Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@haticemsare

Eve son kez göz ucuyla baktım. O kadar uğraştığıma demişti. Saati kontrol ettim, uçak birazdan inerdi. Aşağı inip arabama atladım. Kısa bir izin almıştım. Dört gün bugün üçüncü günündeydim. Yarın Mavi ile birlikte anaokulu için birkaç şey alacaktım. Ardından ise uzun bir süre başlayacak işlerim vardı. Arabamı park edip havaalanının içine doğru yürüdüm. İçeri girdiğimde onları beklemeye başladım.

Etraftaki insanlar izlerken aklım tek bir kişiye takıldı. Onu gördüm. "Yıldız" diye mırıldandım tekrardan, o da birini bekliyor olmalıydı. Ardından gördüğü kişi ile gülümseyip o tarafa koştu. Kime koştuğunu bakınca öylece kaldım.

"Sevim" dedim bu seferde, anlaşılan ikisi birbirlerinden kopamamışlardı. Ama benden kolayca kopmuşlardı. İkisi de beni kolayca terk etmişlerdi. Fakat birbirlerini terk edememişlerdi.

Buruk bir şekilde baktım. Kırgın bir şekilde, derin bir nefes verdim. Ardından ayrıldılar ve çıkışa doğru ilerlemeye başladılar.

Bavullara bakılırsa uzun bir süre için yada temenni gelmişti, boşver dedim. Beni ne alâkadar ederdi ki

Gördüğüm yüzler ile gülümsedim. "Anne" diye bana doğru koşan Mavi'ye ilerledim. Diz çöküp kollarımı açtım. Hızlıca koşup sarıldı. Kollarımı ona sıkıca sardım. "Seni çok özledim" diyen sesi ile gülümsedim.

"Bende birtanem" gözlerine baktım. Gözleri benim gibi olmayacak elaydı. Alparslan'ın gözleri koyu kahverengiydi.

"Söyle bakalım aç mısın?" Başını ileri geri salladı. "Yemeklerimi özlemişsindir de sen şimdi"

Gözlerinde mutluluk kıpırtısı geçti. "Evet ve" karnını gösterdi. "Acıktım" uçak yolculuğu bile iştahını bozamamıştı.

"Ben buradan ayrılıyorum Hazal hanım" iyi bir bakıcıydı ama şehir değişikliği nedeni ile artık ayrılmak zorundaydık.

"Elbette maaşını hesabına gönderdim. Her şey için teşekkürler Ceyda" Mavi'ye döndüm. "Ceyda ablana veda etmek ister misin Mavi?" Mavi bakıcısına yaklaştı ve Ceyda'da teşekkür etti. Birbirlerine sıkıca sarıldılar. Ayrıldıklarından sonra "tekrardan teşekkürler Ceyda" Mavi'nin çantasını aldım. Yanımızdan ayrıldı.

Tekrardan Mavi'ye döndüm. "Hadi annecim" dedim elini tutarak çıktık.

Arabayı açıp emniyet kemerini bağlandıktan sonra sürücü koltuğuna geçtim. "Yeni odana bayılacaksın birtanem" ardından bekledim. "Yeni arkadaşlarına da" dudak büzdü. "Okula gitmesem olmaz mı?"

Bu konu açıldığından beri canı bir hayli sıkkındı bebeğimin, bende okula gitmek istememiştim. Gidince ise ailem olmadığı için dışlanmıştım. Onun ise böyle bir sorunu yoktu.

Baba olmasa da annesi olarak ben vardım sonuçta. Üstelik o anasınıfına başlayacaktı.

"Birtanem gitmek zorundasın malesef, üstelik sen orayı çok seveceksin. Bende okula ilk başladığımda korkmuştum ama sonra çok sevdim, çok arkadaşım oldu." Elbette sonra çok sevmiştim ama ilk günler berbattı işte

Konuyu değiştirmek için "hem biz seninle şimdi gidip yeni odanı görücez hem üstelik oyuncak da alabilirsin" gülümsedi. "Alır mıyız oyuncak"

"Alırız bitanem"

Eve gelince arabamı sitenin park alanına koydum. Yeni evimize birlikte gelmiştik. Arabadan indirip kızımın elini tuttum. Kızıma destek olmak ister gibi "hadi bakalım" eve çıktık.

Kapıyı açtığımda koşarak eve girmişti. "Yavaş Mavi" diye arkasından bağırmak zorunda kaldım. Ben de eve girdiğimde salonda koşmakla meşguldü.

