@haqleah
|
Kilazhe'nin Arzennar'a ne için gittiğini bilmiyoruz. Ancak döndüğünde neler yaptığına aşinayız. Yaralı babası Falar ve ejderhası Sinrath. Kardeşi Alar'ın fedakarlığı. Öfke Kilazhe'nin intikam duygusunu körüklemişti. Sonun başlangıcının bu olduğunu düşünüyorum. Gümüşyar... Kadimlerin Sığınağı. Düşüş ani ve hızlı olmamıştı. Yavaş ve acı verici bir şekilde gerçekleşmişti. Harlbror - Kilazhe'nin Yükselişi
Yerlerde samanla karışmış garip kokan gübreleri temizlerken Adakhan köşeye çekilmiş uyuklayan dağ semenderine baktı. Sırtı üstü uzanmış, dört parmaklı ellerini karnına koymuş hafif nefesler alıyordu. Kül rengi derisinin üzerinde yer yer soluk sarı renkte benekler vardı. Adakhan neredeyse bir yıldır Konak'ta binekleri inceliyordu. Bakımlarını üstlenmiş, burada uyuyor ve burada yemek yiyordu. Boş padoklardan birini kendisine oda olarak seçmişti. Tüm eşyalarını taşımakta o kadar zor olmamıştı. Biri iki kitap, iki parça kıyafet ve içinde açmaktan küçülmüş bir kalem bulunan not defteri. Ve Çapcup. Taşınma sırasında aqran üzgün değildi. Üstüne heyecan içindeydi. Adakhan'ın kısa süren eşya toplama sürecinde sürekli duvarlara tırmanmaya çalışmış, topladığı eşyaları bir yerlere fırlatmış ve Adakhan'ın ayağını ısırmıştı. Tabi Çapcup'un bu heyecanı kısa sürmüştü. Konak'ta yaşam biraz zorluydu. Özellikle son seferinde dağ semenderi'nin bulunduğu padoğu temizlerken yaşadıkları Çapcup için bardağı taşıran son damlaydı. Batıdaki yüksek ovalarda elçilik görevi yapan bir letrahın bineğiydi Sessiz. Özgürce dolaşmaya alışmış olan hayvan burada kapalı kalmaktan oldukça huzursuzluk duyuyordu. Tabiatları gereği oldukça muzip olan dağ semenderlerinin ruh hali,hareket alanı kısıtlandığında daha da yüksek bir noktaya çıkıyordu. Muazzam kamufle yetenekleriyle onları farketmek imkansıza yakın olduğu için sürekli insanları korkutmak gibi oyunlardan oldukça keyif alıyorlardı. Sessiz (isminin hakkını vererek) kamufle olmuş bir şekilde padoğun zemininde hareketsizce uzanmış avını bekliyordu. Çapcup elinde minik süpürgesiyle Adakhan'la beraber gübreleri temizlerken Sessiz aniden ayağa fırlamış, Çapcup'un çığlık atarak tavana doğru zıplamasına neden olmuştu. Öfkeli aqran bağırarak elinde süpürgeyi Sessiz'e doğru fırlatmış ve oradan söylenerek gitmişti. Buraya bir daha onu getirmek istemesine rağmen Adakhan başaramayacağından oldukça emindi. Çapcup'a 'çapcup' dışında başka kelimeler de öğretmeye çalışmıştı. Merhaba, iyi, yemek ve bir iki tane küfür . Ancak her seferinde kelimeleri söylemek yerine 'Çapcup' kelimesinin tonlamalarını değiştiriyordu. Adakhan en azından birbirlerini anlama yolunda yol kat etmelerine sevinmişti. Konak'a yerleştiği uzun süre boyunca kendini baya yol kat etmiş gibi hissediyordu.Bineklerin zihinlerini yavaş yavaş araştırıyor, duygularını anlamak için çaba gösteriyordu. Tabi zaman zaman bazı aksilikler olmuyor değildi. El arabasına gübre yığınını kürekle doldurmaya başladı. Sessiz hala sessizce uyuyordu. Leon onu yanına çırak olarak almadan önce böyle muhteşem canlıların sadece varlığından haberdar olabilirdi. Uzaktan bakar ve diğer herkes gibi korku duyardı. Ancak alıştıkça ve anlamaya çalıştıkça Adakhan çok büyük bir dünyanın varlığından gittikçe daha da emin oluyordu. Üçkuyrukatlar'ın çok alıngan tavırlarına rağmen yaptığı işi sevmeye başlamıştı. Üzerine sinen kokuyu çıkarmak için çoğu zaman bedenini iki kat