@hayaldenyazarr
|
Korkuyla çığlık atarak geriye sıçradım. Newt'i hiç sevmiyordum fakat bu canice öldürülmesini istediğim anlamına da gelmiyordu. Peki, ona sinirlenince içimden dile getirmiş olabilirdim. Fakat nereden bilebilirdim gerçekten böyle bir şey yaşanabileceğini! Zorlukla yutkundum ve arkamı dönerek, Sonic gibi telaşla koşmaya başladım. Önüme çıkan sayısız çalıları ittirdim, bazı dalların üzerinden atladım. En sonunda çiçek bahçesine benzeyen bir yere geldim. O an da unuttuğum bir gerçeğin farkına vardım. Ben Kenya da değildim! Aksi halde kenya da ejderha görmem mümkün değildi. Ama ya ben delirdiysem? Ya komadaysam?
Sakin olmaya çalışarak, temkinli adımlarla bahçeye doğru yürüdüm. Etrafı inceledim. Daha önce hiç görmediğim renk renk çiçekler yolu kaplıyordu, ortasındaki yol ise bir çardağa çıkıyordu. Birinin omzuma dokunmasıyla yerimden sıçrayarak arkamı döndüm. Bir çift yeşil gözle karşılaştım. Sarı, dalgalı saçları omuzlarından biraz daha aşağıya dökülüyordu, uçları ise ve tam bir sarışın bombaydı. Sarışın beklemediğim şekilde sıcak bir şekilde gülümsedi. "Merhaba, kayboldun sanırım. Hangi krallığın vatandaşısın?” Aval aval ona baktım. İngiltereye mi ışınlanmıştım lan ben? Ne krallığı? "Krallık derken?" Dediğim sanki çok saçma bir şeymiş gibi afalladı. "Hafızanımı kaybettin? Despiria evreni burası." Hafifçe güldü. Şaka yaptığımı sanıyordu. "Despiria neresi? Dünyada değil miyiz lan biz?" Sarışın bombanın gözleri büyüdü. Korkuyla adeta bağırdı. "Sen insan evrenindensin! Aman tanrım! Nasıl hayattasın? Buraya nasıl gelebildin?" Otobüsle desem inanır mıydı? Ona söylemelimiydim? Söylemezdim sanırım. ”Hangi krallıktanım bilmiyorum. Kafamı vurdum ormanda uyandım ve buraya geldim.” Yeni tanıştığım birine güvenemezdim. Ama o sanki bana inanmamıştı. ”Yalan söyleme.” Hafifçe kaşlarını çatarak bana baktı. Ya sabır! Bende yelkenleri suya indirdim. Bu kadar da kesinci bir insanım işte. Kısaca nasıl geldiğimi, başıma neler geldiğini anlattım. Sıkıntıyla nefesini verdi. "Seni babama götürsem iyi olur. O ne yapacağını bilir." Bu kıza güvenmelimiydim bilmiyordum fakat sonumun Newt gibi olmasını istemiyordum. Newt demişken.. kesinlikle onu sonra araştırmaya ayırıyordum. Şuan ilk şey kendi can güvenliğimdi. O yüzden kafamı sallayarak onayladım. Sarışın tam yürüyecekti ki duraksadı ve arkasını dönerek bana gülümsedi."Kendimi tanıtmayı unuttum. Kusuruma bakma lütfen. Ben, Brenda." Ayıp olmasın diye hafifçe gülümsedim. Oysaki şuan da gülecek halim bile yoktu. "Bende Laura." Gülümseyerek tekrar arkasını döndü ve yürümeye başladı. Boş zamanlarında kuşlarla konuştuğundan şüphelenmeye başlamıştım. Kaybolmamak için peşinden hızlıca gittim. En sonunda beyaz -kırık beyaz da denilebilir- bir sarayın önüne geldik. Saraya giden yolun iki tarafını kalıp şeklinde ki çimenler süslüyordu. Sağ ve sol taraftaki bahçelerde ağaçlar vardı ve ağaçların dallarında kuş kulübeleri olduğunu düşündüğüm küçük evler vardı. Bakışlarımı saraya geri çevirdim. Kolonlarını üstünde çicekler olan sarmaşıklar süslüyordu. Aniden omzuma birinin dokunmasıyla irkildim. Brenda yine o sevecen gülüşünü takındı. "Çok güzel değil mi?" Hafifçe gülümseyerek kafamı salladım. Brenda koluma girdi ve merdivenleri çıkarak kapının önünde durmamızı sağladı. Şövalyeler filmlerdeki gibi kraliyet selamı verdi. İçeriye girdik ve uzun bir koridorda yürümeye başladık. İç tasarımı altın rengiydi, duvarlarında tablolar vardı. Bir kaç hizmetçi koridorda dolaşıyordu ve bana bakıyorlardı. En sonunda siyah bir kapının önüne geldiğimizde durdu. Şövalyeler kılıçlarıyla X şeklini oluşturmuş, kapıda bekliyorlardı. Brenda kaşlarını çattı. Demekki kapıyı o gelince açmamalarına alışkın değildi. ”Kapıyı açın." Şövalyelerden biri konuştu."