Ardından durup bana döndü. "Odam neresi?"

Başımla odanın kapısını işaret ettim. Direkt odasına koştu, ardımdan ben de ilerledim ve birç çığlık...

İçeri girdiğimde yatağında zıplamakla meşguldü. "Mavi" dedim uyarılı bir tonda

Bana aldırmadı. "Anne burası çok güzel" bağırması ile yüzüme buruşturdum. Kızımın enerjisine hayrandım.

Onu kucağıma aldım. "Yatakta zıplamak yok" dudak büzdü. Tatlılığı karşısına dayanamayıp yanağını ısırdım.

"Anne" diye kızgın bir tonda baktı yüzüme, kızgın görünüşü bile tatlıydı. "Mavi" diye onun gibi yapmacık bir şekilde ben de ona sinirlendim.

Hızlıca kucağımdan indi. "Üstelik aç değil miydin sen?" Gözleri parladı.

"Açım"

"O zaman koş mutfağa" tabii ki de koştu ama odanın kapısında durdu. "Mutfak nerde peki" aptalım benim salondaki mutfağı gerçekten fark edememişti koşmaktan

O koştu. Ben de odadan çıkıp mutfağa ilerledim. Mutfağa doğru koşup masaya kuruldu. "Önce ellerini yıka anneciğim"

Hızlıca inip lavaboya koştu. Bu kız yürümeyi bilmez miydi? Bu kadar koşuşu kendimi yaşlı hissettiriyordu. Ben onun yaşındayken kimsesiz olduğum ve şımaracagım biri olmadığı için hep susardım. Uslu olmak zorunda kalırdım. Mavi kadar lüksüm yoktu.

İşte bu yüzden onu hep şımartırdım ama tabii ki tozunda. Yemeğini önüne koydum. Hemen gelip önündeki yemeği yemeye başladı. Ben de yemeğimi yedikten sonra ise o oyun oynadı. Ben ise işimle ilgili birkaç dosyaya baktım.

........................................

"Anne buraya da girelim" bu sefer elini tutup izin vermedim. Bu kadar şımardığı yeterdi.

"Bu kadar yeter Mavi bu kadar alışveriş yeter" elini daha sıkı tuttum. "Yürü bakalım" merdivenlere yönelmiştim ki duraksadım. Gördüğüm kişilerden biri Sevim diğeri Alparslan'ın timinden kıdemli başçavuş Mustafa Yılmaz ikisi de el ele tutuşarak ilerliyorlardı. Hay benim şansıma!

Yanımda Mavi ile onlara görünemezdim. Yönümü değiştirdim. Mavi şaşkınlıkla "anne nereye gidiyoruz?" Diye sorunca cevap vermedim. "Anne-" lafını kestim. "Sus Mavi" sustu. Benden böyle çıkışlar nadiren gelirdi o zamanda suspus olurdu.

Nereye gitsem, nereye gitsem. Buldum. Oyuncakcı dükkanına ilerledik. "İçeri gir Mavi ben geliyorum sakın dışarı çıkma!" Hızlıca içeri girdi. Elimdeki alışveriş poşetlerini yere bırakıp telefonumu sarılacaktım ki durdum.

Arkamdan "yenge hanım" lafını duydum. O yöne döndüğümde kıdemli Başçavuş Mustafa Yılmaz onu gördüm. Allah'tan yanında Sevim yoktu.

Kısa bir bakış attım. "Başçavuş" diye mırıldandım. Başını salladı. "Kıdemli başçavuş Mustafa Yılmaz. Alparslan komutanımın timindeyim" başımı salladım. "Komutanımızın evli olduğundan haberim yoktu."derin bir nefes aldım. "Öyle gerekti." Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Allah'ım beynim sıfırlandı.

"O zaman hiçbir kadınla şey değildi o zaman"diye mırıldandı ağzının içinden

"Aranızda olan olayları bilmem ama bir kadın Alparslan komutanımızı nikah masasına oturttuysa o kadını gerçekten sevmiştir."

Ya ya canım ne demezsin geberiyor bana olan sevgisinden

"Karışmak düşmez bana ama dediğim gibi"

Zorlukla gülümsedim. "Aramızda olan olaylar biraz karışık" diye zorlukla konuştum. Hiç karışık falan değildi. Geldi bir akşam seni sevmiyorum pişmanım diyerek terk etmişti. Ama elbette bunu timine söyleyemezdim.

