Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10- DENİZİN DERİNLİKLERİ

@haticeokumus

Kadir gecenin geç vaktinde dışarıdan gelen siren seslerini anlamamış bir şekilde yatağında doğruldu. Acı acı çalan siren sesleri yaklaştıkça içindeki sıkıntı daha da büyüyordu. Filiz de uyanmış sağ elini göğsüne götürmüş Kadir'e bakıyordu. Odadaki karanlığı mavi, kırmızı ışıkların aydınlatmaya başlamasıyla, Kadir yataktan çıktı. Odalarının kapısı tıklatılınca, ikisi birden irkildi. Gül Seda'da uyanmıştı. Kapının açıldığında genç kızın endişe dolu yüzüne ışıklar sırayla çarpıyordu. Genç kız sessizliği bozdu,

"Dede ne oluyor?"

Kadir, odanın camına doğru yaklaştı, perdeyi araladı. Bir süre dükkânın önündeki kalabalığa anlam veremedi. Ancak bir şeylerin yolunda gitmediğini anlaması çok da uzun sürmedi. Eşine dönerek,

"Filiz siz evde bekleyin ben ne olmuş bir bakacağım."

Kapıda öylece kalmış torununa bakarak,

"Kızım sende ananenin yanına geç. Haberleşiriz. Hayır olsun inşallah."

Dedi ve odadan çıkıp, koridora doğru yürüdü. İçindeki sıkıntı git gide artıyor, nefesine etki ediyordu. Askıdaki kabanını alarak kapıyı açtı. Merdivenleri hızla inerken dışardaki sesler artmış, insan sesleri birbirine girmişti. Ama hepsinin sesinde ortak bir tını vardı "korku". Demir çıkış kapısını açtığında artık polislerin tuttuğu fenerler etrafı tamamen aydınlatmıştı.

Köşeyi döndüğünde kalabalık insanlara göz gezdirirken kendine doğru gelen uzunlu kısalı insanlar arasından tek bir kişide gözleri kalmıştı. Kumral saçlı o genç. Uzaktan seçmesi zordu. İstemsizce elleri titriyor, düşünceleri bulanıklaşıyordu. Dışarıdaki ses karmaşasına rağmen kafasından şu anda düzgün bir şey geçmiyordu. Sanki ayaklarına ağırlık bağlanmış gibi adım atarken zorlanıyordu. Gözlerini tamamen, elleri arkadan kelepçelenmiş, polisin kafasını yere doğru ittiği gence kilitlemişti. Birkaç kez gözlerini kırptı. Midesindeki boşluk hissi yerini sıkıntıya bırakmıştı. Nefes almayı bırakmış, elini kaldıramaz olmuştu. Genç "kardeşim içerde, bırakın beni!" diye bağırarak, polislerin elinden kurtulmaya çalışıyordu.

Hayır ne gözleri yanılıyor ne de aklı ona oyun oynuyordu. Bu yüz, göz, kumral saçlar, sinirlenince yüzünde sağında oluşan o kırışıklık, en ufak ayrıntılar bile tek kişide birleşiyordu. Kadir, çaresiz gence karışık duygularla bakarken, beyaz önlüklü hekimin kendisine çarpmasıyla bir iki adım geriledi. Hekimin gittiği yöne kafasını çevirdiğinde, olduğu yerde şu anda şu saniyede kabustan uyanıp her şeyin bitmesini istedi.

Birkaç gün önce tanışıp, yanında işe aldığı o dertli bakışına rağmen güzel gülüşlü genç, kanlar içerisindeydi. Taşındığı sedye kırmızıya bulanmış, yüzü bembeyaz kesilmişti. Çevreden gelen sesler, Kadir'in düşüncelerini susturmak istercesine artıyordu. Polisler olay yerine girmek isteyen kişileri önlemeye çalışırken yer yer seslerini yükseltiyordu. O sırada ambulansın içinden kalabalık sesleri delen bir ses duyuldu,

"Yaralının yakını burada mı?"

Kadir şu anda yaptığı hiçbir hareketin bilincinde değildi. Hızla ambulansa doğru yöneldi bu esnada birkaç kişiye çarpmış olmak bile umurunda olmadı. Ambulansın içerisinde girdiğinde kırmızıya bulanan sedyeye eliyle dayandı. Siyah saçları yüzüne düşmüş, toprak gözleri karanlığa gömülmüş gence bakıyordu şimdi.

28.08.2024

Hastanenin penceresinden gözüne vuran loş bir ışıkla uyandı Hamza. Kafasında müthiş bir ağrı vardı, yarı sersem bir şeyler mırıldanıyordu. Gözlerini açtığın da hastanenin soğuk beyaz duvarları ile göz göze geldi. Nerede olduğunu çözmek için etrafındakilere anlamsız bakışlar atıyordu. Yatağın yanındaki sandalyede oturan Kadir Amca hemen ayağa kalktı, doktora seslenerek, hemen Hamza'ya döndü,

"Hamza iyi misin oğlum?"

