Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7- GÜLÜN SEDASI

@haticeokumus

Bugün daha bir mutlu uyanmıştı Hamza. Bunun kendi de farkındaydı. Abdestini aldı ve hazırlandı. Bu sefer Kadir Amca gelmeden çıkmıştı kapının önüne. Birkaç dakika sonra Kadir Amca da göründü:

"Ooo bakıyorum ustandan da erken kalkmaya başladın."

Kadir Amca'da da bir mutluluk vardı. Ama o sebebini biliyordu. İnşallah Ankara'dan torunu gelecekti bugün.

"Estağfurullah ustam, bugün içimde bir garip mutluluk var. Sebebini bilmiyorum ama uyuyamadım bir türlü."

"Hayrolsun inşallah."

"Amin usta."

"Hadi bakalım Hamza, yolda konuşuruz geç kalmayalım."

"Tamam, usta."

Kadir Amca'nın yanına geldiğinden beri hiç düşünmemişti Deniz'i Tayfun'u ve diğerlerini. Yolda biran da aklına düştüler. Acaba şimdi ne yapıyorlardı. Özlemiyor değildi ama Kadir Amca'nın yanında çok mutluydu hem de onların yaptığı işten hiç de memnun değildi. Hepsinin gerekçesi vardı, yine de hırsızlık yapmak bu gençler için mazeret olamazdı. Bir de çetenin başında da biri vardı ki kendisi sağı solu belli olmayan cins adamın tekiydi. Hamza dedikodular haricinde bu meçhul kişiden hiç bahsetmezlerdi. Hiç görmemesine karşın onda bile müthiş bir korku oluşmuştu. 'Belki o olmasa yapmazlar' düşüncesi her zaman kafasını kurcalıyordu. 'Neden bırakıp gitmiyorlar, ona bağlı yaşıyorlar?' Bu derin düşüncelerden Hamza'yı çıkaran Kadir Amca'nın yumuşak sesiydi,

"Hamza!"

Hamza kendini alıp götüren bu düşüncelerden kurtuldu. Ve birkaç adım ötesinde kendisine seslenen ustasına döndü:

"Efendim usta?"

"Hadi ezan okundu. Daldın gittin."

"Özür dilerim usta hiç duymadım."

Hamza, Kadir Amca'nın yanına gelince. Ayakkabılarına rafa kaldırıp camiden içeri girdiler. Şimdi Allah'la baş başaydı Hamza. Namaz bitince Allah' a bolca dua etti kendi için abileri için Kadir Ustası için..

Camiden çıktığında güneş doğuyordu. Büyük bir gayretle İstanbul Semalarını aydınlatmak için karanlığı delip geçen güneş renklere boyanarak yükseliyordu. Hamza başını göğe kaldırdı. Derin bir nefes aldı çok hafif hissediyordu kendisini, ustasına dönerek

"Allah kabul etsin usta."

"Amin, cümlemizin."

Pastanenin önüne geldiklerinde Kadir Amca dükkânı açtığında Hamza hemen eline bezini alıp camları silmeye başladı. Kadir Amca'da dün gelen siparişleri yerleştiriyordu. Bugün Filiz Teyze bırakmıştı yemekleri. Hamza ilk defa görüyordu Kadir Amca'nın eşini. Minyon tipli bir kadındı yanaklarının pembeliğinin üzerinde sürekli gülümsemesinden oluşan çizgiler kendini belli ediyordu. Sevecen yüzlü kadın, Kadir Amca'ya dönerek elindeki poşeti uzattı:

"Selamün Aleyküm. Kolay gelsin Kadir."

"Aleyküm selam Filiz. Ellerine sağlık."

"Afiyet olsun. Merhaba Hamza. Kadir senden çok bahsetti bende bir ineyim de tanışalım dedim. Ben Filiz, Kadir Ustanın eşiyim. Eğer bir ihtiyacın olursa genelde evde olurum istemekten çekinme."

"Çok teşekkür ederim. Sağ olsun Ustam her şeyi düşünmüş çok şükür bir eksiğim yok olursa gelirim."

"Size kolay gelsin. Aaa bu arada Kadir, Gül Seda yola çıkmış. Aramıştı da ben haber vermeyi unuttum. Gelir bir saate."

"Oh çok şükür. Hayırlısıyla gelsin inşallah."

"İnşallah"

Saat ikiye geliyordu. Ustayla çırak çoktan Cuma Namazından çıkmış eve doğru ilerlerken, yolun yarısında Kadir Amca telefonundan gelen bildirim sesiyle birden durdu :

"Hamza sen dükkana geç. Benim ufak bir işim var halledip geliyorum."

"Tamam, usta."

