Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Güven Oyu

@haqleah

"Ben üzgünüm. Hayal ettiğiniz kişi olamadım. "

Harlbror- Kilazhe'nin Yükselişi

 

Güve'nin karşısında dikilirken sessizliği bozmamak için kendini kontrol altında tutması gerekiyordu. Çadırın içinde çok fazla eşya yoktu. Yere serilmiş minderlerin üzerine oturmuş kabile üyeleri tütünlerini içiyorlardı. Bazıları ağızlarından çıkan dumanları izliyordu.

 

Orman İnsanları ya da Arayıcılar için fazla eşya sahibi olmak ayıplanan bir durumdu. Toprak'a bunun nedenini sorduğunda siyah gözlerini kocaman açarak kahkaha atmıştı. Odun nasıl bilmiyormuş? Çocuklar bile bunu bilirmiş. Kahkahası durduktan sonra açıklamıştı.

 

İnci gibi sıralı dişleri konuşurken diline dolanıyordu. Ortak dile henüz tam olarak hakim değildi. " Ne kadar çok eşyan olursa dünyaya o kadar bağlanırsın. Kaybedecek şeylerin arttığında korkunun esiri olursun." Odun anlamamıştı. Sonuçta her kabile üyesi isminin hakkını vermek zorundaydı.

 

Güve, güleç surat ifadesiyle onu süzüyordu. Odun onu en son böyle gördüğünde kısa mızrağıyla iki kişiyi devirmişti. Halk arasında güveler genelde buğday, mısır, kürk ya da oduna dadanmasıyla bilinir. Ve Güve de Odun gibi ismini hakkını vermek için çok çalışıyordu.

 

Turna şehri, topraklarına yayılan güve istilasını durdurmak konusunda çok yetersizdi. Orman İnsanları her ne kadar kendi topraklarını korumak istese de bu yeterli değildi. Tampon bölge oluşturma ve bir sınır çekme fikri Odun'dan çıkmıştı. Belli aralıklarla devriye çıkarmak olası tehlikeleri önceden haber almak için idealdi. Güve bu fikri onaylamıştı.

 

Sonrasında bir yabancının kendi kurmaylarından daha mantıklı bir fikir önermesine de şaşırmıştı. Diğer kabile reislerini gücendirmemek için Odun'a karşı rest çekmiş bir daha izin almadan konuşursa sürmekle tehdit etmişti. Odun bu yüzden sessizdi. İzin verilmeden konuşmak istemiyordu.

 

" Savaş alanını gördün Odun"dedi Güve. "Kaybımız Turna'ya göre daha az ancak yine de çok adam kaybettik."

 

"Ve kadınlar" diye tamamladı Odun. "Çok fazla kadın da öldü. Bir kaç tane sakalsız çocuk gördüm."

 

"Hala onaylamıyorsun. Güzel. Onayına ihtiyacımız yok. Bizler bir bütün olarak yaşarız ve ölürüz."

 

"Yargılamak haddim değil Güve. Sadece alışkın değilim. Kusura bakma."dedi Odun ve Güve'nin suratında onaylayan bir bakış yakaladı. Öğreniyorsun, diyordu bu bakış.

 

"Ama hakkını vermem lazım Odun. Ashirk Koçları'nı bu şekilde kullanma fikri hiçbirimizin aklına gelmezdi. Yıkıcı bir güç."

 

Odun kaşlarını kaldırdı. Şaşırmıştı. Güve'nin ağzına yakışmayan tek şey övgüydü.

 

" Ben.. bana bariz göründü Güve. "dedi Odun. Ne cevap vereceğinden emin değildi.

 

"Biliyoruz Odun."dedi Güve diğer sekiz reisi göstererek." Ama merakta ediyoruz. Nasıl oluyorda savaş stretejisi hakkında bu kadar şey biliyorsun?"

 

Odun geçmişini hatırlamak için zihnini zorlandığında gelen baş ağrısı tekrar geldi. Eliyle şakağını ovalarken Güve'ye baktı.

 

"Bilmiyorum. Kafamın için parçalanmış deri gibi. Eski haline getirmek imkansız sanırım."diye konuştu Odun.

 

Güve onayladı. Konuyu bir daha açmadı. Odun hatırladığı zaman onunla paylaşacağını biliyordu. Her ne kadar diğerlerinin yanında koruması gereken bir otoritesi olsa da Odun'a sahip çıkan oydu. İsmini bile hatırlamayan bir adama kefil olmuştu. Nedenini bilmiyordu ama onu bu kararından dolayı pişman etmek istemiyordu .

 

"Bir karara vardık Odun."dedi Güve ayağa kalkarak. "Bugün iyi savaştın. Neredeyse bir Arayıcı gibi. "

 

Diğerleri onaylayan sesler çıkararak tütün çubuklarından derin bir nefes aldılar. Ortam anında beyaz dumanlarka kaplandı. Güveyi bir perdenin ardından görüyormuş gibiydi.

 

"Ama yine de bir yabancısın. Bunu değiştiremeyiz. "dedi Güve. Diğer reisler tekrar onayladı.

 

Odun nereye varmak istediğini kestiremiyordu. Ayrılmak zorunda kalmak onun için zordu. Zihni tamamen boştu ve içini dolduran Toprak'ın yüzü varken bir yere gidebileceğini de düşünmüyordu.

 

"Ama Yüce Letrah'ın dediği gibi. Kendini ait hissettiğin yer senin evindir. Kendi ait hissettiğin zihin senin yuvandır. "dedi Güve. Odun yine anlamamıştı.

