@hayal_crtk
|
İnstagram : hayal_crtk (takip etmeyende ne bileyim)
⭕💤💢✳🔥✴✔💫💦
Hatırlatma
"Hayrrr" dedim yanaklarımdaki eller yüzünden sesim böyle çıkmıştı. Dudaklarımı öpemezdi.
"Çok geç" ve acıyla inledim.
Isırmıştı.
Cidden ısırmıştı.
Beni ısırmıştı.
Nasıl yapmıştı.
Isırarak yapmıştı...
"Seni sadece ben ısırabilirim güzelim... , başkası örümcekte olsa ısıramaz izin vermem. Bırakmam!!!"
✴✴✴✴✴
Bir deli bilinmezliğin içindemidir acaba?, bizim deli diyip alay ettiğimiz o insanlar niye aklını kaybettiki. Belkide karanlık bir sokak köşesinde sağlam bir dayak yiyip kafasına darbe aldıkları içindir , yada aptal bir sevgili onları terketmiştir , tecavüze uğramışlardır , yıllardır üzerinde çalıştıkları tez raporu çalınmıştır , aşşağlanmışlardır , yada sedece deli taklidi yapıyorlardır. Hiç olmayacak bir şekilde bir vampir onları ısırdığı içinde delirmiş olabilirler. Zira şu anda delirmenin eşiğindeydim.
Beni ısırmıştı.
Beni beni , Melis'ini
Nasıl bir psikopat iyileştirdiği yerden yaralardı ki...
Evet tam kalbimin üstünden ısırmıştı, 25'in (örümceğin) ısırdığı yeri öperek iyileştirip sonrada kendisi ısırmıştı. Neyseki Metehan'ın ısırığı sadece yüzeyseldi , dişleri daha derine girmemişti. Ama bu hala dişlerinin kalbimin üzerinde olduğu gerçeğini değiştirmiyordu , uzamış köpek dişlerini tenimde net bir şekilde hissediyordum. Sivriydi ve çok az bir baskıyla derimi delip kanımı akıtacağını biliyordum. Bu adi vampir kokumu almasada kanımı arzulayacak kadar kendinden geçmişti. Yanaklarımdaki koca parmakları yüzünden konuşamasamda dudaklarımdan itraz dolu bir kaç homurtu çıkarabilmiştim. Beni resmen etkisiz eleman yapmıştı. Sırtım soğuk duvara yaslıydı ve iki elimide tek eliyle birleştirip kafamın üstüne dayamıştı. Boşta kalan eli yanaklarımı bir mengene gibi sıkıştırmış ve dudaklarımı büzüştürmüştü. Ah gelelim en kötü olaya üzerimde tişörtüm yoktu ve sadece iç çamaşırımla onun karşısında durmak utanç vericiydi , hele az önce öperek iyileştirdiği kalbimin üzerindeki dişleri bu sefer iyileştirdiği yeri ısırmıştı. Dişleri tenime ufak bir baskı yaptığında korkuyla itraz dolu sesler çıkardım ama hareket etmeye korkmuştum. Hareket edersem o dişler tenime daha çok baskı yapabilirdi çünkü. Dişleri tenimden yavaşça ayrılan vampir yavaşça yüzüme doğru yaklaştı ve sanki eşsiz bir şeye bakıyormuşçasına mavi gözlerini gözlerime dikti. O an gözlerindeki maviliğin ortasında sanki kan damlamış gibi duran lekeleri farkettim. Kızıl lekeler mavi gözleri istila etmek için savaşıyordu remen. Ve bu savaş meydanı benim dudaklarıma bakıyordu , gözlerimle dudaklarım arasında gidip gelen kızıl-mavi bakışlar içimi titretmişti adeta. Yanaklarımdaki parmaklar yavaşça yerinden ayrılırken arkasında ufak sızılar bırakmıştı. Serbest kalan dudaklarımı aralayıp konuşmak istedim ama ne diyeceğimi bilmiyordum aklım karman çormandı. O an dudaklarıma yanaşan dudaklarla kendimi korkuyla dahada duvara yasladım.
"N.. ne yapıyorsun" dedim korkuyla. Gözlerime bakmadan konuşan çocuk beni resmen dumura uğratmıştı.
"Canım ne isterse onu"
"Ama kişisel sınırımı ihlal ediyorsun" sesim kedi yavrusu gibi çıkmıştı. Gözlerime kısa bir an bakan vampir tekrar dudaklarıma baktı. Kızıl-mavi gözlerinde tehlikeli bir ışık geçmişti.
"Sen o sınırı okula geldiğin ilk gün üstüme düşerek geçtin zaten"dedi ve biraz daha yaklaştı.
"O yanlışlıkla olmuştu" dedim. Son çırpınışlardı bunlar ve artık kaçışım olmadığı için gözlerimi yumdum. Ama dudaklarımda her hangi bir baskı hissetmemiştim. Gözlerimi yavaşça açtığımda Metehan'ın benden uzaklaştığını farkettim. Gözlerinde haylaz parıltılar vardı. Ellerimi bırakan vampir benden biraz daha uzaklaşıp yere eğildi ve yerdeki tişörtümü alıp kucağıma attı.
"Seni öpeceğimi zannetmen büyük aptallık" dedi ve pis pis sırıtarak bana sırtını döndü. Bende aceleyle tişörtümü üstüme geçirdim.
"Beni öpmen büyük aptallık olurdu" dedim. Yüzünü bana dönüp saçlarını karıştırdı siyah saçları dağılıp muhteşem bir görüntü almıştı.
