@handsimy
|
Azat Deniz Erdemir'in anlatımıyla: Karşımda sandalyede oturan adama bakıyordum. Buraya geleli 1 saat olmuştu. Uyanmasını bekliyordum. Planımı gerçekleştirmek için Kayra dediği gibi bana bir depo ayarlamış ve öldüreceğim adamları kendi seçerek karşıma getirmişti. Şuan ilk kurbanım karşımda baygınca yatıyordu. Öleceğini bildiği halde uyanmaması sinirimi bozmuyor değildi. Sonuçta o çok istediği sonsuz uykuya gönderilmesi için buradaydım. Sinirle nefesimi boş depoya bıraktım. Şuan sadece burada ben ve kurbanım olan bu adam vardı. Kendime bir sandalye çektim ve sandalyeye ters bir şekilde oturarak adamın tam karşısına oturdum. Kış çiçeği için kurduğum plan benim öldürme stilimin dışına çıkmama neden olacaktı. Bu süreçte Kayra'dan kış çiçeğinin işlediği cinayetlerin detaylı bir listesini istemiştim. Tam olarak 66 cesetten 46'sının belirli uzuvları kesik bir şekilde kayıtlara geçmişti. Bunun için planımın daha gerçekçi olmasını istediğimden ötürü benimde cinayetlerimi bu şekilde işlemem gerekliydi. Onun hakkında öğrendiğim 2. detaysa işlediği bütün cinayetleri bıçak kullanarak işlemesiydi. Ben genellikle silah kullanırdım. Öldürdüğüm kurbanlarımın ölümünü gerektiğince çabuk bir şekilde halletmeye çalışırdım. Silah kullanarak öldürdüklerim kurbanların kalbine, beynine ya da şah damarına doğru silahı patlatırdım. Amacım denizime düzenli bir şekilde kurbanlarımı sunabilmekti. Onların asıl cezasını ben değil; tanrı keserdi. Ben sadece hızlıca ölmelerine yardımcı oluyordum hepsi bu. Bıçak kullanarak öldürdüklerim için ise sadece boynu hedef alırdım. Bıçak yardımıyla boyunlarında derin bir kesik açar ve o şekilde öldürürdüm. Prensiplerim bu yöndeydi ama kurduğum plan başarıyla sonuçlanana kadar kendi prensiplerimi geçici süreliğine de olsa rafa kaldırmalıydım. Karşımda huzursuzca kıpırdanmaya başlayan adam anladığım kadarıyla uyanıyordu. Gülümseyerek onu incelemeye devam ettim. Cinayetimi işlemem için karşımdaki adamın tam olarak uyanıp kendine gelmesi ardından da beni tanımasını sağlamalıydım. Sonrasında ise işin en kolay kısmını geçip onu öldürecektim. Gözlerini açtı kırpıştırarak yavaşça. İlk önce nerede olduğunu sorguladı kafasını çevirebildiği kadarıyla. Sonrasında ise bakışları bana odaklandı. Gözlerini kısarak beni inceledi. Birkaç saniyenin ardından gözlerindeki ifade korkuyla büyüdü ve kaçmak için kıpırdanmaya başladı. Sol işaret parmağımı dudaklarıma koyup: Şşşttt. Sakin ol. Adam ben konuştukça bağlı olduğu sandalyede daha da fazla çırpındı. Oturduğum sandalyeden kalkarak adamın ağzındaki bantları söktüm konuşabilmesi için. Adam büyükçe nefesler alarak: İmdat! Yardım edin! Ölmek istemiyorum! İmdat! Tiksintiyle yüzümü buruşturdum. Düzgünce konuşmak varken niye bağırarak kurtulabileceğini düşünüyorsun ki? Adam dediklerimden ötürü sustu. Hah, şöyle. Merak etme. Şuanda burada sadece ikimiz varız. Yani bağırırsan da sesini kimseye duyuramazsın. Adam ağlamaya başladı. Bırak. Yalvarırım, ne istersen yaparım bırak beni. Öldürme beni. Aslında bana kalsa seni öldürmezdim biliyor musun. Ama kader seni benim önüme getirdi işte. Kekeleyerek: Giderim. Bir daha karşına çıkmam. Adımı bile duymadığından emin olurum. Ölü gibi yaşarım. Çöz beni gideyim buradan. Ölü gibi yaşamana gerek yok Ali Varol. Daha doğrusu yaşaman için bir sebep yok. Oturduğum sandalyeye geri oturdum. Ali Varol. 