 

"Bir karar vardık Odun. Bu da geleceğine senin karar vermen. Kalmayı ya da gitmeyi seçebilirsin. Kimse seni yargılamayacak. Seçimin ne olursa burası daima senin evin olacak."diye bitirdi Güve.

 

Odun'un gözleri yaşarmaya başlamıştı. Güve'den böyle sözler duymak büyük bir övgü almakla eşdeğerdi. Kararını vermişti zaten ama ona bu seçeneği sunmaları bile kılıcını adadığı topluluğun ne kadar düşünceli olduğunu bir kez daha gösteriyordu.

 

Konuşmak için ağzını açtı ama Güve onu susturdu.

 

" Düşün"dedi. " Acele etme. Kararını yarın bana söylersin."

 

Odun'a çıkabileceğini belirten bir hareket yaptı. Odun başını eğerek hepsini selamladı. Döndü ve çıktı.

 

Nehirin kenarındaki hengame devam ediyordu. Orman İnsanları zaferi kutlamak ardından ölülerini gömmek için kendilerini temizliyorlardı. Kunduzlarla beraber yüzen çocukların neşeli çığlıkları Odun'u gülümsetti. Kendi çocukluğu nasıldı bilmiyordu ama o kadar tasasız ve dertsiz olduğunu umut ediyordu.

 

Nehirle orman arasındaki alana doğru yürümeye başladı. Kendi çadırını oraya kurmuştu. Daha sakin ve bir miktar mahremiyet sağladığı için tercih etmişti. Kalabalık onu nedense husursuz ediyordu. Kendini güvende hissetmek zordu. Ama yalnız kaldığı anda kendi zihni ile başbaşaydı. Bu bulunamaz bir nimetti. Sessizlikten doğan huzur zihninin derinliklerinde geçmişine dair bir ipucu bulabilmesine olanak sağlayabilirdi.

 

Önceki yaşamında (hafıza kaybı yaşadığı ve Toprak tarafından ölümden kurtarıldığı zamandan önceki kısıma bu ismi veriyordu.) ne yaptığını bilmiyordu. Neden ölümcül yaralarla bulunduğunu bilmiyordu. Vücudunda yirmi sekiz yara izi keşfetmişti. Bunların bir kısmını Toprak'ın yardımıyla bulabilmişti.

 

Asker olduğunu düşünüyordu . Bu kadar yara iziyle hayatta kalmış tecrübeli bir asker. Ancak zihninde doğan daha büyük başarılara adını yazdırma hırsı yüzünden kabullenmek istemiyordu. Ama en nihayetinde bir çiftçi olduğunu öğrense bile bunu bilmek istiyordu. Bilinmezlik ruhunu tutsak ettiği sürece rahatsız olacağını hissediyordu. Eksiklik gün geçtikçe artıyordu.

 

Cesaretini toplaması zordu. Bir karar vermesi gerekiyordu. Bulunduğu durumu kabul edip yeni bir yaşam penceresi açabilirdi kendine. Ya da bilinmezliğin uçurumuna atlayıp yolunu bulmaya çalışabilirdi.

 

Çadırına yaklaştıkça düşüncelerini zihninden uzaklaştırdı. Dinlenmesi gerekiyordu. Yara almamıştı ama kendini çok zorladığından dolayı kasları ağrıyordu. Çadırın girişini aralayarak içeri girdi.

 

İçerisi karanlıktı. Girişten süzülen dar ışık penceresi çadırı fazla aydınlatmıyordu. Yere serili minderlerin üzerinde dağınık bir battaniye vardı. Köşede küçük bir masa ve üzerinde yana devrilmiş bir mürekkep hokkası duruyordu.

 

Yavaşça deri zırhını çıkardı. Altına giydiği gömleği terden renk değiştirmişti. Pantolonu çıkardı ve sadece iç çamaşırıyla minderlerin üzerine uzandı. Derisi kurumuş kan kaplıydı. Minderlerin teması derisini zımpara gibi hissetmesine neden oluyordu. Gözlerini kapattı. Nehirde, diğerlerinin yanında yıkanması gerekiyordu ama yorgundu.

 

Çadırın girişi yavaşça aralandı. Işık Odun'un yüzüne vurdu.

 

"Odun"dedi ince bir ses.

 

Odun gözlerini açtı. "Toprak"dedi sessizce. " Hayatta olmana sevindim. Seni savaş alanında göremedim."

 

Genç kız içeri girdi. Ayakları yerde sürünürken hafif hışırtılar çıkardı.

 

"Ashirk Birliğine yardım etmem gerekti. Huysuz huzursuzlanıyordu. Boynuzları kırıldığından beridir böyle."dedi Toprak. Sesi yorgundu, gençliğin o bitmek tükenmez enerjisi bile bir yere kadar dayanıyordu.

 

"Huysuz muhtemelen doğduğu andan beri huzursuzdur. O kadar yaşlı bir bineğin doğduğu anı düşünmek biraz zor tabi. "dedi Odun.

 

Genç kız kahkaha attı. Ona doğru yaklaştı ve yanına uzandı.

 

"Senden hoşlanıyor Odun. Bunu biliyorsun."dedi sarılarak. Sonra horlamaya başladı. Uykuya bu kadar çabuk dalan başka biri tanıdıysa bile hatırlamıyordu. Gözlerini tekrar kapattı. En azından gece çöktüğünde serin havada üşümeyecekti.

 

Loading...
0%