Yeni Üyelik
23.
Bölüm

MİZAN VAKTİ

@handsimy

Kayra Karaman'ın anlatımıyla:

Ceset denize taşındı mı? Taşındı ve kızın görebileceği bir yere bırakıldı efendim. Kızı takip ediyorsunuz değil mi? Attığı her adımın arkasındayız efendim merak etmeyin. İyi güzel, çıkabilirsin. Odamın kapısının kapanmasıyla kendimi oturduğum rahat deri sandalyeye bıraktım. Piyasaya yeni sürülecek ürünün lansman partisi şu birkaç gündür bütün günümü alıyordu neredeyse. Yeriydi, yemeğiydi, dekorasyonuydu, davetli listesiydi derken günüm bunları ayarlamakla geçiyordu. İlk defa benim tarafımdan düzenleniyordu ve ben bir aksilik çıkmasını kesinlikle istemiyordum. Yeraltındaki gizli şirketimin ortakları tarafından her ürün çıkmadan önce yapardık bu partileri sırasıyla. Şuana kadar kimsenin düzenlediği partide bir aksaklık olmamıştı. Sıra bana gelmişken en iyisi ve en güzelinden, sorunsuz bir parti düzenlemek zorundaydım. Tabii bir yandan da peşine düştüğümüz kahramanla ilgileniyordum. Şuanda işler tamda planladığım gibi gidiyordu. Azat'ın planı sayesinde elimizden kaçırdığımız kız kesinlikle tıpış tıpış bize geri gelecekti ama ben sadece kızı istemiyordum. Kahraman kesinlikle birileri ile çalışıyordu. Güçlü, sağlam birileri yardım ediyordu ona buna şüphem yoktu. Hatta kesinlikle yardım eden kişinin ya da kişilerin nedense yer altıyla bağlantılı olduğundan şüpheleniyordum. Kahraman kurduğumuz bu planla elbette bize gelecekti ama onu konuşturabilir miydik bilmiyorum. Arkasındaki kişiyi öğrenmeden onu öldüremezdim. Onu öldürdüğüm an arkasındaki kişi başıma bela olurdu ve ben bide bununla uğraşamazdım şuan. O yüzden Azat'ın haberi olmadan planda ufak bir değişiklik yapmaya karar vermiştim. Azat onun için tuttuğum depoda yarın ona getirdiğim kurbanla işi bittikten sonra kurbanı denize götürmem için bana bırakacaktı. İşin bu kısmında devreye ben ve adamlarım giriyordu. Bize düşen kısım cesedi denize taşımakta sadece. Tam bu kısımda aslında Azat'ın planında bir noktayı değiştirmem gerekiyordu sadece. Cesede bir mesaj da ben bırakacaktım. Normalde planladığımız gibi cesedi ilk önce kahramanın görmesi gerekiyordu ama bu 2. cesedi ilk önce kahraman göremeyecekti. Ondan önce bölgeye polisleri yollatıp o şekilde bizzat haberdar olmasını sağlayacaktım. Planım basitti. Cesede bırakacağım mesaj ile polisleri direk kahramana yollattıracaktım. Bu şekilde kesinlikle polisin elindeki baş şüpheli konumuna düşecekti. Kahraman kendi başına kendisi polis bile olsa kurtulamazdı. Mutlaka yardıma ihtiyacı olacaktı. Burada da devreye ona yardım edip polisten kurtaracak kişi giriyordu. Bu şekilde de kahramana kimin yardım ettiğini bulmuş olacaktım. Ona yardım eden kişi mecburen kendisini göstermek durumundaydı kahramanı kurtarmak için. Ne kadar akıllı ve saklandığı delikten çıkmayacak biri olsa da onu köşeye sıkıştırdığım için saklandığı yerden çıkmak zorunda kalacaktı. Açıkçası planda yaptığım bu ufak değişikliği Azat'a söyleyip söylememek arasında kararsızdım. Sanırım uygulamaya koyduktan sonra söyleyecektim...