49 yaşında, İstanbul'un seçkin özel hastanelerinden birinin baş hekimisin. Hastanende oldukça sevilen birisin duyduğum kadarıyla. Ama bazı doktorlarla fazla iş birliği halindesin ve birbirinizi sanırım daha da çok seviyorsunuz doğru muyum? Neden bahsediyorsun? Cevabını bildiğin soruları anlamamazlıktan gelmeni tercih etmem. Endişe ve korkuyla bana baktı. Özür dilerim, özür dilerim bir daha yapmam. Hatta, hatta görevimden istifa bile ederim. Yeter ki beni bırak. İlginç, yaşamayı bu kadar çok isteyip de hastanende yeni doğan çocuklara verdiğin ilaçlar ile onları öldürmen kafamı karıştırıyor doğrusu. Yaşamak istediğini söylüyorsun ama öldürmeyi sorun etmiyorsun. Adam utançla gözlerini benden kaçırdı. Biliyorum yapmamam gereken bir şeyi yaptım. Şeytana uydum affet beni. Siz insanlardaki en nefret ettiğim şey nedir biliyor musun? Kendi iradenizle işlediğiniz bütün günahları şeytana yıkmanız. Bu şekilde işin içinden sıyrılabileceğinizi mi düşünüyorsunuz cidden? Ya da şöyle sorayım. Şeytanın kötü olduğunu bile bile ona uymak sizdeki tanrı kavramını geçici süreliğine siliyor mu acaba? Bir tanrıya inandığınızı söyleyip günahların peşinde koşmanızdaki tezatlığı hiçbir zaman anlayamadım inan bana. Oturduğum sandalyeden kalktım. Solumda duran masaya doğru yürümeye başlayarak bir yandan da konuşmaya devam ettim. Neden sustun? Sana bir soru sordum. Bu soruları neden bana soruyorsun? Bilmem. Masanın önüne gelince durup üstündeki örtüyü kaldırdım. Vay canına. Kayra sanırım bu işi epeyce ciddiye almıştı. Burada bir orduya yetecek türde değişik değişik bıçaklar duruyordu. Gözümle gelişigüzel bıçakları inceledim. Elektrikli testere bıçaklarından tuttun; basit bir çakıya kadar çeşit çeşit bıçak vardı şuan önümde. Kış çiçeği genellikle cinayet işlerken kurbanlarını karnından bıçaklamayı seviyordu. O yüzden ilk olarak sade, düz, keskin bir bıçakla işe başlamaya karar verdim. Adam öldükten sonra keseceğim uzvu için de elektrikli bıçakları kullanırdım artık. Arkamı dönüp sandalyede bağlı olan adama doğru ilerledim sakince. Beni ve elimdekileri gören adam oturduğu sandalyede şiddetle ağlamaya ve sarsılmaya başladı. Gelme, gelme, gelme! Git buradan! Sana istediğin her şeyi veririm. Para, şöhret, saygı. Hatta adını bile temize çıkartabilirim. Bir kahkaha patlattım. Adımı temize çıkarmak? Hiç fena bir teklif değil açıkçası ama ben senden başka bir şey isteyeceğim. Yanına gelip diz çöktüm. İstediğini yerine getirince gitmeme izin verecek misin? Yapabilirsen neden olmasın. Söyle. Ne istediğini söyle bana. Her ne istersen yapmaya hazırım. Emin misin? Eminim. Ne istiyorsun söyle. Tehlikeli bir şekilde gözlerine baktım ve düz bir şekilde konuştum. Senden birini geri getirmeni istiyorum. Kim? Herkimse geri getiririm hemen. Kim o. Ölü birini dünyaya geri getirebileceğini mi söylüyorsun? Karşımdaki adam ilk önce dediklerimin doğruluğunu anlamaya çalıştı. Ölü birini geri getirmek mi? İyide bunu nasıl yapabilirim ki? Elimdeki bıçağı artık daha fazla beklemeyerek sertçe sivri kısmını adamın karnına sapladım. Adamın dudaklarından acıyla bir inilti döküldü. Sen... İsteğimi yerine getiremeyeceğini düşündüm ve işime canlı şekilde değil de ölü bir şekilde yarayacağını anladım. Sonuçta ölü birini geriye getiremezdin değil mi? Adamın ağzından kan süzülmeye başladı. Konuşmak istiyor ama acısından ötürü konuşamıyor gibiydi. Ayağa kalkarak birkaç adım arkamdaki sandalyeye geri oturdum ve adamın ölümünü izlemeye başladım. Yaklaşık 10 dakika sonra adam tamamen hareketsizleşince tekrardan kalktım ve gerçekten öldü mü diye kontrol etmek için bileğindeki ve