Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Ölürken Öpme Bari

@hayal_crtk

 


İnstagram :@ hayal_crtk

@ kan_kokan_kitaplar

🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥🔥

 

 

Sessizlikle mühürlenen ağızların sahipleri doğruları kulaklarıyla dinlemezler... 😉.

 

 

Acı tüm bedenimi zehirli bir sarmaşık gibi sardı , ruhum öyle bir acıdı ki , toza dönmüş kalıntıları hortuma döndü dağıttı her yeri , öyle ki içimde taş üstünde taş baş üstünde baş kalmadı. Simsiyah kesildi her yer , dokunduğum yerlerden kan bulaştı bedenime , hayır bu benim kanım değildi , akıtmadan sahip olduğum kişilerin kanıydı... Bedenimin kasılmasıyla ayaklarımı zemine bastırıp kendimi çimlere dahada bastırdım , gözlerimi sanki karanlığa mahkummuş gibi açamıyordum , vücudum sanki cehennem ateşiyle yanıyormuş gibi acı çekiyordum hele karnım ve sırtım , ordan volkanlar akıyor deseler inanırdım.

 

Nefesim kesildiğinde bir an dudaklarımı araladım ve o an dudaklarımın üzerindeki dudaklar bunu bir karşılık olarak algıladı , baskısı dahada arttı ve çimlere dahada gömülmemi sağladı , gözlerim aniden açıldı ve güçsüz bir girişimle Metehan'ı dudaklarımdan uzaklaştırmaya çalıştım , oysa o beni umursamadı ve öylece kalmaya devam etti , dudaklarını hiç hareket ettirmemişti sadece benimkine bastırıyordu sonuç olarak o beni öpüyordu hemde ölmek üzereyken , bedenim o kadar büyük bir yarayı kaldıramayacağı için dakikalar içinde ölecektim , bunu biliyordum. Lakin o sanki ben ölmeyecekmişim ve kana bulanmamışım gibi beni öpüyordu , belki bu düşünceme ilerde pişman olacağım ama gerçek şu ki Metehan'da benimle beraber ölecekti... Ve ben onun ölmesini istemiyordum. Günler sonra onu karşımda Metehan olarak görmüştüm ve o yaptığı hata yüzünden benimle beraber ölecekti , dudaklarımın ölümcül olduğunu bilse öpermiydi acaba...

 

"Öpmelerinden" gri gözleri siyaha döndü o an ve hareleri dudaklarıma kaydı. Yavaşça yaklaşmaya başladı. aradaki mesafeler tuzla buz olurken benim tek yaptığım bileklerimi kurtarmaya çalışmak oldu.

"Ölürsün" dudaklarımız arasında santimler kalınca sonunda konuşmuştum. Onu öldüremezdim belki ama tehdit bedavaydı.

"Hmm sanırım ölmek istiyorum".

 

O gün onu tehdit etmemiştim , bu tehdit değildi bu en gerçek doğrularımdan biriydi , saklamam gereken bir doğru... Bana yaklaşmayın diye bas bas bağırdığım her an en büyük amacım hep ölümden kaçmaktı , akıtmadan döktüğüm kanlardan kaçmaktı...

 


YAZARDAN ANLATIM

 

Yeşil çimler kanla sulanmıştı adeta , kanların sahibi genç kız yerde öylece uzanmış acıdan ve ölümün soğuk hissiyle kıvranıyordu , üstelik dudaklarını öpen dudaklar işini hiç kolaylaştırmıyordu , bir an ölmeyi diledi , ölmeyi ve ölümü görmemeyi... Kendi farketmesede bedeni iyileşiyordu , öyle ki çektiği o korkunç acı bile kapanan derisi yüzünden di , gözünden bir damla yaş süzülürken ağladığı kendi değildi onu öpen bu vampire ağlıyordu , artık çok geçti değil mi? Onu öpmüştü bir kere ve geri dönüşü yoktu, Metehan YAKAR zehirlenmişti bu bal dudakları öperek , oysa tek amacı günler sonra gördüğü Melis'i hayatta tutmaktı , sakar ölmemeliydi , biliyordu bu yarayla saniyeler içinde öleceğini , ellerini kullanarak onu kurtaramazdı o bir şifacıydı ama her şifacının iyileştirme yetisi farklı gelişirdi , Metehan o zamana kadar dokunduğu şeyi en hızlı iyileştirenin elleri olduğunu düşünmüştü ancak bu gün dudakları öyle bir yanmıştı ki Melis'i görünce o zaman şifacı iç güdüleri devreye girmişti , öpücüğü onu kurtarabilirdi , düşünmesine gerek yoktu o ana göre hareket eden biriydi ve öylede yapmıştı , ah bu dudaklar ne güzeldi böyle , ama sanki dudağına farklı bir his bırakmışlardı , ölüm hissi , değen dudakların ayrılınca öleceğini hissetti Metehan ve biraz daha bastırdı dudaklarını güzel kızın dudaklarına.

 

Melis acıyla inledi ve bedenindeki son yarada kapandı , ancak o bunu hiç farketmedi , Metehan onu keyfi öpüyor sanıyordu , bu ondan ayrılma isteğini dahada güçlendiriyordu , son bir çabayla vampiri üzerinden itmeye çalıştı ve Metehan kendi isteğiyle ondan bir kaç santim ayrıldı , siyaha dönmüş iki gözde birbirlerine kaydı , Ukala çocuk Sakar kıza uzun uzun baktı , elinin tekini kaldırıp kızın yüzüne koydu ve yavaşça okşadı , elindeki kan kızın yüzüne bulaşmıştı , Sakar kız sanki hiç kaza geçirmemiş gibi baktı ona , sanki dünya da kimse yoktu , ikiside özlemle baktı , ama bu bağı ilk koparan Melis oldu ve kafasını hemen yana çevirdi , o Metehan'a bakamazdı son kez bakamazdı , ilk defa böyle suçlu hissediyordu , ilk defa çaresizliğine lanetler okudu , ilk defa biri onun için kendini feda etmişti ama bunu bilmeden yapmasıda ayrı bir ironiydi. Metehan kızdan uzaklaşıp ellerini tuttu ve onu oturur bir pozisyona getirdi , gözleri kızın yakut rengi dudaklarında oyalandı bir süre , tekrar öpmek istiyordu ve ne kadar canice olsada onu öpebilmek için tekrar yaralanmasını isteyecek kadar tatlıydı dudakları.

 

"Sende unutulması güç bir tat var sakar" dedi Vampir ve bir anda bedeni bir acıya esir oldu , dudaklarını birbirine bastırıp inlemesini bastırdı , nefesi kesildi ve olduğu gibi durmak zor olduğu için çimenlere düştü , Metehan YAKAR aldığı ölüm tadının geldiğini anladı o an ve gülümsedi hafiften...

 

Melis önünde acıyla uzanan Ukala yı görünce göz yaşlarını bastırdı , haketmişti , ölümü haketmişti dimi...

 

Onu öpmemeliydi bu bir tacizdi , Ukala sakarı taciz etmişti , hem ölsündü , ona çektirdikleri yeterdi... Üzülmemeliydi sadece bir kaç dakikaya acı çekmeyecekti artık ve bedeni durup ölümü sarmalayacaktı. Metehan acı bir nefes koyduğunda Melis tüm bu düşünceleri unutup ağlamaya başladı , elleri Metehan'ın yüzünü avuçladı ve son kez o güzel gözlerine baktı.

