Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2.Bölüm.

@hatoyzhr

Günlük, bilmem kaçıncı sayfanın sahibi; Yosun gözlü çocuğa.


  


07.05 2020


Yalnızken bile seni düşünmem, neler vaad edersem edeyim, mayısta çiçek açar, dalları çıkmadan solar. Yine evim bomboş, içinde sadece ben ve sen varsın. Bedenin burada değil, ruhen bile yoksun, benimle olmayı seçmezsin.


Etrafımda kimsem olamaz, bileklerimi kestim yani kesmek zorunda kaldım. Korkma demek ne kadar isterdim bilemezsin. Aile zorbalığını yaşadığım günlerin sonunda, annemin zoruyla psikolog'un yanına gittim. Doktor bile benim iyi olduğumu söylese bile annem deli diyor. Sayfalarım seninle, günlük tutmayı sevmiyorum, aklımda olduğun sürece kalbime vurduğun hançer acıtıyor. Bilmeden nasıl yapıyorsun? Çözemiyorum. Hakkında öğrendiğim bilgiler canımı sıkıyor, beni üzüyor. Uzaktan sevmeyi kendime yediremiyorum, bana adım atman bu kadar zor durum, gerçi seninki hevesti.Ben aşık oldum.


Yeminimi bozdurdun.


Bunu sen başardın, yalnızlığıma renk olman gerekmiyor. Canımı yakmayı bilmeden yakan tek kulsun. Yaratıcı canımı her yaktığında ölmek istiyorum.


Siyah güllerede aşk olsun, beni sana vaad edip kalbime soldurdu.


Güller savrulur, simsiyah. Hangi gül, yada hangi ayın gülü kalp


solduruyorsa, nefret arada uğrayıp sevgiyi hatırlatır.


Yaşıtlarım içinde gülmek beni utandırıyor, gülmek bir kızın zamanla hasta edecek duruma getirir, bu durum onun yakasını bırakacak değil. Konuşmak ve kaçmak aynı anda başardığım tesadüf edilmeyecek kadar hissiz duygunun armağanı anmış. Ben ise hayalete benzeyen ruhum ve bedenimle çevreyi izliyorum.


Uyumsuz kişilerin sohbeti, yalancı gülüşlerin arkasında duran kıskançlık hepsinin gölgesinin esirinde görmek, hatta kinin esir bulmuş kalpleri. Aynı dünya içerisinde, iyi ve kötü kavramını ayırt edecek kadar geç algılama seviyesini geç anlamış olan biriyken şimdi hemen hemen kavraman anında oluyor.Az önce ne yaşadığıma dair fikrim veya zikrim bile eksikten nötr.


Yazdığım proje ödevlerini çantama yerleştirip ayağa kalktım, iki sınıfın edebiyat hocası, aynı kişi olması sayesinde, edebiyat dersim iki sınıf içersinde en yükseği. Net yüz puan almanın rahatlığı üzerimde olsada, Emrullah öğretmenin emriyle hem kütüphane başkanı hemde iki sınıfın edebiyat projelerinden sorumlu olmuştum. İstediğim şey sıkıcı durumda seni kurtaran sevinçli an. Derslerden dolayı başımın ağrıması sonucu, Emrullah öğretmen'in yanına koşarak fikri sunup, kabul etmesiyle dediğini yaparak kütüphaneye geçmiştim. Okula geldiğimiz zamanda güzel geçen güzel olayın sonunda tokat atmış gibi sarsıntı yaşatan bedenimle, kendimi sınıfa atmıştım. Kaç olay yaşasam yaşayım, sevmekten usunmam. Gurura yenik düşenlerden biri olmanın acısını yaşamak, utanç verici olabilir, bu utanç ise ben tamamım. Yosun gözlerin, kavrulmuş gözlerime denk geldi.


Olsun, yüzü güzel çocuk.


Kalpsizin teki.


Oradaydı, elinde benim; Şapkam eldivenlerim ve boynunda asılı duran atkımla beraber karşısında duran Eyübü put kesilmiş şekilde izliyor, düşüncelere dalıp gitmişti. Gözlerini kapatıp kafasını salladı, ellerinde duran şeyleri sıkıca sıkıyor, yüzü kasılıyor, soğuktan burnunun ucu kıp kırmızı olmuş.


Hasta olacak.


