Yeni Üyelik
26.
Bölüm

SİLİK KALINTILAR

@handsimy

Bakıyorum da kolun iyileşmiş. Çok acı çekmemişsindir umarım. Sakin ol kızım. Sakin ol Sahra. Buraya onu sinir etmeye gelen bendim. Yüz ifademi korudum. Üstesinden geldim, hep gelirim. Onu görüyorum. Seni buraya benimle konuşmak için getiren konu nedir kahraman? Gördüğün üzere çok meşgul bir adamım ve boş işlere ve gereksiz konuşmalara ayıracak vaktim yok. Yüzündeki gülümseme silindi ve boş bir yüz ifadesiyle bana bakmaya başladı. Benden ne istiyorsun? Ona uydum ve gülümsememi bozarak ciddileştim. Yakında ekip arkadaşlarım şirketine bir ziyaret gerçekleştirecek. Hafiften yüzü gerildi. Bu da ne demek? Azat Deniz Erdemir, namı değer deniz katili. Kim olduğunu açıklamayacağım çünkü onu benim tanıdığımdan daha iyi tanıdığını biliyorum. Ne olmuş deniz katiline? Soruşturması bizzat karakoluma geçti. Artık onu biz soruşturacağız. Sen mi soruşturacaksın? Ama hatırlatırım bu soruşturmada sende şüphelilerden biriydin sanırım değil mi? Öyleydi ama değişti. Ne demek istiyorsun? Üstümdeki şüpheler kalktı Kayra Karaman. Artık deniz katilinin canıma kast ettiği ve beni bir deniz kenarında ölüme terk ettiği bir mağdur haline geldim. Ne saçmalıyorsun? Aa, haberin yok muydu? Deniz katili bizzat sol kolumu parçaladıktan sonra beni bir deniz kenarında ölmek üzere terk etti. Şanslıyım ki beni ekip arkadaşlarım buldu. Şuanda da bunu soruşturuyorlar hatta ve bil bakalım baş şüphelimiz kim? Devam etmemi bekleyen sinirli gözleriyle bana baktı. Sensin Kayra Karaman. Çünkü o ölüme terk edilmiş kız deniz katilinin yanında seni de gördü. Kanıtın var mı kahraman? Maalesef ama bu yine de seni gözaltına alamayacağımızı göstermiyor. İtiraf etmeliyim ki zengin, yakışıklı, varlıklı, nüfuslu ve genç bir adamsın. Halkın gözünde de en az benim kadar seviliyorsun biliyor musun? Peki bir anda tutuklanıp karakola götürülsen ve haber manşetlerinde ilk sıraya düşsen ne olur? Bunu yapamazsın. Dediğim gibi elinde kanıtın yok sevgili kahraman. Bunu yapsan dahi sorgum yapıldıktan sonra orada bir dakika bile kalmadan elimi kolumu sallayarak çıkarım ve sen buna engel dahi olamazsın. Doğru engel olamam ama yine de haberlere malzeme olacağın gerçeğini değiştirmiyor. Hatta birkaç bilgi de ben göndereyim diyorum gazetecilere. Sonuçta yalan da değil ya. Hatta birkaç başlık belirdi şuan gözümde. MXS şirketinin Ceo'su Kayra Karaman gözaltına alarak apar topar karakola götürüldü. Flash haber! MXS şirketinin Ceo'su Kayra Karaman'ın ünlü katil Azat Deniz Erdemir'le bağlantısı ne? Kayra Karaman'ın karanlık sırları ne? Bu şekilde bozulan imajını nasıl toplarsın Kayra Karaman? İşte şimdi elime almıştım bu adamı. Kapı tıklatıldı o an. Kayra'nın gel demesiyle bir kadın iki tane Türk kahvesini odaya bırakıp çıktı. Yavaşça kahvemi aldım. Merakımdan soruyorum. Şu sıralar yeni çıkan ilacınla ilgili bir lansman partisi düzenleyecek misin acaba? Malum bütün televizyon programlarında reklamınızı görüyorum da. Biz yoğun bir şirketiz. Her ay yeni ürettiğimiz ilaçlarımızı piyasaya sürüyoruz. Her birine lansman partisi düzenleyecek olsaydık her gün parti vermemiz gerekirdi. Öyle partilere boş boş parti düzenleyecek zamanımız yok gördüğün üzere. Öyle mi? Öyle. Azat Deniz Erdemir ile ne zamandır çalışıyorsun Kayra Karaman. Bu seni neden ilgilendiriyor? Ben bir kahramanım Kayra ve deniz katili de bizzat baş düşmanım olur. Onun hakkındaki her bir bilgi benim için önemli bir konumda. Anlıyorum ama maalesef sorunu yanıtsız bırakmak durumundayım. Ben sana bir soru sorayım o halde. Sen ne zamandır tanınır bir katil olmaya karar verdin, seni bunu yapmaya iten şey neydi kahraman? Tanınırlıkla ilgilenmiyorum Kayra Karaman. Sadece had bildiriyorum o kadar. Had bildirirken haddini fazlaca aşmıyor musun sence? Hangi konuda? İnsanları öldürmek ne zamandır bizlere verilen bir had bildirme şekline dönüştü? Kötü insanların cezası sizin gibi katiller tarafından acımasız bir şekilde öldürülerek verilemez. Eee, ne yapayım? Deniz katili gibi her gün masum insanları öldürüp denize mi atayım? Ya da toplu katliamlar falan mı düzenleyeyim insanları öldürmek için? İkinizin yaptığını da doğru bulduğumu söylemedim zaten. Oturduğu koltukta vücudunu dikleştirerek öne doğru gelip eğilerek bana baktı. Buraya niye geldin kahraman? Amacın cidden beni uyarmak mıydı, onun için mi geldin şirketime kadar? Evet, amacım gerçekten yaşayacakların hakkında bir spoiler vermekti sadece. Buna inanmalı mıyım? Sen bilirsin. İnanıp, inanmamak sana kalmış. Peki bir soru sormama daha izin ver kahraman. Sadece kötüleri öldürerek kendini bir kahraman olarak ilan ettirdikten sonra neden kötü adamlarla iş birliği yapmaya karar verdin? Asaf ile olan bağlantımı sorgulamaya çalışıyordu anlaşılan. Yüzüme bir gülümseme takınarak cevap verdim: Kime göre, neye göre kötü adamlardan bahsediyorsun? Asaf Arşın'dan bahsediyorum. O adamın kim olduğunu biliyor musun gerçekten? Kafamı karıştırmaya çalışıyordu. Tabii ki de. Sence onu tanımadan onunla çalışabilir miyim? Şuan çalışıyorsun işte. Ne demeye çalışıyorsun? Bunu benim demem değil senin kendin bulman gerek sevgili kahraman. Onun kim olduğunu çözdüğün zaman tekrar konuşalım. Birden o depoda Asaf'ın deniz katiline söyledikleri geldi. "Bu arada sorma fırsatı bulamadım kusuruma bakma. Denizin için verdiğim hediyeyi beğenmiş miydin? Senin için onu özenle hazırlamıştım." Aklıma gelenler ile dikkatimin dağıldığını göstermemek amaçlı konuşmayı bitirerek ayağa kalktım. Tekrar görüşeceğiz Kayra Karaman. Gideceğimi anlayınca o da ayağa kalktı. O zaman tekrar görüşünceye kadar hoşça kal kahraman. Birde Asaf Arşın'ı iyice bir araştır istersen. Yardıma ihtiyacın olursa gelmekten çekinme. Geleceğimi pek sanmıyorum. Yine de teklifin için teşekkür ederim. Öyle olsun. Önden giderek benim için kapıyı açtı. Nezaket gereği kafamı eğerek teşekkür ettim sessizce. Leyla, Sahra hanım' a çıkışa kadar eşlik et lütfen. Peki Kayra Bey. Beni takip edin lütfen. Kadının peşine takılarak onu takip ettim. Şirketin lobisine kadar birlikte geldikten sonra kadına teşekkür edip çıktım şirketten. Güya Kayra Karaman'ın aklını karıştırmak için gelmiştim ama asıl aklı karışan kişi bizzat ben olmuştum. Bugün son izin günümdü. Yarın iş başı yapacaktım. Bunu fırsat bilerek kimseye söylemeden Azat'ın çocukluğunun geçtiği sokaklara ve en son tutuklanmadan önce kardeşi Melek Erdemir ile yaşadığı eve bir ziyaret gerçekleştirecektim. Son kez arkamı dönerek önümde duran kocaman şirkete baktım. Hepinizin ne işler çevirdiğini herkese açık ederek cezalarınızı bizzat ben vereceğim her öldürdüğünüz, kıydığınız masum canların canlarına karşılık sizin canınızı alacağım. Ben yaşadığım müddetçe önünüze hep bir engel olarak takılacağım buna yemin ederim...