boynundaki nabzına baktım. Öldüğünü anladıktan sonra bıçakların bulunduğu masaya gidip elektrikli testerelerden birinin işimi göreceğini düşünüp tekrar adamın yanına geldim. Acaba nereni kessem daha inandırıcı olur? Aklıma kış çiçeği ile ormanda karşılaştığım gün geldi. O gün Kayra'nın ayarladığı adamı öldürdükten sonra adamın sol elini kesmişti. Sanırım ellerinin ikisini de kesmek fazlasıyla yeterli olurdu. Testereyi çalıştırdım. İlk önce adamın sağ bileğine testereyi yaklaştırdım ve kesmeye başladım. Sanki adamı karnından değil de ellerini keserek öldürmüşüm gibi kan fışkırmaya başlamıştı. Testereye değen kemik sesleri kulaklarıma doluyor, kesilen her bir damarla birlikte adamın eli vücudundan daha da fazla ayrılıyordu. Kısa bir süre sonra adamın kesik eli yere düşünce vakit kaybetmeden diğer ele geçtim. Ona da aynı işlemi uyguladıktan sonra biraz dinlenmek amacıyla yere oturdum. Sırada katilin bedenine kış çiçeği için bırakacağım mesajı hazırlamak vardı. Deponun geniş kapısı gürültüyle açılınca hafifçe kafamı arkaya çevirdim. Gelen Kayra'ydı. Erkencisin. Daha işimi bitirmemiştim oysa. İşlerim erken bitince yanına bir uğrayayım dedim. Kayra yanıma gelip sandalyeye bağlı kurbanı görünce birkaç adım geriye gitti. Hassiktir Azat! Ellerini ikisini de kesmek zorunda mıydın? Ne o korktun mu? Görende sanki hayatında ilk defa ceset gördün sanır. Allah bilir bugüne kadar kaç kişiyi öldürmüşsündür. Düşündüğünün aksine bugüne kadar ne birini öldürdüm ne de ölüm emrini verdim. Şaşkınlıkla kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Hadi oradan, yalan söylüyorsun. Yüzünü inceledim. Ciddi misin? Gerçekten bugüne kadar kimseyi öldürmedin mi? Bir tane bile mi? Katil olan sensin Azat. Ben sandığın gibi katil bir mafya değilim. Elbette yaptığım işler yüzünden ceset gördüm daha öncesinde ama elleri kesik bir cesedi sayende ilk defa görüyorum. Ben direk aletini kesersin diye düşünüyordum. Kahramanın en son ki işlediği cinayetten ilham aldım diyelim. Siz katillerin neden bu kadar sadistçe zevkleri olmak zorunda ki? Adı üstünde katil. Çok fazla düşünmemek gerek. Bu arada aklıma geldi şimdi. Bu öldürdüğüm adamın herhangi bir taciz ya da tecavüz girişimi var mı? Biliyorsun kahramanın kırmızı çizgisi. Eğer bu adam sadece kirli işlere bulaşmışsa bu kafalarda çok fazla soru işareti bırakır. Öldürdüğün adamın görünürde bir taciz ya da tecavüz kaydı yok fakat ölen bebekleri organlarını organ mafyasına satması bence taciz ya da tecavüz suçu kadar önemli bir suç kaydı. Mantıklı, haklısın bu göz çekmeyecektir. Eee adamı halletmişsin zaten daha ne işin kaldı? En önemli kısım olan mesaj bırakmayı yapmadım daha. Doğru bak ben onu unutmuştum sen demeseydin. Eee peki düşündün mü nasıl bir mesaj bırakacağını. Dün gece düşündüm biraz. İğne iplik bulabilir misin bana? Ne yapacaksın iğne ipliği? Dikiş yapacağım. Anlamadım? Bıkkınca nefesimi dışarıya verdim. Adamın kollarına dikiş yapacağım. Ellerini mi dikeceksin yoksa? Azat, manyak mısın sen? Madem dikeceksin neden kesiyorsun oğlum? Hayır, düşündüğün gibi elleri vücuda tekrar dikmeyeceğim. Kollarına mesaj bırakacağım kahraman için. Iyyy iğrençsin gerçekten. Çok mu düşündün bunu? Yok, en fazla yarım saatimi almıştır. İyi ne yaparsan yap. Ben gidiyorum. Adamlarıma söylerim istediklerini getirirler. İp siyah olursa iyi olur mümkünse. Ha, unutmadan bir de kalın olsun... İşte bu kadar. Pek düzgün olmasa da 1 saatlik bir süre sonunda iki kola da istediğim mesajları dikerek