 

"Kim dedi sana ha , ölmek üzere olan bir kızı öp diye" bağırdı güzel kız ve vampirin omzuna sert bir yumruk attı. "Ölüyorsun işte , yaptığını beğendin mi ukala , ölüyorsun... Daha intikam alacaktım senden yaptıkların için" göz yaşları dahada aktı ve ölen oğlanın yüzüne düştü bir damlası "gerçi seni öldürmüş oluyorum ödeştik sayılır , bende öleceğim gerçi , arabamı senin yüzünden bariyerlere çarptım" dedi ama bedeninin iyi olduğunu hiç farketmedi , tek derdi ölen Ukalasıydı.
"Dudaklarım zehirli benim , çok zehirli hemde..." Yerde yatan vampir kaşlarını çattı ve ona anlamsız bir öfkeyle baktı.

 

"Dudaklarını kaç erkek öptüde ölümcül olduğunu biliyorsun!" Evet Metehan YAKAR ölürken bile bunu düşünüyordu , çünkü o odunluk tarihinin bir numarasıydı.

 

"Ölüyorsun.. ölüyorsun be adam" diye bağırdı Melis ve onu sarstı , gözlerini silip iç çekti. Metehan acı içinde olsada erkeklik gururu yüzünden acısını belli etmeyi reddediyordu ama elinde değildi ufak tefek acı nefesleri dudaklarından illa çıkıyordu. Dudakları mosmor olmuştu ve beyaz olan teni dahada açılmıştı , onun ki kadar güçlü bir beden tek öpücüğe ölüyordu , Metehan YAKAR bir öpücüğe öleceğini duysa diyen kişiye katıla katıla gülerdi ama şimdi hayat ona kıçıyla gülüyormuş gibi bir tek öpücüğe ölüyordu... Bedeni zehrin etkisiyle titremeye başladı , Melis dahada ağladı ve istemsiz onun bedenine sarıldı. "Bunu diyeceğimi hiç düşünmezdim ama ölme Ukala... Nolur ölme" göz yaşları tişörtüne akıyordu. "Sakar bir kızla Ukala bir vampir olmazsa kim alay eder" doğrulup vampirin yüzüne baktı. Metehan YAKAR öyle kötü gözüküyordu ki Melis dahada kahroldu , siyah gözerinin altları koyulaşmıştı ve teni ruh gibi olmuştu dudakları mosmor ve teni dahada soğuktu. Gözlerini gökyüzüne dikmiş öylece bakıyordu bedeni artık titremiyor ve hareket etmiyordu...

 

"Sakar..." Metehan acı dolu bir nefes aldı "sana yaptığım onca şey için..." Nefesi kesildi ve öksürdü "vay canına insanlar gibi aciz bir şekilde ölmek böyle bir şeymiş..." Acı çeksede hafifce güldü. "Yaptığım onca şey için... Sakın pişman olduğumu sanma ben Metehan YAKARIM..." hafifce inledi "asla pişman olmam"


"Ukala , aptal ukala" diye kızdı Melis ölürken adam gibi ölse bari diye düşündü...


"Ama hatalı olduğumu kabul ediyorum , ve senden beni af.." nefesi yetmedi ve yine öksürdü "beni af..." Konuşamadı ama Melis onu anlayıp cümlesini devam ettirdi.

 

"Affetmemi mi istiyorsun?" Dedi


"ASLA.... senden beni affetmemeni istiyorum , senden af dileyecek kadar düşmedim , ben Metehan YAKAR kimseden özür dilemem..." Sonrada öksürdü ve nefesi kesildi konuşacak dermanı yoktu artık.

 

"Ukala sana beddua bile edemiyorum , zaten belanı buldun sus artık..." Diye bağırdı Melis ve göz yaşları dahada aktı...

 

"Ağlamandan nefret ediyorum , benim için gülmeyide öğren... Gülen insanlar herkesten daha güçlüdür aklında... Aklında bulunsun" zor bela konuştuğunda artık dermanı yoktu , ölümü hissediyordu. Melis göz yaşlarını sildi ve Metehan'ın yüzünü tutup kendine çevirdi , yüzüne iyice yakalaşıp fısıldadı

 

"Benim için sende gül Ukala" dedi ve hafifce gülümsedi , Metehan onun gözlerine uzunca baktı ve gözleri kararmaya başladı ruhu bedenini terk ederken tek hatırladığı son kez gülümsediğiydi... Ölmüştü , Metehan YAKAR Melis'e ölmüştü... Melis avuçları arasındaki solgun yüzün gözlerini gördü hala açıktı ama biliyordu Metehan YAKAR yoktu artık , lakin dudaklarında o hep takındığı alaylı gülümsemesiyle ölmüştü... Melis'in göz yaşları tekrar akmaya başladı , tüm bedeni sarsıldı ve Metehan'ı bırakıp dizlerine sarıldı... Ne kadar orda öylece durdu bilmiyordu , ancak daha sonra kendininde ölmesi gerektiğini hatırladı , bedeninde koca bir delik vardı dimi... Metehan'ın iyileştirdiği ama Melis'in bir türlü fark etmediği yara... Kendi ölümü için değilde Metehan'ın ölümü için bu kadar endişelendiği için mi farketmemişti yoksa... Melis eğilip karnına baktığında yaralı bölgedeki kanların hem üstünde hemde teninde kuruduğunu farketti ve eliyle yarayı yokladı , ama orda hiç bir şey yoktu... İyileşmişti... Hayır bedeni bu yarayı bu kadar çabuk iyileştiremezdi imkansızdı... Gözleri Metehan'a kaydığında hala huzurla yattığını farketti gözleri hala açıktı , ölü bedeni artık huzurluydu... Melis o an anladı Metehan'ın onu niye öptüğünü ve acı bir gerçekle sarsıldı... Metehan YAKAR... UKALA onun için kendini feda etmişti ve bunu bilmeden yapmıştı... Melis son kalan hayat enerjisininde bittiğini hissetti ve Metehan'a doğru emekleyip üstüne çıktı sonrada kucağına uzandı , kafasını boynuna gömüp kokusunu içine çekti , ağlaması dahada arttı , kafasını kaldırıp yüzüne uzun uzun baktı ve o simsiyah saçlarını okşadı , açık gözleri kapkaraydı...

 

"Üzgünüm Metehan , kendini benim için feda ettiğin için özür dilerim... Bilmeden yaptın ama yinede yaptığın için özür dilerim..." Melis onun yüzüne uzun uzun bakıp dudaklarına odaklandı , mosmor olmuşlardı... "Belki ilk değil ama son kez öpeceğim birini" dedi dudaklarını Metehan'ın mosmor olmuş dudaklarına bastırdı... Belki kendi görmedi ama Metehan'ın gözleri siyahtan kızıla döndü ve söndü... Melis Metehan'ı öperken hiç bir şey umrunda değildi ama kendi farketmesede etraflarında simsiyah bir bulut belirdi ikisinin etrafında sarmal şekilde bir kaç tur atıp çember şeklini aldı ve bir anda kızıla dönüp yok oldu , kimse göremedi... Melis Metehan'tan ayrıldığında dudaklarında ölmüş bir vampirin soğuk hissi kalmıştı...