Acaba oda benimle aynı olabilir mi? Kış'a yada soğuğa alerjisi. Olsaydı hastanede ömrü geçerdi, gerçi benim hastalığım kansızlık sayesinde. Panik atak, yedekleme var oluşu doktoru endişe etse de, ailem için farksız. Önemsiz. Ağzını açmıyor, kafasını sallayarak cevap veriyor, o'nun gözleri aynı benimki gibi hafif çekik. Gülüşünü bahşedince gözleri kısılıyor. Gülerken kahka atmayı ayrı seviyor, okulun popüler çocuğu değil evet ama yaramaz çocuklarından biri oluşu artı bir döngüye sahip oluşu kızlar tarafından ilgiyle karşılanan durum. Onun hoşlandığı kişi sayısı haftaya göreye değişiyor sanırsam.


Emrullah öğretmenin görüş açıma girdiğinde yerimde durup o'nu izlemeyi ne kadar istersem isteyim, önemli olan bu işi bitirmem. Arkasından koşarak önüne geçtim.


"Öğretmenim," dedim. Gülerek. "Proje ödevlerini yazdım, şimdi sınıfa geçmem gerekiyor." Adımlarımı atarak gideceğim sırada omzumu tutarak beni döndürünce bize doğru gelen kişilerle kısacası yutkunamadım.


"Dersim sizinle, diğer ders."


Üzerimi düzelterek. "Evet." Onların konuşarak gelmesiyle onlardan gözlerimi çekerek ayak uçlarıma bakarak mırıldandım. "Hayır."


Hazırladığım projelere bakarak, çenesini kaşıyıp sıkıntıyla ofladı.


"İki sınıfı birlikte toplayacağız." dediğinde gözlerim faltaşı gibi açıldı.İki sınıfı toplamak büyük saçmalık, bir sınıf durgun sınıf diğer sınıf gürültü seviyesi yüksek sınıf. Bide, o'nunla aynı ortamda kaldığım zamanda gözleri üzerimde, korkutucu. İzlerken yüzünde sadece gördüğüm nefret, görmek istemiyor.Cümle kuracağım sırada, önümüzden onlar geçerken kendini tutmayan öğretmen konuştu. "Yasir, oğlum." dediğinde adımları durdu, şapkasını düzeltip, çıkardı.


Bakma, git. Sen buraya bakma.


Aklımı kemiren cümleleri, gözlerimde beni mahcup eden görüntüsüyle bize bakarak, saygıyla Emrullah öğretmene odaklanmıştı. "Efendim?" Efendim. Ona soru sorduğumda, kantinde bana bağırmıştı. "Nereden bilebilirim?" Bilmesine rağmen benimle konuşmak bile istemedi. Benden başka herkese iyi giden, saygı gösteren, kılık kıyafetiyle dalga geçmeyen uysal çocuk.


"Sınıfı topla bahçeye."


"Şimdi mi?"


"Tenefüs bitsin, diğer ders burada bahçede olun. Yasir, Habibe de kendi sınıfını toplayacak iki sınıf beraber olacak." Baksana aynı, yan yana isimlerimiz. Daha beraber yan yana bile gelmeyen iki yabancı.


Emrullah öğretmenin projeyi alıp gitmesiyle bende binaya doğru adımlar atarak, ikişer ikişer çıkarak çalan tenefüs sayesinde kapıyı tıklayarak açıp içeriye girdim. Kalbim küt küt atıyor. Sırtım yay gibi geriliyor, ellerim ve dizlerim titriyor. Dur demeye tepe taklak vaziyette durmuştum. Sırama geçmek istesem bile diyolog kurmak adına, Irmağın yanına ilerdim, çöpünü çöpe attı.


"Irmak." dedim. Sesim kısık çıktı. "Diğer derste aşığadayız, sınıfa yay."


dediğimde kaşlarını çatarak kendini geriye çektiğinde. Öksürerek.  "Yayar mısın?" Konu buda değildi anlaşılan.


"Habibe," diyerek ellerini omzuma koydu.  "İnsanlardan bu kadar nefret etme gözünü seveyim, sadece sınıfa haber seveceksin." diyerek önümden geçip sınıfa yayınca gözlerimi devirdim. Arkamdan söylediği cümleler ve hakaretlerden haberimin olmadığını sanıyor. Sınıfta kendime gelmek zor oluyor, bu Pel ve Niyazi neredeydi? Şuan, yalnızım.


