Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.BÖLÜM(BİR YIL)

@haticesar

İyi okumalar ✨

(Yukarıda gördüğünüz kişi Savaş Köksal karakterdir.)

 

🎶Emel sayın- Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini

 

Yaşamım boyunca değişimlere hazır olmam konusunda kendimi hep temkinli tutardım. Her an her şey olabilir düşüncesindeydim. Belki kaçırılabilirdim, belki sokaktan geçerken bir adamın tacizine karşılşabilirdim, belki bir kavgaya karşılşabilirdim veyahutta öldürülme amaçlı bir insanın saldırısına maruz kalabilirdim, kalabilirdik. Her insan bu söylediklerimi yaşayabilirdi. Kendimi koruma amaçlı her alanda geliştirmeye çalıştım. Silah, bıçak ve dövüş her birinde ayrı ayrı uzmanlaşmaya çalıştım. Her bir olayın karşısında dik durmaya çalıştım. Ama bu sefer farklıydı. Olaylar hızlı ve bir o kadar ani oluşmuştu. Sadece bir kaç saattir tanıdığım bir adamın arabasında 1 yıl boyunca kalacağımız eve ve o evde tanımadığımız insanlarla tanışmaya gidiyorduk.

 

Arabanın içinde 30 dakikadır yoldaydık. Akşam olmak üzereydi. Cambaz'ı geniş olan bagaja almıştık. Arada havlayıp kendini hatırlatıyordu. Şehrin merkezinden biraz uzaklaşmış ağaçlarla bezeli bir yolda gidiyorduk. Arabanın hızından dolayı camdan baktığım ağaçlara en fazla bir saniye bakabiliyordum. Bakışlarımı ağaçlardan çekip yanımda başını omzuma yaslamış Melek'e bakmaya başladım. Kolumu kaldırıp sırtına koyup onu biraz daha kendime çektim. Araba yolculuklarında hemen uyurdu ve şuan gözleri kapanmak üzereydi. Yanıma biraz daha sokularak gözlerini kapatıp yavaş ve düzenli nefes almaya başladı. Sanırım uyumuştu.

 

Restorandaki masa oturma düzenine göre oturmuştuk. Ben yine cam kenarında yanımda Melek ve onun yanında Güneş oturmuştu. Karşımda Savaş yanındaysa pilot oturmuştu. Arabanın içinde sanki çikolata kokusu vardı. Restorantta da öyle bir koku vardı fakat adı zaten restorant olduğu için pekte umursamamıştım. Ama şuan Arabanın içi baya baya çikolata kokuyordu Savaş'ın kokusu olabilir mi diye düşünmeden de duramıyorudum.

 

Savaş ile Karşılıklı oturduğumuz arada dizimiz birbirine değiyordu. Soğuktan veya bilmediğim bir sebepten dolayı azda olsa titriyordum. Yanımda duran Melek'in saçlarını okşamaya başladım.

 

Durmadan titreyen dizime elimi koyup titremesine dindirmek için bastırdım. Ama dizim Savaş'ın dizine çarptı ve bakışlarımız kesişti. Çatılan kaşlarla gözlerimde olan gözlerini çekip dizlerime baktı. Bacaklarım çıplak olduğundan dolayı baktığını düşündüm. Ama gözlerini hemen çekip gözlerime bakmaya başladı. Eğer bakmaya devam etseydi küçük kırmızı neşteri düşünmeden boynuna saplardım. Güneş'in sapık diye adlandırdığı ve yeni tanıdığım bir adamı bacaklarıma bakması sinirimi bozmuştu.

 

Gözlerimi hemen pilot ve Güneş'e çevirdim. ikisinde de ses yoktu. Hele ki Pilot'un susması bir kıyamet alameti olabilirdi. 10 dakika sonra araba 3 katlı bir evin önünde durdu. Evin demir kapıları otomatik olarak açıldı. Araba evin içine giriş yaptığında etrafa bakmaya başladım ne kadar bakabildiysem. Her yerde uzunuyla, kısasıyla bir sürü ağaç vardı. Sonbahar geldiğinden dolayı hepsi yapraksızdı çam ağaçları hariç. Araba durduğunda ben ve Melek haricinde herkes inmişti. Cambaz bile bizim neden inmediğimizi sogular gibi havlıyordu.

 

Yanımdaki Melek'i hafif dürtüp uyandırmaya çalıştım ama kalkmayıp yüzünü gizliyordu. Arabaya hızla geri binen Pilot Melek'in kulağına yaklaşıp.

 

" Geldik!" Diye bağırmasıyla melek yerinden sıçrayıp kalkmaya çalıştı kolundan tutup yerine geri oturttum. Kafası hâlâ yerinde değildi arabadan olduğumuzu bildiğinden bile şüpheliydim. Gözlerini Ovuşturarak zar zor açıp nerede olduğumuzu algılamaya çalıştı sonradan nerde olduğunuzu anladığı an gözlerini kocaman açarak,

 

" Geldik mi?" Dedi. Kafamı olumlu anlamda sallayıp arabadan indik. Yağmur yağmıyordu. Hızlıca koşup yanıma gelen Cambaz'ı diz çöküp sıkı sıkı sarıldım. Bagajda durduğundan dolayı tüyleri kurumuştu. Ama ben yerler ıslak olduğundan ıslanmıştım.

 

"Sen beni mi özledin?" Yüzünü ellerimle tutup bana bakmasını sağladım ama ağzından sarkan diliyle yanağımı yaladı. Cambaz'dan uzaklaşıp bize merakla bakan gözlere baktım.

 

İlk olarak kollarını birbirine bağlamış ısınmaya çalışan pilot ve Güneş'i gördüm. Melek arkamda durmuş iğrenir gözlerle bakıyordu. Son olarak Savaş'a baktım yüzünde tuhaf bir yüz ifadesi vardı. Hatta biraz gülümsemişti. Bu soğuk havaya rağmen üstündeki takımla hiç üşümüyormuş hatta yazdaymışız gibi rahattı. Yüz ifadesinin yeni farkına varmış gibi hemen eski çatık kaşlı sinirli haline geri döndü. Sağ bileğindeki pahalı olduğu belli olan saatte bakmaya başladı. Galiba normal hali böyleydi sinirli ve çatık kaşlı, gülümsediğine sadece iki kez şahit olmuştum.

 

"Burdan." Savaş'ın eliyle gösterdiği taşlı yolda Cambaz'ın tasmasından tutup eve yürümeye başladık. Eve yaklaştıkça her yer daha da güzelleşiyormuş gibiydi. Ağaçlar düşündüğümden daha uzun, çam ağaçları daha çoktu büyük bir bahçesi vardı biraz ötede tek başına duran büyük bir ağaç vardı tek başına orda durması ve diğer ağaçların birbirinin yanında olması tuhaftı. Hava kararmak üzereydi ama sabah olduğunda daha ayrıntılı bakma şansım olucaktı. Çok güzel bir evde yaşayacaktık en azından bu iyiydi. Müzik sesi geliyordu. Eve yaklaştıkça da artıyordu. Önümüzdeki merdivenlerdende geçip siyah çelik kapının önünde durduk. Savaş kapının zili ne işaret parmağıyla basıp geriye çekildi. Fakat kapıyı açan hiç kimse olmadı. Tekrar bu sefer uzun uzun çaldı fakat yine açan olmadı.

