Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Başlangıçlar ve Sonlar

@haqleah

3000 Yıl Sonra

'Cevapların çoğaldığı yerde gerçekler yozlaşmaya başlar.' Arayışımda beni ileri gitmeye zorlayan şey bu oldu. Topladığım el yazmaları beni gerçeğe ne kadar yaklaştırdı bilmiyorum. Aldığım her cevaba karşılık zihnimde oluşan düzinelerce soruya bakarak çok fazla olmadığına eminim. Yinede... Arzennar'ın geçmişini araştırmak, bugünü anlamak için kilit bir rol olabilir.

Harlbror - Kadim Günlerin Keşfi Üzerine

 

Yıldırım yakınlarda bulunan bir ağacı yüksek bir gürültüyle ikiye ayırdı. Ortalık muazzam bir aydınlanma yaşadı; ağaçtan geriye kalan parçalardan duman çıktığı görülebiliyordu. Ardından gelen gökgürültüsü, Grisoyun ayakları altında ezilen toprağın titremesine yol açtı. Öfkeyle haykıran bineği sakinleştirmek için Lena hafifçe kulaklarını okşayarak telkinde bulundu.

"Sakin ol Sina."

Sakin mi? O lanet yıldırım bizi birkaç metreyle ıskaladı! Sina'nın sesi Lena'nın zihninde öfkeyle yankılandı. Bunca zaman sonra bağın bir getirisi olan bu durum Lena'yı hala şaşırtmaya devam ediyordu. Ağaçlardan uzağa, patika yolun ortasından ilerlemeye devam ettiler.

"Genç bir kısrak gibi davranmayı bırak lütfen. Kirve'e ulaşmamız lazım."

 

Evet. Evet. Şu mesele. Sina'nın sesi hala öfkeliydi. Ama bundan keyif aldığımı düşünme. Lanet Ulak inatçılığı.

"Bak! Yalnız başına dünyayı dolaşmaktan sıkıldığını belirtmiştin."

Gecenin köründe, sağanak yağış altında, zemin çamurdan vıcık vıcık olmuşken sırtımda oturan bir insanla dünyayı dolaşma fikri çok cazip gelmişti. Evet haklısın.

"Aksiliği bırak Sina. Ayrıca benimle birlikte gelmen için seni zorlanmadım. Bu senin seçimindi. Yağmur o kadar da kötü değil üstelik."

Lanet seçimler,dedi Sina hafif bir pişmanlık hissi ile konuşmuştu. Seçimlerimle dünyayı değiştirebilecekmişim gibi sanki.

Lena kafasını sallayarak onu ilerlemesi için dürtükledi. Grisoy aksiliğini ilk defa deneyimlemiyordu. İnsanların neden onlarla bağ kurma fikrine sıcak bakmadıklarını anlamaya başlamıştı. Kimse sürekli şikayet eden bir bineği yoldaş olarak istemezdi. Zorluklar konusunda dayanıklılıkları yüksek olsada zihinlerinde bulunan azim eksikliği aksiliğini kapatmaya yetmiyordu. En azından Lena, Sinayla beraber yolda geçirdikleri aylar boyunca bu fikri edinmişti.

Merkezi Sehr şehrinde bulunan Ulak Loncası'nda başladığı eğitimi biteli bir yıl olmuştu. Mezun olan çoğu Ulak genelde Lonca içi görevler seçmiş, sadece bir avuç kişi Emanet Bürosu'na dahil edilmişti. Bunun nedeni gönüllülük esasına dayalı sistemi dolayısıyla sadece istekli olanların kabul edildiği bir kurum olmasıydı. Lena yollarda geçen bir Ulak'ın yaşamına ayak uydurmaya çalışıyordu çalışmasına ama henüz herhangi bir çatışmaya girme şansı da olmamıştı. Bir iki tane haydut pataklamayı gerçektende çok istiyordu.

Yağmur şiddetini artırarak devam ederken yol kıvrılarak aşağı doğru eğim kazanmaya başladı. Bir Ulak için ay ışığı olmadan karanlıkta ilerlemek tehlikeli olabilirdi. Ayağı tökezleyen bir at kırık bir boyun ya da ezilmiş bir bacak kazanmak anlamına gelirdi. Ancak Sina sıradan bir at değil, bir Grisoy'du. Karanlıkta hafifçe parlayan solgun gri renkte bir ışık saçıyordu. Gündüz bunu fark etmek çok zor olsada, Lena alışmaya başlamıştı. Bu durum onun diğer Ulaklar arasında daima bir adım önde olmasını sağlıyordu. Hava karardıktan sonra hızlı yolculuk yapmanın avantajını inkar edemezdi.