Koridora çıktığımda, koridorun başında olan pencerenin önünde duran peteğin, önünde durup, pencereden bakmaya başladım, oradaydı. Yanında arkadaşları durmuyor, saçlarını kestirmiş. Bugün güzel giyinmiş, süslenmiş. Ama yinede benim kazağımın aynısı olan yeşil kazak onun üzerindeydi...Atkım şapkam ve eldivenlerim ellerinde. Sanırsam Irmağın sanıyor, bu kadar derin bakamaz, benim olduğumu Sanırsa kesin yada net çöpe atar.


Telefonumun çalmasıyla elimi hırkamın cebine atarak çıkardım, atan kişi Pinterest' en yeni tanıştığım çocuğun mesajıyla keyifle gülümsedim. Ücretsiz psikolog'um. Ona herşeyimi anlattığım da benim bu yoldan hemen dönmemi, pişman olacağımı söylemişti. Mantıklı gelmişti başlarda, dua edersem edeyim tanrı onun yüzünü aklımdan çıkmıyor, rüyalarımda onu bana kavuşturan yine tanrıydı.  Madem yarım kalan sevgim olacaktı? Neden rüyalarıma girip ikide bir umut veriyor? Sigaramın dumanı neden onu esir almıyor? Rüyalar yalandı.


Tanrı belkide zamanında şansı vermişti, ve bu kul imkansızlıkla değerlendiremedi. Suçlu, şahsı.


Mesaj sade nokta, aynı mesajı kopyalayıp ona attığımda çevrimdışıydı, dudaklarımı büzerek pencereden baktığımda, kendisi oradan ayrılmıştı, nereye gitti? Ah Mesaj önemli bile değilmiş. "Tüh. " diye mırıldandım. Pencereden gözlerimi çekip, koridorun başına bakacağım sırada birine çarptım. Niyaziye.Kafamı kaldırıp bakacağım, sırada fısıldayan sesiyle tökezledim.


"Onu bu kadar sevme." diyebildi.


Bakmaya devam ettim. Haklı değildi. Yakın arkadaşını bu kadar kötülemeyi sevmesi doğru değil. Onunla beraber iş yapan, derdini anlattığı çocuğa aşık olmam onun adına doğru davranış değildi. Kalbine kim söz geçirmişte bundan sonra geçiren kişi ben miyim? Palyaço. Komik birine göre daha ıssızım.


Konuşmadık, peteğin önünde üç dört dakika durduk. Tenefüs çalınca, öğrenciler içeriye girdi, bizde bahçeye indik. Emrullah öğretmeni, yedi dakika bekledikten sonra binadan dışarıya çıktığında birden bağırmasıyla iki sınıf ona döndü.


"Habibe," dediğinde olduğum yerden hızlı adımlarla yanına vuracağım sırada bu sefer ummadığım şey oldu.


"Yasir. Buraya gel sen de oğlum." Kaderimin tuzağı mı yoksa kabusumu bilemedim, kör olmak gerekir. Hayel ettiğim şeyler olmayınca şimdi neden karabasan olmak niyetinden vazgeçmesi gerekir. Bu sefer batan kişi değilim.


Göğüs kafesime giren hızlanma iyice artmaya başlayıp mideme yöneldi. Ellerim titre işim suçluluk aptallığına varır, geçen zamandan sonra kuracağım hazır cevabım olamaz.


Ah oysa sarılıp uyumak istiyorum.


O konuşmadı. Bende sessiz kaldım. Emrullah öğretmenin bizi arkasında bırakıp yürüdüğünde ilk adımı o atıp bindan içeriye atınca, arkasından giriş yapıp odanın yanına vardım. Konuşmam gereken yerdeydim. "Bir şey mi oldu?" dedim. Kekeleme yapmadım, şükürler olsun. Yaparsam anlardı, ikilemeye düşerdi belkide.


"Korkma kız," dedi. Emrullah öğretmen. Eğilip dolabın içinden dosya çıkarıp, yazılı iki kagıt çıkarıp ayağa kalkıp birini onun eline diğerini benim elime verip konuştu.


"Bundan sonra iki sınıfla aynı gün ders olacak, konferans salonunda." Yüzüme yayılan tebessümü saklamaya niyetim bile var olmadı. Onu az görüyorum, vaktim olacak.


"İyimiş." diyebildi. O'da. Mutsuzca.