Kapısı inmem için açılan arabadan indim. Karşımdaki depoya doğru yürüyerek geçmem için açılan kapıya doğru adımımı atıp içeriye girdim. Üstü başı kan içinde olan Azat benim geldiğimi bildiği için arkasını dönmeye tenezzül etmemişti. Yanına doğru ilerledim. Yanına gelince kafasını sağa doğru çevirdi yorgunca. Gerçekten bu adamları nereden buluyorsun Kayra? Ne o zorlanmış gibisin öldürürken. Adam boksörmüş Kayra. Bunu bana daha önceden söylemen gerekirdi. Tamam tamam haklısın, özür dilerim. Bir daha öldüreceğim kişinin bilgisini eksik verirsen yemin ediyorum öldüreceğim kişileri ben seçerim ve bu arada bundan sıkılmaya başladım artık. Ne demeye çalışıyorsun. Bu şekilde cinayet işlemeyi sevmedim demek. Sanki ben değil bir başkası işliyormuş gibi hissediyorum cinayeti. Öldüreceğim kurbanlarıma ne yapacağımı ben seçerim. Buradaki özgürlük hep bende olur ve onları dilediğim gibi öldürürüm ama şuanda bunun tam tersini yapıyorum. Sen nasıl öldürmeyi isterdin ki? Ben düşündüğün kadar cani bir katil değilim Kayra. Öldüreceğim kişileri basitçe ve hızlı bir şekilde öldürürüm ki işimi çabucak yapıp kurbanlarımı denizime sunabileyim. Onların ölüsüne işkence çektirmek benlik değil. Ben ceza kesmem; kesilmesinde yardım ederim. O kısım beni aşar. Fakat şuan cezalarını bizzat ben veriyormuşum gibi hissediyorum. Ben bunu denizime bırakırım Kayra. Denizime ihanet etmem. Söylediklerini yarı anlamış gözlerle ona baktım. Azat sinirlenmeyeceksen bir şey soracağım izninle. Sinirli bir şekilde bana baktı. Bu sorma demek mi? Sor diye gürledi. İyi de daha sorumu sormadan sinirleniyorsun sen. Kayra! Daha fazla sinirlenmemi istemiyorsan sorarsın soracağın soruyu. Aksi takdirde bana daha fazla görünmeyip siktirip gitsen iyi edersin. Sana çok sinirliyim şuanda. Senin yüzünden az daha ölen ben oluyordum be adam! İyi işini bitirdin mi? Bu muydu! Yok, sana soracağım soru bu değildi. Sormaktan vazgeçtim önemsiz olduğunu fark ederek. Sertçe nefesini dışarı verdi. İyi, ne halt ediyorsan et o zaman. İşim bitti benim. Adamlarına söyle götürsünler denizime kurbanını. Ölen adama iğrenerek baktım. Bugün de adamı karnından bıçaklamış gibiydi anlaşılan. Adamın herhangi bir uzvunu kesmekle uğraşmamıştı bugün anlaşılan. Mesajını da adamın gövdesine kazımıştı bıçakla. Bir deniz çizmişti onun önünde de diz çöken bir kadın. Kadının etrafında kar taneleri vardı. Nereden aklına gelmişti bunu çizmek merak ediyordum. Tamam sen eve geç ip dinlenebilirsin. Gerisini ben ve adamlarım hallederiz. İyi diyerek depodan çıktı. Arabasına binip depodan uzaklaşmasını izledim. Sonra da depoda bulunan masaya dizilmiş bıçakların yanına gittim. Teker teker bıçakları inceledim. Elime rastgele bir bıçak alıp ölen adamın yanına gittim. Hüseyin Abant. Fazla kişinin pek tanımadığı. Anca sıkı bir şekilde boks maçlarını takip edenlerin adını bildiği iyi bir oyuncuydu. Onun hakkında tanıyanlar tarafından son derece iğrenç bir dedikodu dolaşıyordu etrafta. Adamlarımdan biri tam bir boks maçı tutkunu olduğundan ötürü telefonundan maçı izlerken dikkat edip izlemiştim kendisini. Sonra da kim olduğunu öğrenmek için hakkında araştırma yapmaya başlamıştım merakımdan. 33 yaşında hayatı boks maçları arasında gidip gelen bir oyuncuydu kendisi. İlk başta hakkında kötü bir şey çıkmamıştı. Fakat sonra biraz daha kurgulayınca pek de haz edilmeyecek bilgiler buldum hakkında. Bilgilerin doğruluğunu kanıtlamak için bir kez maçını izlemeye dahi gitmiştim. Hakkında dönen kirli dedikodular doğruydu. Adam sapık bir psikopattı. Ringe çıktığı partnerleri ile sadece ikisi arasında kalacak bir şekilde iddiaya girerlermiş. İddia konusu da eğer kendisi kazanırsa karşısındaki kişinin karısı, kızı, kız kardeşi, ablası hatta annesi arasından birini seçip bir geceliğine kendisine teslim edilmesini istiyormuş. Eğer kaybederse de karşısındaki rakibine reddedemeyeceği miktarda uyuşturucu ve para teklif ediyormuş. Yani hem kadın avcısı hem de uyuşturucu kullanan pisliğin teki bir adamdı kendisi. Bende bunları öğrendikten sonra Azat için seçeceğim sıradaki kurbanı bu adam yapmıştım. Onu kaçırmak gerçekten de kolay olmamıştı benim için. Ringe çıktığı mekanda kulisine sızıp içtiği dopingleri doping gibi görünen ama bir süre sonra kullandığı aşırı enerji miktarından dolayı sızıp kalmasını sağlayan yeni üretilecek olan ilaçlarımdan biri ile değiştirmiştim. Tamda beklediğim gibi onun için odasına koyduğum ilacı içince rakibini kolaylıkla yenmişti ve sonrasında kulisteki koltuğunda sızıp kalmıştı. Uyandığında muhtemelen direk Azat ile karşılaşmıştı sandalyede bağlı bir şekilde. Evet, kurban hakkında Azat'a boksör olduğu bilgisini bilerek vermemiş olabilirim ama Azat'ın bu adamı halledeceğine emindim. Piyasaya yeni süreceğim son derece kuvvetli ilaçlarımın üstesinden geldiyse kesinlikle basit bir boksörün üstesinden de gelebilirdi. Tahmin ettiğim gibi Azat zorlandığını iddia etse de adamı öldürmeyi başarmıştı. Elimde tuttuğum bıçağı yerde ölü bir şekilde yatan adamın koluna doğru uzattım. Bıçak tam koluna değmek üzereyken bunu yapamayacağımı anladığım için boş depoda yankı yapan sesimle adamlarımdan birine bağırdım. Kaya! Buraya gel! Kapalı kapı hızlıca açıldı ve Kaya yanıma geldi. Buyur abi. Bana çıkmayan herhangi bir kalem bul getir aslanım. Tamadır abi diyerek depodan koşar adım çıktı. Yaklaşık 10 dakika sonra tekrar yanıma gelerek siyah keçeli bir kalem getirip bana verdi. Tamam çıkabilirsin koçum, sağ olasın. Kalemin kapağını açarak adamın koluna kalemi denemek için bir çizgi çizdim. Kalemi ovaladım. Bozulmayan çizgiyi görünce umarım denizin içinde de bozulmasın diyerek adamın koluna kahramanın gerçek ismini yazdım. Okunacak bir biçimde tüm adı sağ kola sığacak bir şekilde yazdım. Evet, dışarıdan bakılınca sayısız adamı öldürmüş gibi bir görüntü oluşturabilirim ama bunu hiçbir zaman yapmayı aklımdan bile geçirmemiştim. İşim bitince kalemin kapağını kapatıp ölü adamı inceledim. Deniz katilinin bıçakla yaptığı yaptığı mesaj çalışması ile kendiminki arasında bakışlarım gidip gelince sinirle gülmeden edemedim. Yine de ne kadar absürt görünse de yazdığım yazı iş görürdü. Depodan çıkarak adamlarıma cesedi götürmeleri gerektiğini söyledim. Emirlerimi ikiletmeden kahramanın evine en yakın deniz kıyısına cesedi bırakmak için adamlarım harekete geçince bende eve doğru yol aldım. Bakalım bu oyundan nasıl kurtulacaksın Kardelen Sahra Aktaş?

