Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Karanlığı Seyret

@haticebariss

Herkesin kendi karanlığı var. Kayboluyor kimisi o karanlıkta, yok oluyor.
Herkesin sustukları var. Oradaki bütün sessiz harfler birer cümle aslında.
Aldığım nefes ağır geliyor bazen. Susuyoruz hep.
Bazen insanın eli kolu öyle bir düğümleniyor ki kendin için dahi hiçbir şey yapamıyorsun. Bedenin sessiz. Hiçbir kelime seni ifade etmeye yetmiyor. Yine susuyorsun. Hep susuyorsun.

BARLAS'TAN
Yıl 2013

Kardeşim henüz 15 yaşındaydı. Okul çıkışı eve geliyordum. Onu evin yakınlarında baygın yatarken gördüm. Hemen koştum yanına. Bacaklarından kanlar akıyordu. Son zamanlarda biraz tuhaftı zaten. Gözaltları iyice çökmüş, kararmıştı. Kucakladım hemen arabaya götürdüm. O arabayı nasıl kullandığımı bilemezsiniz. Ona bir şey olmasın diye yol boyunca ağlayarak dua ettim.


Annem ve babam yurt dışında oluyordu genelde. Biz kardeşimle yal nız büyüdük sayılır. O benim her şeyimdi. Onu benden almak benim her şeyimi, tek yaşama sebebimi elimden almak demekti. Hastahane koridorları ne çok haykırış ne çok dua ne çok yalvarış duymuştur. Ne çok çaresizliğe şahit olmuştur kim bilir. Hastane duvarlarına her gün, her saniye bir yenisi ekleniyordu. Şimdide benim çaresizliğime şahit oluyordu.
Kardeşimle olan bütün anılarımız bir bir geçti gözümün önünden. Uzun saçları, sevgiyle bakan kahverengi gözleri, gülümseyişi, beni her gördüğünde boynuma sarılışı, bana iyi geceler demeden, yanağımdan öpmeden uyumayışı. Küçükken ona anlattığım masallar, söylediğim şarkılar...
Yanıma yaklaşan doktora doğru çevirdim başımı. İyi bir şey söylesin diye çaresiz gözlerle ona bakıyordum. Bana kardeşimin çocuğunu dü- şürdüğünü ve kanında yüksek dozda uyuşturucuya rastladıklarını söyledi. Benim kardeşim henüz on beş yaşındaydı ya on beş! Duyduklarıma inanamadım.
Gözlerini açtı ama günlerce hastanede kaldı. Sonra 1 yıl tedavi gördü. En nihayetinde dayanamadım onu evimize getirdim. Yıllar geçti tek kelime konuşmadı o günden sonra.
Kendime hep kızdım. Nasıl anlamamıştım? Anlayamazdım ki. Nasıl yakıştırabilirdim ona böyle bir şeyi. O hep bir melekti benim için. Gerçi hala öyleydi ve hep öyle kalacaktı. Ben o hastanede binlerce kez yemin ettim kendime. Bunu ona yapanı bulacaktım.


Yıllarca İstanbul'da uyuşturucu satan kim varsa buldum konuştum, konuşturdum. Hayat insanı zorla kötü yapıyormuş. Kötü olmak bir tercih değil mecburiyet olabiliyormuş bazen. Bu uğurda çok kişinin canını aldım. Önüme birileri çıktıkça büyüdüm. Ben bir katildim tecavüzcüleri, uyuşturucu satıcılarını, çocuk tüccarlarını öldüren bir katil. En kötüsüde ne biliyor musunuz? Bundan gram pişmanlık duymuyor- dum.
Ve yıllar sonra bunu kardeşime kimin yaptığını buldum. Fuat Adalı! Kardeşimi uyuşturucuya o başlatmış. Onunla uyuşturucu karşılığında birlikte olmuş. Duyduklarımla yıllar sonra ilk defa bir kez daha ağladım. Benim duymaya dayanamadığım şeyleri kardeşim o yaşta yaşamıştı. Kardeşime bunu yapan herkesten, bunu engellemeyen herkesten, bu olayda parmağı olan herkesten hesabını soracaktım. Fuat'ın uyuşturucuyla bağlantılı olduğu adamların binasına girdik. Yanımda Hamza ve birkaç adamım vardı. Terk edilmiş, kırık dökük, büyük bir binaydı. Elimizdeki silahları binada karşımıza çıkanlara sıkmaya başladık.
Elimdeki taramalı silahla önüme geleni vurdum. Bu soysuz köpeklerin başı kaçmaya çalışıyordu. Arkasından koştum. Beni arkamdan yakalamaya çalışan adama dirseğimle vurdum ve önüne geçip tek- memle aşağı fırlattım. Diğer adamların arkasından gitmeye devam ettim. Arada bana ateş ediyordu. Sonunda bir köşede sıkıştırmıştım ka- çacak yeri yoktu artık. Şu an beşinci kattaydık. Tek kurtuluşu kendini aşağı atmasıydı. Elindeki silahı bana doğrulttu. Ateş etti ama kurşunu bittiği için ateş almadı silah. Hızlı nefes alıp veriyordu. Çok korktuğu belliydi. Elindeki deri çantayı bana uzattı.