 

"Kimse evde yok mu?" Sorduğum soruyla bana döndü.

 

"Var, fakat müzikten dolayı duymuyorlar." Verdiği cevaptan sonra cebinden çıkardığı kilitle kapıyı açıp içeriye ilk giren kişi oldu. Kapının ardında sadece biz kalmıştık.

 

"Adam zengin ama kapısını açan yok. Rezalet." Pilot'un dediğine güldüğümüzde içeriye ilk adımı o ve elimden tasmasını aldığı Cambaz attı. Ardından Güneş girdi.

 

" Bize güzel günler ver."dedi Kısık sesle söylediğini galiba bi tek duymuştum. Melek ile biz geride kalmıştık elini tutup kapının önünde durduk. İçeriden keman sesi duyuldu. Savaş kapının az ötesinde durmuş girmemizi bekliyordu. Okyanus gözlerinde yine aynı güven veren bakışlar vardı.

 

Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini,

Duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini

 

Emel sayın'nın naif sesinden duydum ki unutmuşsun gözlerimin rengini çalıyordu. Ve ben yine takılı kalmıştım onun okyanus gözlerinde.

 

Yazık olmuş o gözlereden sana akan yaşlara,

Yazık olmuş o gözlereden sana akan yaşlara

 

Gözlerimi zar zor gözlerinden çekip yanımdaki Melek'in gözlerine baktım.

 

"Her şey çok güzel olucak." Dedim kısık bir sesle.

 

"Olucak, olucak mı?" Dedi tereddütle. Kafamı olumlu anlamda yavaşça salladım. Derin nefes alıp kapıya ilk adımını attı bende arkasından ilk adımımı attım. Umarım bu ev bize bir yıl boyunca hiç hüzün yaşatmazdı. Bir yıl sonra buradan çıktığımızda hiç bir hüzün hatırlamadan çıkardık.

 

Tuttuğum nefesimi verip kapıdan ilk adımımı attım. Ardımdan Savaş kapıyı kapatıp sağ elini uzatıp geçmemi bekledi. Sağa dönerek yürümeye başladım solumda yukarıya çıkan ahşap merdivenler vardı. Merdivenlere çokta uzak olmayan salona girdiğimde ilk olarak bahçeye çıkan baştan aşağı camdan bir duvar gözüme çarptı. Yağan yağmurun camda bıraktığı ses buraya kadar geliyordu. Gözüme salonda Yanan şömineye çevirdim. Yanan şöminenin turuncu ve kırmızı ışığı pekte aydınlık olmayan salona hoş bir hava katıyordu. salonda en kenarda bir piyano vardı. Salonun büyük olduğu hatta bizim evin bütün odalarının metrekaresini toplamı olduğuna kanaat getirmiştim. En sağda uzun ve 8 kişilik masa vardı.

 

Gözlemlemeyi kesip ayakta duran Pilot, Melek ve Güneş'e döndüm. Hala salona girmemiş, ayakta duruyorlardı.

 

" Cambaz nerde?" Dedim.

 

"Bahçeye çıktı." Dedi Güneş. Şöminenin yanında yuvarlak meşe ağacından yapıldığı belli olan bir masa vardı. Masanın etrafını saran geniş L koltuk ve tekli bir koltuk vardı. Savaş gidip masanın üstünde duran kumandayı alıp bir tuşuna basıp şarkıyı kapattı. Yukardan bağırış sesi geliyordu. Savaş cebinden telefonunu çıkarıp bir kaç tuşa basıp kulağına götürdü. Telefon çalmaya başladığında yukardaki sesler kesildi.

 

"Aşağıya inin."diyip telefonu kapattı. Arkamızda kalan merdivenlerden sesler gelmeye başladığında hepimiz merdivenlere bakmaya başladık. İlk olarak Pilot'un boylarında mavi gözlü kestane rengi kısa saçlı bir adam girdi. Kaşında ve dudağında bazı yaralar vardı sanırım kavga etmişti. Güneş'e bakar bakmaz gözlerini önce şaşkınlık ardından sinir bürüdü.

 

Ardından benim gibi yeşil gözlü koyu renkli saçlı bir kadın girdi salona boylarımız sanırım aynıydı. Mavi gözlü olan adam hepimize tek tek sert bir şekilde bakmaya başladı. Gözlerine baktığım kısacık anda bana bir şeyler hatırlatır gibi oldu. Yanında dik durmaya çalışan ama korkak gözlerle bize bakan kadına baktım. Ama kadın Savaş ve yanındaki adam hariç hiç kimseyle göz teması kurmuyordu.

 

"Ateş nerde?" Dedi Savaş.

 

"Dışarda odun kırıyor, gelir şimdi." Mavi gözlü adamın verdiği cevaptan sonra kapı açılma sesi geldi camdan duvarın iteklene bilen kapısını açan adamın üstünde siyah bir yağmurluk ve elindeyse odunlar vardı. Uzun boyuna rağmen yağmurluk ona büyük gelmişti. Yağmurluğuyla kafasını kapatmıştı ve yüzünü göremiyorduk. Elindeki odunları şöminenin yanında duran küçük demirden sepetin içine koydu. Bizi hâlâ fark etmemişti üstündeki yağmurluğu çıkarıp koluna aldı.

 

Ama, ama bu yüz benim daha sabah sahilde tanımadan konuştuğum adamın yüzüydü. Kulağındaki kulaklığı çıkarıp. Elleriyle yüzüne düşen saçına parmaklarıyla geriye ittekleyip düzelti. kafasını kaldırıp bize bakmaya başladı. Yeni fark etmiş olacak ki şaşırmıştı. Bakışlarımız kesiştiğinde kaşları havalanmıştı. Adının Ateş olduğunu yeni öğrendiğim adamın bakışları Savaş'a döndü.

 

" Sonunda herkes burda. Hepiniz lütfen masaya oturabilir misiniz?" Dedi Savaş herkes tek tek masaya oturmaya başladı. Masanın karşısında dev gibi bir televizyon vardı. Masanın üzerinde duran tabakta bir kaç elma, portakal vardı.

 

Yanımda Melek onun yanında Güneş son olarakta Pilot oturmuştu. Mavi gözlü olan adamın karşısında güneş oturmuştı Güneş'e kin dolu bakışları vardı hata elinde olsa öldürebilirmiş gibi bakıyordu. Yeşil gözlü kadının karşısında Pilot oturmuştu. Kadının korkak bakışları azda olsa değişmiş yerini yanında olan kişilerden dolayı güven gelmişti. Ateş ile Melek karşılıklı otumuşlardı. Hala şaşkınca bana bakıyordu. Benim karşımda hiç kimse yoktu karşımdaki sandalye Savaş'ın sandalyesiydi ama o sandalyesini.çekip masanı başına oturdu. Oturmasıyla bütün bakışları üstünde topladı.

 

"Bunlar kim Savaş?" Mavi gözlü adamı resmen ağzından kelimeler iğrenerek çıkmıştı.

