Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@haticemsare

Daha minik bir çocuktu Alparslan 5 yaşındaydı. Annesi ve babası ile mutlu bir yaşantısı vardı.

Annesi ve babası onu çok seviyor her şeyden koruyorlardı.

Her zaman ki gibi annesi oğlu ve kocası için kahvaltı hazırlayacaklarını sandılar ama hazırlamadı. Kalkmadı, kahvaltı hazırlamadı. Fethi işe gitti. O gittikten sonra ayaklandı Özlem.

Bu hayatından sıkılmıştı. Bu hayat ona uygun değildi. O eskisi gibi hayatı olsun istiyordu. Hazırlandı, süslendi. Bugün bu hayatını yıkacak kendine yeni bir hayat kuracaktı. Bazı şeylerin zamanı gelmişti. ''Bugün yeni hayatımın ilk ve eski hayatımın son günü'' diye mırıldandı. Eşyalarını daha önceden hazırlamıştı. Aslında her şeyi günler öncesinde hazırlamaya başlamıştı.

Süslendi, püslendi. Her zaman olan süslenmesinden daha farklı bir şekildeydi bu sefer olan. Sarı saçlarını arkasına doğru attı. Dudaklarına kırmızı rujunu sürdü. Hazırdı. Valizlerini aldı, ilerledi. Oğlu salonda oyun oynuyordu. O yöne ilerledi. Alparslan annesine baktı. Ardından hızla ayağa kalktı. ''Anne'' dedi.

Bir şey demedi Özlem. Bu evden hemen çıkmak istedi. Kapıya ilerledi. ''Ne yapıyorsun anne?''

Özlem duygusuz bir sesle ''gidiyorum'' dedi.

''Ne zaman geleceksin?'' diye sordu Alparslan meraklı bir tonda

''Bir daha gelmeyeceğim.''

''Anne ne demek bir daha gelmiycem''

''Sizi terk ediyorum.'' İlerledi. Kapıyı tam açacağı esnada Alparslan annesinin bacağını tuttu.

''Gitmesen olmaz mı anne?'' Özlem oğlunun ellerini bacağından çekti.

''Yapışma'' tam ilerleyecekti ki Alparslan tekrar tuttu annesinin bacaklarını.

''Gitme anne lütfen gitme'' başını olumsuzlukla salladı. Gidecekti, karar vermişti. Onun isteği bu hayat değildi.

''Bırak Alparslan seni son kez uyarıyorum.'' Alparslan bırakmadı annesinin bacağını onu hiç bırakmamak istercesine tutuyordu.

''bırakmıyorum anne lütfen gitme. Gideceksen beni de götür olmaz mı?''

Özlem'in sabrı taştı. Oğlunu kendinden kurtarıp şiddetle itti. Alparslan itmenin etkisi ile yere düşmüştü. Fakat pes etmedi Alparslan. Bu seferde annesinin ayaklarını tuttu. ''Anne gitme'' sesi titremişti. ''Yalvarıyorum.''

Özlem oğlunun lafına kulağını tıkadı. İlerledi, kapıyı açtı ve gitti. Ardından kendinden bir can bırakarak gitmişti.

Alparslan tüm gün o kapının arkasından ayrılmamıştı. Annesi gelir diye bekledi. Acıktı, karnını doyurmadı. Susadı, susuzluğunu gidermedi. Çişi geldi, altında tuttu. Tüm gün bekledi annesini fakat annesi gelmedi. Akşam Fethi geldiğinde oğlunun yanına koştu. Sordu gerçekleri, duydukları ile canı çok yandı ama oğlu için yutmak zorunda kaldı.

Birbirlerine sarıldılar Özlem gittikten sonra ama bir süre sonra Fethi de gitti. Alparslan 13 yaşında hem öksüz hem yetim kaldı. Annesi gittikten sonra o eski çocuk olamamıştı. Eskisi gibi olmak malesef ki hiç mümkün değildi. Sertti, dediği dedikti. Kadınlara karşı asla ilgi duymazdı.