"Saklamam gereken şeyler var sakar" dedi ve az önce oturduğumuz sıraya geçti. Aklıma gelen şeyle şaşkınlıkla ona bakındım.
"İlk öpücüğün duruyormu?" Dedim gözlerim irice açılmıştı. Şaşkınlığıma kaşlarını çatarak karşılık veren vampir sırada arkasına yaslandı gözleri alayla ışıldadı.
"Beni bakiremi sanıyorsun sakar" dudaklarından ufak bir kahka çıktı. "Hayal dünyan fazla çocukça" dedi ve bana göz kırpıp önüne döndü. Bende onun yanına geçip onu izlemeye başladım. Madem Bakire değildi o zaman neyi saklamaya çalışıyordu.
"Saklaman gereken şey ne" dedim gözlerimi kısarak. Bana dönen vampir gözlerini kıstı ve biraz yaklaştı.
"Dudaklarımı senin gibi basit bir kızı öperek kirletemem. Sen biz vampirlerden oldukça aşşağsın ve sen bir vampir tarafından öpülmeye bile layık değilsin" gözleri acımasızca üzerimde gezindi ve sonra gözlerimde durdu. "Saklamam gereken şey aramızdaki güç farkı. Haddini bil" dedi. Sözleri öyle gurur kırıcıydı ki işte o an Hayal'in burda olmasını diledim. O kötü kız bu adi vampire haddini bildirirdi. Sınıfa odaklanan vampir gözlerini yumduğu an sınıftaki herkes tekrar hareket etmeye başlamıştı. Az önce herkesi , nasıl yapmışsa heykel misali dondurmuştu ve şimdi herkes tekrar hareket ediyordu işin garip yanı herkes önüne dönmüş derse odaklanmıştı. Sanki hiç donmamış gibi... sanki Metehan'a hiç bakmamış baktıkları an heykel misali kalmamış gibi. Hepsi o kadar sıradan davranıyordu ki bununda Metehan'ın işi olduğunu anladım.
Sol tarafım aşşağlanmanın verdiği baskıyla ezilirken daha fazla bu çocuğun yanında duramayacağımı anladım. Beni Basit kefesine koyuyordu her seferinde , sürtükde demişti. Metehan'ın dediği hiç bir şeyi umursamıyordum çünkü ben en çok Metehan'a önem vermiyordum. Onu önemsemediğim içinde sözlerine alınmazdım ama bir yerden sonra çok gururuma dokunuyordu. Benimde duygularım vardı. Ben Melis ATEŞ tüm ezik duyguları içinde saklayan kız... hışımla sıradan kalktım ve ezilmişliğin verdiği susukunlukla sıradan çıkıp gitmeye yeltendim. Ancak bileğimi tutan Metehan beni durdurmuştu.
"Bırak" dedim fısıltı gibi bir sesle gözlerine bakamıyordum. Ağlardım..
"Otur oturduğun yere" kaşlarını çatan vamir sert yüz ifadesiyle beni korkutsada gözlerimi kararlılıkla ona diktim ve boşta kalan elimi boynuma götürüp kolyemin siyah kalbini avucumun arasına aldım.
"Ya bırakırsın yada kolyemi koparıp koca bir sınıfa kan ziyafeti çektiririm. Ölüp ölmemek umrumda bile değil" dedim ve kolyemi çekiştirip zincirin gerilmesini sağladım. Kolyem kan kokumu gizliyordu ama kolye olmazsa saklanacak bir şeyde olmazdı. Kaşları yumşayan vampir şaşırmışa benziyordu hatta tüm sınıf şaşırmışa benziyordu ama eğer bırakmazsa dediğimi yapacaktım. Ölmek umrumda değildi benim için ölmek ödül demekti. Bileğimi bırakan Metehan'la ona hiç bakmadan dersteki hocayı bile umursamadan sınıftan çıktım ve kolidorda koşarak yanlız kalabileceğim bir yer aradım. Aklım öyle kendinde değildiki ezilmişliğim tüm içimi kaplamıştı resmen. Hayal burda olsaydı hepsine haddini bildirirdi , hayır hayal başka bir kişiliğim değildi. O benim başka duygularımdı , hayalde acı , öfke , korkusuzluk , şüphe , güç , alaycılık , lider olma ve çokça kötülük vardı. O tamamen korkusuz ve dünyadaki herkese haddine bildirecek yanımdı. Kötüydü çok kötüydü ama aynı zamanda güçlüydü. Kolidordaki kapılardan birine geldiğimde hırsla kapıyı açtım ve ağır kapıyı çekiştirip bilmediğim bir odaya girdim. Hemen iki adım ötemde bir kapı daha vardı. Şu an iki kapı arasında sıkışmıştı. Hemen gidip diğer kapıyıda açtım ve ağır kapıyı güç bela çekiştirip yeni bir kolidora girdim bu kolidor bizim kolidor gibi değildi bir kere duvar renkleri farklıydı ve duvarlara asılı tablolar çok değişik duruyordu. Bir tabloda ay portresi ve başka bir tabloda nehrin üzerinde gözüken ayın yakamozları parlıyordu. Boş kolidora girip etrafa bakınarak ilerledim burası vampir okulunun devamı olmalıdı , ve herkesin derste olmasıda normaldi. Peki bu kolidoru neden 2 tane kapıyla ayırma gereği duymuşlardı ki , hatta neden bu