yazmıştım. Sağ koluna "deniz katili", sol koluna ise "kahraman" yazmıştım halkın ve kış çiçeğinin anlayacağı bir şekilde. Aslında ilk başta planım sadece onun anlayacağı şifreler oluşturmaktı fakat bu şekilde daha da eğlenceli olacağına karar vermiştim. Sonuçta cesedin mutlaka ihbar edilmesi gerekecekti ve bunu herkes öğrenecekti. Hatta bana kalsa sıradan birini seçer ona uygulardım yapacağım şeyleri ama Kayra'nın isteği üzerine bu adamla yetinecektim artık. Kanlı ellerimi depodaki lavaboda yıkayıp cebimden telefonumu çıkardım ve Kayra'yı aradım. Adam hazır. Adamlarına söyle denizimin neresine koyacaklarsa koysunlar cesedi. Tamamdır. Kız şuan karakolda. Adamlarımdan birkaçını kahramanı takip etmesi için kahramanın peşine takmıştım. Bugün bir yere giderse görebileceği bir şekilde oranın denizine koyarız. Eve giderse de artık evine en yakın deniz kenarına bırakırız cesedi. Kızın kesin göreceğine emin misin peki? Adamlarımdan birini ayarladım onun için. Sen merak etme cesedi ilk kahraman görecek. Buna emin olabilirsin. Tamam, üzerimi değiştirip eve gelirim bende birkaç saate. Sende o sırada bu işi hallet. Orası bende dedikten sonra telefonu kapattım. Planın ilk aşaması tamamdı. Şimdilik geriye sadece kış çiçeğinin ona özel olarak hazırladığım sürprizi görmesi gerekiyordu. Beğenir mi bilmem ama şaşıracağı kesin... Kardelen Sahra Aktaş'ın anlatımıyla: Yağan yağmur şiddetini artırmıştı. Ettiğim ihbar üzerine çok geçmeden olay yeri inceleme ekipleri gelmiş ve cesedi ceset torbasına koyarak inceleme altına almıştı. Polis arabalarının gelişi, cesedi götürüşü, bizi sorgulamaları, ifade için karakola gitmemiz falan derken saat gece 2 de kendimi anca atmıştım eve. Mükemmel olarak başladığım gün kabus gibi bitmişti yine. Öfkeliydim, sinirliydim, kendime kızıyordum. O gün ne pahasına olursa olsun orada işini bitirseydim bunların hiçbiri bugün yaşanmamış olacaktı. Kesinlikle yardım alıyordu. Arkası sağlamdı. Ogün ölmese bile en azından polisler tarafından yakalanacağına emin bir şekilde terk etmiştim bulunduğum yeri ama o ne yapıp etmiş hem öldürdüğüm cesedi hem de kendisi yakalanmaktan kurtarmıştı. Şimdiyse bana oyun kuruyordu kendi aklınca. Hayır, anlamıyordum da. İkimizin ortak çalıştığını göstermek istiyordu bütün Türkiye'ye ama bunu yaparken kendi adını mı temize çıkarıyordu benimle çalışarak yoksa benim adımı mı kötülüyordu kendisi ile çalıştığımı göstererek? Öldürdüğü adamı üstünkörü araştırmıştım. İstanbul'un tanınan özel hastanelerinin birinde başhekimdi kendisi. Hastane gayet güzel bir şekilde faaliyetteydi ama son zamanlardaki doğumda ölen bebekler fazlalaşmış gibiydi istatistiklerde. Buna hastanenin kayıtlarına ulaşıp bakmıştım. Onun dışında pek fazla da bir şey yoktu. Varsa da illaki öğrenirdim ama şuan bunun sırası değildi. Ölen ölmüştü ve bunu deniz katili yapmıştı. Onu bir şekilde durdurmalıydım yoksa kurulan bu oyunda her gün bir can daha eksilecekti bu dünyadan. Sabaha kadar uyumayarak ne yapabileceğim hakkında düşünüp durdum. Yorgun ya da stresli olduğumdan mı bilinmez aklıma hiçbir şey gelmedi onu durduracak. Sabaha doğru uyuya kalmışım. Gözlerimi açtığımda saat öğlen 1'e geliyordu. Her tarafım ağrıyarak, halsiz bir şekilde çıktım yataktan. Uzunca bir duş alıp neredeyse uyuyacakken çıktım banyodan. Karnım aç değildi. Açıkçası aç olsam da bir şeyler hazırlamaya üşendiğim için sadece kendime bir kahve yaptım ve salonuma geçtim. İçtiğim kahve bile beni ayıltmıyordu. En sonunda pes ederek