@happystrawberryy
|
"Bana bir açıklama yapmadan odana girebileceğini mi düşünüyorsun?" Dedi arkamdaki varlığını hissettiğim Eldon. Sonra ben de arkamı dönüp ona baktım. Açtığım kapıyı geri çekerek kapatmış. İki eliyle beni araya sıkıştırmıştı. "Bana açıklama yapması gerekenin sen olduğunu düşünüyorum" dedim. "Dur tahmin edeyim en başından beri benim kim olduğumu biliyordun, gözlerimin renginden bile haberin vardı ve bana yakınlaşmak için saraya kadar girdin. Gerçek amacın ne senin Alexandra Larson?" Dedi. "Senin kim olduğunu bilseydim eğer senin gibi şeytana daha da sert davranırdım. Çünkü sen bu muameleyi hakediyorsun. Ne sandın Eldon beni de diğerleri gibi bağırarak sindirebileceğini mi sandın?" Dedim ona sinirle. "Sen daha beni tanımıyorsun. Sana bu sarayda yer yok anladın mı beni!?" Dedi üzerime doğru tıslayarak. "Burada 1 ay boyunca kalacağım ve görevimi bitirdikten sonra geri gideceğim" dedim. "Tabi burada 1 ay daha dayanabilirsen belki de 1 ay olmadan eve postalanırsın ha" dedi alayla. "Onu zaman gösterecek ha bu arada unutmadın değil mi benim istediğim bir şeyi yapmak zorundasın hazırla kendini bir gün ansızın isteyebilirim" dedim ona gülerek. "Unutmadım Alexandra o küçük beyninle umarım benim gibi bir Prens'i uğraştırmazsın" dedi. "Sen benim beynimi merak etme. Ben daha bana küresine mana koymam için yalvaran o dağ ayısını unutmadım. Onunla da pek alâ baş edebilecek güçteyim" dedim gülümseyerek. Bu sözlerime iyice sinirlendi ve iki yanıma koyduğu elinden birisini öfkeyle kapıya vurdu. Vuruşuyla birlikte bedenim titredi. Sonra nefesini kulağıma doğru vererek eğildi. "Cehennem sürecin şimdi başlıyor Alexandra Larson" dedi ve geri çekilip hızla odasına gitti. Woahh! Ben burada sikimsonik krallığınız fethedilmesin sende bir şeytana dönüşme diye uğraşıyorum. Ama sen zaten başlı başına bir şeytanmışsın. Ben de hızla odama girdim. Benim odam sarayın ön kısmına bakıyordu. Buradan bahçeyi görebiliyordum. Eldon yüzünden içimi huzursuzluk kaplamıştı. Azize'yi saraydan uzaklaştırmayı başarmıştım ama sorunlar kolayca çözülmeyebiliyordu. Ejderha bebekleri için elbisemi yırtmıştım. Üstümü değiştirip daha rahat bir pijama takımı giydim. Yatakta biraz uzandım ama yaşadıklarım yüzünden uyku tutmadı bir türlü. Bu yüzden biraz bahçeye çıkmaya karar verdim. Sarayın bahçesinde bir sürü çeşit çiçek bulunuyordu. Ben kırmızı güllerin olduğu tarafa doğru gittim. Mis gibi kokusunu içime çektim. Şuan beni rahatsız eden şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Belki de istemsizce ona güvenmiştim. O güvenin boşa çıkması beni zedelemiş olabilir. Aynı zamanda benden manamdan güç alıp geri gücünü elde ettiyse bu demek oluyor ki. Kral ile Efendi Dean'ın yaptığı yasaklı büyü işe yaramış ama yine de benim büyüm sayesinde kendi büyülerini geri almış. Düşüncelere dalmışken üzerime sıcak bir ceket yerleşti. "Galiba bugün olanlardan sonra uyku tutmadı Kontes Alexandra" dedi Büyü Kulesinin Efendisi Dean. "Ah evet ilk defa böyle bir durumla karşılaştım biraz şaşırdım doğrusu Efendi Dean" dedim. "2.Prens Drake çok katı ve disiplinli bir insandır. Genellikle çevresinden çok ejderhalarına daha yakındır. Bebek ejderhaları göremeyince çılgına döndü. Ona açıklamaya çalıştık ama bizi dinlemedi" dedi üzüntüyle. "Anlıyorum Efendi Dean, fakat nasıl bir insan olursa olsun. Hiçkimse bu şekilde bağırmamalı veya saldırganlaşmamalı bence" dedim. "Gerçekten Prens Drake çok zor bir çocuk fakat inanılmaz bir güce sahip sadece kılıç ve büyü güçlerinden bahsetmiyorum. Siyasette de çok güçlü bir konuma sahip önemli topraklar onun elinde. Sarayda her yeni durum ilk önce onun elinden geçer" dedi. "Peki seçmelerdeki yarışmaları da o mu belirledi?" Dedim. "Seçmelerin olacağına kendisi karar verdi fakat hangi yarışmaların düzenleneceğine karar veren kişi Prens Drew'di" dedi Efendi Dean. "Peki anlıyorum beni aydınlattığınız için teşekkür ediyorum Efendi Dean" dedim gülümseyerek. "Rica ediyorum Kontes Alexandra, bu arada hava soğumaya başladı içeri girmek ister misiniz?" Dedi. "Haklısınız Efendi Dean, içeri geçsek iyi olur yarın yoğun bir gün olacak çok belli" dedim mahzun bir gülümsemeyle. O da biliyordu yarın işkence gibi bir gün olacağını. 