kolidoru ayırmışlardı ki. Aklımdaki belirsizlikleri kenara itip kolidorda ilerledim ve tablolara bakınmaya devam ettim. Tenefüsü haber veren zil sesiyle irkilsemde tablolara bakmayı bırakmıyordum. Onlarda vampirdi ve bana zarar vermezlerdi çünkü verecek olsalar çoktan verilerdi. Eminim müdür hepsini uyarmıştır. Telefonumun çalmasıyla arayan kişiye baktım ve avukatım Firet beyin aradığını gördüm. Aramayı cevaplandırıp Fikret beyle biraz konuşunca şirketlerimle ilgili bir kaç meseleyi benimle paylaşıp bir kaç konuda onay istiyordu. Konuşma bittiğinde aramayı sonlandırdım ve o an elimdeki telefon başkası tarafından alındı. Kızgınlıkla telefonumu alana baktığımda karşımda oldukça uzun bir oğlan vardı , ve aman Allah'ım çok yakışıklıydı. Kahverengi saçlarının ön taraflarının uçları hafif bir kızıla çalıyordu ve boya olmadığı belliydi , oldukça doğaldı. İçimi titreten keskin bakışları sert ve kendinden emindi. Sert yüz hatları oldukça etkileyiciydi , açık tondaki teninde hemen yanağında bir yara izi vardı ve eskiden kalma olduğu belliydi. Keskin bir şeyle kesilmişti kesin. Ama o yara izi bile yakışıklılığından bir şey almamış aksine ona tehlikeli bir hava katmıştı. Yapılı vücudu tişörtün üzerine giydiği kapşonlu ceketten bile farkediliyordu. Allah'ım neden bu okuldaki herkes oyunculardan bile yakışıklıydi ki. Onu aşırı incelediğimi farkedince boğazımı temizleyip bakışlarımı serleştirdim.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen" hırçın sesim yüzünde bir ifade oluşturmazken sadece keskin gözlerini kısmıştı. "Telefonumu geri ver" dedim.
"Adın ne" sorularıma hiç bir cevap vermezken soruma soruyla karşılık vermişti sadece. Adımdan ona neydi ki. Hayır tanımadığım birine adımı söylemeyeceğim.
"Telefonumu ver" dedim bende inatla. İkimizde inattık.
"Adın?"
"Telefonum?"
"Bir daha sormayacağım adın ne?" Sert sesi beni korkutsada dizginleri bırakmadım.
"Bir daha demeyeceğim telefonumu ver" dedim ve elimi ona uzattım. Kolidordaki bir kaç kişi bize bakıyordu ve çocukların hiç birini daha önce okulda görmediğime emindim. Sanki başka bir okuldayım. Sinirlenen çocuk beklemediğim bir şey yapıp telefonumu sertçe yere sıktı ve tuzla buz etti. Benim son model kocaman telefonumu yere sıkmıştı hemde hiç tereddüt etmeden. Ağzım kızgınlık ve şaşkınlıkla aralanırken bakışlarımı ondan hiç çekmedim.
"Adın ne dedim sana , ve bilgine bir dahakine kırılan kafan olur. Kibirli sürtük" Sürtük mü? Bana sürtük demişti. Açıkta bir yerim mi vardı? Neden erkekler kızların hepsini basit ve sürtük olarak yargılıyorlardı ki. Daha demin Metehan'da bana basit demişti. İçimde büyüyen ve çoğalan kızgınlık her zerremi kaparken bir an gözlerim karardı. Karşıma babam çıksa tanımazdım o an ve yapacağımı yaptım. Karşımdaki oğlanın suratına tokatı patlattım. Hırs ve sinirle göğüslerim inip inip kalkarken karşımdaki çocuğun kafası tokatın etkisiyle yana dönmüştü ve gözlerini kapamış oda benim gibi derin soluklar alıyordu. Kolidordaki herkes attığım tokatla bize odaklanırken etraf gittikçe kalabalıklaşıyordu. Herkes oldukça şaşırmış ve karşımdaki oğlanın ne yapacağını bekliyorlardı. Bir dakika... ben az önce bu çocuğa tokatmı atmıştım. Bir vampire tokat atmıştım... beni öldürebilecek kadar güçlü bir yaratığa tokat atmıştım. Hayır Melis korkmak yok , sonuçta karşındaki çocuk ne geçmişin nede Metehan.
Yan dönmüş kafasını yavaşça bana çeviren çocuk sinirden derin derin soluklar alıp veriyordu. Yapılı vücudu her nefes almasına daha irileşiyor ve bu durum göze korkunç geliyordu. Kapalı gözlerini yavaşça açan çocuğun az önce kahverengi olan gözleri şimdi sarıya dönüyordu. Bu gözlerin kırmızı olması gerekmiyormuydu ya?
Ne kadar cesaretimi korumaya çalışsamda manzara tüm cesaretimi kırıyordu. Çekinerek bir iki adım geriye çekildim , oysa alev alev yanan sarı gözleri ve bedeniyle kendine hakim olmaya çalışyordu sanki. "Cayır cayır yakacam lan seni" diyen oğlan tam üstüme atılıyordu ki önüne geçen başka bir erkek onu kollarından yakladı ve gücünün yettiği kadar bana gelmesine engel oldu.
