Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Siyah Birikinti

@haticebariss

Geçmişe geçmiş denebilmesi için gerçekten geçmesi gerek.


AÇELYA'DAN


Bir kitabın ilk ve son satırları gibiydim öylesine uzak, öylesine iç içe. Ben karanlıktan çok korkardım. Peki neden hep karanlıktayım? Neden hep korkularımızla bir başımıza kalırız? Ben annemi çok özledim mesela neden yanına gidemiyorum? Oysaki hayat bana bir seçenek sundaydı bir hafta öncesine dönebilmek için her şeyimi verebilirdim. Ve o zamanlar şikayet ettiğim ne varsa hepsini sevebilirdim.

Çok susamıştım, korkuyordum. İnsan her şeye alışır diyorlar ya, yalan. Bu alışmak mı? Bu mecburiyet.

Yukarıdan gelen ışıkla kaldırdım başımı. Barlas merdivenlerden aşağı iniyordu. Yanıma geldi ve ellerimi çözdü. Gözleri ağlayan gözlerime değdi. İkimizde sessizce birbirimize baktık. Oysa yüzüne baktığında hiç kötü biri gibi durmuyordu. Tuhaf bir şekilde gözlerinde tanımlayamadığım bir şeyler görüyordum. Belki bir çaresizlik, belki acı ya da bambaşka bir şey bilemiyorum. Eskiden idam ederlerdi ya insanları. Filmlerde falan görünce tuhaf geliyordu. Oysa şu an kendimi en yakın hissettiğim insanlar idam edilen insanlardı. Çünkü bir insanı anlamak onun ne hissettiğini anlamak demekti. Bir insanın hislerini anlayabilmek için o hisleri yaşamak gerekmez mi? İdam edilen insanları anladım. Çünkü nasıl hissettiklerini anladım. İnsan nasıl çaresiz, sessiz sessiz, öleceğini bile bile beklermiş onu anladım. En çok anlayamadığım şey madem ölecektim neden bu kadar canımı acıtıyorlardı? İlk gördüklerinde öldürselerdi ya beni. İnsanlar kurbanlarına hiç mi acımazlardı? Beni öldürecekseler neden sarıyorlardı yaralarımı? Tekrar karanlığa kapatacaksa beni, neden sürekli aralıyordu o kapıyı? Neden gözlerime utançla bakıyordu?

Gözlerini gözlerimden çekti ve ayaklarımdaki ipide açtı. Bende ağzımdaki fları çıkardım. Kapıyı işaret etti ve

"Düş bakalım önüme"

Sessizce kapıya doğru ilerledim. Yukarı çıktığımızda beni bir odaya götürdü. Edis'in odası olmalıydı.

"Uslu durursan burada kalabilirsin"

Ağlamaktan harap düşen gözlerimle ona baktım ve kısık bir sesle

"Ne fark eder?" Duraksadım yutkunarak "ben bu evde olduğum sürece ne fark eder?"

Artık yorulmuştum ağlamaktan. Oradan oraya savrulmaktan. Celladıma ağlayarak bakmaktan. Bana hayatım boyunca unutamayacağım iki yüz bırakmışlardı. Tabi eğer bir hayatım olabilirse.

Yine boğazıma yapışır diye düşünmüştüm ama hiçbir şey söylemedi. Sadece yüzüme bakmakla yetindi. Ve arkasına dönüp, kapıyı kapattıktan sonra iki kilit sesi duydum. Sanki kaçabilecek yerim varmış gibi birde sürekli kapılar üzerime kilitleniyordu.

Çıkar çıkmaz ışığı açtım. Daha fazla karanlıkta kalmak istemiyordum.

Yavaşça pencerenin yanındaki yatağa gittim. Perdeyi açtım tam tahmin ettiğim gibi pencerede demirler vardı. Pencerenin kulbunu çevirmeye çalıştım ama o da tahmin ettiğim gibi kilitliydi. Yatağa oturdum ve dışarıyı seyrettim o kadar özlemiştimki dışarıda özgür bir şekilde dolaşmayı. Gökyüzünü özledim mesela. İnsan hiç gökyüzüne bakmayı özler mi? Özlemez. Çünkü bilir ki o her başını kaldırdığında yukarıda duruyor olur. Ama ben özledim. Başkasının penceresinden bakınca bile gökyüzüne, her şeye rağmen bana her zaman iyi gelen tek şeydi o.

..................................


BARLAS'TAN


Elini çamura sokarsında kirlenmez mi hiç?

