@haticemsare
|
Kimsesiz büyümenin zorluğunu kimse anlayamazdı. Hayata bir adım geriden başlardın. Bir yetimhanede kış günü kapısına bırakılarak kaçmak hangi anne yüreğine sığardı ki.
Sevgisiz, anne ve babadan uzak bir şekilde büyümek ne kadar acıtırdı? Özellikle terk edilmiş olarak, işte benim hikayemde böyle başlamıştı.
Soğuk karlı bir kış günü İstanbul'un temiz gecelerinden birinde birinde terk edilerek başlamıştı benim hikayem.
Bende başlamıştım erkenden olgunluğa. Hayata geriden başlamıştım. Terk edilmek benim kaderim olduğunu anlayamazdım ama kabul ettirmeniz gerekiyordu kibu benim kaderimdi. Sürekli terk edilerek bir döngünün içine girecektim.
İlk önce kardeş olarak büyüdüğüm yetimhanedeki arkadaşlarım evlat edinilerek beni terk etmişti. İlkokulu bitirdiğimde oradaki arkadaşlarım da beni terk etti. Şimdi ise her şeyim beni terk etti. Sevdiğim adam, sevgiyi girebildiğim tek adam... Ben sevilemezdim. Özellikle de bir erkek tarafından, beni gerçekten sevdiğini düşünmüştüm oysa fakat yanılmıştım. Yine ve yine. O günün üzerinden yıllar geçti ve şimdi ise mesleğimi elime almış bir kadın olarak artık ayaklarımın üstünde durabiliyordum. Onunla birlikte askeriye de eğitim görürken evlenmeye karar vermiştik. O layığıyla bir asker olmuştu. Fakat ben o sırada hala bitirememiştim. İkimizde asker olmak istemiştik. Beni terk ettikten kısa bir süre sonra ise şaşırtıcı bir teklif almıştım. Bu teklif benim için o anlık vazgeçilmezdi.
Bana mitten biri olmam için teklif gelmişti. O an için bu teklifi kabul etmiştim ve o kabul ediş bana ileride çok pahalıya patlayacaktı.
Eşyalarımı toparladıktan sonra hızla bir taksi çağırdım. Taksiyi beklerken içimde garip bir mutluluk vardı. Şartları daha iyi bir şehirde görevime devam edecektim. İlk önce uçakla Ankara'ya ardından da İstanbul'a geçecektim.
O malum kişiyi tekrardan görmek beni korkutsa da kaçmayacaktım. Taksinin geldiğini gördüğümde elimi kaldırdım. Bavullarımı taksiye beraber bagaja taşıdık. Ardından hemen taksiye binerek yola çıktık. "Havalimanına" diyerek kısa kestim. Kısa bir süredir Karadeniz'de oturuyordum.
Şimdi ise hep yaşamak istediğim o şehre gidecektim. İstanbul'a... Ankara'ya gittiğimde kendime bir otelde rezervasyon yaptırdığım için ilk oraya ardından onunla görüşmek için bir kafeye gitmek istiyordum. Fakat bana sıkıntı çıkarmasından korkuyordum.
Onunla defalarca konuşmaya çalışmıştım ama hiçbirini açmamıştı. Mesajlarımı saymıyordum bile beni kendime mecbur bırakmanın bir yolunu bulmuştu. aramızdaki bağı sonlandırmaya içimde yıllarca tuttuğum gerçeği ona söylememe bir türlü izin vermemişti. Bir süre sonra ise sürekli yeni numara almış olduğumuz bir döngüye girmiştik.
Havaalanına gelince hızlı bir şekilde bavullarımı verip uçağa bindim. Şansıma pencere önünü kapamamıştım. Biletlerdeki tüm penceree yerleri kapılmıştı. Yerime oturduğumda son kez bir arama veya bir mesaj var mı diye baktım. Lanet olsun ki yoktu.
Ulan oğlum ulan oğlum adam koskoca yüzbaşı olmuş. Ama sürekli beni peşinden koşturuyordu. Gitsin emrindeki askerleri peşinden koştursun arkadaşım beni niye peşinden koşturuyordu.