 

Metehan'ın üzerinden kalkıp gözlerini kapattı ve ağlamaya devam etti belki saatlerce belki de dakikalarca ağladı , ancak etraftaki şaşkınlık nidalarını duyduğunda kendine gelebilmişti , gelen Karan , Batuhan , Meriç ve Ceren'di hepsi şok olmuş bir şekilde başında dikiliyorlardı , Ceren panikle Metehan'a koştu ve onu sarstı , uyanması için yalvarıyordu , Batuhan'da ona katıldığında Melis hiç tepki vermiyordu... Başında dikilen Karan etrafa dikkatle baktı , parçalanmış bir araba , yolun ortasına bırakılmış motosiklet , zaten o motosiklet olmasa onları bulamazlardı , kanlar içinde Melis ve hareket etmeyen bir vampir , kan kokusu ise ayrı bir olay , iyi ki beslenmeye gitmişlerdi yoksa hepsi şu an bu kızı akşam yemeği yapmışlardı.

 

"Hocam Metehan hareket etmiyor... O hareket etmiyor" Ceren korkuya Karan hocaya bağırmıştı , Metehan YAKAR bir vampirdi nasıl hareket etmezdi hangi büyü onu hareketsiz yapabilirdi. "Bu sürtük ona bir şey yapmış olmalı" Ceren'in sürtük demesine hafifçe gülümsedi Melis , Metehan ona gülümse demişti çünkü... Karan hoca koşup Metehan'a ulaştı ve gözlerini parmağıyla açıp kontrol etti , kalbide atmıyordu , evet vampirlerinde kalbi vardı lakin insanların ki kadar güçsüz değildi onların ki , onlar kalp durmasıyla ölecek yaratıklar değildi , çünkü kalpleri onlar ölsede atardı , vampirler ölümsüzdü ve bedenleri parçalanıp yakılmadığı sürece ölmeleri çok zordu hatta imkansızdı... Atan kalpleride yakılıp parçalanmadan atmayı bırakmazdı. Peki Metehan YAKAR'ın kalbi niye durmuştu , bu dudakların zehri nerenin özünden gelmeydi ki vampirlerin en güçlüsünü bile öldürüyordu... Ceren ölü vampiri biraz daha sarstı ve kalkması için yalvardı , belkide Metehan YAKAR'ı seviyordu , canını onun için verir miydi? Metehan Melis için vermişti ama bilmeden vermişti dimi...


"Metehan niye hareket etmiyorsun?" diye mırıldandı Karan hoca , yüzünü tutup bir sağa bir sola çevirdi , hareketsizlik tüm gözlere bir tokat gibi çarptı...

 

Melis dizlerine sardığı kollarını çözmeden Ukala'nın etrafına toplanan vampirlere alayla gülümsedi. "Tabi hareket etmez" dedi ve tüm gözlerin ona dönmesini sağladı "çünkü Metehan YAKAR artık yok , öldü..." Dudaklarındaki gülümseme bir fotoğraf karesindeymiş gibi sabit kaldı , Meriç ona olumsuzca kafa sallayıp yerde yatan dostuna koştu.

 

"ÇEKİLİN!" diye bağırıp ellerini dostunun kafasına koydu ve gözlerini yumdu , Meriç KILIÇ yeteneğini öyle geliştirmiş biriydi ki birinin şakaklarına dokunduğunda onun kafasına girebiliyordu , o sadece insanların düşüncelerini okumuyordu , onların zihninde konuşadabiliyordu , hatta Melis'le bunu yapmıştı daha önce fiziksel bir temasta bulunmadan , lakin birinin kafasına girmek çok başka bir olaydı , karşıdaki insanın canını çok yakardı ama bu sayede Meriç onların aklını karıştırabiliyordu , onlar düşünsün yada düşünmesin , istesin yada istemesin zihinlerinde istediği gibi cirit atıp geçmişlerini filim gibi izleyebilirdi. Meriç odaklanıp gözlerini yumdu , parmaklarının altında bir sıcaklık hissettiğinde gücünün işe yaradığını farketti ve dahada odaklandı , lakin hiç bir şey olmadı... Metehan YAKAR'ın zihnine giremedi öfkeyle gözlerini açıp dahada odaklandı ama yine bir şey olmadı , dostunun zihnine giremiyordu çünkü o... O artık yoktu... Meriç farkettiği gerçekle acıyla nefesini koydu ve öfkeyle zemine yumruğunu geçirdi , zemin aldığı darbeyle yarıldı ve koca bir delik ortaya çıktı Meriç'in vurduğu yerde.


"Metehan gidemezsin dostum , daha senle gezmeye gidecektik İstanbul'u" Meriç yıkılmış hissediyordu , dostunun gidişi onu yıkmıştı... "Gerçi sen İstanbul'dan nefret ediyordun ama benim için gidecektin , dostum eğer gözlerini açarsan söz veriyorum senin için senin istediğin yere giderim amk sen iste cehennemin dibine kadar giderim , aç gözlerini dostum , aç gözlerini..." Ama Metehan açmadı "aç lan gözünü puşt , arkanda yetim çocuğu gibi 4 salak bıraktın sensiz naparız" 4 salak derken Melis'ten bahsetmediği belliydi.

 

"Çabuk konuş ne yaptın Metehan'a" Ceren yerinden hızla kalkıp Melis'e bağırdı ve vampir hızıyla bir anda üstüne atlayıp boğazından yakaladığı kızı yere yapıştırdı, nefessiz kalan Melis umursamadan gülümsedi sadece. Ceren onun bu haline dahada delirdi "boynunu mu kırayım istiyorsun" diyip baskısını arttırdı , gözü öyle dönmüştü ki bu insan artığını öldürmek en doğru şeymiş gibi geliyordu...

 

"CEREN HEMEN BIRAK ONU!" Karan hocanın sert uyarısı Ceren'i kendine getirirken Ceren Melis'i yinede bırakmadı.

 

"Ölmeyi hak ediyor" dedi kırmızı gözleri hala Melis'teydi...

 

"Ceren AÇIK o kızı hemen bırak yoksa sonuçları ağır olur!" Bu son uyarı daha sakin dursada daha korkutucuydu , Ceren istemeye istemeye Melis'i bıraktığında Melis yerden doğrulma zahmetine bile girmemişti , gökyüzüne bakmak daha cazip geliyordu o an...

 

Aradan tam iki saat geçmişti ve Melis zoraki bir duş almak zorunda kalsada bedeni artık daha temiz ve daha kansızdı , Karan hoca Melis'i arabasına atıp doğruca kaldıkları eve getirmişti , Metehan'ın ise gelecek olan ayrı bir arabayla götürülmesini söylemişti , zavallı Meriç ve Batuhan ağlayabilseler erkeklik gururu demez ağlarlardı ama vampirler ağlayamıyordu , ölmüş olan dostlarını bırakmıyorlardı sadece ve bu görüntü onlara en büyük acıyı yaşatıyordu. Melis duşunu alıp giyindikten sonra Karan hoca onu sert sayılacak hareketlerle doğruca arabaya atmış ve okula sürmüştü arabayı , çok öfkeliydi... Ona öyle öfkeliydi ki şimdi durup onu öldürebilirdi...


