Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. BÖLÜM (MEKTUP)

@haticesar

İyi okumalar♡

🎶:manga-Dünyanın sonuna doğmuşum
Kaan tangöze- divane ettim aklımı

İnsan, 5 harften oluşan kısa ve önemli bir kelime. Dünya'nın herşeyine sahip tek varlık. Fakat bunlara rağmen Aç gözlü, nankör, kibirli ve hep doyumsuz. Ne kadar tuhaf. Kimsede olmayan akıl ve duygulara sahip fakat aklın iyilik için kullananları vardır ve kötülük için kullananları. Bense hayata göre kullananlardanım. Yani hayatın benim karşıma çıkardığı olaylara karşı kullananlardanım. Ne iyilik ne de kötülük benim için hiç birşey ifade etmiyor. Sadece yanımda bulundurduklarım insanlara veya etrafımdaki masum insanlara bir şey olursa o zaman kötülük ile iş birliği yapar iyiliği bir kenara iterim. Eğer bunlardan hiç biri olmazsa sanırım iyi biriyim, sanırım...

Duygulara gelirsek, duygularda akıl gibi iyilik ve kötülük olmak üzere ikiye ayrılır. Karşılıksız aşk gibi, saf, temiz ve iyilik üzerine kurulmuştur. Bide kötüleri vardır. Saplantılı olanlar sevgisine karşılık bulamadığında çıldırıp ona sahip olmak için deliler gibi peşinde dolaşanlar. Benim duygularıma gelirsek sanırım duygularım yok. Yıllar önce öldü.

Yıllar önce öldürdüler.

Duyguları oyun haline getirip karşı tarafı düşünmeksizin kalp kıran bir sürü acınası insan var. Buarada her insan acınasıdır. Kendi mal varlığıyla yetinemeyip başka topraklar için savaşıp masum insanları öldüren bir başkan acınası, veya sırf kendinde olmadığı için deliler gibi kıskanan kadın acınası, gözünü hırs bürümüş daha iyisi olsun diye hayvan gibi çalışan iş adamları acınası. Ve az öncede dediğim gibi duyguları oyuncak haline getiren o kendilerini akıllı sanan insanlar da acınası. Yada benim gibi defalarca kendine söz verip, "geri gelmeyeceğim." Dediğim yere köpek gibi geri gelmem de acınası.

Sağ tarafına oturduğum mezarda avcumdaki toprağı daha da sıkma ihtimalim varmış gibi sıkıyordum. Elime batan taşlar o kadar umrumda değildi ki kalbimin yanında bir hiç olarak kalırdı. Yumruk yaptığım elime baktım. Avcumu açıp toprağı bıraktım.

 

Yapmamalıydım. Heleki onun yanında. "Özür dilerim, sinirlelenmek yok değil mi anne." Bir süre cevap bekledim mezardaki annemin konuşma ihtimali varmış gibi, ama konuşamazdı çünkü annem ölüydü.

 

Mezarın oturduğum kenarından kalkıp, başımdan düşmek üzere olan siyah şalı düzelttim. Mezarın üstündeki kurumuş otları yolmaya başladım. Mezarların üstünde olan çiçekler bir insana değer verdirtiğini hissetirir. Yani bence hissederler. Unutulmadıklarını hissederler. En azından ben böyle düşünüyorum. Bu koskocaman mezarlıktada sadece bir kaçının üstünde çiçek vardı. Çoğu mezarlıkta yoktu, çoğu mezar sahipsiz gibiydi. Çoğu mezarlık unutulmuştu.

 

Kurumuş otları bir kenara bırakıp, yanımda getirdiğim gülü alıp mezarın ortasına ektim. Diğer güllerde mezarın üstünde küçük bir bahçe oluşturmuştu. Her renk gül vardı. Getirdiğim gül küçük bir dal parçası gibi görünüyordu. Ama onu güzel yapan ucundaki beyaz güldü.

 

"Güzel oldu sanki, sence nasıl anne beyaz aldım. Seversin sen beyaz gülün kokusunu." Bende severim anne sen gibi kokar.

 


Yüzümü yukarı doğru kaldırdım. Kara bulutlar vardı. Yağmur yağacaktı. Yağmasını çok isterim göz yaşlarımı kamufle ediyordu. Veya en azından kendimi yalnız hissetmiyorum. Yağmur benim için bir arkadaştı. Ağladığımda oda ağlıyordu. Ya da insanların değimiyle yağmur yağıyordu. Kafamı aşağı doğru eğdim. Yıllar önce karşımda olan annem şimdi topraktı. Hemde bir hiç uğruna. Gözlerim doluyordu. Kafamı yukarı kaldırdım. Ağlamak onu üzmek istemiyordum. Göz yaşlarım daha da çoğalıyordu. Yüzüme değen ıslaklıla yağmur yağmaya başladı.Göz yaşlarım gözlerimden firar etti. Teşşekür ederim yağmur.

 

Buna ihtiyacım varmış gibi sessiz sessiz ağlamaya başladım. Ağladığımı sesimden anlayabilirdi. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silmeye başladım. Ama sildikçe çoğalıyordu. Tek ağladığım yer, tek sığnağım, tek sırdaşım.

 

Kaç dakika ağladığımın farkında bile değildim. Gözyaşlarım yavaş yavaş iç çekişlere döndü
ama içim parçalanıyordu yağmur her saniye daha da hızını artırıyordu. Yüzümde bir tebessümle yanımda getirdiğim şemsiyeyi açtım.

 

"Bak anne sözünü dinleyip şemsiye aldım yanıma, ne diyordun?" elimi çenemin altına koydum. Düşünüyormuş gibi yaptım. "Bak kızım derdin," kızım kelimesi o kadar uzakta ki artık. Gözlerim doluyordu ama ağlamayacaktım.