Hayla bana göre çocukça davranıyordu ama fakat bunu bana o diyordu. Beni terk ettiği gün ise sen hiç büyümemişsin çocuksun demişti ama şuan da asıl çocuk olan oydu.
Beni terk ettiğinde ben 22 yaşında o ise 24 yaşındaydı. Şimdi ben 28 yaşındaydım o ise 30 yaşındaydı. Beni tekrar gördüğünde karşısında bambaşka bir insan olacaktı. O gün buna yemin etmiştim ve yaşadığı şehre geliyordum. Karşısına çıkmak için sabırsızlanıyordum. Bu sefer benden kaçamayacaktı.
Haftalar öncesinden söylemiştim ona geleceğim tarihi fakat kesin yine gelmeyecekti ama gelmezse bu son şansı olacaktı. Daha fazla gururumu ayaklar altına alamazdım.
Telefonumu uçak moduna alıp arkama yaslandım. Aklımı başka şeyler düşünmeye zorladım. Uçak kalkma vaktine yakın yanıma biri daha oturdu ama kim olduğuna bakmadım. Gözlerim kapalı bir şekilde kendimi uyumaya zorladım. En sonunda istediğimi elde ettim ve kendimi güvenli bir uykunun kucağına bıraktım. ........................ Yediğimiz dondurmalardan sonra beni bisiklet sürmeye zorlamıştı. Fakat ben sürekli düşüp durmuştum. En sonuncu düşüşümde ise bıkkın bir nefes verdi. "Gel Hazal arkama bin" demişti. Melul melul yaklaşıp arkasına bindim. Ellerimi beline koydum. Başımı usulca arkasına yasladım. Kendine özgü kokusunu içime çektim. "Seni çok seviyorum" diye fısıldadım.
Arkasında onunda "bende seni" dediğini duydum. Gülümsedim. Bir süre onun arkasında gezdim. Ardından bir sahilde durduk. Bisikletten inip elimi tuttu. Tabi bende onun elini tuttum. Beni bir yere götürüyordu ama nereye götürdüğünü bilmiyordum. "Alparslan" dedim. "Hıı" "Nereye gidiyoruz?" Cevap vermedi. Sustu bu suskunluğu beni korkutuyordu. "Alparslan nereye?" ardından durdu. Nereye geldiğimize baktım. Beni gerçekten sahile mi getirmişti. İyi ama niye? Bana döndü ve gülümsedi. Bense meraklı gözlerle ona baktım. "Sana bir sürprizim var" içimde minik bir kıpırtı oluştu. İstemsiz bir şekilde gülümsedim. Bana genellikle sana bir sürprizim var dediğinde pek romantik olmayan ama onun romantik sandığı bir ortamlarda buluyordum kendimi. Tamam kabul ediyorum severdi, güzel severdi, çok severdi ama o kadardı yani. Bir keresinde sürpriz yaparak beni yemeğe çıkarttı. Tamam o ana kadar romantikti ama bir adam bana uzun süre rahatsız bir şekilde bakınca tabi ki boş durur mu durmaz. Gider adamın içinden geçer. Sonumuz ise karakolda biter. Bir keresinde sürpriz diye beni bir çiğ köfteciye götürdüğünden bahsetmiyorum bile. O kadar hazırlanmıştım birde. Sürpriz yapma konusunda gerçekten ders almalıydı. Hava yavaştan kararmıştı. Gün batımı mı izleyecektim diye düşünmeden edemedim. "Ama önce sana aldığım elbiseyi giyersen " merakım iyice artmıştı. Gözlerimi bağladı. Ellerimi tuttu ve beni peşinden sürüklemeye devam etti. İlerlerdik ve kapı gıcırtısı duydum beni içeri soktu, gözlerimi açtı. Bir kız odası olmalıydı. Şirin ve minik bir odaydı. Bir yatak vardı yatağın üstünde kırmızı bir elbise vardı. Yatağın yanında gardırop karşısında makyaj masası vardı. Odaya mavi renk hakimdi. "Giyin üstünü istersen makyaj da yapabilirsin" bana bir çanta uzattı. Tahmin ettiğim gibi