşımda gördüğüm ilk an kollarımın arasındaki rehinemi bırakıp onu öldürmeyi elbette istedim. Niye öldürmedin o zaman? Bir anlaşma yaptık bir kereye mahsus. Nesin sen? Şeytanın ta kendisi mi yoksa aracısı falan mı? Anlaşma yapmakta nedir ya? İstediğini düşünebilirsin Kayra. Vay be demek anlaşma yaptınız. Şimdi bende merak ettim bak bu kızı. Anladığım kadarıyla aranızda yaptığınız anlaşmanın sana düşen tarafı bir kereye mahsus kahramanın canını bağışlama kısmıydı. Peki ölmemesine karşılık o sana ne teklif etti? Öldürmeyi. Nasıl yani? Bir daha olur da eğer karşılaşırsak bana beni öldüreceğini söyledi. Bir dakika bir dakika doğru mu anladım şimdi ben seni? Kadın sana seni öldüreceğini söylüyor ve sende buna karşılık onun canını bağışlıyorsun. Bu ne biçim iş lan! Mazoşist olabilir misin acaba Azat? Hayır, kendi acım beni tatmin etmiyor. Mazoşist olamam o yüzden. Aklıma bir şey takıldı. Bu kadın bir dahaki karşılaşmanızda sana seni öldüreceğini söylediğine göre seni aramak için katil olmuş olmasın? Hapiste olmasam dediklerin mantıklı gelebilirdi ama onunla karşılaştığım zamandan bu yana hapishanedeydim zaten. Hımm o zaman geriye tek bir ihtimal kalıyor. Artık hapishaneden çıktığına göre senin onun peşinde olduğun gibi oda senin peşinde ve seni arıyor. Nereden biliyorsun? Sadece bir tahmin. Zaten ikinizde çok yakın bir zamanda tekrar karşılaşacaksınız. O zaman kendisine sorarsın. Gelen telefon sesiyle ikimizin de konuşması kesildi. Arayan hastanedeki adamlarımdan biriydi. Telefonu açıp kulağıma dayadım. Söyle Kamber. Abi! Kız hastaneden apar topar ağlayarak çıktı. Buradaki adamlarımızdan birkaçını kızı takip etmesi için gönderdim. Tamam. Sen niye gitmedin peşlerinden? Kadın öyle apar topar çıkınca durumu öğrenmek adına kaldım hastanede. Eee bir şeyler öğrenebildin mi? Abi, hastanedeki kız... Sustu. Kamber söylesene oğlum ne olmuş kıza? Abi kız ölmüş. Elimden telefon hafif kayar gibi oldu. Ne demek kız ölmüş lan! Kim yapmış? Nasıl ölmüş? Ölüm sebebi neymiş? Öğren bana bunları. Abi, hastanedeki kamera kayıtlarını inceledim bir sebep bulup. Kız kendi ölmemiş zaten. Eee nasıl ölmüş? Kim öldürmüş? Televizyon programında mıyız oğlum ne diye taksit taksit söylüyorsun? Abi kızın anası temizlikçi kılığında bu sabah hastaneye giriş yaptı. Sonra da kızın odasına girmiş. Kadın odadan çıktığı an çok geçmeden doktorlar girdi odaya. Kıza ne yaptıysa kız sağ kurtulamamış abi. Allah kahretsin Kamber! Sizi boşuna mı diktim ben oraya! Özür dilerim abi. Valla bilemedim kadının gelip kızını öldüreceğini. Tamam, özür dileme. O kadını bulun bana. Bu yaptığının hesabını kendi canıyla ödeyecek. Kadını kim takip ediyor? Abi kadının arkasından Kaan'ı, Kurtuluş'u ve Kubat'ı gönderdim. Seni aramadan önce aradım onları da kadın normal otobanda giderken bir anda orman yola sapmış. Peşlerinde bizimkiler takip ediyorlar endişe etme sen. Senin yanında kim var şimdi? Kürşad var abi. İyi al Kürşad'ı da kadını arayın. Bulmadan da gelmeyin! Anlaşıldı mı? Anlaşıldı abi. Telefon kapatıp sert bir şekilde masaya koydum. Ne oldu? Bir sorun mu var? Bir değil bir sürü sorun var! Bir sürü! Odamın içinde bir ileri bir geri yürüyordum öylece. Evimde bir katil ile yaşayıp onunla iş birliği yapmış olabilirim ama bunu yapmamın nedeni kendi abimin ölmeden