Hayırlı işler, kolay gelsin abi. Sağ ol kızım iyi günler. İyi günler diyerek indiğim taksinin kapısını kapattım. Etrafıma baktım. İstanbul'un en virane sokaklarının birinin içinde bulunuyordum şuanda. Etraf kırık dökük, birleşik gecekondu evlerinden oluşuyordu. Karşılıklı evlerin arasındaki mesafe bile o kadar dardı ki bazı katlarda evler arasına ip geçirilerek çamaşırlar asılmıştı. Sokaklar çöp içinde, dükkanların tabelası eski ve bazı dükkanların tabelaları tozdan okunmuyordu bile. Yavaş yavaş gezerek yürümeye başladım. Sokakta küçük, büyük, kız, erkek bir sürü çocuk vardı. Her biri kendilerine oyun kurmuş grup halinde oynuyorlardı. Bazı evlerin girişinde ise kadınlar kilim sermiş, piknik gibi bir şey yapıyorlardı. Birinin seslenmesiyle durdum. Güzel kız, hangi rüzgar attı seni bizim mahalleye? Tanıdığa da benzemiyorsun hiç. Kime baktıydın? Seslenen kişiye doğru arkamı döndüm. Bir binanın girişine kilim serip üstüne oturan ablalardan biri seslenmişti arkamdan. Adımlarımı kadınlara doğru yönelttim. Merhabalar, afiyet olsun. Sağ ol kızım. Aç mısın? Gel yiyecek, içecek bir şeyler ikram edelim. Bir şey bilebileceklerini düşünerek: Bir bardak çayınızı içebilirim eğer varsa. Var var gel otur şöyle. Kadın, oturmam için kilimin boş yerine elini vurdu. Hah, gel şöyle. Kızın birinin bana uzattığı çay bardağını alarak yere koydum. Kimsin, kimlerdensin kızım? Yanlış anlama senin gibiler pek uğramaz bizim sokağa ondan soruyorum. Karşımda oturan teyzenin bana seslenmesiyle gülümseyerek ona döndüm. Yok, estağfurullah yanlı anlamam tabii ki. Polisim ben teyze. Polis olduğumu söylediğim an bir sessizlik oluştu. Tanımadığım başka bir kadın konuştu tekrardan. Hayrola kızım, bir kusurumuz mu oldu? Kim için gelmiştin ki sen? Ben bu sokaklarda çocukluğunu geçirmiş ve sonrasında bir katile dönüşmüş herkesin bildiği deniz katili lakaplı Azat Deniz Erdemir için gelmiştim. Burada öyle biri yok dedi kadının bir tanesi sinirle. Yanlış anlamayın. Onun vakasını soruşturan polis memurlarından biriyim. Çantamdan cüzdanımı çıkarıp rozetimi gösterdim. Polis Kardelen Sahra Aktaş. Azat Deniz Erdemir çocukluğunu bu mahallede geçirmiş. Onu araştırmaya da çocukluğundan başlamak gerekir diye düşündüğüm için buraya geldim. Dediğim gibi lütfen beni yanlış anlamayın. Amacım onun suçunu size kesmek değil ya da onun yaptıkları için sizden hesap sormaya gelmedim ki bunu yapamam zaten. Herkes üzerinde gezindi gözlerim. Onun hakkında bana verebileceğiniz en ufak bir bilgi var mı acaba? Kimseden ses çıkmadı. Herkes tedirgin olmuştu anlaşılan. Bakın onun hakkında vereceğiniz küçük bir bilgi bile ileride çok işimize yarayabilir. Onu tekrar tutuklayıp bu ülkeden gönderebiliriz. Nereye? Önceki kaldığı hapishaneye mi göndereceksiniz onu? Niçin, yine kaçıp tekrardan Türkiye'ye dönmesi için mi? Bana sinirle soru soran kız çocuğuna baktım. 13 yaşlarında bir kız çocuğuydu. Elbette hayır. Biz onun tekrardan tutuklanması için ve hatta idam edilmesi için onu arıyoruz. Çünkü onun için hapsin bir çözüm olmadığını herkes gördü artık. Bu yüzden onu tekrar yakalayıp idamı için çabalayacağız. Peki bana söz verebilir misin polis abla? Onun gerçekten öleceğine söz verebilir misin? Kız çocuğuna gülümsedim. Adın ne senin? Ceylan. Ceylan tanıştığıma memnun oldum. Bende Sahra. Sana onun kesin olarak idam edileceğini söyleyemem ama öleceğine emin olabilirsin. Onun kesin olarak öldüğüne emin olacağım. Ölmezse sen mi öldüreceksin? Onu ben mi öldürürüm bilmiyorum ama öldüğüne kesinlikle emin olacağım. Az önce konuşan teyze tekrar konuştu. Sokak boyunca dümdüz ilerle sonra ilk sokaktan sağa dön. Orada bir bakkal olacak. O bakkalda Hasan Abi durur. Hasan Abi'yi bul ne soracaksan ona sor. Biten çayımı kilime koydum. Çay için teşekkür ederim. İyi günler diyerek oturduğum yerden kalktım ve teyzenin dediği bakkalı bulmak için sokak boyunca yürüdüm. Sokak ayrımına gelince sağa dönerek bakkalı aramaya başladım. "Toprak Bakkal" yazısını görünce aradığım dükkanın bu olduğunu düşünerek bakkala girdim. Kasada benim yaşlarımda genç bir adam duruyordu. Merhabalar, kolay gelsin Hasan Abi'ye bakmıştım ben ama. Ne için? Kendisine birkaç soru sormam gerekiyor? Burada mı şuan? Yok bir eve kadar gitmişti. Gelir birazdan siz dışarıdaki bankta bekleyin isterseniz. Teşekkür ederim. Bakkaldan dışarıyı çıktım. Dışarıdaki banka oturarak denizi izlemeye başladım. Yağmur yağacak gibi görünüyordu. Acaba şuan oturduğum banka o da oturmuş muydu? Nasıl bir çocukluğu vardı? Yolu nasıl öldürmekle kesişmişti? Bunları düşünürken az önceki genç çocuk elinde bir sodayla yanıma geldi. Al iç. Bu bankın elmalı sodası meşhurdur. Anlamadım? Bu bank bizim mahallenin tarihi eseri gibi bir şey. Hasan Abi dükkanı yeni açtığı yıllar bazı müşteriler ondan soda almaya gelirmiş. Neden soda? O dönemlerin meşhur içeceği sodaymış da ondan. Sodasını alan bu bankta oturur, sodasını içer ve sodasını bitirip öyle gidermiş. Yıllar geçtikçe sodanın popülerliği azalmış ama bu bankta içilen sodaların sayısı hiç azalmamış. Ondan bu banka sodalı bank denir. Buraya oturana soda vermek adet gibi bir şey oldu o günden bu güne. Sodayı kabul ederek gülümsedim ve çantamdan cüzdanımı çıkardım. Gerek yok. İkramım olsun. Teşekkür ederim. Hasan Abi'ye ne soracaktın? Beni yanlış anlama ama yardım edeceğim bir şeyse sende beklememiş olursun o yüzden diyorum. Aslında olur, sana da sorabilirim. Bu arada adın neydi? Yahya. Elimi uzattım. Sahra. Elimi sıktı hafifçe ve bıraktı. Memnun oldum Sahra. Oturabilir miyim? Tabii. Eee, bana