"Sakin ol oğlum , kendine hakim ol" diyen diğer olan onu yatıştırmaya çalışıyordu. Ama o bakışlarını bir an olsun benden almıyordu. Beni öldürmek istiyordu , aman ne hoş bırak gelsin. Diğer oğlan sinirli vampiri yatıştırmaya devam ederken bir şey dikkatimi çekti. Bu sinirli vampirin tırnakları uzamıştı biraz önce bu kadar uzun durmuyordu ama şimdi daha uzundu. Demek vampirler sinirlenince tırnakları uzuyordu.
"Lanet olmasın bırakta öldüreyim şu sünepheyi" beynimde yankılanan sesler tam karşımdaki sinirli vampire aitti ama ağzı bile oynamamıştı ki. Başka birimi konuşmuştu acaba.
"Sakin ol Kağan kız bu bölüme ait değil seni tanımıyor bile. Başına iş alacaksın" ne? Bu seste tam karşımda o sinirli çocuğu zaptetmeye çalışan diğer oğlana aitti ama oda konuşmamıştı ki. Bu sesler kulaklarımda değil beynimde yankılanıyordu. Acaba o ihtiyar büyücü zihnimi kimsenin okuyamamasını sağladığında bana başkalarının zihinlerini okuma yeteneğidemi vermişti? Yok canım daha neler... peki bu sesler nerden geliyordu nasıl duyuyordum. Kim konuşuyordu.
"Bu bölüme ait değilse daha iyi , izinsiz girdiği için ona zarar vermem yasak değil" hayır kesinlikle zihinlerini okuyordum.
"Benden günah gitti" ve diğer oğlan kızgın vampirin önünden çekildi. O an deminden beri salak gibi kaçmadığıma yandım. Ne diye mal gibi burda bekler ki insan. Sinirli oğlam sonunda dercesine gülümseyip üstüme atıldığı an korkuyla bir iki adım geriye gittim. Beni öldürecekti. Üstüme gelen seri ve korkusuz adımları tam karşıma geldiğinde son buldu ve bir anda elini saçıma daldırıp ense kökümden çekiştirdi. Saçlarımı yolarak kafamı ona doğru kaldırdı ve bakışlarımızın birleşmesini sağladı. Koyu sarıya dönmüş gözleri ışıl ışıl parlıyordu , öfkeden gözü dönmüştü. Korkunçtu...
"Aptal vampir" dedi ve boştaki elini kaldırıp yüzüme doğru savurdu. O an nefesim kesildi ve gözlerimi kapayıp darbenin yüzüme inmesini bekledim.
"Yıldırım" güçlü bir ses ortamı yardı ve kulaklarımıza doluştu. Gözlerimi korkuyla açtığımda yüzüme değmeye bir kaç santim kalmış olan eli farkettim. O ses bu şerefsizin bana tokat atmasını santimlerle engellemişti. "Ne yaptığını sanıyorsun bırak kızı" dedi. Sesin sahibini göremiyordum çünkü saçlarımı sertçe avuçlayan el kafamı oynatmama izin vermiyordu. Yıldırım denen çocuk yani saçımı yolmakta olan öküz kaşlarını çatarak sert bakışlarını göremediğim sese çevirdi.
"Sanmıyorum , bölüme izinsiz girmiş ve cezayı hakediyor" dedi saçlarıma biraz daha asılarak. İnlememek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Buna sen değil ben karar veririm" sesi oteriter çıkmıştı ve erkek olduğu belliydi.
"Eğer tokatı ben yediysem kararıda ben veririm" dedi yıldırım. Acaba adı Yıldırım mıydı? Az önce beynimdeki sesler konuşurken diğer çocuğun ona Kağan dediğini duymuştum.
"Yıldırım" gürlemişti resmen. "Kızı bırak , sözlerimi tekrarlamayı sevmediği biliyorsun" sesi sert ve olgun çıkıyordu sanki 40 yaşlarındaki bir adama aitmiş gibi. Saçlarımı bırakan pislik benden bir adım uzaklaştı. Ben Yıldırım'ın gideceğini sanarken o bir anda iki omuzumdanda beni sertçe ittirdi ve o an öyle bir güçle savruldum ki iki metre arkamdaki okul dolabına. Bu bir insanın başka bir insanı itip yere savurması gibi değildi. Sanki sırtımda bir mıknatıs varmışta beni dolaba çekmiş gibi sertçe yapışmıştım. Evet iki metre arkamdaki dolaba "uçarcasına" yapışmış ve inim inim sızlayan sırtımla kayarak yere düşmüştüm. Dudaklarımdan acı bir inilti çıkmıştı sadece ve etrafta bana bakan şaşkın gözlere karşın ben sadece yerde acıyan sırtımı düşünüyordum. Yıldırım denen çocuk benim vampir olduğumu sanıyordu ve o yüzden beni itince dolaba yapışacağım aklımın ucundan geçmemişti kesin. 'Aptal vampir' demişti bana vurmaya yeltenmeden önce , o sadece bana göz dağı vermek için omuzlarımdan ittirip bir iki adım geriye gideceğimi düşünmüştü. Ama onun bir vampire uyguladığı güç benim gibi bir insan üzerinde çok fazlaydı.
