Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. BÖLÜM (KIZIL)

@haticesar

İyi okumalar✨

 

Skapova- Bi bak bana

 

(yukarıda fotoğrafta gördüğünüz kişi Deva'dır. )

 

"Geçenlerde bir kitap okudum anne.. Bilinmeyen bir kadının mektubu diye. Seninde ben küçükken okuduğun, elinden düşürmediğin kitap. Çok merak ettim yani acaba o kitabın içinde ne varki annem tekrar tekrar okuyup duruyor diye. Sonra bende okudum ve farkettim ki o kitaptada geçiyor beyaz güller. Senin resmen aşık olduğun beyaz güller." Elmdeki gülleri mezara bıraktım. "Sen gibi kokan beyaz güller." Bir gülü elime alıp derin derin kokladım. "Anlamamıştım tabi o zamanlar ama bu kitabı okuyunca anladı-"

 

"Anne!!" Kafamı sesin geldiği tarafa hızla sağa çevirdiğimde bir çocuk gördüm. Dizüstü çökmüş yağmurdan dolayı çamurlaşmış mezara sarılı bir şekilde ağlayan küçük bir çocuk. Gözlerimi kısıp çocuğa bakmaya çalıştım ama uzaktı. Onu görmek bile çok zordu. Elimdeki gül ile son kez annemin mezar taşına bakıp.

 

"Geliyorum anne." Deyip çocuğun sarılı olduğu mezarlığa geldim. Çocuk ağlamaya devam ediyor bişeyler mırıldanıyordu. Biraz daha yaklaşıp dinlemeye başladım.

 

"Anne kalk! Kalk artık bu kadar uyuyamazsın. Biz bu kadar uyusak kızarsın ama sen dört ay iki gündür uyuyorsun. Anne bu çok uzun bir zaman demek. Kalk." Elini toprağa vurmaya başladı. Çaresiz bir şekilde, "Kalk anne!" Diyordu. Küçüktü, çok küçük bir kız çocuğuydu. Bu yaşadığı şey anesini kaybetmesi çok kötüydü heleki o yaşta. Üstünde ince bir solmuş mavi renginde kazak, altında desenli bir pijama vardı. Kısa saçları havanın sisli olduğundan dolayı ıslanıp kabarmıştı. Bu soğukta ayağındaki terlikleri saymıyorum bile.

 

"Anne kardeşim bekliyor. O seni görmezse çok ağlar. Kalk hadi." Deyip mezara sımsıkı sarıldı. "Kalmazsan gitmem. Ölürüm burda hem yanına gömerler beni. Kafasını kaldırıp mezar taşına baktı. "Cennet dünya gibi biryer değil dimi anne? Orda mutlu oluruz. Olamazsak bile sen yanımda olursun. Zaten sen yanımdaysan heryer cennet." Çaresizce ağlamaya devam etti. Yerimden bir santim bile kımıldamayıp çocuğu izliyordum. Yüzünü tam seçemiyordum. Bulanıktı sanki. Göremiyorumdum.

 

"Anne kardeşim var onu tek başına bırakamam. Onu yanlız başına bırakamam...ama, ama sensiz nasıl olucak anne...be-ben ne yapıcam." Deyip yüzünü gökyüzüne döndü.

 

"Allah'ım beni ve kardeşimide al annemin yanına. Madem onun yeri bu kocaman dünyada yok bizide al. Hem cennet büyüktür derler. Belki üçümüzede yer vardır" Mezara dönüp. "Lütfen, Lütfen." Çocuğun ağlamaları, dinmek bilmeyen gözyaşları ve haykırışları koca mezarlıkta yankılanıyordu. Gözümden akan yaşları silip çocuğun yanına oturdum. Boğazımı temizleyip elimdeki güle bakmaya başladım.

 

"Şey." Bir çocuğa nasıl tesseli verilir bilmiyordum. Derin bir nefes alıp kendimi toparladım. "Ağla küçük kız ağlama demeyeciğim ağlaki rahatla ağlaki güçlen. Güçlen ki kardeşine iyi bir abla ol. Bu dünya güçsüzler için çok acımasız. Sen güçlü ol." İkimizde aynı anda burunlarımızı çektik ama küçük kız konuşmaya başladı.

 

"Ben nasıl yapıcam. Ben daha kendime bakamazken yerini bile bilmediğim kardeşime nasıl güçlü bir abla olucam." Burun çekişleri durmadan ağlaması, tıpkı Özgür'n çaresizliğini hatırlatmıştı bana.

 

"Tamam bunu beraber başarabiliriz. Yani eğer istersen beraber başaralım. Hem ben tek değilim 7 kişi daha var. Savaş ve diğerleri var. Onlar yardım ederler." Dedim gülümseyerek. " Şimdi dön bana ve ismini söyle kız kardeşinin ismini söyle onu bulalım." Kafasını dağıtabilirdim. En azımdan şuanki ruh halini değiştirebilirdim. Telefonunu çıkartıp Savaş'a mesaj atıcaktım. En azından küçük kızın kardeşini araştırabilirdi hatta bulabilirdi.

 

"Benim adım." Deyip yavaşça bana döndü.

 

"Özgün."

 

Bu yüz, bubğyğk yeşil gözler, bu isim. "Annemin ismi Nersin, kardeşimin ise Aygül." Hızlıca ayağa kalktım. Telefon parmaklarımın arasında kayıp yere düştü. Ellerim dudaklarıma gitti.

 

Bu, bu çocuk bendim!

 

Bu mezardaki annem o bahsetiği kardeşi benim kardeşim bu kız benim.

Benim küçüklüğüm.