Üzgünüz Prenses ama kralın emri içeriye kimseyi alamayız.Toplantı yapıyor.” Brenda sıkıntıyla nefesini verdi. ”Ona çok önemli olduğunu toplantı biter bitmez beni çağırmasını söyleyin.” Şövalye başını eğdi bu kabul ettiğinin göstergesiydi. Brenda bana döndü. ”Bir şeyler içmek istermisin?” Aslında biraz susamıştım. ”Su olsa iyi olur.” Umarım su vardır. Brenda gülümsedi. ”Bahçeye çıkalım gel.” Bahçeye çıktık ve çardağın altına oturduk. Ona çay bana su getirmişlerdi. ”Çay ister miydin?” Kafamı hayır anlamında iki yana salladım. ”Brenda burasının ismi ne demiştin?” Brenda çayını yudumladı ve gülümsedi. ”Desperia.” Kafamı salladım. Ama hiç bir şey anlamamıştım. O yüzden sorulara devam ettim. ”Krallık dediklerin neler?” Brenda çayını bıraktı. ”Toplamda 5 hayatta olan krallık var. Bunlardan biri Işık Krallığı yani burası. Babamın ismi Sebastian, anladığın kadarıyla o yönetiyor. İkinci krallık Hayal krallığı, Brandon yönetiyor. Üçüncü krallık Gölge Krallığı Eris yönetiyor. Dördüncü krallık Orman Krallığı, Julian ve Louis kardeş oldukları için beraber yönetiyorlar. Sonuncu krallık ise Denge Krallığı.. bütün krallıkları yönetiyor.” Onaylayarak kafamı salladım. ”Onun yöneticisinin ismi ne?” Brenda bana üzgün gözlerle baktı. ”Yüce büyücü. İsmini bilmiyoruz ama aramızda kalsın, hiç bir krallık onu sevmez.” Onu onaylayarak kafamı salladım. Yüce büyücüyü merak etmiştim ve diğer krallıkları da. ”Aslında bir krallık daha var. Yani eskiden varmış. Şuan ona ölü krallık deniyor..” Tam devam edecektiki bir hizmetçi lafını böldü. ”Prenses, babanızın toplantısı bitmek üzereymiş, sizi çağırmamı istedi.” Brenda hizmetçiye teşekkür ederek ayaklandı. ”Hadi gidelim.” Merak duygum yüzünden keşke cümlenin sonunu öğrenebilseydim ama zaten gidiciydim. Detaylara gerek yoktu. Brenda’yı takip ederek yine aynı kapıya geldik. Muhafızlar selamlarını verdiler ve kapıyı açtılar. Brenda memnunca gülümseyerek içeriye girdi. Onunla beraber bende peşinden yürüdüm. Gözlerimin önüne ilk Kral Sebastian geldi. Tahminen 10 kişilik bir masada en başta oturuyordu. Brenda'ya baktım. Misafirlerinin hala orada olduğunu görünce duraksadı. ”Gel kızım.” Kralın gözleri kısa bir an bana döndü ve geri çekti, ne düşündüğünü anlayamadım. Brenda beni bırakarak babasının yanına yürüdü ve kulağına eğilip hızlıca bir şeyler söyledi. Bende o sırada masadakilere göz gezdirme fırsatı yakaladım. Gözlerim hemen Kralın sağ tarafında oturan birine takıldı. Simsiyah saçlı, saçlarının aralarında kızıllar olan ve gri gözleri olan bir adam. Bana öyle dikkatli bakıyorduki onu farketmemem mümkün değildi. Bakışlarına karşılık verdim. Nesin sen Draco Malfoy mu? Harry Potter evreninde falan mıydım ya ben? Masadaki diğer kişilere baktım. Ama nafile kimseyi tanımıyordum. O an bir şey dikkatimi çekti. Masa da tek genç olan oydu. Bu düşüncelerimi Kralın konuşması böldü. ”Bu konuşmayı daha sonra bitirsek çok iyi olur.” Ona bakmasam da hala bana baktığını hissedebiliyordum. Bende ona bakmamak için saniyelerle savaşırken, Brenda'nın konuşmasıyla salonun boşaltığının ancak farkına varmıştım. "Baba, ne yapmamız lazım? Burada kalamaz, Kalırsa ölür!" Korkuyla krala döndüm. Kral ise sıkıntıyla nefesini verdi ve bana döndü. ”İsmin ne kızım?” Ona doğru yaklaştım.”Laura efendim.” Kibar olmam gerekirse olurdum yani. Kral, hafifçe gülümsedi. ”Laura, bunu yarın bir araştıracağım. Benimde tanıdığım insan dostlarım vardı. Sana yardım edeceğim. Ama yarın.. kütüphaneme göz gezdirmem lazım. Bu gece burada kal, sana oda hazırlatacağım." Bir an önce gitmek istiyordum ama zaten yardım edecekti. İnsan arladaşları mı vardı? Peki, buraya gelen insanlar ölüyorsa onlarla nasıl arkadaş olmuştu? Bu beni biraz ürküttü ama kabalık etmek istemeyerek hemen kendimi düzelttim ve onu onayladım. ”Teşekkür ederim.”