Bir Grisoy nasıl görüyor emin değildi. Efsaneler onların ölen Kadim'lerin ruhları olduğunu söylüyordu. Simugra'nın kutsanmış çocukları olduğunu söyleyenlerde vardı. Lena'ya göre bunlar kocakarı hikayelerinden öte bir şey değildi. Bir Grisoy, eh Grisoy'du. Onların neye benzediği ise farklılık gösteriyordu. Bakan kişi nasıl göründüğünü anlamaya çalışır ama beceremezdi. Letrah bağı Sina'yı Lena'nın gözlerine fark edilir kılıyordu ama bunu Sina'ya söylediğinde hayal gücüyle alakalı olduğunu dile getirmişti. Solgun bir ışıkla parlayan büyük bir at. Beyaz renkli yelesi ve güçlü ayaklarıyka şahane bir at. Ve dost.

 

Her şeye alışabilirim Lena. Her şeye. Ama beni övmene alışamam.

 

"Hahaha, Sina." Lena neşeyle kahkaha attı. "Bu senden duyduğum espriye benzeyen en yakın şey."

 

Alışmaya başlıyorum sanırım, dedi Sina kuşkuyla. İnsanların kafalarının içinden geçenlere ayak uydurmak zor oluyor.

 

"Bu konuda yalnız değilsin dostum." Yağmurdan dolayı pelerininin başlığının içine gömülmüş suratı düşünceliydi. "Bazen bende ayak uydurmakta zorlanıyorum."

 

Sina anladığını belirten bir homurtu çıkardı. Letrah bağı iki zihnin birbirine karışmasına neden oluyordu. Lena'nın bağ konusunda bilgileri sınırlı, deneyimleri ise üstünkörü keşiflerinden ibaretti. Herhangi bir büyü gücü elde etmek için henüz emekleme aşamasındaydı. Bağbüyücüsü Leon bir Grisoy'la bağ kurduğunu öğrendiği zaman Lena'yı uzun uzun sorgulamıştı. Yaşlı adam onu daima ürkütüyordu.

Yaşlı adam eğlenceli. Senin aksine beni anladığını düşünüyorum.

"Zihnimdeki her düşünce kırıntısı hakkında yorum yapacak misin Sina?"

Düşünce? Kırıntı? Sina'nın sesi eğlenti doluydu. Kafanın içinin saman dolu olduğunu biliyorum Lena. Beni kandırmaya çalışma.

"Saman mı?" Lena öne doğru eğilerek Sina'nın kulakları olduğunu düşündüğü yeri yakaladı. " Kulaklarından çakıl taşı düşüren biri için iddialı laflar."

Sina kafasını sallayarak onu uzaklaştırdı. Adımları hızlanmıştı; gecenin sessizliğini bıçak gibi kesen toynak sesleri patika yolda yankılanıyordu. Ortalık şimşekler ve devam eden gökgürültüleri dışından sessizdi. Taşıdığı mühürlü paketler sırtında, balmumuyla bezenmiş çantanın içerisinde yağmura karşı güvende duruyorlardı.

Dakikalarca konuşmadılar. Sessizlik gecenin içinde uzayıp giderken Sina yavaşça fısıldadı. Daha doğrusu Lena'nın zihninde duyduğu ses fısıldıyormuş gibi hissettirmişti.

İleride birileri var!

"Evet hissedebiliyorum."dedi Lena sessizce.

Biraz sonra bir çift yük hayvanının çektiği bir araba karaltısı belirdi önlerinde. Arabanın tentesinin yanında, bir direğin üzerine konmuş gibi duran fener ortalığı hafifçe aydınlatıyordu. Fenerin ışığı altında yük hayvanlarının iri Aqranlar olduğunu fark etti. Yağmurdan ıslanmış büyük kulakları aşağı doğru sarkmış, adeleli kasları çamura dönen yolda gerilerek gıcırdayan arabayı homurtular eşliğinde çekiyorlardı. Burunlarından çıkar sıcak nefesleri solgun fener ışığı altında sis gibi görünüyordu.

