Yeni Üyelik
2.
Bölüm

ÖLÜM

@haticenida

Beni bitiren merhametimdi, insanlara karşı duyduğum empatiydi; bir neden arama savaşım, insanların içinde bir yerde olan iyiliğe olan inancımdı. Ben, kötü bir insanın ardında büyüyememiş bir çocuk, yaralı bir kalp, acılı bir ruh aradım. Hep bu yüzden miydi benim acılarım? Ona da aynı şeyleri hissetmiştim ama onu farklı kılan bir şey vardı; onun içinde iyilik yoktu, ışık yoktu. Onları yok etmişti ve ben yok olmuş bir şeyi aramış, onu ortaya çıkaracağıma inanmıştım. Ama yanıldım, o ışık ortaya çıkmadı ve karanlığı da yok etti.

 

Karşımda duran adama baktım; büyüyememiş bir çocuk gördüm. Karşımda duran adama baktım; yaralı bir kalp gördüm. Karşımda duran bedene baktım; acılı bir ruh gördüm. Ve ona baktım, sevdiğim adama… Taylan'a. Siyah saçları iyice uzamış, normalde olmayan sakalları çıkmıştı. Sahi, onu ne zamandan beri görmüyordum? Kafasını kaldırdı ve bana baktı, ben de ona. Gözlerinin içi kıpkırmızıydı, ağladığı bariz belliydi. Bir dakika, ağlamış mıydı? Bir süre sadece baktı, ardından dudaklarına içimi ürperten bir gülüş oturdu. Eli beline gitti ve yavaşça bir şey çıkardı. Çıkardığı şey, bir adım gerilememe sebep oldu; bu bir silahtı. Silahın namlusunu havaya kaldırdı, sonra hiç düşünmeden şakağına dayadı. Bunu yapmasıyla ileriye atıldım; bunu yapamazdı, beni bırakamazdı. Titreyen sesimle, "Taylan, ne yapıyorsun? İndir onu, lütfen," dedim. Baktı; gülümsemesi acı doldu, kalbim sızladı.

 

"İndiremem, buraya kadarmış. Elveda, Esin."

 

"Hayır, ne olur yapma," dedim, gözümden bir yaş düştü, belki de daha fazla.

 

"Ağlama benim için, ağlama! Ben buna değmem, ağlama," demesiyle atıldım.

 

"Değersin, ne olur."

 

"Ne mi olur? Ben seni uyardım, Esin. Beni sevme, dedim. Ama sen ne yaptın? Beni sevdin, yetmedi, bir de kendini sevdirdin. Bu kararı almak ne kadar zor oldu, biliyor musun?"

 

Çaresizce mırıldandım: "Ölmek zorunda değilsin."

 

Umutsuzca tekrarladı: "Zorundayım. Görmüyor musun? Her yerim kan; ellerim kan kokuyor."

 

"Gerçek değil onlar, lü..."

 

Sözümü kesip hiddetle bağırdı: "Ben kaç insan öldürdüm?" sustum. "Cevap ver!"

 

"Kaç masumun kanı üzerimde? Kaç çocuğun babasını öldürdüm?"

 

"İyi değilsin, sen hastasın. Onların hiçbiri gerçek değil, tedavi olman lazım, iyileşebilirsin."

 

"İyileşirsem babalar yaşayacak mı?"

 

"Onlar hiçbir zaman ölmedi ki."

 

"Nerede o zaman? Babam nerede? Baban nerede? Yoklar işte, yoklar." Nefes aldı, verdi. "Tek yol bu." Silahı şakağına daha çok bastırdı.

 

"Değil, ne olur, ben sensiz yapamam."

 

"Yaparsın. Sen benimle hiç olmadın ki; sen benden hep korktun, Esin."

 

Bana doğru birkaç adım attı; o yaklaşınca ben geri çekildim.

 

"Korkuyorsun ve bu..." Silahı tutan eliyle kalbini gösterdi. "Kalbimi acıtıyor, şu etten organ canımı yakıyor ve ben de buna bir son vereceğim."

 

Ağlamam şiddetlendi.

 

"Çalışma odamda masanın üzerinde bir mektup var. O sana... Hoşça kal, Esintim, hoşça kal, Esin'im."