"Sen mi öldürdün?" diyebildi sonunda sadece , ama Melis cevap vermedi... hem ne diyecekti ben değil dudaklarım yaptı çünkü zehirli mi diyecekti... İnanmazdı yada test eder oda ölürdü... Karan hoca dahada sinirlendi ve Melis'e öfkeli bir bakış attı. "Sana bir soru sordum ATEŞ" diye dişlerinin arasından konuştu , ancak sesi sanki Melis'e ulaşmıyor gibi genç kız hiç tepki vermiyordu.


Sonunda okula geldiklerinde Karan hoca onu doğruca müdürün odasına yönlendirdi , Melis tek kelime etmiyordu , Karan hoca kızı Müdürün odasına adeta fırlattı , Müdür Kenan hoca şaşkınlıkla önce odasına atılan Melis'e sonrada onu atan Karan hocaya baktı , kaşları otomatikman çatılırken yerinde kalkma gereği bile duymadı.


"Bu da ne demek Karan hoca , sizin bu kızın başında durmanız gerekiyor diye biliyorum... Tutup odaya sıkmanız görevinize dahil değil" Müdür kendi otoritesini konuşturup oturduğu yerden Karan hocaya üstten bakışlar atıyordu. Karan hoca ise zaten tavan yapan sinirine bide Müdür olacak ipnenin eklediği sinirle , hışımla müdürün masasına yürüdü ve ellerini masanın üzerine koyup kırmızı gözlerini kısarak müdüre eğildi ve adeta dişlerinin arasından konuştu.


"Bana bak Müdür , demin öğrencilerimden en gözde olanı öldü , hemde yanında bu insan varken , sen bu masada kıçını şımartabilirsin ama ben bu ölümü sorgularım" Müdür karşısında öfkeden adeta patlamaya hazır öğretmeni görünce irkildi ama sesini çıkaramadı , Karan hoca da devam etti. "Şu kızın koca okulu katletmesini görmezden geldin , gitti Kurtların gelecekteki reislerini bir yılanla zehirledi çocuk hala adam akıllı kendine gelemedi sen o günde kızı görmezden geldin ve oda gitti gözümün önünde öğrencileri bir havuzda mantı yapmaya kalktı hemde büyücüler gibi lanet bir sopa kullanmadan yaptı bunu , tehlikeyi o gün o koca kafan farketsede sen bu kızı öldürmek yerine kıytırık bir eve tatile yolladın , ve ne hikmetse Metehan YAKAR bu gün yol kenarında durduk yere ölü halde bulundu hemde yanında bu KIZ varken , acaba bu sefer koca kıçını o koltuktan kaldırıp şu kızı idam ettirme kararını verecek misin?" Oda koca bir sessizliğe büründü bir anda , Müdür şaşırmamıştı , bu kızın neresinden tutsa elinde kalıyordu , ne zaman odasında işleriyle uğraşsa en büyük sorunu Melis'in yine birilerini katletmesiydi... Kenan hoca gözlerini Karan hocadan alıp Melis'e baktı , Melis ona bakan müdürü fark edince onada gülümsedi , hayır ağlamayacaktı , pişman olacak bir şey de yapmamıştı , acı çekiyordu hemde çok fazla , ama o bir şey yapmamıştı Metehan bunu kendi seçmişti , Melis'e seçenek bırakmamıştı ama gerçek şuydu ki o an Metehan'a da başka seçenek kalmamıştı , o Melis yaşasın diye bilmeden hayatını ortaya koymuştu , acaba bilse yapar mıydı?


Melis'in ona masumca gülümsediğini gören Müdür öfkeyle kaşlarını çattı , bu gülümseme ona tek bir şey söylüyordu , Metehan YAKAR'ı Melis ATEŞ öldürmüştü... Bunu nasıl yapmıştı bilmiyordu ama öğrenmeye hevesli olduğunu hissetti...

 

Saatler geçmişti , belki 5 belki 10 saat , Melis okulun mahzenlerinde öylece bırakılmış gibi kilit altında tutuluyordu , ölüme bırakılmış gibi.. ama umrunda değildi , umrunda olan tek şey Metehan artık yoktu ve kendi de artık olmak istemiyordu... Müdür onun mahzenlere kapatılmasını istemişti , Karan hoca Müdüre itiraz edip karşı çıksada müdür Melis'den daha önce Metehan'a bakmaları gerektiğini hatırlatmış ve Karan hocaya Melis'le daha sonra ilgileneceklerini söylemişti , Karan hoca anca o zaman Müdürü dinlemişti , ama Müdür biliyor ya bu kız ölmezse tüm vampir bölümü ayağa kalkardı , hatta sırf vampir bölümü değil tüm okul ayağa kalkardı... Hayal Melis ATEŞ herkes için bir tehdit olmuştu çünkü...

 

Melis gözlerini pütürlü zemine dikmiş öylece bakıyordu , zeminin tozlu yüzeyi etrafta ki pisliğin ne denli yoğun olduğunu gözler önüne seriyordu , burası okulun en aşşağı katıydı ve en son buraya Metehan'la gelmişti , tabi o an kendi Melis değil Hayal'di ama o anları hatırlıyordu. Genç kız geçmişi hatırlamamayı seçip tekrar pütürlü zemine odaklandı ve bir an gelen dürtüyle ayakkabılarını çıkarıp ayaklarının çıplak kalmasına neden oldu , sonrada geçmiş zaman tekerrür edercesine çıplak parmaklarını zemine sürtmeye başladı yavaşca.

 

 

 

 

 

5 YIL ÖNCE MELİS'TEN

 

 

 

 

 

"Yine mi? Lanet olsun" kapının arkasında onun sesini duyuyorum , çok öfkeli ve yıkıcı bu beni korkutuyor. Gözlerim pütürlü zeminde ve çıplak ayak parmaklarımı oraya sürtüyorum , yaralı parmaklarım sızlasa da durmuyorum.

 

 

"Çok saçma , bedenlerinde tek bir yara izi yok" konuşanın sesini duyunca ürperiyorum , Güneş'in siniri hepsinden kötü.

 

 

"Onları yastıkla boğma olasılığıda çok düşük , o kızın gücü onlara nasıl yetsin" diyor ilk konuşan. Güçsüz olduğum gerçeği yine yüzüme çarpıyor , zemin çok güzel gözüküyor , biraz kirli ama olsun.

 

 

"Geriye tek bir seçenek kalıyor , oda zehirleme ama otopsi raporlarında hiç zehire rastlanmadı , üstelik boğulma izine de rastlanmadı , lanet olmasın heriflerin ölüm nedeni bile saptanmadı" korkuyla derin bir nefes alıyorum , yanağım hala sızlıyor , Güneş çok sert vurdu çünkü , yatakda beni ölü arkadaşıyla yada her neyiyse onla görmek her defasında onu delirtiyor , yanağıma dokunamıyorum korkumdan , dokunursam Güneş kızar diye korkuyorum , ya dokunduğumu anlarsa. Onun yaptığı hiç bir şeye dokunmaya iznim yok... Dışarda ki sesler kesiliyor , kalbim güm güm atarken kapım açılıyor ve içeri giriyorlar hemen ayağa kalkıp yere bakıyorum , bedenim istemsiz titriyor. Güneş , Araf'dan önce yanıma geliyor , çenemi tutup yüzümü ona bakmaya zorluyor , gözleri ilk iş yanağıma kayıyor , şüpheci bir şekilde gözleri kısılıyor ve bakışları benim bakışlarımı buluyor.