 

"Kara bulutlar varsa yağmur yağar, hepte dediğin gibi olur yağardı yağmur." Yüzümde buruk bir gülümsemeyle şemsiyeye baktım.

 

Kafamı eğdiğimde. Adının yazdığı mermere kaydı gözlerim Nesrin aksu yine gözlerim doluyordu. Allah kahretsin neden bugün çok ağlıyordum.

 

"Hormonlar tavan, galiba regl olucam anne." Gözyaşlarım akmasın diye gözlerimi hızlı hızlı açıp kapamaya başladım. Cebimdeki telefonun tanıdık mesaj sesi geldi. Çantamdan telefonu çıkarıp mesajlara girdim.

 

🌙gülüm

 

"Neredesin? arıyorum açan yok, hadi çabuk gel."

 

Atığı mesaja bakıp cevap yazıp telefonu cebime koydum.

 

"Kardeşimi de getireceğim anne o da seni özlüyor." bazen beraber bazen de tek gelirdim. Aygül'ün yanında ağlamak istemiyordum.

 

Tekrar baktım mezar taşına, lanet ettiğim o tarihe 10/24/2011 nefret ediyorum bu tarihten. Yeni yıl kutlamalarından da nefret ederdim. Onsuz geçirdiğim ilk yılbaşını yani 2012'ye burda girmiştim.

 

Yurttan kaçmış buraya gelmiştim. Daha 13 yaşındaydım üzerimde ince bir kazak vardı, hırkam yada bir montun yoktu. Almamışlardı. Bende öyle gelmiştim mezarlığa. Gece 12'den yarım saat önce gelmiş mezarın toprağına sarılıp cenin pozisyonunda ısınmaya çalışmıştım. Ama kar yağdığı için pekte ısınamamıştım. Bir ara uyuya kalmıştım kalktığımda o kadar korkmuştum ki yeni yılın geri sayımını kaçırdım diye. Yine sarılmıştım annemin mezarına. Ama daha 10 dakika vardı. Derin bir nefes almıştım. Korkmaktan mıdır nedir az üşüyordum artık. Karın beyazlığından dolayı hem gece karanlık değildi, hem de elimdeki saatin kaça geldiğini kolaylıkla görebiliyordum. Sanırım o geceki tek şansım da buydu. Elimde tuttuğum saate dakika başı bakıyordum. 5 dakika kalmıştı. Ama ben tir tir titremeye başlamıştım. Sanırım donarak ölecektim. Bu bile mutlu ederdi beni. Çünkü yerini bilmediğim kardeşim, hapiste olan vahşi ve yanımda olan, ama ölmüş annem vardı. Benide yanına gömerlerdi. En azından birine kavuşmuş olurdum. Saate tekrar baktım. Son 10 saniye vardı. Daha fazla titremeye başlamıştım. "5" demiştim titreye titreye. "4" dedim ardından "3" dişlerimin sesi kulaklarıma doluyordu. "2" demiştim zar zor. "1 an-anne ye-yeni yıl ol-oldu." Son sözlerim olmuştu bunlar.gerisini hatırlamıyordum. Peşimden gelen yurt bekçisi götürmüştü beni hastaneye. Müdüre hanım iyileştim gün beni karanlık odaya kitlemişti. Bu kilitleme olayı 13 yaşında küçük bir kız için baya kötü bir deneyim olmuştu. Tek başıma uyuyamıyordum. Birinin nefes sesi benim için nini gibi olmuştu. Ve o yılbaşından sonra yeni yıl benim için nefretten başka birşey çağrıştırmıyor.

 

Sen olsaydın böyle olmazdı anne. Sen beni korurdun. Kimsenin kızına karışmasına izin vermezdin. Kimsenin kızını alıp bir odaya kapatıp karanlıklara mahkum etmesine izin vermezdin. Gözümden bir damla yaş yanağımdan süzülürken, kafamı diğer tarafa çevirdim. Görmesin istiyordum. Görme ihtimali varmış gibi.

 

Elimle hemen sildim gözyaşımı kafamı çevirip mezara baktım yine.

 

"Ben gidiyorum anne ama gelicem." Eğilip adı yazan mermeri öptüm. "Seni seviyorum anne." arkamı dönüp mezarlık çıkışına yürümeye başladım.


Son kez arkama baktım. Buraya hep geldiğimden artık canım eskisi kadar yanmıyordu. Özlüyordum, hemde deliler gibi ama yapacak hiçbir şey yoktu. Elimi kaldırıp el salladım görebilme ihtimali varmış gibi. Elimi indirip yoluma devam ettim.

Çıkışa geldiğimde artık yağmur yağmıyodu. Şemsiyeyi kapatıp, başımdaki şalı da katlayıp çantamın içine koydum. Yer az da olsa çamur olmuştu. Botlarımı geçen yıl doğum günümde almıştı. Alma dememe rağmen almıştı. Para biriktirmişti. Yüzümde gülümsemeyle yoluma devam ettim.

 

Mezarlıktan baya uzaklaşmıştım. Burası şehre uzak bir yerdi. Telefondan taksi çağırıp beklemeye başladım. Cebimde olan sigara paketinden bir dal sigara çıkardım. Dudaklarımın arasına sıkıştırdım.

 

Paltomu çıkarıp koluma aldım. Aygül'ün yanında sigara kokmak istemiyordum. Beyaz olan çakmağımla ucunu yaktım. Hayatımdaki nadir beyazlardandı. Sigara içerek ciğerlerime nefes yeni gidiyordu sanki. Bu dünya'nın oksijeni bile ağır geliyordu.