Kardelen Sahra Aktaş'ın anlatımıyla:

Ne demek tutuklusunuz? Sahra ne diyor polisler? Hayır, o tutuklanacak hiçbir şey yapmadı. Onu öylece tutuklayamazsınız. Sahra bir şeyler desene! Seni öylece götürmelerine izin mi vereceksin? Aceleyle cebindeki cüzdanını çıkarıp polis rozetini kapıdaki polislere doğru gösterdi. Ben Esra Baş. Çocuk şubede görevli bir polis memuruyum gördüğünüz üzere. Cüzdanını tekrar cebine koydu. Kardelen Sahra Aktaş'ı hangi gerekçeyle tutukluyorsunuz? Evinizin karşısındaki deniz kenarında bir ceset bulundu. Cesedin sağ kolunda adınız yazılmış halde bulduk. Bizimle karakola gelmeniz gerekiyor. Esra: Ney! Ne demek adı cesedin koluna yazılmış? Yanlışınız var memur bey? Sahra'nın ne işi olur denizdeki cesetle? Esra tamam. Bu şekilde itiraz ederek bir yerlere varamayız. Polislere de zorluk çıkartmayalım. İzin verin üstümü değiştirip geleyim. Çabuk olun lütfen. Esra'da arkamdan geldi. Kızım salak mısın sen? Ne demek cesedin kolunda senin ismin var? Durdu ve bana baktı endişeli gözlerle. Sahra? Bilmediğim bir şey yok değil mi bunun hakkında? Dolaptaki kot pantolonu ve kazağı alırken bir an durdum. Gerçekleri elbette Esra'ya söyleyemezdim. Kendimi toparlayarak: Yok, ne olsun benim hakkında bilmediğin? Bir yanlış anlaşılma olmalı. Karakola gittiğim zaman öğreniriz korkma sen. Nasıl korkmayayım. O katilin işlediği bir cinayet yüzünden tutuklanman yeterince korkutucu bir şey değilmiş gibi bahsetme bana Sahra. Kızım ortada bir katil var. Elini kolunu sallayarak cinayet işliyor özgürce. Kapında polisler var üstelik ve seni tutuklamaya geldiklerini söylüyorlar. Sen iyi misin? Sanırım hala iyileşemedin tam olarak. Yanına gelip elini tuttum Esra'nın. Bana bak. Bir şey yok tamam mı? Suçlu değilim. Bu yüzden bana hiçbir şey yapamazlar inan bana. Şimdi izninle üstümü değiştirmem gerekiyor. Esra hoşnutsuzca yüzüme baktı. Bende geleceğim seninle. Nereye, karakola mı? Yok, gelme sen. Sahra itiraz edecek durumda değilsin şuanda. Çabuk giyin birlikte gidiyoruz karakola. Bir şey dememe fırsat tanımadan odadan çıktı Esra. Bunu fırsat bilerek hızlıca giyindim ve odadan çıktım. Kapıdaki polisler hala beni bekliyordu. Evden tam çıkacağım esnada polis memurunun birinin uzattığı kelepçe ile yutkundum. Hey, bu gerekli değil! Ona kelepçe takamazsınız. Hanımefendi sadece görevimizi yapıyoruz lütfen işlerimizi zorlaştırmayın. Ama- Esra'nın sözünü kestim. Haklılar Esra sadece işlerini yapıyorlar. Ellerimi polis memuruna doğru uzattım kelepçeleri ellerime geçirmesi için. Polis ellerime kelepçeyi taktıktan sonra hep birlikte binanın çıkışına doğru ilerledik. Kimseye belli etmemeye çalışsam da içim içimi yiyordu. Deniz katili gerçekten beni yakalatmak mı istiyordu? Eğer öyleyse karakoldan nasıl çıkardım bilmiyorum. Çünkü benim kahraman lakaplı seri katil olduğumu öğrendikleri an sonum hapis olurdu direk...

 Çünkü benim kahraman lakaplı seri katil olduğumu öğrendikleri an sonum hapis olurdu direk

( İki elinde de kelepçe var resimdeki serbest kelepçeyi iki elindeymiş gibi hayal edin )

Elimdeki kelepçeler ile sorgu odasında oturuyordum. Esra dışarıda beni bekliyordu. Umarım kimseyi bu konuyla ilgili rahatsız etmezdi. Çünkü bunu istemiyordum. Beni sorgulamak için bir polis memurunun odaya gelmesiyle oturduğum yerde toparlandım. Gelen kadın polis kendisi için ayrılan sandalyeye geçerek oturdu ve bilgisayarını açtı. Sonrasında gözlerini bana dikerek ciddi bir şekilde beni inceledi.

