Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Hissiz

@haticebariss

Zaman göreceli bir kavram bence. Kimine göre çok hızlı geçiyor. Kimine göreyse durmuş vaziyette.


YAZAR'DAN
Savcı Ali Adalı'nın, kardeşi Fuat Adalı'yı aramasıyla Fuat telefonu eline alır.
"Efendim."
"Açelya yok."
"Nasıl yok?"
Ali Açelya'nın kendisini kilitlediği odada Barlas'ın kırdığı kapıyı inceleyip etrafın dağınıklığına bakıp.
"Baya yok işte. Biri eve girmiş."
"Hırsız falan mı?"
"Sanmam. Bence eve direkt kızı almak için girmiş."

"Bir kişi mi yani?"
"Muhtemelen."
"Kim?"
"Bilmem... Bir savcının evinden Türkiye'nin en büyük mafya babalarından birinin kızını kaçırabilecek kadar cesur bir tanıdığın var mı?"


Fuat telefonu kapatıp yeğeni Edis'i arar. Edis salonda oturmuş kahvesini yudumluyordur. Telefonda amcasının ismini görmesiyle dudağının kenarıyla gülümser. Telefonun sesini kısıp sehpanın üzerine koyar. Bacak bacak üstüne atıp keyifle kahvesini yudumlamaya devam eder.


Fuat, Edis telefonu açmayınca elini kulağından indirir. Aklına gelen ilk ismi sayıklar. "Savaş Balamir" onunla geçen yaşadığı anlaşmazlık gelir aklına. Masada anlaşamadıkları için birbirlerine silah çekmişlerdir.


Fuat şirketten çıkıp arabasını uçurumun kenarına doğru sürer. Yolda Savaşı arayıp önemli bir şey olduğunu, konuşmaları gerektiği oraya gelmesini söyler.
Savaş yanına gelir. Arabadan inip Fuat'ın yanına gider. İkisi baş başadır.
"Buyur*"
"Kızım nerde?"
Savaş anlamaz gözlerle bakar Fuat'a "Ne diyorsun? Ne kızı?"
"Ali'nin evinden aldığın kızım" Savaş alaycı bir şekilde gülümser
"Benim bir kızın olduğundan bile haberim yoktu." Dudağının kenarıyla "Birde İstanbul'u sahiplenmeye çalışıyorsun daha kızına sahip çıkamıyorsun Adalı"


Fuat sinirle belindeki silahı çıkarıp Savaşın kafasına sıkar. Onu arabanın şoför koltuğuna katıp el frenini çeker. Kontağı açıp arabanın arkasına geçer ve arabayı itmeye başlar. Arabayı uçurumdan aşağı atar. Uçurumdan aşağı bakar. Araba denize düşüp batmasıyla kendi arabasına doğru yürür.

AÇELYA'DAN
Yatakta oturmuş öylece boşluğa bakıyordum. Kilit sesiyle kafamı kapıya çevirdim. Yine o kahverengi gözler. Elinde yine o kamerayla girdi içeri. Ben korkudan yatağın başlığına yapışmıştım iyice.
Karşıdaki rafa kamerayı yerleştirdi ve önüne geçti. Elindeki silahı kameraya doğrulttu. Sonra bana doğrulttu. Kameraya bakıp güldü. Başını iki yana salladı.


"Hayır hayır tabii ki de hemen onu öldürmeyeceğim... Beni tanıyor musun? Ben Barlas Faysal, Fuat piçi, Imm hatırladın mı? Tanıdın mı beni?" Alaycı bir sesle "Bu kadar güzel bir kızın olduğunu neden bana söylemedin? Bak çok darıldım şimdi. İnsanın baktıkça içi gidiyor. Dokunduğumda neler olur düşünmek bile istemiyorum."

Yanıma geldi. Korkudan bedenim titriyordu. Saçımdan bir tutam eline aldı kokladı. Sonra tekrar kameraya doğru gitti. Güldü. Öyle korkunç görünüyordu ki. Bir akıl hastası gibi. Ne söylesem ne yapsam anlamaz gibi.


