

Keyifli okumalar dilerim.
Barlas binbaşı'yı takip edip karargah binasından içeriye girdik. Uzun koridorda ilerledik ve bir odanın önünde durduk. Barlas binbaşı ilerleyip odanın kapısını açtı ve bize geçmemiz için yer verdi.
Biz önden geçtiğimizde elindeki telsize doğru duymadığım birşeyler mırıldandı ve kapıyı kapatıp yanımıza geldi.
"buyrun, oturun birazdan örgüt ile ilgili bilgi bulan timde gelir"
Dediğini yapıp Karaman ile aynı anda geniş odanın içinde ilerledik ve yuvarlak ahşap masaının yanındaki sandalyeleri yerleştik.
Aradan geçen birkaç dakika sonra kapı çalındı ve binbaşı'nın "girin" komutuyla 4 kişi içeriye girdi.
Hepsi uzun boylu, heybetli, asker tıraşlı delikanlılardı. Maşallahları vardı.
Gözlerim üzerlerinde gezinirken o an hepsiyle gurur duydum.
Sırayla masanın önüne dizildiklerinde hazır ola geçtiler.
Barlas binbaşı gözlerini onlara dikti. "rahat"
Askerler onun komutuyla rahata geçerken binbaşı'nın gözleri üzerlerinde gezindi ve saniyelik olarak kaşları çatıldı. "Ayaz nerede?"
Duyduğum isim ruhumun derinliklerindeki o derin yaranın sızlamasına neden oldu.
Uzun boylu saçları 3 numara olan asker kahve gözlerini Barlas binbaşıya çevirdi. "eğitimde dikişleri açıldı komutanım bizde revire gönderdik şuan revirde"
Binbaşı'nın kaşları daha çok çatıldığında sinirlenmiş gibi duruyordu. "eğitimdeki komutanımız kimdi?"
"Aykut binbaşı" diye cevap verdi aynı kişi. Binbaşı anladığını belli edercesine başını salladı ve timine bir bakış atıp bize döndü.
"tim sağ baştan kendinizi tanıtın"
En sağda duran simsiyah saçları, sert yüz hatlarına sahip, kahverengi gözleri olan adam söze girdi. "kıdemli Yüzbaşı Ekin Aras"
Sonra sarışın, ela gözlü, diğerlerine göre daha uzun olan adam konuştu. "yüzbaşı Erim Boz"
Bu sefer koyu kahve saç rengine ve aynı renk gözlere sahip olan adam konuştu. "kıdemli üsteğmen Murat Kaya"
Son olarak ise kumral, yapılı, simsiyah gözleri olan ve diğerlerine göre daha küçük olan adam konuştu. "üsteğmen Barış Adal"
Gözleri Karam ile üzerimize çevrilirken bizde kendimizi tanıttık.
"Savcı Dolunay Yıldırım"
"Savcı Alex Karam Akaydın, bana Karam diyebilirsiniz"
Ayaklanıp yanlarına ilerledik ve hepsiyle el sıkışarak resmi bir tanışma gerçekleştirdik.
Tam yerimize oturacakken tekrar kapı çalındı ve içeriye kumral, beyaz tenli, mavi gözlere sahip olan bir adam girdi. Bakışları direkt binbaşı'ya döndü. Bir eliyle karnının sol tarafını tutuyordu.
Sanırım demin bahsettikleri arkadaşları gelen kişiydi.
"dikişlerim açıldığı için revirdeydim komutanım o yüzden geç kaldım" diyerek tezimi onayladı.
Barlas binbaşı gözlerini üzerinde gezdirdi ve iyi olup olmadığını inceledi. "sorun değil, şimdi daha iyimisin?"
Ayaz başını sallayıp onu onayladı. "iyiyim komutanım herhangi bir problem yok"
"tamam o halde kendini tanıt"
Mavi gözleri bize dönerken onda bir tanıdıklık hissettim. "kıdemli üsteğmen Ayaz Yıldırım"
O an nefesim boğazıma tıkanırken başımdan aşağıya kaynar sular döküldü.
