@hayaliyazar22
|
Keyifli okumalar dilerimm.
Kafamı bana seslenen sesin sahibine çevirdiğimde gözlerim büyüdü. "Sinan?" İsmini söylediğimde gülümsediğini gördüm. Halen değişmemişti 9 yıl önceki haliyle aynı görünüyordu. "istersen arkadaşı uzaklaştırabiliriz" diyen Barlas binbaşı'nın sesi doldu kulaklarıma. "teşekkür ederim, sorun teşkil etmiyor" diye mırıldandım karşılık olarak kısık bir sesle. Sinan'ın gözleri Melis ve Meriç'e takıldı. "Melis, Meriç?" "kuzen" diyerek karşılık veren Melis ile ikinci şokumu geçirdim. Görev için geldiğim ülkede eski sevgilim ile karşılaşmış o da yetmiyormuş gibi Melis'in yakını çıkmıştı. Çok güzel, tam da benim başıma gelirdi zaten. Melis'in gözleri Sinan ile benim aramda gezinirken "nerden tanışıyorsunuz?" diye mırıldandı. "lisede sınıf arkadaşıydık" diyerek cevap verdim rahat bir tavırla. Sinan ise "evet liseyi birlikte okuduk" diyerek destekledi beni. "ahh" diyerek şakıdı Melis farkındalık ve heyecanla "yıllar sonra bir araya gelen iki arkadaş ne kadar güzel?" Yanımdaki Karam'ın hafiften gerildiğini hissettim. Elimi rahatlatmak için omzuna koydum ve yavaş yavaş okşadım. Sinan'ı gözleri hareketimle Karam'a dönerken yüzündeki tebessüm hafiften silindi ama sonra toparladı ve elini Karam'a uzattı. "merhaba ben Sinan" Karam kafasını sallayıp selamına karşılık verdi ve ona uzatılan eli tuttu. "Ateş" Ona taktığım ismini söylerken gözlerini saniyelik olarak sadece benim anlayabileceğim bir ima ile bana çevirmişti. Sırıtmamı içime atıp gözlerimi kaldırdım. Sinan Melis ve Meriç'in yanına geçmişti. Sohbet ederken uzun zamandır elimde tuttuğumu fark etmediğim buz dolu kokteyl bardağı elimi dondurmuştu. Bir anda bardak elimden çekilip bar tezgahına bırakılırken Karam çatık kaşları ile donan parmaklarımı ısıtmaya çalışıyordu. Parmaklarımı kızarıklığı geçip normale döndüğünde kalkmaya karar verdik ve çıkışa doğru ilerlemeye başladık. Sol tarafta biz olduğumuz ve sol taraf çıkışa yakın olduğu için önde biz arkadan diğerleri geliyordu. Karam uzun parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi ve ellerimizi sabitledi. Üstümüzde diğerlerinin bakışlarını hissediyordum. Çıkışa vardığımızda yan yana park halinde olan arabalarımızın yanına gittik. "sizi tanıdığıma memnun oldum. Çok keyifli bir akşamdı" diyerek bana sarılan Melis'e aynı şekilde sarıldım. "bizde öyle gerçekten çok keyifli bir akşamdı." Çantamdan telefonumu çıkartıp nazikçe gülümseyerek Melis'e uzattım. "numaranı yazsana yarın haberleşelim" "olur vallahi çok iyi aklı ettin" diyerek telefonumu aldı ve numarasını yazdı. "Buradasınız değilmi Türkiye'ye dönmüyorsunuz?" "hayır bir süre daha buradayız" "çok güzel, o zaman yarın seni ararım iyi geceler" "olur, iyi geceler " Karam ile vedalaşan Meriç bana elini uzatıp gülümsedi. Aynı şekilde karşılık verip elimi sıktım. "tanıştığıma memnun oldum Hilal" "bende öyle" Meriç Melis'in yanına arabasına doğru ilerlerken önümde bir beden belirdi. Kafamı kaldırdığımda Sinan ile karşılaştım. Daha ne olduğunu anlayamadan beni kendisine çekip dostane bir tavırla sarıldı. "seninle yeniden karşılaştığım çok sevindim Hilal, umarım tekrar görüşürüz" Açıkçası şaşırmıştım çünkü karşılaştığımızda sarılacağımız şekilde bir ayrılığımız olmamıştı. Sinan'dan ayrılırken sözlerine karşı sadece kafamı sallamakla yetindim. O da gözden kaybolurken birkaç adım atıp arabanın kapısına vardım. Kafamı Karam'a doğru çevirdiğimde olduğu yerde kaşlarını çatmış bana bakarken buldum. İki koca adımda yanıma varıp şoför kapısını açtı ve arabaya bindi. Bende hemen peşinden bindiğimde birşeyler mırıldandığını duydum. "hayır anlamıyorum o lavuk nasıl sana sarılabiliyor. Hadi sarıldı ki sarılamaz sen nasıl geri çekilmez ve izin verirsin" Bende en az onun kadar sinirlenmeye başlıyordum. Koltukta ona doğru döndüğümde arabayı çalıştırmış otoparktan çıkmıştık. "birincisi bana hesap soramazsın, ikincisi izin vermedim sadece bir anlık şaşırdım, üçüncüsü öyle bile olsaydı bu seni hiç ilgilendirmezdi Alex