 

Derin bir nefes çektim sigaradan kafamı yukarı kaldırıp dumanı dudaklarımdan dışarı özgür bıraktım. Sigara dumanı hemen dağılıp gözden kayboldu. Sigara içtiğimi bilmiyordu Aygül. Bilmesinide istemezdim zaten.

 

Sigaramdan son kez derin bir nefes çekip biten sigaramı yere attım. Çamura düşen sigaramı botumla basıp ezdim. Çantamın içinden hiç eksik etmediğim parfümü abartılmayacak şekilde sıktım. Çıkardığım paltomu geri giydim. Naneli sakızımıda ağzıma attım. Şimdi tamamdı.

 

Çağırdığım taksi gelince binip gideceğim yeri tarif ettim. Ve 27 dakika sonra istediğim yere gelebilmiştim. Nefret kelimesinin anlamını taşıyordu bu yer bana. Gözlerimi binadan çekip başka şeylere bakmaya çalıştım. Çantamdan telefonu bulup çıkardım. Aygül'e tıklayıp kulağıma götürdüm. Çaldı, çaldı, çaldı telefondan çağrıyı sonlandırmak üzereyken açıldı.

 

"Ab-abla," sesi titriyordu ağlıyor muydu?

 

"Ne oldu, ağlıyor musun sen?" Dedim tedirginlklikle. Burnunu çekip konuşmaya başladı.

 

"Şey veda ediyorum arkadaşlarıma biraz duygusallaştım ondan dolayı ağlıyorum."
tutuğum nefesimi verip,

 

"Dışarıdayım seni bekliyorum." Dedim. Burun çekme sesi geldi. Telefonu kulağımdan biraz uzaklaştırdım. Hala ağlıyordu.

 

"Tamam geliyorum." Dedi. Telefonu kapatıp cebime koydum.

 

Beklemek istemiyordum bu yerde. Yurttan uzaklaşıp bir ağacın yanına gidip bekledim. Yurt adlı hapishane 4 katlıydı, duvarlar bej rengi ile boyanmıştı ama solmuş bir renkti, demirli pencereler, küçük çardak ve ortalıkta gezen müdüre hanım. Görmemişti beni görmesinde zaten.

 

Gözlerimi yurtdan çekip yere baktım yerde bir uğur böceği vardı. Kaldırım taşında çıkmış olan papatyaya konmuştu. Uğur böceğine işaret parmağımı uzatım. Küçük ayaklarıyla gelip parmağıma kondu. Gözlerimi kapayıp her zamanki gibi bir dilek diledim.

 

Dileğim kardeşimle mutlu bir hayattı. Uçmasını bekledim. Minik bedeninden kanatlarını çıkarıp uçtu. Umarım gerçek olurdu.

 

Arkama dönüp yurttun kapısına bakmaya başladım. Ve onu gördüm, gözlerimiz birbirini bulduğunda koşarak birbirimize sarıldık.

 

"Ablam," çok özlemiştim onu.

 

"Gülüm seni çok özledim." Dedim kafasını kaldırıp bana baktı. Gözleri kan çanağına dönmüştü, ufak burnu kızarmıştı.


"Bende seni çok özledim abla." deyip başını boynuma gizledi. Boyu benden kısaydı. Kafasını kaldırıp bana baktı. Küçük bir tebessümle. Mavi gözlerine baktım.

"Hadi gidelim." Dedi. Kafamı aşağı yukarı doğru sallayıp onu onayaldım.

 

"Valizin nerde?" etrafına baktı.

 

"Kapıda bıraktım, seni görünce unutmuşum." Dedi. Küçük bir tebessümle ona baktım. Koşup valizini alıp yanıma geldi. Gözlerinin kızarıklığı gitgide yok oluyordu. Elimi yanağına koyup.

 

"Ağladın mı sen, kıyamam ama ben sana." Yanağında ki elimi yüzünden çekip ona sarıldım. Kokusunu içime çektim. Annem gibi kokuyordu. Elini sırtıma koyup sıkıca sarıldı.

 

"Sonunda kavuştunuz demek,ne mutlu." Bu ses yıllarca bana eziyet eden kadınlardan birinin sesiydi. Omuzlarmı dikleştirdim. Her zamanki umursamaz tavırımla önüme döndüm.

 

"Evet kavuştuk." Eskiden kahverengi olan saçları şuan griye benzer bir renge dönmüştü. Yanımda ufak tefek bişey kalıyordu.

 

"En azından artık rahat yüzü göreceğiz." Dedi gözlerini kısarak. Gülümsedim, samimiyetten uzak bir gülümsemeydi bu.

 

"Sizde haklısınız tabi." Baştan aşağı iğreniyormuş gibi baktım. İstesemde başka şekilde bakamazdım zaten. "Şu yaşlı halinizle bide çocuklarla uğraşıyordunuz. Emekliye ayrılacak mısınız? o parayı da alıp kocanızla gezer tozarsınız artık." Kırışmış yüzündende anlaşılıyordu ki sinirlenmişti "ah! Unutmuşum siz evli değilsiniz dimi?" Arkama Aygül'e baktım. Kendini gülmemek için zor tutuyordu.

 

"Ne emeklisi daha bakacak çok çocuk var. Onları eğitmek lazım değilmi Özgün?" Sinirlerim bozulmasına rağmen gülümsüyordum.

 

"Umarım hayatınızda o çocuklara baktığını gibi bakarlar size." Bu bir beddua değildi. Bu bir adalet arayışıydı. Şok olmuş yüzüne inat, gülümsemeyle baktım yüzüne. "İyi günler keriman hanım." sinirlendiği çatığı kaşlarından belliydi arkama bakıp Aygül'e göz kırptım. Valizi alıp ordan uzaklaştım.

 

Taksi bakliyorduk valizle tıka basa minibüs ile gitmek eziyet olurdu. Aygül'e baktım ağzını açıp kapıyordu. Konuşmak ile konuşmamak arasında gidip geliyordu.