 

"Dokundun mu?" Diyor sadece.

 

"Dokunmadım Güneş" diyorum bende , bana inanması için gözlerinin içine bakıyorum , gözleri bir süre üzerimde oyalanıyor ve çenemi bırakıyor , bu bana inandığının göstergesi. Sarı saçları bu gün kaşlarına düşmüş ve dağılmış , teni hafif esmer ve gözlerinin yeşiline kırmızı damarlar bulaşmış , bunun öfkeden olduğunu düşünüyorum. Bana çok öfkeli ve patlamaya hazır bir bomba gibi , korkunç bir manzara. Güneş yana kayıyor ve hemen arkasında ki Araf görüş açıma giriyor , Güneş'in kaldırdığı başım hemen aşşağı iniyor , ona bakamam , henüz iznim yok. Çenemin altında bir sertlik hissettiğimde bunun her zaman ki sopası olduğunu anlıyorum , sopa çenemi yukarı kalkmaya zorluyor ve artık ona bakma iznim var.

 

 

"Nasıl öldüler" diyor , gözlerine bakmak beni ürküttüğü için yere bakarak konuşuyorum.

 

"Bilmiyorum efendim" diyorum sessizce , Araf öfkeleniyor ve siniri onu ele geçiriyor.

 

 

"Bu günkü hatan neydi?" kelimeleri cezanın habercisi gibi , bana öfkeli ve ceza vererek acısını çıkaracak ama bu sefer tek değil Güneş'de burda.

 

"Siz bilirsiniz efendim"diyorum bu sefer korkudan dudaklarım titriyor , sopası canımı hafif acıtacak şekilde çıplak bacağıma iniyor ve ben korkuyla ufak bir çığlık atıyorum kafamı kaldırıp "özür dilerim efendim" diyorum hemen , ama ikiside bana alayla gülümsüyor. Güneş Araf'a dönüp "efendi ve kölesi ha , çok zevkliymiş" diyor.

 

"Hatan yalan söylemen" diyor Araf sonrada Güneş'e dönüyor "senin demir iplerin yok muydu?" Korkuyla ağlamaya başlıyorum , canımı yakacaklar , ve ben yine dayanacağım...

 

"Hemen getiriyorum , sen onları ısıtacak bir şeyler ayarla" ikisi anlaşıp odadan çıkıyor , tirtir titremeye başlıyorum , nolur gelmesinler nolur , lütfen...

 

Ama geliyorlar hemde bana göre çok kısa bir zamanda lakin şurada bir ömür beklesem o bile kısa gelirdi o an...

 

 

"Son kez soruyorum , nasıl öldürdün onları" diyor Araf

 

"Bilmiyorum efendim" diyerek ağlıyorum , her şeyi hazırlıyorlar... İkiside gözlerime bakıyor ne diyeceklerini biliyorum.

 

"Adımı söylersen bunların hiç birini yaşamazsın" diyor Güneş.

 

 

"Adımı söyle ve bitsin" diyor Araf'ta

 

 

"Olmaz" diyorum ve yaşayacaklarıma katlanmayı seçiyorum , lakin ölümü isteyen yanım hep daha ağır basacak... Dudaklarımın zehrini kimseye diyemem onlar benim tek silahım bu izbe yerde...

 

 

ŞİMDİKİ ZAMAN

 

 

 

Geçmiş sanki filim şeridi gibi gözümün önünden geçmişti , dudaklarımın zehri çok ölü vermişti , herkes ölülerin hesabını soruyordu bana , peki ölüm nedenleri yüzünden niye kimse onlardan hesap sormuyordu , neden kimse onlara bu kızı niye öptün demiyordu , gerçi öpücüğüm yüzünden öldüklerini bilen yoktu bilselerde hesap sormak için karşılarında yaşayan biri olmayacaktı. Ukala... Seni suçlatmam ama , çünkü sen beni iyileştirmek için öpen ilk erkeksin... Ayrıca beni iyileştirmek için ölen ilk erkekte sensin... Metehan aklıma gelince yine hüzünleniyorum ama dudaklarım istemsiz gülümsüyor , o bana gülümse dedi...

 

"Melis" duyduğum sesle kafamı kaldırdım ve parmaklar ardında bana bakan Meriç'i gördüm , perişan halde.. siyah saçları darmadağınık , buğday teniyse bembeyaz olmuş , nasıl bilmem ama dudaklarının rengide solmuş , ama asıl beni şaşkına uğratan detay yanakları boyunca akmış zift rengi sıvı... Vampirlerin tek renk olacağını düşünen yanım söndü o an , Vampirler de üzülünce vücutları soluyordu demek. "Bu gün bir şey öğrendim..." Dedi gözlerime bakarak , gözleri kırmızının en koyu tonuna bürünmüş , gömleğinin ilk 5 düğmesi kopmuş ve pürüzsüz teni gözler önüne serilmiş , hayır karşımda çekici bir adam değil bitik bir adam duruyor.

 

 

Derin bir nefes aldım ve hafifçe gülümseyerek konuştum "ne öğrendin Meriç"

 

Parmaklıklara iki eliyle tutunan vampir kafasını iki demirin arasına yasladı ve gözlerini benden çekmeden konuştu. "Vampirler gerçekten üzülünce kan ağlarmış" o an kırmızı gözlerinde kızıl bir sıvı birikti ve meriç gözlerini yumduğu an yanakları boyu aktı , anladım o an yanaklarında ki o siyah şeyin kurumuş kan olduğunu... Meriç KILIÇ bitmişti bir vampirin ölümüyle , canı öyle acıyordu ki vampirler ağlamaz diyen herkese inat o kan ağlıyordu.

 

 

Gözlerimin önünde parmaklar boyu kaydı Meriç ve sanki tutuklu ben değilmişimde oymuş gibi gözümün önünde kan ağladı , bende ağlamak istiyordum , ağlamalıydım ama yapamadım her şeye rağmen Meriç'e gülümsedim sadece , Metehan bana gülümse hep demişti , gülümseyenler en güçlülerdir demişti , oysa ben ağlamayanlar en güçlü olanlar sanıyordum ve Meriç'e görede duygularını korkmadan yaşayanlar en güçlülerdi peki hangimiz haklıydık , kim ağlamalı , kim gülmeliydi ya kim hep susmalıydı.

 

Boğazımda ki yumru öyle sıktı ki bedenimi , ellerimi yumruk yapıp sıkmak zorunda kaldım , Meriç sonunda gözlerini açıp bana baktı , tüm kanı ağlamıştı ve gömleğide artık kan olmuştu... Yerden yavaşça kalkan Meriç gözlerini benden ayırmadan parmaklıklı kapıyı tuttu ve kilitli olmasını umursamadan sanki normal bir kapı açıyormuş gibi tutup çekti ve demir kapı sorunsuz açıldı , oysa Meriç kilidi kırmıştı ama bu onun için çok az güç gerektiren bir olaydı , gözleri duygusuz bir şekilde üzerimde oyalandı ve sarsak adımlarla üzerime yürüdü yerimden kımıldamadım bile sadece gülümsedim...