ne soracaksın Sahra? Ben bir polis memuruyum Yahya ve buraya şuan ki soruşturmam için soruşturduğum kişi hakkında bilgi almaya gelmiştim. Kim, öğrenebilir miyim? Şuanda burada yaşamıyor ama çocukluğu burada geçmiş senin benim yaşlarımda birisi. Allah Allah, bizim mahallede büyüyen pek bizden çıkmaz ama. Kim ki bu? Azat Deniz Erdemir. Tahmin etmeliydim. Ne bilmek istiyorsun onun hakkında tam olarak? Ne olursa. Tanır mıydın Azat'ı. Burukça gülümsedi. Tanırdım. Kalbim heyecanla çarptı bir anda. Gerçekten mi? Kafa salladı yavaşça. Çocukluk arkadaşı falan mıydınız? Kardeş gibiydik. Daha çok o benim abim gibiydi. Yüzünü hüzün kapladı. Bak , biliyorum o bir katil. Hatta bir katil deyip geçemeyiz onun için. Tüm Türkiye'nin içinden geçti yaptıklarıyla. Biraz klişe gibi de gelebilir belki sana ama o bu kadar kötü biri değildi Sahra. Tamam, kavgacıydı, sinirliydi, döverdi de milleti ama o yine de bir katil olamazdı. Bu yine de onun Türkiye'nin en tehlikeli seri katillerinden bir olmasını değiştirmiyor Yahya. Onunla nasıl tanıştınız peki? Anlaşılan sende iyi bir etki bırakmış. Ben sırf bir katil diye kardeş bildiğim dostum hakkında nasıl ileri geri sallarım ki? Yaptıklarını elbette doğru bulmuyorum hatta şaşırıyorum aklıma geldikçe de nasıl böyle bir oldu çıktı diye? Bana onun hakkında başka ne gibi şeyler anlatabilirsin? Durdu düşündü birkaç saniye. Azat Deniz aslında bizim mahalleye çok sonradan gelmişti. Biliyorum sonradan geldiğini. Annesinin ölümü üzerine evden kaçarak sokaklarda yaşamaya başlamıştı. Bunu zaten onu ilk araştırdığım zamanlar öğrenmiştim. Açıkçası ilk öğrendiğimde de çok şaşırmıştım. Çünkü Azat'ın babası Ali Erdemir döneme damga vuran zengin ailelerin başında gelirdi Azat çocukken. Bir şey mi görmüştü yaşadığı evde? Ya da işkenceye mi maruz kalmıştı? Annesi nasıl ölmüştü? Bunların hepsi bir soru işareti olarak yerini korumaktaydı hala. Doğru bir polis olduğunu unutmuşum bir an. Bu bilgiyi pek kimse bilmez çünkü kaçtığı zaman babası onu polislere ihbar etmemişti. Neden ihbar etmemiş biliyor musun? Azat sana daha önceden söylemiş miydi? Yok, Azat Deniz pek geçmişi hakkında konuşmazdı. Sevmezdi eski defterlerin açılmasını. Anlıyorum, o peki bu mahalleden nasıl ayrıldı? Onu kim götürdü? Elleri yumruk oldu bir anda. Öfkeyle kaşlarını çattı. Mehmet denen o it herif yüzünden! Mehmet denen o herif Azat Deniz'in aklını çeldi. Azat Deniz'i kardeşi Melek ile tehdit etti bir nevi. Gözlerime baktı. Azat küçükken hiçbir şeyden etkilenmezdi. Zevk için kavga ederdi o. Anasına babasına küfür mü edildi? Karşılık vermezdi. Ona laf mı atıldı? Umursamadan geçip giderdi. Birini mi dövüyorlar mahallede karışmazdı istemediği kavgalara. Kafasını yerden kaldırmadan görmezden gelirdi. Ama konu Melek olduğu an işte onu tutamazdın Sahra. Melek onun hassas noktasıydı. Çok takıntılıydı Melek'e. Hatta bazen bazı zamanlarda sırf bu yüzden deli doktoruna yani psikoloğa gidelim derdim ona. O ise sadece boş boş yüzüme bakmaya devam ederdi. Neden bu kadar takıntılıydı sence Melek'e? Ailesini kaybettiği bir dönem Melek ailesi olarak geri dönmüştü Azat'a. O da Melek'i koruyup kollamış asla bırakmamıştı. Yüzünde manidar bir gülümseme belirdi: Sahi Melek ne yapıyordur şimdi acaba? Büyümüştür bizim yaramaz kız. En son 7 yaşında görmüştüm onu. Azat ile mahalleden ayrıldıktan sonra da görüşmeye devam mı ettin Yahya? Çok değil, sadece birkaç kere buraya geldi o şekilde konuşmuştuk. Tabii en son buraya 7 sene önce gelmişti. 7 senedir hiç konuşmadım Azat'la. Melek öldü Yahya. Bundan tam 5 sene önce. Şaşkınca yüzüme baktı. Şaka? Maalesef Melek Erdemir vefat etti. Onu öldüren de bizzat kendi abisi Azat Deniz Erdemir'di. Yok, inanmam. Nasıl ya? Birde Azat mı öldürmüş? Bu mümkün değil Sahra. O, bu dünyada tek Melek'in kalacağını bilse sırf onun iyiliği için bu dünyadaki herkesi öldürür ama yine de Melek'i öldürmez. Onu her şeyle suçlayın ama kardeşinin ölümüyle suçlamayın. Bu işte başka bir şey var. Bulunan kanıtlar Azat Deniz Erdemir'in kardeşini öldürdüğü yönde ama. Yok Sahra, inanmam, yapmış olamaz. Konuyu uzaklaştırmak için başka bir soru yönelttim Yahya'ya Mehmet dedin. Her şey onun yüzünden dedin. Mehmet kim ve Azat'a ne yaptı Yahya? Mehmet piçin tekiydi ne olacak. Mahvetti Azat'ın hayatını. Azat'ı katile çeviren o adam. Bu mahallede mi yaşıyordu kendisi? Yok, arada sırada gözüne kestirdiği kimsesiz çocukları toplar giderdi soysuz. Çocuk ticareti mi yaptığını söylüyorsun bu adamın? Valla ticaret mi yapıyordu yoksa kendine mi yetiştiriyordu bilinmez. Azat'ı nasıl götürdü peki? Sence? Azat Deniz ne ile ikna olur? Melek'le dedik her ikimizde. Melek ile mi tehdit ederek götürdü Azat Deniz'i. Hayır, tehdit değildi. Daha çok ikna yöntemi gibiydi. Azat Deniz Melek'i bulduğunda daha birkaç aylıktı. Tam 1 sene ona bu mahallede baktı kendi imkanlarınca. O küçük yaşına rağmen yemedi yedirdi, içmedi içirdi, giymedi giydirdi. Gerçekten fazlaca ilgilendi Melek'le. Sonra o adam gözüne kestirdi Azat Deniz'i. Melek'e bu şekilde bakmaya devam ederse onun öleceğini söyledi. Eğer onunla gelmeyi kabul ederse Melek ve kendisine iyi bir şekilde bakacağını söyledi. Bunun karşılığında ne istedi peki? İstediğini yap dedi. Nasıl yani? Azat Deniz biraz sorunlu bir çocuktu. Onunla ilk tanıştığımız zamanlar hiç hazzetmezdim ondan. Bir anda hiçbir şey yokken kalkar birilerini döverdi. Bu yüzden Azat Deniz'in yanına pek kimse yaklaşamazdı küçükken. Peki siz nasıl tanıştınız Azat'la? Buruk bir şekilde gülümsedi. Sonrada konuşmaya devam etti...