Ayaz? Yıldırım?...
Öyle bir ihtimal olabilirmiydi?
Karam ile tanıştıktan sonra önüme geldi ve elini uzattı. Gözlerim merakla gözlerine çevrildi. "Savcı Dolunay Yıldırım"
Benim kardeşim yaşıyor ve yıllar sonra karşımda duruyor Olabilirmiydi?
Ellerimiz birleştiğinde ikinci bir şok dalgası vücudumu sardı. Birbirinin aynısı olan gözlerimiz kesişti.
Baş parmağım ve işaret parmağımın arasında kalan yerde hafif bir baskı hissettim.
Geçmiş
Dolunay kardeşi Ayaz ile evlerinin bahçesinde saklambaç oynuyordu. Dolunay kocaman çınar ağacına kolunu yaslamış gözlerini kapatmıştı.
20'ye kadar saydıktan sonra gözlerini açtı ve bakışlarını bahçede gezdirdi.
Kardeşi Ayaz'ı yerde görünce hızla yanına doğru ilerledi. Bu görüntüyle içi parçalanmadan edemedi. Büyük ihtimal ile saklanacak bir yer ararken ayağı takılmış ve düşmüştü.
Dolunay Ayaz'ın yanından ayrılmadan annesine seslendi. Durumu öğrenen Merve hanım pansuman malzemelerini alıp bahçeye geldi ve Ayaz'ın kanlar içinde olan dizine pansuman yapmaya başladı.
O sırada Dolunay gözleri dolmuş olan kardeşine dayanamamış ve elini uzatmıştı. Minik dudakları şefkatle aralandı."elimi sıkabilirsin"
'belki elimi sıkarsa acısı azalır' diye düşünmüştü o an. Ayaz sözünü dinleyip minik eliyle ablasının elini tutmuş ama sıkmamıştı. Aksine sadece baş parmağıyla ablasının işaret ve baş parmağı arasında kalan yere hafifçe baskı uygulanmıştı.
Bu ikisini de hoşuna gitmiş ve aynı anda kıkırdamışlardı. Dolunay ise karşılık olarak aynı şekilde baş parmağını kardeşinin işaret ve baş parmağının arasına bastırdı. Bu olaydan sonra ne zaman el ele tutuşsalar otomatik olarak ikisine özel olan hareketi yapıyorlardı.
Günümüz
Aklıma gelen ihtimal beni heyecanlandırırken farkında olmadan nefesimi tutup gözlerimi merakla Ayaz'a çevirdim. Baş parmağım eline hafifçe baskı uyguladı.
Ayaz'ın kaşları çatılırken bir an gözleri ışıldadı. O da benim hissettiğimi hissetmişti.
O benim kardeşim olabilirdi. Hayır olamazdı o benim kardeşimdi hissediyordum. Yaşıyordu, benim biriciğim yaşıyordu ve şuanda kocaman bir adam olarak karşımda duruyordu.
Bir an aklımı yitirecek gibi oldum.
Saliseler sonra ellerimiz ayrılırken herkes yerine oturudu. Kendimi toparlayıp derin bir nefes aldım ve bu konuyu işten sonraya bırakmaya karar verdim.
Eğer karşımdaki adam gerçekten kardeşimse onu bulmuştum ve bu işin peşini hiçbir zaman bırakmayacaktım.
Kapı üçüncü kez açılırken içeriye Barlas binbaşı dan 3, 4 yaş daha büyük, simsiyah saçları, grimsi gözleri ve diğerlerine göre daha az yapılı olan bir adam girdi.
Üniformasında 'Keskin' yazıyordu. Omzunda bulunan yıldızlara göre o da binbaşı olmalıydı.
Hiçbirşey yapmadan gelip boş olan yere oturdu. Gözleri herkesin üstünde gezinirken bize kendini tanıttı. "binbaşı Aykut Keskin"
Bu adamdan hiç hoşlanmamıştım ama ön yargılı davranmayıp önce gözlemleyecektim.
