@happystrawberryy
|
Eldon şok olmuş bir şekilde başını kaldırıp bana baktı. Adamda benim gibi ona dönmüş bakıyordu. Sonra Eldon eliyle adama git işareti yaptı ve adam yanımdan hızla ayrıldı. Ben de odaya girip kapıyı kapattım. "Evet Eldon bir cevabın var mı? Senin isyan çıkarmaya çalıştığına dair içimde çok güçlü bir şüphe var şuanda" dedim ona temkinli yaklaşarak. "Ya ne isyanı Alexandra her haltın altından sen niye çıkıyorsun anlamıyorum. Bana takıntılı olduğunu düşünmeye başlıyorum artık yoksa bana aşık felan mısın?" Dedi. Ona bakıp şeytani bir gülümseme yaptım. "Sen şuanda basılan tarafsın ayrıca konuyu bana çekerek şuanki bulunduğun konumu açıklamamaya çalışıyorsun bunu anlamadığımı sanma ve hemen söyle senin burada ne işin var? Bir şeyler aradığınızı duydum." Dedim. "Seni Cadı bunu sana söylemeyi istemiyorum ama Prensin önemli bir sihirli aleti var onu alacaktık fakat zaten bulamadık" dedi üzülmüş gibi. "Beni bu kadar hafife aldığına gerçekten inanamıyorum Eldon, bir elin arkada ne yapıyor acaba koca belini mi destekliyor elinde tutuyorsun işte" dedim. Eliyle bana bir şey yapmaya çalıştı. Sonra kısa bir şaşırma geçirip konuşmaya karar verdi. Elini hala arkasında tutuyordu. "Tamam Alexandra aldım sihirli aleti ama kimseye söyleyemezsin bunu" dedi. "Sence ben bunu karşılıksız kabul eder miyim?" Dedim. "Pek ala hayır, ne istiyorsun?" Dedi. "Bana manamı ortaya çıkarmayı ve ciddi güçlü büyüler yapmayı öğretmeni istiyorum" dedim. "Off seninle hiç uğraşmak istemiyorum ama kabul ediyorum. Eğer tek bir kişiye bile bundan bahsedersen sana acılı bir ölüm veririm haberin olsun" dedi. Ona biraz daha yaklaştım. "Ben bir söz verirsem onu mezara kadar tutarım. Ama eğer sen bana manamı çıkartıp büyü yapmayı öğretmezsen işte o zaman ben senin celladın olurum Eldon bey" dedim tüm ciddiyetimle. "Beni öldürmek o kadar kolay değil Alexandra bu zamana kadar bana yaklaşamadılar bile" dedi. "Sana bu zamana kadar attığım çizikleri, yapıştırdığım tokadı, kalbine dayadığım bıçağı ne çabuk unuttun Eldon hatırlatmamı ister misin?" Dedim gülümseyerek. "Sen çok fenasın Alexandra bunları ben izin verdiğim için yapabildin biliyorsun değil mi?" dedi. "Peki o zaman bir gün izin vermediğin zaman kapışalım" dedim gülerek. Tabiki bu birebir dövüş felan olamazdı bir alet kullanmak daha iyi olurdu yoksa bu ayı beni saniyesinde nakavt ederdi. "Kendinden çok eminsin Alexandra bu zamana kadar hiçbir Leydinin böyle cesaretli olduğunu görmedim açıkçası" dedi. "Sen hayatında kaç tane Leydi tanımış olabilirsin ki" deyip alay ettim onunla. Biraz buna sinirlenir gibi oldu ama hemen hareketlendi. "Galiba birisi geliyor saklanmalıyım sen geleni gönder" dedi. "Tamam sen şu dolaba saklan 2 gün sonra büyü öğretmeye bana gelmeyi unutma" dedim elimle iki işareti yaparak. O da başını tamam anlamında salladı ve hızla dolaba girdi. Odada tek kalmıştım gelen kişinin odaya girmesini bekledim. Ama ne sakladığını gördüm. Seni sinsi Eldon seni. Onun ne olduğunu öğreneceğim ama beni bu kadar hafife alamazsın. Elimdeki bıçağa yansıyan görüntü sayesinde elinde ne sakladığını gördüm. Gerçekten sihirli bir aletti. Bir küreye benziyordu. İçinde çeşitli renklerde dumanların geçtiğini gördüm. Onun tam olarak ne işe yaradığını Tatum'a sorayım bakalım belki o bilir. Ben odada düşünürken odanın kapısı açıldı ve içeriye Prens Drew girdi. "Benim odama girmeye bu kadar hevesli olduğunuzu bilmiyordum Kontes Alexandra?" Dedi. "Açıkçası alt katta sıkılınca bu kata çıktım ve bu katın en dikkat çekici yeri de sizin odanızdı girmeden edemedim, kabalık mı ettim yoksa?" Dedim. "Hayır hayır hiç de bile böyle güzel bir Leydi'nin odamda olması beni aksine mutlu eder" dedi beni süzerek. Buradan onu oyalayıp çıkartmalıydım. Yoksa Eldon yakalanabilirdi. Ona gülümsedim ve gözlerine baktım. "Prens Drew isterseniz dışarıya