 

​​​​​"Yanımızda çalıştığınız için de mutlu olduğunuzu bilmenizi isterim." Bence o halime katlanamazdı.

"İsim yaparken biraz çekilmezimdir umarım katlanabilirsiniz" iş disiplini denen şey bende bolca mevcuttu.

"Başımızın gözümüzün üstüne umarım albay komutanımızın üstesinden de kolaylıkla gelebilirsiniz."ben de bunu düşünüyordum biliyor musun?

"Umarım" dedim.

"O zaman izninizle sevgilim beni bekliyordu. Sizi görünce bir selam vermek istedim."

​​​​​​O sevgilin umarım beni görmemiştir. "Tabii ki" tam markasını dönmüştü ki "bu arada karargahta yenge demezseniz malum iş"

"Emriniz olur yenge hanım izninizle" gitti derin nefes aldım.

Yakalanmamıştım, ellerime geri aldım poşetleri içeri girdim. Mavi beni bekliyordu.

"Anneciğim" bana dönüp yanıma geldi.

"Annen ne oldu? İyi misin?" Derin bir nefes verdim. Kızımı da korkutmuştum. "İyiyim anneciğim" diz çöktüm.

Ellerini tutup avuç içlerini öptüm. "Korkuttum mu seni?" Sustu bir şey demedi. Kızımın bu halini bilirdim. "Bir şey yok anneciğim bazı şeylerin zamanı gelmek üzere ondan korktum seni korkuttuğum için de özür dilerim." Anlamadı.

"Neyin zamanı gelmek üzere anne" babanla tanışma zamanın gelmek üzere, babanın yanına gelmesi diyemedim. Burukça gülümsedim. Alnını öptüm. "Dediğim gibi az kaldı biraz daha dayan olur mu?" Başını sallamakla yetindi. "E söyle bakalım ne almak istersin?" Gözler ışıldadı. Az önce bu mağazaya girmek istediğinde izin vermemiştim. "Ama bir tane seç"gülümseyerek mağazanın içinde koşmaya başladı. "Yavaş ol Mavi düşeceksin." Oldukça sakardı.

Sürekli düşmese olmuyordu sanki, bir süre sonra bir bebekle geldi yanıma sanırım Barbie bebeğiydi. Ödedikten sonra eve döndük. Yol boyunca Eletrafımı kontrol etmeden edemedim. Artık aynı şehirdeydik ve karargaha yakın yerlerde kalıyorduk. İlla bir yerlerde karşılaşma şansımız vardı.

........................................

​​​"Anneciğim hadi ama üstünü değiştir." Yatağın ucunda uyanmasını bekliyordum ama bir tık yoktu. Anlaşıldı iş başa düştü yine. Onu zorlukla kaldırıp üstüne bir şeyler geçirdim. Zorlukla yemek masasına oturttum.

O kahvaltısını yaparken beslenme çantasını hazırladım. En sonunda ben de kahvaltımı yaptım.

Onu okula bıraktıktan sonra ben de karargaha geçecektim.

Saçlarımı at kuyruğu yapmıştım. Siyah bir pantolon ile siyah bir gömlek giymeyi tercih etmiştim.

En sonunda evden çıktığımız onun okuluna geldik. Bir elimle eline tutuyor diğer elime okulun ilk günü anısına videosunu çekiyordum. Yüzü zorlukla görünüyordu. Etrafı çekingen bakıyordu.

Sınıfını bulmaya çalışırken yanından ayrılmıyor elimi bir saniye bile bırakmıyordu. Normalde bu yaptıkların tam tersini yapardı.

 

En sonunda sınıfını buldum. Kızıma baktım. Etrafa yabancı gözlerle bakıyordu.

Onu sakinleştirmek adına "korkacak bir şey yok anneciğim çok seveceksin"

"Merhaba" diyen bir erkek çocuk sesi geldi. Arkamı dönüp çocuğa baktım. Mavi'ye bakıyordu. "Ben Ege"diyerek elini Mavi'ye uzattı.

Ulan daha bir çocuktu. Nereden biliyordu böyle beyefendiliği.

Mavi sonunda elimi bırakarak Ege'nin elini sıktı. "Mavi"dedi zorlukla. Güldüm içimden.

"Sınıfın nerede?" diye sordu Ege

Mavi bana baktı. Başımla sınıfını gösterdim. Mavi parmağı ile sınıfını gösterdi.