"Al hepsi senin olsun. Beni rahat bırak."


Çantayı açıp bana içindeki paraları gösterdi. Elinden çantayı alıp aşağı attım. Çantanın içindeki paralar binadan aşağı uçuşuyordu. Paraları atmama şaşırmış gibiydi. Anlamaz gözlerle bana bakıyordu


"Abi sen ne istiyorsun?"


Soğuk bir sesle "Sahibiniz kim?"


Korkudan titreyen sesiyle, "abi öldürürler beni." "Her halükârda öleceksin."


Hızla bana doğru birkaç adım attı. Beni itti. Gram oynamamıştım yerimden. Sert bir yumruk attım yüzüne. Yere düştü. Yerde ard arda atıyordum yumrukları. Binanın ucuna getirdim. Yakasından tutmuş- tum. Sırtının yarısı aşağıya bakıyordu.


"Kim dedim sana!"


Aşağı baktı ağlayarak cevap verdi bana "Fuat... Fuat Adalı."


Onu yakasından hızla binanın içine doğru çektim. Ayaktaydı şu an. Arkamı döndüm iki adım attım. Belimden çıkardığım bıçağımla hızla arkama dönüp tek hamleyle boğazını kesip tekmemle binadan aşağı fırlattım. Cebimden çıkardığım mendille kanlanan bıçağımı sildim.O arada bunu görüp kaçmaya çalışan biri vardı. Elimdeki bıçağı ona doğru fırlattım. Tam ense köküne saplanmıştı. Yüz üstü yere düştü. Oradan uzaklaşıp aşağı katlara doğru yürüyordum. Hamza ve Sedat'ı gördüğümde onlara bakıp,


"Gidelim. Bitti işimiz."


Hamza cevap verdi "Tamamdır abi." Diyip geride kalan bizim çocuklara gidiyoruz anlamında el işareti yaptı. O sırada Kerim hala birini yumrukluyordu. Bıkkınlıkla ona baktım. Yanına yaklaşıp dövdüğü adamın kafasına sıktım. Kerim'in yumruğu havada kalmıştı. Hep beraber çıktık binadan.
Kardeşime sormak istedim emin olmak için. Eve geldiğimde salonun pencesinden dışarıyı seyrediyordu. Gittim saçlarından öptüm. Ona “Sana bunu yapan Fuat Adalı mı?" Diye sordum. Sadece bağıra bağıra ağladı. Yıllar sonra ilk defa bir şeye tepki veriyordu. İçim nasıl acıdı onu böyle görünce. Ama bir şeyden emin olmuştum... Fuat Adalı!


Sonra onu araştırmaya başladım. Fuat Adalı Türkiye'nin en büyük mafya babalarından biri. Onu yenmeye benim gücüm yetmezdi biliyordum. Ama bir yolunu bulup bunu başaracaktım. Kendi canımla, ka- nımla bile olsa, ucunda ölüm bile olsa bu davadan dönmeyecektim. İntikam bir insanı güçlü kılan en büyük duyguydu. Bazense bir insanı bitiren en büyük duygu. Zafer diye bir şeyi olmazdı zaten hiçbir kavganın. Birgün onu öldürsem bile içim soğur muydu bilmiyorum. Bildiğim tek şey içimde asla sönmeyen, dumanı olmayan o kor alevlerdi. İçten içe çürütüyordu ruhumu yakarak ama asla kül etmiyordu.
Bir kızı varmış Fuat'ın İzmirde adı Açelya Adalı. Pis işlerinden onları uzak tutmak için karısını ve kızını hiç İzmir dışına çıkarmamış. Bir ay sonra kızı İstanbul'da üniversiteye başlayacakmış. Fırsat resmen ayağıma geliyordu. Kendime binlerce kez yemin ettim o adama aynı acıyı hatta kat kat fazlasını yaşatacaktım. Kızın üniversiteyi amcasının yanında kalarak okuyacağını öğrendim.


Nihayet o gün gelmişti. Açelya İstanbul'a geldi. Yanında kalacağı amcası Ali Adalı savcı kendisi. Eşide avukat. İsimler yabancı gelmiyordu aslında düşündüm biraz. Tabi ya Ali Adalı Edis'in babasıydı. Aslı Adalı üvey annesi. Edis hiç konuşmazdı bunlarla. Ayrı yaşıyordu zaten. Öz annesinin soyadını kullanıyordu "Meter." Kimse bilmezdi annesini, babasını herkese öldü diyordu çünkü. Gerçi annesi gerçekten ölmüştü. Babasıyla annesini aldattığı için konuşmuyor diye duymuş- tum. Nefret ederdi babasından. Ona söylesem mi acaba diye düşündüm. Ama sonra vazgeçtim. Pekte muhabbetim olduğu söylenemezdi zaten. Bugün bir davete gideceklerdi. Evlerinin önünde bekliyordum. Umarım Açelya gitmezdi.


