
Ben hiç iyi değildim, abimi kaybettim ben. Hiç iyi değilim. Yıllar sonra kavuştuğum abimi kaybettim ben.
Bitik haldeydim, yanıma koşan Alparslan bana sıkıca sarıldı. "Alparslan" dedim ağlayarak. "Abim öldü benim" diyerek, öyle çok ağlıyordum ki.
Hiçbir şey diyemedi. Herkes ambulansı bekliyordu ama abimin çoktan öldüğünü biliyordum. Nefes almıyordu.
Kalbi durmuştu. Bu saatten sonra yaşayamazdı. Yanıma gelen babam direk bana sarıldı. "Baba" diyerek ağladım. Babama sıkıca sarılarak ağladım. "Abim öldü." Hiç kimse teselli edecek bir cümle bulamadı.
Elif'in birkaç doktor arkadaşı müdahale yapmaya çalışıyordu ama işe yaramıyordu.
Gelen Ambulans ile kontrol ettik. Kontrol eden adam bize baktı. "Başınız sağolsun."
Hayır hayır hayır.
Gelen anneme baktım. Bunu kaldıramazdı. Abimi gördüğü an hemen yanına koştu. "Oğlum!" Öyle bir feryadı vardı ki abimin yanına koştu.
"Gitme oğlum" öyle bir haykırışı vardı ki, annem o an bir atak geçirmeye başladı. Babam hemen onun yanına koştu. Sağlık çalışanları onunla ilgilenmeye başladılar.
Acıydı çok acıydı, benim abim gözlerimin önünde öldürüldü ve ben hiçbir şey yapamadım.
Alparslan'ı bırakıp abimin yanına koştum. Onun hikayesi böyle bitemezdi. O bu sonu hak etmiyordu.
"Abi!" Tuna'yı gördüm. Mahvolmuş bir haldeydi. Daha fazla dayanamadım, bayıldım.
Ama o an bile bildiğimiz çok iyi bir şey vardı abim sonsuza kadar gitmişti.
(...)
Uzun zamandır kendimde değildim. Uzun zamandır hiç iyi değildim ama bunu kendime yansıtmamaya çalışıyordum. Bebeklerimin sağlığı için iyi gibi görünmeye mecburdum.
İçimden yemek yemek gelmiyordu, şu içmek bile gelmiyordu ama çocuklarım için bunu yapıyordum.
Abimin ölümünden iki ay geçmişti. İyi olduğum söylenemezdi. Ama çalışıyordum.
Buna mecburdum. Bebeklerim için çalışıyordum. Annem de abimin gidişinden sonra canı çok yandı. Zamanında abime yaptığı şeylerden çok vicdan azabı çekti ama gelmedi abim.
"Hazal" yanıma gelen Alparslan'a baktım. Gelir gelmez bana sarıldı. Onun sarılışına karşılık verdim. "Daha iyi misin?" Saçlarımı arkaya doğru attı.
"Değilim Alparslan" başını salladı.
Alparslan'ı bir ay sonra ilk defa görüyordum. Yine bir göreve gitmişti. Beni o halde bırakmak istemese de önemli bir görevdi. Tuna da gitmişti o göreve.
Elif Alparslan gittikten sonra benim burada kalmamı istememiş ve annem ve babamın yanına gitmemin doğru olduğunu söylemişti. Haklıydı, kendime bile bakamaz iken birde kızım ve Ceylan'a hiç bakamazdım.
Onları da alıp annemlere gittim. Ona sıkıca sarıldım. Saçlarımı okşadı, her daim yanımda olmaya çalışıyordu. Görevde her fırsat bulduğunda beni aramıştı.
"İki gün sonra bir tören olacak güzelim, aileler de davetli. Sende gelir misin?" Bir şey diyemedim. İçimden hiç gelmiyordu.
"Tüm zamanını evde harcayamazsın Hazal, abin öldü ama o senin ve ikizlerimiz için öldü. Onlar için canını feda etti. Onun feda ettiği şey uğruna sen yaşamak mutlu olmak zorundasın." Konuşamadım.
Belki de haklıydı. Ama olmuyordu işte. Abimin ölümünü bir türlü atlatamıyordum.
"Kızımız seni çok özledi Hazal." Dediğinde yutkundum. Kızım ile düzgünce ilgilenmiyorum bile.
Bana destek olmak için yine sıkıca sarıldı. Eskiden Alparslan, Elif ve kızımdan başka kimsenin ölümüne çok fazla etkilenmem diyordum ama hayat hep şaşırtıyordu.
Abim bunca zaman beni düşünmüştü ama kardeşi ile düzgünce özlem bile giderememişti.