- Kardelen Sahra Aktaş doğru muyum?

- Doğrudur. Derin bir şekilde rahatsızca iç çekti.

- Kardelen bir polis memuruymuşsun burada gördüklerime göre öyle mi?

- Evet bir polisim.

- Seninle açık konuşacağım Kardelen.

- Tabii buyurun. Sadece adımı kullanırken Sahra diye hitap ederseniz daha da memnun olurum.

- Açıkçası burada gördüklerim beni pek memnun etmiyor Sahra. Bugünkü cesedi görmüş müydün?

- Hayır. İşlenen cinayeti polisler kapıma geldiğinde öğrenebildim anca.

- Anlıyorum. Burada daha önceden seni sorguladıkları ile ilgili bir kayıt gözüküyor. Kayıp bir çocuk mezarı. Kim olduğu tespit edilememiş. Sana sorduklarında sende ses çıkarmamışsın.

- Evet, bundan 1 ay önce deniz kenarında bir mezar buldum. Bulur bulmaz polislere durumu ihbar ettim.

- Deniz kenarında bir mezar? Gerçekten bunu kimin yaptığına dair içinde bir şüphe dahi yok muydu? Karşımda oturan kadın deniz katiliyle ilgili bağlantımı sorgulamak istiyor gibiydi dolaylı yoldan. Açıkçası bu sefer de salağa yatmanın beni kurtarmayacağını bildiğim için doğruları söylemeye karar verdim.

- Aslında şüphelerim vardı. Bunu inkar edemem. Ama denildiği gibi şüpheler bizi her zaman gerçeklere götürmez bazen. Şüphelendiğim kişiyi söyleseydim bile bir katkısı olmayacaktı. Siz de biliyorsunuz ki son 5 yıldır deniz denilince ilk akla gelen kişidir deniz katili. Açık olmaya karar verdim. Eğer deniz katili ile bir bağlantım olduğunu düşündüğünüz için bu soruyu soruyorsanız hayır onunla düşündüğünüz gibi bir bağlantım yok.

- Bundan birkaç gün önce deniz kenarında yine bizzat senin bulup ihbar ettiğin cesede ne demeli peki?

- Cinayeti benim işlediğimi mi söylemeye çalışıyorsunuz?

- Şüpheler bizi her zaman olmasa da çoğunlukla doğrulara götürür Sahra. Cesedi ihbar ettiğine göre kolunda yazanları da bizden önce görmüş olmalısın değil mi?

- Evet, cesedin kolunda yazanları dediğiniz gibi bende gördüm.

- Deniz katili ve kahraman? Bu yazıları görünce ne hissettin Sahra?

- İlk aklıma gelen deniz katili ve son zamanlarda Türkiye çapında adını duyurmuş kahraman lakaplı seri katillerin birlikte çalışmaya başlamış olabileceklerini düşündüm ama sizin de bildiğiniz gibi deniz katili hiç de hafife alınabilecek birisi değil. Belki de bu şekilde düşünmemizi sağlayarak hepimize oyuna getirmeye çalışıyordur.

- Söylediklerini biraz daha açar mısın?

- Yani demek istediğim belki de iki katilde birlikte çalışmıyordur. Belki de bizim böyle düşünmemizi istiyordur.

- Bu benim aklıma gelmedi. Senin nasıl aklına geldi ki?

- Bakın şuanda her ne kadar karşınızda suçlu biri gibi otursam da bende bir polis memuruyum ve elbette herkes gibi deniz katili benimde radarım altında. Cesedi bulduğumdan beri bununla ilgili düşünüyorum. Elbette düşüncelerimle kesin bir yargıya varamam bunu bende biliyorum.

- Bak Sahra. Senin de bildiğin gibi ülkemizde 5 yıl önce bu katilin bize gelip teslim olması çok fazla iç isyanın oluşmasına patlak verdi. Bu sorunu çözemediğimiz için de biliyorsun ki ilk defa bir iç meselemiz yüzünden diğer devletlerden yardım istedik ve deniz katilini dünyanın en tehlikeli hapishanesi olan Alcatraz hapishanesine gönderdik. Bunu yaptığımızda bile bazı isyanlar uzun bir süre durmak bilmedi bunu sende biliyorsun. Bunun üstüne tam onu unuttuk derken o hepimizi şaşırtarak kaçılması imkansız diye adlandırdığımız dünyanın en azılı suçlularının kaldığı hapishaneden bütün mahkumlarla kaçmayı başardı. Sadece Türkiye değil; bütün dünya bu kaçışla birlikte alarma geçti ve her yerde şuan kaçak suçlular aranıyor. Bazı ülkelerde bu suçluların başına para ödülü koyuldu büyük bir miktarda. Hatta aldığımız duyumlara göre Amerika'da bu suçluların üzerine koyulan para ödülüne karşılık açık arttırmalar başlamış bunu biliyor muydun?

- Hayır, bunu şuan sizden duyuyorum.

- Yani demek istediğim şey, bu hapishaneden kaçan bu suçlular sıradan suçlular değil ve ne yazık ki bunlardan biriside şuan bizim ülkemize geri döndü. Bütün dünya bu suçluları titizlikle yakalamak için çalışıyor. Bu yüzden Türkiye'ye geri dönen deniz katili için şuan bütün polisler olarak geniş kapsamlı bir soruşturma yürütüyoruz ama gördüğün gibi o durmuyor. Bu sebeple şuanda onun işlediği cinayetlerin birinden dolayı karakola getirilmeni ciddiye almanı tavsiye ederim sana.