 

"Şimdi sen söyle Özgün sen daha 23 yaşında bile yaralıyken, neden başkalarına yardım etmek çalışıyorsun?" Dediğiyle yutkundum.

 

"Kendine bak Özgün. Bu yaşta şu haline bak. Güçlü görünmeye çalışan, ama asla güçlü olamayan ezik birisin." Yüzünün yarısı çamur olmuş, gözyaşları dinmiş, elleri hala mezara sarılı ve hırsla bana doğru bakan bir çift yeşil göz vardı.

 

"Be- ben ezik değilim." Dedim zar zor.

 

"Öylesin ve öyle kaldın. Değişmedin yazık sana... ne kadar kabullenmesende sen tıpkı babam gibisin. Onun kadın versiyonu." Ellerimi saçlarıma geçirip,

 

"Hayır, hayır, hayır değilim. Ben babam değilim anladın mı? Değilim!" Çığlık atarak geriye kaçıyordum ki sırtım bişeye çarptı. Arkamı döndüğümde, Babamdı!

 

"Canım kızım!" Gülümsemeye başladı.

 

"Hayır, hayır." Küçük kıza yani kendime döndüm. Sadece izliyordu.

 

"Sen babamsın. Acıdan zevk alan, intkam alan, biri. Duygularınız bire bir aynı." Bir babama birde küçük kıza baktım.

 

"Değilim anladın mı? Değilim... Değilim!!"

 

Uyandığımda nefes nefeseydim. Ve ter içinde kalmıştım. Derin derin nefes almaya çalışıyordum ama ciğerlerim bile işlevini yitirmiş gibiydi. Kendi çocukluğum bile bana ezik diyorken ben nasıl güçlü bir kadın olucaktım. Nasıl bir abla olucaktım, nasıl bir arkadaş veya kardeş olucaktım ben daha tam anlamıyla ben olamıyorken nasıl bu dediklerimi olucaktım.

 

Babam'ın bana yaşattığı şeylerin etkisi, o uzun yıllardır yanımda olmamasına rağmen bu denli hayatıma dahil olması ve rüyalarıma girmesi gerçekten çok yoruyordu ve ben artık nasıl dayanacağımı bilmiyordum.

 

"Lan, Akrep! Akrepp!"

 

"Pempişş!" Kafamı kaldırıp masadakilere baktım.

 

"Pembiş diyince baktı. Bundan sonra sana akrep yerine pembiş diyelim. Nasıl fikir?" Dedi Pilot gülerek. Hepsi durmuş pür dikkat beni izliyordu. Kaşlarımı çatıp onlara baktım.

 

"Bişey mi kaçırdım?" Dedim Pilot'a bakarak.

 

"Aynen son uçak kalktı." Dedi Jir Pilot'a bakarak. Savaş sorgular şekilde yüzüme bakıyordu. Az önceki halim içindi galiba bu bakışları. Elime bir el değdiğinde soluma baktım. Güneş'ti.

 

"İyi misin?" Dedi gözlerini kısarak. Kafamı olumlu anlamda sallayıp gülümsedim. Ateş pür dikkat bana bakıyordu, Deva ise Ateş'e...

 

"Savaş." Jir'in seslenmesiyle hepimiz Savaş'a ve ne diyeceğine odaklandık. Savaş Jir'e dönüp dirseğini masaya dayayıp ellerini birbirine bağladı.

 

"Efendim Jir."

 

"Kızıl'a ne olucak? Yani Zehir'in yanındaki kı." Dedi. Jir'in bu soruyu sorması nedense hepimizi şaşırtmıştı. Kimsenin beklemediği bir anda sormuştu soruyu.

 

"Nasıl ne olucak?" Dedi Deva. Jir ona dönüp,

 

"Kızı tanımıyoruz, artı ne yaşadığını bilmiyoruz. Zehir'in yanında ki halini bi düşünün. Hepiniz" dedi hepmize tek tek bakarak.

 

"Korkmuştu, fazla korkmuştu. Belkide Zehir..." Deyip sustu.

 

"Ne? Devamını getir." Dedi Pilot sinirlenerek.

 

"Belkide Zehir onu zorla yanında tutuyordu." Dedi Jir. Zehir gibi birinin yanında kalması heleki zorla ve Jir'in sapık diye adlandırdığı birinin yanında kalması çok kötüydü. Deva ve Güneş'e baktığımda Deva'nın gözleri Jir'in üzerinde ama aklı bambaşka yerde gibiydi. Güneş'te bu ihtimali düşünüyor gibiydi.

 

"Kızıl ile konuşmamız gerek." Dedi Güneş aniden.

 

"Kesinlikle." Dedi Jir. Masadakiler kafasını sallamaya başladı. Savaş'a döndüğümde bana baktığını gördüm. Kafamı aşağı yukarı hareket ettirdim. Çünkü bende Kızıl'ın neden Zehir'in yanındaki olduğunu merak ediyordum. Savaş ise sanki benden beklediği hareketi görmüş gibi,

 

"Kızı buraya getirticem. Bakalım kim bu Kızıl."

 

"Sağol Savaş." Dedi Deva minnetle. Artık o Zehir nasıl biriyse hem Deva hemde Güneş ondan çok korkuyordu. Savaş masadan kalkıp cam duvarın önüne gidip telefonla konuşmaya başladı. Bi kaç kelime söyleyip telefonu kapadı. Bize dönüp,

 

"Bir kaç saate burda olurlar."

 

...

 

"Kapı mı çaldı?" Dedi Deva kapı tarafını göstererek.