Pis pis sırıtıyordu "Gerçekten çok güzel. Çok çaresiz. Bence ben bunları anlatmayayım daha fazla. Yaşamak daha eğlenceli olur." Elindeki silahı sağa sola salladı "O yüzden direkt neler olacağını şimdi hep beraber izleyeceğiz." kameraya yaklaştı. Kısık bir sesle, "Aramızda kalsın. Zaten tadına birkaç kere baktım. Yinede doyamadım. Bana çok yalvardı yapma diye ama insan bir kere başlayınca durduramıyor kendini. Ve bu sefer farklı şeyler denemek istiyorum. Sonu daha kanlı bi-ten, ölüm gibi mesela." Arkasını dönüp kameradan uzaklaştı. Tekrar kameraya dönüp, "Şimdi izlediğin şeyler bak bakalım sana neler hatırlatacak."


Söyledikleriyle ürperdi bedenim. Yanıma yaklaşınca "giiitt" diye bağırdım. Kaçmaya çalıştım. Tek hamleyle tutup adeta yatağa yapıştırdı bedenimi. O kadar güçlüydüki ona direnmemin hiçbir anlamı olmuyordu, hiçbir zaman. İki elimi tutup birbirine bağladı. Debelenmem hiçbir işe yaramıyordu. Sonra da kollarımı yatak başlığındaki demire bağladı. Gözyaşlarımdan her yer bulanıklaşıyordu. Bir türlü durduramıyordum gözyaşlarımı. Korkudan kalbim yerinden çıkabilirdi. Üzerime doğru geldi. Arka cebinden bir şırınga çıkardı. Koluma batırdı. Kısık bir sesle

"kıpırdama"

Yanıma yaklaştıkça çığlıklarım büyüyordu. Sayısız haykırışlar. Yatakta debeleniyordum. Üzerimdeki bluzu tek hamleyle yırttı. Ve yine o iğrenç dudaklarını hissettim boynumda, göğsümde.
Elleri bedenimde geziniyordu. Bacaklarıma dokundukça çekmeye çalışıyordum ama yapamıyordum. Ağlamalarımı titremelerimi, korkularımı durduramıyordum. Bedeninin ağırlığıyla eziliyordu bedenim. Şu an ruhum terketse bedenimi asla itirazım olmazdı. Hatta belki bu bana evrenin en büyük iyiliği olurdu.


Durdu. Bir anda belinden çıkardığı silahı kafama tuttu. Silahtan çıkan sesle öyle bir çığlık atmıştım ki. Sanki sesim yedi cihanda duyulur gibiydi. Yavaşça araladım gözlerimi. Yaşıyordum. Silahı tam başımın yanına sıkmıştı. Kalktı üzerimden. Gelip kollarımı çözdü. Öylesine acıyorduki bileklerim. İkidir aynı şeyi yapıyordu. İstediği ben değildim sanırım.


Kameraya doğru iyice yaklaşınca bir anda elindeki silahı aldım ona doğrulttum. Bana döndü yüzünü. Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum hala. Titreyen ellerimle tutuyordum silahı. Bir elimle önüme doğru gelen saçlarımı diğer yana attım.


"Şimdi seni öldürmemem için tek bir neden söyle pislik."


Tek kaşını kaldırmış öylece bana bakıyordu. Yüzünde en ufak bir korku, bir his okuyamıyordum. Donuk donuk bakıyordu. Dudağının kenarıyla dalga geçercesine gülümsedi.
Gözlerimi kapattım. Tam ateş edecektim bir anda elimde hissettim elini. Silahı elimden almaya çalışırken iki el ateş ettik ikiside cama denk geldi. Camın yere dökülme sesleriyle oraya çevirdik başımızı. Elimden almıştı silahı. Cam kırıklarına doğru koştum. Ayağıma batan cam parçalarıyla buruşturdum yüzümü. Arkamdaydı hissediyordum. Elime aldığım en büyük cam parçasını savurdum ona doğru. Omzu kesilmişti. Üzerindeki beyaz gömleğin kollarından bileklerine doğru süzülüyordu kan. Bileğimi sıkıca tuttu. Elimdeki cam parçasını aldı ve attı yere. Olduğum yere çöküp ağlamaya başladım. Oysa arkasına döndü ve kamerayı alıp çıktı odadan. Ardından yine o kilit sesi.