Kadir Amca ayrıldıktan sonra Hamza yürümeye devam etti. Az bir yol kalmıştı. Dükkânın önüne geldiğinde arkasından bir ses geldi. Hemen arkasını döndü. Bir kız vardı arkasında. Bavulunun tekerleğini sıkıştığı yerden çıkarmaya çalışıyordu. Kız uğraşmaktan yorulmuş bir şekilde doğruldu ve kafasını kaldırdığında kızın gülün yapraklarını andıran koyu yeşil gözleri, Hamza'nın toprak kahvesi gözleriyle buluştu. Bir kaç saniye sonra ikisi de kafasını öne eğdi. Kalbinin ani atışlarına engel olmaya çalıştı. Kalbinin ritmi neden bu kadar hızlı değişmişti ki? Kendi içinde bu sorunun cevabını ararken kızın net sesiyle tekrar o tarafa döndü.

"Pardon yardımcı olabilir misiniz acaba?"

Hamza girdiği garip ve bilinmez duygunun etkisinden kurtularak valizinin tekerleğini çıkarmaya uğraşan kızın yanına yaklaştı:

"Galiba sıkışmış. Biraz geriye çekilmenizi rica edeceğim."

Lacivert şalını önden bırakmış kız, siyah eteğini toplayarak birkaç adım geri gitti.

Hamza bir kaç denemeden sonra tekerleği sıkıştığı iki demir arası yerden kurtardı.

"Sağ olun."

"Rica ederim."

Valizi yerden alıp götürürken. Kadir Amca'nın sesi duyuldu:

"Gül Seda, çiçeğim. Hoş geldin. Neden geldiğini söylemedin havaalanından alırdık seni."

"Hoş buldum dede. Sizi meşgul etmek istemedim."

"Ah benim güzel kızım hiç olur mu öyle şey. Hadi sen eve geç ananen birçok şey hazırladı sana. Seni görünce çok sevinecek."

"Niye zahmet ettiniz dede."

"Ne zahmeti kızım. Hatta senle beraber bende geleyim ananene sürpriz yapalım."

"Olurr."

Gül Seda ve Kadir Amca konuşurken Hamza içeri geçmişti ama camdan hala onlara bakıyordu. Kadir Amca'yla eve doğru yürürken Gül Seda pastaneye doğru döndü. Hamza kendisine baktığını görünce. Başını hemen öne eğdi ve dükkanın köşesine doğru geçti.

*** 

Apartmanın içinden gelen yemek kokularıyla birlikte Kadir Amca torunun valizini merdivenlerden çıkartıyordu. Kapının önüne geldiklerinde Gül Seda kapının yanına saklandı Kadir Amca kapıyı çaldı.

"Hayırdır inşallah Kadirim sen bu saatte gelmezdin?"

"Hayır hayır."

Kadir Amca' kapının yanına doğru bakmasıyla, yanakları kızarmış Gül Seda:

"Sürprizzzzz.."

Diyerek çıktı. Filiz Teyze şaşırmıştı, torunun gelmesini bekliyordu ama bu saate gelmesini beklemiyordu.

- Kızım hoş geldin. Bir tanem keşke haber verseydin havaalanından alırdık seni. Girin içeriye beklemeyin ayakta . Bir sürü şey hazırladım size.

Her zamanki gibi heyecanla tüm düşüncelerini dile getiriyordu Filiz Teyze cümleler art arda geliyor çoğu zaman aralarında bağ bile olmuyordu,

"Hoş buldum anane. Sürpriz yapmak istedim. Niye yordun ki kendini o kadar?"

"İnsan sevdiği şeyi yapınca yorulmazmış bende hiç yorulmadım merak etme sen."

Ayakkabılarını çıkarıp içeri geldiler. Masanın üstü yemeklerle dolduydu:

"Ah anane ya bu kadar şeye niye uğraştın hem kim yiyecek bunca şeyi."

"Komşulara da dağıtacağız kızım. Gel sen otur dinlen şöyle. Köşedeki odayı sana ayarladık dinlenince yerleşirsin."

"Tamam anane çok teşekkürler. Ben öğle namazını daha kılamadım abdestim vardı hemen kılayım sonra yerleşirim."

"Allah kabul etsin kızım."

"Amin anane."

Gül Seda namazını kılıp. Odaya geçti çok güzel dizayn etmişlerdi odayı. Her şeyi düşünmüşlerdi. Gardırobuna kıyafetlerini hızlıca yerleştirdi. Kitaplığına da kitaplarını büyük bir titizlikle koydu. Daha sonra sofrayı hazırladılar. Sofraya oturduklarında en sonunda dayanamadı ve sordu Gül Seda:

"Dede pastanede ki kimdi?"