Sırtımın acısı dayanılmaz bir boyuta gelince iki dizimin üstüne çöküp ellerimi zemine bastırdım. Sırtımda bir yara açıldığına emindim. Kalabalık gürültüyü yaran bir ses kulaklarıma doldu "Melis... Melis iyimisin" bu ses Yıldırım'a bağırıp onu durduran adama aitti. Adama bakınca telaşla yanıma geldi ve suratımı avucuna alıp gözlerime baktı. "Melis sırtınmı ağrıyor" bu adam adımı nerden biliyordu ki. Umursamayıp sadece kafamı olumlu anlamada salladım ve adamın avuçları arasından geriye çekildim. Sırtımı kontrol amaçlı tekrar bana uzanan adamla hemen elini itekledim. "Önemli değil ben hallederim" dedim ve yanımdaki dolaptan destek alarak ayağa kalkmaya çalıştım yanımdaki adamda bana yardım etti. Temas istemiyordum ama bana yardım için uzanan elide daha fazla geri çevirmek kabalıktı. Yanımdaki adam tahmin ettiğim gibi 40 lı yaşlarındaydı ama oldukça dinç ve sağlam duruyordu. Koyu sarı saçları kahverengiyede çalıyordu. Uzun ve iriydi. Yakışıklı bir yüzden çok olgun bir tipi vardı. Esrarengiz bir görünüşü vardı ve üzerindeki kahverengi ağırlıklı kıyafetler ona eskilerden kalmış bir görüntü vermişti. Yinede bu olgun görünüşüne rağmen oldukçada sert ve otoriter duruyordu. Sarsılmaz bir lider gibi. "Gel benle Melis sırtına bakıtalım" diyen adam ne kadar sert olsada benim için endişelendiği belliydi.
"Gerek yok , ben kendi bölümüme geçeyim artık" dedim ama sırtımda berbat bir ağrı vardı. Elimi sırtıma götürdüm ve tişörtün içine sokup en çok ağrıyan yere dokundum. Dokunuşumla canım daha çok yansada sadece yüzümü buruşturup parmağımı sırtımdan çektim. Elime baktığımda gözlerim dehşetle irileşti. Parmaklarımdaki kan lekeleri ıslak ve akışkandı. Sırtımda kanayan bir yara vardı. Tedirgince kafamı kaldırdığımda kolidordaki herkesin bana şaşkınca baktığını farkettim özellikle yıldırım iki kaşınıda kaldırmış beni izliyordu. Ne yani bana saldırmayacaklarmıydı. Onlar vampirdi.
"Sırtında kanayan bir yara varken bölümüne gitmen tehlikeli" diyen yanımdaki adam dikkatimi çekmişti.
"Kandan etkilenmiyor musunuz?" Dedim şaşkınca.
"Bu bölümdeki öğrenciler kana karşı eğitilmiştir Melis , senin kanın onları etkilemez" dedi ve beni omuzlarımdan tutup yönlendirdi. Tedavi için bir odaya geldiğimizde adam beni bırakıp kapıya çıktı ve bir kadın sırtıma krem sürmeye başladı.
"Yaran şimdiden iyileşmeye başlamış çok garip" diyen kadına sadece omuz silktim. Yaralarım çabuk iyileşirdi benim sızısı ise geçmezdi bir türlü , hep orda kalırlardı sol yanımda. Odadan çıktığımda sırtımdaki pansuman ne kadar beni rahatsız etsede umursamadım. Odanın önünde bekleyen Yıldırım ve bana yardım eden adam beni farketmeden tartışıyorlardı.
"Bak Reis kızın o iblis olduğunu bilmiyordum. Bana tokat atan isterse babam olsun gözüm döner benim" demişti Yıldırım. Kahverengi saçlarının hafif kızıla çalan uçlarını karıştırarak.
"Sana durmanı söylemiştim Yıldırım , ama sen hep olduğu gibi okulun en asisi olmaya devam ediyorsun" diyen adam yani Reis çok kızgın gözüküyordu. Adı Reismiydi ki gerçekten. Reis diye isim mi olur zaten , Temel Reis dermiş gibi. Reis konuşurken Yıldırım hiçte onun dediklerini umursuyor gibi durmuyordu. Aptal işte nolacak.
"Kafanda bulunsun Reis o aptal kız gerçek hayatta karşıma çıkarsa bu kadar ucuz kurtulamaz." Dedi ve sert bakışları o an beni gördü. Kaşları çatık bir şekilde dimdik duruyordu.
"O zaman kafanda bulunsun Yıldırım, yada Kağan mı? Demeliyim. Gerçek hayatta yada şimdi gereksizlerle uğraşmam ben" dedim ve onu umursamadan Reis denen adama yöneldim.
"Yardımlarınız için teşekkürler Reis bey ama artık bölümüme gitmeliyim" dedim.
"Tabiki Melis gidersin ama önce üzerindeki şu tişörtü değiştirelim. Malum bunada kan bulaşmış" kafamı olumlu anlamda salladım ve hep sormak istediğim soruyu sordum.
"Adımı nerden biliyorsunuz?" Soruma şaşırsada hemen kendini topladı.