"Savcı Alex Karam Akaydın"
"Savcı Dolunay Yıldırım" bana dönen gözleri kısılırken "Yıldırım mı?" diye mırıldandı merakla ve ilgiyle. Sonra dudakları kıvrılırken yavaşça aralandı. "Hakan Yıldırım'ı tanıyormusun?"
"Öncelikle ben sizin yakınınız veya samimi bir tanıdığınız değilim resmi bir şekilde hitap ederseniz sevinirim. Sorunuza gelecek olursak evet kendisi babam olur"
Yıllardır görüşmediğim, halen yaşıyormu bilmediğim babam.
Diğerleri bıyık altından gülerken Aykut binbaşı'yı paylamam hoşlarına gitmişti. Aykut binbaşı ise ilk cümleme bozulmuş, ikinci cevabıma ise sırıtmıştı.
Gözleri çaktırmadan Ayaz ile aramda gezerken bizimle ilgili birşey bildiği düşünmüş ve Ayaz'ın kardeşim olabileceğine biraz daha emin olmuştum.
Bilmediği şey ise benim gözümden hiçbirşey kaçmadığı, kaçmayacağıydı.
İstemsizce elimi yumruk yaptım eğer Ayaz gerçekten kardeşimse ve karşımdaki adamın bu olaylarla bağlantısı varsa onu yerin yedi kat dibine gömecektim. Ve içimden bir ses bunun olacağını, o adamın bizimle bir bağlantısı olduğunu söylüyordu.
Barlas binbaşı aramızdaki soğukluğu fark etmiş gibi gözlerini üzerimizde gezdirip Ekin yüzbaşıya döndü.
"sunumu yapabilirsin yüzbaşım"
Ekin yüzbaşı onu onaylarken masanın hemen önündeki duvarda asılı olan projeksiyon perdesine ilerledi. "emredersiniz komutanım"
Ekin sunum için hazırlık yaparken Barlas binbaşı Aykut binbaşıya dönmüştü. "işiniz yoksa sizi dışarıya alalım binbaşı. Gördüğünüz üzere toplantı yapacağız"
Gözlemlerime göre Barlas binbaşı saygılı ve sakin biriydi. Askerlerine bile küçümsemek yada kötü davranmak yerine onlara olması gerektiği gibi saygılı ve rütbeleriyle hitap ediyordu. Aynı kendine davranıldığı gibi. Ama Aykut binbaşıdan hoşlanmadığına adım gibi emindim
Aykut binbaşı yüzündeki sırıtışı silmeden Barlas binbaşıya baktı. "ne o, Barlas, yoksa bulduğunuz sınırlı bilgiler dışarıya mı sızar sanıyorsun?"
Barlas binabaşı rahat bir tavırla kollarını göğsünde bağladı ve keskin, sert gözlerini Aykut binbaşıya dikti.
"benim aklımdan öyle birşey geçmedi." şüpheyle tek kaşını kaldırdı "Ne o, Yoksa yapacağın şeyleri doğrudan aklıma sokmaya mı çalışıyorsun?"
Aykut binbaşı'nın yutkunduğunu hissettim. "belkide sen bana iftira atmaya çalışıyorsundur"
Barlas binbaşı aldığı karşılık üzerine alayla güldü. "değerli vaktimden sana iftira atmak için zamanım olsa bile o zamanda emin ol senden daha iyi uğraşlar bulurdum"
Aykut binbaşı bozularak, sinirle ayağa kalktı ve çıkışa doğru ilerledi. "benimde yapacak işlerim vardı zaten"
Her ne kadar gözü burada kalsada çıkıp kapıyı kapattı.
Aklıma gelenle bir an kaşlarım çatıldı. Bu adamı gözüm hiç tutmamıştı. Çok garip ve şüpheci hareketler sergiliyordu. Bu güne kadar hislerimde hiç yanılmamıştım ve hislerim bana bu adamın bir köstebek olabileceğini söylüyordu.