- Ne demeye çalışıyorsunuz?

- Demeye çalıştığım şey eğer bize göstereceğin bir kanıtın yoksa buradan çıkman sandığın gibi kolay olmayacak haberin olsun. Şuanda onun soruşturmasındaki ilk ve baş şüpheli konumundasın Sahra. Avukat tutma hakkına sahipsin ya da sessiz kalabilirsin bu sana kalmış...

Sorgu odasından çıkıp komiserin odasına doğru yol aldım elimdeki kelepçeler ve yanımda bir polisle. O sırada girişin önünden geçmem gerektiği için Tuna ve Esra'yı gördüm. Onlar da beni görünce direk yanıma geldiler. Sahra iyi misin? Ne dediler kuzum? diyen Esra'yı görünce ağlamaya başladım. Ağladığımı görünce Esra kelepçeli ellerimi umursamadan ben ona sarılamasam da o bana sarıldı. Buradan çıkacaksın Sahra. Ağlama sakın, başını dik tut kızım. diyen Esra'nın sesi ile kendimi biraz olsun toparladım. Çıkamam Esra. Buradan çıkamayacağım. Herhangi bir kanıtım yok. Ne yapacağım, nasıl çıkacağım buradan? Esra benden ayrıldı ve ellerinin arasına yüzümü aldı. Sakın korkma Sahra. Biz halledeceğiz Tuna'yla. Değil mi Tuna. Tuna'ya çevirdim bakışlarımı. Manidar bir şekilde gülümsüyordu bana. Sanki yanıma gelip kolları arasında beni sakinleştirmek istiyordu elleriyle saçlarımı okşayarak ama en son yaşadığımız olaydan ötürü buna cesaret edemiyordu. Yine de şuanda yanımda olduğundan dolayı ona bakarak içten bir gülümseme sundum. Komiserimin yanına gitmemiz gerekiyor, lütfen arkadaşlarınızdan ayrılın. Bana eşlik eden polisin uyarıcı sesini duymamla birlikte ikisine de gülümseyerek veda ettim. Umarım bu onları son görüşüm olmazdı...

Elimdeki kelepçeler çıkarılıp telefonum elime verildi ama ben beni kimin kurtaracağını bilmiyordum. Elimdeki telefona baktım öylece. Tanıdığım bir avukatım da yoktu onu arayıp yardım isteseydim. Tuna ben gitmeden önce babasının avukatlarından birini benim için arayabileceğini söylemişti ama bunu kabul etmeyerek ona başımla teşekkür etmekle yetinmiştim. Şimdiyse bana yardım edebilecek birilerini arıyordum rehberimde. O an Asaf'ın numarasıyla karşılaşınca telefonu kaydırmayı durdurdum. Asaf Arşın! Tabii ya! Bu daha önce niye aklıma gelmemişti ki? Onu aramalı mıydım acaba? Son konuşmamız aklıma geldi o anda. Bana ne zaman yardıma ihtiyacın olursa yardım istemekten çekinme demişti. Buna karşılık numaranın üstüne basarak Asaf'ı aradım. Telefon çaldı çaldı ama açan olmadı. Tam ümidimi kesip telefonu kapatacağım esnada uykulu bir sesle Asaf'ın sesini duydum. Sahra? Kusura bakma uyuyordum. Bir şey mi oldu? Bu saatte aramazdın sen beni? Masanın arkasında oturan komiserle göz göze geldim. Şuanda karakoldayım. Karakol mu? Karakolda ne işin var ki bu saatte? Tutuklandım. Ne! Nasıl! Ne demek tutuklandın! Biraz önceki uykulu sesi açılmıştı. Asaf, yardımına ihtiyacım var. Eğer yardım etmezsen buradan çıkamayacağım. Tamam, tamam ben geliyorum hemen yanına. Bekle beni. Telefonu kapatıp masanın üstüne koydum içim rahat bir şekilde ve Asaf'ı beklemeye başladım...

Asaf Arşın'ın anlatımıyla:

Yattığım yataktan aceleyle kalktım. Kahretsin bu kız kendini nasıl yakalatmıştı! Azat'ı tanırdım. Zeki biri olsa da bu kadarını akıl edemezdi. Bu plan Azat'ın işi değildi. Başka bir iş vardı bunda. Telefonda Sahra'ya geleceğimi söylemiştim ama açıkçası gidip gitmemekte kararsızdım. Anladığım kadarıyla Sahra'nın gizli kimliği açığa çıkmamıştı. Eğer böyle bir durum olsaydı şimdiye bütün Türkiye bunu konuşuyor olurdu. Muhtemelen şuanda karakola gitsem eminim ki onu kurtarabilirdim ama bile bile avcının inine girip kendimi yakalatmak ne kadar doğruydu bilemiyorum. Sinirle odada volta atmaya başladım. Bu plan Sahra için kurulmamıştı. Asıl hedef bendim, Sahra değil. Muhtemelen şuanda karakola yakın bir şekilde Azat ile iş birliği yapan adamlar karakolu gözetliyordu. Oraya ayak bastığım an deşifre olurdum. Buda beni dezavantajlı bir duruma sokardı. Gitmezsem de büyük ihtimal oradan çıkamayacaktı. Bu kıza sadece ben yardım edebilirdim. Lanet olsun, köşeye sıkışmıştım! . Şuan aramızda kopuk bir güven sorunu vardı ve eğer o karakola onu kurtarmaya gitmezsem bu hızla daha da artacaktı. Maalesef ki o kıza ihtiyacım vardı. Azat'ı başka türlü alt edemezdim. O kız bunun için biçilmiş bir kaftandı ama kız gerçek anlamda salaktı. Yaptığı bir hata yüzünden hem kendini deşifre ettirmiş hem de Azat'ın eline büyük bir koz vermişti. Ne yapacağımı, bu oyundan nasıl kurtulacağımı sonra düşünürdüm artık. Elime telefonumu aldım ve şoförümü aradım. Arabayı hazırla gidiyoruz...