2 Ekim 2007 Soğuk Yağmurlu Bir Kış Akşamı Azat Deniz Erdemir'in Anlatımıyla:

Yağmurlu bir kış akşamıydı. Koşuşturarak bakkala gidiyordum kız kardeşim Melek kız için süt almaya. Gün boyunca fazlaca aç kalmıştı. Eğer biraz daha onu beslemezsem hastalanabilirdi ve bu şuanda istediğim en son şeydi. Onu yanında kaldığım benim gibi evsiz olan Cansu Abla'ya emanet etmiştim. Cansu Abla Melek'i ilk bulduğum zamanlar ikimize de kendi kaldığı küçük barakada kalmayı teklif etmişti. Normalde tek kendim olsam kalmazdım, başka bir yer arardım ama yanımda daha henüz 1 yaşına girmemiş kardeşim de olunca zorunluluktan Cansu Abla ile birlikte kalmayı kabul etmiştim. Cansu Abla 20 yaşında bir kızdı. Kocasından kaçarak bu mahalleye sığınmış ve burada yaşamaya başlamıştı. 1 senedir buradaydı. Gündüzleri şişe, kağıt gibi plastik ya da teneke kutuları toplar çöplerden, akşamları ise barakasında dinlenirdi. Açıkçası bu mahalleye geldiğimden beri hiç bir sohbetimiz olmamıştı kendisiyle. İkimiz de birbirimizi her gün görmemize rağmen sadece yüzlerimize bakar geçerdik öylece. Yine aynı böyle yağmurlu bir akşam Melek acı acı kucağımda ağlarken bizi görmüş ve Melek ile ilgilenip onu susturmuştu. Sonrada benim halime bakıp Melek'e tek başıma bakamayacağımı söyledikten sonra bana yardım etmeyi teklif etmişti. Açıkçası gerçekten de yardıma ihtiyacım olduğu için ısrar etmeden onun bu teklifini kabul etmiştim. 2 aydır birlikte yaşıyorduk Cansu Abla'yla. İkimizde vardiyalı bir şekilde çöp toplamaya çıkıyorduk. Bazen gündüzleri ben akşamları o çıkıyordu. Bazense tam tersi oluyordu. Barakada kaldığımız zamanlarda ise tüm gün Melek kız ile ilgileniyorduk. Sonunda bakkala varır varmaz hızlıca içeri girdim. Kasada yine şu çocuk vardı. Bakkalın sahibi Hasan Amca olsaydı çaktırmadan başka bir şeyler de alabilirdim ama bu çocuk tam bir cingözdü. Gözü sürekli üstümdeydi. Elimi neye uzatsam arkamda bitiyordu uyuz çocuk. Beni görünce sinsi gülümsemesiyle bana baktı. Ne o? Niye geldin yine? Bu sefer ne çalmaya çalışacaksın? Onu duymazdan gelerek süt reyonuna doğru ilerledim ve bir paket süt alıp tekrar kasaya ilerledim. Sütü kasaya koyup cebimdeki bozuk paraları sertçe masaya koydum. Sütü alıp tam bakkaldan çıkıyordum ki: Eksik para vermişsin Azat Deniz. Ya sütü geri getir ya da paranın kalanını ver. Elimle ceplerimi yokladım. Başka param yoktu yanımda. Yarın getiririm parasını. Şuanda süte ihtiyacım var. Olmaz öyle. Bilirim seni Azat Deniz. Getirmezsin parasını. Anca çalarsın ya da kaçırırsın işte. Paran yoksa koy sütü. Sinirlerimi bastırmaya çalışarak çocuğa doğru arkamı dönüp yürüdüm. Lazım diyorum, yarın parasını getiririm. Olmaz dedim. Koy sütü çık git dükkandan. Sütü koyarak yanına doğru gittim. Anlamadın galiba parasını yarın getiririm dedim. Ver sütü de gideyim. Vermiyorum, ne yapacaksın? Bu mahalleye geldiğimden beri bu çocuğa ne kadar çok sinirlensem de bulaşmamıştım. Ama sanırım biraz daha beni kışkırtmaya devam ederse kendimi tutamayacaktım. Ellerimi sıktım. Acelem var. Al paramı ver sütünü. Cık, vermiyorum git parasını tam getir. Anca o şekilde alırsın sütünü. Kendime daha fazla engel olamadan yumruğumu suratına geçirmemle geriye doğru savrulup düştü vurmamın etkisiyle. İçimdeki onu dövme dürtüsünü engelleyerek sütü de alıp koşarak çıktım bakkaldan. Onu uyarmıştım, uyarmadığımı söyleyemezdi. Umarım bu ona bir ders olmuştur...

Nefes nefese barakaya girdim. Ağlayan Melek kızın sesleri küçücük barakamızı inletiyordu. Sütü Cansu Abla'ya uzattım. Sütü alarak Melek'i bana verdi. Melek'i tut Deniz. Çok acıktı. Nerede kaldın? Sorularını sıralarken bir yandan da biberona süt dolduruyordu. O bakkaldaki piç çocuk yüzünden geç kaldım. Bana baktı sinirle. Sakın o çocuğu da dövdüğünü söyleme bana. Bak Hasan Abi'nin en sevdiği yiğeni o çocuk. Eğer Hasan Abi'yi bir doldurursa bize karşı işte o zaman işimiz yaş. Ses etmedim. Deniz? Sorduğum soruya cevap vermedin. Dövmedin değil mi o çocuğu? Dövdüm dedim kısık bir sesle. O sırada Cansu Abla Melek'i kucağımdan almış biberonu ile onu besliyordu. Ne demek dövdüm Deniz. Salak mısın oğlum sen. Demedim mi sana her ne yaparsa yapsın o çocuğu dövmek yok diye. Bilerek kışkırtıyor zaten seni. Ne yapsaydım Melek burada açlıktan bas bas bağırırken sütü almayıp elim boş mu gelseydim? Para verdim ya sana. Ne yaptın vermedin mi parayı? Verdim. Eee? Yetersiz gelmiş o piçe işte! Nasıl yetersiz oğlum? 2 lira değil mi oğlum süt? Değil. Zam gelmiş herhalde. Bismillah ne zamıymış bu? Geçen 1.75'den 2 liraya çıkardılar. Şimdi kaç olmuş ya? Sormadım. 2 lirayı bırakıp geldim. Üstüne birde çocuğu mu dövdün? Dövmedim. Sadece suratına bir yumruğumu geçirdim. Tip tip bana baktı. Bakma öyle dövmedim işte. Eğer dövseydim bir yumrukla yetinmeyeceğimi ikimiz de biliyoruz. Şükür kü dövmemişsin Deniz. Ayy birde dövsen ne yapardık Allah bilir? Tut şu çocuğu. Ayağa kalktı. Sen nereye gidiyorsun? Gideyim de Hasan Abi'den özür dileyeyim. Birde kalan parayı vereyim. Otur oturduğun yerde. Özür mözür dilemeyeceğiz o piç için. Onu çocuğa çakmadan önce düşünecektin Deniz. Yarın ilk iş gidip sende özür diliyorsun. Yoo, gitmiyorum ve özür de dilemiyorum o çocuktan. Deniz! Beni çıldırtmak mı istiyorsun sen? Paramız mı var oğlum bizim? Neyle alıyoruz onca şeyi? Adam halimize acıyor da ondan veresiye defterine yazıyor borcumuzu. O yiğeni olacak çocuk Hasan Abi'yi dolduruşa getirmeden gidip özür dilemem lazım. Senden de itiraz istemiyorum. Yarın ilk iş gidip Hem o çocuktan hem de Hasan Abi'den özrünü diliyorsun. Tamam lanet olsun! Al Melek'i ben giderim. Birde sen ıslanma bu yağmurda. İtiraz etmesine fırsat vermeden Melek'i kucağına koydum ve çıktım barakadan. Dışarıda deli gibi yağmur yağıyordu bardaktan boşanırcasına. Yağan yağmuru umursamadan yavaşça yürümeye devam ettim bakkala doğru...