makyaj çantasıydı. "Hazırlan sen ben bekliyorum" diyerek dışarı çıktım. Elbiseye göz gezdirdim. V yakası bacağında ise yırtmaçı vardı. Oldukça güzel bir elbise seçtiğimi söylemeliyim. Elbiseyi girdim ve ardından makyaj yaptım. Son dokunuş olarak da kırmızı ruhumu sürdükten sonra kısaca bir göz gezdirdim kendime. Çok güzel olmuştum. Saçlarımı arkaya doğru attım. "Güzelsin" dedim kendime. Ardından kapı tıklatıldı. Alparslan "hazır mısın güzelim?" Derin bir nefes aldım. Ardından kapıya döndüm. "Hazırım" kapı açıldı ve beni buldu bakışları. Güzelliğime gerçekten dibi düşmüştü. O ise siyah bir takım giymişti o da. Oldukça karizmatik olmuştu. Gözlerimiz birleşti. Aşık bir şekilde bakıyordu bana. Etkilenmiş gibi, seviyormuş gibi, zaafı gibi. Dudaklarıma kaydı bakışları ardından gözlerime baktı ve o da derin bir nefes aldı. Yaklaştı ve her zaman ki gibi önce saçlarımı öptü. Ardından yanağımı, gülümsedim ona "çok güzel olmuşsun" diye mırıldandı. "Çok güzelsin" bunu bana değil kendine söyler gibiydi ardından elimi tuttu ve avuç içlerimi öptü bu seferde. "Evet" dedim. "Sürpriz ne?" Bir şey demedi ama gözümü bağladığında beni sürprize götüreceğini. Ellerimi tutup beni yönlendirdi. Birkaç dakika yürüdük. Ardından durdu ve ortamı fikrimin ince gülü şarkısı doldurdu. "Aç" dedi. Açtım ve gördüklerim ile öylece kaldım. Burada neler oluyordu. Etraf güllerle kaplıydı. Açık alandaydık ve kimse yoktu. Ardından üstüme güller döküldü. Bir konfeti patladı. Ardından bir tane daha ister istemez hafifçe irkildim. Kırmızı gül yapraklarından bir kalp oluşturmuştu ve bende o kalbin içindeydim. Karşıma geçti. Ardından önüme eğildi ve ceketinin cebinden yüzük çıkarttı. "İlk görüşte delicesine aşık olduğum, sevdiğim, sevdalandığım, karanlığımın içindeki ışığım, seni düşünmeden edemediğim bir saniyem bile yok. O kara gözlerine sevdalandığım. gamzene, o gülüşüne sevdam benimle bir ömür geçirir misin? Hayatına sonsuza dek benimle geçirmeye var mısın? Benimle evlenir misin?" Benim cevabım hep belliydi. Bir saniye bile düşünmedim. "Evet" dedim ağlamaklı bir sesle ardından bağırdım. "Evet!" Ayağa kalkıp bana sıkıca sarıldı. Ayaklarım yerden kesildi. Beni etrafında çevirdi. Ardından bıraktı beni yüzüğü parmağına taktı. Alnımı öptü. Bunu yavaş yavaş yaptı ve bu sırada gözlerimi kapattım. Ardından geri çekildi. Gözlerimden mutluluktan bir damla yaş düştü. Gözümdeki p yaşı baş parmağı ile sildi. Sıkıca sarıldım ona. O da bana sarıldı. Uzunca bir süre birbirimizden ayrılmadık. Saçlarımı okşuyordu bir eliyle. "Seni çok seviyorum" diye fısıldadı. "Çok seviyorum. Canımdan çok, her şeyden çok seviyorum seni" her fırsatta söylerdi bunu. Sorardım ona söylemekten bıkmayacak mısın diye? O da hayatımdaki tek gerçeği söylemekten neden bıkayım demişti. Bende bu lafa günlerce aklıma geldikçe gülümseyip durmuştum. "Bende seni" ardından ayrıldı benden yüzlerimiz arasında birkaç santim vardı. Hayla belimi tutuyordu. Bende omuzlarını tuttum. Gözleri dudaklarımı buldu. Rujlu dudaklarıma öyle bir bakışı vardı ki ardından dudaklarından iki kelime çıktı. "Hazır mısın?" Başımı salladım. Daha