önceki son vasiyetini yerine getirmekti. Mecbur kaldığım için o çakma kahramanın peşindeydim. Bugüne kadar hiç kimseyi ne öldürmüştüm ne de öldürtmüştüm. Dışarıdan bakınca kötü işler diye nitelendirilen işlerle uğraşıyor olabilirdim ama bu bile aslında insanların iyiliği içindi. Yer altındaki bir ilaç firmasında doping üretiyorduk. Bunu duyduğunuz an "evet, insanları silahla ya da ne bileyim bıçakla öldürmüyorsun ama ürettiğin dopingler ne olacak" diyebilirsiniz ama aslında bunu yapmak veya durdurmak bile benim elimde değil. Üstün üstü vardır demiştir. Benim durumum da tam olarak bu şekildeydi. Evet, sözümün geçtiği birçok kişi ve pek çok koruması olan Türkiye'nin Beyaz Saray'ında oturan, varlıklı, sert, acımasız bir adam gibi görünebilirdim dışarıdan ama öyle değildi. Ben sadece bana verilen emirleri uygulamakla yükümlüydüm. Patron gibi görünebilirdim ama gerçek pek de öyle göründüğü gibi değildi. Birçok korumamın ve beni tanıyan kişilerin pek çoğu bile biri için çalıştığımı bilmezdi benim. Deniz katilini, dünyanın en tehlikeli, en korunaklı hapishanesi olan Alcatraz hapishanesinden çıkaran ben değildim aslında. Bunun böyle bilinmesi gerektiği için böyle biliniyordu şuan. Zamanı gelince gerçek "K" gün yüzüne çıkacaktı. Şuan yer altında saklanarak yaşıyordu. Kahramanı yakalamak için tuttuğum adamın, karısıyla bana bir oyun oynadığını öğrenmek beni çıldırtmıştı. Ortada sırf para uğruna kendi öz kızına tecavüz eden bir baba ve uyandığında bildiklerini anlatıp kendilerini yakalatmaması için kızını öldüren bir anne vardı. Normalde planım kimseye zarar vermeden sadece kahramanı, deniz katili ile yüzleştirmekti. Kahramanın onun için tuttuğum adamı öldürmemesini sağlayacak ve onu sağ salim kurtaracaktım. Karşılığında da istediği miktar parayı kendisine tahsis edecektim. Bu şekilde iki taraf da kazançlı çıkacaktı ama işler ilk defa tahmin ettiğim gibi olmadı. Masum bir genç kızın hayatı benim yüzümden mahvoldu. Gelen telefon ile planımı durdurmayı düşünmüştüm ilk başta sırf bu yüzden ama abim için yapmak zorundaydım. O yüzden tasarladığım planda bir değişikliğe giderek hayatımda ilk defa birine daha doğrusu birilerine danışmadan oyun için tuttuğum adam ve karısını öldürecektim. Adam kolay lokmaydı. İşin orasını benim için Kardelen Sahra Aktaş halledecekti. Önemli olan kadını nerde bulup, nasıl öldüreceğimdi. Daha önce hiçbir insanı öldürmediğim için bunu kendim yapamazdım. Burada da devreye yeni iş ortağım "deniz katili" giriyordu. Onu kurduğum yeni plana dahil etmem için ilk önce kadının adamlarım tarafından bulunmasını beklemekten başka çarem yoktu. Uzaktan gelen telefon sesi ile gözlerimi hızla açtım. Oturduğum koltukta uyuya kalmıştım anlaşılan. Balkonumun kapısı da açık kaldığından her yerim tutulmuştu. Ayağa kalkarak yatağımın üstündeki çalan telefonumu aldım. Arayan adamlarımdan biri olan Kaan'dı. Söyle Kaan. Abi, kadının yerini bulduk. Güzel, aferin. Neredeymiş? Evinde şuan abi. Yeni geldi. Sabahtan beri evin önündeydik benle Kurtuluş abi. İyi iyi evinde dedin değil mi şuan? Aynen abi. Ne yapalım? Dalalım, getirelim mi kadını yanına? Birkaç saniye durup düşündüm. Yok aslanım bekleyin orda. Kadını takip edin. Birini gönderiyorum oraya. Eğer evden çıkarsa da sakın kaçırmayın. Bana haber verin. Tamadır