"Söyle Aygül." kafasını bana çevirdi.

"Şey neden keriman hanıma bu kadar kabasın, şey yani kızar falan ama çok kötü biri değil." Gözüne bakmaktan vazgeçip karşıya bakmaya başladım.

"Sevmiyorum kişisel bişey yani, boşver." Dedim ama o kadın bir katil bir çocuğun hatta çocukların ruhunun katili Söylemedim bunları. Kafasını anladım şeklinde salladı. Daha fazla soru sormadı.

"Sana bir sürprizim var." kafasını anında bana çevirdi. Gözlerinin içi parlıyordu.

"Ne." Diyebildi sadece. Sürprizlerle bayılıyordu.

"Gidince görürsün."

Ellerimle Aygül'ün gözlerini kapatmıştım. Merdiven çıkıyorduk. "Şimdi önünde bir basamak daha var."
O basamağıda geçip kapının önünde durdum. Kapı zaten açıktı. İçeri girdik koridoruda geçip salona geldik. Yavaş yavaş elimi gözünden çektim önce tepki vermedi sonra bir konfeti patladı.

Doğum günü şarkısı çalmaya başladı. "İyiki doğdun Rüya, iyiki doğdun Rüya." Elleri dudağına gitmişti. dönüp bana dolu dolu olan gözleriyle bakmaya başladı.

"Be-ben çok teşekkür ederim." Kafamı sağ omzuna doğru yatırıp ona baktım.

"Hadi bugün ağlamak yok, üfle pastanı artık açım ben." konfetiyi patlatan yiğit. Aygül'e koşup sarıldı. Mavi gözleri sarı saçları 1.80 kadar boyu vardı. Yakışıklı bir adamdı. 4 yıl önce çalıştığım barda tanışmıştık. Aslında o barmendi bende garson. Tuhaf bir tanışmaydı.

Pastanın mumlarını yakmaya çalışan kişi Elif çok tatlı ve dobra bir kızdır. Aygül'e okulda tanışmışlardı. Sarı düz saçları, mavi gözleri biçimli kaşları, ufak burnu vardı. Şuan ciddiyetle pastanın mumlarını yakmaya çalışıyordu. Pembemsi orta büyüklükteki dudaklarını birbirine bastırmıştı. Ciddi bir iş yaptığında böyle yapıyordu. Aygül'e aynı okuldaydılar. Fakat Aygül'den üç yaş büyüktü. Kavga çıkınca Aygül'ü savunmuş ona arka çıkmıştı. Aygül'e kardeş gözüyle bakıyordu. Birbirimizle tanışınca dört kişilik ufak bir aile olmuştuk.

Elif bütün mumları yakıp pastayı eline aldı. Aygül'e
Yaklaşıp pastayı ona yaklaştırdı. "Dilek tut Rüya." diğer ismi buydu ben ona tek Aygül diyordum çünkü o sadece benim gülümdü.

"Üflesene kızım açız biz!" Dedi Yiğit yanıma yaklaşıp elini omzuma attı. Birbirimize bakıp gülümsedik. Gülümsediğinde çıkan gamzesine parmağımı yaklaştırıp bastırdım. Gamzeli erkekler daha çekici ve tatlı oluyordu. Ve aslında temas sevmiyordum ama tanıştığım biri olunca sıkıntı değildi. Veya Yiğit olduğunda.

"Hadi sene kızım." Dedi Yiğit ama Elif Yiğit'e sinirli bir şekilde bakmaya başladı.

"Sen rahat rahat dilek tut ,üfle bu kıtlıtlıktan çıkmış varlıkları takma." Deyip Aygül'e baktı. Aygül bir pastaya baktı bir bana gülümseyip önüne döndü.

"Tutum." pastanın mumlarını üfledi.

"Hiçte anlamadık." Yiğit imayla Aygül'e gözlerini kısmış bakıyordu.

Elif pastayı alıp kesmeye başladı. Aygül'de ona yardım etmek için mutfağa gitmişti bizde Yiğit'le çift kişilik koltuğa oturmuştuk.

"Evin güzelmiş." Yiğit'e bakıp gülümsedim. "Çok çalıştın burası için." gözlerinin içine baktım üzülüyordu.

"Onun için, en azından birimiz mutlu olsun." Dedim. Ağzını açıp bişey diyecekti ki elleriyle pastayla içeri Elif ve Aygül girdi.

Bana ve Yiğit'e büyük bir parça koymuşlardı. Aslında aç değildim sadece o anın havasını değiştirmek amacıyla söylenen bir sözdü. Ama çikolatalı bir pastaydı. Ve ben kendime engel olamıyordum. Çatalı elime alıp pastaya saldırdım. Yiğit'e baktım onunda benden farkı yoktu.

"Kıtlık dedim ya işte o şakaydı, ama sanırım yaptığım şaka gerçek oldu." Yiğit'e baktım gülmemek için kendini zor tutuyordu. Elif ayağa kalkıp askılıkta duran çantasını alıp geldi. Çantasından küçük bir kutu çıkardı. Kutuyu Aygül'e uzattı.

"Senin için küçük bir hediye." Aygül'ün gözlerinden resmen kalp çıkararak Elif'e bakıyordu.

"Ne gerek vardı?" Dedi Aygül ama Elif kutuyu uzatıp,

"Al hadi beğenecek misin?" Aygül kutuyu alıp açtı. İçinden bir kolye vardı Gold rengiydi. kolyenin ucunda ayçiçeği vardı. Çok güzeldi. Yine ince düşünmüştü Elif.

"Ama bu çok güzel." Dedi Aygül hemen Elif'e sarıldı. Aygül kolyeyi kutusundan çıkardı.