"Yasir, sen iki sınıfa söyle.  Habibenin işi var, yanına gelir." Yanına. Sadece varlığı çoğul olan rüyalarda. Yine yaptı yapacağını kafasını salladı, odadan sessizce çıkıp gitti. Ruhumla.


On dört dakikanın bitişiyle, bahçeye indim. Yayılan kişiler, denk oldukları kişilerle konuşuyor, o'da gülerek Irmakla sohbet ederek, saçlarını seviyor. Mutlu ettiği kadınla. Binaya tekrar giriş yapıp bekleme yerine geçip koltuğa oturup dış kapıyı izledim. Onların gülüşleri binayı tesiri altına almış, gürültü yapıyor.


Kollarımı birbirine bağlamış dış kapıyı izlerken, tanıdığım suret yüzümü inceliyor bende onları.  Yanıma oturunca, hakkım olmadığı halde, senin sevdiğin ve seni görmeyen kişinin kıskançlığını içten içe yaşıyorsun, buna toz tanesi bile hakkı olmayan kalbinin dramı.


"Habibe," dedi. Niyazi. Onu dinlemek istedim, öfkeli bakışlarını görmek bile istemedim. Aynı cümleleri betimleme yaparak boğacak. Başımın ağrısı bile yetmezken katlanamam. "Atkını, eldivenlerini ve şapkayı neden verdin?" diye sordu. Dişlerini sıktı, gıcırtı seslerini duymak eldeydi.


Böyle yapar, başlarda iyi gelir sonra kinini öfkeyle karışık kusardı. 


Sevgimden.


Sevgin, seni izmaritin acılı siyah gülün etrafında ölmeni diliyor.


Ayağa kalkıp, merdivenlere doğru adım atacağım sırada kolumu kendine çekerek sıkıca tutmaya devam etti. Gözlerimin içine bakmaya devam eden nefret büyüyerek patladı yüzüme karşı. "Sevilmiyorsun, görmüyor musun? Seninle yan yana bile olmamak adına kaçıp uzak bankta oturup, sevgilisiyle sohbet edip mutlu oluyor. Habibe ne istiyorsun? Onu canından fazla seven kızı bırakıp sana mı gelecek, o korkak sende ondan daha korkaksın.  Diyorum söyle kurtul yok anlama kıtlığın olduğundan," sustu. Irmağı sevmediği halde yanında tutuyor, yani duyduğum şeyler koca yalandan İbaret miydi? Evet, aptal. "susuyorsun aptal mısın?" Bu cümlede  onun dudaklarından hep dökülüyor. Sahi siyah güller aşk olsun. Bu yapılacak izmaritin külü.


Evet, Aptal aşık. Yüzüne karşı nefesimi üfledim, sonra fısıldadım.


"Aptalım, koca büyük aptal. Oldu mu! Yanıma bundan sonra uğramayı bile düşünme." Kolumu sıktığından haberi bile olmamış durumuna girerek sadece baktığında kolumu ondan kurtardığım sırada içeriye giren kişileri kafama bile takmadım. Ağlamıyorum, ağlamayı şansıma beceremiyorum. Neden annem bütün göz yaşlarımı evimdeki zebanilere harcanmıştı? Ne bu kin nefret. Çantamın fermuarını kapatıp, sıranın altında olan şapkayı alıp sınıftan çıkıp, on çıkış binasından çıkarak kendimi okulun çıkışına attım. Kimseyle konuşacağım vaktim olmaz, şuan gerekirse yedi paket sigara kutusunu bitirmeyi ümit ediyorum... insanların görmeden. Çamlık,bank,sigara ve çay benimle beraber bağlılık yemini etmiş dört uçsuz bucaksız yerin kimsesi.


Telefonumu çıkarıp, kulaklığı takıp ardından kulaklarıma yerleştirip çalma listemden ortan aslında bakmadan müzik açıp telefonu hırkamın cebine atarak, adımlar


atttım. Yol boyunca kimse aramadı, kaldırımda yürüdüm, şarkının sözlerini mırıldandım, kendi kendime gülerek alay geçip durdum.Seni gören ailen var olmamış, yosun gözlerin sahibide seni görmek istemez. Bazencik çocukça davranma. Kalbini veya olmayan aklını kullan, sonun acıdan kıvranan siyah gül'ün acı verici tadı olan sigara sana geleceğini veyahut geçmişini unutur.