abi. Telefonumu kapatıp hızlıca merdivenlerden inerek Azat'ın yanına gittim. Kapıyı tıklatıp içeri girdim. Girer girmez onu gözleri kapalı, 1.80 yere uzanmış bir şekilde yattığını görünce aceleyle diz çöküp onu sarsmaya başladım. Azat! Azat! Azat iyi misin! Azat kalk yer- Kolumu tutarak beni yere yatırdı. Ne yaptığını zannediyorsun sen! İzinsiz bir şekilde odama dalma hakkını kim verdi sana! Ulan gerizekalı katil! Yerde ne halt ediyorsun o zaman! Korktum, bir şey oldu sandım seni öyle görünce! Yok bir şeyim, iyiyim ben. Söyle niye geldin sen? Çabuk toparlan istediğin oldu. Artık harekete geçiyorsun gözün aydın. Kahramanın yanına mı gidiyorum. Büyük ihtimalle gün içinde o da olur ama şimdilik onun yanına gitmiyorsun maalesef. Onun yerine senin için ayarladığım birini öldürmeye gidiyorsun. Tamamdır nereye gideceğim? Oha, sorgulamadan mı? Neyi sorgulayayım Kayra? Git öldür dedin işte. Bu yeterli bir komut harekete geçmem için. Bir anda tamam deyince şaşırdım doğrusu. Emirlerime itaat edecek biri gibi durmuyorsun kusura bakma. Ayağa kalkıp benim gibi yere diz çöktü benim yanıma. Sana itaat etmiyorum, hiçbir güç de benim senin emirlerini yerine getirmemi sağlayamaz zaten. Ben sadece anlaşmamın bana verdiği emirleri uygulamakla yükümlüyüm. Sakın bunun için götün kalkmasın Kayra. Aman, laf sokmadan da duramazmış. Neyse çok zamanımız yok. Kendin mi gitmek istersin yoksa benim korumalardan birini vereyim mi yanına? İstemez, gerek yok. Bir araba ver gitmemi istediğin yere gidip işi halledeyim. Tek tabanca takılırım diyorsun yani. Peki öyle olsun. Kutay! Kutay buraya bak hele! Kutay! Kapı açıldı hızlıca. Efendim abi. Azat beyi bizim garaja götür istediği arabanın anahtarını kendisine veriver. Emrin başım gözüm üstüne ağabey. Sağ olasın koçum. Kutay odadan çıkarken bende oturduğum yerden kalktım. Şu ilginç huylarından birkaçını ya da en azından işime yarayacakları benimle de paylaş ki bir dahaki gelişimde seni duvara asılı, örümcek adam misali uyurken bulmayayım ya da ne bileyim balkondan sarkık biçimde falan. Gözlerini kısarak tip tip baktı. Sonra da sesini kalınlaştırarak: Emrin olur ağam! Dedikten sonra banyoya doğru gitti. Küçük bir kahkaha atarak çıktım odasından. Aslında iyi çocuktu Azat Deniz Erdemir. Sadece insanlarla ilişkisi... nasıl desem birazcık zordu ama alışacaktı bana. Dediğim gibi en fazla 2 ay 1 haftayı bulurdu. Nereden mi biliyorum? Eee o da benim sırrım olsun. 2 aya kalmadan kollarını sırtıma saracaktı. Hissediyordum onunla tam bir abi kardeş gibi olacaktık. O günler yakındı... Azat Deniz Erdemir'in anlatımıyla: Belimdeki havlu ile çıktım banyodan. Giyinme odama giderek siyah rahat bir eşofman ve siyah oversize bir tişört giydim ve saçlarımı da gelişigüzel tarayarak çıktım odamdan. Nihayet 2 hafta sonunda cinayet işlemeye gidiyordum. Cinayet işlemek bende sigara ve alkol bağımlılığı gibi bir şeydi. Doğru ya da sağlıklı olduğunu düşünmüyordum elbette ama ben böyleydim işte. Hapishanede geçen yılların ardından kocaman bir açlık bürümüştü ruhumu. Şizofreni değildim. Kafamda konuşan garip sesler ya da ne bileyim gözlerimin önünde şekilsiz silüetler belirmiyordu. Yani anlayacağınız biri ya da birileri bana cinayet işlememi söylemiyordu, buna teşvik etmiyordu. Bunu sadece ben istiyordum. Cinayet