Yine her şeyin başladığı yerdeydim kafamın içinde. Sürekli aklımdan bu sahne geçiyordu. Bugün depoda çatışma çıktığında bir araba geçti yakınlarımızdan. Bize sıkılan kurşunlardan biri adamın kafasına denk gelmiş arabanın varile çarpma sesiyle farkettim. Arabaya koştum hemen yanında küçük bir kız vardı. Çığlıkları hala kulağımda yankılanıyor. Tam arabaya yaklaşmıştım bir kurşunda kıza geldi. Gözlerime bakışıyla gözlerinin kapanması arasından geçen saniyeleri unutamıyorum. Olduğu yerde can vermişti ikiside. Hepsi benim yüzümdendi. Şimdi bu acıyla nasıl yaşanır? Ben böyle bir adam mıydım gerçekten? Bu işe başladığımda birilerinin zarar göreceğini biliyordum. Ama bunlar masum insanlar olmamalıydı.

Önümdeki içki şişesine uzandım birkaç kadeh doldurup içtikten sonra şişeyi direkt kafama diktim. Ne kadar içtim bilmiyorum ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Kaç kadeh unutturabilir insana aklındakileri? Sahi şu hayatta bir şeyleri unutmak mümkün mü gerçekten?


................


AÇELYA'DAN


Evde sadece ikimiz vardık sanırım. Sürekli belki biri geçer. Birilerinden yardım isterim diye pencereden dışarı bakıyordum. Birkaç kere vurdum cama ama o psikopat görürde beni tekrar aşağıda sandalyeye bağlar diye fazla vuramıyordum. Umudumu kesip yatağa uzandım soluma döndüm.

Camdan dışarıyı seyrederken uyumuşum. Kilit sesiyle araladım gözümü. Hala biraz karanlıktı. Birinin bana doğru geldiğini hissedebiliyordum. Barlas'tı bu parfüm kokusundan tanıdım. Zaten şu sıralar o ikisinden başkasını görmemiştim ya neyse. Bana yaklaştığında kapattım gözlerimi. Pencerenin kulbunu kontrol etti perdeyi kapattı. Uzaklaşan ayak seslerini duyuyordum. Işığı kapattı. Zaten hava neredeyse aydınlanmak üzereydi. Kapının kulbunu çevirdi ve durdu açmadı kapıyı. Tekrar bana yaklaştığında içimi bir korku kapladı. Sıkı sıkıya kapattım gözümü. Perdeyi tekrar açtı . üzerimi örterken elini tutup ittim ve Ayağa kalktım. Kızacaktım ona. Bir anda başını omuzuma koydu ağlamaya başladı. Burnuma gelen alkol kokusuyla anladım sarhoş olduğunu.

Sıkı sıkı sarıldı bana hala başı omzumda ağlıyordu.

"Ben kötü biri değilim" Duraksadı "Ben kötü biri değilim" Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemedim.

"Tamam"

Benden ayrılıp. Ağlayan gözlerle

" Belindeki silahın anlamı nedir biliyor musun?"

Başımı hayır anlamında salladım "Bilmiyorum"

Beline baktığımda orada bir silah yoktu. Sanırım bunu idrak edemeyecek kadar sarhoştu. Barlas sözüne devam etti

"Ben birgün bununla öleceğim demektir. Ya da ben bunun yolunda öleceğim"

Hala ağlıyordu. Belimden tutup sarıldı bana. Başı göğsümdeydi.

"Senden nefret ediyorum"

Derin bir iç çektim. Mırıldanırcasına "benimde sana bayıldığım söylenemez"

O kadar şaşkındım ki dona kaldım. Bütün duygularım darma dağındı. Öylece kaç dakika durduk bilmiyorum. Yavaşça yatağa oturdum. O da benimle oturdu hala bana sarılıyordu. Başı göğsümdeydi.

"Kalbin atıyor duyuyorum"

Alay eder bir tonla "Hadi ya ne kadar tuhaf" çok sessiz bir tonla "gerizekalı"

Gerçi tuhaftı aslında. Bunların elinde çoktan durmuş olması gerekiyordu. Hiç sesi çıkmıyordu artık. Uyumuştu sanırım. Bu kaçmak için çok iyi bir fırsattı aslında. Ama öyle sıkı sarılmıştıki bana evet şimdi kollarından kurtulmam gerekiyordu.

Yavaşça sırtımdaki ellerine uzandım kollarından kurtulup ayağa kalktım. Tam arkama döndüğümde gözlerimle buluşan kahverengi gözlerle olduğum yerde kaldım.

Olanlar, olacak olanlar, olmayacaklar ve olması imkansız olanlar. Önüne geçemeyeceğimiz ne kadar çok şey var.

Loading...
0%