Aradan on dakika geçmeden tekrar açıldı odanın kapısı. Elinde ilk yardım çantasıyla girdi içeri. Bana doğru geliyordu. Yanıma yaklaştıkça korku kaplıyordu içimi. Geriye gitmek istedim. Ellerimi yere koyduğum an elimede batmıştı cam parçaları. Can acısıyla buruşturdum yüzümü. Zaten gidecek yerimde yoktu. Duvara değiyordu sırtım. Beni kucağına aldı göğsüne birkaç kere vurdum debelendim. Yatağa oturtturdu beni. Beni kaçırdığından beri ne yapmaya çalışıyordu bir türlü anlayamıyordum. Bu nasıl bir psikopatlıktı. Sanki az önce bunca şeyi bana yaşatan o değilmiş gibi o da yanıma oturdu. Elimi avucuna aldı. Geri çektim, tekrar aldı. Elindeki tentürdiyotlu bezle temizlemeye başladı elimi. Bez elime değdikçe canım daha çok yanıyordu. Canımın acısıyla buruşuyordum yüzümü. Elimden başımı kaldırıp yüzüne baktım. Çok keskin bir yüzü vardı. Belirgin kaşları, kalın dudakları, kirli sakalı. Elimi sarması bitince o da başını kaldırdı göz gözeydik.


Yüzlerimiz birbirine fazlaca yakındı. Öylece durup birkaç saniye birbirimizin yüzüne baktık. Sonra çekti bakışlarını ve kalktı yataktan. Eğildi ayaklarımın yanına. Ayağımı bacağının üzerine koydu. Ayaklarımdaki kanları temizlemeye başladı. Canım yanıyordu. İstemsiz çektim ayağımı. Yine tuttu ayağımı bacağının üzerine koydu. Öylece onu seyrettim.


Babamla ne sorunu vardı? Bana bunları neden yapıyordu hala anlayamamıştım. Eğer niyeti beni öldürmek olsa dizlerinin üzerine çökmüş ayaklarımdaki kanı temizliyor olmazdı. Kendimi bir katil, bir akıl hastasıyla labirentte baş başa kalmış gibi hissediyordum. Nereye kaçsam yolum ona çıkacak gibiydi. Zaten yolun sonuda yok gibiydi. Ayaklarımıda sardıktan sonra tekrar çıktı odadan. Tekrar o kilit sesi. Ayaklarımın acısıyla buruşturdum yüzümü. Elimden destek alarak yatakta arkaya doğru gitmeye çalıştım. Sırtım yatak başlığına değdiğinde durdum. Yapacak hiçbir şeyim yoktu düşünmekten başka. Düşünmeye bile dermanım yoktu aslında.


20 dakika sonra tekrar odamın kapısı açıldı. Elinde tepsiyle girdi içeri. Elindeki tepsiyi komidinin üzerine bıraktı ve çıktı. Kapıyı kilitledi.

Fazlasıyla acıkmıştım aslında. O pisliğin bir şeyini yemek istemiyordum. Ama açlıktan bayılacaktım bu gidişle. Ağlamaktan dermanım kalmamıştı zaten. Gözlerimden hala yaşlar akıyordu. Buna bir türlü engel olamıyordum. Canım çok yanıyordu. Tepsiye yaklaştım. Ekmekten bir parça aldım yanında köfte ve su vardı. Köfteden bir parça attım ağzıma. Hava tekrar kararmaya başlamıştı. Pencereden sadece ağaçlar ve kararan gökyüzü gözüküyordu. Görünürde hiç ev yoktu. Tek ev bu psikopatın eviydi galiba. Camda demirler vardı. Odanın içinde bir kapı daha vardı ama oranın içindede sadece tuvalet ve banyo, havalandırmadan başka bir şey yoktu. Kapısıda kapanmıyordu. Kilitleri kırmış olmalıydı. Galiba bu da kendimi kilitlemeyeyim diyeydi. Sanki kilitlesem ne yapabilirdim.
Gece ilerledikçe kırık pencereden gelen rüzgârla iyice soğuyordu içerisi. Cenin pozisyonundaydım yatağımda. Çarşafıma sıkı sıkı sarıldım. Üşüyordum, korkuyordum sessiz sessiz ağladım. Karanlığa kapattım gözlerimi. İnsan bazen kapatırdı gözlerini. Çaresizliğini, korkusunu, katilini görmemek için.


Anlayamazdık bazen insanları onları anlamamamızı istedikleri zaman. Bir gölgeyi gördüğün zaman eğer gerçek bedeni göremezsen görebildiğin sadece bir karartıydı. Teni ne renkti mesela? Gözleri nasıl bakardı? Gülüyor muydu yoksa ağlıyor muydu dudakaları? Anlaşılmazdı. Zaten gölgelerin seside olmazdı.


Loading...
0%