Lena yaklaştıkça tentenin altında dizginleri tutan kadının hasır şapkasının önünü kaldırarak ona baktığını gördü. Yanında duran ve üzeri battaniyelerle örtülmüş küçük bir kız çocuğu hafif uykulu halde annesinin omzuna doğru yaslanmış, arabanın ağır ilerleyişi içinde sallanarak gözlerini bir açıyor bir kapatıyordu. Kız Lena'yı görünce ağzı açık bir şekilde gözlerini fal taşı gibi açtı.

"Anne! Yolda Yürüyen!"diye haykırdı Sina'yı işaret ederek.

Kadın yeni fark etmiş gibi hafifçe parlayan Grisoy'a bakınca ağzı açık kaldı. Sonra çocuğun kulaklarını çekerek ona sessizce fısıldadı. Sina'nın kulakları duyduğu için Lena'da istemsizce duymuştu.

"Gece vakti uğursuzluk çıkarma çocuk! O ismi ağzına alma. Hele yağmurlu ve karanlık bir gecede."

Lena şaşkınlıkla Yolda Yürüyen'in ne olduğunu düşünürken kadın ona dönerek biraz korku biraz ihtiyatla ve hafifçe kekeleyerek konuşmaya başlamıştı.

"Efendi Ulak."dedi kadın gözleri Lena'nın pelerinini altından gözüken ceketine bakarak. "Gece yolculuk eden bir Ulak görmemiştim daha önce. Çok önemli bir işiniz olmalı."

Lena ağzını açtığı anda kadının konuşmaya ara vermek için sadece nefes aldığını, sonrasında aynı hızla tekrar konuşmaya başladığını görünce hafifçe içini çekti.

"Öyle bakmayın Efendi Ulak. Sadece şaşırdım. Ama bunu sizi rahatsız etmek için söylemiyorum beni yanlış anlamayın. Gece çöktüğünde yollar daima tehlikeli olur."

Kadın sonunda hızlı konusmaktan dolayı nefessiz kalan ciğerlerine derin bir nefes çektiğinde Lena hızla araya girdi.

"Gece sadece benim yolculuğumu tehlikeli kılmak için çökmüyor."

Kadın hafifçe hıhladı. "Senin kadar genç değilim çocuğum. Sadece evime gidiyorum. Bu halimle haydutların ilgisini çekmem. Senin aksine!"dedi Lena'yı süzerek.

"Dilin oldukça sivri. Çapulcularla uğraşmak düşündüğün kadar zor değil." Sözlerini pelerininin altındaki kılıcının kabzasına uzanarak bitirmişti.

"Öyle diyorsan Ulak Efendi, öyle olsun. Bahar henüz gelmedi. Uzun süre bu yağmur devam eder. Yarım saatlik mesafede bir kasaba var. Kim bilir belki dileklerin gerçekleşebilir." Dizginleri sallayarak aqranları yürütmek için komut vermeye başladı.

Lena, kadının yavaşça hareket eden arabada sallanarak gitmesini izledi. Yağmur şiddetini artırmış, rüzgar uğursuz bir şekilde sertçe esmeye başlamıştı. Lena'nın kemikleri bile soğuğu hissetmeye başlamışkeni Sina ilerlemeye tekrar başladı.

Evet, dedi Sina zihninden, silkelenerek üzerindeki su damlalarını etrafa sıçrattı.Yağmur hiçte o kadar kötü değil!

****************

 

Sina taş ve çamurla kaplı kasabanın içinden aydınlatması diğerlerine göre daha fazla olan iki katlı binanın önünde durduğunda, Lena iliklerine kadar ıslanmış, kemiklerine kadar donmuştu. Tabelasında çitten atlayan bir öküzün resmedildiği, üzeri tenteyle kaplı giriş çamurlu ayak izleriyle lekelenmişti. Hanın pencerelerinden dışarı çıkan ışık, yağan yağmurun aralıksız yeryüzüne düşen küçük su kaynakları gibi görünmesine neden oluyordu.

Ufak boylu, üzeri yağmur lekeleriyle koyulaşmış ama taşıdığı fenerin ışığında yüzü oldukta sert olan bir adam Lena'ya doğru yaklaştı. Lena grisoyun üzerinden yere atladığında çizmelerinin içine dolmuş olan sular dışarı doğru fışkırdı.

