@handsimy
|
31 Mayıs 2019 Saat gece 9.30 civarı: Asaf! Asaf çık dışarıya! Azat Bey hoş- karnından vurduğum kadın karnını tutarak yere düştü. Asaf! Neredesin orospu çocuğu! Çık lan dışarıya! Etrafım Asaf'ın korumalarla çevirmişti. Belimdeki silahı da alıp herkese ateş etmeye başladım. Kimi nerden vurduğuma bakmıyordum. Delirmiş vaziyetteydim. Melek'im, Melek kızımı... öldürmüşlerdi. Telefon kapandıktan sonra direk soluğu Asaf'ın evinde almıştım. Şimdi ise önüme çıkan herkesi öldürüyordum. O it buraya gelecekti ve bana kardeşimin yerini söyledikten sonra da ölecekti. Öldürecektim onu. Melek'imi bulmama engel kim varsa önümde gözünün yaşına bakmadan hepsini herkesi öldürecektim. Benden canımı, hayatımı, nefesimi almışlardı. Bende onlarınkini almadan durmayacaktım. Bir katili çıldırtmak neymiş gösterecektim herkese. Asıl katliamım şimdi başlıyordu. Asaf! Önüme bir adam daha çıkınca göğsüne bir kurşun sıktım. Bu sırada kendim de kolumdan ve kulağımın arkasından vurulmuştum ama hissetmiyordum. Bugünden sonra hiçbir şey hissedemezdim artık. Asaf! Asaf Bey burada yok diyen küçük bir kız görünce durdum. Altın sarısı uzun saçları ve beyaz elbiseyle Melek'i andırmıştı bi an önümdeki kız. Abi Asaf Bey burada yok. Abi demişti. Melek kızım da bana abi derdi. Dolan gözlerimdeki yaşları bastırdım. Çekil çocuk önümden. Birkaç erkek korumayı daha vurduktan sonra nihayet üst kata ulaşmıştım Çıksana lan dışarıya! Korkak herif! Çıksana! Önüme gelen kadını tam vuracakken daha demin evin girişinde karşılaştığım küçük kız kadına sarılarak: Abi annemi vurma. Lütfen annemi vurma. Ben daha çok küçüğüm, annesiz duramam abi. Dolu gözlerimdeki yaşları daha fazla tutamadım o an. Ben de kardeşimsiz duramam küçük kız ama aldılar onu benden. O artık yok. Kız kardeşin gittiyse ben olayım senin kız kardeşin. Olmaz mı abi? Gülümsedim içim paramparçayken. Teşekkür ederim. Daha 5 yaşlarında bir kız çocuğuydu. Annesi ile göz göze geldik. Asaf Bey'im burada yok. Saat 7 gibi çıktı evden. Daha da dönmedi. Tek kelime etmeden arkamı dönüp evden çıktım. Evdeki bütün korumaları ve neredeyse hizmetlileri öldürmüştüm. Tekrar arabama bindim ve telefonumu elime alarak Asaf'ı aradım. Aradığınız numaraya ulaşılamamaktadır lütf- Neredesin! Neredesin! Neredesin orospu evladı neredesin! Hava soğuyordu. Bulutlar yukarıda toplanmıştı. Arabayı çalıştırdım ve nereye gittiğimi bile bilmeden sürmeye başladım. Saat gece 11 civarı : Asaf'ı bulamayınca tek tek deniz kenarlarını dolaşmaya çıktım. Öyle ya da böyle Melek'imi bulmam gerekiyordu. Hava soğuyordu git gide. Üşürdü o. Normal melekler gibi onu soğuktan koruyacak kanatları yoktu onun. Çok üşürdü o. Onu bulmalıydım hem de hemen... Saat gece 12 civarı: Koşuyordum sahilde. Melek'imi bulmak için deli gibi koşuyordum. Onu bulamadığım her saniye bastığım toprak cehenneme soluduğum hava kıyamete dönüşüyordu. Bulamamıştım onu hala. Çok yorulmuştum koşarken ama Melek'imi bulmalıydım beni bekliyordu o. Biliyorum. O abisini bırakmazdı. Bana kendini bu gece gösterecekti... 1 Haziran 2019 Saat gece 1 civarı : Ayağım takılıp koştuğum yerde düştüm. Son bir yer gelmişti aklıma. Melek ile her zaman yüzmeye gittiğimiz deniz. Tenha bir yerdi bölge olarak. O bölgede çokta büyük sayılmayacak bir mağara bulunuyordu. Meleğimin sesi kulaklarımda yankılanıyordu koşarken. Sonra telefonda sesini yankılı bir ortamda duyduğum aklıma gelince arabama bindim ve Melek ile her zaman gittiğimiz denize sürmeye başladım arabamı. Onu öldüren adam " her zamanki yerinizdeyiz ,denizinizde demişti." Fakat bu parçaları beynimde çok geç yerli yerine oturtmuştum. Arabamı son gaz sürüyordum. Bu sefer onu bulmuştum, bulmak zorundaydım. Deniz kıyısına varınca ilk iş olarak mağaranın içine baktım. Melek yoktu ama mağaranın duvarları ve yerlerinde yer yer ıslaklığını koruyan kan lekeleri vardı. Buradaydı. Burada öldürmüşlerdi benim Melek'imi. Koşarak dışarı çıktım mağaradan. Denize çevirdim gözlerimi. Yorgun bir şekilde: Alma onu benden, bana meleğimi geri getir denizim. Sarsak adımlarla denize doğru yürümeye başladım. Sonra denizin