Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Zamansız

@haticebariss

Boşuna dememişler bir insan hayatını değiştirir diye. Bir çift göz bazen öylesine çok cümle barındırır ki içinde. Öylesine hüzün, öylesine öfke, öylesine acı. İnsan boşluğa bile ağlayabiliyor bazen. Çünkü duygular sel olunca içinde, saklayamıyorsun. Zaten bir şeyleri saklamaya neden ihtiyaç duyarız ki? İnsanız elbette zayıf taraflarımız olacak. Ağlayacak, bazen güleceğiz. Hatta bazen kahkahalar atarak ağlayacağız. Çünkü biz insanız. Ve kimse güçlü olmak zorunda değil. Zaten ağlamakta zayıflık değil. Gerçekten duygusuz bir insan var mıdır? Sanmam. Sadece sen onun yaşadıklarına şahit olabilecek kadar kalmamışsındır yanında. İnsanoğlunu anlamak ne kadar zor. Kimse yalın değil. Sebebini bir türlü anlayamıyorum. Başkalarının bize karşı hissettiklerinden daha çok kendi hislerimizden kaçarız. Kendi acımızdan, öfkemizden, hatta sevgimizden ama en çok kendi hislerimizden kaçamayız kendi acımızdan, öfkemizden, sevgimizden.

 

EDİS'TEN

Barlas Açelya'yıda alıp evden çıkmıştı. Evde tek başımaydım artık. Öylesine yorgundumki. Umarım Açelya söylediklerimizi yapardı. Uykusuzluktan gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Yavaş yavaş aralarken gözlerimi Açelya karşımda gibiydi. Sanki gözlerini görür gibiyim. Mavi, ilk gördüğüm gibi yaşlı. Sonra yavaşça yok oluyor. Koltuktan kalkıp banyoya yöneldim. Çeşmeyi açıp yüzüme soğuk suyu çarptım. Aşağı inip amcamın bende olan dosyalarını açtım. Nereden yaralayabilirim diye incelemeye başladım. İyi düşünmeliydim. Dosyaları incelerken gözlerim Açelya'yı bağladığımız saldalyeye daldı. Sürekli karşımdaymış gibi hissediyordum. Düşünceleri atmak istercesine kafamı salladım. Açelya şu an babamlarda olmalıydı. Oraya gidemezdim ama amcamda oraya gitmiş olmalıydı. Açelya'yı göz önünde tutmak en iyisiydi. Telefon sesiyle düşüncelerimden kurtuldum. Arayan amcamdı.

"Efendim"

"Oğlum Açelya geldi"

Şaşırmış bir tonda söylemeye çalışıyordum.

"Ne diyorsun amca nasıl gelmiş? İyi mi?"

"İyi oğlum"

"Peki ya kaçıran onu yakalayabildiniz mi?"

"Hayır kızı bırakıp gitmiş it"

"Yerini öğrenmişsindir amca adamları gönderelim"

"Hayır bilmiyormuş yerini"

"Nasıl bilmez? Peki amca senin eve geleyim orada konuşalım mı? Birde ben konuşurum Açelya'yla"

"Olur oğlum bende Açelya'yı alıp eve götürecektim zaten"

"Tamam amca"

Telefonu kapattım. Bana oğlum diyişi bile sinirlendiriyordu beni. Yukarı çıktım masanın üzerine bıraktığım anahtarları aldım kapıyı çekip çıktım evden. Hala çok yorgun ve uykusuzdum ama merak ve endişem bunun önüne geçiyordu.

Amcama geldiğimde henüz eve gelmemişlerdi. Evdeki hizmetçilerden birine güzel bir kahvaltı masası hazırlamasını ve amcam gelince bana haber vermesini söyledim. Biride bana kahve getirmişti. Salona geçtim. Koltukta oturup kahvemi yudumluyordum. Hizmetçi kahvaltı masanın hazır olduğunu ve Amcamın geldiğini, kahvaltı masasında olduklarını söyledi. İçeri doğru yöneldim. İlk girdiğimde Açelya'da amcamda beni fark etmemişti

"Afiyet olsun"

Açelya'nın başını kaldırmasıyla göz göze geldik. Kısa bir süre bana baktıktan sonra elindeki su bardağını masaya düşürdü. Hala öylece bana bakıyordu. Amcam Açelya'ya döndü

"İyi misin kızım?"

