Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Ben Eskiden

@haticebariss

Sahip olmak kolaydı bir insana. Zor olan sahip olduğunu özgür bırakabilmekti. Ama insan korkardı kaybetmekten. Bu yüzden göze alamazdı bazı ihtimalleri. Her aşkın yası tutulmazdı. Sevilmediğin bir kalbin yası hiç tutulmazdı. Tutulmamalıydı.


YAZARDAN

Neslihan'nın hızla kolunu çekmesiyle bilekliği kopar ve yere düşer. Bilekliğin düştüğünü ikiside farketmez. Neslihan arkasını dönüp çıkar odadan. Yavuz kapıya doğru bakıp seslenir

"Begüm sıradakini çağırabilirsin"

...........................


NESLİHAN'DAN

Pislik herif. Yavuz 1.85 boylarında, yeşil gözlü, geniş omuzlu 30 lu yaşlarda çok yakışıklı bir adamdı. Bu yaşta bu başarıyı elde etmesi hayran olunası bir şeyken. Benim midemi bulandırmıştı sadece. Hayvan herif. Güzel şeyler zaman alır derler ama zaman benden güzel olan ne varsa almıştı. Son zamanlarda sanki herkes beni ağlatmaya yeminli gibiydi. Yeterince üzgündüm zaten. Daha ne olabilirki dedikçe hep bir fazlasıyla karşılık veriyordu evren bana. Acılar yeni acılar getiriyordu. Tek istediğim tutunabileceğim ufak bir umut kırıntısıydı. Ama hayat onu bile çok görüyordu bana.


Ağlamak istemiyordum ama gözyaşlarım yine bana sormadan akıyordu gözlerimden. Binadan çıkıp bahçe kapısına doğru ilerledim. Omzuma dokunan elle başımı çevirdiğimde bana arabayla çarpan o mavi gri gözlerle göz göze geldim.

"İyi misin?" Eliyle ağacın altındaki bankı işaret etti. O yanındaki çocukta iki kızla beraber orada oturuyordu. "Ağladığını gördümde merak ettim"

"İyiyim"

Hafifçe yalancı bir gülümseyle "pekala"

Arkamı döndüm ve yoluma devam ettim.


.............................


FİSUN'DAN

"Hayır, hayır"

Yine o kabuslara uyanmıştım. Yine yıllar önce Yavuz'un eski karısına yaptırdığım kaza anı. Virajlarda arabayı kullanırken direksiyonu kırıp uçurumdan düşsün diye üzerine sürmüştüm arabamı. Ve tamda düşündüğüm gibi olmuştu. Araba uçurumdan aşağı yuvarlandı. O günden sonra bugünün aklımdan geçmediği tek bir günüm dahi olmamıştı. Yavuz'un başka birini sevmesine başka bir kadınla mutlu olmasına katlanamıyordum. Gözlerimi açtığımda koltukta uyuyakaldığımı fark ettim. Hava kararmıştı. Yavuz hala gelmemişti. Terasa çıktım. Rüzgarın yüzüme çarpmasıyla gerçeklere uyanıyordum.

Eğer biri sizi sevmiyorsa bunun sizin ne yaptığınızla ya da ne yapmadığınızla hiçbir alakası yoktu. Sevecek insan ne yapmazsan yapma seviyordu zaten. Sevmeyecek insanda ne yaparsan yap sevmiyordu zaten. Bunun bizim çabamızla hiçbir alakası yoktu. Hatta emek verdikçe bağlanıp, değersizleşiyorduk. Kimse kendisine körü körüne bağlı olan birine değer vermezdi. Beni hiç sevmeyen, ne yaparsam yapayım belkide beni hiçbir zaman sevmeyecek bir adamın hayatında kalmaya çalışıyordum. Zaman hiçbir şeyi değiştirmezdi aslında, sevgisiz insanlar yerini değiştirmediği sürece hep sevgisiz kalırdı. Kim bilir kaç ev bir kadının sessiz çığlıklarıyla doluydu. Kimse çıkarları uğruna sevemeyeceği bir insanı hayatına almamalıydı. Bunun suçlusu bendim biliyorum. Ben hep onun hayatında kalmaya çalıştım. Şunu da yapsam belki beni sever diye diye gurursuz, acınası, nefret dolu bir kadın oldum çıktım. Aynaya her baktığımda kendimi dünyanın en çirkin, en sevilmeyecek kadını gibi görünüyordum, sevdiğim insandan sevgi göremediğim için. Oysa ben güzel bir kadındım, sevildiğim bir kalpte olsaydım eğer.


...............................