"Nedenini biliyorum ama bende bu bölümdeki öğrencilere bahsetmemişler anlaşılan" dedim ve iğneliyeci bakışlarımı Yıldırım'a yönlendirdim. Bana sert sert bakıyordu. "Bu uzun bir konu , Yıldırım Melise özür olarak temiz bir tişört ver ve onu bölüm çıkışına getir." Dedi ve ekledi. "Nazik ol" itraz etmeme bile müsade etmeden gözden kaybolan Reis beni bu pislikle tek bırakmıştı. Bu durumdan memnun olmayan Yıldırımda yani Kağan'da sesli bir soluk vermişti. "Gel benimle" dedi ve bileğimi sıkıca tutup beni peşinden çekiltirmeye başladı. Nazik ol demenin neresini anlamamıştı bu. Elimi ondan kurtarıp sinirle söylendim. "Kendim yürüyebilirm" ve onun bakışlarını umursamadan yanında ilerlemeye başladım bir üst kata çıkıp bir odaya girdiğimizde buranın onun odası olduğunu anlamıştım. Etraf baya dağınık duruyordu ve bu durum onu zerre utandırmıyordu. "Sen bekle benim bir kaç işim var hemen dönerim diyip odanın içindeki başka bir odaya girdi" meraklı yanım kendini gösterirken odayı inceledim. Genel olarak siyah ve kahverengi ağırlıklı döşenmiş odada yatak darma dağınıktı sanki uyurken savaşmış gibi. Yerlerde bir kaç parça kıyafet ve içilmiş teneke kutları vardı. Bir dakika bu çocuk biramı içmişti bu kutularda. Ama bir vampir kan dışında başka bir şey içermiydi ki. Durum çok garibime gitsede umursamadan odayı biraz daha inceledim ve yatağın üzerine oturdum. Malesef ki koltuğun üzerinde oturacak yer yoktu her yeri kıyafer ve teneke kutularıyla doludu. Bu Kağan ne pis çocuktu böyle ya. Yatakta otururken gözüme takılan şeyle şaşkınlıkla gülümsedim. Bunlar balonmuydu... sönmüş balonlara benziyorlardı ve pembe renklerdi , böyle bir çocuğun balon şişirip oynayacağını hiç sanmıyordum. Merakıma yenilip balonlara uzandım ve bir tanesini tam alıyordum ki odadaki kapı açıldı ve Kağan çıkıp bana ve almak üzere olduğum balona baktı. Kaşları çatılan çocuk sanki 'ne yapıyor bu salak' dercesine bana bir bakış attı. "Ne yapıyorsun" elimi hemen balondan çekip kucağıma koydum. İzinsiz eşyasına dokunucakken yakalanmıştım bu bakışları beni utandırıyordu. "Şey sadece yatağındaki balonları görünce senin gibi bir ayının balonlarla oynamayacağını düşündüm ve balonları incelemek istedim" dedim mahçupça bide ayı demiştim sanırım. "Cidden mi" kahka atmaya başlayan Kağan'la niye güldüğünü anlamaya çalışarak ona baktım. "Onları balonmu sanıyordun" dedi gülerek ve yanındaki masaya tutundu. Sert ifadesinden çıkmış ve bana gülüyordu resmen. O şeyleri balon sanmam normaldi bence çünkü balonlardı. Yoksa değillermiydi. "Hayatında bunlardan görmediğini söyleme bana , senin gibi bir kız bu şeylerden her gün günde üç vakit tadıyordur" dedi ve elindeki tişörtü bana sıktı anlamıyordum hala. "Yeniyormu bu" dedim yüzümü buruşturarak ve bu sefer gerçekten şaşıran çocuk bu balonları bilmediğim için bana uzaylıymışım gibi bakıyordu. "Ben genelde yediriyorum , her neyse bu konuyu kapat. Adımı nerden duydun" Kağan konuyu değiştirince uzatmadan bende ona uydum ve ayağa kalktım. "Bilmem" dedim umursamazca. Ona zihninizin sesini duydum diyemezdim. "Ne demek bilmem , her an yanındaydım. Reis seni revire götürürken bile kulağım sizdeydi ve kimse benim adımı senin yanında anmadı. Şimdi söyle bakalım tokatçı kız adımı nerden duydun" dedi ve üzerime bir adım attı. "Ben siz dışarda o adamla tartışırken sesinizi duydum o sana Kağan dedi bir ara ordan duydum" dedim yalan söyleyerek. Gözlerini şüpheyle kısan çocuk bana bir adım daha yaklaştı. "Reis bana asla adımla seslenmez. Yalan söylüyorsun , ama bu konuyu sonra çözeceğim. Şimdi üstünü giyin dışardayım" dedi ve kapıya yöneldi arkasından seslendim. "Bu arada bende iblis değilim" dedim ve onun bir şey demesine fırsat vermeden sırtımı döndüm ona. Oda konuşmayıp odadan çıktı. Üzerimi değiştirip elimde tişörtle dışarı çıktım ve kapının önündeki Kağan'ı farkettim. Beni derin bakışlarıyla süzdü ve sırıttı , evet bol tişörtü üzerimde haral gibi olmuştu. Metehan'ın tişörtüde üzerimde haral gibi olmuştu. Sanırım ben fazla zayıf kalıyordum bunların yanında. Elimdeki tişörtümü alan Kağan tek kelime etmeme fırsat vermeden odasına girdi ve tişörtümü çöp kutusuna attı. Ben o tişörte para vermiştim ama. Sabahtan beri başına gelmeyen. Kalmamıştı ve şimdide çöpü boylamıştı. "Aptal" dedim