"Bana pastane de yardım ediyor kızım."

"Yaaa öyle mi?"

" Aa Kadir bak Hamza' ya da bir şeyler koyayım da çocukta yesin."

"Çok iyi düşündün ben onu düşünemedim o heyecanla sen hazırla ben inerken götürürüm."

" Adı Hamza mı?"

Diye araya girdi Gül Seda kısırdan bir kaşık daha alırken:

"Evet, ne oldu ki?"

"Yok bir şey dede merak ettim sadece."

Sofrayı kaldırdıktan sonra oturup sohbet ettiler. Bir ara Kadir Amca pastanede inip yiyecekleri Hamza'ya bıraktı. Bugün dükkânı Hamza' ya emanet etmiş kendisi torunuyla hasret gidermişti. Yatsı ezanına kadar bir daha dükkâna inmedi. Yatsı ezanında Hamza'yı yanına alıp camii ye gittiler. Çıkışta Hamza'nın içi içine sığmıyor, konuşmak istiyor ama konu bulamıyordu. Bu şekilde dükkâna kadar geldiler. Kadir Amca'yla vedalaşıp ayrıldılar. Hamza dükkânın içindeki odasına geçti ama pek uyuyabileceğe benzemiyordu aynı Gül Seda gibi..

*** 

Bu gece Tayfun ve ekibi de yapacakları soygun için hazırlanmıştı. Hepsi olabilecek bütün ihtimalleri göze almıştı artık. Yanlarına ihtiyaç olabilecek her şeyi aldılar. Diğer soygunlar dan farklı olarak bu sefer Lider'in talimatıyla hepsi yanına çakı almışlardı. Gerçekten hiçbir şeyi riske atmadılar. Eğer birisi karşılarına çıkarsa kullanmaktan çekinmeyeceklerdi. Ama Deniz böyle bir şeyin kullanılmasını hiç istemiyordu. Deniz'in huzursuz olduğunu fark eden Tayfun:

"Deniz kendine gel! Hiçbir şeyi riske atamayınız bugün eğer öyle bir durum olursa da bunu yapmak zorundayız. Kendimizi tehlikeye atamayınız."

"Haklısın Tayfun."

Tayfun tüm ekibi topladı, planlarında çıkabilecek bir aksilik durumunda kaçış güzergâhlarını, tekrardan gözden geçirdiler ve tüm ekipmanları alarak çıktılar. Bugün için Sarp bir kamyon bulmuştu. Tayfun ve Deniz öne, geri kalanlar ise arkasına bindiler. Girecekleri yer yaşadıkları daireye uzak değildi. Herkes çok gergindi. Özellikle de Tayfun.

Dükkanın önüne geldiklerinde içeriyi iyice kontrol ettiler. Kimse yoktu. İçeriye Deniz, Tayfun ve Sarp girecekti geri kalanlar dışarı da bekleyeceklerdi.

Sarp bir aparatla kapıyı sessizce açtı. İçerisi baya karanlıktı pek bir şey seçilmiyordu. Bu eski mahallenin en büyük sorunlarından birisiydi gece lambasının olmaması. Ama bir bakıma şu anda bu durum onların lehine işliyordu. Yine de her adımlarına dikkat ediyorlardı. Tayfun çantasından el fenerini çıkardı ve karanlığa doğrultu. Sarpta o sırada dükkânın ufak kasayı bulmuştu. Basit düzenekli kilidini açmaya çalışıyordu.

*** 

Hamza hala uyuyamamıştı. Gözü kapıdan sızan ince ışığa takıldı. İçerden gelen seslerin verdiği tedirginlikle hemen ayağa kalktı. Yavaş adımlarla kapıya yaklaştı. Birkaç kişinin fısırtılarını duymasıyla içerde birileri olduğuna kesin bir şekilde karar verdi.

"Allah'ım sen bana yardım et. Kadir Amcamın helal rızkını almalarına izin verme Ya Rabbim."