 

"Hayır Deva çalmadı kapı falan. 13. Kezdir bunu diyorsun. Kapının çaldığı yok rahat ol." Ateş yumuşk bir şekilde söylediklerinden sonra Deva saçını kulağının arkasına sıkıştırarak olumlu anlamda kafasını salladı.

 

Deva Savaş'ın Kızıl'ın geleceğini söylediğinden beri Deva çok stres yapmış ve 2. saatin sonunda ikide bi kapının çaldığını düşünüp kapıya gitmişti. Savaş nerde mi? Odasında. Bu kadar saat ne yapıyor o odada bilmiyorum ama insan sıkılır yahu ben sıkılırım şahsen. Yani ilgimi çeken şeyler olmazsa eğer. Güneş yanıma oturmuş parmaklarıyla oynuyordu. Ama parmakları fazla kızarmıştı. Tırnaklarını derisine geçiriyor, ara ara kaşıyordu. Melek evde değil okuldaydı. Ateş Deva'ya bakıp duruyordu. Jir ise sakin görünmeye çalışıyor ama asla sakin olamıyordu. Ben öyle görüyordum. Pilot ise başını omzuma koymuş derinlere dalmıştı.

 

"Ne yapıyorsun sen!?" Güneş'in bağırmasıyla Pilot hızla omzumdan başını kaldırıp Güneş'e bakmaya başladı.

 

"Ellerin kızarmış Zerık farkında mısın?" Dedi Jir Güneş ellerine baktığında gerçektende fazla kızardığını görmüştü. Ama siniri geçmek bilmiyordu. İşaret parmağını Jir'e doğru kaldırarak,

 

"Bana bir daha dokunursan yemin ederim seni burda öldürürüm." Derin derin soluyarak, "yemin ederim." Deyip ayağa kalktı ki kapının açılma sesi geldi. Savaş basamaklardan inip hepimize tek tek baktı. Fakat ayakta olan Güneş'in üzerinde oylandı gözleri. Ayak sesleri ile kapı tarafına doğru bakmaya başladım.

 

İçeri giren kişiler Bahtiyar ve Kızıl'dı. Bahtiyar siyah gömlek ve siyah kumaş pantolonla daha da çekiçi olmuştu. Kahverengi gözleri yine aynı ifadesizlikle hiçbirimiz ile göz teması kurmazken sadece Savaş'a bakıyordu. Hafif kirli sakalları ve siyaha yakın renkteki arkaya doğru taranmış saçlarıyla bir korumadan çok bir iş adamı gibi görünüyordu. Yanıdaki kıza bakmaya başladım. Namıdiğer Kızıl'a. Bahtiyar'ın yanında küçücük kalan bedeni ile etrafa ürkek bakışlar atıyordu. Bahtiyar Kızıl'ın kolunu tek eliyle tutmuştu ve Kızıl ne kadar kolunu kurtarmaya çalışırsa çalışsın Bahtiyar milim yerinden kımıldamıyordu. Kızıl'ın o günki makyajı hala yüzündeydi ve yüzünün heryerine dağılmıştı. Turuncu renkteki saçları o gün o karanlıkta daha koyu gelmişti fakat şuan çok güzel bir turuncu tonuna sahip olduğunu farketmiştim. Fakat saçı biraz dağılmıştı. Üstündeki O günden kalma beyaz bir tişört vardı fakat beyaz değil daha çok gri rengini almıştı. Altında ise siyah kot şort vardı.

 

"Masaya geçelim." Dedi Savaş. Yanımdaki Pilot elini koluma geçirerek masaya yürümeye başladı. Masaya oturduğumuzda, Savaş Kızıl'a masayı gösterdi.

 

"Masaya geçer misin?" Savaş elini bize doğru kaldırdı masayı gösterdi. Bahtiyar Kızıl'ın kolunu bırakınca Kızıl ilk Savaş'a sonra hepimize kısa bir bakış attı. Elini koluna Bahtiyar'ın tutuğu yere götürüp ovmaya başladı.

 

"Başka seçeneğin de yok gibi." Dedi Pilot Kızıl'a anlamlandıramadığım bir şekilde bakarak. Bahtiyar elinde bir sandalye ile salona girdi. Sandalyeyi masanın başına koymuştu. Savaş'ın asla karşıma değil yanıma oturduğu yere koydu sandalyeyi. Gözlerimi sandalyeden çekip başka birşeye bakmaya başlayacaktım ki bir çift okyanus gözle karşılaştım. Az önceki dalgınlığımdan mı yoksa başka bişey mi çatmıştı acaba kaşları. Belkide her zaman ki gibi sebebsizce kaşlarını çatmıştı. Kızıl sonunda kabul etmiş olacak ki masaya doğru yürümeye başladı. Savaş'ta aynı şekilde masaya yürüyordu. Savaş yavaş hareketlerle karşımdaki sandalyeyi çekip,

 

"Otur." Dedi Kızıl'a sert bir sesle. Ne ara bu kadar ciddi olmuştu bu adam. Kızıl Savaş'a korkak bir bakış atıp çektiği sandalyeye oturdu. Elini bi anlığına kolundan çekince kızarmış kolu gözler önüne serilmişti. Baya kızarmıştı.

 

Masanın alındaki sandalyeye yani yakınımda olan sandalyeye oturup, sırtını sandalyeye yasladı. Jir'in yanına oturan kız durmadan titriyordu. Gerçektende çok korktuğu belliydi. Ama neyden. Bizden mi aslında olabilirdi şuan aramızda Zehir'in adamlarıyla girdiğimiz çatışmada tüm adamları acımasızca öldüren kişiler vardı. Ben dahil.

