@haqleah
|
Bu kitaba başlamadan önce sizlere bağ hakkında bilgiler vermem gerekiyor. Çünkü insanlar bağın keşfini Simugra'ya atfetmek gibi bir hataya düşüyor. Bağ insanlar Arz'a gelmeden önce de bu topraklarda yaşayan canlılar tarafından kullanılan bir görüngü. Görüş sağlayan Yolların üzerinde seyahat edecek cesarete sahip olan herkes bunu görebilir.
Harlbror - Kadim Günlerin Keşfi Üzerine
"Gece bir atla tanıştım. Yaşlı bir at. Bolca savaş gördüğünü söyledi."
Sina'nın ilk defa başka birinden bahsetmesine tanık olan Lena eyerin üzerinde doğruldu.
"Bu bir ilk Sina. Bu kadar vahşi davranmasan daha çok canlıyla tanışabilirsin."
"Yüksek ve erişilmez olan o muazzam tecrübelerinden yola çıkarak mı bunu söylüyorsun."
"Sadece çok fazla içe kapanık olduğunu söylüyorum."
"Mmmm. Daha önce bunu fark etmemiştim."
Bağdan hissettiği eğlenti Lena'nın somurtmasına neden oldu. "Adı ne bu atın? Seni etkilediğine göre mutlaka öğrenmişsindir."
"Alıç. Tecrübeli ve hoş bir hanım. Hmm. Bana baktığında neden toynaklarım olduğunu sormuştun. Artık nedenini biliyorum sanırım."
"Umarım kişnemeye de başlamazsın."
Sina kahkahaya yakın bir homurtu çıkardı. "Neredeyse bunu diliyor olacağım."
"Biraz daha bu hızla gidersek asıl ben kişnemeye başlayacağım."
Kirve yolu gece boyunca yağan yağmurdan dolayı iyice çamura dönmüştü. Hava henüz aydınlamaya başlamıştı, topraktan çıkan buharlar gökyüzüne doğru yükseliyordu. Sina keyifle tırıs gidiyor, parlaklığı güneş doğdukça kayboluyordu. Birikintilerin içinde yürümek ve bata çıka ilerlemeye çalışmak zor olabilirdi ama Sina zahmetsizce hiçbir ağırlığı yokmuş gibi sadece yüzeyde ayak izi bırakarak hafif tempoda koşuyordu. Yinede standart hızından eser yoktu.
Araba yolu Kadim Yollar'a oldukça yakındı. Hafif ama ilgi uyandırıcı bir ses mırıldanıyor gibi geliyordu. Tehlikeli ve cezbediciydi. Kadim Yollar'ın asla aşınmayan taş zemini hiç bu kadar ilgisini çekmemişti. Lena için bilmediği bir yoldan ilerlemek merak uyandırsa da bunu göze alabilecek cesareti yoktu. İç çekerek Alkız'ın ona verdiği çıkından bir tane elma alarak yemeye başladı. Elmadan geriye kalanları Sina'ya uzattığı zaman onu üzerinden atmakla tehdit edince fazla uzatmama adına sessizleşti.
Saatlerce ilerlemeye devam ettiler. Arada sırada onlara eşlik etmek için yanlarında uçan kuzgunlar geliyordu. Hatta bir tanesi Sina'ya yaklaşacak cesareti bulmuş, kafasına konmaya çalışmıştı. Buna karşılık Sina sakince kuzgunun kuyruğundan tek bir tüyü ısırarak koparınca bundan vazgeçtiler.
Hava kararmaya yakın bir yol ayrımına geldikleri zaman Sina durdu. "Şimdi ne taraftan?" diye sordu.
Lena kısa bir süre düşünerek cevapladı. "Bilmiyorum."
"Çok güzel. Kaybolduk değil mi?"
"Iıııııh. Küçükken hatırladığım kadarıyla bu yolun burada olmaması gerekiyor."
"Sağdan gitmeye ne dersin?"
"Bence yeterince ilerledik Sina. Kamp kurup dinlenelim. Burayı bilen birine rastladığımız zaman ona sorarız." Lena Sina'nın sırtından atlayarak yere indi. "Haydi gel. Kuru bir yer bulalım."