Adam sessizce yaklaşarak Sina'nın yularını almak için elini uzattı ama gözleri kocaman açılarak gerilemeye başladı. "Yo-yolda Yürüyen!"dedi kekeleyerek.

Hay ninenin kılçıkları! dedi Sina.

"Korkma."dedi Lena. "Yolu gösterirsen Sina seni takip eder. Güzelce kurulanmasını ve karnının doymasını sağla." Ceketinin cebine uzanarak bakır bir sikke çıkararak adamın eline tutuşturdu.

Adam fenerin ışığında sikkeye bakarken hissettiği rahatlamadan dolayı içini çekmişti. Parayı hafifçe elinde tartıyordu. "Afedersiniz Efendi Ulak. Sehr parasını uzun zamandır görmüş değilim. Dedikleriniz yerine getirilecektir." Sonrasında Sina'ya dönerek, "Takip edin soylu binek."dedi ve feneri önüne tutarak Hanın arkasına doğru giden yolda ilerlemeye başladı.

Sina adamın arkasından giderken bir an için Lena'ya dönüp baktı. Gerçekten de yolda yürüyorum.

Lena homurdandı. Bu Yolda Yürüyen'in ne olduğunu bilmiyordu ama ikinci kez aynı korku dolu bakışlarla karşılaştıktan sonra merak etmeye başlamıştı. Boyası dökülmüş ve çatlamış kapıyı iterek içeri girdi.

Yüzüne vuran anı sıcak hava karşısında sendeledi. Kızarmış et, karışık baharatlar, bira ve insan terinin birbirine geçmiş kokusunu aldı. Kahkaha atarak şarkı söyleyen bir grup şöminenin etrafına dizilmiş bağırıyorlar, dolu olan iki masadaki insanlarda ayaklarını yere vurarak ritim tutuyorlardı. Lena üzerinden sular damlayarak ilerlediğinde onu kısa boylu bir kadın karşıladı.

"Lena!"diye haykırdı kadın neşeyle, içerisinin havasından dolayı tombul suratı hafifçe kızarmıştı.

"Alkız Hanım,"dedi Lena, kadına doğru atılarak sarıldı. Küçük vücuduna oranla büyük olan göğüsleri Lena'nın tam olarak sarılmasına olanak sağlamıyordu ama yinede tanıdık birini görmenin verdiği o sıcak his yorgunluktan kırılan bedenine enerji vermeye başlamıştı. "Bu havada neredeyse yolumu kaybetmek üzereydim. Böyle yoğun bir yağış görmemiştim hiç."

"Şu haline bir bak!" Alkız Hanım Lena'dan biraz uzaklaşarak incelemeye başladı. "Kocaman olmuşsun. Ve saçlarına ne yaptın?" Yaklaşarak Lena'nın başlığını geri ittirdi.

 

Hay Yüce Sin. Kadın hiç değişmemiş. Gözlerinden hiçbir şey kaçmıyor.

Alkız Hanım çığlık atarak elleriyle ağzını kapattı. "Saçlarını mı ördün? Seni aptal çocuk. Gerçekten de bir kız çocuğuna benzemeye başladın sonunda demek ha!"

Yanaklarının kızardığını hisseden Lena, küçükken çamurlarla bezenmiş suratını kızarak yıkayan kadının anaç tavrını tekrar anımsadı. "Arada bir söz dinlemek iyi olur diye düşünmüştüm."

"Söz dinlemek mi ?" Kadın bilmiş gözlerle Lena'nın zihnini araştırmak ister gibi bakıyordu. "Çocuğum. Arz üzerinde bu dediğini yapmak isteyen son kişi sendin. Gerçekten sensin değil mi?" Lena ağzını açtığında onu bakışlarıyla susturdu. " Dur cevap verme. Sana ısınman için sıcak bir şeyler getirmem lazım. Ve yemek. Ateşin yanına geçmeye ne dersin?" Dönerek orada şarkı söyleyen adamların solunda kalan boş masayı işaret etti.

"Teşekkürler Alkız. Ama yola devam etmem gerek. Sadece bir kaç saat dinlenmek için zamanım var." Lena pelerinini çıkararak giydiği siyah ulak ceketinin görünmesini sağladı.