 

"Adın ne Kızıl?" Dedi Ateş. Deva'nın kafası soluna yani Kızıl'a dönük olduğu için Ateş'in ona olan bakışlarını göremiyordu. Ateş Kızıl'ın neden Zehir ile beraber olduğunu öğrenirse belki Zehir'in Deva'ya ne yaptığını da öğrenbilirdi. Yani ben öyle düşündüğünü düşünüyorum en azından.

 

"Aslında sormak istediği şu bize kendini tanıt, anlat. Neden o Zehir miydi Zemberek miydi herne haltsa artık, neden onun yanındasın." Jir'in konuya balıkla atlamasıyla Kızıl başını önüne eğmişti.

 

"Benim ismim Feza." Uzay demekti. Uzay insanı hergeçen gün yeni şeylerle şaşırtıyor yeni yeni şeyler öğretiyordu. Bakalım Kızıl yani Feza bize ne öğretecekti.

 

"Sakin ol Feza." Ateş'in güven dolu sesiyle Feza yutkunmuştu. "Derin nefes al ve neden o adamın yanında olduğunu bize söyle." Ateş bir abi gibi yaklaşmıştı Feza'ya yüzündeki gülümsemesi kesinlikle bu olaydan memnun olduğundan değil Feza'yı rahatlatmak içindi. Feza başını kaldırıp ilk kez hepimize baktı uzun uzun. Geçen birkaç dakikadan sonra boğazını temizliyip konuşmaya başladı.

 

"Ben korkuyorum. Herşeyden, herkesten." Dedi başını önüne eğip devam etti. "Size güvenmiyorum. Her olasılıktan korkarım. Başıma gelebilecek her olaydan korkarım, herşeyden korkarım." Derin bir nefes aldı önce, daha sonra gözlerini kapatıp, "b-ben çok korkuyorum."

 

Bu konuşmayı hiç birimiz beklemediğimizden dolayı masada derin bir sesizik olmuştu. Ne yaşadığını bilmiyordum fakat bu kadar korkması normal değildi.

 

Savaş'ın masada duran sol eline gitti gözlerim. Gömleğinin kolları yukarı kıvrıldığından dolayı ortaya çıkan dövmeye dikkat kestim. Benim bileğimdeki dövmenin aynısıydı. Elini ters çevirip o çok merak ettiğim şeyi yani intihar izini görmek isterdim ama göremedim. Fakat belki bir umut sadece sevdiğinden yapmıştır. Sevdiğinden.

 

Umarım...

 

"Hayata hepimizin korkuları olur, unutmaya çalıştıkları şeyler ama kaçtığın şey Zehir yoksa mi biz miyiz? Bunu düşün. Sana asla zarar vermeyiz sadece o Zehir denen adamın neden yanında olduğunu merak ediyoruz." Dedi Jir ilk kez bu kadar güzel konuştuğuna şahit oluyordum. Kızıl tam ağzının açıp bişey diyecekti ki Güneş konuşmaya başladı.

 

"İsteyince ne mantıklı konuşuyormuşsun sen psikopat. Ben şok şahsen." Dedi Güneş Jir'e şaşırmış gibi bakarak.

 

"Senin yapamadıklarını yapınca şaşırıyorsun Zerık. Normal." Güneş gözlerini devirip,

 

"İki dakika düzgün bişey dedin sonra hemen eski psikopat adam." Jir dişlerini sıkıp Feza'ya kısa bir bakış atıp Güneş'e döndü.

 

"Lan Zerık bi sus da."

 

"Da mı?" Güneş uzun zaman sonra ilk kez gülmeye hatta kahkaha atmaya başladı. Jir'de gülmeye başladı. Jir gülmeye mi başladı? Saçma sapan bir kahkaha tufanı olmuştu.

 

Pilot masaya doğru eğilip kafasını bana uzattı. "Ne oluyor ulan? Kafayı mı yedi bunlar?" Kollarını silkeledim. Gerçekten ne olduğunu bilmiyordum fakat kırk yılda bir ilk kez birşeyler oluyor Jir'e ve Güneş'e. Pilot ve Deva'da kıkırdamaya başladı. Ateş'te gülmeye başladı. Masaya baktığımda tuhaf bir gülme tufanı olmuştu. Kendimi tutamayıp bende gülmeye başladım. Savaş'a baktığımda kafasını tavana doğru kaldırmış şekilde duruyordu. Dudakları kımıldıyordu ama ne dediğini duyamıyordum.

 

"İyi misniz?" Feza'nın sorusundan en az 4 dakika sonra herkes sustu. Herkes gülmeyi kesmiş, eski hallerine dönmüştü. Savaş boğazını öksürerek temizledi. Tam konuşmaya başlıyordu ki,

 

"Bizde böyle bir durumla ilk kez karşılaştık. Bizde şaşkınız. Çaktırma." Ateş'in Feza'ya kısık sesle hatta fısıldayarak söylediklerinden sonra, Feza kafasını anlamış gibi sallayıp önüne döndü.

 

"Konuya dönelim şimdi," dedi Savaş alt dudağını diliyle ıslatarak. "Anlat bize Feza. Neden Zehir'in yanındasın? Ne zaman beridir onunlasın? Nasıl tanıştınız? Hepsi basit sorular şimdi sıra sende. Cevapla." Feza kafasını eğip masaya bakmaya başladı.

 

"Şuan sorduğum soruları cevaplamazsan seni Zehir'in yanına göndericem ve orda onun yanında kalıcaksın." Savaş'ın dediğiyle Feza kafasını hızla kaldırıp Savaş'a baktı.