Erkenden çamlık denilen güzel ve saçma yeri tanıtan arkadaşım sayesinde buraya aşık olmuştum, saat sabahın yedisinde evden çıkıp çıkıp buraya gelip bankta sigara içerek sıcak çayımı yudumlardım, limonla beraber. Sıcak su yanımda getirip, poşet çayları tüketmeyi severim. Diğer çayları sevemiyorum.


Bankta oturarak etrafta koşan çocukları izledim, sigara içerken arkamı döndüm, dumanı onlara gitmesin zarar görmesinler. İleride çocukluğu mahvolan çocuklar yaşamı boyunca iradeyi etrafına salar. Kendimden bile ders çıkaramayan aptal aşıksın kime örnek olursun zaten, tek düşüncesi birisinin onu sevip sayması olan aç kulun teki.


Haklı mıydım?


Evet.


Nefesimi yakıyor muydu?


Derinden.


Akşama kadar orada bankta durdum, istediğim kadar sigara içip oradan ayrılmadan marketten su alıp aşağı indim. Arayan iki üç kişiden fazla birileri bile yoktu, bildiğim türdü. Dolmuşa binip okula gidip düşen kolyemi alacağım, yakınlarına da düşmüş olabilir düşüncesi bile güzel. O'nun güler yüzlü bilekliğini ondan çalıp kullanıyorum, kimse şuana kadar fark etmemişti, iyi saklıyorum.


Dolmuş parasını ödeyip, indim. Adımlarımı kısa kısa atarak bakıyorum, şuan okulun yakınında olacağını bile sanmam, nerede düşürmüştüm inan ki hatırlamıyorum. artık yarına kalacaksa kalsın, bu durumda yapacağım tek şey eve gidip uyumak.


Pes ederek gideceğim vakitte siyah arabayla birlikte ağacın arkasına saklanıp onları izlemeye başladım. Eyüp ve Orhan'ın bu saate burada ne işi var? Ne planlıyor bunlar? Bunlar, okuldan sınav sorularını çalmaya mı gelmişti? Yakalanması gereken iki gereksiz işe yaramayan toplumun bulanık adı bilinmeyen hayvanlar. Hemen Emrullah öğretmen'in telefonunu çevirip kulağıma götürdüm, alayla tebessüm ederek açmasını bekledim, onları okulda görmek bile istemiyorum. Saniyeler içerisinde telefonu açıp. "Alo." dedi.


"Öğretmenim," diyebildim. Telaşla, çocuk gibi bide onları ispiyonlamak bana düşen tavır değildi, yakışmazdı.


"Proje ödevlerini yazdıkda, matematik bana düştü ne yapacağım?" diye yalan söyledim.


"Doğru olanı yaptın, performansda al. Zaten birazdan okulda olacağım  onay vereceğim." diye söylendi.


Gelecekmiş. "Tamam, iyi akşamlar."


"Sana da. " diye cevap geldi, ardından telefon kapanma sesi geldi. Burada bana düşen duygu da kalmadığına göre gidebilirim. Emrullah öğretmenin arabasından önce kırmızı araba gelince agızım açık kaldı, o' da buradaydı. Onun burada ne işi vardı, saf mı bu çocuk. İçeriye girmeden, Emrullah öğretmen onun arkasından gelince içeriye girememiş, adımlarını geri atarak arabasını açıp binmekle çare buldu, şuan içeride kalanlar için öyle böyle çaresizliğiyle kapılmış.  Emrullah öğretmenin beni görmesini engelleyerek, telefonumu alıp aradım. Yada mesaj atınca durduğu gibide telefona bakınca okulda alarm sesi sokağı inletince ağzım açık kaldı.


Arabasından inmedi, öğretmen içeriye girdi, alarm seslerinin sesi yükselince okuldan köpek sesleri de ayrı duyulunca arabadan indi. Korkudan ellerinin titriyor oluşunu ondan uzaktan bile görüyorum. Adımlarımı küçük küçük atarak, dolmuş durağına gideceğim sırada onun yosun gözleri anlık gözlerime değindi,hep böyle olur olduğumuz yerlerde, gözlerimiz dakikada kesişir. Kimse konuşmaz, durur.


İki korkak, tek seven.