"Ah."dedi Alkız Hanım. "Kim bilir başına ne dertler açtın." Ceketin sol göğsünde bulunan lonca işaretini işaret etti. "O bunağı bir kez daha gördüğümde bundan hiç hoşlanmayacak."

Lena gülümseyerek Alkız Hanım'ın gösterdiği masaya yöneldi. Şarkılar susmuş, kahkahalar dinmişti. Ayaklarıyla ritim tutan insanlar önlerine dönmüşler tedirgin gözlerle Lena'yı izlemeye başlamışlardı. Gözleri bir Lena'ya bir giydiği cekete gidiyor, sanki buna inanamıyorlarmış gibi şaşkınca birbirlerine bakıyorlardı.

Eh, diye düşündü Lena. Bu hoş ceketi kolay kazanmadım.

***********

 

 

 

"O yaşlı adamın poposunu öyle çimdikleyeceğim ki bir daha dik oturmaya çalışmayacak bile! Kuş tüyü yastıklar bile zımpara görmemiş tahta gibi görünecek gözlerine." Alkız Hanım'ın çakmak çakmak olan gözlerine bakmakta zorlanıyordu. Öfkesi yanaklarının daha fazla kırmızıya dönmesine neden olmuştu. "Aptal kız. Gösteriş meraklısı,cesaretini etrafa saçan aptal bir oğlan çocuğu gibi davranmayı bırak. En azından hayatta olurdun. O adamı elime geçirirsem!"

"Alkız!"diye sakince konuştu Lena. "Leon için yapacağın sürprizleri bana açıklama lütfen."

Alkız Hanım'ın yanakları olduğundan daha da kırmızı bir şekilde görünmeyi başarmıştı. "Ben hiçte öyle bir şey söylemedim."dedi kendini savunurcasına. "Sadece..." duraksadı, "sanırım kendime saklamam gerek." diye bitirdi.

"O halde bana şunu açıklamanı istiyorum." Lena sesini alçaltarak konuşmuştu. Handa bulunan diğerlerinin kaçamak bakışlar attığını fark ettiği için ihtiyatlı olmayı tercih etmişti. "Yolda Yürüyen nedir? Yolda karşılaştığım bir kadın bunu söyledi. Ve Sina'yı götürmesi için bıraktığım seyis aynı şeyi dile getirdi. Korkuya kapıldılar."

Alkız yarısı boşalmış kupasını ağzına götürdü. Başını yavaşça iki yana salladı. "O kadın! İnsanları hurafelerle etkilemekte çok yetenekli. Kocasını kaybettiğinden beri kafası karmaşık bir şekilde ortalıkta dolanıyor." Alkız parmaklarıyla masanın yıpranmış yüzeyinde boş kupayla oynamaya başladı. "Loven. İyi bir adamdı. Kasabanın inşası için sürekli yardım ederdi ama çiftliği güneydeki ormanın derinliklerindeydi. Kadim Yollar'a oldukça yakın."

"Şimdi anlamaya başlıyorum. Yozlaşmanın eşiğinde olan yollar tehlikelidir." dedi Lena kaşlarını çatarak. "Nelerin orada seyahat ettiğini bilemezsin."

"Öyle Lena," diye başladı Alkız. "Mera, Loven'in kayboluşu ardından kendini kaybetti. Onu yolda gezinen beyazlara bürünmüş bir yaratık tarafından kaçırıldığına inanıyor. Ama çiftlikten taşınmayı da sürekli reddetiyor."

"Yolların ne tezatlıklar çıkaracağını kestirmek zor olur genelde. Bu daha önce duymadığım bir şey Alkız. Yollara dahil olanlar dışarı çıkamaz." Lena'nın kendinden emin konuşması sonrası Alkız ona sorgularcasına bakmaya başladı.

"Bu sana neden Yolda Yürüyen dediğini açıklamıyor tabi," diye devam etti Alkız. " Siyah ceketine bakarak bunu söylediğine inanamıyorum."

"Sanırım sana açıklama zamanım geldi." Lena gözlerini kaçırmadan hanımın gözlerine baktı. "Sina bir Grisoy."

Gözleri kocaman açılan tombul kadın kendini Lena'dan uzağa geriye doğru attı. "Bir Grisoy?" dedi kekeleyerek.