 

"Bir yıl boyunca beraber yaşayacağımız insanlar." Savaş'ın beraber kelimesini vurgulayarak söylediği sözden sonra mavi gözlü adam kollarını önünde bağlayıp sırtını sandalyeye yaslayıp konuşmamayı seçti. Sanırım bir yıl kadar beraber yaşayacağımızı biliyordu bundan dolayı susuyordu.

 

"Tanışma faslına siz mi geçersiniz yoksa ben mi tanıştırayım."dedi Savaş ama hiç birimiz ne konuşabiliyorduk nede herhangi bir kelime edebiliyorduk.

 

"Tamam öyleyse. Ama öncelikle," Dedi Savaş kollarını masaya yaslayıp.

 

"Bu masada oturan her biri ile amacımız aynı, hepimiz adalet istiyoruz, çektiğimiz acının karşılığını yani intikam istiyoruz."dedi duygusuz bir şekilde.

 

"Bu grupun kurucusunu yani liderini acil zamanlarda göreceksiniz. Onun tüm işlerini ben yönetiyor olucam." Kurucusu dediği adamı veya kadını hiç görmemek kötü olucaktı.

 

"Kim bu bay ikinci gizem peki." Pilot'un şakayla karışık söylediğine Savaş'ta sahte bir gülümsemeyle eşlik etti.

 

" Erkek olduğunu söylemedim." Dedi ve eliyle Pilot'u gösterip konuşmaya başladı.

 

"Az önce konuşan kişi adı Pilot. Araba kullanma konusunda baya becerikli. Dövüşte fena sayılmaz." Pilot sırtını dikleştirip başını selam verircesine salladı.

 

"Karşısında oturan kadının adı Deva doktorluk 2. sınıf okuyor ve iyi bir keskin nişancı." Yüzünde sahte bir gülümsemeyle bakışlarını hepimizin üzerinde hızlıca gezdirip yanında duran mavi gözlü adama baktı.

 

"Bir diğer kadınlardan adı Güneş. Yeteneği harika bıçak kullanması." Güneş yerinden bir milim kımıldamayıp karşısında oturan adama kinle bakıyordu.

 

"Güneş'in karşısında oturan adamın adı Jir. En çok dil bilen ve aramızdaki ikinci hacker." Dayak yemiş hali ve pis pis bakması haricinde bu kadar şey bilmesi şaşırtıcıydı.

 

"Ufaklığın adı Melek. Yaşının küçük olduğuna aldanmayın o bir bilgisayar uzmanı." Melek gülümseyip Savaş'ı haklı çıkarmak istiyormuş gibi kafasını salladı.

 

"Ateş, bir boksör, bir dövüş uzmanı nerdeyse her dövüş sanatına hakim. Silah kullanmaktada fena sayılmaz" Dedi. Ateş'in gözündeki şaşkınlık git gide yok oluyordu. O da kafasını sallayıp önüne döndü.

 

"Son olarak Kara Akrep uzmanlık alanı silah kullanması ama başka becerileri de var." Hiç tepki vermeden Savaş'ın yüzüne bakıyordum.

 

"Beni hepinizin tanıdığını düşünüyorum. Birbirinizin hakkında bu kadar şey bilmeniz yeterli. Bir yıl kadar bu evde yaşayacağız. Eğer intikam planımız düşündüğümden erken biterse daha hızlı eski hayatlarınıza dönersiniz." Dedi Savaş. Oturduğumuz sekiz kişilik masa bana birşeyler anımsatıyor gibiydi. Neden böyle hissettiğini bilmiyordum ama kafam allak bullak olmuştu.

 

" Daha uzun sürerse peki?" Güneş'in haklı sorusuyla Savaş'ın ne diyeceğini merak etmiştim doğrusu.

 

" Daha uzun sürerse daha uzun kalırsınız. Daha kısa sürerse daha kısa kalırsınız bu kadar basit." Güneş ağzını açıp bir şey diyecekti ki.

 

"Bu intikam planında kan, kin, nefret ve sayamadığım bir çok duygu bir çok olay yaşanılacak. Bazılarınızın midesini kaldıramayacak olaylar yaşanılacak. Fakat ben bunu sözleşmede belirtmiştim ve hepimiz imzaladınız." Bizimle beraber diğerlerinin de sözleşmeyi imzaladıklarınfan haberim bile yoktu.

 

"Kendinizi her olaya karşı hazırlıklı tutun. Hayat bu nerde ne zaman ne olacağı belli olmaz." Haklıydı yaşadığımız hayatlar pekte güvenilir bir hayat değildi. Savaş'ın da dediği gibi nerde ne olacağı asla bilinmiyordu.

 

" Savaş bu evde 5 oda var. 3.katı zaten kullanmıyoruz. Biri senin çalışma odan. Diğerlerinde biz kalıyoruz. Ben hiç kimse ile aynı odada kalmak istemiyorum." Dedi Jir. Konu ne ara kalacağımız odaya gelmişti anlayamamıştım. 3.katı neden kullanmadıklarını merak etmiştim. Jir'in bu kadar net olması ve Savaş'ın bu kadar sakin olması şaşırtıcıydı.

 

" Farkındayım her bir odada iki kişi kalacak ve buna da itiraz hakkınız bulunmamaktadır."

 

" Kim kim aynı odada kalıcak peki." Dedi Ateş bu kadar sakin olması bu ortamdaki herkese lazım olan tek şeydi.

 

" Kim kimi isterse. Odalar iki kişinin kalması için fazlasıyla geniş." Savaş'ın cevabından sonra herkes birbirine bakmaya başladı.

 

" Melek ve Güneş aynı odada ben ve Akrep ile aynı odada kalalım." Dedi Pilot gülümseyen yüzünün yerini sert bir yüz ifadesi vardı.

 

"Olmaz." Pilot'un öngörüsünden hemen sonra Deva'nın itiraz etmesiyle birlikte ona bakmaya başladık.

 

"Neden ki?"dedi Güneş. Deva sanki başka bir sebebi varmış ama söylemek istemiyormuş gibiydi. Gözleri az da olsa kızarmaya hatta dolmaya başlamıştı sanırım bu soru onu baya üzmüştü.

 

"Tamam ben ve Deva, Melek ve Güneş aynı odada kalsın. Bu kadar basit." Dedim Deva minnet dolu bakışlarla bana bakmaya başladı. Ateş Deva'nın dolan gözünü gördüğü an çenesi kasıldı. Masanın üstünde duran eli yumruk halini aldı. Pilot'a baktığımda sinirli bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Peki baylar siz hangi odada kim kim kalıcaksınız?" Dedi Güneş.

 

"Siz kendi odanızı bulduğunuza göre gerisini biz hallederiz zerık." Dedi Jir. Güneş dahil hepimiz zerık kelimesinin anlamını bilmediğimizden anlamayan gözlerle Jir'e bakıyorduk.

 

"Zerık ne demek ki?" dedi Melek merakla.

 

"Zerık şu demek ufaklık." Dedi Jir Güneş'e gözlerini kısarak bakmaya başladı.

 

" Kürtçe de cadı demek." Dedi Jir. Güneş'in bakışları yerini nefrete bıraktı.

 

"Sen nesin acaba psikopat dış görünüşlü."

 

"Benmiyim psikopat görünüşlü." Dedi Jir. Ardından histerik bir kahkaha attı.

