@haticeokumus
|
Gecenin dondurucu soğuğunda elinde bir poşet, poşetin içinde birkaç paket yiyecek, kaçıyordu Hamza. İstanbul gecelerinin hafif esintisi siyah saçlarına vuruyor, nefesi adımlarını kovalıyordu. Bu kovalamaca eski bir apartmanın önünde son buldu ve elini soğuk duvara yaslayıp biraz nefes almak için bekledi. Arkasına dönerek peşinden gelmediklerine emin olduktan sonra merdivenin köşesine oturdu. Hava biraz soğuktu ama Hamza soğuğa alışkın olduğu için bu durum onu pek de etkilemiyordu. Poşeti bir kenara bırakıp iki eliyle başını sıkıştırdı, poşetine bakıp derin ve sisli düşüncelere daldı. Havanın iyice soğuduğunu fark edince yerinden kalktı, ince de olsa ceketini ilikleyip yürümeye başladı. İçine giydiği lacivert kazağının boğazını tek bir hamleyle yukarıya çekti. Daha önce bu sokaklardan hiç geçmemişti, yabancısıydı bu kaldırımların- nasıl çıkılacağından da pek emin değildi- ama yürüyordu işte. İleri de bu kasvetli karanlığa bir umut olmak istercesine yanan, ışığı açık bir pastane gördü. Yaklaştı içeride kimse var mı diye kontrol edip eski ve demirleri paslanmış kapıyı açtı. Kapını çıkardığı gıcırtı iliklerine kadar titremesine neden olmuştu. Sanki bir suç işliyormuş gibi... Kapının sesinden olsa gerek, birinin geldiğini anlayınca dükkânın içindeki küçük bir odadan orta yaşlarda olmasına rağmen yine de sakallarına ak düşmüş birisi çıktı ve Hamza'nın tedirginliğini fark edince, hafifçe tebessüm ederek: "Gel delikanlı, gel." Adam ela gözlerini, kapı eşiğinde bekleyen gence sabitleyerek konuştu. "Bende şimdi teheccüd namazı kılacaktım evlat, sen otur şöyle ısın biraz bitirince gelirim senin yanına." Hamza boş gözlerle bakıyordu Kadir Amca'ya hem üşümüştü hem de çok yorulmuştu. Bu adamın gecenin bir saati dükkâna neden birisini aldığını da merak etmiyor değildi. Masanın üzerindeki sandalyelerden birini yavaşça aldı ve oturdu. Çok garip gelmişti ona bu kadar yakın davranması kim bir yabancıyı dükkanına alırda kendisi odaya gider ki. Hamza bunları düşünürken dolapların üstündeki saate baktı ve saattin 3'e geldiğini fark etti buraya gireli yarım saatten fazla olmuştu. Sakince ayağı kalktı ve Kadir Amca'nın girdiği odaya doğru yürüyordu bir taraftan da hazırlıklı duruyordu eğer bir şey olursa hemen dükkândan kaçacaktı. Odanın kapısını yavaşça açtı. Dükkân sahibi oturmuş ellerini kaldırmış bir şeyler okuyordu. Dikkatle dinlemeye başladı sanki Türkçe değildi bu okudukları. Ama anlamasa da kalbinde hoş bir his oluşmuştu sanki yıllardır özlem duyduğu şey buymuş gibi ve iyice yakınlaştı daha net duyuyordu. Bismillahirahmanirrahim -''Ikra ' bismi rabbikelleziy halak Halekal ' insana min alak Ikre ' ve rabbükel ' ekrem Elleziy ' alleme bil kalem (İnsanı bir kan pıhtısından yarattı OKU! Rabbin sonsuz kerem sahibidir O Rab ki kalemle yazmayı öğretti İnsana bilmediği şeyleri öğretti) Sadakallahülazim'' Hamza ayakta sanki buz kesmişçesine duruyordu hareket edemiyor başka bir şey düşünemiyordu. Bu anlamadığı sözler onu o kadar etkilemişti kendi bile bu duruma şaşırmıştı. . Kalbinde öyle bir his vardı ki yakıyordu içini yakıyordu ama o yangının sönmesini de istemiyordu. Herkes yangınları söndürmek için kova kova su taşırlardı ama Hamza bu içindeki yangının kendisini bile yakmasına izin verebileceğini hissediyordu. İşte o derece tarif edilemez duygular içerisindeydi şu an. Kadir Amca seccadesini katlayıp arkasına döndü. Hamza'yla göz göze geldiklerinde Hamza hiç bilmediği, hiç tatmadığı bir ruh haline girmişti. Hareket etmek istemiyordu ağlamak istiyordu nedenini bilmiyordu tek ihtiyacı olan şey sadece ağlamaktı. Kadir kapının önünde öylece kalakalmış Hamza'ya