Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41.Bölüm: Ölümün Kalbi

@happystrawberryy

"Hayır, hayır, hayııırrrr bu olamaz bu olamaz"

Kharoon endişeli bir şekilde söyleniyordu.

Sarayın içine geldiğimizde gözlerimi kapatıp beni bir yerden geçirtmişti.

Şuan devasa büyüklükteki odanın, oda değil bildiğimiz koca bir evrenin içerisindeydik. Buz sarkaçlarının arasında farklı yerlere çıkan merdivenler vardı.

(Resim eklenecek)

 

Merdivenin üst katına çıkmıştık ve orada gördüğümüz görüntü karşısında ikimizde şaşkına uğramıştık. Üst üste dizilmiş görevlilerin bedenleri, parçalanmış bir şekilde yerde duruyordu.

Kharoon ne yapacağını bilemez bir şekilde ortalığı dağıtıp bir şeyleri kontrol ediyordu.

Ölülerin parçalanmış görüntüsü karşısında midem bulanmıştı. Bir anda kusmaya başladım.

"Roesia sen iyi misin?"

Kharoon hızla saçlarımı tutup elime su verdi. Suyla ağzımı çalkalayıp yüzüme çarptım.

"Ben ben özür dilerim Kharoon. Ben ne yaptım böyle ne yaptım?!" gözlerimdeki yaşlar akarken Kharoon'a bakıyordum.

O da hızla bana sarılıp başımı okşamaya başladı.

"Senin bir suçun yok Roesia"

"Hayır mahvettim her şeyi şuna bak. Ben sadece seni kurtarmak istemiştim böyle olacağını tahmin edemedim gerçekten"

"Şişşt sakin ol güzelim. Halledeceğiz tamam mı? Ben bir yolunu bulacağım" deyip sımsıkı sarılıyordu bana.

"Şimdi ne olacak?" Dedim.

"Tanrılar Şehrinden senin söylediğini duyan birisi olmalı bu, değişen ölümlere bakacağız. Ama birçok eşya çalınmış. Kimin yaptığını da bilmiyoruz. Fakat Ölümün Kalbine girip bu denli fütursuzca buradaki görevlilerimi öldürecek kadar güçlü, biz savaştayken buraya gelecek kadar sinsi birisi bu" deyip yavaşça benden kendini ayırıp düşünmeye başladı.

"Atropos olabilir mi? Onu sorgudan sonra hiç görmedim seninle duvarda konuştuktan sonra Aequitas raporda düzenlemeler yapmaya gittiğini söylemişti ama belki de o Kemikler Şehrine gitmek için hazırlık yapıyordu" dedim.

"Hayır hayır bunu tek başına Kader Tanrıçası yapamaz. Şuna bak"

Kharoon diz çökmüş yerdeki kırmızı kanı eliyle işaret ediyordu.

"Ne varki bunda?" dedim anlamazcasına.

"Halkımın kanına tekrar bak Roesia"

Orada ölen kemik insanların kanları gri renkteydi sanki akışkan bir metale benziyordu. Daha önce nasıl farketmediğimi anlayamıyordum.

"Bu bu nasıl olur buradaki kemik insanlarının kanları griyse o zaman bu kırmızı kan kime ait?" Dedim.

"Tanrı ve Tanrıçaların kanları altın renginde benim kanım siyah ve halkımın gri. Bir tek insanların kanı kırmızı ama"

"Ama? Bu bir insan olamaz değil mi? Çünkü bizim hiçbir gücümüz yok" dedim.

"Evet insan değil zaten bu başka bir şey Roesia"

"Ne o Kharoon neler oluyor?"

"Tanrılar şehrinde sorgu sürecinde aranızda Tanrı kılığında bir hain varmış" dedi.

"Ne! Nasıl yani hiçbir şey anlayamıyorum şuanda" deyip ona baktım.

"Ama neden neden neden? O zaten ölümsüz. Bir mesaj bırakmış olmalı" deyip elini çenesine koydu ve düşünmeye başladı.

"Kim mesaj bırakmış olmalı Kharoon?" Sitem edercesine söylemiştim artık.

"O bütün meleklerin en ulusu olan Metatron. Bir sevda uğruna kendini bitiren kanının beyazdan kan kırmızısına dönen düşmüş bir melek" dediğinde Kharoon'un yüzünü ilk defa bu kadar ciddi görüyordum.

"Ne?! Bir melek mi?" Diyebilmiştim hayretle.

Kharoon'da bir şey demeden sağa sola bakıp duruyordu. Odanın arka taraflarına doğru ilerlediğimizde buz küplerinin altında o gördüğüm mavi mor buhar vardı.