Çıkarken gözü burada kalmıştı. Bizleri dinlemek istediği kurnaz ve sinsi gözlerinden belliydi ama o son sırıtışı bir haltlar çevirdiğini açık ediyordu.
Neler olduğunu şimdi öğrenirdik.
Ayaklanıp çantamdan çıkardığım aleti havaya havaya kaldırdım.
Bütün gözler bana dönerken işaret parmağımı bir dakika istemek için havaya kaldırdım ve sessiz olmalarını işaret ettim.
Barlas binbaşı'nın kaşları çatılırken dediğimi yapıp timine döndü ve işaret verdi.
Yaklaşık 30-40 saniye sonra cihazın birşeyler algılayıp ötmesiyle heyecanla etrafta gezdirdim.
Adımlarım bir süre masanın etrafında dolandı ve benim sandalyemin önüne gelince durdu. Tam olarak benim ssandalyemin altından gelen 'dıt dıt' sesiyle kaşlarım çatıldı. Cihazın sesi daha çok yükselmişti.
Cihazı masaya bırakıp sandalyemi ters çevirdim. Elim sandalyenin kumaşında gezindi ve birkaç saniye sonra aradığımı buldum.
Zaman kaybetmeden sandalyenin altına saklanmış olan dinleme cihazını kopardım ve sandalyemi düzeltip dinleme cihazını herkesin görebilmesi için havaya kaldırdım.
Etraftakiler birbirlerine ve bana şaşkın bakışlar attı. Göz ucuyla Karam'ın dudaklarının kıvrıldığını gördüm.
Cihazı tekrar elime aldım. Başka bir dinleme cihazının olmadığından emin olmalıydık.
Birkaç saniye sonra cihazın tekrar ötmesi ve yüksek ses yaymasıyla adımlarım durdu. Birde fazla dinleme cihazı vardı.
Sağ elimi havaya kaldırıp yumruk yaptım ve işaret parmağımı etrafta döndürdüm. Herkes mesajı alırken dinleme cihazının var olduğunu düşündüğüm kişilerin sandalyelerini işaret ettim.
Erim yüzbaşı, Barış üsteğmen ve Barlas binbaşı sandalyelerinin altından dinleme cihazını çıkarttı.
Tahmin ettiğim gibi 3 tane daha çıkmıştı o küçük cihazdan. Tam 4 tane dinleme cihazı karşılıklı olarak yerleştirilmişti.
Cihazı son bir kere daha etrafta, odanın her bir karışında gezdirdim.
Dudaklarım aralandı. "temiz"
Gözlerim masadaki kişilere dönerken ilerleyip cihazı masaya bıraktım ve yerime yerleştim. Sandalyemin altından çıkan cihazı bir süre inceledim.
Barlas binbaşı cihazları toplayıp yere koydu ve postallarının gücüyle onları tek hamlede yok etti.
"cihaz çok eski duruyor ve muhtemelen 1 metre arası sesleri iletebiliyor o yüzden 4 tane yerleştirilmiş." Karam'ın gözleri time döndü ve bakışlarını üzerlerinde dolaştırdı. "Kimin yaptığına yada yapabileceğine dair herhangi düşünceniz yada şüpheniz varsa Barlas binbaşı veya bize söyleseniz iyi olur.
Ardından Barlas binbaşıya döndü. "aynı şekilde sizinde aklınızda bir isim varsa bize söyleyebilirsiniz binbaşım"
Karam'ın sözleriyle herkes onu onayladı ve düşüncelere gömüldü.
Konu kapanıp bütün gözler sunum için hazır olan Ekin yüzbaşıya dönerken ayaklanıp perdenin önüne yürüdü.
Konuşmaya başladığında onu dikkatle dinlemeye başladım.