Açelya birkaç saniye daha bana baktıktan sonra kekeleyerek

"İiyiiyiyim"

"Gelsene oğlum seni kuzeninle tanıştırayım. Birbirinizi son gördüğünüzde küçücüktünüz ikinizde" başını Açelya ya döndü "Hatırlıyor musun kızım Edis Abi'ni"

Açelyayla göz göze geldik nefret saçıyordu gözleri. Öylece durdu. Birkaç saniye hiç çekmedi gözlerini gözlerimden. Donuk bir sesle

"Hatırlamıyorum"

"Otursana oğlum"

Masaya geçip Açelya'nın karşısına oturdum.

"Amca yemekten sonra Açelya'ya İstanbul'u gezdireyim diyorum. Yeni geldi sayılır."

"Yok oğlum ne gezmesi bu halde. Bir süre evden çıkmasa daha iyi olur. Hem dinlensin bugün" Açelya yüzünü bana çeviridi tek kaşını kaldırdı.

"Ben iyiyim baba İstanbul'u gezmek istiyorum."

"Yarın falan gezin bari birkaç adam alın yanınıza bunca şey olmuşken"

"Ben çok iyiyim baba. Yanımıza birini almayada gerek yok. Edis Abi varya kim ne yapabilirki o yanımdayken değil mi ...Edis Abi?" Bu imalar karşısında hafifçe gülümsedim. Açelya'ya yaptığımız her şey bir bir geçti gözümün önünden sonra alaycı bir sesle

"Imm elbette. Ben varım. Ben onu her şeyden korurum."

Bana imalı bir bakış atıp

"Korursun." İki elini masanın üzerine koyup ayağa kalktı "Ben doydum. Gidip hazırlanmak istiyorum. Gerçi burda pek kıyafetimde yokta neyse"

"Sana kıyafette alırız"

Dudağının kenarıyla alaycı bir şekilde gülümsedi. "Çok mutlu olurum "

Amcam hizmetliye seslendi

"Aysel hanım!"

"Buyrun efendim"

"Açelya'ya odasına kadar eşlik et. Zeynep'in kıyafetlerinden ver"

"Tabi efendim"

Dedi ve yukarı çıktılar. Bir süre amcamla sohbet ettikten sonra Açelya merdivenlerden aşağı iniyordu. Onu görmemle soluğum kesildi resmen. Öylesine güzeldiki. Dalgalı saçları, beyaz elbisesi, toz pembe dolgu topuk ayakkabılarıyla. Onu ilk defa normal bir şekilde görebiliyordum ki onu ilk gördüğüm gün ağlayan gözleri, kirli üstüyle bile o kadar güzeldiki. İster istemez iç çektim başımı başka yöne çevirdim. Hayatta hiçbir şey aynı kalmaz, dün gibi, bugün gibi, duygular gibi. Bazen bir insan, yaşanmış bir an gibi. Ve yarını bilemeyiz hiçbir zaman. Hayattaki en büyük sır budur işte. Açelya yanıma geldi. Gözlerime bakıp

"Gidelim mi?"

"Gidelim"

Amcam bana döndü ve

"Yanınıza birilerini alın mutlaka. Dikkatli olun"

"Tamam amca"

Açelyaya kapıyı işaret ettim ve elimle buyur yaptım. Açelya önden gitti arabaya yöneldiğimizde amcamın adamları geldi yanımıza. Amcamın adamlarından biri amcamın arabasının kapısını açtı.