Karakolun önündeydim. Şoförümün arabadan inip kapımı açmasıyla arabadan indim. Sen burada bekle diyerek karakolun kapısından geçerek merdivenleri çıktım yavaş adımlarla. Çaktırmadan etrafa baktım. Görünürde dikkat çeken kimse yoktu ama kesinlikle birilerinin şuanda beni izlediğine emindim. Karakoldan içeriye girerek komiserin odasına doğru ilerledim. O sırada ikinci adımın seslenilmesiyle durdum. Bilal Bey? Sizin ne işiniz vardı burada? Adamı inceledim ve kim olduğunu anında anladım. Siz? Özür dilerim, kusura bakmayın. Arkadaşımla restoranınıza gelmiştik biz. Orada tanışmıştık sizinle. Sanki onu yeni tanımış gibi bir ifadeyle: Siz Sahra hanımla restoranıma gelen adamsınız. İsminiz... Tuna. Tuna Aslan. Yüzüme memnun görünen bir gülümseme koyarak elimi uzattım sıkması için karşımdaki adama. Tekrardan merhaba Tuna Bey. Asıl siz kusuruma bakmayın. Malum restoranıma her gün o kadar çok müşteri geliyor ki herkesi aklımda tutmak zor oluyor. Sorun değil estağfrullah. Siz ne için gelmiştiniz? Mühim bir mesele mi vardı? Karşımdaki adamı önümden çekme isteğimi bastırarak: Sahra hanım için buradayım dedim. Sahra mı? Bizim Sahra? Konuşan kadına döndüm. Sahra'nın sizinle ne işi olabilir ki? Sahra hanım bugün öğle vakitlerinde restoranıma geldi ailesiyle. Ailesiyle mi? İyide akşam beraberdik. Böyle bir durum olsa kesinlikle bana söylerdi. Orasını bilemeyeceğim. Bir saat önce kendisi beni aradı. Karakolda olduğunu duyunca direk geldim. Numaranız birbirinizde kayıtlı mıydı Bilal Bey? Hayır Tuna Bey. Sahra hanım restoranımızda çantasını unutunca ona haber etmek amaçlı çantasını aramak zorunda kaldım. İçinde bir kağıtta telefon numarasını bulunca telefonumdan kendisini arayıp haber ettim. Numaramı oradan bulup beni aramış olmalı. Anlıyorum. Sizi de sorgular gibi olduk kusura bakmayın lütfen. Mühim değil. İzninizle komiserin odasına gitmem lazım. Tabii buyurun. Geldiğiniz için çok teşekkürler Bilal Bey. Adamı kafamla onaylayarak onları arkamda bıraktım. Tabii ki de söylediklerim tamamen yalandan ibaretti ama bu kimin umurunda ki. Sonunda komiserin odasının kapısını çalarak içeriye girdim. Odada Sahra yoktu ki bu iyiye işaretti. Ne için gelmiştiniz? Kardelen Sahra Aktaş için gelmiştim. Buyurun oturun lütfen. Komiserin benim için gösterdiği sandalyeye oturdum. Sanırım sizinle konuşacaklarımız var komiser bey...