Bakkalın önüne gelmemle o çocuğu tekrar gördüm. Görür görmez durdum olduğum yerde. Yağmurun altında kemerle bir adam onu dövüyordu. İstemsizce kaşlarımı çattım. Çığlık sesleri kulağıma geldi. Yapma! Vurma baba! Bir daha yapmam! Yalvarırım! Ahhh! Baba dövme beni! Babası mıydı onu döven? Eve gelmeyeceksin lan! Duydun mu beni! Benim evime bir daha gelmeyeceksin! Kal sokaklarda da aklın başına gelsin! Baba! Öylece izledim. Bir süre sonra sarsak adımlarla baba diye seslendiği adam yanıma geldi. Ne dikiliyorsun lan burada! Bizi mi izliyorsun şerefsiz seni! Çık git, benim asabımı bozma! Yanımdan geçerek yürüdü ve bir süre sonra gözden kayboldu. İstemeyerek de olsa o çocuğun yanına gittim. Yerde oturmuş ağlıyordu. Tepeden bir bakış attım yerde oturan çocuğa. Niye dövdü seni? Çocuk beni yeni görmüş olacak ki suratıma iğrentiyle bakarak: Sanane lan! Niye dövdüyse dövdü! Çok da umurunda sanki! Az önce de sen dövdün beni zaten! Nefesimi dışarıya doğru bıraktım. Yağan yağmuru umursamadan yerde oturan çocuğa elimi uzattım. Kalk yerden. Anlamayan gözlerle ilk önce bana sonra ona uzattığım eline baktı. Ne yapacaksın? Beni yerden kaldırıp tekrar mı döveceksin? Dedikleriyle kıkırdadım. Yeteri kadar dövdü zaten baban olacak herif. Elimi tut da kalk işte yerden. Biraz daha ona uzattığım ele baktı ve elimi tutarak kalktı yerden. Kolunu boynuma dolayıp belinden tutunca inledi. Acıyor mu? Biraz. Eliyle bir bankı gösterdi. Beni oraya oturt. Yağmur yağıyor, ıslanmışsın da zaten. Geç içeriye işte. Beni o banka götür. Delirdin mi? Yardım etmeyeceksen siktir git o zaman. Banka kadar götürerek bedenini banka doğru fırlattım. Al oturup ne halt edeceksen yağmurun altında. Acıyla yüzünü buruşturdu. Beni fırlatmak zorunda mıydın? Cevap vermeyerek yanına oturdum. Ne diye dövdü seni? Merak mı ediyorsun gerçekten yoksa öylesine mi soruyorsun Azat Deniz? Soruyorum işte cevap ver. Durdu biraz. Sarhoştu. Gelip sinirini benden çıkardı. Niye kendini dövdürttün? Kaçsaydın ya. Eve gelince bu sefer daha kötü döverdi. Annen? Annen durduramaz mıydı onu? Burnunu çekti. Annem mi? Annem yok ki. Başımı çevirip ağlayan çocuğa baktım. Öldü mü? Ben küçükken ölmüş. Hatırlamıyorum hiç annemi. Babanla mı yaşıyorsun? Kafa salladı. Amcan peki? Amcamın evi bize uzak. Ona gidemem. Güldü. Hoş zaten yengem pek sevmez beni. Oturduğum banktan kalktım. Kalk hadi, benimle gel o zaman. Seninle mi geleyim? Baraka küçük ama senide sığdırırız herhalde. Yok, gelmem seninle. Ne yapacaksın? Burada sabaha kadar yağmurun altında titreyerek ıslanacak mısın? Konuşmadan yüzüme baktı. Niye yardım ediyorsun bana? Az önce dövmemiş miydin beni? Geliyor musun, gelmiyor musun? Onu beklemeden yürümeye başladım. Birkaç saniye sonra koşarak yanıma geldi. Geliyorum...