 

"Evet sensin. Kaç dakikadır tanışıyoruz ama sen iğrenç bakışlarını üstümden çekemiyorsun. Sebep ne bir pislik olman mı?"dedi Güneş. Jir'in kahkahası yerini sinirli bir yüz ifadesine bıraktı.

 

"Sebep seni sevmemem. Senden hoşlanmam. Anladın mı zerık?" Jir'in bu kadar dobra olması Güneş'in bu kadar dobra olmasıyla yarışır gibiydi. Birbiriyle nasıl geçineceklerini bilemiyordum.

 

"Duygularımız karşılıklı piskopat." Dedi Güneş. Birbirlerine attıkları nefret dolu bakışları ortamı daha fazla gergin bir hale getiriyordu.

 

"Bir yıl boyunca böyle çocukça hareketlerde bulunup hayatı birbirinize zehir mi edeceksiniz? Hatırlatırım bu evde sizinle birlikte altı kişi daha yaşıyor ve siz bu altı kişinin bu gergin ortamı çekmesinden başka bir boka yaramıyorsunuz." Savaş'ın sert sesi gerginliği bir bıçak gibi kesmişti. Jir Savaş'a sinirle bakıp sertçe sandalyesini itekleyip merdivenlerden yukarıya çıktı. Ardından sertçe kapanan kapı sesi geldi. Yanımda oturan.

 

"Ben ve Savaş aynı odada kalıyoruz. Pilot ile Jir aynı odadaya düşüyor." Dedi Ateş. Sakin sesinden geriye hiç bir şey kalmamıştı. Sesinden de anlaşılıyordu ki o da sinirlenmişti. Ama siniri az önceki tartışma mıydı yoksa Deva'nın gözlerinin dolmasımıydı bilmiyordum.

 

"Kabul edeceğini düşünmüyorum." Dedi Pilot.

 

"Jir'in kabul etmek veya etmemek gibi bir tercih hakkı yok. İmzaladığınız sözleşmeleri oda imzaladı. Hem konuşurum ben onunla" Dedi Savaş ciddiyetle.

 

"Pilot eğer Jir ile aynı odada kalmak istemesen odalarımızo değişebiliriz." Dedi Ateş.

 

"Gerek yok, sağol." Pilot'un gülümseyerek söylediklerine Ateş kafasını anlayışla salladı. Pilot gülümserken gamzeleri de çıkmıştı ve aklıma Özgür gelmişti. Küçük yaşta ailesine bakma gibi bir sorumluluk verilmişti ona. Şuan nerde ne yapıyordu bu havada nerde kalıyordu hiç birşey bilmiyordum.

 

"Akrep, Akrep." Kolumdan dürtüldüğümü hisetiğim an kolumdaki elin bileğini tutup ters çevirdim. Kafamı kaldırıp baktığımda Ateş olduğunu gördüm. Bileğini bıraktım. Eliyle bileğini ovmaya başladı.

 

"Elin ağırmış." Diyip gülümseyerek geri çekildi.

 

"Pardon, refleks sadece." Gülümseyerek eliyle merdivenlerin olduğu tarafı gösterdi.

 

"Odanıza çıkalım kızlar." Kafamı sallayıp ayağıya kalktım. Benimle beraber Melek ve Güneş'te kalkmıştı. Masanın başında oturmuş okyanus gözleriyle bana bakmayıp kolundaki saati çıkarmaya çalışıyormuş gibi görünüyordu. Salondan geçip üst kata çıktık. Sola dönüp yürümeye başladık. Aşağıda pilot ve Savaş kalmıştı. Deva mutfağa gideceğini söylemiş ve geri dönmemişti. Ateş bizi bir kapının önünde durdurdu. Arkamızda da kapı vardı ama orasını kimin odası olduğunu bilmiyordum.

 

"Melek ve Güneş siz burda kalacaksınız." Dedi Ateş. Melek ve Güneş aynı anda odaya girip odayı incelemeye başladılar. Ateş geçmem için geri çekildi. İçeriye geçip bende etrafa bakmaya başladım. Odanın büyüklüğü konusunda Savaş'a hak verdim. Oda gerçektende kocamandı. Bir duvarın tümünü giysi dolabı yapmışlardı. Ve ben kaç kanatlı olduğunu sayamamıştım. Arkamda kalan yataklara baktım. Bizim Melek ile yatığımız yatakları toplamı gibiydi. Melek gidip perdeyi çekti neredeyse tümünün cam olduğu bir duvar vardı.

 

"Bu camın bir özelliği dışarıdan asla görünmemesidir. Odanın kendi banyosu da var."dedi Ateş. Kapının yanındaki ikinci kapıyı açıp içirdeki banyoyu gösterdi.

 

"Odanız burası. Gel bakalım Akrep sıra senin odanda."

Dedi Ateş. Melek ve Güneş odanın dolaplarını açıp içindeki bazı kıyafetlere şaşkınlıkla bakıyordu.Güneş kafasını kaldırıp ban baktı.

 

"Gelmemi ister misin Akrep?" diyip elindeki gece kıyafetini kenara bıraktı.

 

"Hayır sağol Güneş." Erkeklere güvenmek bir yana dursun yanlarında bulunmayı bile istemiyordu. Pilot bu söyledklerimin dahilinde değildi tabiki. Güneş baştan aşağıya Ateş'i süzüp önüne dönüp dolabı karıştırma işine geri döndü.

 

"Bunlar bizim bedenimize oluyor. Ama nasıl oha ayakabımızın numarası bile aynı." Melek'in şok olmasını keyifle izliyordum. Ama bende şaşırmıştım nerden bile bilirlerdiki bedenimizi, ayakkabı numaramızı.

 

"Bunları sizi araştırırken bulduğumuz ufak tefek şeyler. Merak etmeyin bu kıyafetlerin hiç birini biz almadık hepsini Deva aldı."dedi Ateş. Araştırırken demişti bizi araştırdıklarını tahmin etmiştim ama bu denli detaylı araştırmalarını beklemiyordum. Kapıdan çıktığımızda önümüzdeki kapının ardındaki odanın bizim olacağını düşünüyordum ama Ateş o odayı geçip yürümeye başladı. Ateş'i takip etmeye başladım.

 

"Geçtiğimiz odada kimin?" Dedim merakla.

 

"Jir ve Pilot'un odası orası." Şaşırmıştım doğrusu. Güneş ile karşılaşmaları ikisi içinde iyi olmayabilirdi.

 

"Umarım hiç karşılaşmazlar. Ne kadar imkansız bir şey olsada." Dedi. Melek ve Güneş'in odasından biraz ötede sola dönüp bir kapının önünde durduk. Kapıyı açıp geri çekildi. Hızlıca odaya geçtim. Bu kadar nazik bir adamın insan öldürmesi bir katil olması veya olabilme ihtimali asla inanılır değildi. Oda resmen ikiye bölünmüştü. Bir yarısı siyah çarşaflar, siyah yatak ve baş ucunda duran küçük lambalar hepsi siyahtı. Diğer taraf ise bütün renklerin olduğu bir gökkuşağı gibiydi. Fakat renkler o kadar güzel ve göze batmayan bir şekilde dizayn edilmişti ki asla göz yormuyordu. Diğer odadaki gibi büyük bir dolap ve banyo vardı.