2. Kata geldiğimizde onunla vedalaştık. Ben de 3. Kata çıkmak için merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden çıktıktan sonra odama doğru yürüyordum. "Efendi Dean'ı bile etkin altına aldın demek" diye arkamdan bir gülme sesi geldi. Arkamı döndüm ve ona doğru yürüdüm. "Beni izlemekle çok meşgul olmalısın malum her yaptığımı söylüyorsun" dedim ben de sinsi bir şekilde gülümseyerek. "Senin gibi bir Cadının tabiki her hareketini izleyeceğim. Ne olur ne olmaz sonuçta" dedi. "Ne olabilir ki iyice saçmaladın sen" dedim. "Ben mi saçmalıyorum. Efendi Dean'ı bile yoldan çıkartmaya çalışıyorsun. Drew sana uygun yarışmalar hazırlıyor. Elina gece gündüz senden bahsediyor. Kendi abini bile ayartmışsın se-" demeye kalmadan lafını tamamlamasına izin vermedim. Yüzüne tokatı yapıştırdım. "Sen ne hakla benim onuruma laf edersin hadsiz!" Dedim. Başı yana yatık bir şekilde duruyordu. Yüzü kızarmaya başlamıştı. İyice sinirlenmeye başladığını nefes alış verişinden hissedebiliyordum. Bir anda ellerimi sertçe tutup beni duvara yapıştırdı. Bileklerimi öyle çok sıkıyordu ki damarlarım birbirine girmiş sıkışmaya başlamıştı. Saraya girerken üzerimizde sadece kılıç bulundurabiliyorduk ve bıçak taşımamız yasaktı. Ama benim göğsümde bir tane saklı vardı. Onu alamamıştım ve Eldon kollarımı yukarı kaldırmış iyice sıkıp yüzüme sinirli bir şekilde bakıyordu. "Bana attığın bu 2. tokat oluyor Alexandra artık haddini bil yoksa ben sana yapacağımı biliyorum" dedi. "Asıl sen haddini bil Eldon ben kimseyi ayartmaya çalışmıyorum artık bana yapmadığım şeyler üzerinden konuşmalar yapmayı bırak!" Dedim. Göğsüm inip inip kalkıyordu. Beni o kadar çok sinirlendiriyordu ki. "Ben sadece gördüklerimi söylüyorum Alexandra! Şimdi git ve uyu yarın senin için zor bir gün olacak" dedi sertçe ve bileklerimi bıraktı. "Senin gördüklerin sadece birer yanılgıdan ibaret" deyip ben de hızla odama doğru yürüdüm, içeri girip sertçe çarptım kapıyı. Ben böyle yapınca o da sertçe çarptı kapısını. Vakit iyice gece yarısını geçmişti. Bir an önce uyusam iyi olacaktı. Yatağa girmemle gözlerimin kapanması bir oldu. "Leydim, Leydim, Leydim uyanın lütfen" diye ince bir ses beni uyandırmaya çalışıyordu. "Daha sabah olmadı hizmetçi neden beni uyandırıyorsun?" Dedim. "Leydim, Prens Drake her gün ejderha bebeklerinin gün doğmadan hemen önce dışarıdaki havayı solumalarını ve güneşin doğuşunu izlemeleri gerektiğini söyledi ve bu görevi size verdi. Çünkü bir tek siz onları sıcak tutabilirmişsiniz" dedi karşımdaki zayıf titrek kız. Daha gözümü yeni açmıştım. Hala etraf zifiri karanlıktı. Eminim kendisinin bile yapmadığı bu saçma görevi dün gece bebekleri kucağımda gördükten sonra bu hizmetçi kıza söylemiştir. Ama ben de sana yapacağımı biliyorum. Bekle sen, madem benim uykumu bölmek senin amacın ben de senin uykunu bölerim. Kalktım hazırlandım ve karşıdaki odanın kapısını çaldım. Ses gelmeyince iyice vura vura çaldım. Kısık bir ses duydum. "Nee anlamadım geleyim mii??" "Gelme" gibi bir ses duydum ama onu umursamadan içeri çat diye girdim. Eldon yatakta doğrulmuş üstü çıplak bir şekilde gözünü ovuşturup bana bakıyordu.
. . .
Eveet bir bölüm sonu dahaaa Bu bölüm için neler düşünüyorsunuz bakalım? Eldon ve Alexandra'nın atışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz? Oylamayı ve yorumlamayı unutmayalım lütfen 🤍 |
0% |