YAVUZ'DAN

Deri koltuğumdan kalkıp kapıya doğru ilerlerken masanın yanında gördüğüm bilekliğe kaydı gözüm. Yavaşça eğilip aldım yerden. Elimde duran bilekliğe baktım. Eski, değerli bir şeye benziyordu. Bugün kolundan tuttuğum kız geldi aklıma. O an kolundan tutuşum, bana bakışı mavi gözleri, siyah uzun dalgalı saçları geldi gözlerimin önüne. İnsanın inanamayacağı kadar güzel bir kızdı. Onun bileğindeydi bu bileklik. Elimdeki bilekliği çekmeceme koyup çekmeceyi kapatıp, masamda duran deri çantamı aldım çıktım odamdan. Eve doğru sürdüm arabamı.


Bahçeden içeri girdiğimde terasta Fisun'u gördüm. Arabadan indim. O da bana bakıyordu. Arabadan inip evin kapısına doğru yürüdüm. İçeri girdim. Odama gittiğimde terasın kapısı hala açıktı. Bende terasa çıktım. Ceketimi çıkarıp Füsunun sırtına koydum.

"Üşüyeceksin"

"Ben hep üşüyorum zaten"

Yüzünü bana döndü. Ellerimi tutup

"Sen bana böyle buz gibi bakarken üşüyorum. Senin beni sevmediğini hissedince üşüyorum. Kalbim üşüyor. Ruhum üşüyor."

Aramızda bir adımlık mesafe var yoktu. Füsun'a doğru bir adım attım. Ona sarıldım. Başı göğsümdeydi.

"Özür dilerim. Sana böyle hissettirdiğimi bilmiyordum. Sen benim için çok değerlisin. Hep öyleydin. Ve her zaman öyle kalacaksın."

Dudakları değmişti dudaklarıma. Bana ait olmayan bir hayatı yaşıyordum sanki. Yaşadığım hayatla aramda kilometreler varmış gibi ama yanı başımdaymış gibi. Biri bir başkasının hayatını almış önüme sermiş gibi. Bir şehrin en ücra köşesinde yalnız başıma olduğum, en büyük kalabalık gibi.

Başımı geriye doğru çektim. "Özür dilerim ama bunu yapamam. Evlenmeden önce söylediğim gibi biz beraber büyüdük ben......ben sana o gözle bakamıyorum....Bak eğer canını acıtıyorsam, istediğin her noktada, istediğin her an gidebilirsin. Seni her zaman desteklerim. Asla sana darılmam. Ne zaman yeni bir hayat kurmak istersen gücümün yettiği son noktaya kadar sana yardımcı olurum. Annelerimizin bize biçtiği bu hayatı yaşamak zorunda değilsin. Bunu en başında kabul etmemiz hataydı zaten o şokla anlayamamıştım özür dilerim. İzin vermemeliydim böyle bir şeye nasıl tamam dedim bilmiyorum. Sana bunu yaşattığım için inan her gün benimde canım yanıyor. Seni mutsuz görmek istemiyorum."

Gözlerinden akan yaşlarla bakıyordu bana.

"Gidemem.... Gidemem. Ben sana aşığım Yavuz. Bu en başından beri böyleydi."

"Özür dilerim" diyip döndüm arkamı. Elimi tutan elle duraksadım. Başımı döndüğümde Fisun yaşlı gözlerle bana bakıyordu.

"Bugün en azından ben uyuyana kadar yanımda kalır mısın?"

Evet anlamında kırptım gözlerimi. Fisun gidip yatağa uzandı. Bende onun yanına gidip oturdum. Sırtımı yatağın başlığına dayadım. Fisun'a baktım. Bazen ona sevgi göstermek istiyordum ama beni yanlış anlamasından korkuyordum. Onu seviyordum ama bir kardeş gibi.

Gözlerimi açtığımda hava aydınlanmıştı. Fisun hala uyuyordu. Yavaşça yataktan kalktım. Oturarak uyuduğum için sırtım ve boynum ağrıyordu. Gidip yüzümü yıkadım. Üzerimi değiştirip çıktım evden. Bahçeye indiğimde Berk bana doğru yürüyordu.

" Günaydın amca"

"Ooo seni bu saatte ayakta görmek gözlerimi yaşarttı Berk Bey"

"Gözlerin yaşarmasın amcacım çünkü yeni uyanmadım eve yeni geliyorum. Yeni uyuyacağım." Diyip göz kırptı

Gülümsedim. Berk cümlesine devam etti "okula mı?"

"Evet"

"O zaman sana kolay gelsin"

"Sanada iyi geceler. Bence babana yakalanmadan bir an önce gir içeri"

Kaşları kaldırıp elini bay bay anlamında sallayıp eve doğru yürüdü. Bende gülümseyip arabama bindim. Okula doğru ilerledim.