 

 

"Az önce Metehan'ın öldüğü herkes tarafından onaylandı" dedi sanki tüm aklı ve zekası uçuş gibi duruyordu , tek bir amacı varmış gibi üstüme yürüyordu ve ben korkmuyordum... "Bu gün aklını tekrar okumaya başladım Melis" yanıma geldi ve tam önümde durup yüzüme baktı , bende ona bakmak için kafamı kaldırmak zorunda kalmıştım... "Sen... Yani... Ben..." Cümlesini kuramadı ve bir anda önümde eğilip yüzümü avuçları arasına aldı "Metehan'ı senin öldürmediğini artık biliyorum , özür dilerim Melis" delirmiş gibiydi , ama hiç bir şey yapmadım gülümsedim sadece... "Allah şahit eğer herkese yaptığın gibi onada zarar verseydin , onu bilinçli olarak öldürseydin ben Meriç KILIÇ yemin olsun seni öldürmüştüm , hatta öldürmeye geliyordum" bir anda zemine oturup saçlarına parmaklarını soktu kafayı yemiş gibiydi. Daha fazla dayanamayıp iki dizimin üstünde duracak şekilde yere indim ve Meriç'e sarıldım.

 

 

"Özür dilerim Meriç , Metehan beni kurtardığı için özür dilerim , yapacak hiç bir şeyim yoktu affet" dedim, sırtımda hissettiğim kollarla ona dahada sokuldum ama ağlayamadım , ikimizde ağlayamadık.. "ölmesi gereken bendim , ama merak etme en kısa zamanda bunun olmasını sağlayacağım"

 

 

Meriç saçlarıma burnunu gömüp kokusunu içine çekti "Hiç , biri için ölmeyi yada yaşamayı değilde kendin için yaşamayı denedin mi Melis" ondan ayrılıp kanlı yüzüne baktım ve kafamı olumsuzca salladım , kendim için yaşamayı hiç denememiştim , ben uğruna yaşanacak yada ölünecek biri değildim çünkü. Ama Metehan benim için ölmüştü...

 

 

Mahzende yankılanan tıslama sesiyle kafamı sesin geldiği yöne çevirdim ve kıvrılarak bana gelen Medusa'yı gördüm. "Yılanını ben getirdim , peşimden bir an olsun ayrılmadı , bende içeri soktum o kazada nasıl sağ çıktı anlamıyorum" dedi Meriç , o sırada Medusa çoktan bana ulaşmıştı , hemen koluma ordanda boynuma dolandı. Kendini bana sürtüyordu , beni özlediği belliydi...

 

 

 

"Sağol Meriç , bu arada okul konseyi ölüm emrimi verecek sanırım bu sefer , senden tek bir ricam var , sakın bu karara engel olma..."

Dedim , Meriç düşüncelerimi okuyabildiği için hiç şaşırmamıştı , ölümü arzuladığımı biliyordu , bunu çok istediğimi biliyordu , ama yinede bir şey demedi ve yanımdan kalkıp çekip gitti... Aradan saatler geçti , şu an yeni bir gündemiydik yoksa hala Metehan'ın öldüğü gündemiydik bilmiyorum tek bildiğim kimsenin benim için gelmediği , arada sesler duyuyorum ama hepsi bu kadar , en sonunda dayanamayıp Meriç'in kırdığı kapıdan çıktım , bu halde herkes beni göreceği için bir şeyler yapmalıydım. Keşke Batuhan gibi görünmez olabilsem.

 

 

Ellerimi havaya kaldırıp burdan nasıl sorunsuz çıkacağımı düşündüm , lakin o an sanki bedenim isteğimi duymuş gibi görünmez olmaya başladı , sanki derim tozdanmış gibi uçuşmaya başladı ve tüm bedenim , boynumda ki Medusa'da dahil görünmez oldu , olayın şaşkınlığıyla dumura uğrarken ellerimi havaya kaldırıp tekrar tekrar baktım ama hiç bir şey yoktu , görünmüyordum , başıma gelen onca şeyden sonra bu duruma daha fazla kafa yormanın saçma olduğunu düşünüp hemen yukarı çıktım ve zemin kata ulaştım , emin olmak adına kolidora çıktığımda cidden kimsenin beni görmediğini farkettim. Herkeste bir telaş vardı , gördüğüm yüzlerin çoğu öfke ve birazı da üzüntü yaşıyordu , nedeni belliydi , okulun en güçlü vampiri ölmüştü , hemde daha dün sürtük diye çağrılan bir kız tarafından... Okul bahçesine doluşan kalabalığa değmeden geriden yürüdüm ve herkesin siyah giyindiğini farkettim. Aradan bir gün geçmişti sanırım , Metehan'ın ölümünden , çünkü şu an öğlendi , Metehan dün ikindine doğru ölmüştü. Kalabalığı takip ettim ve nereye gittiklerine baktım burası okulun batı tarafında kalan patika bir yoldu , yol boyunca tüm öğrencilerle ilerledim ama asla onlara temas etmedim , yorucu bir yolun sonunda nereye geldiğimizi anlamıştım burası mezarlıktı...

 

 

Müdür ve Metehan YAKAR'ın tabutu geniş bir kalabalığın ortasında duruyordu , tabutun yanında Meriç , Batuhan , Deniz ve Mert duruyordu , hepsi siyah giyinmişlerdi ve Meriç KILIÇ ağladığını kimseden saklamamış hatta aksine herkesin gözüne sokarcasına dik durarak herkese meydan okumuştu , ama anlamadığım neden Batuhan , Deniz ya da Mert'te o kan lekelerinden yoktu... Müdür uzun bir konuşmayla ölmüş öğrencisini ne çok sevdiğini ve onun ne kadar başarılı terbiyeli olduğunu sahte bir ilgiyle sıralamıştı ama kendi de biliyordu ki ona kimse inanmamışdı.

 

 

"Metehan okulumuzun en büyük kaybı olarak kalacak hep , bu kaybın bedelini suçlunun ödeyeceğini unutmayın..." Müdürün sözleriyle kalabalıktan destek ve öfke bağırışları çıktı.

 

 

"Suçlu ölmeli... Melis sürtüğünün kafası kesilsin... Derisi yüzülsün... Mezara diri diri gömelim" ve daha nicesi sıralandı. Müdür kalabalığı suturup eliyle bir adama işaret verdi "ateşi getir" ne ateşi!

 

 

O an farketmesemde Metehan'ın tabutu koca koca odunların üzerine konuştu ve yakılmak için hazırdı , ne yani vampirleri ölünce yakıyorlar mıydı?