elimdeki bitik kahve kupasını bile bırakamadan koltukta kendimi uykunun kollarına teslim etmiştim... Kendime gelişigüzel bir sandviç yaptım ve iştahla yemeye başladım. Uyandığımda saat akşam 8'e geliyordu. Sabahkine göre daha dinç bir şekilde uyanmıştım. Elimdeki sandviçi hızlı bir şekilde yiyerek yatak odama geçip bilgisayarımı ve dün akşamdan beri kapalı duran telefonumu aldım ve salona geri geçtim. Açıkçası telefonum biraz daha bekleyebilirdi beni. Şuan kendimi iyi hissetmemi fırsat bilerek üzerime kurulan plana karşı plan düşünmeliydim Bir anda kapımın çalmasıyla odaklandığım düşüncelerden çıkıp kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açmadan delikten bakıp gelen kişiyi görünce ufak çaplı bir şok geçirdim. Hızlıca kapıyı açıp Asaf? diyerek şaşkınca ona baktım. Şükür ölmemişsin Sahra. Eee, beni içeri almayacak mısın? Girdiğim şoktan çıkıp: Tabii, geç lütfen diyerek içeri geçmesine izin verdim. Ona salona kadar eşlik ettim. Yalnız mı geldin? Tedbiri hiçbir zaman elden bırakmamak gerek sevgili Sahra. Korumalarım aşağıda beni bekliyor. Yalnız gelmedim elbette. Yanıma gelmeyip, telefonunu kapatınca sana ulaşamadım. Haberleri görünce de direk yanına gelmek durumunda kaldım. Bütün Türkiye ikinizi konuşuyor. Bu da ne demek Sahra? Gergince yüzüne baktım. Sanırım bilmen gereken şeyler var... Bu kadar olay oluyor ve sen bana bunları şimdi mi söylüyorsun gerçekten! Seninle bir anlaşma yaptık Sahra. İkimiz aynı saftayız bunu ne çabuk unuttun. Bana güvenmiyorsun ve bu hiç iyiye işaret değil. Azat ile karşılaşıp bunu bana söylememen gururumu kırdı açıkçası. Özür dilerim. Anlatacaktım, anlatacaktım ama fırsat olmadı. Biz seninle ortağız Sahra. Eğer beni saf dışı bırakıp işleri kendin halletmeye kalkarsan sadece batmakla kalırsın kızım. Azat'ın gerçekten yalnız çalıştığını mı düşünüyorsun sen? Ne kadar tehlikeli bir katil olsa da o hapishaneden kaçması kesinlikle sadece kendinin yapabileceği bir iş değil. Azat Türkiye'ye tekrar gelerek de birilerinden yardım aldığını herkese açıkladı yaptığı katliamlar ve cinayetlerle. O eskisinden de daha güçlü artık. Henüz kiminle çalıştığını bilmiyorum ama arkası kesinlikle çok sağlam görünüyor. Şüphelendiğin birileri mi var? Var, bunun için kendimce çalışmalara başladım. Bana bunu söylemedin. Demek ki sende henüz bana tam anlamıyla güvenmiyorsun Asaf Arşın ha? Sanki sana ulaşmak çok kolaymış gibi davranma lütfen. Onlar çoktan harekete geçtiler Sahra. Evet, deniz katilini bıçaklaman takdire şayan bir hareket olmuş ama ölmemesi bütün çabalarını boşa çıkarmış. Onu o gece ne yapıp edip öldürmeliydin. Arkanda sadece yaralı bir katil bırakman felaketten başka bir şey olmamış. Şimdi artık kimliğini de biliyorlar. Hatta muhtemelen seni takip de ediyorlardır şuanda. Öyle mi dersin? Ama o zaman senin buraya gelmen büyük bir risk altına girmene sebep olmuyor mu şuan? Merak etme korumalarım buraya çokta yakın değiller. Dikkat çekmemek adına uygun bir araba ve gördüğün üzere kıyafetlerle geldim. Stresli bir şekilde ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Her şeyi berbat ettim değil mi? Hayır Sahra bu şekilde düşünme. Aslında tek başına oldukça iyi işler başarmışsın ama yaptıkların yetersiz kalmış. Şimdilik bizim de onlara karşı bir plan kurup üstünlük sağlamamız gerek hepsi bu? Ne yapacağız peki? Bunu düşüneceğim. Şimdilik sadece seni merak ettiğim için evine geldim. Ayağa kalktı oturduğu koltuktan. Artık gitmem gerekiyor. Sakın benden habersiz bir şeyler