Babasının malları ile kendini okuttu. Küçücük yaşında kendi çaresine baktı. Kimsesiz kalmıştı. Bir amcası vardı ama babası ile küs olduğu için Alparslan'a sahip çıkmak istemedi. Alparslan'da istememişti zaten.

Alparslan bir gün yolda ilerlerken liseli bir genç kız ona çarptı. O zaman daha on dokuzundaydı. Normalde böyle şeyler olduğunda hiç umursamadan direk giderdi. Yine öyle yapıcaktı. Tam ilerleyecekti ki onun sesini duydu. ''kusura bakmayın'' duyduğu sese karşı sanki büyülenmişti. Arkasını döndü hızlıca, okul forması içinde olan genç kıza baktı. Esmer saçları, ela gözleri ve sert yüz hatları vardı. Kulağının altında bir doğum lekesi olduğunu fark etti Alparslan. O gözlere hiç olmadığı kadar baktı.

Zorlukla konuştu. ''Önemli değil'' kız tam ilerleyecekti ki bu sefer de Alparslan onun önüne geçti. Elini uzattı. ''İsmim Alparslan'' hafif tebessüm etti kız ''Hazal'' dedi. Ardından uzattığı eli sıktı. ''Memnun oldum.'' Daha sonra Hazal arkasına bile bakmadan ilerledi.

Alparslan arkasından ''rüya mısın sen?'' diye mırıldandı. Hazal gözden kaybolduğu anda bakışları değişti. ''Ne oluyor lan bana?'' hiçbir şey olmamış gibi o da ilerledi ve böylece Alparslan ile Hazal'ın hikayesi başlamış oldu.

.......................................................................................

Yol boyunca hiçbir şey söylemedim. Arkada Mavi'nin söylediklerini dinliyor gibi yapıyordum ama dinlemiyordum. ''Değil mi anne?''

Onaylamakla yetindim. ''evet annecim'' arabada kısa bir sessizlik

''Anne sen arkadaşımı dövmemi mi onayladın?''

Tam evet diyecektim ki ''Ne!'' Allah'ım bu kız ne diyordu? ''Ne yaptın? Ne yaptın?''

''Bende nerede benim annem diyordum?''

'' Mavi'' diye yükseldim. Baba kız gerçekten ancak dövmekten anlasın tabi.

Bir anda yolun karşısında duran yavru kedi ile arabayı durdum. Mavi'ye dönüp ''bekle beni annecim'' kedinin yanına ilerledim. Hapşırdı kedi. ''Nerede senin annen?'' tatlı bakışlarını yolladı. Kedi çok hasta görünüyordu. ''Benim gibi senin annen de mi seni terk etti?'' Yine tatlı bakışlar dayanamadım. Aldım onu kucağıma hastaydı onu veterinere götürsem iyi olacaktı.

Mavi kediyi çok sevdi. Kucağına almak bile istedi ama ben hasta olduğu için izin vermedim. Yolda gördüğüm ilk veterinere kediyi götürdük. Bize birkaç ilaç ve şırınga yazdı. Kediye çok iyi bakılması gerekiyordu. Anlaşılan bir süre bizimle beraber yaşayacaktı. Mavi buna çok sevinecekti.

Eve geldiğimizde her zaman olduğu gibi Mavi'nin karnını doyurdum. Bugün hiçbir şey olmamış gibi Alparslan kızını öğrenmemiş gibi ben bile yaşattığım şoku atlatabilmiş değildim o nasıl atlatsın ki acaba şuan nasıl bir haldeydi.

.............................................................................................................

Akşamın ilerleyen saatlerindeydik. Alparslan ne yapacağını bilememiş en yakın arkadaşı olan Orhan'ı aramıştı. Şimdi bir bankta oturmuş. İçkisini yudumlamaktaydı. Atlatamıyordu. O yanına gittiği kız gerçekten onun kızı mıydı? ''Mavi'' diye geçirdi o onun kızı mıydı? O karısını terk ettiğinde Hazal gerçekten hamile miydi? O hep baba olmak ilerideki evlatlarına iyi bir baba olmak isterken her şeyin bu şekilde olması normal miydi?