işlemek bende garip ve bir o kadar da sıradan bir istek gibi geliyordu... Kayra'nın daha önceden bana tahsis ettiği arabayı istediğimi söyledim adamına. Adam biraz beklememi söyleyerek arabayı getirmeye gitti. Kısa süre sonra arabayı önüme kadar getirerek içinden indi ve binmem için kapının yanında bekledi. Ben bindikten sonra adam kapımı kapamaya yeltendiğinde buna izin vermeyerek adamı durdurdum ve kapımı kendim kapatarak evden uzaklaştım. Kayra'nın adamlarının bana gönderdiği konuma tıklayarak arabamı sürdüm. 2 haftadır dışarıya çıkmadığım için boş yolları fırsat bilip olabildiğince ayağımı gazdan çekmeden gaza bastım. Ben gaza bastıkça hız ibresi de benimle birlikte yükseldi. Akşam üstü olduğu için güneşin batışı ve denizimin uyumu harikalar yaratarak beni mutlu ediyordu. Uzun süre sonra huzurlu hissetmiştim kendimi. Bir süre sonra arabalar yolda çoğalmaya başlayınca ayağımı gazdan çektim ve normal bir şekilde sürmeye başladım. Güneş de batmıştı zaten... Yıkık, dökük, virane bir mahalle karşıladı beni arabadan inerken. Etrafta büyük, küçük, erkek, kız, bebek demeden çocuklar oyunlar oynuyordu. Kendi çocukluğum aklıma gelince buruk bir şekilde gülümsedim. Küçükken pek oyun oynamazdım mahallede. Oynatmazlardı beni. Haklılardı da aslında çünkü ben gerçekten kavgacı bir çocuktum küçükken. Herhangi biri mızıkçılık mı yaptı? Direk yapıştırırdım yüzüne yumruğu. Zor ayırırlardı beni dövdüğüm çocuktan. Hatta bazen dövdüğüm çocukların anneleri, babaları gelirdi çocuklarının üstünden beni ayırmaya. Sonra da beni döverlerdi. Ses etmezdim beni dövmelerine. Kendi cezam olarak düşünürdüm. O gece acıyı ağrıyı çeker fakat bir sonraki gün yine biri bana karşı inat mı etti? Yine geçirirdim yumruğumu. Dedim ya değişik bir çocuktum diye. Aslında ben bile beni anlamıyordum o zamanlar. Hoş şimdide beni anlamazdım yine. Kayra'nın adamlarının gösterdiği binaya girdim. 3 katlı küçük bir binaydı. Rahat 45/50 yıllık vardı tahminimce içine girdiğim bina. Gireceğim ev 2. kattaydı. 2. katın dar merdivenlerinden çıkarak kapıyı çaldım. Bir süre kimse gelmedi kapıyı açmaya. Sonra 40'larında bir kadın kapıyı açtı. Beni görünce hafif telaşlandı fakat bana göstermemeye çalıştı. "Buyurun, kime bakmıştınız?" Yüzüme yayılan şeytani gülümsememle kadını içeri doğru ittirip hızlıca kapıyı kapattım ve kapının üstünde takılı olan anahtarı çevirerek kapıyı kilitledim ve anahtarı da cebime aldım. "Kimsin! " Ne istiyorsun benden!" Kadını salon olduğunu düşündüğüm odaya doğru sürükledim ve kapıyı kapattım. Kadın salonun penceresine doğru koşup açmaya yeltendiği an onu kolundan tutup kendime çektim. Sıkıldın mı çabucak benden? Daha yeni gelmiştim oysa. Yaptığın ayıp ayıp. Misafirinim ben senin. Böyle mi karşılıyorsun misafirini ha? "Kimsin dedim!" "Niye geldin evime?" Cidden beni tanımadın mı? Birde ünlüsün derlerdi. Kadına doğru döndüm ve onu duvarla kendi arama sıkıştırdım. Yüzüne doğru biraz daha yaklaştım. Biraz daha dikkatli bak. Belki tanıdık gelirim sana. Kadın dediklerimi dinleyerek yüzümü inceledi. Sonra kim olduğumu çözmüş olacak ki yüksek sesli çığlıklarını ellerimle bastırdım. Sanırım kim olduğumu hatırladın. Tebrik ederim. Belimdeki tabancamı çıkararak kadının kafasına bastırdım. Benim kim olduğumu hatırlayarak benim elimden bir