yapmaya kalkışma Sahra. Adımlarımızı planlı ve istikrarlı bir şekilde atacağız. Seni haberdar edeceğim nasıl ilerleyeceğimiz ile ilgili. Aklına bir şey gelirse aramaktan çekinme. Her ne olursa yardıma hazır olduğumu bil. Teşekkür ederim Asaf. Salondan çıkarak dış kapıya doğru ilerledi. Onun için kapıyı açtım. Görüşürüz Sahra, beklemede kal diyerek gitti. Ardından kapıyı kapatıp içeriye geçtim. Salonuma tekrar gelerek koltuğumun üstündeki kapalı telefonumu alıp açtım. Açar açmaz sayısız arama ve mesaj birikmişti bildirim kutusuna. Hiçbirini önemsemeden telefonumu koltuğa geri bıraktım. Asaf haklıydı tek başıma bir yere varamazdım. O bile yalnız çalışmazken ben yalnız nereye kadar idare edebilirdim ki? Hayır Sahra bugünde gelmeyip evinde güzelce dinleniyorsun. Hepimiz topluca senin adına izin aldık Kıymet Komiserden. Hele Tuna'yı görecektin. 2 gündür kimseyle konuşmuyor, sanki senin işlerini de yüklendi kendisi. Bu izin için çok uğraştı Tuna. O yüzden senin için 1 günlük daha izin koparmış evde kalıyorsun itiraz istemiyorum. İyi bakalım öyle olsun o zaman bugünlük de. Oradakilere teşekkürlerimi ilet. Geldiğim zaman hepsine ben tekrar ileteceğim zaten. Tamam, tamam iletirim. Bak dinleniyorsun. Yataktan kalkmak yok. Ben iş çıkışı yanına geleceğim zaten. Gelmene gerek yok ya o kadar da hasta değilim. Sahra, kuzum senin ateşin mi var dediklerimi bana sürekli tekrar ettiriyorsun? Elimin tersiyle alnımı kontrol ettim. Ateşim yok ki. Vah vah ateşten ne dediğini bilmiyor bu kız. Hadi kapatıyorum ben, dinlen sen. Esra gerçekt- Yüzüme kapatılan telefonu kulağımdan ayırıp öylece ekranına baktım. Deli bu kız ya. Bugünlük de evdeydim. İş arkadaşlarım ve en çok da Tuna benim için bir günlük daha izin almışlar. Sabah evden çıkacağım vakit Esra beni arayıp işe gelmemem için yalvarması üzerine bütün ısrarlarıma rağmen telefonu yüzüme kapatıp kendini bu savaşta kazanan ilan etmişti. İşe gitmeyeceğim için üstümdeki kıyafetleri çıkartıp onun yerine üzerime normal bir sweat ve eşofman geçirdim. Mutfakta kendime bir kahvaltı tabağı hazırlayıp salona geçtim. Elime televizyon kumandasını alıp bir yandan magazin izleyip bir yandan da kahvaltımı yaptım acele etmeden. Sonrasında da kendime bir adaçayı hazırlayıp balkona çıkıp gelen geçeni izleyerek onu da içtim. Bunların hepsini acele etmeden, yavaş yavaş yaptığım için saat 3'ü bulmuştum yine oyalanarak. Ardından ne yapsam diye düşünürken eşyalarımın üstündeki hafif toz tanecikleri gözüme çarpmış ve temizlik yapmaya karar vermiştim. Evde birkaç malzemem eksildiği için öncesinde markete gidip eksilen malzemeler yerine yenisini almış ve eve tekrar gelip temizliğimi bir güzel yapmıştım. İşim bitince tam oturayım derken çalan kapı zili ile oturduğum koltuktan kalkıp dış kapıya doğru gittim ve kapıyı açtım. Telefonda bana bahsettiği gibi gelmişti. Hoş geldin. Girsene içeri. Hoş buldum kuzu. Bak bize ne getirdim. Elindeki tuttuğu poşete kaydı gözüm. Ne o? Esra poşeti elime tutuşturarak: Kız bütün gün önüme çıkıp durdu bende yolda pastanede görünce alayım dedim. Ne ki bu? Dubai tatlısı mıymış neymiş. Valla bütün gün telefonumu ne zaman elime alsam önüme katır kutur yiyen kişiler çıktı. Bende dayanamayıp aldım birlikte yeriz diye. İyi bakalım sen salona geç bede bunları tabağa koyayım bari. Tamamdır, yardım edilecek bir şey var mı? Birlikte yapalım istersen. Yok yok geç içeriye sen. Bende geliyorum hemen. Esra salona doğru geçerken bende elimdeki tatlı poşetlerini mutfağa