seslendi, "İyi misin delikanlı? " Hamza o an kendine geldi, etrafa baktı ve karşın da yüzünden hiç eksik olmayan tebessümüyle, ona bakan adamı görünce kendini sarmalayan bu duygudan tamamen çıkarak toparlandı. "Pa pardon kusura bakmayın saatte geç olmuş ben gideyim teşekkürler." Bir panikle masanın üzerindeki poşetini aldı ve çıktı. Hiçbir şey dememişti Kadir Amca belki de Hamza'nın yolunun tekrar buraya düşeceğini bildiğinden hafifçe gülümsedi ve dükkânın ışıklarını kapatıp dükkânın üst katındaki evine geçti. *** " Hamza dün gece hemen sattın bizi. Hani bahsedilen şirketin kasasına girecektik." "Köşe başındaki polisleri görünce korkmuştur kesin. Seninle de yola çıkılmaz be. Hem tüm gece görünmedin bizim oraya da uğramadın başka birisiyle mi çalışıyorsun yoksa." Dedi, kaşlarını çatmış bir şekilde Tayfun. Siyah saçları birbirine karışmış, kara cam gibi gözleri parlıyordu, Tayfun'u tanımayan birisi dışardan onun hakkında kolayca yanlış izlenime kapılabilirdi. Aslında kapıldıkları izlenim muhtemelen doğru çıkacaktı. Gününün iyi başlamadığı yüzünün halinden açıkça belli oluyordu. Bu sebepten ki Hamza pek üzerine gitmek istemedi. "Yok ya sizden başka birisiyle çalışır mıyım abi ben hiç? Aşk olsun ama" Diye, sitem etti Hamza daha sonra kendini küçük düşmüş hissederek başını öne eğdi. Diyeceklerinin birkaç kişide kahkaha tufanı koparacağını bilse de sözlerini devam ettirdi. " Dün akşam yemeği için bakkaldan yiyecek birkaç şey almıştım ama adam aldıklarımın parasını vermediğini fark edince, herkesi topladı. Ben de kaçtım." Tüm ekip kahkahayı patlatırken Tayfun hala çatılmış kaşları ile gence bakıyordu. Yüzünü Deniz’e dönerek sert bir ifadeyle konuştu. "Daha bir ekmek almayı bile beceremeyen adam bizimle nasıl göreve gelecek" Tayfun'un bu sözünden sonra herkes sustu. Hamza'yı severlerdi onu 14 yaşların da dışarıda donmak üzereyken bulmuşlardı. O gün bugündür, yaklaşık 6 yıldır onlarla birlikte kalıyordu ve onlar gibi yaşıyordu. Hamza hiç sevmiyordu çalmayı ama bunu yapmaya mecburdu. Hayat onu hangi yola ittiyse o yolda yürümekten başka çaresi yoktu. İstekli ya da isteksiz... Tam o sırada Deniz lafa girdi. Yıllar önce Hamza'yı bulan o olmasına ek, onu kardeşi gibi severdi. Bir abi nasılsa Deniz de Hamza için öyleydi. Bu yanlışlar silsilesinde onu her zaman korumuş, ona kol kanat germişti. Ne zaman düşse ilk kaldıranı Deniz olurdu. Daha doğrusu tek kaldıran Deniz olurdu. "Tamam yapmış çocuk bir hata gitmeyin üzerine. Sende haklısın demek ki daha büyük işler için hazır değil. Biz işimizi yaparken oda dışarı da beklesin." Tayfun'un hala ikna olmadığı yüzünden okunuyordu. Eskiden Deniz'le çok iyi dost olsalar da şimdi aralarına görünmez buzlar girmişti: "İyi peki öyle olsun ama bir dahakine affetmem cezasını çeker bu da böyle bilinsin!" Diyerek elindeki bardağı sertçe masaya vurup. Arka odaya gitti. Herkesin Hamza ya dik dik baktığını fark eden Deniz eliyle yavaşça Hamza'yı dürttü, kafasıyla bahçeyi işaret etti. Hamza da oturduğu yerden kalkarak arkasından ilerledi. Kafası fazlasıyla karışmış son zamanlarda duyguları dengesizleşmişti. Rüzgâr Hamza'nın kömür karası saçlarının arasından geçiyordu. Sokak lambası kahverengi gözlerini daha da ön plana çıkartıyordu. Susmayan iç sesi yine görevini yapıyordu. Bu insanlar ona yıllarca bakmıştı onlara ihanet etmek istemiyordu ama hırsızlık yapmak düşüncelerine aykırıydı. Bir taraftan da dünkü dükkânı düşünüyordu. Çok farklı bir havası vardı, orada hiç hissetmediği bir şey hissetmişti. Hamza'nın bu derin düşüncelerini bozan Deniz oldu, yeşilin maviye çalan gözleri her zaman olduğu gibi Hamza'ya merhametle bakıyordu, Gözlerinin