çıkalım bana birkaç yer daha göstermeniz hoşuma gidecektir" dedim. Sonra Prens Drew anlamadığım bir şekilde bana doğru yaklaştı. Yoksa Eldon ile beni duydu mu? İhanet ettiğimi felan düşünüyor mu? Elime bıçağımı indirip hazır ettim hemen, ani bir durumda prens de olsa öldürmekten başka çarem yoktu. "Kontes Alexandra yaklaşmamı mazur görün dışarıda olsak bu kadar yaklaşamazdım ama daha önce böyle ateşli gözler görmemiştim. Bu kırmızılık sanki insanı içine çekiyor" dedi. Ne diyeceğimi bilememiştim bu adam gözlerimden ne istiyor anlamıyorum ona bakıp tam bir şey söyleyecekken. Dolaptaki Eldon'dan bir ses geldi. Dolaba vurma gibi gelen sesle birlikte Prens Drew hızla başını oraya çevirdi. "Kim var orada?" Dedi. Eğer Eldon yakalanırsa manamı ortaya çıkartamam ve büyüyü de öğrenemem bu yüzden şuan onun dikkatini dağıtmalıyım. "Ne sesi ben bir ses duymadım galiba sözleriniz karşısında ben heyecandan komodine çarpmış olmalıyım" deyip ayağımı komodine vurdum ve ona gülümsedim. Prens Drew kuşkucu bir şekilde hala dolaba bakıyordu. O sırada ona bir anda sarıldım. Kollarımı boynuna dolayıp başımı göğsüne koydum. "Ah özür dilerim ilk defa birisi gözlerim için iltifat ediyor" deyip geri çekilmeye çalıştım. Prens ani hareketim karşısında donmuştu. Sonra ellerini kaldırıp beni kendine geri çekti ardından belimi okşadı ve başını saçlarımın arasına koydu. "Alexandra nasıl böyle harika kokuyorsun" deyip iyice beni içine çekti. Bu durumdan hemen kurtulmak istiyordum. "Şey Prens Drew ben çok acıkmıştım" deyip kendimi geri çektim. "Evet tam bir ziyafet hazırlandı Alexandra ben de buraya seni çağırmaya gelmiştim. Bu arada bana birlikteyken ismimle seslenebilirsin daha rahat hissedebileceğini düşünüyorum ayrıca sarılman çok hoşuma gitti yalnızken bana istediğin zaman sarılabilirsin içinden geldiği gibi" dedi ve bana bakıp gülümsedi. "Bu imtiyazı bana verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Umarım size bir anda sarılarak kabalık etmemişimdir Drew" deyip gözlerine baktım. "Senin ağzından bu şekilde adımı duymak harika Alexandra. Merak etme kabalık etmedin bu çok hoşuma gitti" dedi. Ben de gülümsedim ve buna cevap vermeden "o zaman gidelim mi?" Dedim. O da başını sallayıp önden çıktı. Ben de onu takip ederken elimle dolaba doğru tamam işareti yaptım ve odadan ayrıldık. Şuan Drew'in dediği gibi tam anlamıyla sofrada bir ziyafet vardı. Biz gelene kadar Kral Harold, Kraliçe Irene ve Prenses Elina oturmuş bize bakıyordu. Sadece 2. Prens yoktu onu zaten mezarlıkta da görmemiştim. Zaten çok asi ve sıkıntılı olduğunu duymuştum. Aynı zamanda Kral Harold onun büyüsünü engellemeye çalışıyordu. Belki araları iyi değildir. "İmparatorluğun güneşi Kral Harold'a onun pek sevgili Kraliçesi Irene'ye ve güzel kızları Prenses Elina'ya selamlarımı sunarım" deyip eğildim. Onlar da başlarıyla selam verdiler. "Hoşgeldiniz Kontes Alexandra, Oğlum Drew'den gösterdiğiniz cesareti duydum ve beni gerçekten çok şaşırttınız" dedi. Ben de o sırada yerime geçtim. "Teşekkür ediyorum Kral Harold" deyip gülümsedim. "Daha 16 yaşındasınız ayrıca ailenizin sizi kabul etmediğini ve size işkence uyguladığını duydum, nasıl bıçak atma konusunda bu kadar iyisiniz Kontes Alexandra?" Dedi Kraliçe Irene şüpheyle bana bakarak. Sürtüğe bak sen burada benim yaptığım davranış övgü alınırken benim kötü anılarımı açıyor. Amacı beni zedelemek belli. "16 yaşıma kadar boşluk bulduğum her vakitte kendimi geliştirmek adına çabaladım Kraliçe Irene" dedim gülümseye çalışarak. "Ayrıca Kont Dominic Larson'un sizinle evlendiği gün ölmesi de pek bir ironik" diyerek lanetli sözlerine ekleme yaptı Kraliçe Irene.
. . . . .
Evet bir bölüm sonu dahaa 🧚🏻♀️🧚🏻♀️ Genellikle 1000 kelime de bırakabiliyorum çok az bu sınırın altında veya üstünde olabiliyor. 🐥🐥🐥 Hepiniz seviliyorsunuz 🫶🏻 Diğer bölümde görüşmek üzere❤️ |
0% |