Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm : Görev

@hayaliyazar22

 

 

 

Keyifli okumalar dilerim.

Topuklularım zeminde yankılanırken kendimden emin adımlarla ilerledim. Odama vardığımda kapıda yazan isimliğe gururla gülümsedim. Kendimle ve başardıklarımla gurur duyuyordum.

Kapıyı açıp odama girdim ve çantamı masaya bırakıp koltuğuma yerleştim.

Birkaç dakika sonra kapının çalmasıyla "gel Gül" diye seslendim. içeriye 2 aydır asistanım olarak stajını yapan Gül girdi. Siyah kısa saçları, yeşil gözleri ve mankenlere taş çıkartacak olan bir vücuda sahipti.

"günaydın savcım, nasılsınız?"

Mutlulukla şakımasıyla istemsizce gülümsedim. "günaydın Gül iyiyim, sen nasılsın?"

"teşekkür ederim bende iyiyim. Tahir Başsavcı sizi çağırdı"

"ne ile ilgili olduğunu söyledi mi?"

"hayır savcım söylemedi"

"tamamdır, şu belgeyi imzalayıp geliyorum"

Gül onaylayıp odamdan çıkarken önümdeki belgeyi son kez kontrol edip imzaladım ve Başsavcı'nın odasına doğru ayaklandım. Kapıyı tıklattığımda "gel" diyen kalın, karizmatik sesle içeriye girdim.

Başsavcı ile göz göze geldiğimde dudaklarını kıvırıp babacan bir tavırla boş olan koltuğu işaret etti. "gel Dolunay otur" kafamı sallayıp etrafa göz gezdirdiğimde Karam ve iki adam vardı. Karam'ın karşısında oturan adamın yeşil gözleri, dalgalı kumral saçları, keskin yüz hatları, çatık kaşları ve yeni çıkmaya başlayan hafif kirli sakalları vardı. Tahminen otuzlu yaşlardaydı.

Başsavcı'nın karşında oturan adamın ise hafif kıvırcık siyah saçları, ela gözleri, pürüssüz babyface teni, daha yuvarlak yüzharları vardı. Tahminen benden 2,3 yaş küçüktü.

Dördüne'de baş selamı verip Başsavcı'nın karşısında olan boş yere oturdum. Gözlerim Başsavcıya çevrilirken "önce tanışın sonra anlatırım" dedi.

Karam'ın karşısında oturan askeri üniformalı adam elini uzattı. "Binbaşı Barlas Öztürk" uzanıp elini sıktım "Cumhuriyet Savcısı Dolunay Yıldırım"

Ellerimiz ayrılırken yanımdaki adam elini uzatıp gülümsedi. "Terör ile mücadeleden Aren " elimi uzatıp elini sıktım. "Cumhuriyet Savcısı Dolunay Yıldırım"

Gözlerimiz saniyelik olarak birbirine takılırken kaşlarım çatıldı. Artık hayel meyal hatırladığım karşımdaki adama benzeyen annemin yüzü gözümün önüne geldi. Olamazdı benim kardeşim annemin karnında can vermişti. Ayaz ise benden 1 yaş küçüktü. İkiside olamazdı.

Bu ihtimalin gerçek olması mümkün değil Dolunay kendine gel. O senin kardeşin değil sadece o zannettin.

Kendimi toparlayıp önüme döndüm. "evet tanıştığınıza göre artık açıklayabilirim. Büyük bir örgüt var ve bu örgüt çok büyük bir olay planlıyor ama ne olduğumu henüz çözemedik. Bazı adamlarını ise gizleyip şehre gönderiyorlar ve kurbanlarını kaçırıp onlara ilaç veriyorlar. Sonra ise o ilaç ile manipüle edip adamları haline getiriyorlar. "

Başsavcı sözünü bitirirken Barlas Binbaşı sözü devraldı. "biz operasyonlarla halletmeye çalışsak da adam topluyorlar ve bütün sınıra yayılmış durumdalar. Sizden istediğimiz şehirdekileri ve peşinde oldukları olayı öğrenmeniz ve olacak olanı engellemeniz. Eğer biz halledersek halk arasında karmaşa çıkacak ki buda onların istediği bir durum. Çünkü bu olayı Türkiye'ye duyurup insanları korkutmak için planladıkları aşikar."

"o halde bu olayın bir haber stüdyosunda olması olası bir durum-"

"ancak yüzde yüz orada olacağı belli değil" diyerek beni tamamladı Karam. Onaylarcasına kafamı sallayıp ortamızdaki masada duran dosyayı aldım.

Belgeyi okurken kaşlarım çatıldı. "bu durum 8 aydır devam ediyormuş fakat neden başka güçlerden yardım almaya şimdi karar verdiniz? "

Binbaşı sıkıntılı bir nefes verirken gözlerimiz kesişti. "bu durum bu hale gelsin bende istemezdim ancak şartlar o halde gelişti" biraz sinirlenmiş gibiydi.

"şartlar o halde geliştimi?" alayla nefesimi verdim "peki o zamana kadar üstleriniz neredeydi? Neden müdahale etmediniz?