keselemesine neden olsada kendini hala çok şanslı hissediyordu. Dolmuş olan arabayı padoktan çıkararak Sessiz'i yalnız bıraktı. Koridor boyunca kapıları kapalı padoklarda letrah binekleri dinleniyordu. Önceleri Adakhan Konak'ta bineklerin sihirle dinlenmelerinin sağlandığını düşürdü. Hâlbuki uzaktan yakından alakası yoktu. Sadece zamanla güçlerini topluyorlardı ki bu onların zayıf noktalarıydı. Belki de bu yüzden insanlar letrahlar hakkına bu kadar az bilgiye sahipti. Kendi güvenlikleri için. Adakhan arabayı bahçelerine gübre atmak isteyen herkesin alabileceği avluya bıraktı. Sonrasında odasına dönerek üzerindeki tulumu çıkardı. Çapcup kuru samandan oluşan yatağına uzanmış horluyordu. Adakhan'ın geldiğini duyunca kulaklarını hafifçe oynattı ve gözlerini açarak bakmaya başladı. "İşleri bitirdim Çapcup," dedi Adakhan. "Yarına kadar yapılacak bir şey kalmadı.." Durdu. "Daha acıkmadın mı?" Yemek imasını duyan aqran hızla kendi havaya fırlattı ve yere takla atarak düştü. "Çapcup!" dedi ciddiyetle karnını ovalayarak. "Çap-cup." "Atla o halde. Şu gözlemeciye uğrayalım tekrar." Çapcup Adakhan'ın omzuna atladı ve odadan ayrıldılar. Güneş kızıl bir renkte son ışıklarını yayıyordu. Adakhan dakikalar sonra omzunda bir ıslaklık fark etti. Dönüp baktığında ağzından sular akan aqran'ın derin hayallere daldığını gördü.
***************************
Demirciler Sokağı'na bu sıralar oldukça sık gitmeye başlamıştı. Özellikle yapılan kılıçların sergilendiği meydandaki panoya. Parlayan yalımlarıyla güneş ışığını yansıtırken o kılıçlara her geçen gün daha fazla hayran oluyordu. Elinde değildi bu. Onları sallarken hayal ediyordu kendini. Zor durumda olan insanları kurtarıyor, karanlık yaratıkları öldürüyor ve bir kahramanın yapacağı her şeyi yapıyordu. Adakhan tüm bunların aptallık olduğunun farkındaydı ama umursamıyordu. Hayal etmek içini bir nebze olsun geleceğe dair umutla dolduruyordu ve geleceğin ne getireceğini yalnız Sin bilebilirdi. Şimdi yine oradaydı. Hava kararmış , sokaklar dükkanların fener ışıklarıyla az da olsa aydınlanmıştı. Gözlemelerini yemişlerdi. Karnı doyan Çapcup omzunda uyukluyordu. Adakhan panoya doğru yürürken içinde yükselen heyecanı hissetti. Güçlü olmak istiyorum. Bir daha zorbalığa tahammül etmemek. İnsanlar ne yazik ki sadece korku ile bir düzeni kabul ediyorlar. Kötülüğün ne olduğundan bihaber onu kendi çıkarları için kullanıyorlar. Aptallık. Ama... Hayır. Bunun üstesinden geldim artık. Yalnızlık o kadarda korkutmuyor. Çünkü zihnim açık. İnsan zihni karmaşık bir yapıya sahipti. Ucu bucağı görünmeyen, binlerce dallardan oluşan bir ağaca benziyordu. Tüm bu dallarda bulunan yaprakların düşünceleri temsil ettiğine inanıyordu. O düşünceler hayal kırıklığına uğruyor, dallardan bir bir kopuyordu. Kopmanın zihinde yarattığı etki korkunçtu. Adakhan'ı buhrana sürükleyen yegane şey buydu. Diğerlerinin acılarını ve hayal kırıklığını kendi zihninde hissetmek bir yerden sonra yaşama sevincini elinden alıyordu. Eskisi gibi güçsüz olduğunu düşünmüyordu ama tek başına ayakta kalabileceğini de kestiremiyordu. Leon'un koruması altında kontrolü sağlamış, bunun bir gün sona ereceğini düşünmemişti. Leon'dan ayrı kalmanın zihnine nasıl bir etki yapacağını bilemediği için tedirginlikle tökezlemişti. Kendine itiraf etmese de korkuyordu. Kendi zihninde yalnız kalmaktan. Ancak geçen zamanla Leon'un bu kararının doğruluğunu anlıyordu.