Minik ela gözleri geldi aklına. Kumral saçları sert yüz hatları vardı. Annesini andırıyordu. İlk gördüğünde onu birine benzetmişti. Kime benzettiği artık açıktı. Kendisine ve Hazal'a banzetiyordu. ''5 yıl '' kendi öz kızından 5 yıl ayrı mı kalmıştı? ''Benim kızım'' diye geçirdi içinden ''o benim kızım''

Mavi'nin lafları geldi aklıma. ''Ben babamı çok özlüyorum.''

''Onun bir fotoğrafı bile yok ama özlüyorum işte. Herkesin olduğu gibi benimde olsun istiyorum. Ege gibi bir babam olsun istiyorum.''

''Sizce benim babam Ege'nin babası gibi midir?''

Bu lafları hatırladıkça canı daha çok yanıyordu. Onu ilk gördüğünde göğsündeki sızının nedenini şimdi anlıyordu. ''Neden Hazal? Neden beni kızımdan ayırdın?'' diye mırıldandı.

''Hayırdır'' dedi arkadan Orhan'ın sesi ''sen beni arar mıydın?'' Bir şey demedi. Yapmadı. Banka oturdu Orhan.

''Önemli bir şey olsa gerek ha''

Arkasına yaslandı Alparslan ''öyle''

''Söyle bakalım o zaman ne oldu?''

Cevap vermedi. Birkaç saniye sustu. Gözünden akan yaşlara engel olamadı. ''Sen ağlıyorsun?'' Dedi Orhan şaşkın bir sesle ''sen durduk yere ağlamazsan en son ağladığında bir şehit vermiştin. Durum o kadar ciddi demek ne oldu?'' Doğru en son bir asker arkadaşını şehit verdiğinde ağlamıştı.

''Hatırlıyor musun? Ege'nin yanında bir kız vardı. Ma-vi' dedi titreyerek

''Hatırlıyorum. Ege sağolsun ağzından düşürmediği için unutmak pek mümkün olmuyor. Çok yaramaz bir kız çocuğu anlaşılan, bugün boyalarını çalan kızı dövmüş.'' Güldü Alparslan anlaşılan kızı da kendisine benziyordu.

''Benim kızımmış. Mavi'nin babası benmişim.'' kısa bir sessizlik oluştu. ''Bilmiyordum lan!'' diye sonunda isyan etti. ''Hazal'ı terk ettiğimde hamile olduğunu bilmiyordum.''

''Sen karını terk mi ettin?'' Cevap vermedi Alparslan. Söyleyeceği cevap belliydi. Evet kendi karısını terk etmişti. ''Komutanım cevap ver sen kendi karını terk mi ettin?'' yine sustu. Anladı Orhan ''nasıl ya nasıl yaptın bunu'' cevap vermedi. ''Sen böyle bir insan mıydın?''

''Sus'' dedi zorlukla

Bir süre bekledi Orhan. ''Bir şey olmuş sen kendi karını terk edecek kadar iğrenç bir insan değilsin. Sen bile daha terk ettiğini kabul edemiyorsun. Bir şey olmuş. Terk mi etmek zorunda kaldın?''

''Böyle bir soru yöneltme bana Orhan ve bir daha böyle bir soru sorma sakın!''

Orhan başını salladı. ''Anlaşıldı, mecbur kalmışsın.''

''Kızın senin babası olduğunu biliyor mu?''

Başını olumsuz anlamda salladı. Aynı zamanda gözündeki yaşları sildi. ''Bilmiyor''

''O zaman git söyle baba olmak gibi büyük ve kutlu bir şeye erişmişsin. Kaybedicek bir saniyen bile yokken git kızının yanına, kız da babasının yolunu gözlüyormuş. Daha fazla gözlemesin. Sana baba desin. Evladını yasla yüreğine ne bekliyorsun?''