İşte böyle tanıştık Azat Deniz'le, Sahra. O gece kimsesiz kalmışken. Dövdüğü çocuğa yardım etti kendince. Beni o küçücük barakasına aldı. Birkaç gün o barakada kaldım. Sonra amcam beni bulunca barakadan ayrılmak zorunda kaldım. Amcam beni yanlarında misafir ettikleri için dükkandan ne isterlerse bundan sonra parayı sorun etmeden alabileceklerini söyleyerek kendince teşekkür etti. Zamanla Azat Deniz'le daha da yakınlaştık. Pek arkadaşım da yoktu zaten. Bir süreden sonra o bana hem arkadaş hem dost hem de abi olmuştu. Cansu Abla dediğin kadına ne oldu peki? O karşı çıkmadı mı Azat'ın gitmesine? Cansu Abla... Niye sustun. Bana baktı: Karşı çıkamadı ama eminim yaşasaydı Azat'ı salmazdı yanından. İçim acıdı. Başınız sağ olsun, nasıl öldü? Sağ ol Sahra. Azat gitmeden 3 gün önce öldü. Daha doğrusu ölü bulundu. Kocası olacak o orospu evladı kızı bulmuş. Bulunca da direk kafasına sıkmış kızın. Azat ile her yerde günlerce onu aradık. En sonunda gazetenin birinde ölüm haberini gördük. Azat Deniz yıkıldı Cansu Abla'nın ölümünü duyunca. Sonra da Mehmet ona gitmeyi teklif edince onu bu mahalleye bağlayan hiçbir şeyin kalmadığını, Melek için gitmesi gerektiğini söyledi bana. Benim de durumum ortadaydı o zamanlar. Karşı çıkmadım gitmesine. O gidiş bu gidiş işte. Azat Deniz buradan masum bir çocuk olarak gidip azılı bir katile dönüştü işte. Bir sessizlik çöktü. Ta ki Yahya'nın telefonu çalıncaya dek. Telefonu kulağına dayayıp aramayı cevapladı Yahya. Öyle mi? Tamadır amca. Ben ilgilenirim dükkanla endişe etme sen. Tamam kapatıyorum şimdi. Telefonu kapatıp bana döndü. Kusura bakma seni de beklettim burada bayağı ama amcamın bir işi çıkmış gelemeyecekmiş bugün tekrar dükkana. Çantamı koluma takarak oturduğum banktan kalktım. Sorun değil. Amcanı beklerken seninle tanışmış oldum bende. Yardım edebildiysem ne mutlu sana Sahra. Sorularımı cevapladığın için çok teşekkür ederim. Senden bir şey daha isteyebilir miyim Yahya? Tabii eğer yardım edebileceğim bir şeyse. Sana numaramı versem? Hani olurda aklına bir şey gelirse Azat ile ilgili ya da ne bileyim Azat tekrar gelirse falan bana haber eder misin? Durdu biraz. Açıkçası tekrar geleceğini sanmıyorum ama yine de gelirse ya da onun hakkında bir şey duyarsam haberdar ederim seni. Çantamdan bir kalem kağıt çıkarıp numaramı yazıp verdim. Bu bizzat benim numaram. Dediğim gibi bir gelişme olursa ararsan sevinirim. Kafa salladı. Mutlaka ararım. Görüşürüz o zaman, seninle tanıştığıma çok memnun oldum Yahya. Görüşürüz Sahra bende seninle tanıştığıma memnun oldum. Uzattığım elimi sıkıp bıraktı ve arkamı dönerek bu mahalleden uzaklaşmaya başladım. Sıradaki durağım eviydi. Bakalım beni orada neler bekliyordu?