ölüm kazandın. Şimdi bunu gerçekleştireceğim diyerek susturucu taktığım silahı kadının alnının ortasına sıktım. Kanlar içinde yere yığılan kadını görünce birkaç adım geri çekildim. Öldürdüğüm kadının kafasından kanların yere doğru yayılmasını hatırı sayılır bir süre izledikten sonra titreşen telefonumu eşofmanımın arka cebinden çıkardım. Arayan tabii ki de Kayra'dan başkası değildi. Yüzümü buruşturarak açtım telefonu. Ne var? Ne yaptın hallettin mi kadını? Hallettim hallettim. Sen niye aradın? Kahraman harekete geçti. Peşinden gitmek istersin diye düşündüm. Yüzümü kaplayan gülümsemeyle kadına son bir kez bakıp çıktım odadan. Güzel, nerede şuan? Bir arabada hareket halinde. Onun için hazırladığım adamın peşinde. Adamın canlı konumunu gönderiyorum şuan. Tamam, bende yola çıkıyorum o zaman. Bu arada adam sana biraz uzak bir konumda. Sakın çok hızlı gidip adama yetişme. Niye adamın ölmesini istemediğini söylemiştin bana. Planında bir değişiklik mi oldu? Boş ver adamı. Kahraman öldürsün adamı. Zaten çoktan ölmeyi hak etti o piç. Peki kahramana onu öldürmesi için zaman tanırım. Telefonu kapatıp cebimdeki anahtarı aldım ve kapıyı açarak evden çıktım. Çıkarken kapıyı kilitledim ve anahtarı da tekrar cebime attım. Kayra'nın adamlarına başımla selam vererek arabama doğru gittim ve vakit kaybetmeden arabamı çalıştırıp sürmeye başladım. Telefonuma gelen canlı konum linkine tıklayıp arabamı sürmeye devam ettim... Issız bir orman yolunun önünde durdurdum arabamı. Önümde bir araba duruyordu. Kapısı açık bir şekilde öylece terk edilmiş gibiydi. Telefonumdaki konumuma baktım. Tam önümdeki arabayı gösteriyordu. Kapımı açarak ses çıkarmadan, yavaş bir şekilde arabamdan indim ve ormanlık alana doğru yürümeye başladım. Az daha ilerleyince ağaca yaslanmış bir adam ve kadın gördüm. Sessiz bir şekilde onları geçerek onların az ilerisindeki ağacın arkasına yaslanarak olanları izlemeye başladım. Kahraman ondan beklemediğim hareketler sergileyerek beni şaşırtmaya devam ediyordu. İlk önce adamı öldürmüş sonra da yere, adamın ölüsünün önüne diz çökerek adamın elini tutarak sol elini kesmeye başlamıştı cesurca. Demek sadece öldürmekle kalmıyor, uzuv kesmeyi de biliyordu. Beklentilerimi aşmıştı gerçekten. Tam olarak 15 dakika gibi bir sürenin ardından adamın elini tamamen kesmişti. Daha fazla dayanamayarak heyecanlı bir şekilde, hissedilmeyen adımlarla kahramana yaklaştım. Adamın kesik eliyle birlikte ayağa kalkıp tökezlediği an düşmemesi için sıkı bir şekilde belinden tuttum. İlk başta sanırım ne olduğunu anlayamadı, varlığımı hissetmedi. Daha sonrasında ise arkasındaki varlığımı hissedince sırtı yay misali gerildi. Şaşırdın mı diye bir soru yönelttim fısıltıyı andıran bir sesle. Kıpırdamadı, bekledi öylece. Aldığı nefesler hızlanıyordu. Vücudu hafif bir titreme dalgasıyla savaşıyordu. İşlediğin cinayetin her bir sahnesini izledim ve hayran kaldım açıkçası. Kimden öğrendin bu şekilde cinayet işlemeyi? Benden mi? diyerek bir soru daha yönelttim önümdeki kahramana. Ondan cevap gelmeyince bir adım daha atarak kendimi ona daha çok bastırdım. Belindeki ellerimi de daha fazla sıkılaştırdım. Arkasını dönmeye çalıştı sertçe ama vücuduna uyguladığım baskı yüzünden olduğu yerde çakılı kalmaya devam etti. Sonra burnumu hafifçe boynuna