ve onunla bölüm çıkışına geldim. Reis denen adam burda yoktu ve sanırım onu beklemek zorundaydık. Kolidordaki duvara yaslanıp kollarımı göğsümün altında birleştirdim. Gidip kafa dağıtacak bir şeyler yapmam lazımdı. "Bir daha bölümüme girmeyi aklından bile geçirme" diyen Kağan'la bakışlarımı ona çevirip gözlerimi devirdim. "Sende beni tanımadan sürtük olarak yargılama seni ahmak" dedim sinirle. Dediklerime sinirlenen çocuk kendini beni dövmemek için zor tutuyor gibi duruyordu. "Senin gibi kızları bilirim , güzelliğinize güvenirsiniz ve her erkeği ağınıza düşürebileceğinizi sanırsınız" dedi ve bana yaklaşıp aramızda mesafe koyarak gözlerime baktı. "Sende güzelsin" uzun boyu nedeniyle bana doğru eğildi. "Hemde çok güzelsin , işte bu yüzden ağına en çok erkeği sen çekiyorsun" dedi ve biraz daha yaklaştı. Beni etkilemeye mi çalışıyordu bu. "Ağıma düşmek istiyorsun dimi?" Dedim ve alay edercesine gülümsedim. Gülüşümle biraz daha yüzüme eğildi burnunu boynuma yaklaştırdı. "Burda ağ yok ama , ölüm var" dedim ve onu omuzlarından ittirdim. Surat ifadesi sertleşirken istediğini alamamanın hoşnutsuzluğunu taşıyordu. Sanırım biraz aşşağlamadan kimseye zarar gelmezdi. "Ayrıca ağıma düşüreceğim bir erkeğin kriterlerine uymuyorsun" dedim ve ona doğru çok az yaklaşıp sinsice gülümsedim. "Yetersizsin" yüz ifadesi dahada sertleşen Kağan'ın gözleri yine sarıya dönmeye başlıyordu ama umursamadım. Kolumdan tutulup çekilmemle sertçe Kağan'ın göğsüne çarptım. Sırtımdaki eli beni bırakmazken kaçmamam için beni sıkıca tutuyordu. Gözleri yine ateş saçıyordu. "Demek yetersiz ha , bunu yatak odamdada söyleyebilecek misin bakalım." Dedi. Ve yine saçlarıma elini doladı. Keşke bu kadar güçsüz olmasaydım. Hayal olsaydım... "Yetersiz olduğun burdan belli , bir kadını istemediği bir şeye zorlayan bir adamın yeterli olduğuna beni kimse inandıramaz" dedim diklenerek. "Ah tokatçı güzelim senin istemeyeceğini kim söyledi" dedi ve pis pis sırıttı. Saçlarıma doladığı ellerini hareket ettirip yüzümü yukarı doğru kaldırdı. Kalbim korkudan güm güm atarken o yüzünü boynuma doğru yaklaştırdı ve burnunu boynuma sürttü. Vücudumu dehşet bir korku sarıdı o an. Erkeklerin bana dokunmasından korktuğumu bilmiyordu , beni bilmeden korkunun zirvesine çıkarıyordu. Panikle ellerimi göğsüne koyup itmeye çalıştım. Yetersiz gücüm benimle alay ediyordu resmen. Ama yinede durmadım ve onu var gücümle itmeye çalıştım. Debelenmelerim onu kızdırmış olmalı ki boynumdaki saçlarımı biraz daha çekiştirip yüzümü ona dahada yaklaştırdı. Parmak uçlarımda yükselmiştim artık. İçimde büyüyen nefret duygusu arttı ve dudaklarıma döküldü. "İşte bu yüzden yetersizsiniz , şiddetin var olduğu bir yerde erkek en aşşağlık yaratıktır" damarına bastım bile bile. Bana dokunmasındansa dayak yemeyi yeğlerdim. "Damarımıza basan kadınlar var oldukça şiddet hep var olacak" dedi oda gözlerime bakarak. "Kendinizi güçlü sanmaya devam edin daha sinirinizi kontrol edemeyip kendinizden güçsüz kadınlara zarar veriyorsunuz. Ama siz duygularını bile kontrol edemeyen bir avuç zavallısınız" dedim tükürürcesine. Erkeklerden nefrete ediyordum. Koyu sarı gözleri kararan çocuk beni bıraktı ve bir kaç adım uzaklaştı. Kendine hakim olmaya çalışıyordu ama zorlandığı belliydi. Yine derin soluklar alıp veriyor ve tırnakları uzuyordu. Yüzündeki yara izi her mimiğinde geriliyordu. Korkunçtu. "Yıldırım umarım ben yokken Melis'e nazik davranmışsındır" diyen Reis'le bakışlarım kolidorun içine yönelidi ve bize gelmekte olan Reis'i gördüm. Az önce Kağan'ın az kalsın bana yuruk atacağını görmemişti. "Kendimden beklemediğim şekilde bu iblise nazik davramdım Reis" "Gidebilirsin artık Yıldırım , sözlerinede dikkat et" Reis'i umursamayan Yıldırım yerinden kımıldamamıştı bile. "Sanırım bu iblis gidene kadar burda bekleyecem" beynimde yankılanan sözlerle yine birilerinin zihnini okuduğunu anladım. Yada hayal görüyorumdur emin değilim şu yaşlı beyle tekrar görüşsem iyi olacak. Kağan'ın sesiydi bu bana iblis demesinden belliydi o olduğu. "Kamp kur istersen o*uspu çocuğu" Reis'in sinirli seside beynimde yankılanınca cidden bir şeylerin ters gittiğini anladım. Meriç gibi zihin okuyabiliyordum ve ne yalan söyleyim bu harikaydı. Gerçi nasıl okuyordum hiç bir fikrim