"Takar mısın?" Elif kafasını olumlu anlamda sallayıp. Kolyeyi Aygül'den alıp arkasına geçti. Aygül uzun kahverengi saçlarını çekip boynunu açığa çıkardı. Elif kolyeyi hızlıca taktı.

"Çok yakıştı" Elif beğenmişti. Aygül elini kolyeye götürüp avcunun içine aldı.

"Çok beğndim teşekkür ederim." Elif gülümseyip Aygül'le sıkı sıkı sarıldılar. Bende önüme dönüp pastamı yemeye başladım.

"Bu ev senin mi Yiğit?" Aygül'ün sorusu üzerine Yiğit kalkıp,

"Hemen geliyorum." Deyip gitti.

"Çok yakıştı." Deyip Aygül'e baktım. Gülümseyip kafasını sevinçle salladı.

Birden salonda manga'nın dünyanın sonuna doğmuşum şarkısı doldurdu. Biz merakla Yiğit'i bekliyorduk. Yiğit elinde içki şişesi ve bir hediye boşetiyle içeri girdi.

"Ayna ayna söyle benden daha gamsızı varmı? ayna ayna söyle benden daha arsızı varmı?" Deyip. Dans etmeye başladı.

Aygül birden ayağa kalkıp Yiğit'le birlikte şarkıya eşlik etmeye beşladı. Yiğit elindekilerini yere bırakıp dans etmeye devam etti.

"Dünyanın sonuna doğmuşum yada ölmüşüm de haberim yok. İyi bilirdik derler elbet ardımdan bundan büyük yalan yok." Elif'te onlara katılıp dans etmeye başladı. Zıplayıp, vücutlarını şarkının ritmine göre hareket ettirmeye çalışıyorlardı. Fena değilerdi ama bir ara roman havası oynar gibi oynmışlardı ve bu göz sağlığım açısından tehlike arz ediyordu. Yorulduklarında koltuğa düşüp dinlenmeye başladılar.

"Ne oynadık lan biz" Elif'in dediğine gülümseyip dinlemeye devam ettim. Yiğit gülerek Aygül'ün yanağından makas aldı.

"Ben dansçı kimliğinden bahsetmişmiydim." Elif ve Aygül kahkaha atmaya başladılar.

"Sen mi?" Elif hem gülüyordu hem konuşmaya çalışıyordu. "Lan sen dansçıysan, ben profesör'üm."

Aygül elini kaldırıp. "Ben astronotum." Dedi. Yiğit inanmıyormuş gibi baktı onlara

"Lan valla doğru, oğlum geçen ay başladım bir makale de okudum kadınlar dans eden erkeklerden etkilenirmiş"

Kendimi tutamayıp, "peki etkilenen oldumu?" diye sorup gülmeye başladım. Yiğit gözlerini büyütüp "vay be" bakışı attı. Yüzümdeki gülümsemeyi yok etmeye çalışıyordum ama pek başarılı olduğum söylenemezdi.

"Vay anasını üvey evlat muamelesi görüyorum resmen." Yeşilçam filmlerindeki gibi kafasını sağa çevirdi.

Aygül hemen elini Yiğit'in omzuna attı. "Tamam şaka yaptık alınma gel bana aldığın hediyeye bakalım."

Yiğit kafasını bize çevirip benim ve Elif'e baktı. Son olarak Aygül'e bakıp,

"Senin için prenses." Dedi ardından kalkıp yere bıraktığı şişeyi ve hediye boşetini alıp yanımıza geldi. Salondaki diğer tek kişilik koltuğa oturdu. Aslıda zaten toplam üç tane koltuk vardı. Biri çift kişilik diğer ikisi ise tek kişilikti. Çift kişilik olanın renki koyu maviydi. Diğer ikisi ise siyahtı ortada küçük siyah bir sehpa sehpanın üzerinde ise dilimlediğimiz yarım pasta bir kaç tabak bir kaç bardak. Ve yiğit'in getirdiği açılmamış hediye ve içki şişesi.

"Açsana çok merak ettim." Elif şuan haklıydı. Çünkü bende merak etmiştim. Aygül poşeti yavaş bir şekilde alıp kucağına koydu. Önce yiğit'e baktı sonra bana son olarak ise Elif'e,

"Yemin ederim acun bu kadar abartmıyordur aç, aç, diye bağıralım mı?" Elif'in dediğine gülerken Yiğit hemen lafa atladı.

"Sen rahat rahat aç hediyeni, takma bu hediye görmemiş varlıkları." Elif'in pastayı tutarken söylediği sözün benzerini şuan yiğit söylüyordu. Elif kısık gözlerle Yiğit'i izlediğine Yiğit'te gözlerini kısarak bakıyordu. Elimi ikisinin arasında sallayıp, "abartmayın." Diyerek Aygül'e odaklandık. Poşeti açıp içinden telefon kılıfı çıkardı. Aygül alıp arkasını ters çevirdi.

"Bu çok güzel!" bize çevirdiğinde dörtümüzün bir bankta oturduğumuz fotoğrafı vardı.

Aygül bankta oturmuş bacak bacak üstüne atmış, elini çenesinin altına koymuş bir hanfendi endamıyla poz vermişti. Yanında ben oturmuştum. Bacaklarımı açıp dirseği mi dizime yaslamış bir elimde kameraya doğru kaldırıp. "Ne çekiyorsun" pozlarındaydım. Bankın arkasında Elif elleri Yiğit'in saçlarında, Yiğit ise acı çeken ama gülümsemeye çalışan bir yüz ifadesiyle kameraya bakıyordu. O günü hatırlıyorum. sürpriz yapma amcıyla Aygül'ün okul çıkış saatine denk getirmiştik. Sahile gitmiştik. Ve fotoğraf çekinmiştik. Yüzümde gülümsemeyle Aygül'e baktım.