Taksiden inerek ormanlık bir yolun başında durdum. Dikkat çekmemesi için evin yakınlarında bir yerde inmiştim taam önünde inmek yerine. Az biraz yürüdükten sonra karşıma iki katlı normal çok da büyük olmayan ama yine de lüks görünen bir villanın çıkmasıyla geldiğimi anladım. Evin etrafı sarı polis şeritleriyle çevrelenmişti. Şeritlere dikkat ederek üstünden atladım ve evin bahçesine girdim. Ortasında büyük bir havuz bulunan bakımsız küçük bir bahçesi vardı evin. Uzun seneler boyu uğranmadığı için bakımsız olması pek de şaşırılacak bir durum değildi. Bahçeyi incelemeyi bırakarak evin dış kapısına yöneldim. Garip bir şekilde dış kapı hafifçe aralık bir şekilde duruyordu. Kapıyı çevreleyen sarı polis şeritlerine baktım. Daha çok yeniydi. Sanırım daha önce gelen polisler açık unutmuşlardır diye düşünerek şeritleri atladım ve içeriye girdim. Ağır bir şekilde toz kokan bir ev karşıladı beni. Etrafa baktım. Her yer darmadağın edilmişti. Yastık tüyleri, çeşitli kağıtlar, kırık cam parçaları vardı yerlerde. Evin perdelerinin kapalı olması evi tam bir film setindeki terk edilmiş, lanetli bir korku evi gibi düşünmeme neden oluyordu. Yavaşça salona ilerledim. İçimde anlam veremediğim bir korku ve birazda heyecan vardı. Sanırım onun evine girmek aklıma onu getirmişti. İç çekerek devam ettim ve salona geldim. Salonda ilk dikkatimi çeken şey kapağı açık piyano olmuştu. Piyanonun yanına yaklaştım. Parmağımı rastgele piyanonun tozlu tuşlarından birine bastırdım. Piyanodan çıkan tiz nota evin içinde yankılanırken korktum bir anda. Demek piyano da çalabiliyordu. Sonra dikkatimi yerdeki kırık bir çerçevenin altındaki fotoğraf çekti. Cam parçalarına dikkat ederek fotoğrafı elime aldım. Fotoğrafta küçük bir kız çocuğu duruyordu. Albino bir çocuktu galiba. Öyle ki beyaz elbisesi ve beyaz saçlarından onun kim olduğunu anlamak çok da zor değildi. Bu fotoğraftaki güzel kız deniz katilinin ölen kardeşi Melek Erdemir olmalıydı. Gülümseyerek fotoğrafı televizyonluğun üzerine bıraktım. Sonra da üst kata çıkmaya başladım. Üst kata çıkar çıkmaz Melek Erdemir'in odası karşıladı beni. Bütün dağınık eve inat bu oda topluydu. Odada daha az toz bulunuyordu. Sanırım daha önce yakın bir zamanda buraya gelmişti deniz katili. Odayı inceledim detaylıca. Çekmecelere baktım, gardıroba baktım. Gardırobu tam kapatacağım an gözüme bir flash diskin takılmasıyla kıyafeti kaldırdım ve flashı elime aldım. Bu belki daha sonra işime yarayabilir diye düşünerek flashı çantama koydum ve odadan çıktım. Biraz daha yürüdükten sonra bir odaya daha girdim. Bu oda sanırım bizzat onun odasıydı. Bu odada en az diğerleri gibi tozlu ve dağınıktı. Cidden kardeşine takıntılı biriydi. Yıllar sonra evine gelip kardeşinin odasını toplaması bunu daha da çok kanıtlar nitelikteydi. Odanın ortasına giderek etrafı incelemeye başladım. Dağınık yatağın üzerindeki telefonu görünce telefonu almak için yatağa doğru ilerledim ve telefonu elime aldım. Bu telefonun burada ne işi vardı? Eve gelen polisler bunu kesinlikle kanıt olarak merkeze götürmeliydi. Tam telefonun ekranını açtığım anda kendimi bir anda yatakta buldum. Sen? Burada ne işin var? Korkuyla nefesimi tuttum. İki elini başımın iki yanına, bacaklarımı da bacaklarıyla kıstırarak beni kendi ile yatağın arasına hapsetmiş deniz katiline baktım. Burada olmaması gereken sensin kış çiçeği. Bir eli sol kolum üzerinde baskı yapmasıyla istemeden inledim. Ah, daha iyileşmemiş miydi? Eli gittikçe daha çok baskı yaptı sol koluma. Çığlığımı bastırmaya çalışarak onu üstümden itmeye çalıştım. Çek elini kolumdan! Elleriyle kollarımdan tutarak beni yatağa bastırdı iyice. Seni tekrar bulmuşken sence seni bırakır mıyım sanıyorsun? Kollarımı hareket ettirmeye çalıştıkça ellerini bastırarak üzerime eğildi. Kalk üstümden! Niye geldin kış çiçeği? Kollarımı bırak! Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Kader seni benden uzaklaştırmaya çalıştıkça burnumun dibinde bitmeyi nasıl başarıyorsun böyle kıç çiçeği? Yüzü yüzüme haddinden fazla yaklaştı. Hızlanan nefeslerim bana hiç yardımcı olmuyordu. Burnu burnuma değince tüm gücümü kullanarak onu ittim üstümden ve yataktan kalktım aceleyle. Bana bir daha asla dokunmaya kalkma! Her defasında ısrarla yanıma gelen sensin kış çiçeği. Ben bir polis memuruyum Azat Deniz Erdemir! Sende bir katil- Beni sertçe kollarımdan tutup duvara ittirerek öyle bir bağırdı ki: Bana bir daha sakın tam ismimle seslenmeye kalkma Kardelen Sahra Aktaş! Aksi takdirde yemin ediyorum seni öldürmeden kimse elimden kurtaramaz! Korkuyla gözlerimi kapattım. Anladın mı! Cevap vermedim. Çenemi sertçe tutarak yüzümü kendine bakmaya zorladı. Gözlerini aç ve soruma cevap ver! Gözlerimi açarak sinirden kasılmış yüzüne baktım. Elinde bir anda bir bıçak belirdi ve bıçağı yavaşça boynumda gezdirmeye başladı. Soruma hala bir cevap vermedin, bunun için sence seni öldürmeli miyim? hızla aldığım nefesler dışında odada çıt çıkmıyordu. Bıçağın sivri kısmını tam boynum ile çenem arasına tuttu. Hala mı cevap vermekten kaçınıyorsun? Bıçağı yan çevirdi ve kışkırtıcı bir yavaşlıkla dudaklarıma sürttü. Bir cevap bekliyorum kış çiçeği aksi takdirde bu bıçakla bir yerlerini kesebilirim. Onu sinirlendirmenin şuan ki olduğumuz pozisyonda tehlikeli bir durum haline geldiğini fark edince yavaşça dudaklarımı araladım ve bıçak dayalı olan dudaklarımın arasından boğuk bir sesle anladım dedim. Bıçağı çekti, ardından kendi de geri çekildi. Gözlerini kapattı. Sanki kendisini kontrol altın almaya çalışıyordu. Elindeki bıçağı sıktı. Git. Ne? Sana gitmeni söyledim kış çiçeği? Henüz kendimi durdurabiliyorken çık evimden. Yere düşen çantamı aldım yerden. Gözlerini açarak yaptığım her hareketi izledi. Seni öldürmeyi hala çok istesem de bunu şuanda yapamam. O yüzden kaybol gözümün önünden. Son kez ona bakarak tek kelime etmeden odadan çıkıp merdivenlerden indim. Aceleyle evden çıkarak ormanlık yolda yürümeye başladım. Beni ne diye öldürmemişti ki? Kayra'dan mı emir almıştı yoksa? Benim hakkımda kesinlikle bir planı vardı ama bunu bilmiyordum henüz. Telefonumu çıkardım ve Asaf'ın numarasının üstüne bastım. Sahra? Bir sorun mu var? Deniz katilinin evinin önündeyim. Adamlarına söyle gelip beni alsınlar. Konuşmamız gereken konular var. Azat'ın evinin önünde misin? Ne arıyorsun sen orada? Soru sorma Asaf. Adamlarına söyle beni alsınlar diyerek telefonu Asaf'ın yüzüne kapattım...

 

Evett, şuana kadar yazdığım en uzun bölümle karşınızdayım :))) Yemin ederim neredeyse tüm gün bölüme uğraştım. Ama bir sonraki bölüm için olayları kesmeden buraya kadar getirmem gerekti. Bir sonraki bölümde lansman partisinin hazırlıklarını okuyor olacaksınız Kayra'nın ağzından. Büyük ihtimalle o da uzun bir bölüm olur gibime geliyor. Ondan sonraki bölümde tek partta lansman partisini Sahra'nın ağzından yazıp atacağım. Bakalım neler olacak? Olaylar nasıl işleyecek? Hepsi ve daha fazlası bir sonraki bölümde hoşça kalın...

Dip Not: Bu bölümle birlikte hem Wattpad hem de Kitapped'de aynı yerde günceliz artık. Bölümler artık daha seyrek gelecek yani atıyorum 4-5 günde ya da en geç bir haftada gelecek ve uzun olacak. Bunun nedenini bir önceki bölümde açıklamıştım zaten. Bu kurguyu yazmayı seviyorum fakat bu benim hayatımın merkezinde olup bütün yaşantımı kaplamamalı. Sonuçta ben bir YKS öğrencisiyim ve derslerime de önem vermem gerekiyor. Beni anlayacağınızı düşünüyorum. Şimdiden hepinize teşekkür ederim :)

 

Loading...
0%