Serhat tüm bu şansı bizden almıştı. Onu öldürmek ona en büyük ödüldü.
O cezasını çekmesi lazımdı ama çekmedi.
Bunu hazmetmek kolay değildi. "Bak inat etme artık, iyi değilsin Hazal. Gel uzman görüşünü alalım."
Birşey diyemedim, belki de haklıydı. Benim yardıma ihtiyacım vardı. Başımı salladım. Ama bana ilaç verebilirlerdi. Mesleğimi bir daha yapamayabilirdim.
Artık olacağı olsun. Tüm hayatım masa boyunda geçecek ise geçsin. Bu konuda artık yapabileceğim bir şey yok.
Alparslan'ı odada bırakıp annemin odasına adımladım. Annem de iyi değildi. Abimin ölümü annemi çok derinden etkilemişti.
Her gün benim gibi oğlunun mezarına gidiyordu.
Kapıyı çaldığımda bir ses gelmedi. İçeri girdiğimde annemin halini gördüm. "Anne" bana baktığı anda burukça gülümsedi.
"Gel kızım" yanına girdim.
"Nasılsın anne?" Dediğimde nefesini verdi. "Yorgun kızım" başımı salladım.
Yanına oturdum. Annem abime yaptıklarının acısını her gün çekiyordu ve uzunca bir zaman çekeceğini de biliyordum.
Annem psikolog görüşmelerine başlamıştı ve bir ilaç kullanıyordu. Ben annemden daha beter haldeydim. Yani şu artık kesindi.
Ben eskisi gibi görevimi yapamayacaktım. Kabul ediyorum, zordu ama güzel günlerdi.
Yemek yedikten sonra Alparslan uyuduğunda onu bırakıp dışarı çıktım.
Etrafı izledim, her şey sanki bir melodi gibiydi. Kuşlar, ağaçlar...
Hepsi canlıydı, canlı olmayan tek bir şey vardı. O da benim abim.
"Hazal" babamın sesini duyunca ona baktım. Normalde ayağa kalkar ve ona sarılırdım ama bunu yapacak halim bile yoktu.
"Baba" diye mırıldandım. Babam da benim iyi olmadığımın farkındaydı. Serhat'ın beni öldürme amacı aslında babamdan intikam almaktı. Babam Kuzgun'u öldürmüştü ve Serhat da onun kızını öldürmek istiyordu.
Tekli koltuğa oturdu, ona daha fazla bakmadım. Gözlerim sadece ellerimdeydi. Çok gergindim, normalde bu kadar gergin bir insan değildim. Bu gerginliğim babam gelince başlamıştı.
"İyi misin kızım?" Bir şey demedim. İyiyim diyerek yalan söyleyecek halim yoktu. Babam cevabını almış gibi başını salladı.
"Lütfen daha fazla zorlama, yardım almak zorundasın." Doğru, zorundaydım. Ama mesleğim de elimden gitmeyecek miydi?
İlaç kullanan birini saha görevlerinde kullanamazlardı. Yani beni. Babam da bunun farkındaydı. Yardımı reddedip görevime başlasam babam beni saha görevline çıkmama izin vermez, işini yapardı. Bunu çok iyi biliyordum.
Babama baktım, benim bu halim onu perişan ediyordu. Her şeye rağmen ayakta durmayı başaran kızının çöküşünü kendi gözleriyle izliyordu.
"Annemden bile durumum daha kötü değil mi? Ona bile ilaç verdiler ya bana fazla fazla verirler. Bunun da ne demek olduğunu..." Başımı ellerimin arasına aldım. Babama bakamadım.
"Evet, tam da düşündüğün gibi. Ama yardım almayı reddedip görevinin başına geçersen ben de sana izin vermem Hazal." Tam tahmin ettiğim gibiydi.
Babama bu konuda kızamazdım. Babam haklıydı, belki ben bana verilen ilaçlar ile ayakta durabilecektim.
Gözümden akan yaşa karşı babam bana yaklaşmak istedi ama bunu istemediğimi düşünmüş olacak ki, olduğu yerde durdu.
Başımı salladım. "Yardım almayı kabul ediyorum." Dediğimde babam şaşırdı ama burukça da gülümsedi. "Bunu en azından çocuklarıma, abime borçluyum." Elim karnıma gitti.
Babam oturduğum ikili koltuğa oturdu. Yüzümü elleri arasına aldı. "Bazen sevdiklerimiz için, kendimiz için hayatımızda bazı fedakarlıklar yapmak zorundayız güzel kızım." Dediğinde gözlerim doldu.
"Seninde o fedakarlığı yapma zamanın gelmiş." Dediğinde haklı olması ile sadece başımı salladım.