"Çok güzel," Yiğit bana ve Elif'e bakıp göz kırptı.

"Hepimize aldım." Dedi ve poşetten diğer kılıfları da çıkarıp bize uzattı. Elif telofon kılıfını çıkarıp yenisini taktı şaşkın bir ifadeyle Yiğit'e bakıp,

"Lan nasıl bildin telefon markalarımızı?" Yiğit kahkaha atmaya başladı.

"Kızım fakir telefonu kılıfı işte, bir tane yaptıracaktım ama oradaki amca bir yapana bir bedava dedi. bende fırsattan yararlandım." Hepimiz şok olmuş şekilde Yiğit'e bakıyorduk.

"Ne bakıyorsunuz lan!"

"Oğlum sen gerçekten beleşçisin." Elif'in dediğine gülerken Yiğit'te aldığı hediyeyi telefonuna taktı. kendisine çevirip,

"Abi ne yakışıklıyım maşallah Allah özene bözene yaratmış." diyip telefonuna sarılıp yüzünü öptü gerçekten salak gibi davranıyordu yiğit'in ensesine vurdum.

"Oğlum sen salak mısın?" Bana bakıp elini ensesine attı.

"Ne vuruyon be." diyip eliyle ensesnini ovuşturarak bana baktı. Masada ki şarap şişesine ilişti gözlerim, Yiğit'te baktığım yere bakarak şarap şişesini eline aldı.

"İçer miyiz?" kafamı sallayıp bardağını öne uzatım. Yiğit bardağımı doldurdu. Her zamanki gibi bir yudumcuk koyuyordu. Aygül bana bakıp izin isteyen bakışlar atıyodu.

"Meyve suyu var mıydı evde?" Elif kafasını olumlu anlamda sallayıp. Mutfağa hızlıca gidip gelmişti. Elinde vişne suyu ve karışık meyve suyu vardı. Aygül'e bakıp,

"Karışık mı, vişneli mi?" kesin vişneli diyecekti. Vişneye ayrı bir zaafı vardı.

"Vişneli." diyip bardağı uzatmıştı. Doldurup biraz da içki koydum bardağa ve ona uzatım.

"Fazla koymadım, hızlı içme çarpar." kafasını sallayıp elimden bardağı aldı. Kendi bardağımı alıp bir dikişte içmiştim.Tadı acıydı,ama içtikçe tadı güzeleşiyordu.

"hop hop yavaş ne bu hırs ne bu celal." bardağımı bu sefer ben doldurdum.

"Oğlum bi gıdım koyuyon bardağa zaten biter." Dedim sitem ederek. Elif'e baktım oda yavaş içiyodu.

"Bu kadar hızlı içme çarpar diyene bak sen." haklıydı bendim ama atladığı bir yer vardı ben alışkındım.

"Bişey olmaz bana." diyip göz kırpıp içmeye devam ettim. Bana kınayan bakışlar atıyordu.

Saat gece 11.55'ti hafif sarhoş olmuştum. Yiğit ve Elif birbirine sarılı şekilde uyuyorlardı. Aygül'de uyumak üzereydi, ona dönüp

"Sıra benim hediyemde." Diyip bardağımdaki son yudumu da içip ayağa kalktım elimi uzatım.

"Haydi gel, beğenecek misin bakalım." Elimi tutup ayağa kalktı. Salondan çıkıp koridora girdik. Karşımıza çıkan ikinci kapının önüne geldik, kapının kolundan tutup,

"Umarım beğenirsin." Deyip kapıyı açtım. Şok olmuş şekilde etrafa bakıyordu.odanın içinde çok fazla büyük olmayan ama en azından deniz manzarsının görüntüsünü gözlerimizin önüne serecek kadar büyük bir pencere vardı önemli olanda buydu. Lila olan perdeler vardı. Oda daha çok lila ve beyaz renkleriyle öne çıkıyırdu. Sağda ve solda duran yatak, yatağın yanındaki duran küçük giyinme dolabı onun yanında çalışma masası masanın üzerinde ise bir kavanoza koyulmuş beyaz güller vardı.

Boğazımda bir yumru oluşmuştu yutkunmakta zorlanıyordum. Aygül'e gözlerim ilişti.

"Be-ben ne diyeceğimi bilmiyorum." Yüzmdeki Gülümsemeyle ona bakıyordum Aygül masanın üzerindeki gülleri görüp onlara doğru yaklaşıp güle eğilip uzunca kokladı.

"Annem gibi kokuyor." Bana dönerek, "çok beğendim, teşekkür ederim." Sesinin titremesine engel olamamıştı. Gözünden yaşlar akmaya başlamıştı. Gelip bana sarıldı kafasını boynuma sakladı ne kadar huylansamda şuanki havayı bozmak istemiyordum. "Seni seviyorum abla iyiki varsın." Kafasını kaldırıp birden kaşlarını çattı." Bu ev bizim mi?" Dedi beklediğim soruydu. Kafamı olumlu anlamda salladım.yüzünde kocaman bir gülümsemeyle tekrer kafasını boynuma gömdü. "Bizim bir evimiz var!"

Sabah olmuştu.Aygül ile odadaydık. Dün saat 1 gibi uyumuştu. Dün saat gece geç saatlere kadar onu izleyip uyumuştum. Fakat uykumun hafifliğinden dolayı Aygül' ün her hareketinde uyanıyordum. Gece 4 kere üstünü açmıştı. Ve anne diyerek sayıklamıştı. 1 saatte yakındır da uyanmış onu izliyodum. Dün akşam hızlı içtiğimden başım ağrıyordu.