 

"Hayır... Hayır lütfen beni onun yanına gönderme. Lütfen gönderme." Dedi gözlerinden yaşlar süzülürken.

 

"O zaman konuş." Savaş'ın net sesiyle Feza kafasını salladı.

 

"Herşeyi anlatıcam." Deyip hepimize kısa bir bakış attı. Utanıyordu.

 

"Bizden utanma Feza. Hiçbirimizin normal bir hikayesi yok. Seni yadırgamayız." Dedim gülümseyerek. Yutkunup kafasını salladı.

 

"Zehir ile 18 yaşında tanıştık. Yetimhanede 18 yaşından sonra çıkarıyorlar."

 

"Doğru." Güneş'in dediğiyle Jir ona kısa bir bakış attı.

 

"Sokakta kalıyordum. Gidecek tek bir yerim dahi yoktu. Bir gün bir adam yanıma geldi. Adının Zehir olduğunu söyledi, hergün beni izlediğini söyledi halime acıdığını bana yardımcı olacağını söyledi. Çok güzel ve inandırıcı konuşmuştu bende ona inandım." Bi kaç dakika susup gözünden akan yaşları sildi.

 

"Kabul etmekten başka çarem yoktu. Çünkü sokakta o halde daha fazla kalamazdım. Kötü insanlar vardı ve ben bir kaç aydır kendimi korumayı başarmıştım. Ama nerden bile bilirdim ki kötülüğün kitabını yazan bir adamın eline düştüğümü." Savaş hariç herkes devamının ne olacağını merak eder gibi bekliyordu. Savaş sanki tüm hikayeyi biliyor gibiydi.

 

"Devam et." Dedi Güneş. Feza göz yaşlarını silip tekrar konuşmaya başladı.

 

"Bir eve geldik bir kadının yanına. O kadının yanında kalıp temizlik yapıcakmışım. Buna bile çok mutlu oldum en azından başımı sokacağım bir ev vardı. Başlarda iyiydik evlere temizliğe gidiyorduk. Kadının verdiği elbiseleri giyiyordum." Dedi ve bi kaç derin nefes aldı.

 

"Nasıl elbiseler?" Dedi Pilot. Feza Pilot'un gözlerine hızlıca bakıp kafasını önüne eğdi.

 

"Söylesene Feza." Pilot'un hafif yüksek çıkan sesiyle Deva hızlıca kafasını Pilot'a çevirdi.

 

"Rahatsız oluyor ki söylemiyor. Değil mi?" Deva kafasını çevirip Feza'ya döndü. "Sonrasında ne oldu Feza?"

 

"Sonra yani bi kaç hafta sonra Zehir eve geldi ve artık evlere temizliğe gitmeme izin vermediğini onunla kalacağımı, ne isterse onu yapıcağımı söyledi. Eğer yapmazsam beni öldürmekten beter hale getireceğini söyledi." Masanın bir tek noktasına odaklanan gözleri dolu dolu olmuştu. "Kabul etmedim yemin ederim etmedim. Ama beni... Beni zorla bir odaya kapattı. Odanın camı yoktu camı kapatmışlardı. Sadece tavanda bir delik vardı ve ben orda kaldığım günler sadece ay ila bakışıyordum. Sesizdi çok sesizdi, deli gibi açtım üstümde nerdeyse hiçbişey yoktu, fareler vardı bir sürü fareler. Yerde olan taşları kendimi savunmak için kullanıyordum. 2 fare öldemüştüm o taşlarla. Ölü fare kokusunu ölsem unutmam. Bana verdikleri sadece bir vardak su ve bir dilim ekmekti." Feza gözünden akan yaşların farkında değilmiş gibiydi. "Bir gün uzun zaman sonra Zehir geldi. Ona köle olmamı teklif etti. Ben yine kabul etmedim. Adamları beni alıp bir depoya götürdü. Beni bir yere bağladılar... Yatağa. Gözlerimi kapatıp ağzıma bir tahta parçası yerleştirdiler ve o tahta parçasının üzerine bir bez bağladılar. Üzerimde varla yok arası olan diğer şeyleri de çıkardılar. Sadece iç çamaşırım kalmıştı. Konuşmaya çalışıyordum ama ağzımdaki tahtadan dolayı tek kelime anlaşılır bişey diyemiyordum. Kaçmaya çalışıyordum ama elim kolum bağlıydı." Ağlaya ağlaya zar zor nefes alarak konuşması onu engellemiyordu. Uzun zamandır susmuş gibi konuşmaya devam etti. "Yıllardır kaçtığım kendimi koruduğum şeyleri yapmaya başladılar..."

 

"Ne yaptılar?" Dedi Deva. Deva'ya döndüğümde ağladığını farkettim. Savaş ile kısa bir an göz göze geldik ama hemen gözlerimi kaçırmıştım. Bakmaya devam edersem gözlerimi kaçıramayacağıım hissi doldu nedense birden içime."Ne yaptılar dedim." Deva'nın bağırış sesi ile herkes ona dönmüştü. Hızla ayağa kalktığında az önce oturduğu sandalye yeri boylamıştı. Jir yanına gitmeye çalışıyordu ama Deva eliyle Jir'i durdurdu. Kısık bir sesle, "ne yaptılar Feza? Lütfen düşündüğüm şey olmasın."

 

Feza'nın durmadan gözyaşı dökmesinemkarşı Deva'nın kafayı yemiş hali savaşır haldeydi. Feza derin bir nefes alıp." Her yerime dokundu, her yerime kırarcasına vurdu saatlerce onun elinde bayılıp bayılıp dövüldüm. Dinlene dinlene, sıra değiştire değiştire dövüldüm." Titreye titreye hıçkırarak ağlamaya devam ediyordu. Hepimiz Deva dahil şoke olup Feza'yı dinliyorduk. Feza ayağa kalkıp hepimizden uzaklaşmaya çalıştı. Geri geri adım atmaya başlamıştı ki hepimiz ayağa kalkmıştık.