ilerisinde sırtüstü yatan birini gördüm. Melek! Melek! Denizin içinde ona koşuyordum. Ona gitmeye çalışıyordum. Melek! Su boyumu geçince hızlıca meleğe doğru yüzmeye başladım. Yüzdüm, yüzdüm ve yanına geldim. Ay ışığında Beyaz saçları suyun içine dağılmış parlıyordu. Yüzü solgundu. Beyaz bir elbise giydirmişlerdi ona. Melek... Elimi uzattım ona doğru. Titriyordu elim. Dokunamıyordum ona. Meleğim... Gözlerimden durmadan yaşlar akıyordu. Dudaklarım öyle bir titriyordu ki konuşamıyordum. Ellerimi uzatıp dokunamıyordum ona. Hayır, üşüdüğümden değildi. İçsel bir titremeydi bu. Havayı ne kadar ısıtırsanız ısıtın geçmeyen cinstendi içimdeki titremeler. Ona dokunmaya korkarak kollarıma aldım zorda olsa meleğimi. Abim... ben geldim. Ben geldim Melek kızım. Buradayım ben. Buldum seni. Hadi kalk da evimize gidelim Melek'im. Söz bu gece uyumadan çizgi film izlerim seninle. Hatta istersen televizyonun önünden de kalkma. Kal orda. Benim yanımda, yakınımda, saklımda kal. Soğuktu bedeni. Zaten beyaz olan teni iyice beyazlamıştı kan çekilince. Çok kan kaybetmişti. Meleğim çok üşümüşsün. Sen soğuğu sevmezsin kalk evimize gidelim. Melek? Melek! Uyan güzelim. Yine birlikte olalım. Beni yalnız bırakma. Sensiz yapamam, yaşayamam Melek. Lütfen... Kollarımdaki kız öylece yatıyordu. Kıpırdamadan, gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu. Kucağıma bastırdım onu. Kokusu hala duruyordu. Cennet gibi kokuyordu. O cennetteki meleklerin vücut bulmuş haliydi. Şimdide onlardan biri olmuştu. Ruhu tekrar cennete gitmişti; bedeni ise kollarımda kalmıştı. Melek! Hıçkırarak ağlıyordum. Melek! Özür dilerim. Özür dilerim, özür dilerim abicim. Benim yüzümden öldün sen. Koruyamadım , sözümü tutamadım abicim. Özür dilerim. Özür dilerim... Denizden çıkardım onu. Yalpalayarak yürüyordum. Ayaklarımda derman kalmamıştı. Yürüyordum ama nereye gittiğimi bilmiyordum. Yaşıyordum ama nefes alamıyordum. Ağlıyordum ama gözümden yaş akmıyordu. Ağlamak için gözden yaş mı akmalı? Dudaklar gülerken, ağlayamaz mı ? demiş bir şair. Ona baktıkça gülümsüyordum bende. O benim somurtmamı hiç sevmezdi ki. Hep gül abicim derdi. Bu dünyada gülmek en çok sana yakışıyor derdi. Gülümseyerek ağlıyordum bende. Varsın gözümde yaş olmasın. Artık ne tam gülebilirim ne de tam anlamıyla ağlayabilirim... Kazıyordum. Meleğim için mezar kazıyordum deniz kenarının yanına. Çok yorulmuştum. Bayılacak gibi olmuştum kaç kere ama durmadım, duramazdım. Ellerimle Melek kızıma bir mezar kazıyordum. Üstüne ceketimi örtmüştüm şimdilik üşümesin diye. Donuyordu çünkü. Her geçen dakika teni daha da soluyordu. Kazdığım mezarın boyutu gözüme yeterli gelince çıktım mezarın içinden. Bir yanımda kazdığım mezar bir yanımda Melek kızım duruyordu. Yanına eğildim. İzledim onu bir süre. Derin bir nefes aldım onu kucağıma almak için ama ona dokunamıyordum. Sayısız kez nefes aldım, içten içe sıktım kendimi. Yapamıyordum. Onu toprağa emanet etmek istemiyordum. Meleğim bana emanetti. Nasıl başka birine bırakırdım ki onu? Nasıl ayrılırdım ondan? Ellerimi yere bastırarak bağırmaya başladım. Geçmiyordu içimdeki acı. Sanki içimden canımı çekiyorlardı. Melek! Melek! Melek! Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Gözlerimden yaş değil kan damlıyordu artık yere. Akacak yaşların hepsini akıtmıştım içimden. Ağladım, bağırdım, acıdım öylece. Meleğim gelmedi. Yattı sadece. Bekledim bende. Koymak istemedim onu mezarına. Sonra denize baktım bir an. Neden aldın onu benden. Neden öldürdüm onu. O yalnızca bir melekti. Ben bugüne kadar şeytanları gönderdim sana temizle onları diye. Neden meleğimi de aldın benden! Ne istedin ondan! Cevap ver! Cevap ver! Susmasın kimse! Susmasın... Saat sabaha karşı 5 civarı: Karakolun önündeydim. İçeriye doğru sarsakça adım attım. Merdivenin başındaki polisler yanıma gelerek kollarımdan tutmuştu düşmeyeyim diye. Kimsiniz? Ne oldu ? Bunu size kim yaptı? Gözlerim bulanık görüyordu. Yer kayıyordu ayaklarımın altından. Başım dönüyordu galiba. Son kalan gücümle kendimi konuşmaya zorladım. Deniz Katili. Ben deniz katiliyim. Teslim olmaya geldim.
|
0% |