Yatakta yorgun gözlerle bana Hamza ise aldığı narkozun etkisiyle kendinde değildi. Oğlum mu? Kulağının alışık olmadığı bir kelimeydi bu. Gözünü birkaç kez açtı kapadı. Hala etraf bulanıktı. "Ne oldu?" diyebildi sadece. Kadir Amca ayrıntısına inmeden olayların üzerinden geçti. Hamza hatırlamıştı. Deniz, Deniz Abisi, polisler gelmişti. Bıçağın bedenine girdikten sonra çektiği acıya kadar her şey birer birer beynine hücum ediyordu. Tüm vücudu kendini karanlığa bırakmadan önce hatırladığı en net görüntü Deniz abisinin korku dolu yüzüydü. Telaşla yataktan doğruldu. Göğsüne saplanan bir sızıya rağmen, ciğerlerine çektiği acı dolu nefesi vererek konuştu,

"Abim nerede Kadir Amca? Nereye götürdüler? Benim onu görmem lazım. O böyle olsun istemezdi gerçekten."

Konuşmak için soluduğu nefese aklından geçen kelimeleri sığdıramıyordu,

"Ne abisi oğlum ne diyorsun sen."

Olanlar karşısında yıllardır yaşadığı tecrübeler bile yetersiz kalmıştı. Kadir'in içi paramparçaydı. Hamza ve Deniz tanışıyor muydu? Oğlu nasıl olmuştu da bu hale gelmişti? Aklı almıyordu. Evlatlarını koruyamamış bir babaydı o. Yıllardır aradığı oğlu bu şekilde mi çıkacaktı karşısına? Kapının yanındaki komidine dayandı. Bu karmakarışık düşünceleri bu bedeni kaldırmıyordu artık. Duyguları, geçmişi hepsi bir yük olup sırtına biniyordu. Hayatın bilinmezlerin de ve sürprizlerinde boğulmuş öylece şu an yaşananların gerçek olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Deniz'in onu gördüğünü sanmıyordu. Kadir bu düşünceler silsilesinde boğulurken, Hamza'nın attığı can simidiyle kısa ama derin bir nefes aldı. Hamza yatakta biraz daha toparlandı:

"Kadir Amca ben bir şey demek istiyorum ama nasıl diyeceğimi bilmiyorum."

Kadir, yatakta doğrulmuş gence doğru birkaç adım daha yaklaştı,

"Söyle bakalım."

"Ben şikayetçi olmak istemiyorum. Dükkânın zararını çok çalışıp kapatacağım. Söz veriyorum borcumu ödeyeceğim."

Kadir'in içi rahatlamıştı, kendi de şikayetçi olmak istemiyordu ama Hamza'nın ne diyeceğini kestirememişti. Saatlerdir bu soru kafasını meşgul etmişti. Yıllardır aradığı oğluyla hapishanenin kasvetli ve acımasız duvarları arasında yüzleşmek istemiyordu.

"Peki tamam öyleyse. Ne borcu oğlum asıl sen hakkını helal et bizim yüzümüzden ne kadar sıkıntı çektin. Görevliler dışarda sorgu için bekliyorlardı daha iyiysen çağırayım mı?"

"Olur Kadir Amca çok teşekkür ederim söz veriyorum elimden geleni yapacağım."

Kadir Amca dışarı çıktı köşede bekleyen polislere seslendi. Polisler Hamza'nın da ifadesini aldığında, şikayetçi olmadıklarına dair birçok evrağa imza attılar. Polisler odadan çıktıkları gibi Filiz Teyze içeri girdi. Şikayetçi olunmayacağını duyduğu anda şok olmuştu. Ama fazla bir şey sormadı. Her zaman olduğu gibi eşi ne karar verirse arkasındaydı. Kadir Amca, Filiz Teyzenin elindeki sefer tasını aldı. Sandalyenin üzerine koyarken, Filiz Teyze yumuşak sesiyle odanın huzursuz havasını dağıttı,

"Size bir şeyler hazırladık. Kolay bir şey atlatmadık çok şükür geçti."

"Elhamdülillah Hanım elhamdülillah"

Filiz Hanım anlamıştı Kadir amcanın sesinden bir şeylerin ters gittiğini. Ama sorularını sormak için doğru zamanı bekliyordu. Filiz hanım Hamza'ya doğru yaklaştı ve saçını okşadı,

"Nasıl oldun oğlum kendini nasıl hissediyorsun istediğin bir şey var mı?"

"Yok Filiz Teyzem çok sağ ol sizde benim yüzümden çok yoruldunuz dinlenin biraz lütfen."