Gerçekten daha fazla ne bekliyorsun? Diye geçirdi içinden. Hep baba olmanın hayalini kurardın al hayaline kavuştun gidip tadını çıkarsana ''Sence kızım babasını sever mi?''

''Ege'nin de Mavi'ye kanının ısınmasının nedeni belli oldu he'' anında duygu durumu değişti Alparslan ''o oğluna söylüyorsun gidip benim kızımdan uzak duruyor.''

Güldü Orhan. ''Anlaşılan kızını kısmanmaya da başladın.''

''Üstelik benim kızımın ismi hakkında düzgün konuş ulan''

Ayağa kalkıp ilerledi. ''Nereye?'' diye sordu arkasından Orhan.

''Önce Hazal ile konuşucam''

.....................................................................................

Saat gecenin bir yarısı olmuştu ama Alparslan ne aramış ne de mesaj atmıştı. Korkmaya başlamıştım. Ya kızını kabul etmez diye.

Mavi'yi güç bela uyutmayı başarmıştım ama kendimi uyuyamıyordum.

Telefonuma baktım. Elif dışında ne bir arama ne de bir mesaj vardı. Elif'i arayıp biraz dertleşsem iyi olacaktı. Bana ancak o iyi gelirdi zaten

Alparslan beni terk ettiğinde yıkılmıştım ama kızım beni yeniden ayağa kaldırmıştı. Psikologlara gidip durmuştum ve bazı düşüncelerimden bu sayede kurtulmuştum.

Benim kaderim hiçbir zaman terk edilmek değildi. Sadece ben terk eden insanları hayatıma alıyordum.

Yetimhanede arkadaşlarım evlat edindiğinde çok mutlu oluyorlardı. Bende evlat edinilmek istiyordum. Fakat gerçek ailem ismimin yazılı olduğu kağıtta evlatlık verilmesin diye ayrı bir not tuttuğu için malesef ki bu yüzden bende evlat edinilemiyordum.

Sevim ve Yıldız'ın hayatımdan gidiş sebepleri de zaten buydu. İkisi de aynı gün evlat edinildi. İkisi de 13 yaşındaydılar. Tabi ki bende öyle. O gün gidicekleri için bende üzülmüştüm. Onların ise gitmeden önce söyledikleri laflar beni çok kırmıştı.

''Güya gerçek ailen seni alacaktı. Hani nerede ailen yok değil mi? Bence onların amacı da seni üzmekti.''

''Gerçekten onların seni alacaklarını düşünüyor musun? Sen biraz fazla aptalsın. Anla işte be seni hiç sevmemişler.''

Bu laflardan sonra onları bir daha görmemiştim. Görmeye de meraklı değildim. Ben sanki onlara çok meraklıydım. Koltuğun üzerinde oturmuş kedinin yanına ulaştım. Tüyleri kabarıktı. Beyaz ve Gri renkli olması onu daha da tatlı yapıyordu. ''Senin adın ne olsun?''

Aklıma gelen isimler konusunda iyice kararsız kaldım. Bir anda ''senin adın Yungu'' olsun dedim.Yungu mu? İsim verme hafızam gerçekten çok kötüydü. ''Senin adın Yungu'' diye mırıldandım. Onu sevmeye dalmıştım ki telefonum çaldı.

Direk telefonu elime aldım. Alparslan arıyordu. Gülümsedim sonunda. ''Alo Alparslan''

''Aşağı gel Hazal seni bekliyorum.'' Biraz soğuktu sesi.

''Tamam'' telefonu yüzüme kapattı. Mavi zaten uyuyordu. Odasına gidip onu kontrol ettim. Mışıl mışıl uyuyordu. Yanına ilişip yanağını öptüm. ''Az kaldı annecim. Babana kavuşmana az kaldı.''

Direk aşağıya indim. Yaşadığım yer siteydi. Sitenin içinde oldukça vakit geçirilecek yer vardı. Oldukça ileride bankların birine oturmuştu. Ağaçların olduğu bir yere oturmuştu. İlerledim ama adımlarım geri geri gitmek için bana yalvarıyordu. Bu gece ikimizin de çok canı yanacaktı. İkimizde bunun bilincindeydik.