Lena yoldan ayrılıp yakınlarda tek tük çalıların bulunduğu bir kuytuya doğru ilerlemeye başladığı sırada arkalarından nal sesleri duymaya başladı. Kamp kurmaktan vazgeçerek gelenleri karşılamak için yola geri dönmeye başladılar. Geldikleri yönden at kişnemeleri yaklaştıkça silüetleri de belli olmaya başlamıştı. Yaklaşık bir düzine binici ve beraberlerinde çektikleri yedek atlarıyla yaklaşıyorlardı. Lena öndeki biniciyi tanıdığını fark etti.
"Hey Yüzbaşı." diye bağırdı el sallayarak.
Grup Lena'yı görünce yavaşlamaya başladı. Atlar ağızlarından buharlar ve köpükler çıkartarak önünde durdular.
"Efendi Lena?" Yüzbaşı Odun onu gördüğüne şaşırmış gibiydi. Sina'nın bulanık silüetine kaçamak bir bakış atarak tekrar Lena'ya döndü. "Grisoy'lar için rüzgarla yarışır derler. Çoktan Kirve'e ulaşmışsınızdır diye düşünmüştüm."
Lena Sina'ya anlamlı bir bakış attı. "Açıkçası yüzbaşı, yolu hatırlamadığımı biraz geç fark ettim." dedi ileride ormanın içine doğru çatallanan yol ayrımını işaret ederek.
"Acil bir mesaj ulaştı. Kirve'e geri dönmemiz emredildi. Bize katılabilirsiniz." Yüzbaşının teklifi sonrası diğer askerler arasında bir kıpırdanma oldu.
"Memnuniyetle Yüzbaşı. Size ayak uyduracağım." Lena Sina'ya yaklaşarak üzerine atladı. Askerler onu bulanık bir şeklin ( Sina'nın onlara nasıl göründüğünü yalnızca Sin bilirdi.) üzerinde havada duruyormuş gibi gördüklerinde emindi. Bir tanesi Sin'in muhafaza işaretini havaya doğru çizmişti çoktan.
"Lena," diye seslendi Sina zihninden. "Bu Alıç. Yüzbaşının atı. Ah güzelliği ay ışığı gibi."
Ağzı köpürmüş olan mı? diye sordu Lena.
"Evet. Bileklerine baksana. Ve yelesi..."
Lena devamını dinlemedi. Yüzbaşının işaretiyle askerler atlarını sürmeye başladıkları sırada Sina'da Alıç'la beraber koşmak için en öne doğru atıldı.
Ormanın içinden devam eden yolun tekdüzeliğiyle geçen zamanda kimse konuşmuyordu. Yüzbaşı Odun'un aciliyetle Kirve'e ulaşmak istemesinden dolayı yarım saat hızla ilerliyorlar sonrasında on beş dakika tırıs gidiyorlardı. Sina dışında tüm binekler derin derin soluyor, günün son ışıkları da kaybolurken havanın soğumasıyla nefesleri buhar halinde çıkıyordu.
"Hangi acil mesele atları çatlatmak pahasına önemli olabilir Yüzbaşı?" diye sordu Lena. "Bu hızla gitmeye devam edersek kalan yolu yayan gitmek zorunda kalacaksınız."
"Sanırım söylemenin bir sakıncası yok Efendi Lena. Konumunuz güven için yeterli." Yüzbaşı atını yavaşlatmaya başladı. Askerlerde ayak uydurarak belli bir mesafeden takip ediyorlardı. " Kirve Ticaret Loncası başkanı ölmüş."
Lena ani bir afallama hissetti. "Oeryon mu? Ama o bir Letrah."
"Aciliyet gerektiren durum da bu Efendi Lena. Letrah'ları öldürebilecek bir gücü Arzennar üzerinde sadece efsanelerden tahmin edebiliriz." Yüzbaşı derin bir nefes aldı. "Kirve karışacak. Tüccarlar gücün boşluğundan birbirlerini boğazlamaya başlayacak. Çoğu şimdiden şehrin kendilerine ait bölümlerine çekilmeye başlamışlardır."