"örgütün adı T.Ü açılımı veya isminin anlamı henüz bilinmiyor. Yaklaşık 90,100 kişiden oluşuyor ve şehre inip gözüne kestirdikleri gençleri kaçırıldığı biliniyor. 20, 30 yaş arası gençleri kaçırıp uyuşturucu türünde bir ilaç verip beyinlerini yıkıyorlar. Ayrıca liderlerini çok iyi saklıyorlar ama biz birşey bulduk."
Ekrana uzun sakallı, kahverengi gözlü, 40'larının sonunda olduğunu tahmin ettiğim bir adamın fotoğrafı yansıtıldı.
"liderlerinin sağ kolu olduğunu tahmin ettiğimiz kişi. İsmi Vahto Bejram aynı zamanda yiğeni olarakta biliniyor. 48 yaşında, boşanmış, ondan 8 yaş küçük kardeşi var"
Bu sefer ekrana başka bir adamın fotoğrafı yansıtıldı. Çikolata kahvesi gözleri, aynı renk saçları vardı. Hafif kirli sakallı keskin hatları olan bir çenesi vardı. Vücudu ne kaslı ne de cılızdı.
"Meriç Bejram diğer soyadıyla Meriç Bozdağ, 28 yaşında bekar, Vahto Bejram'ın oğlu, dedesinden sonra yerine geçecek olan kişi için babasıyla rekabet içindeler. Tabi bizim amacımız bunu engelleyip örgütü kökten yok etmek."
"Birde yarın akşamki tiyatroya katılacakmış. Belki içeriye sızarsak tanışma fırsatımız olabilir. Böylece güvenini kazanıp içlerine sızabiliriz" diyerek ekledi.
"Nasıl hem sızıp hemde onunla konuşma fırsatı yakalayabiliriz?"
Barış üsteğmenim sorusuyla aklıma bir fikir geldi. Eğer girebilirsem ben halledebilirim.
"ben halledebilirim" diye mırıldandım kollarımı göğsümde birleştirirken. Tüm bakışlar bana dönerken hepsinin gözlerinde bunu istemediklerini belirten bir ifade meydana geldi.
"Sizin zarar görmenizi istemeyiz savcım. O yüzden sizin birebir olarak dahil olmanız en son çare olması daha iyi olur" dedi ekin Yüzbaşı.
Gözlerim ona döndü. "anlıyorum yüzbaşım ama şunu bilmelisiniz ki benimde en az sizler kadar eğitimim var. Gerek yakın dövüş, gerek silahlar olsun. Her durumda kendimi koruyabilirim ve bu durumu halledebileceğime eminim"
Ardından gözlerimi ondan çekip diğerlerine çevirdim. "eğer sizlerden biri giderse bunu tehdit olarak algılayabilir veya düşmanı olduğunuzu düşünebilir. Ama ben gidersem sadece basit bir kadın olarak gözükürüm ve onun gözünde herhangi bir tehdit teşkil etmem."
Barlas binbaşı düşünceli bir şekilde ona yakışan hafif kirli sakallı çenesini sıvazladı. Göz göze geldiğimizde bir karara varmış olmalı ki kafasını salladı. "Dolunay savcım haklı. Kendisi giderse Meriç Bozdağ ondan şüphelenmez. Hem orada gizliden gizliye bir alışveriş dönecekse bizlerden daha çok şüphelenebilir"
Kısa bir es verdi. Planı kafasında netleştirmiş gibi gözüküyordu. Önce bana sonra diğerlerine döndü. "savcılıkla konuştuktan sonra iyice netleştirmiş oluruz ama siz yinede hazır olun yarın göreve gidebiliriz"
Hellooo
Nasılsınız canlarım? Umarım iyisinizdir.
Bölümü nasıl buldunuz? Bir sonraki bölüm acayip iyi bir bölüm olacak.
Oy ve yorumlarınız benim için çok önemli. Desteklerinizi bekliyorum. Sizi seviyorum tesadüflerim🌠🌟
Senin gibi parlak bir yıldız bu kitabın yıldızına basıp onuda parlatırsa çok sevinirim . ✨✨
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.06k Okunma |
323 Oy |
0 Takip |
27 Bölümlü Kitap |