fazla beklemeye gerek yoktu. Ardından dudakları dudaklarımı buldu. Bir olduk. Ruhlarımız ve bedenlerimiz bir oldu o gece ama daha sonra ise en büyük pişmanlığım oldu. Gözlerimi araladım. Uçağın iniceğini anons ettiler. Sonunda gelmiştim. Onu görmeye bu güzel anılarımızı hatırlayarak gidemezdim ki. Nefretle bile bakmalıydım. Hissiz bir şekilde bakmalıydım. Daha önce her şeyim değilmiş gibi bakmalıydım. Yoldan geçen bir insana bakar gibi bakmalıydım. Nefret bile ona karşı bir duygu beslediğimi kanıtlamış olurdu. Ondan tiksinmem, iğrenmem gerekiyordu. Ama ondan iğrenemiyordum çünkü onu çok sevmiştim. Uçak havalimanına indi. Valizlerimi aldım. İndiğimde etrafıma göz gezdirdim. Oğluna sarılan bir anne ayrılacakları için sarılan iki eş, eş olduğu taktıkları yüzüklerinden anlamıştım başka bir çift yanlarında beş yaşında çocukları ile birbirine sarılıyordu. Bir aileleri vardı. Herkes herkes sarılıyordu birbirine, aralarındaki üzüntü, mutluluk, hasreti çok net bir şekilde görebiliyordum. Ve her zaman ki gibi yalnız olan ben. Derin bir nefes verip ilerledim. Buldum İlk taksiye binip rezervasyon yaptırdığım otelin adresini verdim. Yarım saatlik taksi yolculuğunun sonucu en nihayetinde varmıştım. Taksiciye parayı verip valizlerimi aldım. Valizlerimi alıp oteli doğru ilerledim oda kartımı alıp odama çıktım. Etrafıma göz gözdirdim. Dört yıldızlı bir otel tercih etmiştim odaya ilerlediğim zaman tanıdık sima ile durdum o beni görmedi ama ben gördüm. "Yıldız..." diye içimden geçirdim. Yetimhanede kardeş gibi büyüdüğüm o Sima beni tanımadı, hatırlamadı, yok saydı derin bir nefes verdim. Daha fazla onu görmemek adına hızla odama ilerledim. Odamı açıp valizlerimi bir köşeye koydum ve hemen kendim yatağa attım. Yatağın rahatlığı ile daha da mayıştım. At kuyruğu yaptığım saçlarımı saldım ve en sonunda kendime dinlenmek için azda olsa vakit ayırdım. ............................ Bir zahmet gelecekti buraya gelmezse ona bir daha bunu söylemeye çalışmazdım. Son defa aradım. Açtı çünkü yine numaramı değiştirmiştim. "Yarım saattir seni bekliyorum!" Oldukça sert çıkmıştı sesim "neredesin?" Derin bir nefes verdi. "Bugün gelemem" Şiddetlendim. hiddetlendim. Aniden ayağa kalktım "ne demek gelemem" diye bağırdım. Etraftaki tüm gözler beni buldu. Harika bir rezil olmadığım kalmıştı. "İşim var." Dedi sadece Ulan 6 yıldır uğraşıyordum fakat onun yüzünden bir adım dahi atamıyordum. "Beni bekletmeye hakkın yok" benim sinirli sesimin aksine o gayet sakindi. "Sana gelebilirim gibi bir şey söylemedim" dedi. Sinirle soludum. "Bu sondu" diye yükseldim. "Yarınki mahkemeye de gelmezsen olacaklardan ben sorumlu değilim" diyerek telefonu yüzüne kapattım. Evet mahkeme demiştim çünkü o herifin resmiyette karısıydım. Evlilik teklifinden bir hafta sonra yıldırım nikahı ile evlenmiştik ve evlendiğimiz günün akşamı beni terk etmişti. Kaç defa dava açmıştım ama ne imzalamış ne de mahkemeye gelmişti. Gerçekten delirecektim. Hayatıma bu yüzden yeni birini de alamamıştım. Ona olan hiçbir şey için değil kendim için yapmıştım. Sadece kağıt üstünde olsa da resmiyette