Parmaklarımla saçlarından aldığım tutamlarla oynamaya başladım. Kahverengi düz saçları, ağlayınca kızaran ufak burnu, şuan kapalı olan iri mavi gözleri, uzun kirpikleri, biçimli kaşları ve ort büyüklükteki dıdakları benim tam tersim. Benim açık kahverengi saçlarım vardı yeşil gözlerim vardı. çok benzemiyorduk. Fiziksel olarak.

Kımıldanmaya başlayınca yanına uzandım. Gözlerimi kapadım. Uyuyormuş gibi yapacaktım. Derin bir nefes aldığını işittim önce. Yatakta hafifte olsa kımıldandığını hissediyordum. Saçlarımda bir el hissettim oda benim saçlarıma oynuyordu.

"Uymadığını biliyorum." dedi uykulu sesiyle. Gözlerimi açıp ona baktım. Dağılmış saçları, şiş gözleri ve yüzündeki gülümsemeyle bana bakıyordu.

"Günaydın gülüm." Gülümseyip yatağın başına yasladım sırtımı onun gibi.

"Günaydın abla." Ellerini iki yanağıma koyup uzun, sulu bir öpücük bıraktı. Uzaklaşıp yataktan indi. Odada iki yatak olmasına rağmen aynı yatakta uyumuştuk. Aslında yatak ikimiz için gayet yeterli bir büyüklükteydi. Bu haline gülümseyerek yataktan kalkıp banyoya gittim.

Aygül'de yeni çıkıyordu banyodan. Banyoya girip aynaya baktım saçlarım dağılmıştı. Gözaltıların mor gözlerimin içiyse kızarmıştı. Ne zaman içki içsem böyle olurdu. Uykusuzlukta cabası tabi. Musluğu açıp avcumu su doldurdum. Yüzümü iyice yıkayıp, elimle saçlarımı düzeltmeye çalıştım. Aynaya baktım artık öcü gibi değilim. Bu iyiye işareti. Banyodan çıktım mutfaktan nefis kokular yükseliyordu.

"Ne kokuyor bu kadar güzel acaba?" yanıma gelen Aygül'e baktım.

"Bilmem, sen ne ara hazırlandın" bana bakıp.

"Meslek sırı," dedi. Ben bu kadar hızlı giyinemezdim. Altında kot pantolon giymişti üstünede beyaz bir kazak. Saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı. Kulaklarına küçük halka küpeler.

"Güzel olmuşsun." diyip mutfağa girdiğimizde Yiğit dans ediyordu. Birden bize dönüp şarkıyı söylemeye beşladı.

"Ufacıksın tepeciksin tombul bebeğim." Anlamayan bakışlarla ona bakıyorduk. kulağında ki kulaklığı çıkarıp cebine koydu.

"Sonunda uyandınız lan yeni evli çift gibi, bi çıkamadınız odadan." Dediğine gülüp koluna vurdum.

Aygül gülüp balkona çıktı. "Balkonumuz var." bağırarak söylemişti. Yiğit gidip Aygül'ü ensesinden tutup içeri getirdi. Ensesini bırakmadan yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Çok yakın olmadıkları için sorun yoktu benim için.

"Lan gerizekalı insanları mı uyandıracaksın, sabah sabah başımıza iş mi açacaksın?" Ensesnini bırakıp uzaklaştılal birbirlerinden

"Banane onlardan Yiğit abi." Yiğit ona dönüp burnundan nefes verdi.

"Kızım akılsız kızım!" bu dediğine gülümseyip dinlemeye devam ettim. "Bebekler var, çocuklar var, rahatsız edilmek istenmeyen insanlar var anladın mı?" Aygül gözlerini devirip balkona çıkıp sandalyelerden birine oturdu.

Yiğit'e baktım ama o bana bakmayıp salatalık doğruyordu. Yanına gidip sırtımı küçük tezgaha yasladım. Kafamı eğip yüzüne baktım. Ama o bana hala bakmıyordu. Biraz geri çekilip elimi omzuna koydum.

"boş ver daha küçük o daha 17'sinde." Dedim doğradığı salatalıkları tabağa koydu.

"küçülsün, küçülsün de cebime girsin!" dediğine gülüp asık yüzüne baktım. Parmaklarımı dudaklarının kenarına koyup her iki kenara doğru çekiştirdim. Ne zaman sinirli olsak birbirimize böyle yapardık ve gülümserdik.

"Gülsene lan!" bana bakıp gülümsedi.

"Adam olacaksın böyle." Deyip ellerimi yanağından çekip balkona çıktım. Arkamdan söyleniyordu.
Son olarak söylediği şey,

"Adam olucaz,beraber." dediğini duydum.

Balkona çıktığımda Aygül tırnaklarıyla oynuyordu. Ne zaman sinirlense böyle yapardı. Yanındaki boş sandalyeye oturdum.

"Yiğit seni düşündüğü için öyle dedi." Dedim ama yüzüme bakmıyordu. Çenesinden tutup bana bakmasını sağladım.

"Seni kardeşi gibi görüyor, budan dolayı seni uyardı yoksa sana neden kızsın." Gözleri yaşarmıştı.

"Sakın ağlama bu ne duygusallık!" yukarı bakıp elini bir yelpaze gibi sallamaya başladı. Gözlerini bana çevirdi gözlerinde yaş kalmamıştı gülümseyip bana sarıldı. Elimi sırtına götürüp sıvazladım geri çekildiğinde,

"Hemen geliyorum." Diyip ayağa kalktı. Ve koşar adımlarla mutfağa koştu. Yiğit'le barışmaya gidiyordu kesin.

Sigara içmek istiyordum deli gibi ama Aygül fark etmemesi için içmeyecektim. Yiğit biliyordu bir tek içtiğimi oda çok kızmıştı ama oda içtiği için pek karışmıyordu.