tezgahın üzerine koyup ilk önce kahve yaptım. Sonrasında da tatlıları poşetinden çıkartıp tabaklara koyup içeri Esra'nın yanına geçtim. Kahveleri iki koltuğun arasındaki küçük masaya koyarak koltuğa oturdum. Bakalım neymiş bu ortalığı kasıp kavuran tatlı. Kız deme öyle. Yemin ederim kaç gündür hatta aydır- Aniden durarak birkaç saniye düşündü. Hatta sanırım bu Dubai zımbırtısı geçen sene çıktı. Bütün Türkiye yedi bir ben yiyemedim. Bugünde canıma tak etti işte. Senin evin aşağısında bir pastane var ya oranın vitrinine koymuşlar. Görünce direk aldım geldim valla. Allah Allah bende gördüm bunu hatta ilk olarak çikolatası çıktı değil mi bunun piyasaya. Aynen aynen sonrasında bir patladı. Patlayış o patlayış işte 1 yıldır herkesin dilinde. İyice merak ettim şimdi. Tepsideki tabağı alarak kucağıma koydum ve tatlıdan bir çatal aldım. Birkaç kere ağzımda çiğnedim. Yalnız bir şey diyeyim mi övüldüğü kadar da varmış be Esra. Bir çatal daha aldım. Değil mi? Fiyatı tuzlu olmasa her gün yerim bundan da işte. Küçük bir kahkaha attım. Maaş yattığı zaman aydan aya alırız artık bizde. Bu sefer de Esra güldü. Doğru dedin valla. Eee, ne yaptın iki gündür çok merak ettim seni. Telefonun da kapalıydı zaten. Aradım aradım ulaşamadım sana. Kusura bakma hastaydım yataktan çıkamadım 2 gündür telefonumu da o akşam emniyetteyken kapatmıştım. Sonra da açmak aklıma gelmedi bir daha. Yalanla karışık gerçekleri söylemekten zarar gelmezdi sanırım. Duydum başınıza gelenleri. Tuna da bir bozuk iki gündür. Ne yiyor ne içiyor ne de bizimle konuşuyor Beti benzi atık çalışıyor öyle. Gördüğünüz ceset o kadar mı kötüydü? Aklıma gelen görüntülerle içten içe ürperdim. Manyak katil ellerini kesmiş bir de kollarına mesaj yazmış dikerek. Esra iğrentiyle yüzünü buruşturdu. Gördüm kolundaki yazanları. Cidden yaparken nasıl dayandı ya? Hayır bendeki mide ama ondaki nedir bilemeyeceğim doğrusu. Ruh hastası, sadistin teki işte ne olsun. Nasıl gördünüz cesedi? Tuna'ya sorduk da bir şey anlatmadı bize. Tuna'yla sahilde yaşadıklarımız aklıma gelince anlatıp anlatmama arasında kaldım. Sahra? Sahra? Sahra beni duyuyor musun sen? Ha? Daldın gittin be kızım. Ne oldu? Hiç bir şey düşünüyordum sadece. Esra yaslandığı koltuktan doğrulup biraz daha öne geldi. Onu bunu boş ver de ben asıl randevu nasıl geçti onu merak ediyorum Tuna'yla. Ne yaptınız, anlat bakalım. Pek bir şey yapmadık ya. Oturduk kahve içtik o kadar. Diyorsun? Aynen öyle diyorum. Sence benden kaçar mı Sahracım? Ne? Şu yanaklarının kızarıklığı diyorum. Hayır havada soğuk değil ki soğuktan kızardı diyeceğim. Esra gerçekten bir şey olmadı aramızda. Bak hala bir şey olmadı diyor. Meraktan çatlayacağım kızım 2 gündür. Ne demek bir şey olmadı ya. Esra'nın beklentiyle dolu yüzüne baktım. Sahra? Hımm? Var sende bir şeyler dökül hadi. Esra. Ellerini beklentiyle sallayarak bekliyorum canım. Sanırım aramızda geçenleri anlatmamın bir zararı olmazdı. Çıkışta Tuna beni kendi beğendiği mekana götürmeyi teklif etti bende aklıma başka bir yer gelmeyince kabul ettim. Eee? Gerçekten ilk başta kahve içtik. Sonra tam arabanın yanına geldiğimizde ona deniz kenarında yürümeyi teklif ettim. Ufak bir çığlık atarak: Biliyordum sadece kahve içmediğinizi işte. Ondan sonra Tuna bir anda beni durdurdu arabadayken bana neden gideceğimiz yerin onun favori mekanı olduğuyla ilgili bir şeyler anlatmıştı. Ne gibi şeyler? İşte bir tanıdığını görmüş ve öyle girmiş o kafeye. Sonra kahveleri çok güzel gelmiş ve sürekli oraya