evliydik. Amacının ne olduğunu anlamış değildim. Beni terk eden kendisiydi ama boşanmayan da kendisiydi. Amacı neydi lan! Şuan kafede rezil oluşum gerçekten canımı sıkmıştı. Rezil bir insan gibi rezil olmak canımı en çok sıkan şeydi ve eğer ki Alparslan yarın ki mahkemeye gelmezse hem onu hemde kendimi rezil edecektim. O tanıdığı için haftalarca hatta aylarca bunun lekesini yaşayacaktı ama ben direk İstanbul'a uçacaktım. O yüzden sıkıntı yoktu. ........................................ Sabah oldukça geç uyanmıştım. Bir şeyler atıştırıp hazırlandım. Oldukça resmi giyinmeye çalıştım. Siyah giymeye Özen gösterdim. Saçlarımı hafif dalgalandırdım. Kulaklarıma küpelerimi geçirdim. Siyah topuklu ayakkabılarımı giydim ve yarım saat sonra mahkeme solundaydım avukata gerek duymamıştım kendimi hazırladım ve mahkeme salonuna adımımı attım. .................................... "Allah belanı versin Alparslan" diye bağırdım yine ve yine gelmemişti. Kendi kendime tepinip duruyorum. Taksici bana korku dolu gözlerle bakıyordu abiyi de korkmuştum. Aradım, aradım, defalarca aradım ve en sonunda açmak zorunda kaldı "ne var?" "Allah'ın belası..........." Durdu sessiz kaldı sanırım ettiğim küfürler yüzünden şoka girmişti. Ardından meşhur cümlesini kurdu. "ağzın bozulmuş senin eskiden küfürü bırak insanı tersleyemezdin bile" teşkilat hayatının bana kattıkları diyelim. ulan ben ne diyorum sen ne diyorsun "bittin lan sen bu sefer bittin" derin bir nefes al kızım "niye gelmedin" sustu. Cevap vermedi. Derin bir nefes daha aldım. Olabildiğince sakin bir sesle konuşmaya çalıştım "amacın ne senin terk eden sensin boşanmayan sensin sakın işim var diye kandırma çünkü olmadığını iyi biliyorum" sustu. Her zamanki gibi peki ben mi ne yaptım. Güldüm psikopatça, güldüm defalarca güldüm "şimdi tek bir şansın var sana göndereceğim anlaşmalı boşanmayı onaylayacak mısın? onaylamayacak mısın?" yine susmasını bekledim ama bu sefer susmadı. "onaylamayacağım" nefes al ver kızım "neden peki" ne diyecekti "cevabını ileride öğrenirsin" dayanamadım. Telefonu yüzüne kapattım. Şimdi birazdan olacaklardan ben sorumlu değildim artık gına gelmişti benden boşanmak gibi bir inadı vardı ama çevresindeki herkes onun bekar olduğunu sanıyordu. Bu kadar yeterdi. Daha fazla dayanamayacaktım. Üstelik ben onu uyarmıştım. "askerliği sür abi" adam korktu. Eminim şu an içinde beni aldığı için büyük pişmanlık vardı yapacak bir şey yoktu başa gelen çekilirdi. Bir süre sonra durdu. Baktım askerliği elbette daha sonra bu yaptığım için pişmanlık yaşayacaktım ama şimdi değil "bekle beni abi" adam onaylamak yerine "ambulansa gerek var mı acaba?" Oldukça çekinger söylenmişti. Bunu diyince abiye öylece baktım. Adamı hastanelik edecek kadar sinirli mi gözüküyordum. "Gerek yok abi işimi halledip geliyorum yoksa senin de peşine takılırım" taksiciyi de tehdit etmezsin ve kızım "bekle beni abi" Tam ilerlerken askeriye girişindeki askerler durdurdu beni "kimsiniz?" Tek bir cevap ile gözlerindeki şaşkınlığı görmem beni keyiflendirdi. "Yüzbaşı Alparslan Çelik'in karısıyım" Normalde mit kartım ile de girebilirdim