Bu saatten sonra hiçbir şey eskisi gibi olamazdı. ''Hadi Hazal yapabilirsin'' ilerledilçe sanki geçmiş kafamda yankılandı. Onun ilk kalp atışlarını duyduğum an, ilk cinsiyetini öğrendiğim an. İsmine karar verdiğim an uyandığımda onun sağlıklı olduğunu öğrendiğim an. Günlerce onu camın arkasında izlediğim an ve onu ilk kucağıma aldığım an hepsi zihnimden geçti.

İlerledikçe canım daha çok yandı. Ama durmadım bugün her şeyin öğrenilmesi gereken gündü. Banka oturdum. Ne o konuştu ne de ben konuştum. İkimizde dakikalarca sessiz kaldık.

''Nasıl yaptın?'' ona döndüm.

''Neyi?'' Salak ayağına yatmak en mantıklısı gibi geldi şuan

Ayağa kalktı. ''Benden neden sakladın?'' durdu. Gözlerini yumdu. Ardından konuştu. ''Kızımı, Mavi'mi benden neden sakladın?''

Kızım demişti. Sahiplik eki getirmişti. Bunun için yıllardır yanıp tutuştuğumu tahmin bile edemezdi. ''Ben hep baba olmanın hayalini kurarken aslında baba olmuşum ve sen bunu benden sakladın mı?''

Derin bir nefes verdim. ''Öncelikle sakin ol'' dedim otoriter bir sesle

''Ben bu saatten sonra asla sakin olamam Hazal. Bunu iyi biliyorsun.''

Güldüm istemsizce ''ben seni tanımıyorum Alparslan.'' onu süzdüm. ''Seni tanımıyorum. Benim tanıdığım Alparslan ve sen bambaşka birisin''

''Emin ol'' dedi sakin olmaya zorladığı sesiyle ''beni bu hayatta en iyi tanıyan sadece sen varsın.'' Gözlerimi sıkıca yumdum. Patlamak istiyordum.

''Sen hangi hakla beni kızımdan mahrum bıraktın?'' İşte artık sabrımın taştığı noktaydı.

Bir hışımla ayağa kalktım. ''Ben mi seni kızından ayrı bıraktım!'' sustu, cevap vermedi. ''Konuşsana'' yine sustu.

''Ya senin ne yaşadığımdan haberin var mı da karşıma geçip hesap soruyorsun? Sen beni hamile halimle terk ettin ya terk ettin'' gözlerine baktım. Tüm kırgınlığım ve kızıgınlığım ile ''ben mahvoldum, ben çöktüm, ben bittim. Kendimi bitirdim.'' Ona arkamı dönüp gözyaşlarımı sildim ardından ona döndüm. ''Mahvolmuştum ben hamile olduğumu öğrendiğimde bebeğim büyük tehlike altındaydı. Doktor hamile olduğumu söylediği gibi onu aldırmamı da söyledi.'' başımı olumsuz anlamda salladım. ''Ben bebeğimi kaybetmek istemedim. Ben o zamanlar yaşayan bir ölüydüm zaten bari içimdeki canlı yaşasın istedim. Ölme riskim vardı benim. Ya ben yada bebeğim ölücektik. Ama inat ettim. Olsun dedim bebeğim bensiz de yapabilir dedim. Belki babası ona sahip çıkar dedim.'' Kırgınlığımı görsün istedim. ''Doğum zamanıma kadar sana ne kadar ulaşmaya çalıştım haberin var mı? Ben seni kaç defa aradım.'' gözümden düşen yaşlara aldırmadım. Devam ettim. ''Eğer ki onu aldırırsam bir daha hamile kalma ihtimalim çok düşüktü. Aldırmazsam da ikimizden biri kesin bir şekilde ölücekti. Onun yaşaması için ben kendi hayatımdan geçtim. Uyandığımda keşke uyanmasaydım dedim ben'' bir hıçkırık koptu. Zorlukla devam ettim. ''Ama bir mucize oldu. İkimizde hayata tutunduk ama bu sefer de kızımı kucağıma alamadım. Günlerce camın ardından izledim ben onu. O acı nasıl bir acıydı haberin var mı? Kızın gözlerinin önünde ama onu koklayamıyorsun kucağına alamıyorsun.'' Gözlerimi kapadım. ''Benim o zaman sana çok ihtiyacım vardı ama sen neredeydin? Ben bu acıları çekerken sen ne yapıyordun!?''

