@happystrawberryy
|
Kural Koyucular Geldikten Sonra; "Kharoon, Kharoonn!!! Hayııır hayır durun götürmeyin onu durun yalvarırım durun, kaldırın şu duvarı hemen! Onu görmek istiyorum" diye gözyaşları içerisinde haykırmaya başladım. Onu götürüyorlardı. Bu lanet Tanrılara inanmıştım. Yine onların oyunlarına gelmiştim. "Yalan söylediniz bana siz iğrençsiniz hepiniz iğrençsiniz hemde. Götürdüler onu hani götürmeyeceklerdi? Hani cezaları silinecekti?" Kendimi parçalıyordum. Vücudumdaki yanık yerlerin acısını bile hissetmiyordum şuanda. Onun için her şeyi yapmıştım ama yinede kurtaramamıştım. İçim yanıyordu. "Şişşt sakin ol Roesia, merak etme Ölümün Efendisi güçlüdür. Sadece birazcık acı çekecek o kadar gerisini biz halledeceğiz" diyerek Adalet Tanrısı Aequitas dibime kadar gelmişti ve kolumu tutuyordu. "Bırak beni! Dokunma bana sakın" diyerek hızla kolumu çektim. "Bu da ne böyle?" Diye şaşkın bir şekilde soru sorunca geri çekilip ona baktım. Ama o bileğime doğru bakıyordu. Kolumu çekerken bileğimdeki beyaz tül açılmıştı. Elimi hemen arkaya götürdüm. Kalbim hızlı bir şekilde çarpmaya başladı. Bileğimi en başta görmemesi gereken kişi görmüştü. Mars'ın beni kaçırma planını şimdi devreye sokması gerekiyordu. Korkuyla gözlerimle etrafı taradım ama o hiçbir yerde yoktu Silvanus'ta gözükmüyordu lanet olsun neler oluyor? Aequitas "Ne o Mars'ı mı arıyorsun? Sorgudaki yaptığı itaatsizliğin cezasız kalacağını düşünmedin herhalde değil mi?" Diyerek dudaklarını yukarı kıvırıp sinsice gülümsedi. "Ne yaptın ona?" Dedim. "Sadece Tanrı Mahzeninde birkaç gün kalacak o kadar. Boşver sen Mars'ı, sen cennete gitmek istemiyor musun? Gel benimle" deyip kolumu tekrar tuttu. "Ha-hayır istemiyorum ben. Kharoon'un yardımcısı Noah ile Kemikler Şehrine döneceğim" dedim onlardan kurtulmak için. "Maalesef buna izin veremem. Tanrılar Şehrine geldiğin ilk andan beri sen sadece benim oldun. Şimdi ya seve seve gelirsin benimle ya da seni zor kullanarak getiririm" diyerek kaşlarını çattı. Bileğimi görmüştü ve bana benim oldun mu diyordu o? Ne yapacağını bile bilmiyorum. Şuan çok korkuyordum. En iyisi Noah'a seslenmekti. Kharoon olmasa da yanında bir ordu getirmişti. "Noahh!! Gelmek istiyorum yıkın şu duvarı, götürün beni buradan!" Şiddetli bir şekilde bağırdım. Ama duvarın arkasından hiçbir ses gelmiyordu. "Ahahah seni zavallı insan. Onlar seni duyamaz artık. Atropos gelmeyeceğini iletti. Ki zaten konuşmalarında da gelmek istemediğini duymuşlardı bu yüzden şehirlerine geri döndüler. Şimdi sen benimle geliyorsun" deyip beni çekmeye başladı. Ondan kurtulmaya çalışıyordum, çırpınıyordum ama o daha sıkı bir şekilde tutuyordu beni. Tam bu sırada karşımıza Ay Tanrıçası Luna geçti. "Efendimm!! Ölümün Efendisini nasıl Kural Koyuculara teslim edersiniz! Yoksa o gittikten sonra mı secdeye başlayacağız?" Dedi sesi hem sertti hem de endişeliydi. "Luna tüm seçkin Tanrı ve Tanrıçaları, Ana Melek Tapınağına topla. Orada tapınmaya başlayın. Merak etme Ölümü kurtaracağız. Atropos raporlarla ilgileniyor düzeltmeleri yapacak onun da işi uzun sürebilir rahatsız etmeyin" dedi. "Pe-peki efendim şimdi içim biraz olsun rahatladı. Bir an için onu kurtarmayacağımızı düşünmüştüm" deyip gülümsedi. Ama nedense benim içim hala rahat değildi. "Tabiki Luna ne zaman size yalan söyledim ki hadi sen git hemen şimdi işe koyul" deyip eliyle işaret verdi. "Bir dakika efendim o kız ne olacak?" Diyerek bana doğru baktı Luna. "Seni