gitmiş. Bazen o tanıdığı kızla karşılaşmış mekanda ama belli etmemiş gibi şeyler işte. Sahra? Efendim? Sakın bana bu kızın sen olduğunu anlamadığını söyleme. Ağzım şaşkınlıkla açıldı. Nasıl anladın o kızın ben olduğumu? Esra gözlerini devirerek: Çok zeki olmaya gerek yok tatlım. Unuttuysan hatırlatayım bu çocuk sana evlenme teklifi etti doğum gününde. Seni seviyor yani. Eee demek ki bu anlattığı romantik hikayedeki başrol kızımız da Tuna'yı utandıran biri olmalı. Yani? Ayyyy şimdi çıldıracağım Sahra. Babaannesi dememi mi bekliyordun. Bu ne saflık kızım ya. Sanırım konu böyle şeylere geldikçe beynim çalışmayı durduruyor gibi. Besbelli sana seni anlatmış işte. Neyse, sonra ne oldu? Sonra bana o kızın ben olduğumu söyledi zaten. Deme. Ben demedim zaten o dedi. Sen sadece anlat kızım. Sonra bana yaklaşmaya başladı. Allah, vallaha çatlayacağım heyecandan. Sonra? İyice yaklaştı işte neredeyse öpecekken... Elleriyle yüzünü kapattı Esra. İlk kiss geldi diyorsun yani. Şey... Ney? Çatlatmasana kızım! Geri çekildim. Esra'nın yüzü düştü bir anda şaşkınlıkla. Ney? Ne demek geri çekildin? Salak mısın kızım sen! Bazılarımız o öpücüğü beklerken mezara girecek haberin yok. Öyle deme Esra. Sinirlendim de o yüzden geri çekildim. Ne demek sinirlendim? Benim haberim yokken nasıl beni öpmeye cesaret edebilir? O an bunu yapmaya hazır hissetmiyordum belki. Bunu bilmesi gerekirdi. Hem ben onun ne karısı ne de sevgilisi değilim. Bana kendi istediği gibi dokunamaz. Bak böyle anlatınca da bir mantıklı gelmedi değil desem yalan olur ama ilk öpücük Sahram ya. Ne olurdu çocuğa izin verseydin. Çocuk kaç gündür ruh gibi dolanıyor ortada. İlk öpücük diyorsun Esra. İlk demek başlangıç demektir. Eğer orada hazır hissetmeme rağmen Tuna'yı geri çevirmeseydim belki de istemeden bazı şeyleri başlatmış olacaktım. Tuna çok iyi kalpli, temiz, nazik ve beyefendi bir çocuk bunu bende kabul ediyorum ama her şeyi çok hızlı ilerletmek istiyor. Anlatabiliyor muyum? Esra anlayışla başını salladı ve iç çekerek oturduğu koltuğa geri yaslandı. Haklısın. Ben böyle düşünemedim. Kusura bakma. Esra'ya içten bir şekilde gülümseyerek elini tuttum. Sorun değil. Ben biliyorum se- Bir anda kapının çalmasıyla sözüm yarıda kaldı. Birini mi bekliyordun? Ben mi? Yok kimseyi beklemiyordum. Sen otur ben bakıp geleyim. Belki de yanlış basmışlardır. Ayağa kalkarak kapıya doğru gittim. Kim o diyerek kapının ardından ses gelmesini bekledim. Polis kapıyı açın! Yerimde kaskatı kesildim. Polis mi? Neden gelmişlerdi ki? Aklımda beliren tek ihtimal ile çaresizce gözlerimi yumdum. Olamazdı değil mi? Beni açığa çıkarmış olamazdı. Bu kadar ileriye gidemezdi. Kapıyı açın! Titreyen ellerimle kapı koluna doğru uzanıp kapıyı açtım. Esra'da salondan kalkıp yanıma gelmişti. Sahra? Neler oluyor? Kardelen Sahra Aktaş? E-evet benim. Hakkınızda şikayet var. Tutuklusunuz.
Evett, Bombayı bıraktım ve çekiliyorum. Ayyy ben bile heyecanlandım. Keşke bir dahaki bölümü hemen yazabilsem ama hayat işte... Sonu aslında böyle değildi. Bir bölüm sonra yazacağım son gibi olacaktı ama bölümün ortalarını yazarken aklıma bir anda böyle bir fikir gelince neden olmasın diyerek böyle bir son yazdım. Bu arada bu bölümün ilk başta düşündüğüm sonu diğer bölümün sonu oldu sadece. Ona da açıklık getireyim. Sizce Sahra'yı ihbar eden kim? Sahra'nın, Kahraman olduğu açığa çıktı mı? Sahra bu durumda ne yapacak? Hepsi ve daha fazlası bir sonraki bölümde. O zaman bir sonraki bölüme dek hoşça kalın... |
0% |