Oturduğum yerden kalkarak palkon kenarlıklarına dirseğimi yasalyıp sokağa göz gezdirmeye başladım. Sokak normal denilecek kadar sessizdi ama temkinli olmak lazımdı.

Çünkü daha geçenlerde uyuşturucu satan birilerini görmüştüm. Ve ilk eve bakmaya geldiğimizde de alkolik bir adam, sanırım 50'li yaşlarındaydı evine götürmeyi teklif etti, fakat ben rededince işler zora bindi. Ayakta zor duruyordu ama deli kuvetimi ne baya sağlam tutmuştu kolumu. Yanımdaki emlakçı kadın şoka girmiş yanımda Mal gibi duruyordu. Ne kadar sümük gibi koluma yapışan ayyaşı itsemde kolumu bırakmıyordu. Tam yüzüne yumruk atıyordum ki ayyaşın arkasında kapüşonlu bir adam belirdi. Ayyaşı ensesinden kavrayıp yere attı. Üzerine çıkıp yumruk atmaya başlamıştı. Yumruklara boğuyordu resmen. Ayyaş bayıldığında kapşonlu adam yumruk atmaya devam ediyordu koşup kapüşonlunun omzuna elimi koymamla bana döndü.

Terden ıslanan alnına yapışan saçları, kızarmış maviye çalan gözleri gördüğüm tek şey bunlardı. Sanırım içki içmişti çünkü içki kokuyordu. Gözlerinin kızarıklığının sebeblerinden biri de bu olabilirdi. Yüzünün yarısı maskeye benzer bir bezle kapatmıştı. Gözlerine baktığım o kısacık zamanda gözlerinden binbir duygu geçtiğine yemin edebilirdim. Ayyaşı bırakıp benden hızla uzaklaştı.

Derin derin nefes sesleri kesmişti odağımı. Arkama baktığımda emlakçı kadın şoktan yeni çıkıyordu.

"Te-teşekkür ederim." Dedi kadın zangır zangır titriyordu. Adam kafasını sallayıp uzaklaşmaya başladı arkasını dönüp son kez gözlerime baktı. Sokağı aydınlatın loş bir sokak lambası ve geceyi aydınlatan dolunay yüzünün yarısını görünmesini sağlıyordu. Kaşları çatık birşeyleri çözmeye çalışan bakışlarını önüne çevirip hızlıca uzaklaşmıştı.

"Abla" daldığım düşüncelerden irkilerek çıkıp yanımda duran Aygül'e baktım.

"Efendim gülüm." Bana bakıp 32 diş gülüyordu.

"Ne düşünüyorsun?" yüzünde bakılırsa yine konuyu aşka getirecekti. Aşk kelimesinin anlamıydı resmen.

"Dalmışım sadece." Konuyu değiştirmem lazımdı yoksa uzatacaktı bu konuyu.

"Yiğit'le batıştınız mı?" kafasını olumlu anlamda sallayıp,

"Sence bana küs kalır mı Yiğit abi?" Dedi ve haklıydı, kalmazdı.

"Benimi çekiştiriyorsunuz." Yiğit elinde çayla balkona girmişti.üstünde pembe mutfak ünlüğüyle baya şirin görünüyordu.

"Yakışmış." Elindekilerini masaya bırakarak bana döndü. Gözlerimle ünlüğü işaret ettim.

"Sikeyim!" Yeni fark etmiş olacak ki hemen çıkardı ünlüğü. Etiği küfüre karşılık koluna vurdum.

"Salak Aygül bizleyken küfür yoktu unuttun mu?" Yiğit hemen eliyle ağzına vurdu.

"Salak ağzım bi küfür etmeden dur." Diyip mutfağa girdi.

Bu haline gülerken kapı çaldı.

"Ben bakarım." Aygül öne atıdığı zaman onu durdurdum.

"Ben bakarım." Aygül anlamayan gözlerle bana baktı.

"Sen kahvaltı için Yiğit'e yardım et." Aslında o da açardı ama temkinli bir yer olmadığı için Aygül'ü göndremezdim.

Yanımda hiç eksik etmediğim neşteri sütyenimden çıkardım. Sol göğsümün altına saklarım normalde.sol sağdan Küçük olduğundan sütyenimle göğsümün arasında saklarım. Küçücük bir şeydi ama kullanmasını bilene tam bir ölüm aleti olabilirdi.

Kırmızı bir neşterdi kutusundan çıkardığım neşteri elime alıp kapının önüne ulaştım. Kahverengi çelik kapının deliğinden dışarı baktığımda kimse yoktu. Delikten iyice etrafı yokladıktan sonra kapıyı açtım.

Hiç kimse yoktu neşteri kutusuna koyup sol göğsümün altına koydum. kafamı eğdiğimde paspasın üzerinde bir mektup duruyordu. Eğilip mektubu elime aldım. Üzerinde minik kurutulmuş beyaz bir gül vardı. Ne adres ne de başka bişey, hiç bir şey yoktu. Arkasını çevirip baktığımda yazan yazıya ilişti gözlerim.

"KARA AKREP'E," yazısı vardı. Kara Akrep mi?

....

Herkese merhaba ben Hatice Hêja istediğiniz şekilde hitap edebilirsiniz. Wattpadteki ilk kitabım olan ACI' nın ilk bölümüyle karşınızdayım yazım hataları olmuşsa af ola.

Bazı sorular:

Özgün karakteri hakkında yorumunuz nedir?

Yiğit,Elif ve Aygül ile ilgili görüşleriniz nedir?

Peki şu KARA Akrep meselesi nedir sizce?

İlk bölüm hakkında yorumunuz nedir?

Instagram- haticesar._, aci_intikam_official

Yorum ve oylamayı unutmayın!!!

 

Sevgilerle...

 

Loading...
0%