yaklaştırdım. Ondan aldığım kardelen çiçeği kokusu daha dün gibi aklımdaydı. O günde buram buram kardelen kokuyordu, bugünde. Kendime engel olamayarak kokusunu içime çektim derince. Hala önüne dönmeye çalışmak dışında bir tepki vermemişti bana. Yoksa hatırlamış mıydı kim olduğumu? Bir soru daha yönelttim iyice kulağına doğru yaklaşarak. Hımmm, kokun... tanıdık geliyor. Söylesene seninle daha önce karşılaşmış mıydık kahraman? Konuşmama devam ettikçe gerildikçe gerildi önümdeki kadın. Tam tekrar konuşacakken elindeki kesik eli bıraktı ve hızlıca yerlerimizi değiştirdi. Şimdi ben öndeydim o ise arkama geçmişti. Güçlü bir şekilde beni ittirerek ağaca yasladı ve kolunu boynuma dayadı. Sen... dedi ama devamını getiremedi. Gözlerindeki korku muydu, cesaret mi bilinmez gözlerini kapadı usulca. Sen... burada ne arıyorsun? Ahhh, ne kadar da klişe bir soruydu bu böyle. Ciddi misin der gibi suratına baktım ve kafamı oynatabildiğim kadar öne getirdim. Geçiyordum bir uğruyayım dedim gözlerimle yerde ölü olarak yatan adamı işaret ettim. Ama uygunsuz bir zamanda geldim sanırım. Dayanamayıp her sahnesini izledim ve hayran kaldım gerçekten. Tıpkı önümde benim için canlı bir film çekiliyormuş gibi hissettim. Tebrik etmek için yanına geleyim dedim ama sen beni yanlış anladın sanırım. Tekrar soruyorum deniz katili. Burada ne işin var? Cidden dediklerine inanmamı falan mı bekliyorsun ciddi ciddi? Aaa, demek beni tanıdın kış çiçeği. Seninle tekrar karşılaşmak güzel. Ona kış çiçeği demem kaşlarını çatmasına ve boynumdaki kolunu daha da bastırarak kafamın ağaca yaslanmasına neden oldu. Seni sinirlendirdim mi kış çiçeği? Sanırım ona kış çiçeği dememi pek sevmemiş gibiydi çünkü boynumdaki kolunu daha da fazla bana bastırdı. Kabul ediyorum, bu kız birazcık güçlü olabilirdi. Gelişimini takdir ettim biliyor musun Kardelen. 5 yıl önceki sen ile şuanda karşımda duran sen arasında o kadar çok fark var ki. Ama birini seçecek olsaydım ben bu halini tercih ederdim açıkçası. Benden beklemediği bir hamle yaparak bu seferde yerlerimizi ben değiştirdim ve onu kendim ile ağacın arasına kıstırdım. Onun gibi boynuna kolumla baskı yapmaktansa kollarını çok da sıkı olmayacak şekilde tutmaya başladım. Bu yaptığım harekete şaşırmış olmalı ki şaşkın gözlerle gözlerimin içine baktı. Ne o şaşırmış görünüyorsun kış çiçeği? Beni kendin ile ağaca kıstırabileceğin kolay lokma olan biri olarak mı görüyorsun yoksa? Gözlerindeki endişeli bakışı görmezden gelip kafamı onun yüzüne doğru iyice yaklaştırdım. Fark etmese de hızlı hızlı verdiği sıcak nefesleri yüzüme doğru çarpıyordu. Korkuyor muydu benden? Bence evet. Korkmalıydı da. Çünkü karşısında Azat Deniz Erdemir değil; deniz katili duruyordu. O benim her zaman korkunç yüzümü görmüştü. O yüzden korkmasını normal karşılardım. Hafif de olsa kekeleyerek: Buraya beni öldürmeye mi geldin? Beni mi takip ediyordun? diye sordu. Zeki kız hemen de anlamıştı. Yüzümdeki gülümsemeyi geniş bir sırıtışa döndürerek: Aynen öyle sevgili kış çiçeği. Seni öldürmeye geldim. Katil de olsa o hala 5 yıl önceki gördüğüm küçük, korkak kız çocuğuydu bunu her ne kadarda gizlemeye çalışsa da. Her cümlemle beraber hafif gözleri doluyor ve kollarımın altındaki bedenindeki tiremeler artıyordu. Bundan zevk alarak konuşmama devam ettim. Sana