@harbidengerek
|
2. BÖLÜM Garip Yaşlı Adam Yedi yaşındaydım. Köyümüzden ilk çıkışımdı, otobüsle seyahat ediyorduk. Hemen yanımda bir kız oturuyordu, diğer yanımdaysa annem vardı. Sanıyorum saat 3 sularıydı. Konforsuz koltuklu, içinde mor ışıkları olan, adeta dalgalı bir denizde ilerleyen gemi edasıyla sallanan bir otobüstü. İlk gördüğümde dış boyasının kırmızılığı gözümü almıştı, şimdiyse içerideki mor ışık beni benden alıyordu. Adeta beni kendine çeken bir tondu; bir sinek gibi yapışmıştım o harika tona. Annem uyurken yanımdaki kızla sohbet etmeye başlamıştık. Tarçın renginde saçları, hafif sararmış dişleri, basık ve sıcak otobüs havasından dolayı pembeleşmiş bir teni vardı. Eh, sesi de Ayça öğretmenim kadar olmasa da güzeldi. İçinde bulunduğumuz otobüs ve gittiğimiz yer hakkında konuşuyorduk. Ailesinin yan köyümüzde biraz arsası varmış; içine binlerce oyuncak ev sığabilirmiş ve şehre gidince ona oyuncak ev alacaklarmış. Tabi ben oyuncağın ne olduğunu o gün öğrendim. Bazen aynı sınıfta olduğum insanlar (onlara arkadaş diyemem, öyle hissettirmiyorlar) bahsederlerdi ama sormazdım. Sormaya cesaretim yoktu. Bana erkeklerin oyuncak askerlerden ve arabalardan hoşlandığını; kızlarınsa evler ve bebeklerden hoşlandığını söyledi (o halde annem bir kız olamazdı , çünkü bebekken bile beni öldürmeyi denemiş; bir ayağımı kırmış. Tabi bu ayrı bir konu ama). Sanırım çok ses çıkarmış olmalıyız ki annem uyandı. Beni gözleriyle iyice bir süzdü. Tam fırçalamaya başlayacakken yanımdaki kızı görmüş olmalı ki birden sustu ve sakince kolumu cimcikledi. O an gözlerim yaşardı; bu annemin bana en sevgi dolu dokunuşuydu. Ama bu duygu çok sürmedi. Kulağıma eğilip: "Sessiz ol küçük fare, yoksa seni sonsuza dek bodruma kilitlerim," dedi. Yolculuk boyunca esnemek için bile ağzımı açmadım. Sonunda şehre varmıştık, halamı ziyarete gidiyorduk. O ve çocukları büyükşehirde yaşıyordu. Şehir inanılmaz uzunlukta binalara sahipti; her yerde arabalar vardı ve insanlar koşuşuyordu. "Sanırım buraya da ilkbahar gelmiyor," diye düşündüm. "Burada da herkes mutsuz." Annem, halama hediye almak için yolda bir züccaciyede durdu. İşte o an hayatımda gördüğüm en güzel şeyi gördüm. Bir oyuncak olmalıydı bu; o kızın dediklerine birebir uyuyordu. Ama uzanamıyordum, ona boyum yetmedi. Yoldan geçen birine seslendim: "Abi, onu bana verebilir misin?" Beni ayağıyla itekleyip geçti. Sonra anneme seslendim. Normalde onunla konuşmaya bile çekinirdim ama bu, acil bir durumdu benim için. Annem de beni duymadı ya da belki duymazlıktan geldi, çünkü beni gözleriyle süzdü ve sonra önüne baktı. O sırada birisi beni dürttü. Bir adamdı bu: Beyaz sakalları uzamış, Kur'an kursundaki hocalara benziyor, üzerinde havlu benzeri bir kıyafeti ve üzerinde "Olimpos" yazan bir kemeri vardı. Ondan uzaklaşıp annemin bacağına sığındım, ona orada deyip adamı gösterdiğimde oraya bakıp bana delirmişim gibi baktı ve "Benimle dalga mı geçiyorsun?" deyip beni bacağından fırlattı. Kafamı reyonun demirine vurdum. Gözlerimi açtığımda adam yanıma gelmişti. Bana: "Ego amicus sum," dedi. Garip bir şekilde anladım ve cüsseli gövdesine sarıldım. O sırada annem elimden tuttu ve beni sürüklemeye başladı. Sanırım işi bitmişti. Uzun bir yolculuktan sonra kuzenlerimin ve halamın yaşadığı binaya gelmiştik. Bina göğe kadar uzanıyor ve ucu görünmüyordu. Garip görünüşlü adam da bizi takip etmişti ve benimle beraber göğe bakıyordu. Ona kısık sesle "gitmesini" söyledim ama beni dinlemedi. O sırada annem bunu duymuş ve bana sert bir tokat yapıştırmıştı: "Eğer orada da böyle davranırsan seni lime lime ederim, sırtındaki yanıklardan bir tane daha mı istiyorsun?" İstemiyordum. Sessizce: "Tamam," dedim. Yukarıya çıktığımızda halam beni yanaklarımdan öptü ve kuzenlerimle oynamaya götürdü. Ama annelerinin bu kadar sakin ve sevecen olduğuna bakmayın; onlar da adeta annemin küçük halleriydi. Birden hayatımın en önemli şeyini gördüm. Evet, işte oradaydı; oyuncak araba! Ona koşmak ve oynamak istiyordum. Derken yüzüme bir yumruk yedim. Bu, en büyük kuzenimdi. Toplamda üç kardeşlerdi. Yüzüme yediğim yumrukla burnum kanamaya başlamıştı. O sırada kuzenim: "Küçük bir fare, oyuncaklarımızla oynayamaz," dedi. Hepsini sakladılar. Tam o anda annem içeri girdi. Kuzenlerimle selamlaşıp onları bir güzel öptü. Odadan çıkarken ise burnunu kaldırdı, gözlerini kısıp bana bir pislik görmüşçesine baktı ve: "Koltuklara kan bulaştırma," dedi. Kendimi üzerine basılmış bir köpek pisliği gibi hissettim. Tüm tatil (Tabi tatil denilebilirse.) yine aşağılanmalar ve kanamalarla geçti. İkinci gün yine dayak yedim ama bu sefer değişik bir şey oldu. Garip kıyafetli adam yine ortaya çıktı ve ona sarıldım. Ve ben her ona tepki verdiğimde, bana deli diyerek beni bir daha dövüyorlardı. Bir hafta sonra tepki veremez oldum, artık mimiklerimden ürküyordum. O haftadan sonra bir daha gülümsemedim. O gece rüyamda garip kıyafetli adam bana bir kapıdan sesleniyordu. 13 yaşımdaki o portalı ilk defa orada görmüştüm. |
0% |