Adakhan parlak kılıca tekrar baktı. Çapcup kulaklarını salladı. Adakhan onun yorgunluğunu paylaşıyordu. Yavaşça dönerek Demirciler Sokağı'ndan Konak'a doğru kestirmeden gitmeye başladı. Ara sokaklar sakindi. Bazı yerlerde insanlar çekildikten sonra düşmüşler topladıkları ahşap parçalarını gecenin soğukluğundan korunmak için yakıyordu. Geçtiği sokakta da bir grup yaktıkları ateşin etrafında toplanmışlardı. Önünde durdukları iki katlı ahşap bina yıkılmaya yüz tutmuştu. Adakhan yanlarından hızla geçmeye çalışırken biri seslendi: "Hey nereye evlat" "Sağır mısın be çocuk."diye seslendi bir başkası. "Hayır "dedi Adakhan. "Gel ateşimizi paylaş "dedi bir diğeri. Adakhan omuz silkerek yanlarına doğru yürümeye başladı. Ateşin aydınlattığı yüzleri seçmeye başlamıştı. Paltolarına sarınmış üç kişi karşılıklı olarak, ateşin yandığı çukurun etrafında daire oluşturmuştu. "Sin sizi aydınlatsın."diye selamladı Adakhan. "Senide evlat"dedi aralarında en yaşlı olanı. Yamalarla dolu paltosu acınacak haldeydi. Sakalları kirden keçeleşmiş, göğsüne doğru sarkıyordu. Kel kafası lekeliydi. Doğum lekesi mi yoksa uzun süredir yıkanmadığı için mi öyleydi karanlıkta emin olamadı. Gelen kokuya bakılırsa ikincisi olduğuna karar kıldı. İkinci adam daha gençti ama suratında aptalca bir sırıtış vardı. Gözbebekleri küçülmüştü ve konuşurken havaya bakıyordu. Üçüncü adam ise pelerinine sarınmış, başlığını yüzünü kapatacak şekilde örtmüş sessizce bekliyordu. "Hava garardığında tek başına dolanmak için çoh güçüksün."diye belirtti yaşlı olanı. " Gel evlat çekinme. Bana verilen isim Burn." Adakhan'ın daha önceden duymadığı bir aksanla konuşuyordu. Adakhan yavaşça ateş çukurunun kenarında, yaşlı adamın solundaki boşluğa ilerledi. " Bana verilen isim Adakhan."diye cevapladı. "Adakhan. Bu kişi,"diye genç olan adamı işaret etti. " meclis üyesi olduğunu söylüyo. Bana soraran eğer tabakhaneler meclisi üyesidir ha. Hahhahha." Genç adam hiç oralı olmadı. Kendi kendine mırıldanarak konuşuyor, parmaklarını oynatıyordu. Burn pelerine sarınmış adamı işaret ederek, " Bu arkadaşın kim olduğunu bilmiyom. Senden önce geldiydi." Merakla adama döndü Burn. Pelerinli adam kafasını yavaşça kaldırdı. Yüzü ateşin dalgalı ışığında tam olarak seçilmiyordu. "Adım Khorlat."diye fısıldadı pelerinli adam. Sesi yorgun ama bir o kadarda keskindi. "Khorlat. Memnun oldum,"dedi Burn neşeyle. Sonra Adakhan'a döndü. "Anlat evlat. Nereye gidiyorsun bu saatte?" "Ben öğrenciyim Burn, "diye cevapladı Adakhan. "Konak'a gidiyorum." Pazaryeri'nin arka sokaklarında, fakir mahallelerin birinde olduğunu düşünüyordu. "Öğrenci ha. Sehr Üniversitesi Arz'ın en iyisi diyolar. Ben okumadım bilmem. Sadece duyduklarım böyle . Öyle mi?" "Ee.." Üniversitede okuduğunu mu düşünüyordu gerçekten. Karanlık bir çok şey gibi Adakhan'ın gençliğini de gizlemişti anlaşılan. Adakhan yaşlı adamı bozmak istemedi. " Evet Burn. Genel kanı o yönde." "İyi iyi. Ben aslen buralı değilim. İki yıl önce Kirte'den göç etmek zorunda kaldım."diye anlattı Burn. Konuşurken gözleri dalmıştı. "Neden?"diye sordu Adakhan. "Neden mi?" Yaşlı adam şaşkınca kaşlarını kaldırdı. "Ha. Dur anlatayım. " Ateşin karşısında toparlanarak bağdaş kurarak oturdu. " Kirte Arz'ın batısında bulunur. Bilir misin?" Adakhan kafa sallayınca devam etti. "Heh. Köyüm kuzeydeki Korak Dağ sırasının eteğinde kurulu. Orada eşim, çocuklarım ve torunlarımla yaşıyorduk. Komşularımızla aramız çok iyiydi. Burada kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Garip bir yer." Bir süre soluklandı. Uzun zamandır konuşmuyor gibi heyecanlıydı. Belkide anıların tatlı hatırası buna neden olmuştu. Adakhan zihnini araştırma isteğini dizginledi. İnsanların mahremiyetine saygı duyuyordu " Bir gün bir rahip geldi. Bize özgürlük verecekmiş. Dedik ki biz zaten özgürüz. O ne dedi peki? Zihnimiz köleleşmiş. Bizi zincirlerimizden kurtaracakmış. Rahibi kovaladık köyden. Birkaç hafta sonra komşu köye yardıma gittim. Keçisi doğum yapamayan bir arkadaşımın evine. Hayvan gebeliklerinden anlarım. Geceyi orada geçirdim. Sabah erkenden dönmek için yola çıktım. " Burn duraksadı. Gözleri dolmaya başlamıştı. Yutkunarak devam etti. " Yaklaştıkça köyün üzerinde yükselen siyah duman bulutlarını gördüm. İçimde bir korku belirdi. Bir şeyler olmuştu. Karnım bile ağrıyordu. Yaklaştıkça sönmeye yüz tutmuş evleri gördüm. Enkaz haline dönmüştü herşey. Koşarak kendi evime yöneldim. Gördüklerim... " Burn ağlıyordu. " Gördüklerim karşısında dizlerimin üzerine çöktüm. Eşim, çocuklarım, gelinlerim ve torunlarım. Hepsi. Kazıklara bağlanıp öldürülmüştü. Derileri yüzülmüş, canlı canlı. Ağızları çektikleri açıdan dolayı açık kalmıştı hepsinin." Burn ağlamaya başladı. Adakhan yutkunmakta zorlanıyordu. Yaşlı adamın zihninden yayılan üzüntü dalgasını hissedebiliyordu. Ona yardım etmeyi istiyordu ama bunu yaparsa kendini kaybedebilirdi. O kadar güçlü değildi. "Bunu kim yapmış olabilir?"diye sordu Adakhan. Genç adam hala kendi halindeydi. Khorlat ise kafasını kaldırmadan dinliyor gibi görünüyordu. "Kim mi?"dedi Burn gözyaşlarını silerek. " Bilmiyorum. Tek bildiğim ailem dışında köyde yaşayan herkes parçalanmıştı. Sokaklar insan parçalarıyla doluydu. Bunu bir insanın yapabileceğini düşünmüyorum." Adakhan başını salladı. "Ailen için üzgünüm Burn. Kaybını anlayamam." "Sağol Adakhan. Sağol evlat..."dedi Burn ancak devamını getiremedi. Boğazına saplanan hançer boğuk sesler çıkarmasına neden oldu. Fışkıran kan Adakhan'ın suratına çarptı. Yaşlı adam ellerine boğazına götürerek arkaya doğru yıkıldı. Konuşmaya çalışıyor, anlamsız sesler çıkarıyordu. Adakhan korkudan çığlık attı. Omzunda uyuyan Çapcup uyandı. "Seni bulmam uzun zaman aldı Burn."diye fısıldadı Khorlat. "Ancak verdiğim sözü tuttum. Artık özgürsün." "Sen ne...!" Adakhan kekeleyerek konuştu. Şaşkınca olan bitene bakıyordu. Khorlat ona dönerek, " Zaman kaybını telafi ettim. Karakhurk vaat edileni daima alır. Kısa özgürlüğünün tadını çıkar Adakhan. Lord tekrar yeryüzüne iniyor!" Sözlerinin ardından Çapcup haykırdı. Adakhan korkuyla Khorlat'a baktı. Ve ardından kaçtı. Yola adımını sendeleyerek attı. Düşe kalka korkusunu bastırmaya çalışıyordu. Çapcup'un çığlığı fısıltı haline inene kadar koştu. Acı ve şaşkınlık benliğini ele geçirmişti. Burn acısını Adakhan'a vermiş gibi ağırdı benliği. Gözlerinden yaşlar akarken koştu. Bir an nereye gittiğini anlamak için duraksadı. Zihni korkuya karşı gelmeye, düşünmeye başlamıştı. O anda bir şey Adakhan'a çarptı. Çapcup'la beraber yere kapaklandı. "Adak!" dedi tanıdık ve içini ısıtan bir ses. Kollarından tutup ayağa kaldırdı. "Nerede o Adak. Söyle bana evlat." Adakhan Leon'un gözlerine baktı. Fırtına öncesinde oluşan engin gri bir gökyüzü gibiydi. Ağlayarak," Söz vermiştiniz!" dedi. Leon'un gözleri yumuşadı. "Bilgeliğin önemli bir sorunu da bu Adakhan. Aşırı güven ve nasihat vermek gibi bir sorumluluk üstlenmek."
Adakhan suratını Efendi Leon'un cüppesine gömdü. |
0% |