Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@harbidengerek

KALPSEL ACI

Şu kızı hatırlıyor musunuz? Hani şu babasından dayak yediğim... Bugün onu tekrar gördüm.

Günlerden cumartesi. Sabahın soğuğundan dolayı titreyen ince bedenim, açlığın verdiği kan şekeri düşüklüğü... Meğer nasıl nimetlermiş bunlar. Ey ahali, duyun sesimi, siz kalp acısını biliyor musunuz? Bu kadar acı, işkence, soğuktan soyulan deriler, kan kaybı... Evet, hepsinden daha kötü olan şeymiş kalp ağrısı.

İşte böyle bir sabahta gördüm onu. Kahverengi saçları, şekilli kafasından beline kadar iniyor, deri eldiven içindeki elleri belli oluyor, belki görünmüyor ama insanı böyle büyülüyor. İnce bedeni beni benden alıyor, evren boyu şiirler bu çehreyi açıklamaya yetmiyor. İşte ben de açıklayamıyorum ki size bu tanrıçayı. Karşımda belirdi bu sabah; inceledi ince ve yaralı vücudumu, derisi soyulmuş ayaklarımdan kaburgalarımı gösteren ince kıyafetlerime kadar. Kafama gelince durdu o kahverengi gözler; yargılıyor, adeta idam ediyordu beni. Sadece gözleriyle bana bunu hissettirdi. Sonra yüzüme baktı... Kahrolası, yara bere içinde, çenesinden sarkan bir parça et olan bir sokak köpeğinin yüzüne. Kırık ve çürük dişlerle gülümsedim ona. Yaptığını görecektiniz, o küçük mimiği... Belki onun için bir şey değildi ama bana ölümü çağrıştırdı o hareket. O yüz bana bakarak ekşidi. O tanrıça dediğim, merhamet ve güzellik tanrıçası... Belki Afrodit'in kıskanacağı o güzel yüz Hades mi çıkmıştı? Benle ve yaşamımla alay etmişti, aldatmış, hor görmüştü beni. Alaycı bakışlarıyla önüme 1 TL attı. Onda babasının yüzünü gördüm, o nefret içine işlemişti.

Yavaş yavaş yürümeye başladı. Yüzüm aşağıda, gözlerim o bir lirada... Aklımdan geçen, onu almak ve ona fırlatmak, bağırmak, çağırmak, bir şeyleri devirmek... Ama ne anlamı vardı ki? Bir kere kırılmıştı kalbim, onurum, sabrım. Oturdum ve gitmesini bekledim. Ağır gözyaşlarım gözlerimde birikmiş, hıçkırıklarım boğazıma takılmıştı. Ağlayamıyordum. Ağlasam ağlardım, ama bir şey durduruyordu beni. Kalbimin içi fırtınalar ile doluydu; her atışı bir bıçak gibi saplanıyordu, bir bıçağı denedim, bu kadar acıtmazdı. Yüzüm yanıyordu; ateşi denedim, bu kadar yakmazdı. Beynime sopa yemiş gibiydim; sopa bu kadar ağrıtmazdı. İnsanın tek katili kendisiymiş meğer dostlar, ben bunu bugün anladım. Ah, keşke annem bir kere daha vursa, bir parmağımı daha kesse, bir bıçak daha yesem boğazıma... O buz sarkıtı kalbime girse de çıkarıp atsa şu acıyı. Ah, çok acıyor dostlar. Arkadaşlar, hanginiz neredeyseniz beni duyuyorsanız artık çıkarın sesinizi, eşlik edin acıma. Dinmiyor, dinmiyor dostlar.

Saatlerdir buradayım, sokakta yatıyorum. Asfalt yatağım, kar örtüm olmuş, rüzgâr bana ninni söylüyor, uyutmaya çalışıyor beni. O bile hissediyor. Ah, kim bilir neler duymuş, nasıl acıları biliyor. Ne bilirse bilsin, bu kadar acıyı biliyor mu? Duymak kolay mı böyle acıyı? Kalbin haşlanmasını, beynin zonklamasını... Herkes bilir mi ölüm arzusunu?

Ben kışın doğdum ve hep kışı yaşadım. Eğer bu kış ise kalbimdeki ne o halde? Bu fırtınaysa içimde esen ne? İşkence acı veriyorsa içimdeki nasıl bir işkence ki kelimeler acıma yetmiyor? Beynimde hâlâ o an dönüyor, beynim bana oyun oynuyor. Hayallerim kırılıp yüreğime batıyor, içimden etimi lime lime ediyor. İç kanamayı bilirdim, bu kadar acıtmazdı.

Gözlerimi yine hastanede açtım. Sanırım soğukta donuyormuşum ve bir haftadır komadaymışım. Doktora sordum: "Soğuktan donan bir hastanın içi sönmez mi? Neden hâlâ yanıyor? Tüm yaralarımı diktiyseniz neden bu kadar acıyor? Madem kan durdu, neden hâlâ kanıyor?"

Loading...
0%