önüne düşen kumral saçının perçemini eliyle düzeltti, uzun boyu sebebiyle Hamza'ya yukarıdan bakıyordu hafifçe Hamza'ya doğru eğildi: "İyi misin evlat, kafanı karıştıran bir şeyler mi var? Canını sıkan birisi varsa söyle bak saklama Deniz Abi'nden." "Yok abi iyiyim ben bir sorun da yok öyle pek keyfim yok işte." "Pek alışkın değilim seni böyle görmeye." Gruptan birkaç kişinin yanlarına doğru geldiğini fark ettiğinden: "Neyse sen sonra bana anlatırsın neye canının sıkıldığını." Deyip göz kırptı. Hamza başını yere eğdi. Ve sessizce konuşulanları dinlemeye başladı: "Eee kaçta çıkıyoruz bugün." "Biraz bekleyelim hele herkes toplansın konuşur karar veririz." "Tamam Kara Kaplan." Grubun lideri Tayfun'du ama herkes Deniz'i daha çok severdi. Tayfun'un mizacı biraz sertti çünkü. Sarp, Hamza'nın yanına yaklaştı ve sertçe oturduğu sandalyeyi altından çekti. Hamza biran da kendini yerde buldu. Ve boş gözlerle Sarp'a bakmaya başladı. "Tarla faresi, daha ne kadar oturacaksın böyle boş boş geç işlerinin başına temizlik duruyor öyle akşama doğru çık yiyecek bir şeyler bul bize. Ooh yan gel yat işe de çıkmıyor biz besleyelim beyefendiyi." Deniz ve birkaç kişi haricin de pek kimse sevmezdi Hamza'yı ağır işleri ona yaptırır, sürekli dalga geçerlerdi. Zaten Deniz ve birkaç kişi hariç kimse istememişti Hamza'yı almayı. "Tamam Sarp abi." Diyerek kalktı yerden ve mutfağa doğru yürümeye başladı. Sabunla bezleri alıp etrafın tozunu aldı. Temizliği bitirdikten sonra kendi hücresine çekildi. Hücre diyorum çünkü burayı Deniz ve Hamza'dan başka kimse bilmiyordu. Hamza bir şeyleri düşünmek, insanlardan uzaklaşmak istediğinde burada otururdu. Yemek saatine daha vardı o yüzden rahat rahat oturup, düşünebilirdi Hamza. Dizlerini yüzüne yaklaştırdı, kafasını dizlerine koyup yüzünü kapattı ve düşünmeye başladı. Tam olarak ne düşüneceğini de bilmiyordu aslında hiçbir şey düşünmek istemiyordu şu an. Ne ailesini ne akşamki yemeği ne de bu gece olacak soygunu. Gitmek istemiyordu ama bugünden sonra bahane de bulamazdı. Aklına bir an da dükkân geldi. Oraya gitmek istedi ama bunu neden istediğini de bilemedi. Ve aklının içinde şu ses yankılanmaya başladı ''O seni bir kan pıhtısından yarattı. '' Sesler yankılandıkça Hamza içinden tekrar ediyordu. İlk defa bir söz onu bu kadar etkilemişti. Bence bu bir sözden fazlasıydı. OKU diyordu. Birden aklına ortaokul yılları geldi o zaman ailesi yanındaydı. Okumayı ilk öğrendiğin de her şeyi okumak istiyor mutluluktan yerinde duramıyordu. Ama şimdi neredeyse unutacaktı okumayı. Karar verdi okuyacaktı bir kitap alıp okuyacaktı. Unutmayacaktı okumayı. Belki o an yaşadığı duygular okumaya olan sevgisinden kaynaklanıyordu. Belki de o yüzden orada duyduğu birkaç kelime tüm bedeninin titremesine neden olmuştu. Bahsedilen bir kitabı okumak mıydı açıkçası bunu bilmiyordu ama aklına gelen tek mantıklı cevap buydu, Hamza için. Hücresinden yavaşça başını kaldırdı. Yemek saati yaklaşıyordu. Hiç gitmek istemiyordu yemek bulmaya. Tam o sırada birisi: "Hadi bakalım yine iyisiniz. Bugün Hamza'yı beklemeyeceğiz işimiz erken diye gittim yemekleri ben aldım." Hamza o kadar mutlu olmuştu ki. Üzerinden bir yük kalkmıştı sanki. Hızla sofrayı kurdu. Herkes çok neşeliydi. Eee sonuçta bu akşamın geliri, onların için çok olacaktı. Hızla yemekleri yediler. İlk kalkan Tayfun oldu. Sırayla herkese görevlerini söylüyor onlara ters bir durum halinde yapacaklarını anlatıyordu. Hamza geride duruyordu. Çünkü Deniz ona bu gece kapı bekçiliği yapacağını söylemişti. İçten içe sevinmişti bu duruma ama nereden bile bilirdi ki bu sevincin saatler sonra kursağına dizileceğini... |
0% |