 

"Ben böyle olsun istemedim." Deyip kendinden geçmişti.

 

~~⁠~⁠~

 

Feza bayılmıştı. Onu uyandırıp banyoya getirmiştik. Duş alıp rahatlatabilir düşüncesiyle. Ve öylede oldu Feza duş alıp ona verdiğimiz pijama ve tişörtü giyip uyuya kalmıştı. Kolundaki morlukları görüp insanın içinin acımaması imkansız bir şeydi. Zehir denen piçe olan öfkem git gide artırıyordu. Bunu kızıla yapan Deva ve Güneş'e Allah bilir ne yapmıştır düşüncesi ile çok kötü hissediyordum. Şiddet mi yoksa taciz mi yoksa... Yoksa istismar mı? Derin bir nefes alıp etrafına baktım.

 

Güneş ve Jir yine kavga ediyorlardı. Sıcak suyu paylaşamıyorlardı. Biri çay için biri kahve için. Etrafıma bakmaya devam ettim. Pilot bugün fazla durgundu kucağında minnoşun tüylerini okşayıp duruyordu. Bu kadar sesiz olmasını Feza'nın o haline üzülmesine bağlamıştım. Melek gülümseyerek Jir ve Güneş'e bakıyordu. Mutfakta eksik olan kişilerde gelmişti. Savaş yanımdaki tabureyi çekip oturmuştu. Bu kadar insan olan bir yerde bu kadar cüretkar davranması şaşırtmıştı. Ama aramızda bir kaç karış vardı en azından bu iyiydi. Ateş ile gözlerimiz kesiştiğinde ilk tanıştığımız an aklıma geldi. Aslında bir tanışmadan çok bir karşılaşmaydı. Bu evde tekrar karşılaşmasaydık bir daha karşılaşmadık sanırım. Acaba o gün o üzgün hali nedeni neydi. Merak ettmiştim. Ama aklıma gelen bir detayla tabureden inip yürümeye başladım. Arkama döndüğümde Güneş ve Jir'in halen kavga ettiğini görümüştüm. Bu hallerine sabır dileyerek Meleğ'e döndüm.

 

"Geliyorum ablacım." Deyip Pilot'un yüzüne bakıp gülümsedim. Bir sorun yok gülümsemesiydi bu. Savaş yine kaşlarını çatmıştı. Merakla bana bakıyordu. onu umursamayıp mutfaktan çıkıp üzerime herhangi bir hırka geçirip evden dışarı adım attım. Hava yağmurlu değildi ama açıkta kalan bacaklarım bu havaya rağmen resmen donmuştu. Cambaz ile oynayan bahtiyar'ı görmemle gülümsedim. Hadi bakalım.

 

Yanlarına doğru yürümeye başladım. Bahtiyar'ın Cambaz'ın kafasında duran elleri duraksamıştı. Başını kaldırıp bana baktı. Ve hemen ayaklandı. Kulübede oturan Sabri amcaya gülümseyip başım ile selam verdim. Oda aynısını yapınca Bahtiyar's döndüm.

 

"Bişey mi oldu? Bişey mi istediniz?" Dedi Sert sesiyle. Şuan bişey istiyor olsam korkudan geri vazgeçerim. Bu kabalıkta neyin nesiydi. Arabayı üzerinde sürdüğün için dedi iç sesim haklıydıda. Yutkunup kapkara gözlerine baktım.

 

"Bahtiyar konuşalım mı?" Dedim. Ama nedense şuan beni döveceğini hisseder gibi olmuştum.

 

"Tabi, hangi konuda?" Hemen dan diye konuya girmesiyle birlikte cesaretimi toplayıp hemencecik herşeyi söylemeye başladım.

 

"Hatırlıyor musun Bahtiyar o gün evden çıkacaktım ama sen izin vermedin."

 

"Sizde arabayı üzerime sürüp tehdit etmiştiniz." Off ya herşeyi hatırlamak zorunda değildi bu adam. Cambaz'ın gelip kendini ayaklarıma sürtmesi ile derin bir nefes alıp gülümsedim.

 

"Çok sinirlenmiştim ve haklısın asla tehtid ve arabayı üzerine sürme olayını yaşamamız gerekirdi. Özür dilerim." Son dediğimi beklemiyormuş gibi kaşları havalanıp tekrar eski haline döndi. Ellerini önüne bağlayıp,

 

"Özür dilenecek bişey yo-"

 

"Saçmalama!" Diye cırlamamla korkup yüzüme baktı. "Suçluyum, özür dilerim."

 

"Am-"

 

"Ama yok özrümü kabul ediyor musun Bahtiyar?" Dedim Ateş'in kedisi minnoş gibi bakmaya çalışarak.

 

"O şekilde bakma." Dedi birden. "İğrenç oluyorsun kabul etsem de etmem yani o kadar."

 

"İnanki bende seninle konuşurken aynısını hisediyorum. konuşmak için insanın hevesi kaçıyor."

 

"O kadar korkunç muyum?" Dedi birden bire. Kafamı hayır anlamında iki yana salladım.

 

"Ciddi iş adamlarına benziyorsun. Böyle kaslı boksçulara. Değişiyor yani." Dedim. Gülümseyip,

 

"Sende sinirlenince hepimizi öldürecekmiş gibi oluyorsun." Gülümseyip saçımı arkaya attım.