Başımı göğsüne yaslayıp saçlarımı okşadı. "Bu şekilde eriyip gitmene dayanamıyorum Hazal. Ağzına bir lokma koyacak bile iştahın yok." Ama çocuklarım için koyuyordum.
"Çocuklar doğduğunda öyle bir anneye değil, onları koruyup kollayacak bir anneye ihtiyaçları var."
Nefesimi verdim. "Haklısın baba." Babam bana göre hep haklıydı.
"Babacım" dediğimde babamın hafif gülümsediğini hissettim. "Söyle güzel kızım." Dediğinde kısa bir süre düşündüm.
"Ben sanırım aşerdim." Dediğimde babamın bakışları bana değdi. "Ne çekmiş bakalım benim kızımın canı." dediğinde gülümsedim.
"Hatırlıyor musun? Bir keresinde ben yetimhaneden kaçmıştım. Sonra sen yanıma gelip bana gofret vermiştin. Ben uyanana kadar yanımda durmuştun." Dediğimde babam kısa bir süre durdu.
O an kafasında 'baba sensin biliyorum.' diyerek attığım çığlıklarımın olduğunu tahmin etmek zor değildi.
"Benim o gofret ten canım çekti." Dediğimde babam saçımı okşadı.
"Sen yeter ki iste, ben gidip alıp gelirim." Dediğinde kalkmıştı ki onunla birlikte ben de kalktım.
"Ben de gelmek istiyorum." Dediğimde babamın evde kalmamın daha iyi olacağını söyleyeceğini tahmin ettim ve yanılmadım.
"Ama ben seninle vakit geçirmek istiyorum baba, hem evde de çok sıkıldım." Dediğimde kısa bir süre bana baktı. Ardından ise gülümsedi.
"Gel o zaman bakalım" dediğinde yanına ilerledim. Arabaya bindiğinde hemen yanına bindim.
Yola çıktığımda konuşmadım. Arkama yaslanıp etrafı izlemeye başladım. İçimden merak ettiğim bir soru vardı.
"Birkaç defa mesela okulda, sınıfta, hatta caddede yürürken o gofretlerden dağıtıyorlardı." Dediğimde bana baktı.
"O senin işindi değil mi?" Dediğimde bir şey diyemedi.
"Sen o gofreti çok seviyordun. Bende sana veremiyordum." Dediğinde gülümsedim. Bana vermek için bu kadar şey yapması şuan öğrendiğimde beni ne kadar mutlu ediyordu, bilemezdi.
"Çünkü sen vermiştin bana." Dediğimde bana baktı. "Sen onu sadece bana, benim için vermiştin. O yüzden çok sevdim." Bana ilk defa biri, sadece benim için gofret vermişti. O benim için çok özeldi.
"Ben verdim diye sevmiştin yani öyle mi?" Başımı salladım. Bu doğruydu.
Babam arabayı durdurduğunda bir markete girdi. Onu beklerken bende etrafı inceledim. Arabanın içindeki kolu çektiğimde yere bir fotoğraf düştü. Onu aldığımda gülümsedim. Bu kişi bendim.
Daha doğrusu benim bebeklik fotoğrafımdı. Çok tatlı olduğumu söylemek istiyorum. Çünkü gerçekten çok tatlıyım.
Babam geldiğinde fotoğrafı yerine koydum. Elindeki poşeti bana verdi. Direk poşetin içindeki gofretlerden birini aldım. Direk paketini açıp ağzıma attım. Çok lezzetli olduğunu söylemem gerekiyordu.
"Teşekkür ederim baba" babam arabayı sürmeye devam etti ama bu sefer evin olduğu kısma değil başka bir yere ilerledi.
Ona şaşkınlıkla baktım. "Nereye gidiyoruz baba?" Dediğimde nefesini verdi. "Seninle biraz vakit geçirmek istiyorum." Dediğinde nereye gideceğimizi bilmiyordum ama sorgulamadım.
Babam arabayı park ettiğinde geldiğimiz yere baktım. Beni gerçekten bir lunaparka getirmiş olamazdı değil mi?
Ona garipçe baktım. "Şaka değil mi?" Dediğimde onu ciddi görmeyi beklemiyordum. Babam çok ciddiydi. Babam ile ilk defa lunaparka gelmiştim. Bu her kız çocuğunun hayaliydi. Zamanında bunu bende yapmak istiyordum. Ama yanımda olacak bir babam yoktu.
Şimdi babam vardı. "Küçükken çok isterdin." Dediğinde burukça gülümsedim.
Babam gerçekten beni lunaparka geçmişimizi yad etmek için getirmişti.