Onu göğüslerinden ittim. ''Ben bir anne olarak bu acıları çekerken sen bir baba olarak ne yapıyordun Alparslan cevap ver.'' onu itip durdum. Bir süre sonra sıkıca sarıldı bana, bir şey yapamadım. Öylece kaldım. Ona sarılmadım ama sarılmasına izin verdim. Elleri saçlarıma gitti. Narin bir şeye dokunur gibi dokundu saçlarıma. Akan gözyaşlarım ile öylece kaldım. ''O durumda yanında olamadığım için özür dilerim.''

Bu seferde ben sustum. Onun suskunluğunun yerini ben aldım. ''Kendini bir araştırsan direk anlardın. Babası olarak sen kayıtlıydın zaten. Gizlemek istesem bunu yapar mıyım? Kızım her babam nerede diye sorduğunda hiçbir şey diyemezdim. Sadece gelecek derdim ve ismini söylerdim. Onun dışında hep susardım. O her baba dediğinde hep seni arardım. Ama sen sürekli açmazdın yada direk kapatırdın. Karşına çıktığımda ise bunu söyliyecek cesaretim olmadı. En sonunda kendi gerçeklerin ile gerçeği gör istedim.''

Ayrıldım direk ondan, ''Ben kızım için gururumu ayaklar altına alıp defalarca seni aradım. O aramaların neredeyse hepsi Mavi içindi. Bu zamandan sonra kızıma iyi bir baba ol Alparslan. Onun hayal ettiği babaya onu kavuştur.''

Tam arkamı dönüp gidicektim ki aklıma gelen şey ile durdum. Cebimdeki USB yi çıkarıp Alparslan'a uzattım. ''Kızımız ile ilgili her şeyin ilki, sen bir gün kızına kavuştuğunda onunla ilgili her şeyin ilkini çektim. İlk yürüyüşü, ilk konuşması, ilk mama yemesi gibi zamanı gelince izlemek istersin diye'' daha fazla bir şey söylemeye gerek duymadım. Alparslan zaten anlaması gerekeni anlamıştı. Bazı şeyler için geç kalmııştı ama kızı ile tüm o geç kalmışlıkları doldurabilirdi. Kızına o kadar da geç kalmamıştı sonuçta.

''Peki ya senin baban sana geç kaldı mı?'' Diye sordu içimdeki ses. İlerlerlen aynı zamanda bunu düşündüm ve sonunda bir cevap buldum. Benim kendi babam her kimse bana çok geç kalmıştı.

Başımı aya kaldırdım. ''Anne'' diye mırıldandım. ''Sen neredesin? Sen kimsin? Beni neden terk edip gittin.'' derin bir sessizlik bir cevap gelmedi. Kendimi çok araştırmıştım. Annem ve babam kim diye defalarca defa araştırıp soruşturmuştum ama asla düzgün bir cevap alamamıştım. Nasıl düzgün bir cevap olurdu ki zaten.

Benim annem ve babam kimdi? Beni neden terk edip gitmişlerdi? Neden kızımı zamanı gelince alıcaz diyip almamışlardı. Bunu yaparak amaçları neydi? Gözümden akan yaşlara aldırmadan devam ettim.

En azından Mavi babasına kavuşmuştu ama ben hiçbir zaman babama kavuşamayacaktım. Buna dair inancımı artık tamamen yitirmiştim ama olsundu. Benim yaşayamadığım hayatımı kızım yaşıyorsa gerisi önemli değildi.

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%