Brenda koluma girdi ve beni çıkışa götürdü. Koridorda yürümeye başladık. "Merak etme babam sözünde durur.” Koridoru tekrardan incelerken pencereler dikkatimi çekti. Akşam olmuştu! Kaşlarım çatıldı, içeri girmeden önce güneş hala tepedeydi ve biz kralın yanında çok kalmamıştık. "Brenda, biz içeri girmeden önce güneş tepedeydi. Ne ara akşam oldu?" Brenda duraksadı ve bana döndü. Yeşil harelerine hüzün oturmuştu, kendimi kötü hissettim. "Sana bunu anlatmamalıyım burada çok kalmayacaksın zaten ama.." Tam konuşacaktı ki hizmetçi lafını böldü. "Oda hazır efendim." Sıkıntıyla nefesimi verdim ve bütün soracağım soruları yutmak zorunda kaldım. Bu ikinci defa oluyordu. Brenda bu sefer gülümsedi. "Aynı koridordayız. Hemen karşındaki oda da olacağım. Bir şey istersen kapımı çalman yeterli. Fakat seni Bayan Maria götürecek. Benim biraz işlerim var, görüşürüz." Benim konuşmama fırsat vermeden koridordan sağa dönerek kayboldu. Bayan Maria sanırım hizmetçinin ismiydi. O gülümseyerek önden yürüdü, bende onu takip ettim. Bir odanın önüne geldiğimizde durdu. "Odanız burası efendim, iyi akşamlar." Hizmetçi beni tek bırakarak hızlıca gözden kayboldu. Bende odaya girdim. Yatak çok büyüktü ve rahat gözüküyordu. Oda sade bir şekilde süslüydü. Ve bir balkonu vardı. Odanın içinde lavaboyu aradım ve en sonunda bulunca ihtiyaçlarımı giderdim. Odaya geri döner dönmez kendimi yatağa attım. Kafam zonkluyordu. İlk başta bunun çok yorulduğum için olduğunu düşündüm ama hayır o yüzden değildi. Peruğum çok uzun zamandır kafamdaydı ve artık saçlarımı çekiştirmeye başlamıştı. Peruğumu çıkarıp komodinin üstüne bıraktım ve yorganın içine girdim. Saatin erken olmasına rağmen çok uykum vardı. Kısa sürede uykuya daldım..
🌸🌸🌸 Yavaşça gözlerim aralandı. "Lanet olsun, bu ışıkta ne?" Yatakta oturur hale geldim ve önümdeki parlayan şeye baktım. Parlayan şeye daha dikkatli bakmaya çalıştım ve kanatları olduğunu farkettim. Kapıya doğru gidince bende onu takip etmek zorunda hissettim, hemen ayağa kalktım ve onu takip etmeye başladım. Ben farkına bile varmadan beni bahçeye çıkarmıştı. Ve burası sabah gördüğüm bahçe değildi! Işık hüzmesi ileri gidince bende ileriye gittim ve bir ses duydum. Belki de hırlamaydı! Hemen kalın gövdeli ağacın arkasına geçtim. Ama bir yanım bu sadece bir kabus diyordu. Tam o sırada öfkeli bir ses duydum. "Ona dokunmaya, saçının tek teline bile kıymayı düşünürsen beni karşında bulursun. Sana bu diyarı zindan ederim!” Lanet olsun! Neler oluyordu? Başka bir ses daha geldi. "Bana karşımı geliyorsun? Ne cüretle!" Bir ses daha geldi ve o an ne olduğunu anlayamadım. Tek anladığım bana doğru gelen hışırtı sesleriydi. En sonunda hışırtı seslerinin sahibiyle karşılaştım, gözlerim dehşetle büyüdü. Bu sabah masada oturan gri gözleri olan adamdı! Ve kanlar içindeydi! Tam ona doğru hamle yapmıştım ki ışık hüzmesi bana doğru geldi ve ben karanlığa tekrar teslim oldum... ***
Ay ay ay bölümü nasık buldunuzz daha ikinci bölümdeyiz ama umarım sevmişsinizdir. Oy vermeyi ve instagramdan takip etmeyi unutmayınn💗 İnstagram: hayaldenyazarr |
0% |