 

"Odan burası Akrep." Ateş'in dediğiyle ona döndüm. Adının Ateş olması karakterini yansıtan bir isim değildi. Ateş ismi öfke, hırs ve kin gibi kelimeler çağrıştırıyordu bana ama karşımdaki adam tam tersi sakin yapıda bir insandı.

 

"Dünya ne kadar küçük değil mi? Yarım saat oturduğun bir adamla aynı evde bir yıl boyunca yaşayacaksın." Dedi Ateş söylediği her söze katılıyordum.

 

"Haklısın çok küçük." Elimi öne uzattım.

 

"Tanışmamıştık, ben Akrep biraz tuhaf bir isim ama idare edeceksin artık." Gülümseyip elini öne uzattı ama sıkmadı. Yumruk haline getirdi elini bende elimi yumruk haline getirdim. Ve yumruklarımızı birbirine vurup geri çektik.

 

"Adım Ateş duymamışsındır diye söylüyorum." dedi sevecen bir şekilde.

 

"Peki bay Ateş tanıştımıza memnun oldum."

 

"Bende öyle bayan Akrep." Gülümseyip giysi dolabının herhangi bir kanadını açıp içinde rahat bir şeyler aramaya başladım ama hepsi kısa etekler, dar pantolonlar, bluzlar. gece elbiseleriydi ve açık saçık gecelikler. Aslında başlarda anlamalıydım Deva'nın giydiği kısa şık etekten ve bluzdan ama hiç umursamamıştım.

 

"İki sorum var. Birincisi nerden bilebilirdiniz ki benim burda, Melek ve Güneş'in diğer odada kalacağını ve ikinci sorum rahat bir şeyler yokmu?" Dedim. Ateş gelip dolabın üçüncü kanadını açıp içinden bir şeyler aramaya başladı.

 

"Savaş sizin bu odalarda bu kişilerle kalacağını söyledi.

Bizde ne dediyse onu yaptık." Diyip dolaptan çıkardığı siyah bir şortu ve uzun gri bir tişört elime verdi. Üzerime tutuğum tişört bu boyuma rağmen bana uzun gelmişti hatta elbise gibi bir şey olmuştu.

 

"Kendi tişörtünü mü verdin? Bu niye bu kadar uzun." Gülüp elimdeki tişörtü alıp bu sefer o üzerine tuttu. Ve üzerinde baya oturmuştu.

 

"Bunu ben almıştım Deva hep gösterişli şeyler aldı. Bende sade bir tişört ve altına şort aldım. Hani belki tişörtü kendi bedenime göre almış olabilirim, yani belki bir ihtimal." Dedi. Tişörtü elime verip kapıya doğru yürümeye başladı.

 

"Sen rahat rahat giyin ben aşağıya gidiyorum." Dedi Ateş. Kafamı sallayıp gülümsedim. Kapıyı açıp odadan çıktı. Hâlâ üstümde olan deri ceketi çıkarıp boy aynasında kendime baktım kolumdaki dövmeler giyeceğim tişörtten görünücekti fakat umrumda bile değildi. Kimsenin de önemseyeceğini düşünmüyordum. Çabucak üzerimdeki elbiseyi çıkarıp şortu giydim. Tişörtü giymeye başladığım an kapının tıklatılma sesi geldi.

 

"Gelme." Dememe rağmen kapı açıldı ve odaya tanıdık çikolata kokusu dağıldı. Savaş'ın beni bu halimle görme ihtimali göz önünde bulundurarak daha hızlı bir şekilde giyinmeye çalıştım ama bir türlü tişört kafamdan girmiyordu.

 

"Yanlış giyiyorsun tişörtün kol kısmını değil baş kısmını başından geçirmen gerek." Savaş'ın dedikleriyle tişörtü çıkarıp geri giymeyi denemek geldi aklıma ama kafamdan aşağıya sarkan uzun tişörtüm üzerimi az da olsa kapatığından ve karşısında yarı çıplak kalmaktansa hemen bu fikrinden vazgeçtim. Sonunda kafamı geçirdim derken karşımda tişörtü eteklerinden tutup düzelten Savaş'ı görmemle geriye kaçtım. Bu sefer ben çatık kaşlarla ona bakıyordum.

 

"Ne yapıyorsun?"dedim sinirle.

 

"Yardım ediyorum." Dedi rahat bir tavırla.

 

"Yardım etmeni istemedim hem gelme dememe rağmen ne diye girdin odaya." Sinirim geçmek bilmiyordu.

 

"Yardım ettim çünkü tişörtün kolunu kafandan geçiriyordun. Odaya girmeme gelirsekte gel diye anladım ve girdim." Dedi. Haklı olması daha da sinirlerimi bozmuştu. Savaş'a arkama dönüp boy aynasından görüntüme baktım. Tişört dizimden azıcık yukarıdaydı ve neredeyse şort görünmüyordu. Aynadan Savaş'a baktım oda bana bakıyordu. Saçları hafif dağılmış, ceketini çıkarmış beyaz gömlekle kalmıştı. Gömleğin kollarını yukarı doğru katlamıştı. Sol bileğindeki saati çıkarmış ve dikenli tel dövmesi ortaya çıkmıştı. sağ bileğimdeki dövme ile aynıydı. Bir an onun da intihar ettiğini düşündüm ama umarım sadece bir düşünce ile kalırdı. Aynadan bakışlarımız kesişti.

 

Birden bu sabahki gördüğüm rüya aklıma geldi. Mezarda sekiz tane gül olması babamın söyledikleri ve baltanın yüzüme inmesi. Yap-boz parçları bir araya geliyormuş gibiydi. Yatağa doğru yürüyüp oturdum. Ne demişti tam olarak. Gözlerimi kapatıp söylediklerini hatırlamaya çalıştım."O yalandan ailen olacaklara pek güvenme canım kızım çünkü onlar senin sonun olucak. Sizin sonunuz olucak." Ben bizim sonumuz olucak kişilerle aynı evde yaşamayı kabul etmiştim. Gözlerimi açıp ellerimle yüzüme gelen saçımı hırsla arkaya doğru attım.

 

"Akrep iyi misin?" Odada varlığını unutuğum Savaş'ın sesiyle irkilip kafamı kaldırdım. Yanıma yaklaşmamaya çalışıyormuş gibiydi. Deva'nın benim yatağıma çok olmasada uzak duran yatağına oturup okyanus gözleriyle her hareketimi izlemeye başladı..

 

"İyi- iyiyim." Sesim titremesiyle yine çatıldı kaşları. Ama bu sefer daha çok meraktandı.

 

"İyi değilsin."dedi anlamayarak ona baktım.

 

"İyiyim dedim."

 

"İyi değilsin, bir şey mi hatırladın." Yutkunarak kafamı iki yana hızlıca salladım.

 

"Sen niye geldin." Dedim konuyu değiştirme amaçlı.

 

"Yemeğe beklediğimizi söylemeye gelmiştim. Eğer hazırsan inelim." Dedi. Kafamı sallayıp kapıdan ilk ben çıktım ardımdan Savaş çıktı. Merdivenlerden aşağıya inidiğimizde bütün gözler bize döndü. Ateş gülümseyerek bana bakıyordu aynı gri tişörtten giymiştik. Yüzüme sahte bir gülümsemeyle karşılık verdim. Evin içi sıcak olduğundan hiçbiri kalın giyinmemişti. Savaş'tan hızla uzaklaşıp Melek'in yanına oturdum.