Okula geldiğimde beni Begüm karşıladı. "Günaydın Yavuz Bey"

"Günaydın Begüm"

"Bugün dinlemek istediğiniz son 5 kişi geldi. Yukarıda sizi bekliyorlar."

Yukarı doğru yürüdüm.

.........................................


NESLİHAN'DAN

Kapının çalınmasıyla açtım gözlerimi. Hızla aşağı inip kapıyı açtım. Kapının önünde iki takım elbiseli adam. Arkalarındaysa kamyonetten inen personeller vardı.

"Buyrun"

"Behçet Aral'ın evi mi?"

"Evet"

"Ödenmemiş borçlardan dolayı haciz işlemi başlatıldı. Bunun için geldik"

"Ne"

"Behçet Bey burada mı?"

"Hayır babam yok"

"Geçebilir miyiz?"

Hayır anlamında salladım başımı

"Çekilin lütfen. İşimizi zorlaştırmayın"

Diyip içeri girdiler. Evdeki eşyaları tek tek çıkarıyorlardı. Dedemin bana aldığı piyonayu kaldırmaya çalıştıklarında koşup piyanoyu tuttum. Yaşlı gözlerle

"Hayır....hayır o olmaz. O bana dedemin hatırası... Hayır"

"Lütfen işimizi zorlaştırmayın."

Ağlayarak "Hayır olmaz...olmaz"

Benim dinlemeyip alıp götürmüşlerdi. Her şeyi. Yarım saat sonra bom boş olan eve baktım. Onlar çıktıktan sonra kapıyı kapatıp. Kapının önüne oturup ağlamaya başladım. Yine iliklerime kadar hissetmiştim çaresizliği. En tanıdık duyguydu bana.


.....................


YAVUZ'DAN

Hava kararmıştı. Önümdeki dosyayı kapatıp çekmeceye katmak için çekmeceyi açtım. İçinde duran bilekliğe baktım. Elimdeki dosyayı masanın üzerine bırakıp bilekliği elime aldım. O kız geldi gözümün önüne. Çekmecede duran diğer dosyaları çıkardım. Başvuran bütün öğrenciler vardı. Neslihan'nın dosyasını bulduğumda diğer dosyaları çekmeceye koyup kapağını kapattım. Fotoğrafına baktım. "Neslihan Aral" Bu isim tanıdık geliyordu bana. "Aral"...... "Ziya Aral. Tabi ya." Küçüklüğüme daldı gözlerim. Ziya Aral beni müzikle tanıştıran adamdı. Ben 12 yaşındayken bana evinde piyano dersleri vermişti. Bana keman çalmayıda o öğretmişti. Beni notalarla o tanıştırmıştı. Ziya Aral'la yaşadığım bir sahne gelmişti aklıma. Yaklaşık 25 yaşlarındayken yurt dışından döndükten sonra onun evine gitmiştim. Piyanoyu salonun ortasında göremeyince sormuştum ona.

"Piyanonuz nerede?"

"Asıl sahibinde" kaşlarımı kim anlamında kaldırdım. Ziya Aral cümlesine devam etti. "Neslihan'da"

Elimdeki bilekliğe tekrar baktım. "Neslihan....Sen o Neslihan mısın?"

Bilekliği sıkıca tuttum elimde. Neslihan'ın dosyasını aldım. Masa lambamı kapatıp çıktım odadan. Dosya'da yazan adrese doğru sürdüm arabamı.

...........................


NESLİHAN'DAN

Dışarıdan gelen tıkırtılarla gözlerimi açtım. Ağlamaktan içim geçmiş, kapının önündeki parkeye uzanmışım. Hava oldukça kararmıştı. İçerisi sadece dışarıdan gelen ışıkla aydınlanıyordu. Kapının yanındaki pencerenin köşesindeki perdeyi hafifçe aralayıp dışarı baktım. İki adam elindeki bidonları bizim evin duvarlarına boşaltıyorlardı. Korkudan perdenin yanından çekildim ve kapıya dayadım sırtımı. Dışarıdan yükselen alevlerle aydınlandı etraf. Kapının kilidi açtım dışarı çıktığımda. Beni arkamdan belimden saran elle olduğum yerde çırpınmaya başladım. Elinden kurtulmaya çalışıyordum. Yanımıza yaklaşan adam beni tutan adama bakıp eliyle beni gösterdi.

"Behçet'in kızı mı lan bu?"