"Kendi arabamla gidicem"

"Ama efendim Fuat Bey dedi ki"

"Kendi arabamla gidicem dedim ve hiçbiriniz gelmeyeceksiniz"

"Ama efendim"

Sinirli bir gözle baktım.

"Peki efendim.

Açelya'yla arabaya bindik. Evden uzaklaştığımızda Açelya sessizliği bozdu. Sinirli ve merakı bir ses tonuyla

"Evet beni neden kaçırdın? Neden bıraktın? O adama neden yardım ediyorsun? Babamdan ne istiyorsun? Ona düşmansan neden yanındasın?"

Sessizliğimi korudum. Tehditkar bir sesle

"Neden dedim?"

"Sen sana gerçekten cevap vereceğime inanıyor musun?"

"Birgün bunları babam öğrenmeyecek mi sanıyorsun? Belki bugün değil yarın değil ama birgün mutlaka öğrenecek. O zaman senin gözünün yaşına bakar mı sanıyorsun?"

Sakin ve her kelimeyi vurgulayarak.

"O kimsenin gözünün yaşına bakmaz."

"Senin gibi desene"

"Aynen."

"Babamın sana yaptığı onca iyiliğin karşılığını böyle mi veriyorsun?"

Dudağımın kenarıyla alaycı bir şekilde gülümsedim. Ben bir cevap vermeyince Açelya cümlesine devam etti.

"Beni neden çıkardın evden?"

Alaycı bir sesle

"Hasretine dayanamadım"

"Hah çok komiksin"

"Huyum kurusun. Babanın evine gitmeyeceksin demedim mi neden gittin? Sonucunun ne olacağını bile bile"

Endişeli bir sesle

"Annem annem iyi mi?"

"Annen iyi, (tek kaşımı kaldırıp ona baktım vurgulayarak.) şimdilik"

"Babam çok ısrar etti ne dediysem ikna edemedim mecbur kaldım. Hem hiçbir şey söylemedim ona yemin ederim"

"Biliyorum. Bundan sonra orada kal babanın yanında."

"Ama sen demiştinki"

Sözünü kestim

"Dediğimi yap işte"

Sorgulayan gözlerle bana baktı ama yine bana karşı olan korkusu ağır basmıştı sanırım. Bu yüzden gevezeliği sona erdi.

"Peki"

Bir elimle karşıyı işaret ettim

"Bak Kız kulesi"

"Aa hep görmek istemiştim. Gitmek istediğim daha çok yer var."

"Ama İstanbul öyle bir günde gezilmez. Başka zaman bakarız diğer yerlere. Benim bugün işlerim var biraz"

"Adam kaçırmaktan tur rehberliğine...ama ben almayayım canım ya sağol"

"Pekala sen bilirsin"

Camı sonuna kadar açıp bir elini dışarı çıkardı. Sonra başını yasladı kapıya. Işıklara gelince durdurdum arabayı. Karşıda park vardı. palyaçoyla oynayan çocuklara baktı gülümsedi. Bir güldüki öylesine zamansız. O kadar tuhaf hissettimki. Onu ilk defa gülümserken görüyordum.Korna sesleriyle bana döndü yüzünü. Gözlerimiz bulmuştu birbirini. Yüzünde gülümseme git gide kayboluyordu. Devam eden korna sesleriyle kendimi toparladım önüme döndüm.

Bir göze ilk baktığında gördüğünle son baktığında gördüğün aynı olur muydu hiç? Gözler ruhun karşılığıydı. Değişirdi her şey gibi. Mutluyken parlardı mesela. Ruhun üzgünken izin vermezdi gözlerin gülümsemesine ağlardı. İncinmiş ruhları taşımakta zorlanırdı bedenin. Ruhu üzgün biri halsizleşirdi, görüş açısı daralırdı, kalbi acırdı, uykusuz kalırdı, yalnızlaşırdı. Oysa derdin bir insansa, değer miydi bedeni yıpratmaya? Değer miydi bir insan gözyaşıyla geçen zamana?

 

Loading...
0%