"O kadar da kötü değil Alkız."

"Aptal çocuk" diye hırladı tombul kadın. "Onlar Khardölü!"

"Masallara inanmaya mı başladın Alkız. Bir an Mera'yı yadırgayan kelimeler söylüyorsun. Bir an sonra bağnazlığa kucak açıyorsun."

"Bak çocuk. Masallar çoğunlukla safsata dolu oluyor, doğru. Ama karanlığı anımsatan sözler yalan söylemez. Hatta Kimsesizler bile sana bunu söyleyebilir. Ayrıca buna nasıl müsaade edebilirsin. Ben bile bağın zorlamayla oluşmayacağını biliyorum."

"Bağ senin hayal ettiğin gibi bir şey değil Alkız," dedi Lena düşünceyle. Zihninin arkasında Sina'yı hissettiği kısım Grisoy'un keyifli olduğunu söylüyordu. Ayrıca yediği şeyin tadını alabilecekmiş gibi hissediyordu. Arpa?

"Nasıl olursa olsun lanetli bir binekle bağ kurmak delilik Lena." Elleriyle şakaklarını ovmaya başladı. "Neredeyse sana biraz sağduyu öğrettiğimi düşünmüştüm."

"Benim seçimimdi Alkız. Hem başka çaresi de yoktu. Bir Grisoy'la bağ kurdum, daha doğrusu o benimle kurdu. Benim seçimimdi diyorum çünkü biri tarafından yönlendirilmiş gibi hissetmekten nefret ediyorum. Ama bu hissi uzerimdem atamıyorum. Bağ insanı değiştirir derler hep. Bana baktığında gördüğün bu değişimin nedeni budur belki de."

Alkız sessizce Lena'ya bakmaya başladı. Bir süre sonra kafasını salladı. "Senin için bir çıkın hazırlayacağım." Masadan kalkarak Lena'yı tek basina düşünceleriyle yalnız bıraktı.

Başka bir seçeneğim yoktu, diye düşündü Lena hüzünle.

Ulaklar Arzennar uzerinde resmi yazışmaları ve emanet adı altında değerli nesneleri şehirler arası taşıyan özel bir oluşumdu. Sıradan bir binici Ulak Lonca'sına kabul edilmez, sadece letrah bağı kurmuş Letrahlar arasından seçilirdi. Bu da sayılarının az ama güvenilir olmasını sağlıyordu. Şehir devletlerinin bağımsızlıkları için güvenilir.

Bir Ulak resmi görevli olarak gittiği her yerde barınma ve beslenme ihtiyacı daima şehir hazinelerinden karşılanır, her bir sefer başınaysa on altın sikke kazanırdı. Lena çocuk yaştan itibaren sürekli birileri tarafından korumaya alınmış bir yetimdi. Birlikte yaşadığı aileler ona sürekli kendi çocuklarıymış gibi davransada o bundan nefret etmişti. Sadece Alkız Hanım ona kendi çocuğu gibi değil bir arkadaşıymış gibi davranmış ve sonunda Lena kaçmayı bırakıp aidiyet hissettiği bir yer bulduğunu düşünmüştü.

Ta ki o garip geceye kadar.

"E-efendi Ulak?"

Lena sesi geldiği yine doğru düşüncelerinden uzaklaşarak döndü. Bölge muhafızı alayına mensup olduğunu tahmin ettiği bir savaşçı ona bakıyordu. Bir yüzbaşı olduğunu tahmin etti Lena. Pelerininin armasına eklenmiş üç yıldız vardı ama solmaya başlamışlardı. Kırlaşmaya başlayan saçları kısaydı. Sert ve köşeli yüzü çenesinden sol gözüne doğru uzayan bir yara izine sahipti.

"Efendim Yüzbaşı," diye sakince konuştu Lena.

"Doğudan gelen bazı tüccarlar Chorakh'ın ötesinde hareketlilik olduğunu söylüyorlar. Bize söyleyebileceğiniz yeni haberler var mı?"

Chorakh. Lanetli topraklar. Caraxibor'un, efendisi Khurak'a karşı geldiği ve Tomar'ın üç ejderhasını öldürdüğü topraklar. Alevin ve büyünün Arzennar üzerinde bıraktığı yoğun tahrip o toprakları parçalamış, kraterler ve uçurumlarla yeniden inşa etmişti.