"Galiba"

Yanıma yaklaştı bir eliyle yanağımı okşayıp güldü "güzel parçaymış"

Yüzümü çektim ellerinden

"Kızı alda insanlar toplanmadan uzaklaşalım buradan"

Çığlık atacakken eliyle ağzımı kapattı. Elinden kurtulmak için debeleniyordum ama nafile. Sürüklenip gidiyordum ardından. Arabaya doğru götürüyorlardı beni.

Kolumu tutan yabancı bir el ile beni tutan adamın yüzüne inen yumruk arasında saliseler oynuyordu.

Yavuz Behram'ın ela gözleriyle birkaç saniye göz göze geldik

"Arabaya bin"

Korkudan hızla atıyordu kalbim. Adamların ikiside Yavuz'un üzerine doğru geldiler. Yavuz büyük bir ustalıkla yumruklarıyla ikisinide yere serdi. Biri ayağa kalktı. Cebinden çıkardığı bıçağı Yavuz'a doğru

savurdu. Yavuz adamın bıçağı tutan kolundan tutup kafasıyla burnuna geçirdi. Adam tekrar yere serilmişti. Yanındaki adam gidelim anlamında sallamıştı kafasını. O da ayağa kalktı. Ağzından akan kanlarla Yavuz'a bakıp

"Bu iş burada bitmedi" diyip uzaklaştılar yanımızdan.

Yavuz bana yaklaşıp " iyi misin?"

Evet anlamında salladım başımı. Yavuz cümlesine devam etti "Hadi gidelim buradan"

Alevler evin her yerini sarmıştı. Dolu gözlerle Yavuz'un gözlerine baktım. Eve doğru bir adım attım. Yavuz kollarımdan tuttu. Yüzüne baktım

"Telefonum....telefonum içeride kaldı"

"Boşver şimdi telefonu yenisini alırsın"

Ağlayarak titreyen sesimle "Olmaz ki.... ya babam ararsa. Ev telefonuda gitti. Ulaşamazsa merak eder."

"Yanmıştır o. Ararsın babanı benden."

"Arayamam. Arayamam yok ki numarası"

Yavuz'un elinden kurtulup eve doğru koştum. İçeri girdim. Kolumla kapattım ağzımı. Odama doğru çıkmaya çalışıyordum. Dumandan etraf net gözükmüyordu. İkinci kata geldim, odama girip komidinin üzerinde duran telefonumu aldım. Başıma gelen şeyle karardı etraf.

.................................


YAVUZ'DAN

Neslihan'ın arkasından bende girmiştim eve

"Neslihan!" diye bağırdım. Dumandan nefes alınmıyordu içeride. Alevler her yeri sarmıştı. "Neslihan!" Bir kez daha bağırdım. Neredeydi bu kız "Neslihan!" Ard arda öksürüyordum. Evin içinde ilerledim. Yukarı kata çıktığımda. Karşımdaki kapısı açık odada yerde duran Neslihana baktım. Yanına gittim. Elinde duran telefonu alıp arka cebime kattım. Neslihan'ı kucağıma alıp çıktım evden. Bahçeye çıktığımızda onu çimenlerin üzerine yere indirdim. Elimle yüzüne dokundum.

"Neslihan" Arabaya gidip su aldım. Kapağını açıp yere çömeldim. Neslihan'ın başını dizime koydum bir elime suyu döküp Neslihan'nın başına döktüm avucumdaki suyu. Elimi yüzünde gezdirdim

"Neslihan"

Öksürdü. "Ah çok şükür.....iyi misin?"

"Telefonum"

"Aldım telefonunu cebimde...Hadi kalk ayağa"dedim tuttum kollarından benimle beraber kalktı. Onu arabaya bindirip kendime yan koltuğa şoför koltuğuna geçtim. Eve doğru sürdüm arabayı.

Eve geldiğimizde Neslihan'a baktım. Arabadan indim. Neslihan'ın yanına gidip kapıyı açtım. Arabadan inip karşısıda duran eve baktı. Üzerinde kahve tonlarında uzun bir tişört vardı. Onda elbise gibi duruyordu. Tişörtü kalçasının hafif altındaydı. Bir omzu açıktaydı. Ayakları çıplak, üstü yangından dolayı yıpranmıştı. Saçları salık, hafif dalgalıydı. Yüzündeki isler bile güzelliğini örtmeye yetmemişti. Evin kapısına doğru yürüdük. Kapıyı hizmetçimiz açtı. Salona geçtiğimizde herkes yemek masasındaydı. Fisun, Berk, abim, annem, Pelin. Bizim içeri girmemizle ayağa kalktılar.

Zaman ne gösterirdi bilinmez. Neler alırdı bizden bizi sona ulaştırırken? Her hikayenin sonunda herkes kendi kaderini yaşamış olacaktı. Herkes kendi kaderinin savaşçısıydı.


Loading...
0%