Kirve kuzeydoğu limanlarını kontrol altında tutan bir tüccarlar şehriydi. Karayolu ve denizyolu ticaret yollarına yakın konumu dolayısıyla şehrin hâkimiyetini elinde tutanlara vaat ettiği güç herkesin ilgisini çekiyordu. Caraxibor'un Düşüşü sonrası yapılan anlaşmalar nedeniyle Arzennar şehirleri birbirleriyle savaşmayı bırakmış, uzun barış dönemleri boyunca ticareti en önemli meseleleri haline getirmişlerdi. Kirve, batıdan gelen ürünleri Arzennar'ın güneyine hızlı ulaştıracak gemilere sahip olduğundan dolayı belli bir üne sahip denizcilere de sahipti. Doğu Denizi'nin fırtınalı ve karanlık suları boyunca Chorakh'ın yakınından geçecek cesarete sahip denizcilerdi bunlar. Lena Sehr'de bir kolu kopmuş yaşlı bir Kirve'li denizci ile tanıştığını anımsadı.
"Bu güç boşluğu diğer şehirleri de etkileyecektir."diye cevapladı Lena düşünceli bir ifadeyle.
"Barışı koruyan şey istikrardı. Ve gücün doğru insanların elinde bulunması. Bu değişiyor gibi. Ayrılmadan önce kendi nüfuz alanını genişleten Perman'ın loncalara yaptığı baskıyı arttırması da olası." Yüzbaşı derin bir nefes aldı. Suratında bulunan derin yara izi kırışarak genişledi. "Doğru insan Perman mı emin değilim. Ancak diğerlerinden önde olan da o."
"Oeryon'un yerine kim gelirse gelsin onu özletecektir Yüzbaşı. Bilgeliğin deneyimine sahip bir lider nadiren bulunur."
Yüzbaşı Odun başını salladı. Gökyüzünün yavaşça siyaha dönen silüeti altında atını topuklarıyla dürttü. Lena adamın Oeryon'la bir bağlantısı olup olmadığını merak etti. Göz ucuyla da olsa gözlerinin buğulandığı fark etmişti.
**************
Sin gökyüzünde gümüşi bir ışıkla parlıyordu. Yorgunluktan başları öne eğilmiş askerler kamp alanını topluyorlar ve bunu büyük bir sessizlikle yapıyorlardı. Üç saatlik dinlenme sonrası tekrar yola çıkmak için çoktan atları eyerlemeye başlamışlardı. Askerler kadar yorgun atlar isteksizlerdi ama varoluşlarının doğrultusunda öne çıkan koşma fırsatını da geri çevirmeyecek kadar dingin gözüküyorlardı. Askerler saat başı atları yedekleriyle değiştirmemiş olsa muhtemelen hepsi çatlamış olurdu.
Lena gözlerini kapatmış ancak uyuyamamıştı. Uluorman'ın (küçüklüğünde onun için sadece bir diğer ormandı) sessizliği kendisini rahatsız etmiş, içinde garip bir huzursuzluk oluşmuştu. Kadim Yolların iç gıdıklayan çağrısı oraya gitme dürtüsünü çoğaltıyor, uyuduğu anda istemsizce kendini orada bulacağına dair korkular zihninde beliriyordu. Kendini bir uçurumun kenarında aşağı atlama dürtüsüne karşı koymakta zorlanan birisiymiş gibi hissetmesine neden oluyordu.
"Öğle vakti şehri görmüş oluruz." diyen Yüzbaşının sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı Lena. "Tek başınıza gitseniz çoktan varmış olurdunuz ama iyi ki bizimle beraber geldiniz Ulak Efendi." Havayı koklayacakmış gibi başını dikti. "Havada anlamlandıramadığım garip bir esinti var. Tüylerimi diken diken ediyor."
Lena sadece kendisinin huzursuzluk hissetmediğini anladığı an rahatladı.
"Gece Lin'in hüküm alanı. Ancak o bizi gözetir Yüzbaşı." dedi Lena gökyüzündeki gümüş ay Sin'i işaret ederek. "Işığı yol göstersin."