 

 

"Ne ateşi hocam Metehan ölünce hep gömülmek isterdi , saçmalamayın" Batuhan'ın araya girmesiyle derin bir nefes aldım , Metehan yansın istemiyordum... Müdür bir ton özür sıralayıp mezarı kazmaları için öğrencileri çağırdı ama bu işi Meriç , Mert ve Batuhan kimseye bırakmadılar mezarı kendileri kazılar... Her şey hazır olduğunda artık tek bir şey kalmıştı ölüyü mezara koymak ama bir detayı farketmiştim , ölü mezara tabutla konacaktı , arkadaşları Metehan'ı son kez görmek istediği için herkes mezarlığı boşaltmaya başlamıştı , ama ben onlara katılmadım , Mezarın başına ilerledim ve Meriç'in tabutun kapağını açmasını izledim , beni görmüyorlardı ve anlaşılan kokumu da duymuyorlardı. Meriç tabutun kapağını açtığında gözlerim bu anı hiç unutmamak istercesine tabutta ki bedene kaydı... Ukala ne huzurluydu öyle , teni en beyaz halinde solgun ve soğuk , o güzel gözleri yumuk , uzun kirpikleri kapalı , üzerine siyah bir takım ve içine beyaz gömlek giydirilmiş , onu ilk ve son kez takım elbisenin içinde görüyor olma fikri beni kahrediyor , oysa çok yakışmış bu kıyafetler ona , ama ayaklarına da ayakkabı giydirseler daha güzel olacak. Ukala... Bu gün gitme , daha edeceğimiz kavgalar var. Tabutun başında ağlayamadığım kadar Meriç ve diğerleri ferhat ettiler , Deniz o kadar kötü olmuştu ki Mert'e sarılmadan ayakta duramıyor gibiydi , ikisi bu olayla tekrar bir araya gelmişti demek ki , Ali onları ayırmıştı , ama Metehan bir şekilde tekrar birleştirmeyi başarmıştı. Feryatlar yavaştan azalırken Metehan'a uzun uzun baktım ve temkinli bir şekilde tabuta yaklaşıp çaktırmadan Metehan'ın yanağına elimi koydum. Çok soğuktu , neden ölüler bu kadar soğukdu? Hiç bir yaşam belirtisi vermiyordu , nasıl versindi zaten , benim öpücüğümden sağ çıkan olmamıştı ve olmayacaktı...

 

Meriç dostuna son kez sarılmak için tabuta eğildiğinde hemen elimi yüzünden çektim , Meriç KILIÇ dostunun göğsüne kafasını koyup sessizce kan ağladı , Ukala'nın beyaz gömleği kan olmuştu artık ama o lekeler bile onu kötü gösteremiyordu Metehan YAKAR tabutun içinde bile , ölüyken bile , nefes almıyorken bile çok yakışıklıydı , hatta şöyle bir gerçek vardı ki o benim hayatımda gördüğüm en yakışıklı erkekti , tabut onun güzelliğini bozamazdı... "Eğer gittiğin yerde bir hayat varsa orda buluşacağımıza söz veriyorum dostum" dedi Meriç ve diğerlerine mahal vermeden tabutun kapağını büyük bir saygıyla kapattı , acaba neden onların Metehan'la son kez konuşmasına izin vermemişti... Ve işin saçma tarafı neden onlar bu duruma itiraz etmemişti.

 

 

(NOT: Gençler içinizde vampirlerimizin inancını sorgulayanlar olacak sanırım çünkü Metehan'ım az daha müdür tarafından yakılıyordu , bu fantastik bir kitap olduğu için vampirlerimizin dini inancını belirtme gereği duymadım , hatta elimden geldikçe din konusundan uzak duruyorum çünkü fantastik ve din karışırsa ortaya istenmeyen durumlar çıkabilir , müslümanım elhamdülillah diyip bölüme devam edeyim)

 

 

Meriç , Mert ve Batuhan tabutu dikkatli bir şekilde mezara koydular ve üstünü toprakla yeri belli olacak şekilde kapattılar , işleri bittiğinde Meriç hala kan ağlıyordu , Deniz ve Mert perişan görünüyorlardı ama ağlamıyorlardı , Batuhan ise düzenli görünüşü ve yapılmış saçlarıyla perişanlık Tan en uzak olan kişiydi. Yüzünden duyguları anlaşılmasada kıyafetlerinden kahrolmadığı belli , herkes yavaş yavaş mezarı terk ederken bende onları takip etmeye başladım , arada baya mesafe vardı okula yaklaştığımızda Batuhan cüzdanını düşürdüğünü söyleyip onlara gitmelerini söylemişti , herkes kendi derdinde olduğu için dediğini umursamamışlardı bile , onlar giderken ben Batuhan'ı uzaktan izlemeye başladım , çünkü yalan söylüyordu arka cebindeki şişkinlik cüzdanının orda olduğunu gösteriyordu , başka bir amacı vardı...

 

 

Ben Batuhan'ı izlerken o bir anda yanında ki taşa çöktü ve kravatını gevşetip hüngür hüngür kan ağlamaya başladı , o an anladım erkeklik gururu yüzünden ağladığını sakladığını , Batuhan GÜÇLÜ en güçsüz halindeydi şu anda , ben onun Metehan'ın ölümünden etkilenmediğini sanarken o en az Meriç kadar acı çekiyormuş , kahrolmuş ve bunu herkesten saklamış... "O buluşma yerinde bende olacağım , söz veriyorum" dedi Batuhan Meriç'in Metehan için söylediği sözlere değinerek. Daha fazla orda kalmaya dayanamadığım için okula ilerledim ve kimseye çarpmamaya dikkat ederek okulun mahzenlerine indim... Kilidi kırık mahzenime girdiğimde artık görünür olmayı diledim ve isteğim anında gerçekleşti... Aradan yine saatler geçtiğinde bir tane öğrenci bana sadece su getirip gitmişti , susasam da içecek midem olmadığı için avucuna o sudan doldurup yılanıma içirdim medusa çok susamışdı.

 

 

Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama uyuya kalmıştım tahta oturakta , ancak söylenen sesleri duyduğumda kendime gelebilmiştim "bu kapının hali ne böyle , ya suçlu kaçsaydı" Karan hoca birilerine bağırıyordu sanırım bağırdığı kişiler benden sorumlu olan birileriydi , yerimde doğrulup içeri öfkeyle giren Karan'a baktım , bana olan nefreti gün geçtikçe büyüyor gibiydi...

 

 

 

"Hayal Melis ATEŞ , Metehan YAKAR'ı öldürme suçundan , ve daha yığınla işlediğin suçlardan dolayı ki buna bir Kurtadamı yılanla zehirlemek de dahil, idam edilme kararını almış bulunmaktayız..." Dedi , sonra gözlerime acımasızca bakarak devam etti "iki gün sonra ikindin saat 17:30'da iple asılarak idam edileceksin" Karan hoca bana son kez bakıp mahzenimden defolup gitti , dediklerine hiç şaşırmamıştım , bu kararı bekliyordum zaten.

 

 

 

 

Hoca gidince iki tane görevli beni başka bir mahzene almışlardı , kilidi sağlam bir mahzen... Onlar gittiğinde yine tek başımaydım , bana getirdikleri yemekten de yememiş dim , ama medusa için pilavın üstündeki büyük tavuk parçalarını özellikle alıp ona yedirmişdim , neyse ki pilavda pirinçten çok tavuk vardı da Medusa rahat bir şekilde doymuştu , vampirlerin yemek yapmadığını biliyordum , bu yemek büyük ihtimal kurtadam bölümünden alınmıştı çünkü hala sıcaktı , siparişle buraya yemek getirmeleri çok uzun süreceği için yemek soğurdu demek ki yemekler yakından gelmişti , belki de büyücü bölümünden gelmişti kim bilir... Medusa yanımda sakin bir uyku çekerken bende oturmuş zaman bir an önce geçsinde idam edileyim diye bekliyordum. Ama hala iki günüm vardı...