 

"Daha uzun bir şey yok muydu halı gibi mesela." Pilot'un kulağıma eğilerek söylediklerinden sonra koluna vurdum.

 

"Çok iyi oldu bence."dedim tişörtümü göstererek.

 

"Halı konusunda ciddiyim altındaki şort zar zor görünüyor. Yani altın çıplak olsaydı da göremezdik. Halıyı etrafına sarardın sonra aynaya bakarsın ve ayy ne güzel oldu kız falan derdin" Dedi. Sonra kaçar adımlarla yanımdan uzaklaştı. Bu sözleri az önce hatırladıklarımın yanında beni gülümsetmeye bile yetmiyordu.

 

Masada yedi kişi tek vardı. Deva'nın nerede olduğunu bilmiyordum. Şuan masanın etrafında oturan her biri nerdeyse tişört giymişti bu sonbahar mevsimine rağmen. Ama aramızdaki en şık olan Güneş'ti. Altına giydiği lacivert şort ve üstüne giydiği kısa beyaz tişört ile mavi gözlerini ortaya çıkmasını sağlamıştı. Jir Güneş ile göz teması kurmuyor sandalyesinde somurtarak oturuyordu. Savaş onunla konuşmuştu sanırım. Nerde olduğunu merak ettiğim Deva elinde tencere ile salona girdi.

 

Getirdiği tencereyi açıp kaselere çorba doldurmaya başladı. Herkese doldurup Ateş ile Jir'in arasındaki sandalyeye oturdu. Şuan masada sekiz kişiydik mezarda bulunan sekiz tane gül gibi. Bu masada oturan insanlar nasıl birbirinin veya benim sonum olabilirdi anlamıyordum. Sadece bir rüya olduğunu en azından gerçekleşmeyeceğini düşündüm.

 

"Yesene yemeğini Akrep." Savaş'ın dediğiyle yüzüne bakmadan çorbadan bir kaşık alıp içtim. Çorbanın acı olması boğazımı yaktığından dolayı öksürmeye başladım. Öksürük krizine girmiş gibi durmadan öksürmeye devam ediyordum. Kimin uzatığını göremediğim bardaktan büyük yudumlar almaya başladım. Elimdeki bardağı geri masaya bıraktım kafamı kaldırdığında herkes gözlerini üzerime dikmişti.

 

"İyi misin Akrep?."

 

"İyi misin abla?" Melek ve Güneş'in sorduğu sorulara. Kafamı olmuştu anlamda salladım.

 

"Çorbanın acı olmasından dolayı öksürdüm."dedim. Deva'nın üzgün bakışlarıyla kesişti gözlerim.

 

"Ben bilmiyordum bilsem bu kadar acı yapmazdım." Dedi Deva.

 

"Senin bir hatan yok bilmemen normal." Gülümseyip masada sürahiye uzandım ama benden önce davranıp bardağımı Jir doldurdu. Doldurduğu bardaktan bir kaç yudum daha aldım. Deva hızla kalkıp mutfağa doğru koşar adımlarla yürümeye başladı. Herkes yemek yemeyi bırakmıştı.

 

" Neden bakıyorsunuz uzaylı görmüş gibi. Yesenize yemeğinizi."dedim. Jir ve Pilot yemek yemeye geri dönmüştü. "Sizde Melek, Güneş, Ateş lütfen." Kafamı Savaş'a çevirip." Sende ye."dedim ama beni duymuyormuş gibiydi. Sandalye çekme sesi geldi kafamı kaldırıp baktığımda Deva elinde bir kap çikolata ile yerine oturmuş, kabı bana doğru uzatmıştı.

 

"Çikolata getirdim. Acı dokunan biri çikolata seviyordur diye düşündüm. Biraz saçma bir düşünce olduğunu kabul ediyorum ama her kadın çikolata seviyordur." Dedi ve elindeki kabı önüme koydu. Üzgün bakışları olan bir kadındı ama yüreğindeki iyiliği hissediyordum.

 

"Severim sağol" Dedim Deva beni doyurmanın mutluluğu ile sandalyesine geri oturdu.

 

"Çikolata komasına girersen sana bakmam haberin olsun." Dedi Pilot.

 

"Bakma ben kendime bakarım." Diyip kabın ağzını açıp çikolatayı ekmeğe sürmeye başladım ve bazen kaşıkla bazen ekmek ile çocuk gibi yemeye başladım. Biraz vahşice yemiş olabilirdim. Doyduğumda kabın kapağını kapatıp sırtımı sandalyeye yasladım. Masadaki herkes iğrenir gibi bakıyordu.

 

"Bakmasanıza öyle."

 

"İğrenç bir şekilde çikolata yiyorsun ama benim de canım çekti versene kabı." Dedi Pilot. Kabı masadan çekip elimle sıkı sıkı tutmaya başladım.

 

"Bu sadece benim Pilot. Hem bana iğrenç dedin ne diye vereyim sana kabı." Ayağa kalkıp mutfağa doğru hızla gittim tabi çikolata kabım ile.

 

Hepimiz salonda yanan şöminenin etrafında oturmuş Savaş'ın konuşmasını bekliyorduk. Önümüzdeki masanın üzerinde açılmamış viski şişesi ve yanında duran dört tane kadeh vardı. Galiba bizi hesap etmedikleri için dört kadeh vardı. Galiba bizi hesap etmemişlerdi.Savaş elinde kağıtlarla ilgileniyordu. Jir uzanıp şişeyi eline alıcaktı ki Savaş şişeyi ondan uzaklaştırıp masanın diğer ucuna bıraktı.

 

"Bir kaç hafta birbirimizi tanıyıp güvenmeniz lazım. Sevmeksekte saygı göstermeyi öğrenmeniz lazım. Bu yolda hiç biriniz birbirine ihanet etmeyeceğine inanmak istiyorum. Hiç birinizin kendi canını veya birbirinizin canını yakmayacağına inanmak istiyorum. Eğer bu dediklerim olursa bundan sonra İntikam planımızı uygulamaya başlayacağız." Dedi Savaş ciddiyetle.

 

"Kin, nefret, intikam bunlar ağır duygular... Sizi bu duyguların yönetmesine izin vermeyin. Duygularınızın aklınızı ele geçirmesine izin vermeyin. Siz yönetin duygularınızı ele geçirin aklınızı. Eğer aklınızı, duygularınıza hakim olamazsanız kendi kendinizi yakar, kül edersiniz." Dedi Savaş.

 

"Birbirinizin eksiklerini giderin. Mesala biriniz silah iyi kullanamıyorsa ona silah kullanmayı öğretin, dövüşte iyi değil mi ona dövüşmeyi öğretin birbirinize yardımcı olun. Aşağıdaki katta bir salon var ses geçirmeyen yerde silah atışları yapabilirsiniz. Spor salonunda da dövüşebilisiniz." Dedi Savaş. Aşağıya inen merdivenlerin farkındaydım ama bu kadar şeyin orada olduğunu bilmiyordum.