Odanın kapısı açılır açılmaz ellerindeki kelepçelerle bir polis tarafından kolundan tutularak gelen Sahra'yı gördüm. Komiser: Kelepçeleri açın diyerek polise komut verince polis verilen emri ikiletmeden kelepçelerin anahtarını çıkararak Sahra'nın elini kelepçelerden kurtardı. Çeşitli evraklarla uğraştıktan sonra sonunda serbest kalan Sahra ile odadan çıktık. Teşekkür ederim Asaf. Sana her koşulda ne zaman yardıma ihtiyacın olursa beni arayabileceğimi söylemiştim Sahra. Sana her zaman yardım ederim. Ben yine de teşekkür ederim. Bir an oradan çıkamayacağım sanmıştım. Bunları sonra konuşuruz. Arkadaşların yanımıza geliyor bana Bilal Bey diye seslen onların yanında. Tamamdır. Bu arada seni restorandaki kamera kayıtlarını vererek kurtardığımı söyledim. Bugün öğlen ailenle restoranıma geldin çaktırma. Sahra şaşkınlığını göstermemeye çalışarak kafasını bana doğru çevirdi. Bunların hepsini ne zaman düşündün ki? Sonra konuşacağız Sahra geliyorlar, çaktırma. Adını bilmediğim kız Sahra'yı sarılarak karşıladı. Çok korktum bir an oradan çıkamayacaksın diye Sahra. Madem kanıtın vardı ne diye kanıtım yok dedin ki? Hem annenler ne zaman geldi İstanbul'a. Onlar senin yanına hiç gelmezdi ki. Sahra kızın kollarının arasından ayrılarak: Sürpriz yapmışlar işte bana. Bunca sene sonra. Biliyorum şaşırdın. Bizimkilerden bende beklemezdim ama geldiler işte. Eee, aşk olsun bana niye söylemedin? Bende tanışmış olurdum ailenle Sahra. Dedim ya ani oldu diye. Şimdi geri gittiler zaten. Bizde sadece yemek yiyebildik. İlk defa yanıma gelmişlerken de iyi bir yere götürmek istedim onları. Aklıma da direk Bilal Bey'in restoranı geldi işte. Sahra'nın yanındaki kız bana doğru döndü. Size çok teşekkür ederiz gerçekten siz olmasaydınız Sahra'yı nasıl kurtarırdık bilmiyoruz gerçekten. Önemli değil. Yardım edebildiysem ne mutlu bana. Bizi görmüş olmalı diye konuştu genç adam. İyide o cesedi ikimiz bulduk. Niye sadece senin adını cesedin koluna yazarak sana gözdağı vermeye çalıştı ki? Seninle ne alıp veremediği var bu aşağılık katilin diye burnundan soludu genç adam. Sahra yorgun bir şekilde nefesini dışarıya verdi. İnan bilmiyorum Tuna. Şuan bunları konuşmasak olur mu? Eve gidip dinlenmek istiyorum. Yarın karakola geldiğimde konuşuruz olur mu? Sahra'nın yanındaki kız tekrar konuşmaya başladı sinirle: Karakola mı geleceksin? Hem de bu halde. Kızım sen delirdin mi? Saat şuan gecenin 3'ü olmuş. Kaç saattir karakoldasın. Yarın işe falan gelmiyorsun bak! Sizde yanımdaydınız Esra, Tuna'yla birlikte. Sizin işe gidip , benim evde dinlenmem haksızlık olur. Kaç gündür evdeyim zaten. Bırak kafamı dağıtayım. Evde boş boş oturuyorum zaten. Tuna şu kıza bir şeyler söylesene. Dellendi iyice yine. Esra haklı Sahra. Ama yine de çalışarak kafam dağılıyor dersen sen bilirsin. Aferin, Tuna. Bide sen gaz ver bu deliye. Neyse gerçekten ikinize de çok teşekkür ederim. Bilal Bey yardımlarınız için gerçekten minnettarım. Bunu en kısa sürede size telafi edeceğimden emin olabilirsiniz. Gülümsedim: Buna şüphem yok Sahra hanım. Genç adam Sahra'ya seslenince Sahra ona doğru döndü. Esra ile benim arabama binin. İkinizi de ben bırakırım eve. Bugün Sahra ile kesinlikle konuşmam gerektiği için yüzümdeki gülümsemeyi silmeden konuşmaya başladım. Buna hiç gerek yok Tuna Bey. Evim Sahra hanımın evine çok yakın. İzin verirseniz sizi ben bırakmak isterim Sahra hanım. Sahra uyarımı fark edince: Bilal Bey doğru söylüyor Tuna. Sen Esra'yı bırak ben Bilal Bey ile giderim. Bilal Bey'e iş çıkarmayalım bence gece gece. İkinizi de ben bırakırım. Israr ediyorum Tuna Bey. Adam hafif şüpheli gözlerle beni incelerken Sahra konuşmasıyla son kararını açıkladı. Her şey için çok teşekkür ederim Tuna. Seni daha fazla yormayayım ben. Müsadenle Bilal Bey beni bıraksın. Adam gözlerini biraz daha üzerimde tuttu. Peki madem sen öyle diyorsun. Sana karışmaya hakkım yok. Yarın görüşürüz o halde. Esra geliyor musun? Sana sorun olmazsa geleyim bari. İyi geceler size diyerek yanındaki kızla ayrıldı genç adam. Bunu fırsat bilerek elimle Sahra'nın önden yürümesi için işaret ettim. Önden buyur...