"Kharoon burası kaynak yeri mi? Ama benim gördüğümü merdivenin üzerinden herhangi birisi de görmez mi burayı?" Dedim merakla.

"Hayır Roesia. O sis buharını yalnızca insanlar görebilir. Sizin hiçbir gücünüz olmasa da bazı göz perdeleriniz Tanrılardan ve diğer varlıklardan farklı. Senin bunu farkedebileceğini düşünmemiştim" dedikten sonra buz küplerinin arkasında bulunan paravanı yan tarafa doğru ittirdi.

"Üzgünüm bunun gerçekten önemli olduğunu bilmiyordum Kharoon" deyip ona doğru hüzünlü bir şekilde baktım.

Ama o arkası dönük kilitlenmiş bir şekilde duvara doğru bakıyordu.

"Neler oluyor Vanth orada ne gördün?" Deyip onun yanına doğru gittim.

"Bu olamaz" dedi.

Onun baktığı yere baktığımda yerime mıhlandım.

Duvarda koca harflerle "CARMENTE" yazıyordu ve kırmızı kanla yazılmıştı.

"Bu ne demek Vanth? Hani o hikaye saçma sapan bir şeydi Carmente gerçekte var mı? Varsa Metatron neden onun adını yazdı buraya?" Deyip merakla baktım.

Bana doğru döndü ve elleriyle yüzümü avuçladı.

"Güzelim o hikayenin hala uydurma olduğunu düşünüyorum ama Carmente gerçekten var olmuş bir Tanrıça. Şuan varlığı bir sır olsa da yakın zamanda çıkacağını düşünüyorum. Yaşam Tanrıçası güç elde ettiği için aurası yayılmış olmalı. Metatron da, Carmente'nin enerjisini hissetmiş onu arıyor ve ararken de her yeri yerle bir edecek anlaşılan" dedi.

"Ne olacak peki? Şuna bak buradaki herkesi öldürmüş sebebi ne ki bunun?" dedim.

"O çok güçlü bir varlık Roesia. Onun çıkmış olması demek Carmente'nin bu evrende bir yerlerde olduğunu gösterir" dedi.

"Hikayede anlatılana göre Carmente'nin aşk yaşadığı kişi sendin. Yoksa asıl kişi Metatron muydu? Ya da seninle ilgili başka bir durum mu oldu? Bak bilemiyorum Kharoon anladın mı? Daha önce varlığından bile emin olmadığım Carmente'nin şuan gerçekten var olduğunu öğreniyorum ve kafam çok karışık" deyip endişeli bir şekilde baktım.

"Bazı şeyleri bende anlayamıyorum Roesia. Şuan Carmente'den önce çalınan eşyaları bulmalıyız ve değiştirilen ölümleri öğrenip buz küplerini onlardan almalıyız. Şimdi birkaç kişiyle görüşme yapmam gerekiyor lütfen odana geç sende" dedikten sonra hışımla odadan çıktı.

Onu ilk defa bu kadar telaşlı görüyordum. Odanın içerisinde tek başıma kalmıştım. Girerken gözlerim kapalı girmiştim buraya ama çıkarken bir sorun olmadan direkt sarayın ana meydanına çıkıyorduk.

Ama ben odadan çıkmadan önce bir kez daha incelemek istedim.

Elimi yavaşça duvardaki kanla yazılmış Carmente yazısına değdirdim. Islak kan elime bulaşmıştı.

Elimdeki kana bakarken bir anda odanın içerisinde bir tıkırtı sesi duydum.

Yavaş adımlarla paravanın kenarına doğru ilerledim.

Yere baktığımda bir şey görünmüyordu. Ama ensemde hafif bir esinti hissettim.

Kafamı hızla kaldırıp etrafıma baktım ama yine kimse yoktu.

Kendi çevremde yavaşça dönmeye başladım.

Kalbim hızla çarpıyordu. O esnada gözümün önünden hızlı bir şey geçip gitti.

Durdum ve buz küplerinin olduğu tarafa doğru baktım.

"Kim var orada?" Dedim ve iyice odaklanıp baktım.

Daha ne olduğunu anlamadan bir anda ayaklarım yerden kesildi ve tanıdık olmayan eller ağzımı kapattı. Kalbim korkudan yerinden çıkacak gibi atıyordu.

"Benimle tanışmak ister misin Roesia?"

 

.

.

.

 

Evett bölüm sonuna geldik 🥹

İşler biraz daha karışıyor kaos geliyor ☠️

Metatron hakkında ne düşünüyorsunuz 🥹

Carmente hikayesinin sırrı ne olabilir sizce?

Diğer bölümde görüşmek üzereeee 😘😻

Loading...
0%