Binbaşı sert bir soluk alırken bana baktı." bu sizi ilgilendirmez eğer korkuyorsanız baştan bu işe karşmamanız daha iyi "

Bende sinirlenmeye başlıyordum. Binbaşı falan demez parçalardım bu adamı. "bu olaylardan korksaydım savcı olmazdım siz teröristlerle savaşıyorsunuz gurur ve saygı duyuyorum ancak bizimde ülkenin içindeki katillere uğraştığımızı ve o katillerinde birer terörist olduğunu unutuyorsunuz. Ayrıca belliki siz korkmuşsunuz"

"bu sekiz ayda kaç kişinin gazi olduğunu, kaç kişinin ağır yaralandığını yada kaç kişinin şehit olduğunu, kaç annenin yüreğine daha korlar düştüğünü biliyormusunuz? Ben söyleyeyim 500 kişiden sadece 100 kişi kaldık 100 kişi gazi ve 300 kişi şehit oldu televizyonda ise sadece yarısı gösterildi. Ben ise bunu durdurmayı ve askerlerimi korumayı istiyorum o yüzden sizden yardım istedim. Ancak siz ne anlarsınız? "

Sanki göğsümün ortasına Demir saplamışlar gibi hissettim. Ruhum daraldı. Gözümün önüne annemin parçalanan bedeni geldi. "yavaş ol !, askerlerini korumak istiyor olabilirsin ama karşında ülkesini korumak için çabalayan bir savcı onuda geçtim ülkesi için can verecek olan bir kadın var ona böyle davranamazsın"

Karam'ın sözleriyle ortam gerilirken "vatan sağolsun" diye mırıldandım. Gözümü tavana dikip gülümsedim ve etraftakilere çevirdim. "annem şehit olurken böyle demiştim. Belki bir anne, babanın evladını , bir üs rütbeli askerin askerini toprağa vermesinin ne demek olduğunu bilemem ama bir evladın vatanı için küçük yaşta annesini toprağa vermesini en iyi ben bilirim"

Burnumu çekip gözlerimi binbaşı'ya diktim. Kendiside çok ağır şeyler yaşamış olabilirdi ama karşısındakine patlamadı gerekmiyordu. "bu vatan için canını vermiş şehitlerin her biri için vatan sağolsun. Bundan bir gram gocunmadım gocunmamda, kendimde vatanım için seve seve canımı veririm. Szi anlıyor ve anlaşıldığımı sanıyorum konuyu kapatalım ve işimize odaklanalım"

Yaklaşık 10 dakika sonra konuşma bitmişti ve içeride Başsavcı ile ben kalmıştık. Koltuğundan ayaklanıp yanıma geldi ve elini omzuma koyup destek olurcasına hafifçe sıkıp geri çekti. "senin için zor olduğunu biliyorum Dolunay. Buna dayandığın ve profesyonelce hallettiğin için teşekkür ederim. Sen kardeşimden sonra tanıdığım en güçlü kadınsın ne olursa olsun ikinizle de gurur duyuyorum "

Karşımdaki adama bakıp gülümsedim. "teşekkür ederim dayı" evet karşımda duran Başsavcı Tahir Akkaya benim dayımdı annemin biricik abisi. Küçüklüğümden beri beni o yetiştirmişti "eğer o gün sen gelmeseydin kim bilir neler olurdu"

"tabiki de gelecektim, hayatta olduğum süre boyunca da hep geleceğim dayısının güzeli" sırıttım. Ne yalan söyleyeyim şımarmıştım. "o zaman bana müsade başsavcım işimin başına döneyim"

"dön bakalım"

Son kez resmi bir şekilde baş selamı verip odadan ayrıldım. Kapıyı kapatım döndüğümde ise karşı duvara yaslanmış duran binbaşı ile karşılaştım. Benim çıktığımı hissetmiş gibi gözlerimiz kesiştiğinde yanıma adımladım. Şaşkınlıkla ona bakarken neden orada beklediğine anlam verememiştim.

"ben öyle lafı dolandırmayı seven biri değilim o yüzden doğrudan söyleyeceğim" merakla onu dinlerken koridorda çıkışa doğru adımlamaya başlamıştık. Bahçeye çıkıp banka oturduk.

"öncelikle özür dilerim seni kırmak ,berbat hissettirmek istemedim. Son zamanlarda kendime itiraf edemesemde çok yoruldum, çok fazla canım yandı. Üs rütbeliler şehit oldu ve lanet karargah bana kaldı."

Kafasını arkaya atıp gözlerini kapattı ama bankta bir gram yayılmadı. Gerçekten çok yorgun gözüküyordu sanki günlerce uyumamış gibi "son zamanlarda mantıklı düşünemiyordum çünkü içim yangın yeri gibi. Bomboş ama dopdolu ve ben bunun farkına yeni vardım"

Son sözüyle beraber sesi iyice kısılmış ve gitmişti. Kafası bana doğru düşerken tam ittirecektim ki bir beden ortamıza gökten düşen elma gibi oturdu.