yoktu. "Ben gidiyim artık Reis Bey" dedim sesimi nazik çıkarmaya çalışarak. "Tabi kızım git" diyince yerimde hareketlenip koca kapıya yürüdüm ve ağır kapıyı zorlanarakta olsa açtım. Orda durmuş iki koca adamda bana yardım etmiyordu. Utanın. Kapıdan girecekken ardımdan seslenen Kağan'la durdum. "Telefonun haşat oldu ama Hattın sağlam" demişti. Bileğimi tutup ona dönmemi sağladı ve açtığı avcuma küçük sim kartını koydu. Ona sinirli bir kaç bakış gönderdim. Telefonumu haşat eden oydu sonuçta. "Bana öyle bakma böcek , sana yeni telefon alırım" böcek mi ? Hah "Bana böcek diyen bak , telefon almana ihtiyacım yok , arabamı satsam sül ailene böcek ilacı alırım bayramlarda evlerinin içine sıksınlar diye. Malum senin gibi bir akrep evlerine girecek" dedim alay ederek. "Kaşınıyorsun yine" dedi ve beni bileğimden itekledi. Ona ters bir bakış atıp içeri geçtim arkamdaki kapı hala açıktı. "Bu arada ben ne iblisim nede sünepe" eğer hayal değilse düşüncelerinde bana sünephe demişti. Ona tokat attığım için. Evet sünepe derken ona gönderme yapmıştım ve şimdi ona bakınca görüyorum ki cidden şaşırmıştı ve buda onların düşüncelerini okuduğumu kanıtlıyordu. İçerdeki diğer kapıyıda güç bela açtığımda artık iki kolidorun kapısıda tamamen açık ve birbirini görüyordu. Görmeseydi! Görmemeliydi! Görmüştü! Hayır bu kapıyı açtığım an karşıma bu çocuk çıkmamalıydı. Neden yine sinirliydi ki... "Sakar!?" hesap soran sinirli sesi beni korkuttuğu için hemen geri çekildim ve iki kapının arasına girdim. Bir tarafta Kağan bir tarafta Metehan vardı. Cevap veriyorum Kağan'ın tarafına gidecem. Metehan'ın bakışları bir an arkamdaki Kağan'a kaydı ve kaşları dahada çatıldı. "Senin bu s*ktiğimin köpeğinin yanında ne işin var lan" gür sesi kalbimi yerinden oynatırken korkuyla yerimde sıçradım. Hemen arkamdan Kağan'ın gülme sesi duyuldu. "Az kalsın suratına tokat yiyecek kız o tokattan korkmuyor ama şu yarasanın kızmasından korkuyor" dedi Kağan. Sesinde hem merak hemde alay vardı. İki arada bir derede kalmıştım resmen. "Gel buraya" Metehan'ın emir veren sesiyle korkum iki katına çıktı ve kafamı olumsuz anlamda salladım. Oraya gidersem beni öldürürdü. Ama iki adım uzağımdaydı ve uzansa beni kolumdan çekip alabilirdi , o halde niye almıyordu. "Buraya gel" Kağan'ın sesiyle ona döndüm ve alaylı bakışlarını Metehan'a sabitlediğini farkettim. Ona inat beni çağırıyordu. Kimin umrunda Metehan'a gitmeyecektim ve Kağan'ın tarafı tek çıkıştı. Ona doğru bir adım attığımda Kağan'ın yüzündeki gülümseme büyüdü. Bakışlarım Metehan'a kaydığında öldürücü bakışlarla bana bakıyordu Kağan'ın tarafına gidersem beni öldürürdü bu çocuk. Hemen Kağan'dan uzaklaştım ve kafamı olumsuzca salladım. Hareketim Metehan'ın hoşuna gitmişti anlaşılan çünkü yüzü biraz olsun yumşamıştı. "Aferin kızıma buraya gel şimdi" dedi Metehan gözlerinde şeytani bir ışık vardı. "O..olmaz" dedim zar zor konuşarak. "Sakar gel şuraya" sabrı taşıyordu. "Çok sinirlisin gelmem" dedim omuz silkerek. "Burayada gelebilirisin" dedi Kağan. "Kes sesini lan" Metehan dişlerinin arasından sinirle uyarmıştı onu. Sonrada elinden geldiğince yumşak bir tonda konuşmaya çalıştı. "Hadi güzelim yorma beni gel bir şey yapmayacam" dedi. Hayır yemezler , köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyordu sadece. Oraya gidince kim bilir neler yapacaktı. "Yalan söylüyorsun gelmiyecem işte" dedim çocuk gibi. "Şimdi ayağımın altına alacam seni ha , gel lan buraya" bağırmasıyla irkilip korkuyla ona doğru bir adım attım. Korkmam hoşuna gitmiş gibi gülümsedi ve ona biraz daha yaklaşmamı bekledi. "Söz ver bir şey yapmayacağına" dedim tedirgince. Bana söz vermeden hiç bir güç beni burdan oynatamazdı. Asla ama asla o söz verdim kelimesini duymadan ona gitmezdim. Önce söz vermeliydi yoksa bir adım atmazdım asla asla asla. "Bak burda ne var" ceketinin iç cebini gösterdi "Geliyorum" ve ona gittim. O an sadece bana vaat ettiği şey aklımdaydı. Vücudum devreden çıkmıştı yine. Metehan'a gittim ve gerisi umrumda değildi , ne yaptığımı bile bilmiyordum. "Kurdun ayağına gelen kuzu sinirli kurdun neler yapabileceğini unutmuştu" gülerek söyledikleri benim için bir anlam ifade etmezken benim tek bir odak noktam vardı ve odağıma uzandım.
"S*ktir... çek elini göğsümden" 💫💫💫💫💫💫 |
0% |