Gülebilmek istiyorum, içten kahkahalarla. Mutlu olmak istiyorum. Düşünüyorum mutsuzluğumun sebebi ne? Neden mutlu olamıyorum? Üzerimde taşlar var sanki böyle binlerce. Onların ağırlığından doğrulamıyorum. Ruhum ağır. Bedenim taşıyamıyor onu. Ruhumun ağırlığıyla eziliyor bedenim. Zihnim ağır, düşüncelerim allak bullak, görüşüm sisli. Her yer karanlık. Dilsizim sanki önce kendime sonra herkese.
O iğrenç nefesini hissettim, boynumda gezinen iğrenç dudaklarını. Artık sessizce akıyordu gözyaşlarım. Belli belirsiz vurmaya, itmeye çalışıyordum onu. Kısık bir sesle ağlayarak. Celladımdan aman diliyordum ama nafile.
"Hayır, hayır lütfen!"
Korkudan sesim titriyordu. Bedenime eşlik eder gibi. Hayatımda ilk defa ölmek istemiştim. Dayanamıyordum. Başımdan akan kan gözyaş- larıma karışmaya başladı. Ve o an ilk defa göz göze geldik. Birkaç sa- niye gözlerime baktıktan sonra durdu bir anda. Göz göze gelmemizden rahatsız olmuş gibiydi. Bir eliyle sert bir şekilde tuttu çenemden. Nefes almamı engelliyordu. Canım acıyordu. Ama asıl acı ruhumdaydı, bir bıçakla içinde parçalanıyor gibi çığlık atıyordu sessiz bedenimde.
Gözyaşlarımdan net göremiyordum onu. Elimle bileğinden tuttum. İtmeye çalıştım elini ama o kadar güçlüydü ki. Kolunda en ufak bir oynama dahi olmadı. Burnu neredeyse burnuma değecekti. Uzun uzun baktı yüzüme. Sonra bir elini yumruk yaptı kafamın tam yanına yatağa geçirdi ve kalktı üzerimden. Yatağın yanına çöktü. Sessiz sessiz ağlamaya başladı. Ne yapıyordu bu manyak? Ağlamasına şaşıramayacak kadar kötüydüm. Sadece gitsin istiyordum. Bir mucize olsun ve gözlerimi açtığımda bunlar gerçek olmasın istiyordum.
Birkaç kere öksürdüm. Elim boynuma gitti. Bedenimi kıpırdatamıyordum sanki. Korku bütün vücudumu ele geçirmişti. Sonra o pislik yerden kalktı. Karşımda duran kamerayı kapatıp eline aldı. Arkasına bakmadan çıktı odadan. Ardından iki kilit sesi duydum. Kapıyı üzerime kilitlemişti.
Yavaşça doğruldum yatakta. Yanımdaki çarşafla üzerimi iyice ka- pattım. Haykıra haykıra ağlıyordum artık. Yavaş yavaş pencere kızıllaşıyordu. Oysaki hiç gün doğmayacak gibiydi.
Gözyaşları içinde uyuyakalmışım. Odadan gelen tıkırtıyla gözlerimi açtım. Gördüğüm o tanıdık kahverengi gözle irkildim. Elinde bir tepsiyle içeri girdi. Yatakta doğruldum. Korkuyla başımı eğip çarşafı göğsüme kadar çektim. Yatak başlığına tamamen değiyordu sırtım. Bana baktı
"Ye bunları!"
Hışımla kalktım yataktan. Gidip elindeki tepsiyi fırlattım. Ardından yüzüne tokat attım. Ardından bir tane daha.
Göğsüne vuruyordum ağlayarak. Ağlamaktan titreyen sesimle dudağımdan sadece "neden?" sorusu çıkıyordu. Ağlayarak gözlerinin içine baktım.
"Bunu neden yapıyorsun, kimsin sen?"
Bir anda sert bir şekilde tuttu kollarımdan. Yavaşça kafamı kaldırdım. Gözlerimiz buluştu. Yaşlı gözlerimle nefretle bakıyordum ona. Kim bilir nasıl perişan görünüyorumdur şu an. Nasıl bitik. Çok sert bir ifadeyle bakıyordu gözlerime. Gözlerinden hiçbir şey okunmuyordu. Buz gibiydi. En ufak bir merhamet göremiyordum. Öylesine karanlık, öyle derindi ki. Kelimeler düğümlenmişti sanki boğazımda. Konuşa- mıyordum. Karanlık derin kuyunun içinde yapayalnız hissediyordum. Tek dostum celladımdı sanki. Celladınla kumar oynanır mıydı?
Kollarımı bıraktı. Tek kelime etmeden çıktı odadan. Yine duyduğum tek şey kilit sesi oldu. Titreyen bedenimle kalktım yataktan. Adım atmakta zorlanıyordum. Ara ara hıçkırıklar çıkıyordu ağzımdan. Bir elimle sildim gözyaşımı. Gidip kapının kulbunu çevirdim. Açılmıyordu tabiki. Haykıra haykıra ağlayarak çıplak ayağımın altıyla bir tekme savurdum kapıya. Birkaç yumruk vurdum. Bedenim korkuyordu olacaklardan. Bedenimin acısını hissedemeyecek kadar acıyordu ruhum.
Hayatta ne göründüğü gibiydi? Galiba hiçbir şey. Bilemezdik hangi yüreğin içinde ne taşıdığını, kime neyin ağır geldiğini, kazanan görünen insanların neyi kaybettiğini. Yaşayan insanın savaşı sonsuzdu. Yüreğinde kurşun taşıyana her yer muharebe meydanıydı. Ve savaşların en büyüğüydü kendi içinde verdiğin savaş. Bazen gerekirse ben kaybedeyim yeterki bitsin derdik. Ama kendinle olan savaşın sadece kendini kaybettiğinde biterdi. Tıpkı kendini kaybettiğinde başladığı gibi. Dibin dibi olur muydu bilmem ama insanın içindeki derinlik sonsuzdu. Acı acıyı doğurduğu zaman anlardık aslında bir dibin hiç varolmadığını.
Merhaba arkadaşlar. Hadi herkes Meçhul'ü okumaya başladığı tarihi ve saati yoruma bıraksın❤️ Umarım beğenirsiniz. Bir çoğunuz bu kitabı wattpadden biliyordur zaten birçok yerde de satışta şu an. Sizlerin kitap hakkında ne düşündüğünüzü okumayı çok seviyorum. Hem okumayanlarda kitaba ulaşabilsin istedim. O yüzden burada yayınlamaya karar verdim. Sizleri seviyorum ❤️