 

"İltifat olarak kabul ediyorum. Sağol Bahtiyar." Bu halime gülünce bende güldüm. Arkamda bir yere bakınca gülümsemesi solup ellerini yine önüne bağladı.

 

"İçeri geçerseniz iyi olur. Hem soğuktan titriyorsunuz." Gerçekten soğuktan titrediğim doğruydu. Ama ani ruh hali değişimini anlamak için ara ara gözlerinin kaydığı yere arkama döndüm. Savaş'ın bize doğru bakan gözleri ile Bahtiyar 'a dönüp kafamı salladım. Onu zor duruma düşürmek istemiyordum. Kafamı eğip Basri amcaya baktım. Gülümseyerek,

 

"Kolay gelsin." Dedim. Basri amca gülümsememe karışıklık vererek.

 

"Sağol kızım." Dedi. Son kez Bahtiyar'a bakıp son kez gülümseyip, kafamı salladım. Aynı şekilde oda sallayınca arkama dönüp yürümeye başladım. Kapının önünde bir elinde sigara diğer elide cebinde duran Savaş ile göz göze geldik. Tek isteğim yanından geçip eve girtmekti ama olmadı.

 

"Ne konuştunuz Bahtiyar ile?" Gözlerimi ondan ayırmadan tek kelime ettim."

 

"Özel." Kaşları havaya kalkıp tekrar yavaş yavaş eski haline dönmüştü. Sigarasını dudaklarının arasına götürüp derin bir nefes aldı, sigara dumanını yüzüme üflememek için kafasını yana eğdi.

 

"Anladım." Tekrar bana dönen gözlerine bakmaya başladım. Hafif aralık dudaklarına ilişti gözlerim. Diliyle dudaklarını ıslattığı an anlamıştım çok uzun baktığımı, gözlerimi kırpıştırıp eve yöneldim. Ve içeri girdim. Bacaklarım sıcakla buluştuğu için resmen şükür ediyordu. Ev sıcacıktı. Üzerimdekini hırkaya asıp salona geçtim. Herkes burdaydı hatta Feza bile. Beni ilk farkeden Pilot olmuştu. Gülümseyen şen şakrak Pilot yerine sesiz konuşmayan Pilot gelmişti. Teker teker hepsi başını kaldırıp bana bakmıştı. Ben ise Pilot'un yanına gidip oturup kolumu koluna geçirip başımı omzuna koymuştum. Pilot'un şakağımdan öpmesiyle gülümseyip bize bakan Feza'ya döndüm.

 

"Nasıl oldun Feza iyi misin?"

 

"İy-iyiyim teşekkür ederim." Keklemişti. Demeki halen korkuyordu. Korkusunu yenmesi için bize güvenmesi gerekiyordu.

 

"Bizden korkma Feza. Biz sana asla zarar vermeyiz." Gülümseyen bir yüzle ona bakıyordum.

 

"Teşekkür ederim." Deyip aynı şekilde gülümsemişti.

 

"Al bunu Akrep." Jir'in sesiyle ona döndüm. Elinde hırkayı bana uzatmıştı.

 

"Neyi alim."

 

"Elimdeki bilgisayarı." Gözlerini devirip. "Hırkayı al." Deyip yüzüme fırlattı.

 

"Neden ki?" Dedim merakla.

 

"Titriyorsun." Dedi Ateş. Farkında olmadan gerçektende titrediğimi farkettmiştim. Hırkayı alıp üzerine attıp daha da sokuldum Pilot'a.

 

"Sağol Jir." Dedim ona bakarak.

 

"Vatani görevimiz." Savaş'ın gelmesini bekliyorduk ve beklediğimiz anda Feza ile ilgili tüm şeyleri öğrenmeye çalışıyorduk. Ailesi veya hiçkimsesi yoktu. Hayata sadece Zehir vardı. Etrafımdakilere bakıp derin bir nefes aldım. Acaba diğerlerinin hikayesi neydi.

 

Savaş gelip masaya oturmamızı söylemişti. Ve öylede yaptık. Masada oturmuş vaziyette Savaş'ın ne diceğini bekliyorduk.

 

"Feza." Dedi Savaş sakin bir dilde.

 

"Efendim." Feza halen korkuyordu. Yanında oturan Deva elini masada duran Feza'nın elinin üztüne koydu ve yavaşça sıktı. Güven verircesine gülümseyip Feza'ya bakıyordu.

 

"Burda mı kalmak istiyorsun, burdan gitmek mi?"

 

"Bizimle kal Feza. Burası güvenilir." Dedi Deva.

 

"Hem Zehir seni burda bulamaz. Bişey yapamaz." Dedi Ateş. Feza yutkunup masaya bakmaya başladı.

 

"Hem 4'lü kız grubu oluruz." Dedi Melek. Bu haline gülümseyip ben konuşmaya başladım.

 

"Bizimle kal. Dışarda korktuğun şeylerin bir çoğu hatta hepsi mevcut. Ama bizim yanımızda korkmana gerek bile yok."

 

"Bizimle kal." Dedi Güneş kısık bir sesle.

 

"Kal bizle kızıl." Dedi Jir.

 

"Am-"

 

"Ama yok." Dedi Güneş. Feza ilk kez gülümseyip Savaş'a döndü.

 

"Kalıyorum." Dediğiyle herkes mutlu olmuştu. Pilot hariç. Ne oluyordu ona, yanımdaki Meleğ'in yanında Pilot oturuyordu. Pilot'a elimi yaklaştırıp dürtüm onu bana dönüp"ne oldu" bakışı attı.