Diyerek kapıyı hafifçe açmaya başladı. Kapının kenarında kumral saçlarına hafif ışık vuran genç bir oğlan duruyordu. Kapının kenarın da bekleyen genç o kadar gergindi ki kapının açıldığını fark etmedi bile. Odanın içinde bulunan diğer iki gölge ise karanlık içinde kaybolmuş, bu sessiz ortamda sadece nefes sesleri duyuluyordu. Hamza bu nefes seslerinden kaç kişi olduklarını bulmak için birkaç saniye daha bekledi. Fakat içerdekilerin hareketlenmesi sonucunda çok düşünmeden içeriye daldı. Kapıyı açtığında bir adım ötesinde ki karartıyı görmesiyle ani gelen refleksle ona doğru atladı. Genç, Hamza'nın üzerine doğru gelmesiyle bir adım geriye atıldı. Hamza bu tökezlemeden yararlanarak eline geçen ilk eşyayı önünde ki gence fırlatmasıyla, genç de karanlığın içinden çıkarak ona doğru yürümeye başladı. Ve ondan sonrası Hamza'nın eline gelen sıcak bir sıvıdan ibaretti. Bıçaklanmıştı. Eli hala göğsünün altında saplı olan çakıya gitti. Dengesini kaybetmesi ile beraber önce duvardan destek almaya çalıştı. Ama elinin boşluğa düşmesiyle kendi boşluğunda kayboldu. Sadece arkadan gelen soluk sesleri duyuyordu Hamza. Son gördüğü şey ise ona son darbeyi vurmuştu. Karşısında duran Deniz abisi.

Yüzüne yansıyan sönük ışıkla, elinde az önce vücuduna sapladığı kanlı çakıyla Hamza'ya bakıyordu. Anın verdiği şokla kendini toparlamaya uğraşarak konuşmaya çalıştı Hamza. Ama sesi sanki son nefesini vermekte olan yaralı bir güvercini andırıyordu.

"Deniz abi."

Çok zor konuşmuştu. Bu iki kelime bir sözcükten daha fazla anlam taşıyordu, hissedilmesi anlaşılması çok güç duyguları ifade ediyordu mesela. Artık nefes almakta bile zorlanıyordu. Ve biran da her şey kendini karanlığa bıraktı.

Deniz ise Hamza'nın sesini duymasıyla eli titremeye başladı. Bunu yapmış olamazdı. Kardeşi saydığı kişiye kendi elleriyle bıçaklamış olamazdı. Hamza'nın yaralı bedenin yanına bıraktı kendini Deniz. İki dizinin üstünde Hamza'nın başını dizine koymuş, bu hareketsiz bedenin ses vermesi umuduyla bağırıyordu. Bir ses vermese sadece kahverengi gözlerini aralaması bile yeterdi Denize. Bir yaşam belirtisi.... kardeşinin yaşadığına dair bir yaşam belirtisi.

"Hamza Hamza hayır olamaz ne yaptım ben Hamza ne olur kalk aç gözlerini."

Deniz hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Ölümden daha beter olan histe neydi böyle? Tüm vücudu kitlenmiş düşünceleri zincirlenmişti. Bağırmak istese de boğazına düğümlenen kelimeler ve tüm hücrelerini kaplayan pişmanlık hissi onu konuşturmuyordu. Tayfun olanları yeni anlamış bir şekilde Deniz'in yanına geldi. Deniz sesi titrek şekilde:

"Tayfun ne yaptım ben! Bir kardeşim daha benim yüzümden ölecek. Anlıyor musun Tayfun bir kardeşim daha... "

Tayfun gördüklerine inanamıyordu. Deniz'in her türlü riskten koruduğu kardeşi şu anda kanlar içinde kucağındaydı. Tayfun elindeki feneri ve paraların dolu olduğu çantayı yere bıraktı. İkisinin de gözü şu an ne uzaktan gelen siren seslerini ne de parayı görüyordu. Tayfun eliyle Hamza'nın yarasına bastırıyor, kan akışını bir nebze olsun durdurmaya çalışıyordu. Kriz anını yönetmede hiç sorun yaşamayan Tayfun bile şu anda çaresiz kalmıştı. Dünyadan soyutlanmış bu anda ağır çekimde yaşanan dakikaları bozan Sarp oldu,

"Hadi çabuk çıkmamız lazım, ne yaşıyorsunuz siren seslerini duymuyor musunuz?! Hamza'nıza da size de başlatmayın. Yürüyün gidiyoruz. Alt sokakta bekliyorlar."

Tayfun, kolundan tutmuş çekiştiren Sarp'ı kolunun tersiyle ittirdi. Sarp,

"İyi ne haliniz varsa görün be kabahat bende. Canımı yolda bulmadım ben."

Sarp az önce Tayfun'un yere fırlattığı para çantasını alarak kapıya doğru koştu. Deniz'in pişmanlık dolu yüzü camdan yansıyan polis ışıklarıyla bir kırmızı bir mavi aydınlanıyordu. Sarp'ın dükkândan çıkmasıyla Polislerin yüzüne tuttuğu fener gözlerini aldı. Daha sonrası ise belki aylarca belki yıllarca İstanbul'un bu sessiz mahallesinde anlatılacak olan olaylar dizesiydi.

 

Loading...
0%