Gözlerim ortada oturan Karam ve boşluğa düşen başıyla ayılıp sersem gibi etrafa bakan binbaşıyla büyüdü. "ne oluyor lan?" bu cümle adeta hislerime tercüme olurken kahvesini yudumlayan Karam ile göz göze geldim.

Boğazını temizleyip ikimize baktı. "aaa sizde mi buradaydınız?" "aağğa" dedim, "aaaaa" dedi binbaşı.

Gülmemek için dudağımı ısırırken ikisininde tepeden reklamdaki kadınlar gibi bakmalarıyla kahkaha attım. İkiside sırıtırken banka geri oturdular. Sessizlikle geçen birkaç dakikanın sonunda telefon sesiyle binbaşı telefonunu çıkardı.

"efendim"

Karşı tarafı dinledikten sonra bize baktı. "tamam geliyorum"

Telefonu kapattığında bize doğru döndü. "örgüt ile ilgili yeni gelişmeler varmış isterseniz sizde gelin detaylı bir plan yaparız"

Karam ile göz göze geldiğimizde başıyla onaylar bir şekilde işaret yaptı. "olur geliriz"

"Güzel, gidelim o zaman"

"siz önden gidin telefonum içeride kaldı alıp geliyorum"

"" bekleriz ""

İkisininde aynı anda aynı cevabı vermesiyle şaşkınlıkla onlara baktım. Kendileride böyle birşey beklemiyor olacak ki birbirlerine bakıyorlardı. "tamam o zaman iki saniyeye buradayım"

Adliyeye geri dönüp telefonumu aldım. Geri döndüğümde halen bıraktığım gibi duruyorlardı. "gidebiliriz"

Arabaların olduğu alana ilerlediğimizde arabamın kapısını açacakken Karam'ın seslenmesiyle ona döndüm. "istersen benimle gel aynı yere gidiyoruz iki araçla gitmeye gerek yok"

Bir anda hissettiğim üşengeçlikle oraya gitmeye üşenmiştim. "sen benim arabama gel?" kendiside aynı şekilde üşenmiş olacak ki "sen gel işte" diye ısrar etmişti.

Sonuç olarak ise Karam benim arabama gelmişti. Camı aralarken burnuma dolan temiz havayla birlikte keyifle sırıtmaya devam ettim. "yol boyunca böyle sırıtmaya devam mı edeceksin?"

Karam'a yandan bir bakış attım. Cevabımı zaten biliyormuş ve teyit etmiş gibi göz devirip somurtmaya devam etti. "ayyy aman iki keyiflendik hemen somurt"

"keyiflendin diye somurtmuyorum"

"niye somurtuyorsun o zaman? Cenazeye mi gidiyoruz?"

"niye gülümseyeyim düğüne mi gidiyoruz? Gerçi düğüne gitsek bile gülümsemezdim" haklıydı.

"gülmezsen gülme ne yapayım"

Bir anda burnuma dolan erkeksi, güzel kokuyla dibime gelmiş olan Karam ile göz göze geldim. Kollarını iki yanımdan tavana doğru uzatıp ellerini dayamıştı ve yüzüme doğru yaklaşmıştı.

Bembeyaz mükemmel bir sırayla dizilmiş olan dişleri ortaya çıkarken dudakları hafiften kıvrıldı. "oldu mu? güzel gülüyormuyum bari?"

"evet güzel gülüyorsun" bir anda gözlerim büyüdü. Ne diyordum ben böyle? "hayır gülmüyorsun"

Dudakları daha çok kıvrılırken gamzeleri tüm sevimliliği ve çekiciliğiyle ortaya çıktı. "demek güzel gülmüyorum?"

Hayır çok güzel gülüyorsun. "evet güzel gülmüyorsun"

"tam göremedin galiba" biraz daha dibime girerken aramızdaki mesafe azalmıştı. Düz yolda gittiğimiz için çaktırmadan arabayı otomatiğe alıp yüzümü Karam'a çevirdim. Gözlerimiz kesişirken burunlarımız birbirine değdi. Neden dibime kadar girdiği ve bu konuda inat ettiği hakkında fikrim olmasada kendimi geriye çekmeden tüm kararlılığım ve inatçılığımla ona baktım.

"baktım ama fikrim değişmedi"

Sözlerine karşı Karam alayla güldü. "daha yakından gösterirdim ama cazibeme dayanamayıp üstüme atlayacağını düşünüyorum" bu sefer ben alayla güldüm "dikkat etde kendini benim yapacağımı düşündüğüm şeyleri yaparken bulma"

Gözlerini içine bakarken bir aramızdaki çekimin ne kadar güçlü olduğunu anladım.

Önüme dönüp arabayı sürmeye devam ettiğimde kısa sürede askeriyeye varmıştık.

Bakalım neler olacaktı.

 

Hellooo

​​​​​​Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Oy ve yorumlarınız benim için çok önemli desteklerinizi bekliyorum. Sizi seviyorum tesadüflerim🌠🌟

Senin gibi parlak bir yıldız bu kitabın yıldızına basıp onuda parlatırsa çok sevinirim . ✨✨

 

 

 

 

Loading...
0%