Ege'de "orası da benim sınıfımmış"

Ege'ye karşı içimde bir şeyler hissettim. Mavi'nin yeni arkadaş edinmesinin mutluluğunu yaşıyordum içimden 'ee hadi o zaman Ege ile gidin annecim' son kez kızımı öptükten sonra onu Ege'ye bırakarak ayrıldım.

hızla arabaya bindim ve gideceğim yer karargahtı. Derin bir nefes alıp verdim. Yolu hızlıca varmıştım. Oysaki o gün takside gelmek bilememiştim. Arabamı park ettim. Sakin ol kızım en fazla ne olabilir ki zaten olan olmuş. Orada bekleyen askerlere mit kimliğimi gösterdim ve malesef ki soyadım güçlü olarak yazıyordu. Alparslan'ın soyadını taşıyordum malesef

karargaha girdikten sonra hızla albayın odasına ilerledim. Kapıyı çaldım 'gel' komutu ile içeri girdim.

beni görünce kaşları çatıldı. 'Albayım' bana gözlerini kısarak baktı. illa bir gerginlik çıksın istiyordu ama buna izin vermek istemiyordum. Gözlerini kısarak baktı. 'En iyi timinizin dosyasını istiyorum, inceleme yapmam gerekiyor. ne diyeceğini ne yapacağını kestiremiyordum. En sonunda konuştu.

'Amaç'sert bir sesle sormuştu. 'Burada bu karagahta bulunan siz dahil herkesi incelemem gerekiyor benden ilk istenilen şey bu. İlk olarak da en iyisinden başlamam daha makül'

omuzlarını dikleştirip arkasına yaslandı. 'o timdeki askerlerin hepsini iyi bilirim. Onları incelemene gerek yok' ilk mesai başlamıştı. gelirsin kızım, üstesinden gelebilirsin. yapabilirsin diye aydınlatma yaptım içime 'benim genede inceleme yapmam gerekiyor. Benden istenilen bu sonuçta'

Derin bir nefes verdi. Ne diyeceğini bekledim kısa bir süre 'senden istenilen bize ihanet eden yada ihanet edebilecek olan kişileri bulmak ve onları adalete teslim etmek'

O dosyayı vermemeye çalışıyordu ama beni durduramazdı. 'onun da yolu bundan geçiyor'

Başını arkaya doğru salladı. 'Peki neden onlardan başlıyorsun?'

'onları istiyorum. çünkü en güçlü olanlardan bir ihanet gelirse diğerlerine göre daha çok zarara uğrarız.' pes etmeyeceğime emindim ama komutan da inattı.

'Kartal timi. En güçlü tim Kartal timi. Komutanları da Alparslan yüzbaşı' en iyi tim Alparslan'ındı demek

'Sıkıntı değil' diyerek son noktayı koydum.

'Sana diğer mit personellerinin kaldığı oda ayarlandı. Dosya oraya gelir.'

Başımı salladım. 'izninizle' odadan çıktıktan sonra kendi odamı aradım. Etraftaki gözler bana takılıyordu ama umursamadım. İstesem onların icabından gelmesini bilirdim ama bu işi Alparslan'a bırakmıştım. Hızlıca odama geçtim.

...........................................................................

Son dosyasını da imzaladı Alparslan. Burada işi bitmişti. Şimdi gidip timini biraz zorlayabilirdi. öyle oturup goygoy yapmalarına izin veremezdi. Özellikle onun hakkında konuşurlarken olmazdı. Tam çıkacaktı ki onun ve timinin dosyasını alan subaya döndü. 'Bunu ne yapacaksın?' diye sordu.

Subay başını eğerek 'mit komutanım' yani Hazal ama kimse bunu yüzüne kolay kolay vuramazdı. Bunu vuran tek kendi timiydi. Gidebilirsin diyecekti ki durdu. 'Ben veririm' dosyayı subayın elinden alıp ilerledi. Subayın bunu herkese anlatacağına emindi ama umursamadı. Kapının önüne geldiğinde kapıyı çaldı.

..........................................................................

'Gel' içeri giren Alparslan'la yerimde dikleştim. 'Ne işin var senin burada?' kapıyı kapattı.

elindeki dosyayı masaya bıraktı. 'Dosyayı getirdim.'

'Sana mı kaldı bu işler? koskoca yüzbaşı ve bir timin komutanı ayak işleri mi yapıyor?' Ona dik dik bakıyordum ama pek umursadığı söylenemezdi.

'İlk iş gününde karımı ziyaret etmek istedim.' tavrı ciddi değildi ve sesinde azda olsa alay vardı.