"İlk defa birlikte lunaparka geldik." Dediğimde babam burukça nefesimi verdi.
"İlk değil, daha önce de gelmiştik." Dediğinde anlamayarak ona baktım. "Sen o zaman iki yaşındaydın." Dediğinde gülümsedim.
"Şimdi söyle bakalım, dönme dolaba binmeye ne dersin?" Güldüm.
"Harika olur." Dediğimde gerçekten de birlikte dönme dolaba bindik. Oldukça eğlenceli olduğunu kabul etmem gerekiyordu.
Daha sonra atlı karıncaya bile bindik. Çok hareketli bir şeye binemedim. Çünkü hamile olduğum için riskliydi. Ama ona rağmen çok eğlenmiştim.
Pamuk şekerimi yerken kendimi gerçekten çocuk gibi hissettim. Zaman algımı unuttum. Babam ile güzel bir zaman geçirdik. Buna ihtiyacım olduğunu anladım. Babam ile vakit geçirmek bana çok iyi gelmişti.
Yorulduğumda eve doğru yola çıktık. "Bugün çok eğlendim. Bunu bir daha yapar mıyız baba?" Dediğimde gülümsedi.
"Belki bir daha ki sefere balık tutarız. Tuna'yı da yanımıza alırız." Başımı salladım. Kesinlikle harika bir fikir.
Eve geldiğimizde beni merak eden Alparslan'ı gördüm. Telefonumu evde bıraktığım için bana ulaşamamış ve haliyle korkmuştu. Ona babam ile vakit geçirdiğimi söylediğimde bir şey dememişti.
(...)
Psikolojim nasıl bir hal aldıysa psikiyatri iki saattir benimle konuşuyordu. En sonunda ise bana çocuklarımı etkilemeyecek şekilde bir ilaç verdi. O ilacı içtiğim anda oldukça rahatlamıştım.
O an kabul etmiştim. Ben gerçekten artık ilaçlar ile ayakta duruyordum.
Tuna bizi bir anda alelacele çağırdı. Hepimiz onun attığı konuma gittiğimizde Defne ve bizi bekliyorlardı.
İkisinin yapacağı yıldırım nikahında Defne'nin şahidi olmayı başardım. Ama daha sonra elbette yine düğün yapacaklardı. Şimdi Defne hamile olduğu için daha fazla uzatmak istemiyorlardı.
Günümün oldukça güzel geçtiğini kabul ediyorum. Daha sonra hep birlikte vakit geçirmiştik. Tüm tim olarak. Tabi Alparslan'ın Ceylan ve Koray ile uğraşması hariç. Onlar ile hiç uğraşacak halim yoktu. Aksine onları çekirdek çitleyerek izlemiştim.
Elif ve Karan evlenmek için düğünü bekliyorlardı. Onların evlenmek için bir acelesi yoktu neticede ama Karan'ın bu konuda Elif ile aynı konuda olmadığını bakışlarından belliydi.
Elif birkaç ay sonra düğünleri yapacaklarını söylemişti. Ama Karan'a bakarsak birkaç gün. Salak çocuk, Elif'i beklemek zorunda.
Akşamında hep birlikte ailecek bir yemek yedik. Ardından ilaçlar yüzünden erkenden uykum geldiği için uyudum.
Şimdi Alparslan'a ne giymem gerektiğini gösteriyordum. Bir türlü karar veremiyordum. En sonunda siyah krop ile üstüne Krem rengi bir şey giymeye kadar vermiştim.
Alparslan da kızımızı hazırlamıştı. Kızıma sarılması bile çok özlemiştim. Ona düzgünce sarılmak istiyordum.
Alparslan odasından çıktığında kapıda beni görünce gülümsedi. "Mavi saçlarının örülmesini istiyor." Gülümsedim. Mavi saçlarını bir tek bana ördürürdü.
İçeri girdiğimde saçları ile ilgilenmeye çalışan ama başaramayan kızıma baktım.
"Örmemi ister misin birtaneciğim" kızım hemen bana baktı.
Yanıma doğru koşunca onun için yere çöktüm. Kızım gelip bana sarıldı. Tabi ki bende ona sıkıca sarıldım. Kızımın kokusunu içime çektim. Onun kokusunu bile öyle çok özlemiştim ki.
"Anne" diyen kızıma gülümsedim. "Annesinin bir tanesi." Dediğimde hemen kızımı kucağıma aldım.
"Seni çok özledim anne" bir şey diyemedim.
"Saçlarını örmemi ister misin?" Kızım hızlıca başını salladı. Oturup bekledi ve bende örmeye başladım.