Arabaya binerek evime geldik. Sahra ile acil konuşmam gerektiğinden onu evine bırakmamıştım. O da itiraz etmeyip kabul etmişti benimle gelmeyi. Yol boyunca dinlenmesine izin vermiştim. Bunu fırsat bilerek başını cama yaslayarak uyumuştu. Bende bu durumdan nasıl kurtulacağımı düşünmüştüm yol boyunca. En son aklıma gelenleri uygulamaya karar vermiştim. Aklımdakileri uygulamam için burada Sahra'ya çokça iş düşüyordu. Oynadıkları oyunla beni fazlaca köşeye sıkıştırmışlardı. Eğer aklımdakileri uygulayabilirsem en azından durumlarımızı eşitlerdim. Arabadan inerken uyanması için onu kolundan sarstım. Sahra? Sahra uyanmalısın. Yavaşça gözlerini açtı kız. Geldik mi? Geldik. Açık kapıdan aşağıya indi kız. Birlikte eve yürüyerek eve girdik. Salonuma geçerek bir koltuğa oturduğumda Sahra da aynısını yaptı ve bordo koltuklardan birine oturdu. Aç mısın, bir şeyler hazırlatayım. Teşekkür ederim. Aç değilim. Kız yorgunca ellerini saçları arasından geçirdi. Hepsi benim yüzümden, her şeyi mahvettim. İkimizi de içinden çıkamayacağımız bir bataklığa soktum. Hatalarını kabul etmek ve onlardan ders almak önemlidir sevgili Sahra. Bu sana oldukça bilgi katar. Hata yapmakla tamamen kaybetmiş olmazsın. Hata yapmak bir koşu yarışına benzer. Yarışta tökezledin diye koşmayı bırakmazsın değil mi? Aksine daha da hızlanıp yoldaki taşlara artık daha çok dikkat edersin. Buda artık tökezlemeni engeller. Ne yapmayı düşünüyorsun? Yarışı kazanmak için yoldaki taşlardan kurtulmayı planlıyorum sevgili Sahra. Şuanda bize karşı kurulan bu oyunda kaybeden taraf gibi gözükebiliriz ama aslında kaybetmedik. Birazdan söyleyeceklerimi başarılı bir şekilde uygulayabilirsek durumları eşitleriz. Ne yapmamızı öneriyorsun? Onların oynadığı oyunu aynen devam ettirmeyi. Nasıl yani? Oyuna onların hazırladığı şekilde devam edeceğiz ama tek bir farkla. Ne yapacaksın ki? Oyunu hile ile oynayacağız Sahra. Buda bizi kaybetmekten kurtaracak. Dikkatle beni dinlerken konuşmaya devam ettim. Deniz katili tarafından deşifre edildiğinden beri takip edildiğini biliyor muydun? Tahmin ediyordum. Bunu aleyhimize kullanarak onları üstümüze çekeceğiz Sahra. Nasıl yapacağız? Mezar bulduğun deniz kenarını hatırlıyor musun? Evet de ne alaka şimdi? Senden o deniz kenarına tekrardan gitmeni istiyorum bugün. Şimdi mi? Ne kadar hızlı hareket edersek o kadar iyi. Oraya gideceksin. Arkanda tabii ki de seni takip edenler olacak takip edildiğin için. Deniz kenarına vardıktan sonra deniz katiline sesleneceksin. Seni takip eden adamlar eminim ki bu çağrını cevapsız bırakmadan ona haber vereceklerdir. Ne diyeceğim ona? Kardeşinden vuracağız onu. Kardeşini mezardan çıkaranın sen olduğunu söyleyeceksin. Bu onu eminim senin yanına getirecektir. İyi de o sinirle gelip beni öldürme ihtimali de var. O gece sadece beni hafife aldığı için şanslıydım hepsi bu. Artı olarak o gerçekten psikopat ve tehlikeli bir katil. Ne yapacaklarını kestiremem. Merak etme Azat'a yardım edenler senin deniz kenarında ölmene izin vermez. Anladığım kadarıyla niyetleri sadece seni öldürmek değil. Adını da kötülemek. Şuan tüm Türkiye ikinizin bir çalıştığını biliyor. Seni öldürerek bunu bozamazlar. O yüzden sadece seni kaçıracaklardır. Beni kaçırtmayı mı planlıyorsun? Söylediklerim saçma ve korkunç gelebilir ama merak etme. Senin yanında olacağım. Üstüne görünmeyen kamera ve böcek yerleştireceğim. Dertleri sen olduğun için. Buna dikkat etmeyeceklerine eminim. Elbette üstünü arayacaklardır ama kamera ve dinleme cihazını bulamazlar buna emin olabilirsin. Bende bu şekilde aynı onların bizi deşifre ettiği gibi deşifre edeceğim onları dinleyerek. Nereye yerleştirmeyi düşünüyorsun kamera ve böceği? Kamerayı lens olarak takacağım gözlerine. Böceği de küpelerine yerleştireceğim. Milimetrik bir cihaz olduğundan sanki küpenin üstündeki bir taş olarak görünecektir. Beni ne zaman kurtaracaksın? Yarın akşama kadar dayanman gerekecek. Bunu yapabilir misin? İlk önce biraz düşündü. Sanırım yapabilirim. Birazcık üzerimde yapılacak işkencelere dayanmam gerekecek galiba. Merak etme fazla bir şey yapamazlar. Onların derdi tek seninle değil aynı zamanda da benimle. Onların düşüncelerine göre seni öldüremezler ben gelmeden. Çünkü ölü bir katil hiç bir işime yaramaz ve onlarla karşılaşamam. Yaşaman lazım ki seni kurtarmaya gelebileyim. Muhtemelen bu şekilde oynayacaklardır. Hem seni hem de beni kendi ayaklarına getirebilmeleri için. Peki öyle diyorsan. Ayağa kalktım. O zaman oyuna hileyi devredelim...

Yazar'ın anlatımıyla:

Saat sabaha karşı 5'di. Sahra, Asaf'ın onun sürmesi için verdiği arabadan inerek arabanın kapısını kapattı acele etmeden. Takip edildiğini biliyordu. Bu yüzden rahat bir şekilde Deniz kenarına inen merdivenlerden inmeye başladı. Rüzgarlıydı hava. Bu nedenle Sahra'nın açık saçları uçuşuyordu etrafta. Sahra saçlarını bağlamazdı pek. Onları özgür bırakırdı hep. Yüzüne tatlı tatlı değen saçlarının verdiği hazla kumun üstünde ilerlemeye devam etti Sahra. Sabit adımlarla yerini ezberlediği açık mezarın yanına gitti. İşte oradaydı boş mezar. Diz çökerek boş mezarı inceledi Sahra. Onu takip edenlere fırsat tanıyordu ona yaklaşabilmeleri için. Onu takip eden adamlar için yeterince zaman verdiğini düşünerek yavaşça ayağa kalktı. Birkaç adım ilerleyip durdu ve onu duyacaklarına emin olduğu bir sesle havaya doğru bağırdı. "O çok aradığın mezarı bulan katil benim deniz katili. Sana tamda şuanda meydan okuyorum. Gel ve benimle hesaplaş! Aksi takdirde buna bir daha şansın olmayabilir deniz katili!

 

Evett, uzun bir bölümle karşınızdayım. Aslında daha yazmaya devam edecektim ama sanırım bir sonraki bölümün başlangıcı için buraya kadar yeterli diye düşündüm. Bu arada Asaf'ın ağzından da ilk defa bölüm yazmayı denedim nasıl olmuş? Cevaplarsanız sevinirim. Bir sonraki bölüme dek hoşça kalın...

 

Loading...
0%