Bende onu taklit etme amacıyla 'aa öyle mi kocacım pek bir mutlu oldum.'

'işte seni mutlu edeceğini bildiğim için geldim.'

Alaycı yüzüm sinir dolu yüze bezendi. 'Ee o zaman siktir git' dosyayı önüme çektim. Hayla beklediğini görünce ona dönmek zorunda kaldım. 'gitsene' ben gitmesini beklerken o öylece baktı.

'Küfür gerçekten ağzına yakışmıyor:' çokta umurumda

'Peki bu benım umrumda mı? üstelik küfür edene değil ettirene bakacaksın' bir şey demesini bekledim ama beni süzdü kendileri. Ypatığım imayı anlamamışlık yaparak 'umrunda olduğu söylenemez'

'Brovo şimdi defol git' yok gitmezse onu tokat manyağı yapardım. Neyse ki gitti. Göz devirmek vardı yanında ama neyse diyerek geçiştirdim............................................

Timindeki lafları umursamadan işine devam etti. 'Ege acaba okuluna alışmış mıdır?' Ege Kıdemli Üsteğmen Orhan Yaşar'ın oğluydu. Herkes Alparslan'ı bekar bilirken aslında onun evli olduğunu bilen nadir kişilerdendi. 'Çok ön yargılıydı.' Ardından konuşan Teğmen Karan Yazır'dı.

'Belki kendine çocukluk aşkı bulmuştur bile komutanım, ben başladığımda Elif diye çocukluk arkadaşım vardı. sırf onun için gitmiştim okula'

Gülmüştü Orhan 'Çocuk lan o daha'

'Bende çocukluk aşkı diyorum zaten komutanım'

Saate baktı Orhan. Ege'nin çıkış saati yaklaşıyordu. 'Komutanım izniniz olursa Ege'nin çıkış saati yaklaşıyor. Anası bugün meşgül'

Başını sallası Alparslan 'bende geleyim seninle Orhan timimin goygoyunu çekmekten iyidir.'

Orhan normalde evlen sende yap derdi ama durum buna müsait değildi. Başını salladı Orhan

ikisi de yakın arkadaş sayılırlardı. Alparslan önceden Elif ve Hazal'ın arkadaşığını kıskanırdı. Kendine yakın olan içine girebilen sadece o vardı ama o da çok şey bilmezdi. Her zor durumda birbirlerine destek olmaya çalışırlardı. Derin bir nefes verdi Alparslan. Arabaya bindiklerinden sonra ikisi de sessizdi. Fakat bir süre sonra konuşan Orhan oldu. 'sıkıntı büyük ha komutanım' başını salladı Alparslan 'gerçekten büyük Orhan ne yaparım bilmiyorum' derin bir nefes aldı.

'Geçen de Mustafa onu alışveriş merkezinde görmüş.' Alparslan'ın bakışları Orhan'a kaydı söyledikleri ile 'yenge hanım hoşgeldiniz falan demiş.' sustu sonra ardından devam etti. 'Saygıyla karşılık vermiş Hazal yenge, laf arasında ise Alparslan ile durumlarımız karışık demiş.Ne karışıklığı komutanım.'

başını başka yere çevirdi, cevap vermedi veremedi. Orhan da cevap vermeyeceğini anladı.

Alparslan kendi içindeki hesaplaşmaya son vermek istedi yine, ama yine yapamadı. O aslında bir ölüydü. Yıllardır duygudan yoksundu. Tüm duygularını o evde bıraktığını sanıyordu. Tek mutluluğu vatan olmuştu ama yetmemişti. Sevda lazımdı yanında. Bir keresinde operasyonda vurulmuştu. Uyandığında onu Hazal'ı görmek istemişti. Asker arkadaşları vurulduğunda hastaneye ziyarete gittiğinde bazıların başında bir kadın belki de bir çocuk olurdu. Bu onlar için yuva demekti. Vurulduğunda eğer uyanırsam böyle bir görüntüyü nasip et Allah'ım demişti.

Okula geldiklerinde onları görüp yanlarına gelen Ege'yi gördüler. Ege yanlarına geldiğinde oğlunun saçını gelişigüzel okşadı. Alparslan 'nasıldı aslanım okul' Ege güldü.