Doktor yavaşça kapıyı açtı. Beyaz önlüğünün üzerindeki yazıdan anlaşıldığı üzere alanında uzmandı. Beyazlamış saçları bu mesleğe yıllarını verdiğinin bir kanıtıydı. Doktor, Kadir Amca'nın arkadaşı olmasına rağmen ondan yaşlıydı. Hamza'nın kendine gelmiş olduğuna sevindiğini ifade eden ufak bir tebessümle, elindeki evrakları karıştırdı

"Çok şükür durumun gayet iyi. Bıçak çok derine saplanmamış. Sen yine de kendini zorlama, gerekli işlemeleri gerçekleştirdikten sonra taburcu ederiz inşallah."

"Sağ ol Ahmed çok yardımcı oldun."

"Ne demek Kadir bu bizim görevimiz siz yine bir sıkıntı olursa bana haber verirsiniz. Birkaç ağrı kesici, krem yazayım yine de duruma göre kullanırsınız."

"Allah Razı Olsun."

"Âmin Amin cümlemizden inşallah."

Doktor Ahmed odadan çıktı. Bu akşama kalmadan taburcu olacaktı Hamza.

*** 

Deniz karakolda kendinden geçmişti birkaç kez sakinleştirici almasına rağmen hala elleri şiddetli bir derecede titriyordu. Nezarethanede geçirdikleri ikinci gündü ve Hamza'dan daha haber alamamışlardı. Tayfun ise arkadaşının yanında dik durmaya çalışıyor ama kendini ayakta tutmaya zorluyordu. İki gecedir uykusuz olmanın verdiği bitkinliğe vicdan azabı da eklenince durum katlanılamaz hale gelmişti. Bunlara ek olarak burunlarının dibinde biten Sarp, bakışıyla, konuşuşuyla ya da nefes alışıyla bile Denizi çileden çıkarmaya yetiyordu. Görevli polis aralarında çıkan tartışmalara daha fazla dayanamamış, Sarp'ı ayrı nezarethaneye aldırmıştı.

Deniz yorgunluktan solmuş ela gözlerini ovuşturdu,

"Benim yüzümden yine koruyamadım yine kaybettim kardeşimi benim yüzümden. Nasıl yaparım o bana abi dedi ona bunu nasıl yaparım koruyamadım, ya bir şey olduysa. Ben bunun altından kalkamam Tayfun."

Deniz hıçkırıkları arasında kelimeler boğuluyordu. Tayfun yaklaştı,

"Hamza'yı tanıyorsun çok güçlüdür o bir şey olmayacaktır içini ferah tut. Hamza seni bu halde görseydi çok üzülürdü kendine gel lütfen toparlanman lazım."

Tayfun yıllardır uzak kaldığı dostunu ikinci kez bu kadar bitmiş görüyordu. İlkinde kanı deli akan birer gençlerdi. Ve yaşanan olaylar Deniz'i çok erken olgunlaştırmış ve dönülmez yollara sürüklemişti. Tayfun duvara sırtını dayamış ayakta beklerken, gelen anahtar sesleriyle siyah gözlerini parmaklıklara çevirdi. Güvenlik görevlisi bulundukları nezarethanenin kilidini açarak içeri girdi. Deniz ani bir hareketle ayağa kalktı. Uzun bir süredir kalkmamış olmanın verdiği uyuşuklukla sendeledi. Tayfun şu saatler içerisinde içindeki kaplanı tamamen susturmuş, arkadaşını ve kendini toparlamaya odaklanmıştı. Deniz,

"İyi mi yaralanan çocuk iyi mi olay yerindeki?"

Deniz'in kalbi o sözcükleri duymaya hazır değildi bu sefer toparlanamazdı. Güvenliğin gözlerinin içine bakıyordu. Güvenlik:

"Herhangi bir hayati riski yokmuş. Şu....."

Deniz'in elinin ayağının bağı çözülmüştü, öylece kendini yere attı. Düşünce seli durmuş, susmak bilmeden konuşan iç sesi sonunda susmuştu. İkisi de derin bir nefes aldı. Deniz kargaşa içerisinde dağılmış saçlarını küçük bir hareketle topladı. Tayfun da elini alnına götürmüş başını ovuyordu. Tayfun'un canını sıkan bir başka mevzu, buradan gürültü patırtı olmadan nasıl çıkacaklarıydı. Genç adamın daha fazla düşünmesine fırsat kalmadan, kapıdaki iri yarı görevli konuşmaya başladı,

" Yaralı ve dükkân sahibi sizden şikayetçi olmadı. Gerekli evrakları ve belgeleri teslim ettikten sonra serbestsiniz."

Diyerek nezarethanenin içinden çıktı.

Deniz yanındaki soğuk duvardan destek alarak kalktı. Tayfun'a dönerek,

"Geçmiş olsun kardeşim çok şükür. "

Loading...
0%