 

 

 

 

 

⌛⌛⌛

 

 

 

Aradan bir gün geçmişti , yarından sonraki gün idam günümdü , özlemim bitecekti artık babama...

 

 

"Yemek vakti , yemeğini ye suçlu" her gün duyduğum cümleleri bu seferde başka bir görevli demişti , yemek yemek istemediğimi onlara söylemekten yorulduğum için susmayı tercih etmiştim. "Adam yerine koyup yüzüme bakarak sus" aptal görevli yine konuştuğunda onu umursamadığımı iyice belli edip hafif sırtımı döndüm , kucağımda ki Medusa bir anda dikleşip mahzenin kapısına bakmaya başladı ve tıslayıp ağzını açtı , bu onun tehdit etme şekliydi ve kapıda ki görevliden hoşlanmadığını baya belli etmişti hatta onu bıraksam şimdi oraya sürünüp görevliye saldıracak gibiydi. "Yılanına sahip çık sünepe" sünepe mi? Merakla kafamı o tarafa çevirdiğimde parmaklıklar ardında ki Kağan'ı gördüm bana alayla gülümseyip göz kırptı. "Beni yine ısırsın istemem" demek ayağa kalka bilmişti sonunda.

 

"Kağan.. seni hangi rüzgar attı vampir bölümüne" dedim ona gülümseyip.

 


"Bir sünepenin idam edileceğini duydum , ben uyurken boş durmamışsın" oda bana gülümsemişti , kafasında lacivert bir spor şapka vardı , kızıla dönük kahve saçlarını gizlemişti , ama yüzündeki yara görünüyordu...


"Tebrik konuşmanı yapmak için geldin demek , geç kaldın kapalıyız" dedim ve yerinde duramayan yılanımı elimle okşadım "Uslu dur Medusa" Medusa sözlerimle biraz sakinleşti ve boynuma dolanmaya başladı.


"Hayır amacım seni görmekti , ölmeden önce uğrayayım dedim , sonuçta beni öldürmeye çok yaklaştın mazimiz var"


"Hayır senin Medusa'yla mazin var , seni o ısırdı sonuçta" diyip alayla güldüm ve arkama yaslandım. Kağan bu halime arsızca gülümsedi ve kapıyı hiç zorlanmadan kendine doğru çekip kilidi kırdı , bu kapıyla iki etmişti... Medusa hemen saldırı pozisyonuna geçerken onu yere bıraktım ve sertçe uyardım "Kağan'ı ısırmak yok , ben demeden kimseyi ısırmak yok... Şimdi biraz uzaklaş kızım Kağan senden korkuyor olabilir" alayla gülümseyip Kağan'a döndüğümde yüzünün öfkeyle kasıldığını gördüm , umursamayıp arkama yaslandım ve bana gelişini izledim , ama onun acelesi yok gibi ağır adımlar atıyordu , benimde acelem yoktu , şunun şurasında bir gün sonra idam edilecektim.

"Ölümle yüz yüze geldiğimde ne oldu biliyor musun?" Gözleri sanki avına odaklanmış bir kurt gibi Medusa'ya odaklandı "bir şeyi farkettim"

"Kısa kes Kağan" diyip yerimden kalktım , hiç bir şey umrumda değildi...

"Duyunca şaşıracaksın Melis o yüzden adam akıllı dinle , ölümle yüz yüzeyken değişik rüyalar görüyordum , yerin altında koca bir krallık , içinde insan yok ama" Kağan daha cümlesini bitiremeden Medusa tısladı ve dişlerini ona gösterdi , bu normal değildi , Medusa normal bir hırçınlık gösteriyora benzemiyordu.

"Medusa hemen kes şunu" onu uyarıp Kağan'a döndüm. "Gördüğün rüyalardan bana ne , saçmalıklarınla uğraşamam köpek" Metehan'ın dediği gibi ona köpek dememle Kağan gözü dönmüş gibi üzerime yürüdü ve beni omuzumdan tuttuğu gibi duvara çarptı ama bir tepki vermedim.

"Dinle beni sünephe! Bu rüyaları sana anlatıyorum çünkü rüyamda ki insana benzeyen tek şey sendin... Krallığın kocaman sarayının içinde o kadar altının içinde simsiyah bir şekilde seni gördüm"

"Eeee" dedim umursamazca , Kağan kafama işaret parmağıyla bir kere vurdu.

"Kendine gel kafasız ve dinle , boynunda şu yılan vardı ve sen biriyle evleniyordun , rüyamda sana yaklaşmaya çalıştığımda bir şey bana engel oluyordu , ancak bir şeyi net hatırlıyorum , sana gelmemi engelleyen bir adam vardı , zırhlı bir koruma" diyen Kağan artık sabrımı zorluyordu bana ne rüyasından çok saçma , evleniyorsam nolmuş sanki gerçek , Kağan kolundaki banjı gösterdi bense ona karşımda salak var gibi bakıyordum , Kağan ise bu duruma daha fazla dayanamayıp kolunda ki bandajı çekip attı , ancak koluna hiç bakmadım. "Rüyamda ki koruma koluma bir şey yaptı ve sonra gözlerimi açtım , yatağımın yarısı kan olmuştu" dedi ve bana kolunu gösterdi , kolunda bir damga vardı , kan akıtması imkansızdı bu damganın , garip harfleri olan bir mühürdü.

"Rüya sandığım şey yarı gerçekti sanırım , mühürü şu yaşlı büyücüye gösterdiklerinde ne tepki verdi biliyor musun?" Ona umursamaz bir bakış attım asla ilgimi çekemeyecekti. "Dediğine göre boku yemişiz , tüm okul boku yemiş , neden biliyor musun?"

"Yeter artık lafı eveleyip gevelediğin , ne diyorsan de sonrada git" bana aptalmışım gibi baktı ama umursamadım.

"Kolumdaki bu mühür Şahmeran'ın simgesiymiş" Şahmeran mı şahmeran da ne? "Şimdi sana ufak bir soru sence bu mühürü bana kim yaptı?" Dedikleriyle kafam direk Medusa'ya döndü , oda bana bakıyordu ve yerinden hiç kıpırdamıyordu çünkü kımıldama demiştim... "Evet doğru kişiye bakıyorsun , Medusa sencede garip bir yılan değil mi? Seni anladığına kalıbımı basarım , çok uysal..sadece sana karşı ve son bir şey" artık merakımı cezp etmişti , gözlerimi Kağan'a diktim bana iyice yaklaşıp gözlerime baktı.

"Senin için geliyor Melis... O senin için geliyor anlayacağın boku sadece biz yemedik"


"Kim geliyor"

 

"Şahmeran..."

 

Ve bir ses yankılandı zihnimde gülmeyle karışık tıslama gibi , kötü bir şeyin sesiydi... Ses dahada arttı ve bir anda kesildi... Merakla gözlerimi Kağan'a diktim "Şahmeran kim?" diye sordum.

 

"Hepimize boku yedirecek olan kişi" dedi oda... Ve zihnimde aynı gülme sesi yankılandı lakin bu sefer sadece gülmedi konuştuda....

 


"Hemde ne bok... Benim olan için geliyorum , benim olanı üzdükleri için üzüyorum... Benim olanı gerçekten benim yapmaya geliyorum..."

 

 

 

 

 

Loading...
0%