Sonunda Ali ve Aslı çıktı evden. Yanlarında küçük oğlu vardı Emir. Ve tam düşündüğüm gibi olmuştu. Açelya çıkmadı. Onların uzaklaştığını görür görmez Mutfak balkonunun kapısından eve girdim. İçeriden televizyon sesi geliyordu. Televizyon izliyordu galiba. İçeriye doğru ilerlerken yanlışlıkla sehpaya çarptım ve yere devrildi.


"Ah kahretmesin.” İçerden bir ses duydum.


"Kim var orda, amca siz mi geldiniz?"


Tam kapının yanında göz göze geldik. Mavi gözlerini kilitlemişti gözlerime.


"Sende kimsin?"


O kadar güzel bir kızdı ki.
Silahımı ona doğrultmuştum. Korkudan yavaş adımlarla geri geri gidiyordu. Tek kelime etmedi. Çok korkmuş olmalıydı. Çok hızlı nefes alıp veriyordu. Birkaç adım daha geri gittikten sonra hızla masadan aldığı bardağı bana fırlatıp kaçarak çığlık atmaya başladı


"İmdat! Yardım edin!"


Silahımı belime yerleştirdim. Arkasından gittim. Merdivenlerden yukarı çıktı. Bir odaya girip kapıyı üzerine kilitledi. Kapının kulbunu tutup iki kere çevirdim, açılmadı tabi. İki omuz darbesiyle açtım kapıyı. Hızla elindeki telefonu alıp sert bir şekilde yere fırlattım. Bağırıyordu. Kaçmaya çalıştı. Hızla kolundan tuttum dolaba yasladım. Arka cebimdeki şırıngayı alıp ağzımla ucundaki koruyucuyu çıkardım. Beni itip bir adım uzaklaştığında tekrar kolundan tutup dolaba yapıştırdım sırtını. Saçlarından tuttum. Gözlerinden akan yaşlarla bana bakmaya çalışıyordu. Kısık bir sesle


"Yanlış hamle küçük kız."

Elimdeki iğneyi boynuna batırdım. Direkt yere yığıldı. Kucağıma alıp arabaya götürdüm. Arabayı Hızlı bir şekilde dağ evine doğru sürdüm.


Eve geldiğimizde Açelya'yı kucağıma alıp yavaşça yatağa bıraktım. Elimle saçlarını yüzünden çektim. İstemsiz yüzüne daldı gözlerim. Çok güzel bir yüzü vardı. Dağınık kaşları, küçük burnu, kalın dudakları, beyaz teni. Tam yüzünü incelerken gözlerini açtı. Hızla göğsümden bir kez vurarak itmeye çalıştı beni. Bağırmaya başladı. Doğrulamadan elimle ağzını kapattım. Elimin altında çırpınıyordu. Gözlerine baktım. Fuat Adalı'nın kardeşimle canımı yaktığı kadar bende onun canını yakacaktım. Boynunu öpmeye başladım. Gözlerinden akan yaşlar yanağıma değiyordu. Yanağından akan yaşlar benim de içime deği- yordu sanki. Bana tekme attı. Kaçmaya çalışırken bacağından tuttum. Kafasını şifonyere çarptı. Başı kanıyordu. Onu tekrar yatağa çektim kafasından akan kanlara aldırmayacaktım. Acımak yoktu. Ağlıyordu, titriyordu. Tekrar ağzını kapattım. Devam ettim ama yapamadım. Devam edemedim buna daha fazla. Onunla sevişemeyecektim tabiki. Zaten bu sevişmek olmazdı. Bu iğrenç bir şeydi. Ama bunun öyle gözükmesini istiyordum. Bundan daha fazla hiçbir şey Fuat'ın canını yakamazdı.
Yapamadım. Onu bile yapamıyordum. Kahretsin ki ben o Fuat kadar iğrenç olamayacaktım. Dolabın üzerine koyduğum kamera hala kayıttaydı. Durdum ve o mavi gözlere baktım. Burunlarımız birbirine değiyordu. İlk baktığım mavi gözler yoktu artık. Gözleri tamamen kızarmıştı. Yüzünü kan kaplamış, saçları dağınık. Çok kötü görünüyordu.


Kalktım çöktüm yatağın yanına. Pişmanlık sardı bütün vücudumu. Ben bu muydum gerçekten? Onun titreyen bedeni ruhumu incitiyordu sanki. Odadan çıktım. Kapısını kilitleyip kapının arkasına yaslandım oturdum. Gözlerimden akan yaşlara engel olamıyordum. Kötü olmak iyi olmaktan daha zormuş, ruhunda vicdan barındıran insanlar için.


Loading...
0%