de amaç kim olduğumu göstermekti. Adamın gözlerindeki şaşkınlık yavaşça kendini alaya bıraktı. "Hanımefendi saçmalamayım lütfen" Kimliğimi çıkarttım. "Alın inceleyin kim saçmalıyor." Kimliğimi aldılar ve birkaç dakika içinde geçmem için yer verdiler. Yüzlerindeki ifadeden gülmemek için zor tuttum kendimi ama yüzümdeki alayı fark etmemeleri imkansızdı. Kimliğimi alıp çantamın içine attım. İstedikleri kadar dedikodu olabilirlerdi artık. İlerledim. Arkamdan gelenleri hissettim. Yerine başkasını devretmişti. Oldukça gerideydi ama ben elbette mesleğim gereği bunu anlamıştım. Hatta yanına birini almıştı. O sırada "koş eğlence olacak" lafını elbette duymuştum. Gerçekten çok eğlenceli olacaktı. Yüzbaşının itibarını götürmek çok eğlenceli olacaktı. İlerledim. İlerledim. Bahçe oldukça büyüktü ve sonunda onu gördüm. Timi ile birşeyler konuşuyordu. Timdekilerin bile isimlerini unvanlarını bile biliyordum. Timin komutanıydı. Üç yıl önce atanmıştı timine komutan olarak. İlerledim. Ayağa kalktı. Timini arkada bırakıp ilerlemeye başladı. En sonunda onu gördüğüme göre oldukça değişmişti. Saçlarını oldukça kısa kesmişti. Kaslanmıştı ve daha çok yakışıklıydı. Eskisi gibiydi aslında ama gözlerinde bir ifade yoktu. Sert görünüyordu ama benim yanımda hep yumuşaktı. En son onu gördüğümde de böyleydi. Onu böyle ifadesiz görmüştüm ve bir daha görmemiştim onu bugüne kadar tabi. Yerimde duruyordum. "Hadi" dedim. "Eğlence başlasın" onu rezil edicektim. İlerledim. Topuklu ayakkabılar ve duruşum ile oldukça asil göründüğüme emindim. "Alparslan" diye bağırdım. Durdu tabi ki timi de bize döndü. Yüzünde şaşkınlık vardı. Tim ise bir kadın ona adı ile mi fısıldadı diye konuşulmaya başlandı. Bana döndü. Gözlerindeki garip duygular vardı. Ama özlediğine dair bir pırıltı geçince hareket edemedim. Saçmalıyorsun kızım dedim içimden hadi yap şovunu ne bekliyorsun? "Hazal" tim daha da şaşırdı. Bizi izlemek için gelenler, etraftaki askerlerde tabi buna dahildi. Yaklaştım, yaklaştım yanına geldim. Elim havalandı ve sertçe yanağını buldu. Başı yana düştü. Durdu etrafta yaprak kımıldamıyordu. Gergin bir sessizlik vardı etrafta başı yana düşmüş bir şekilde duruyordu. Sinirliydi bunu soluduğu nefesten anladım. Çok da umrumda. Bana baktı tekrar "ne yapıyorsun?" dedi düz bir sesle etraftakiler daha da şaşırdı. Gülümsedim "hiç" dedim kendimden emin bir sesle ve ardından ekledim. "Kocamı görmeye geldim." Evet bunu dedim. Etraftaki herkes öyle şaşkın bakıyordu ki ardından "aa pardon kimse senin evli olduğunu bilmiyordu değil mi?" Dudaklarımı üzüntüyle büzdüm. "Unuttum" yanımızdan bir ses geldi. İkimiz de bakışlarımızı o tarafa yönlendirdik. Alparslan asker selamını verdi. Bende saygıyla başımı eğdim. Karşımızda bir albay vardı. Sert yüz hatları kır saçları ile oldukça heybetli görünüyordu. "Ben yüzbaşımın evli olduğunu biliyordum." ardından ekledi. "Hoşgeldin Hazal Çelik" soyismimi özellikle vurgulamıştı. "Az önce aldığımız bilgiye göre görev yerin değişti. Yeni görev yerin burası bu karargah" bu sefer şaşkınlıkla bakma sırası bendeydi. Sıçtım, gerçekten sıçtım...
|
0% |