'Bir arkadaş edindim Mavi' Orhan güldü. 'iki şey söylemek istiyorum bizim Berke haklıymış. İkincisi Mavi diye isim mi olur lan' güldü Alparslan. Ege arkada annesini bekleyen Mavi'yi gösterdi. 'bakın orada'

Alparslan'ın bakışları Mavi'ye değdi. Göğsünde garip bir sızı hissetti Mavi'yi gördüğü anda ama nedenini anlamadı. Kızını ilk görüşüydü. Kumral saçları salınıktı. Ela gözleri nedense aklına birini getirdi. Bu kızı birine benzetti ama kime benzettiğini bilemedi. Aslında benzettiği kişi Hazal ve kendisiydi. Yanına gitme isteğine engel olmaya çalıştı ama beceremedi.

'ben hemen geliyorum' diyerek kızının yanına ilerledi. Mavi öylece bankta oturmuş annesini bekliyordu. Bahçeden dışarı çıkması yasaktı. 'Merhaba ufaklık' Mavi gözlerini kaldırıp ona bakan adama babasına baktı.

'Kimsiniz?' diye mırıldandı Mavi.

'Alparslan' dedi. Mavi gözlerini kıstı.

'Benim babamın ismi de Alparslan'mış biliyor musunuz?' kızın gözündeki hüznü gördü. Bu hüznü bilirdi. Annesi yokken de bu hüzne boğulmuştu.

'Nerede peki baban?' diye sordu Alparslan

Omuzlarını silkti Mavi 'bilmiyorum'

Derin bir nefes verdi. 'Yukarıda mı?' Yukarıdaysa bir daha gelemezdi. Çünkü çok uzaktaydı. Konuşamaz, onun sesini duyamazdı. Aslında ölmüştü ama ölen çocuklara yukarıda diye yalan söylenmesine aşinaydı. Mavi de bu lafı bilirdi. Eskiden mahalledeki arkadaşları ile oyun oynarken 'annen nerede?' diye sormuştu. O çocuk da yukarıda demişti.

Başını hayır anlamında sağa sola salladı. 'Babam yukarıda değil, yukarıda olsaydı annem gelecek demezdi.

Kahroldu Alparslan. Babasına annesini sorduğunda babası hep gelecek bekle demişti ama hiç gelmezdi. Acaba babası onu terk mi etti? diye geçirdi içinden. Böyle tatlı bir kız çocuğu terk edilebilir miydi?' O yapamazdı yada daha doğrusu bilse yapamazdı.

'Anneme her babamı sorduğumda telefonunu alır başka bir odaya çekilir.' evet dedi içinden kesin babası terk etmiş. Fakat gerçek şuydu ki babası Mavi'yi bilse asla onu terk etmezdi. Ona karşı içindeki sıcaklığın nedenini anlayamadı. Hep baba olmanın hayalini kurardı. Sanırım o yüzden diye düşündü.

'Mavi' dedi Alparslan'ın arkasındaki ses

Bu ses Mavi'nin öğretmenine aitti. 'Gel canım annen ben gelene kadar içeride beklesin dedi.' Başını salladı Mavi. Ne kadar enerjik bir çocuk olsada bazen uslu olası tutardı.

'O zaman tanıştığımıza memnun oldum' dedi Alparslan

Mavi abi yada amca demek istemişti ama diyemedi. Arkasında onları dinleyen Hazal'dan ikisi de birhaberdi. Gözünden düşen yaşlara engel olamadı Hazal. Görmüştü Alparslan'ın Mavi'ye karşı göğsünde hissettiği sızıyı o da kızını ilk kucağını aldığında onun da göğsünde bir sızı belirmişti. Mavi'nin ona yakın hissettiğini anlamıştı. Nasıl anlamasın ki o bir anneydi.

Duvarın arkasına saklandı. Alparslan ayağa kalkıp Orhan ile Ege'nin yanına ilerledi. Alparslan'a baktı Hazal içi kahroldu ama yuttu.Baba olmanın hayalini kurduğunu bilirdi ama şuan gerçekten de baba olmak istiyor muydu? Buna emin değildi. Mavi'nin baba sıcaklığını hissetmesini her şeyden çok istiyordu. Acaba dedi içinden gerçekten vakti geldi mi? İçindeki şeylerle büyük bir karmaşaya girdi. Sonuçta artık ikisi karşılaşmışlardı. Alparslan göğsündeki sızının nedenini eninde sonunda anlayacaktı. Mavi de artık baba hasretine dayanamazdı. Çok zordu beklemek bunu en iyi bilenlerdendi.

Daha fazla beklemeye gerek var mıydı? Yoktu. Bazı şeylerin zamanı gelmişti.

Loading...
0%