Lena istemsizce başını doğuya doğru çevirdi. Bağ kurduğu ilk an doğudan muazzam kudretli bir haykırış duyduğunu düşünmüştü. Bağbüyücüsü Leon'a bunu sorduğu zaman sadece muğlak cevaplar almıştı. Diğer Ulaklar o haykırışa Caraxibor'un Son Çığlığı ismini vermişlerdi. Kilazhe'nin İhaneti sonrası bağa karşı gelen o kudretli haykırış. Ancak bir daha o sesi duymamıştı. Sadece silik bir ize benzer hafif bir rüzgar sesi geliyordu kulağına odaklandığı anlarda ama zamanla kaybolacağına dair temin etmişti Leon.

"Doğu asla sabit kalmaz yüzbaşı. Chorakh'ın ötesinde ne olduğunuysa yalnızca Sin bilebilir." Lena başını tekrar savaşçıya doğru çevirdi. "Sarghelar'ın hükmü hala o topraklarda sürüyor."

Sarghelar ismini duyan yüzbaşı hafifçe soldu. "Kötülüğün zikredilmesi kötü şans getirir Efendi Ulak. Siz bile bu kadar sorumsuzca kullanmamalısınız."

Lena kaşlarını kaldırdı. "Şansa ihtiyacım olduğu zaman onu kendim yaratırım yüzbaşı. İsimlerden korkmak için yeterince büyümüş görünüyorsun."

Yüzbaşı kızararak yerine oturdu.

Lena derin bir nefes aldı. Yüzbaşıya dönerek, "Afedersin. Üç günde yüz fersah yol kat ettim. Yorgunluk anlayışımı gölgeliyor."

Sorun değil Efendi Ulak," dedi dostça gülümseyerek. "Adım Odun. Daha doğrusu kullandığım isim bu. Ailemin bana verdiği bir isim daha vardı ama zamanla unuttum onu."

Lena şaşırdı. "Unuttun mu? Sana verilen ismi nasıl unutabilirsin?"

Odun yara izini göstererek, "Haydutların kurduğu bir pusuda bu yarayı aldım. Ama daha da kötüsü bu sadece görünen kısmı. Mangamızda bir hekim bulunması büyük şanstı. Tekrar nefes almak için ufak bir bedel."

Lena anlamıştı. Hekim. Bağbüyücüsü'ne benzeyen ama güçlerini tamamen tamir etmek için kullanan Letrahlar. Letrah bağı sadece binek yada kadim canlılarla değil bitkiler ve ağaçlarla da kurulabilirdi. Hekimler Arzennar boyunca sürekli seyahat ederler ve ihtiyacı olan herkese şifa dağıtarak yaşarlardı.

"Gerçekten de küçük bir bedel." diye mırıldandı Lena. O yara izi görünürde muhtemelen Odun'un kafasını neredeyse iki ayırmış bir darbeden geriye kalan tek şeydi.

"Gerçekten de öyle," Odun başını iki yana salladı. "Garip zamanlar bunlar. Sakinliği özleyeceğim aklıma gelmezdi. Eğer sorun olmazsa bir Ulak için çok genç olduğunuzu söylemem gerekiyor."

"Yaşam deneyimle ölçülür. " Yüzbaşıya karşı içinde garip bir şekilde dostça hisler beslemeye başlamıştı. "Sehr'den geliyorum. Kirve'e ulaşmak için şafakta yola çıkacağım."

Yüzbaşı onayladı. "Bu fırtına daha da şiddetlenecek Efendi Ulak. Bahar sessiz gelmez."

Bu tanıdık atasözünü duymak Lena'ya mutlu hatıralarını anımsattığı için gülümseyerek cevapladı. "Hiçbir zaman."

Yüzbaşı hafifçe başını eğerek selam verdi.

Tek bir söz ve beni kabullendi. Ulak olmamım bir etkisi yoktu. Birlikler yabancılara karşı nezaket göstermezler. Evime döndüğümü hissetmeye başladım sonunda.

Zihninde Sina'nın yediği yemin arpa olduğundan şu an oldukça emindi. Pelerinine sarılarak gözlerini kapattı. Şöminenin alevi ve bağın büyüsü içini ısıtıyordu ama kendini garip bir şekilde titriyormuş gibi hissediyordu

 

Loading...
0%