Onun orada arkası dönük varsaydığım bedeninde, eli yumruk haline getirip arabasına vurunca bu seferde kapıya tekme atınca yüzümde sırıtma yerini aldı. Çantamdan kamerayı çıkarıp, videosunu çekmeye başladığım da bu seferde sokağı inleten bağırması peyda olunca sesli şekilde. "Sakin."


Durmadı, cebinden çıkardığı sigara kutusunun içinden bir dal sigara çıkarıp dudaklarına yerleştirip, çakmak yerine kipritle yaktığında yüzümü buruşturup durdum. Sigara dudaklarına yakışmıyor, hatta parmaklarının arasında bile yer edilmeyi hak etmeyen figür.


Kamerayı kapatıp çantama koydum, arkama bile bakmadım, durağa ilerdim, dolmuş geldi bindim, kafamı yiyen düşüncelerle kafayı yedim. Üçünün de derdi neydi?  Bu saatte burada neyin peşinde olduklarını yarın okulda öğreneceğim. Şimdi biraz sigara bir kaç sigara içmek iyi gelecek, gecemin geçmeyen saatlerine.


Evime geçmiştim. Temiz duş alıp, temiz kıyafetleri giyip namazımı kıldım. Kaçırdığım yada kazaya bıraktığım namazları kılıp odamda bulunan çalışma masasına geçtim. Çekmeceyi açarak günlük ve şiir kitabımı çıkarıp masaya bıraktım. Günlük sayfalarını çevirip içimden okumaya başladığım sırada telefonum çalmasıyla usulca uzanıp elime aldım.Arayan kişi Niyazinin ta kendisi olmasıyla gözlerimi devirip, telefonu komple kapatıp, defteri tekrar elime akarak, okumak bana iyi geliyor. Daha günlüğü süsleyecek acılı diyolog başıma gelmedi, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşayarak tufanımı buluyorum. Deliğime savruluyorum. Aklıma düşen görüntülerle yüzüme yayılan garip tebessümü can havliyle tutup bunu kahkahaya çevirmem bir oldu. Bu duyguyu yaşamanın hissi.


Okulun bahçesinde voleybol oynuyordu, sevgilisi dersteydi. Bende, kütüphanenin penceresinden onu izleyerek çayımı içip içip sırıtıyorum. O zamanlar da bizi birbirimize yakıştıramadım, hatta adımız çıktığın da bile ondan nefret ediyordum. Onun yüzü alayla gülüp gülüp duruyor, beni gördüğü yerlerin içinde gözlerimin içine bakarak, kahvesini içiyordu. O da bazen, tanrının bizim kaderimizi bağlamadığından, konuşamadık bile. Voleybol, kaptanlığı yaptığı dönemde, öğrenciler ile kavgası eksik olmazdı. Bu durumda kötü duruma düşen kendisi oluyor, siniri bozuluyor du.


Kütüphanede işim bitmemiş olsada çay almak adına yalan uydurup kantine inip onu görmeyi planımı çabayla gösterip yolumu çizerek bahçeye inip, onun oynadığı topun önüme düşmesiyle şaşkınca o tarafa bakınca, o bu tarafa bakıp dursa da topu atmadım, binaya girip ilk kantine sonra da kütüphaneye geçmiştim. İşlerimi bitirip, dördüncü saatte çıkıp kapıyı da kitleyip merdivenlerden yukarı çıkıp gideceğim sırada elimde bulunan çay bardağı ile ona çarpmıştım. Üzerinde bulunan yeşil kazağı çayla beraber mahvolunca gözlerini sıkıca kapatıp açınca, hemen cebimden çıkardığım peçete ile sileceğim sırada elimden alıp devam etti, bunun aynısını ırmak ile yaşadığın da öfkeden kızın üzerine yürümüştü.


"Pardon." diyen oydu.


Gidipte gelmeyen de oydu.


Günlüğü kapatıp ayağa kalkıp, telefonu elime alıp yatağa geçip yorganı kaldırıp içine girip telefonu açtım. Saniyeler içerisinde telefon açıldı ekrana dokunup açıp mesajlara dokunduğumda Niyazi, Pel ve yeni sınıf gurubuna alınmışım, dokunarak grubtan çıktım. Bu gruba eklenmeye bile razı olmaları kronik.  Ekranı kapatıp, komodinin üzerine bırakıp iyice yatağın içine girip, yorganı başıma kadar çekip gözlerimi, uykunun kollarına bıraktım.


Taksi çağırmıştım, taksi durdu k


Loading...
0%