 

"Asıl sana ne oluyor?" Dedim kısık sesle, omzunu silkip önüne döndü. Bu hareketine karşı bende önüme döndüm. Daha sonra bu konuyu onunla detaylıca konuşmayı aklıma kazıyarak.

 

"Yemek yapmamız lazım." Dedi Melek herkesin yüzüne kedi gibi bakarak. "Yemekk!"

 

Ateş bu haline gülüp. "Ne istiyorsun?" Diye sordu.

 

"Kuru fasulye ve pilav istiyorum." Bu haline bende gülümseyip elimi saçına atıp okşadım.

 

"Acıktın mı sen?" Dedim halen gülümseyerek. Kafasını salladı üzüntüyle.

 

"Ben kuru fasulye yapmayı biliyorum." Dedi Feza. Herkes ona dönünce uyanıp kafasını eğdi. "Yani evlere temizliğe giderken bi kaç yemek öğrenmiştim." Meleğ'in resmen gözleri ışıldayarak Feza'nın yanına gitti ve koluna girdi.

 

"Hadi mutfağa." Dedi Feza ile birlikte mutfağa adımlayarak.

 

"E pilav?" Dedi Güneş.

 

"Sen ne işe yarıyorsun acaba?" Güneş ona dönüp burnundan sert bir nefes aldı.

 

"Psikopat?" Dedi Güneş başını omzuna yaslayıp kaşlarını çatarak. Jir tıpkı güneş gibi kafasını omzuna düşürüp kaşlarını çattı.

 

"Zerık?" Dedi. Güneş gözlerini kısıp,

 

"İlk gün iş yerime gelen adam sendin, değil mi?" Jir'in dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrıldı.

 

"Nesin sen, üstün zekalı falan mı?" Güneş doğru bildiğini anlayıp gururla gülümsedi.

 

"Öyleyimdir. Senin gibi beyinsiz olacağımdan böyle üstün zekalı olmam mükemmel bir şey açıkçası." Jir'in gülümsemesi yavaş yavaş solmaya başladı. Ayağa kalkıp adım atmaya başlamıştı ki durup arkasına döndü,

 

"Üstün gerizekalı Zerık." Deyip koşmaya başladı. Güneş kafasını önüne eğip gülümsedi. Hırsla kafasını kaldırıp,

 

"Aptall!! Bide kaçıyor çocuk gibi. Psikopat." Deyip Jir'in koştuğu yere koşmaya başladı. Deva gülüp mutfağa doğru gitti. Ateş ise Deva'nın peşinden gitmişti. Ateş ile Deva arasında neler vardı bilmiyordum. Ama birşeyler olduğu kesindi. Pilot ayağa kalkınca elimi eline atıp durdurdum.

 

"iyi misin?" Dedim Altan Altan bakarak. Eğilip alnımı öpüp geri çekilmeden,

 

"İyiyim." Deyip geri çekildi. Gözlerine baktığımda bir sorun olduğunu anlamıştım. "Dinlenicem yukarda tamam mı? Bişey oldu mu seslen, telefon et, mesaj at bağır gelirim ben." Başımı sallayıp yanağından öptüm. Elini bıraktığında merdivenlerden çıkıp gözden kaybolmuştu.

 

"Fazla durgundu." Savaş'ın sesiyle irkilip ona döndüm. burda olduğunu unutmuştum bi an. Yerimde dikleşip yüzüne baktım. Okyanus gözlerine hala sadece kıyısında olduğum okyanuslarına. Boğazımı temizleyip,

 

"Normalde böyle değil. Bugün birşeyler oldu galiba bilmiyorum. Ben şimdi ona sorarım." Deyip ayağa kalktığım an Savaş kolumu tutmuştu.

 

"Şu anlık yanlız kalması daha iyi bırakalım. Biraz kendi kendine kalsın." Kafamı olumlu anlamda sallayıp yerime oturdum. Ne Savaş konuşuyordu, ne de ben. İkimizde sessizlik yemini etmiş gibiydik. Kaç gündür burda olduğumu bile bilmiyordum. Günler geçiyordu. Ve ben Melek ile kurduğum hayallerimi yapamıyordum.

 

"Günlerden ne?" Dedim kolumu masaya başımı ise koluma yaslayıp. Savaş'a döndüğümde, bana baktığını fark etmiştim. Ne zamandan beridir bakıyor bu adam. İç sesimle olan kavgayı kenara itip sorduğum soruya odaklandım.

 

"1 Kasım." Dedi Savaş düz bir sesle.

 

"Buraya gelişimizin 1 ayı dolmak üzere." Şaşırmıştım. Zaman su gibiydi çok hızlıydı. Gözlerim Ssvaş'ın okyanuslarına dalmıştı. Acaba ne düşünüyordu. Ne hisediyordu. Geçmişi nasıldı bu yola kim sürüklemişti onu. Bunları düşünürken dudaklarından beni şaşırtıcak kelimeler çıkmıştı.

 

"Kasımın son mısralarındayız Günlerden ne bilmiyorum Ama bugün de seviyorum seni..."

 

.....

 

Merhabalar efendim.

 

Uzun zaman sonra yine ben. Yeni bölümü beğeneceğinizi umuyorum. Beğenmeyi ve oylamayı unutmayın.

 

Önemli bir soru kuru fasulye ve pilav sever misiniz? Şakaydı (gerçek)

 

Feza sizce kim öngörüleriniz neler?"

 

Bahtiyar sizce kim?

 

İnstagram hesapları: aci_intikam_official ve hatice.heja_

Sevgilerle

 

 

Loading...
0%