 

Bir 'bum' sesi yankılandı kulaklarımda, kanlar asfalta sıçradı, bedeni yere yığıldı. Ne yapacağımı bilemedim; bağırsam mı, ağlasam mı, ambulansı mı arasam, "Sevdiğim adam öldü, kurtarın!" mı desem? Yoksa sevdiğim adamın parçalanan kafatasını mı izlesem? Hangisini yapsam, hangisi daha az canımı yakar? Hiçbiri.

 

Yanına yaklaştım; elim nabzına gitti, bir umut dedim, bekledim, yok. Hissetmeye çalıştım, yok. Kalbinin üzerine kulağımı yasladım, ses yok. Elim istemsizce yanağına gitti; kandı, her yeri kandı. Bu rengi sevmemiştim; hem o kırmızıyı sevmezdi ki. Kanını silmeye çalıştım, ben sildikçe yenisi aktı. Sonra bakışlarım elime kaydı, kanlı elime baktım. Sonra sevdiğim adama baktım, elinden düşürdüğü silaha baktım. Bir anda silahı kavrayıp şakağıma dayadım, sıktım, bekledim ölmeyi, ama hiçbir şey olmadı. Çünkü Taylan, benim böyle bir şeye kalkışacağımı düşünüp tek kurşunla gelmişti. Niye kendisini öldürürken bile hâlâ beni düşünüyordu? Niye? Ben bunu hak etmemiştim. Bedenini sarstım, suratına vurdum, elini elime alıp parmaklarını çıtlattım, kızsın diye bekledim ama hiç tepki vermedi. Oysa hayattayken bunu yapınca çok kızardı. Aa, doğru, ölmüştü değil mi?

 

Ağladım; saatlerce ona sarılı bir şekilde ağladım. Günün doğmasıyla insanlar geldi, zar zor beni ondan ayırdılar. Bunu neden yaptılar? Sonra bir siren sesi; polis mi, ambulans mı bilmiyorum. Kolumda hissettiğim acıyla karanlığa çekildim. O karanlığı çok severdi, belki de oralarda bir yerdeydi.

 

2 hafta sonra

 

Mektubu elime aldım ve okumaya başladım.

 

"Sevgili Esin,

Öncelikle sana yaşattığım bu acı için özür dilerim, ama bu sayede kendi acılarımı dindirdim. Benim için çok çabaladın, beni sevdin ama ben iyileşemezdim; bunu biliyordun.

Biliyor musun, ben de seni sevdim tüm kalbimle hem de. Değişik bir duyguydu, içimi ısıtıyordu. Seni gördüğümde bir umudum varmış gibi hissediyordum ama sonra şunu fark ettim: Sen beni hak etmiyordun; ben sana zarar verirdim. Ben normal değildim. Sana bir şey itiraf edeyim mi? Beni sevmen çok hoşuma gitmişti ve ben buna alışmaya başlamıştım. Beni sevdiğin şekilde başkasını sevme fikri beni çıldırtmıştı. Bensiz yaşaman gereken bir hayat var, özgürce. Hani sana hayallerimden bahsetmiştim ya, benim için onları gerçekleştirebilir misin? Bu senden ilk ve son isteğim.

Mutlu ve huzurlu bir hayat dilerim.

Seni çok seven hastalıklı bir adam."

 

 

 

 

 

 

 

 

Ölüm bir kaçış değildir! , unutmayın. Güneş doğduğu müddetçe bir umut vardır. Bu bir kurgudur ve sadece yazmayı geliştirmek amacıyla yazılmıştır. Nefes alıyorsanız, umut vardır. Düşünüyorsanız, umut vardır. Evet, hayat çok kötü ve bazen çok üstümüze geliyor. Yoruluyorsunuz, biliyorum. Ben de insanım; bunları ben de yaşadım, yaşıyorum. Bazen ben de ölmek istiyorum. Ama şunu fark ettim ki yaşamam gereken bir hayat var. Elbet bir gün zaten öleceğim. Allah, öleceğim zamanı hangi güne yazdıysa o gün öleceğim ve muhakkak ki O, en doğrusunu bilendir. O'nun verdiği canı yine O alır, bizler değil. Sadece gününü bekle ve vaşa.

İyi yaşamlar dilerim.

 

 

 

 

 

Loading...
0%