aşan mevzulara karışma Luna!" Aequitas çok sert bir tepki vermişti. Luna sorgulayan gözlerle bir iki saniye baktıktan sonra hızla yanımızdan ayrıldı. "Luna'ya söylediklerin doğru mu kurtaracak mısınız Kharoon'u?" Dedim merakla. O ise bana doğru bakıp gülümsüyordu. "Tabiki kurtaracağız gel benimle sana göstermem gereken bir şey var" deyip kolumu tekrar sertçe tuttu ve beni çekiştirmeye başladı. Sarayın koridorlarından hızla ilerleyip merdivenleri çıkmaya başladık. En son sarayın üst katındaki çatı katına gelmiştik. Çatı katı olmasına rağmen çok büyüktü. Pencereden sadece gökyüzündeki bulutlar görülüyordu. Odanın duvarlarında renkli renkli sıvılar vardı. Kharoon'un odasındaki gibi farklı nesneler bulunuyordu. Siyah simli bir sıvı, cam şişenin içerisinde hareket ediyordu ona odaklanmış bakarken bir anda arkamdan belime doğru dolanan bir el hissettim. Hızla kendimi çevirip döndüğümde Aequitas'ın pis bir sırıtışla beni kendine doğru bastırmaya çalıştığını gördüm. *Buradan sonra rıza dışı sahneler vardır! Kendimi hızla geri çektim. "Sen! Sen ne yaptığını sanıyorsun?!" Diyerek bağırdım. Ama o üzerime doğru gelmeye devam ediyordu. En son belimi duvarın köşesine çarptım. O anda Aequitas'ın gülümsemesi daha da yüzüne yayıldı. "Ölümün eşsiz ruhu senin bedeninde geziyor bu harika" deyip bileklerimi tuttu ve eliyle kemiksi kısma dokundu. "E-evet bırak beni Aequitas hemde hemen" deyip bileklerimi çekiştirmeye çalıştım ama o sımsıkı tutuyor ve bırakmıyordu. "Bırakamam seni Roesia. Bu ruha sahip olmanın en kısa ve verimli yolu senin içine yerleşip kendi özümü senin özünle birleştirmek" diyerek kollarımı duvarın yukarısına doğru kaldırdı. "Hayır bunu yapamazsın! Bırak beni buna asla izin vermem anlıyor musun?!" Deyip yüzüne doğru bağırdım. Çırpınıyordum bacaklarımla ona vurmaya çalışıyor, kollarımı çekmek için tüm gücümü kullanıyordum. Sorgudayken işkence ettikleri için belim çok acıyordu ve ben böyle ani hareket ettikçe iyileşmeye çalışan yerlerim tekrardan kanıyordu. Kan sırtımdan aşağıya doğru süzülüyordu. Ona rağmen kendimi güçlü tutmaya çalıştım. "Karşı koymayı bıraksan diyorum Roesia. Ah çok güzelsin bunu yaparak hem ölümün ruhuna erişeceğim hem de seninle birlikte olabileceğim yani çifte haz" deyip saçımı derince kokladı. "Çek o iğrenç bedenini üzerimden seni pislik" deyip yüzüne tükürdüm. Bunu yapınca kaşlarını çattı birden. Ardından gözlerimin önünde bedeni büyümeye başladı orijinal formuna geçiş yapıyordu. Ellerini çekince hemen yanındaki boşluktan hızla kapıya koştum. Kapıyı açmaya çalışıyordum ama açılmıyordu kilitlemiş olmalıydı. Anahtar yoktu. Arkama dönüp hızla ona baktığımda anahtar pantolonunun cebinden sarkıyordu. Ne yapacaktım ona yaklaştığım an beni bırakmazdı. Yan tarafımdaki sandalyeyi kucakladım ve kapının kulpuna vurmaya başladım. Bir yandan bağırıp, çığlık atıyordum. "Kurtarın beni!! Yalvarırım kurtarın! Mars neredesinn?!" Bağırdıkça daha şiddetli bir şekilde vuruyordum ama ensemde bir şeyler hissetmeye başladım. Güçlü bir nefes alışveriş sesi kulaklarıma doluyordu. Kalbim korkuyla tekliyordu. Her yerim kan ter içindeydi. Şuanda kıpırdayamıyordum. Öylece durmuştum elimde sandalye kapıya baskı yapıyordum. Ama ellerim titriyordu. "Benden kaçabileceğini mi düşündün?" . . .
Eveet bölüm sonuna geldik🌼 Çok heyecanlı bir bölüm daha gelecek nefeslerinizi tutun 🤓 Bölüm nasıldıı? Neler hissediyorsunuz 🥹 Diğer bölümde görüşmek üzere öpüldünüz 🧚🏻♀️ |
0% |