Askerler sessizlikle atlarına atladılar. Sina Lena'ya doğru yaklaşırken birçoğu başını çevirdi. Lena bir hamlede Sina'nın sırtına atladı ve yüzbaşıya dönerek başını salladı. Lena, ileri atılan atların arkasından takip etmeye başladı.
"Ormanın bu tarafı çok garip kokuyor Lena. Havadaki yoğunluk zihni etkiliyor. Korkunun yüreğimde filizlendiğini hissediyorum." Tedirgin gelen sesi Lena'yı şüpheye itmişti.
"Buna neyin sebep olduğu hakkında bir öngörün var mı dostum?"
"Sadece tahminler Lena. Ancak dile getirmek bile istemiyorum. Bazı şeylerin ismini söylemek onları davet etmekle eşdeğerdir."
"O halde gücünün bir kısmını gölgeleri görmek için ayır Sina," dedi Lena bıkkınlıkla. "Bu yolculuk iyice yorucu olmaya başladı. Emanet'i teslim edip dinlenmek istiyorum."
"Konak'larda uyumayı bende özledim."
Sina'nın hafif parlaması Sin'in ışığında daha da belirgin oluyordu. Gece karanlığında önünü aydınlatan biyolojik ışık gibiydi. Yolların çağrısı kendini sürekli yineliyor, dürtüye karşı koymak zorlaşıyordu. Yüzbaşı Odun'un en önde yol gösterici bir şekilde ilerliyor olması Lena'nın düşüncelerini onu takip etmeye odaklayarak dürtüyü görmezden gelmesine olanak sağlıyordu.
Gün aydınlanmaya başlayana kadar sabit ritimle ilerlemeye devam ettiler. Uluorman seyrekleşmeye, yerini tek tük ağaçlara ve çalılara bırakmaya başlamıştı. Sin gökyüzünde uzaklaşmış, doğudan yükselmeye başlayan ışıklar altında neredeyse görünmez olmuştu. Soğuk Lena'nın titremesine neden oluyordu. Sina zahmetsizce ağızlarından köpükler akan atlara ayak uyduruyordu. Saatlerdir konuşmamışlardı. Kadim Yollar'dan uzaklaşmak zihnindeki baskıyı azalttığı için ferahlayan Lena eliyle Sina'nın yelesini okşuyordu.
Önlerinde yükselen bir tepeyi tırmandıklarında Yüzbaşı Odun atını durdurdu. Sina'da Alıç'la beraber durmuştu. Önlerinde, yükselen güneşin ufukta belirdiği engin bir mavilik uzanıyordu. Yüzeydeki sisler kıvrılır ve bükülürken gördüğü manzara karşısında nefesini tutmuş olan Lena şaşkınca Odun'a baktı.
"Bu çok güzel."diye fısıldadı.
"Şafak önce Kirve'e doğar Efendi Lena," diye cevapladı Odun. "Bir ressamın tablosundan çıkmış gibi."
Lena ona hak verdi. Denizin kıyısında kurulu şehirde, kuleler ve kubbeli binaların silüetleri sisler altında belirgin olmasa da bir masaldan fırlamış gibi görünüyordu. Uludağlar'dan kaynayan ırmak şehri ikiye bölüyor, üzerine kurulmuş kemerli köprüler bulunduğu yerden bile seçiliyordu. Limanda demirlemiş olan gemiler nefes alıp veren denizde sallanıyorlardı. Uyanmaya başlayan şehir sakinleri sabah serinliğinde işlerini halletmek için dışarı çıkmaya başlamışlardı.
"Uzun bir gün olacak Yüzbaşı." dedi Lena.
"Daha kötülerini de görmüştüm Efendi Lena. İnan bana bu durum beni o kadar çok korkutmuyor." Yüzbaşı atını dürttü ve tepeden aşağı, Kirve'e doğru sürmeye başladı. Askerler de onu takip etti. Lena devam etmeden önce geriye dönüp uzaklara,Uluorman'ın sınırına doğru baktı. Sabah sissinden dolayı birsey giremiyordu ama o anda gelen bir uluma sesi kemiklerini donduracak cinstendi.
Huzursuz bir şekilde grubun peşinden aşağıya doğru gitmeye başladılar.
|
0% |