bundan tam 5 yıl önce ne demiştim hatırlıyor musun kış çiçeği? Cevap bekledim. Konuşup da cevap vermedi ama ben cevabımı bana bakan ürkek gözlerinden almıştım zaten. Beni hatırlıyordu. Buda beni nedensizce heyecanlandırıyordu. Birden önümden aşağı düşen kar tanesine baktım. Kafamı kaldırıp kara gökyüzüne çevirdim bakışlarımı. Kar yağmaya başlamıştı. Seninle her karşılaşmamızda yaşamak için bu kadar direnmen takdire şayan kış çiçeği. Bundan 5 yıl önce bana gözlerimin içine bakarak yaşamak istiyorum demiştin hatırlıyor musun? Bende sana bir istisna sağlayarak bu isteğini kabul etmiştim. Sende buna karşılık bana ne demiştin hatırlıyor musun? Yine cevap vermeyeceğini düşündüğüm dudakları arasından cesur görünen ama arka planında korkunun barındığı cümleler döküldü: Eğer olur da karşılaşırsak bu sefer senin öldüğüne emin olurum bende. Sonuçta ben bir kış çiçeğiyim yaşamam için ölmen gerekir değil mi "deniz katili"? Kuvvetli bir şekilde beni ittirince bunu beklemediğim için yere düştüm. Onun da kollarından tuttuğum için o da üzerime düştü. Bıraksana beni! Niye bırakayım seni? Kollarını tutmaya devam ettim. Hava iyice soğumuştu verdiğimiz nefeslerin dumanları havaya karışıyordu. Onu tamda yere yatırıp üstüne çıkacağım esnada karnımda keskin bir sızı hissettim. Yavaşça benim yüzümdeki sırıtış silinirken onun yüzünde şeytani bir sırıtış belirmeye başladı. Kar yağıyor deniz katili. Kar benim yaşam alanım, korunaklı evim. Şimdi sen söyle. Henüz yeni çiçek açmışken beni koparıp, öldürmene izin verir miyim sanıyorsun? Kafasını dingin bir şekilde karanlık gökyüzüne çevirdi. İç çekti sesli bir şekilde ve kafasını tekrar bana çevirerek son kez yüzüme baktı ve gevşemeye başlayan tutuşumu üzerimden kalkmak için kullandı. Karnımdaki saplı bıçağı çekerek gözlerimin içine baktı. Kulağıma uzaktan da olsa polis sirenleri gelmeye başladı. Aynı sesi o da duymuş olacak ki telaşla bir elindeki bıçağa bir de bana baktı. Öldüğüne emin olmadan gitmek zorundayım deniz katili. Benim için bir iyilik yap ve yaşamaya uğraşma. Adımları benden uzaklaştı. Polis sesleri daha yakından geliyordu artık. Karnımı tuttum. Bıçak hafif derine saplanmış olacak ki kanı fazla akıyordu. Kalkmaya çalıştım fakat kalkamadım. Gerçekten dediği gibi ölüyor muydum? Ölüm bu muydu? Böyle mi olacaktı sonum? Yavaşça bulanıklaşan zihnim beni terk etmeden önce aklımda kalan sadece cevapsız sorular oldu... Evett, yine uzun sayılacak bir bölümle karşınızdayım. Aslında aklımda bu yoktu, öyle bir içimden geldi fgtrhyjukjhmgnfbdv. Bu bölüm için max 1800 kelime yazıp bırakırım diye düşünüyordum ama şuan 3658 kelime olmuş ve yazdıkça da artmaya devam ediyor. Bu hikayeyi yazmayı seviyorum. Belki okunması az, oyu yok ama bu ileride olmayacağı anlamına gelmiyor değil mi? Sonuçta ilk kurgum. Hemencecik yükselmesini bekleyemem. Ama yine de birilerinin şuanda bu satırları okuyor olduğunu hissetmek güzel... Bu bölümü Kayra ve Azat'ın ağzından yazdım. Kayra'nın içini döktüğü satırlar, Azat'ın Kardelen ile olan diyalogları o kadar içime sindi ki anlatamam. Sizce Azat bu şekilde bir muameleyi hak etti mi? Kardelen iyi mi yaptı? Azat polislere yakalanacak mı yoksa kurtulacak mı? Hepsi ve daha fazlası için bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşça kalın... |
0% |