"Annecim" derken nefesimi verdim. "Seninle uzun zamandır ilgilenemedim. Özür dilerim canım. Sen benim en kıymetlimsin. Bu ne olursa olsun değişmez." Dediğimde kızım bana baktı.
"Dayımı da mı çok seviyordun anne?" Abimi elbette seviyordum ama evlat ile kıyaslanamazdı.
"Senin kadar olamaz." Dediğimde başını eğdi. "Ama ruhsuz gibiydin," dediğinde gülümsedim. En azından ölmeye çalışmadım.
"İyi değildim güzelim, kabul ediyorum. Ama bu seninle ilgilenmediğim gerçeğini affettirmiyor. Özür dilerim kızım." Kızım bana sıkıca sarıldı.
"Ben seni affettim anne. Sen yeter ki yanımda ol." Dediğinde gülümsedim. Benim kızım neden bu kadar olgun?
"Bakıyorum da babayı unutmuşsunuz." Alparslan'a baktığımızda gülümsedim. Kızıma döndüm. "Unuttuk mu babayı?" Başını olumsuz anlamda salladı.
"Ben babamı asla unutmam." Onun kollarına koştu. Ben de onu izledim. İkisi çok güzeldi. İçimden böyle bir ailem varken neden demek geçti?
Kendim neden bunca zaman onlardan uzak tuttum?
Hep birlikte yola çıktık. Alparslan hazırlanmak için yanımızdan ayrıldı. Yanımıza gelen Defne ve Elif ile birlikte boş bir yere oturduk. O sırada Zerrin de bize katıldı.
Zerrin kucağında çocuğu ile bize katıldı. Dünyalar tatlısı bir oğlu vardı. O sırada tören başladı.
Hepimiz büyük bir sevinçle sevdiklerimize alkış tuttuk. Sıradan şeyler olduktan sonra General kürsiye çıktı. "Bugün burada aynı zamanda 6 yıl boyunca yaptığı görevinde büyük bir örgütün sonunu getiren ve bunu yaparken de büyük fedakarlıklar yapan bir askerim ile gurur duyuyorum. Aynı zamanda kazandığı ödül ve binbaşı ünvanını vererek onu tebrik ediyorum." Diyen General ile yutkundum.
Alparslan binbaşı olmuştu. Buna yürekten sevindim. Bu benim en mutlu anım olabilirdi. Onunla gurur duyuyordum. O suç örgütünü bitirmek için ikimizde çok acılar çekmiştik ama demişti.
"Binbaşı Alparslan Güçlü" dediğinde Mavi beni dürttü.
"Anne babam mı?" Başımı salladım. "Evet kızım bu kahraman senin baban." Kızım daha büyük bir şiddetle alkışladı.
Alparslan sahneye çıktı. Binbaşı olarak rütbesi yükseltildi ve madalyası takıldı. Onun bu haline gurur duydum.
"Aynı zamanda timini de tebrik ediyorum ve rütbelerini yükseldiğini belirtiyorum.
Yüzbaşı Orhan güçlü
Yüzbaşı Tuna Üstündağ
Kıdemli Üsteğmen Karan Sert..."
Hepsini teker teker sayarken etkilenmediğimi söylemek imkansız olurdu. Sevdiğim adam ile gurur duyuyordum.
Tören bittiğinde kızımın elini tuttum. Alparslan bizim yanımıza geldiğinde hemen koşup bana sarıldı. Beni etrafında döndürmesi benim beklediğim bir şey değildi.
Beni bıraktıktan sonra kızını kucağına alıp onu döndürdü. "Baba sen ne oldun?" Dediğinde Alparslan gülümsedi kızına.
"Binbaşı kızım" dediğinde ona bende sarıldım.
Çektiğimiz onca acının onun için mükafatıydı bu.
6 yıl boyunca sevdiği kadından ve kızından uzak kaldığı için verilmişti aslında bu ödül.
Ay bölümü ucu ucuna yetiştirdim. Evet bölüm hakkında düşünceleriniz ne canlar.
Biri bizi ters köşe yap Hasan yaşasın dedi. Bunu ciddi ciddi düşündüm ama bu hikayede de birinin ölmesi gerekiyordu.
Ölmesi gereken kişi de Hasan oldu. Bunun için bende üzgünüm. Hasan'ı bende seviyordum.
Şimdi gelelim sorulara.
Evet Hazal ve Yavuz'un baba-kız sahnesini nasıl buldunuz?
Peki ya Hazal'ın artık saha görevlerinde olamayacak olması?
Alparslan'ın binbaşı olması?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 67.97k Okunma |
5.4k Oy |
0 Takip |
82 Bölümlü Kitap |