 

"Uzun bir yol olucak bu yol. Ama biz bir birlik olursak, beraber hareket edersek bu savaştan kazanarak çıkarız. Ama tam tersi birlik olamayıp kendi başımıza iş yaparsak o zaman kaybederekmiş olarak çıkarız." Resmen batarsak bir, bir kazanırsak beraber diyordu. Elindeki kağıtları kaldırıp.

 

"Bu kağıtlarda sizin intikam almak istediğiniz kişiler var. Hayatınızın en acı dönemlerini yaşatan insanlarla alakalı her şey var. Şuan nerde, hangi durumda, ne yaptığı yazıyor. Kağıtları şuan vermemem ama aranızda kişilerden kimin intikam sırası gelirse o alıcak." O kağıtların herhangi birinde babamla ilgili tüm bilginin olması korkutucuydu. Hem deli gibi onları almak istiyor hemde elimi bile sürmek istemiyordum.

 

"Şimdilik bilmeniz gerekenler bunlar." Diyerek tekli koltuğa oturdu.

 

"Okulum ne olucak?" Melek'in sorusuyla Savaş'a döndüm.

 

"Buraya yakın özel bir okul var artık orda okuyacaksın." Dedi Savaş. Melek'in gözleri şaşkınlıkla açılmıçtı.

 

"Özel okul mu?" Dedi Melek. Savaş olumlu anlamda kafasını salladı.

 

"Gitmediğn günlerde de derslerinden geri kalmaman için özel hoca tutarız." Dedi Savaş.

 

" Peki. Ne zaman başlayacam yeni okuluma?"

 

"Yarın başlarsın."Melek daha da şok olmuş bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Ben bile şaşırmıştım.

 

"Peki ben gidip uyuyayım yarın yeni okulumda ilk günüm malum geç oldu. Hadi iyi geceler." Dedi Melek. merdivenlere koşarak çıktı.

 

"Heyecandan uyuyacak sanki?" Dedi Pilot. Bu sefer kendisi uzanıp viski şişesini eline aldı.

 

"Var mısın yarışa?" Bana sunduğu teklife kafamı yavaş yavaş salladım.

 

"Var mı başka viski şişesi?" Dedi Pilot Jir ayağa kalkıp daha önce gördüğüm ama pekte önemsemediğim dolabın kapağını açıp içinden bir kaç viski şişesi çıkarıp masaya koydu. Elime aldığım şişeyi Pilot ile tokuşturdum. Hepsi anlamayan gözlerle bize bakıyordu Güneş hariç.

 

"Bende varım?" Dedi Güneş şişesini kaldırıp bizimle tokuşturdu.

 

"Ateş üçe kadar say." Ateş yavaş yavaş anlıyordu galiba.

 

"Bir, iki, üç başlar." Ateş'in başlama talimatıyla şişeyi kafama diktim. İlk yudum boğazımı yakmıştı ama içtikçe boğazım alıştığı için daha fazla içiyordum. Kaç yudum içtiğimi bilmiyordum ama nefesim kesilmeye başlıyordu.

 

"Ben bırakıyorum."dedi Güneş. Biz Pilot ile çalıştığımız barda böyle şeyler yaptığımız için alışmıştık. Git gide daha da nefesim kesiliyor ve başım dönüyordu.

 

"Lan yeter boğulacaksınız." Güneş'in uyarısı kazanma hırsımın yanında bir hiç olarak kalıyordu. Daha da içme şansım varmış gibi içiyordum.

 

"Tamam yeter indirin şişeleri."dedi Savaş. Daha fazla dayanamayıp şişeyi dudağımdan çekip masaya bıraktım benimle birlikte Pilot'ta şişeyi masaya bıraktı. Nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum Pilot'a baktığımda o da aynısını yapıyordu.

 

"Ben kazandım."gülüp söylediklerim sinirini bozmuştu.

 

"Siktir git ben kazandım," dedi Pilot şişeyi aynı anda bırakmış olabilirdik ama ilk o dudağından çekmişti.

 

"Soralım. Kim kazandı?" Dedi Pilot. Bizi şaşkınlıkla izleyen gözlere döndüm.

 

"Birşey diyeyim mi? Hayatımda gördüğüm en saçma fakat en eğlenceli oyundu. Boğuluyordunuz lan." Dedi Jir eğlenen bir sesle nerden tanıdık geldiğini bilmiyordum ama gözleri, gülümsemesi bana birini anımsatıyordu."Ve bana kalırsa Akrep kazandı." Gururla kafamı Pilot'a çevirdim.

 

"Yani bana kalırsa berabere." Dedi Deva. Güneş onu baş parmağını kaldırıp onayladı.

 

"Yani pek yakından görmedim ama sanırım ilk şişeyi indiren Akrep'ti." Dedi Ateş resmen beni satmıştı.

 

"Sağolasın canım gardaşım." Dedi Pilot sağ elini sol göğsüne vurarak. Durum berabereydi. Savaş'a baktığımızda düşünmeden.

 

"Berabere."dedi. İnsan bir düşünür hangisi daha erken indirdi diye ama o hiç düşünmeden pat diye berabere dedi.

 

"Ben kazandım." Dedim Pilot'a.

 

"Ben kazandım."dedi beni taklit ederek.

 

Pilot ile baya bir inatlaşmıştık. Bir kaç saat yanan şöminenin etrafında baya içmiştik. Deva içmeyeceğini söyleyip yukarı çıkmıştı. Jir ve Güneş birbirine bakıp bakıp zerık ve psikopat diyordu. Sonunda Jir'de ayağa kalktı. Ateş'te onunla kalkıp beraber yukarı çıktılar. Pilot'un bir yanınada ben diğer yanınada Güneş oturmuş başımızı omzuna yaslamıştık. Pilot aramızda uyuya kalmış başını başımın üstüne koymuştu. Savaş diz üstü bilgisayara eğilmiş hızlıca tuşlara basıyordu. Arada yanındaki içki bardağından küçük küçük yudumlar alıyordu. Güneş Pilot'u kolundan dürtüp uyandırmaya çalışıyordu ama uyanmıyordu.

 

"Pilot kalk bak sana bir süprizim var." Güneş'in dediğiyle ayağıyla kalkıp Güneş'in sırtına omzunu attı.

 

"Nerde sürprizim?" Pilot'un ağzından kelimeler yuvarlanarak çıkıyordu.

 

"Yukarıda."diyip merdivenlerden yukarı çıkmaya başladılar. Güneş bana döndü.

 

"Akrep sende gelirsin hemen arkamızdan." Dedi Güneş. Aslında Savaş'ın hâlâ sapık olduğunu Ve benim onun yanında güvende olmadığımı düşünüyordü. Kafamı olumlu anlamda salladım.

 

"Bu arada ben kazandım."dedi Pilot gururla. Güneş önüne dönüp Pilot'un yarı ayık bedenini yukarıya taşımaya başladı. Bir ara kalkıp yardım etmek geldi içimden ama benimde pek ayık olduğum söylenemezdi. Elimde bilmem kaçıncı bardakta boşalmıştı. Öne uzanıp şişeyi alıcaktım ama Savaş şişeyi uzaklaştırıp kendi tarafına çekti.

 

"Bu kadarı yeter." Dediğiyle yüzümü kızgın bir hale çevirdim.

 

"Neden ki?" Dedim kızgın yüz ifademi korumaya çalışarak. Ama o yüzünde samimi yarım ağız bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

 

"Neden mi? Çünkü sen sabah kalktığında başın çatlamasın diye. Birde şu yüz ifadeni değiştir Akrep'ten çok bir maymuna benziyorsun." Dediğinde bu sefer gerçekten üzülmüştüm. Sarhoş olunca daha kırılgan oluyordum. Ve şuan Savaş beni kırmıştı. Bana hakaret etmişti.

 

"Maymun sensin pislik." Dediğimle ayağa kalkıp adım attım ama başım döndü. Tutunacak bir şey aradım ama bulamadım tam boşluğa düşmek üzereydim ki iki hayvan gibi kaslı kol belimden tutup düşmeden önce beni tutmuştu. Sıkı sıkı kapadığım gözlerimi açtığımda nefesi yüzüme çarpan Savaş'ı görmemle donmuştum. Okyanus gözleri yüzümün her zerresinde ayrı ayrı geziniyordu. Ama ben sadece okyanus gözlerine bakıyordum. Daha önce ayak parmaklarımın okyanusun kıyısındaki suda olduğunu söylemiştim ama şuan okyanusa kuş bakışı bakar gibi bakıyordum ve okyanus çok büyüktü ucu bucağı olmayan bir okyanustu. Ben okyanusta nasıl yüzülür bilmiyodum.

 

Olayı yeni fark etmiş gibi belime sıkı sıkı sardığı ellerinden kurtulup uzaklaştım. Sendeleyerek geri koltuğa oturdum yada düştüm. Savaş'ta ayakta donmuştu sanki, derin bir nefes alarak karşımdaki tekli koltuğa oturdu sakin bir şekilde bilgisayarı alıp işine geri döndü. Bacaklarımı kendime çekip bağdaş kurdum.

 

"Ne yapıyorsun? bilgisayar elinde sabahatandır başındasın." Dedim kafasını kaldırıp göz ucuyla bana baktı.

 

"İşim var onu hallediyorum." Dedi tabiki dep işi var ama iş tam olarak ne.

 

"İş tamam anladık zaten onu ama ne işi." Bu hesap sorma özgüvenide nerden geldiğini bimiyordum.

 

"İş işte Kara Akrep neyini anlamadın." Dediğinde tek aklımda olan Kara Akrep kelimesiydi.

 

"Neden bana Kara Akrep diyorsun? Sebebini de söylemedin, sahi sebebi ne?" Dememle bilgisayarı kapatıp önündeki masanın üstüne bıraktı. Bardağında kalan son yudumu hızla içip bardağı geri masaya bıraktı.

 

"Sebebi hiç birşey." Dedi. Sözleri hiç inandırıcı değildi. Ve yine konuşmaya başlayacaktım. İçkinin bana bir diğer zararı çenemin düşmesiydi galiba çünkü bu ilk kez oluyordu. Normalde pek konuşmayan ben çenemi tutamıyordum.

 

"Sebebi hiç bir şey değilmi? Peki neden Zeynep değil Ayşe değilde bir hayvanın ismi." Kafasını sol omzuna yatırmıştı. Yanan şöminenin renkleri yüzünün yarısını aydınlatıyordu.

 

"Sebebini belki bir gün öğrenirsin, belki." Dedi.

 

"Ne diye söylemiyorsun anlamıyorum. Söylesen ne olur sanki."dedim.

 

"Bir şey olmayacağı için söylemeyi tercih etmiyorum." sebebini öğrenemediğim için sinirlenmiştim. Bu sefer yavaş bir şekilde ayağa kalktım.

 

"Pislik." Dememle bana bakıp gülümsedi.

 

"Sabah ayık kafayla konuşalım çünkü şuan ne dediğini bence sende bilmiyorsun."

 

"Tam da istediğimi söylüyorum. Sen bir pisliksin."

 

"Öyleyim." Demesiyle daha da sinirlendim merdivenlere ufak ufak yürümeye başladım. Tekrar düşmek en son isteyeceğim şeydi. Arkamı dönüp ona baktım ama sırtı bana dönüktü. Merdiven Trabzanlarına tutunup yukarıya çıktım. Odaları şaşırmadan Deva ile ortak kalacağımız odaya girdim. Odanın kapısını yavaşça Açtım. Odanın içi beyaz küçük lambalarla aydınlatılmıştı. Fakat çoğunluk Deva'nın yatağını üstündeydi. Sanırım karanlık korkusu vardı. Yavaşça yatağıma yürüdüm. Şuan uyumuştu ve uyanmasını istemezdim. Yatağa girip kafamı yastığa koyup tavana baktım. Baktığım tavan mükemmel ötesi bir güzellik taşıyordu. İlk kez gördüğüm parlak bir sürü yıldız vardı. Bu kadar güzel bir tavan hayatımda hiç görmemiştim. Uzansam yakalayacağım bir gece vardı karşımda içerde değil de dışardaymışım gibi hissettiren yıldızlar vardı. Yatağın yanındaki küçük komidinin üzerinde duran telefonu alıp not kısmını açtım. Bu günden başlayarak her gün not alıcaktım. Sarhoş halimle nasıl yazacağımı bilmiyordum ama yazmaya çalışacaktır.

 

"Bu evde ilk gecenin böyle yıldızların altında olacağını söyleseler gülüp geçerdim ama gördüğüm manzara şuan harika, muhteşem ötesi. Bu evde yeni tanıştığımız insanlarla kalmak delice olucak. Ama bir kere o sözleşmeyi imzaladığımız için artık burdaydız. Yeni tanıdığım insanlar hanında pek bir şey söylemeye gerek yok. Bizim gibi insanlar tabi nasıl bir hayatları olduğunu bilmediğimden böyle ön yargılı olmam ne kadar doğru orası tartışılırdı tabi. Ama bir kaç kelimeyle onları anlatsam. Ateş, masum çocuksu bakışları olan bir adam, Jir, sinirli ama sinirinde gizli bir şeyler olan bir adam, Deva, hüzün dolu bakışları olan bir kadın, Savaş'a gelirsek çözemediği okyanus bakışları olan bir adam işte bunlar onlar yani yeni tanıştığım insanlar. Şimdilik bu kadarını yazabiliyorum küçük notçuk..."

 

"Notu kaydetip telefonu komidinin üzerine koydum. Göz kapaklarım ağırlaşmaya başlamıştı. Yeni evimizde ilk gecemdi. Yeni bir insanla oda paylaşıyordum, yeni yatakta yatacaktım. Gözlerimi daha fazla açık tutamadığımdan derin bir uykuya kapadım...

 

.....

 

Merhabalar!!!

 

Nasılsınız umarım iyisinizdir. Beni sorsanız bölümü yayınladığım için çok daha iyiyim.

 

Bölüm ile ilgili sorular:

 

Yeni kişileri beğendiniz mi?(Ateş, Jir, Deva ve Savaş)

 

En beğendiğin yer neresiydi?

 

Umarım bölümü beğenirsiniz. Alttaki yıldız simgesine basıp oylmayı unutmayın. Bide yorum yaparsanız tadından yenmez. Şimdiden teşekkürler..

 

Instagram - aci_intikam_official, Hatice.heja_

 

Sevgilerle....

 

 

Loading...
0%