Karam Akaydın" Araba aniden dururken bana doğru döndü. "eğer sevgili rolü yapıyorsak beni bal gibide ilgilendirir Dolunay Hilal Yıldırım." Karam'ın tam adımı kullanması bir anlık duraksamama sebep oldu. Gözlerimi kıstım "ne o yoksa kıskandın mı?" "hayır kıskanmadım" oldukça net bir biçimde söylemişti ama aksine kaşları daha çok çatılmıştı. Kanımda dolaşan alkolünde etkisiyle sırıttım. Sanırım sarhoş olmak üzereydim ve bunu yeni farketmiştim. İtiraf ediyorum alkole karşı o kadar dayanıklı değildim ve muhtemelen yarın bunları hatırlamayacaktım. Gözlerim yağan yağmura değince gülümsedim. Bir anda içimden gelen bir hisle arabanın kapısını açıp dışarıya çıktım. Yağmur damlaları beni ıslatırken bu hisle gülüşüm büyüdü. Hemen arkamdan Karam'da inerken yanıma adımladı. Herhangi birşey dememişti ama kafasını iki yana salladı. Sanırım hasta olmamdan korkuyordu. Gözlerimi kapatıp etrafımda dönerken bir anda ayağım takıldı. Ben düşmeyi beklerken burnuma dolan erkeksi, hoş koku, belime dolanan kaslı kollar buna engel oldu. Gözlerimi aradığımda bir iki saniye kırpıştırdım. Tam dibimde olan Karam delici açık mavi hareleriyle bana bakıyordu. Siyaha kaçan koyu, dalgalı saçları yağmurun etkisiyle ıslanıp bir kısmı alnına yapışmıştı. Bir kaç damla saçlarından süzülüp bana doğru aktı. Damla çenemden boynuma doğru yol alırken laciverte kaçan gözlerimi gözlerine diktim. Birbirimize o kadar yakındık ki sıcak nefes alış-verişini hissettiğim burnu neredeyse yanağıma değecekti. Yanaklarımız birbirine yaslanırken ıslak kirpiklerinin kırpışma sesinin kesildiğini hissettim. Sanırım gözlerini kapatmıştı. Bende ona uyarak gözlerimi kapattım. İkimizde bir süre öyle durduk. Ay ve yıldızların aydınlattığı, yağmur ile süslenen Fransa akşamında yalnızca ikimiz vardık. İlk defa onu hissettim. Sanki derinlerde bir yerde yarası vardı. Kabuk tutmaya başladığında kanayan bir yara. O an ikimizde birbirimizden güç aldık sanki birbirimizi şarj ettik. İçim daha önce hiç kimseye karşı hissetmediğim hisler ile doldu. Karam geri çekilirken gözlerimiz kesişti. Eli belimden ayrılmamıştı ama yüzü yanağımdan ayrılmış, tekrar yüzüme yaklaşmıştı. Burunlarımız birbirine değerken Karam dudağını içimi kıpır kıpır eden bir şekilde dudağımın kenarına değdirdi. Bunu sanki beni incitmekten korkar biçimde narin ve zarif bir şekilde yapmıştı. Eli boynum ile çenemin arasına yerleşirken kaşlarını çattı. "donuyorsun sen ay ışığı" Ceketini çıkartıp omuzlarına bırakırken beni arabaya ilerletti ve koltuğa oturttu. İki saniye sonra şoför kapısı açılırken arabaya bindi ve kapıyı kapattı. Bana doğru yaklaşıp elindeki mor renkli küçük battaniyeyi vücuduma sardı ve emniyet kemerimi taktı. Heyecanla ellerimi çırptım mor benim en sevdiğim renkti. Sonra kaşlarım çatıldı ama benim en sevdiğim renkteki battaniyeyi nereden bulmuştu? Sanki içimi okumuş gibi bana ve dünyadaki en tatlı şeymiş gibi olan hareketlerime gülümsedi. "kardeşimin demir eksikliği var çok çabuk üşür onun için arabanın arkasında bulundururum" Kaşlarım düzeltirken kafamı sallayarak onayladım. Bir kere daha Karam'ın düşünceli ve nazik bir adam olduğu kanaatine varmıştım. Bir, iki dakika sonra klima içeriyi sıcacık yapmıştı. Burada kalacağımız eve vardığımızda Karam arabayı park etti. Birkaç sokak ötede ise diğerleri kalacaktı. Bizim onlardan uzak ve ayrı olmamızın sebebi daha inandırıcı olmasıydı. Kemerimi çözüp arabadan indiğimde bir an başıma giren ağrı ile dengemi kaybettim. Sıkıntıyla ofladım büyük ihtimal ile dakikalarca yağmurun altında kalmamdan dolayı migrenim tutacaktı. Bir anda havalanma ile baygın bakan gözlerim açılırken şaşkınlıkla Karam'a baktım. Kollarım refleks ile boynuna dolanırken yan profili ile bakıştım. Göz göze geldiğimizde arabanın kapısını kapatıp anahtar ile kilitledi ve anahtarı cebine attı. Bir yandan da diğer eli belime sarılmış beni tutuyordu. Açıkçası yürüyecek halim yoktu o yüzden itiraz etmedim. "dengede durmakta zorlanıyordun muhtemelen ikinci adımında yeri boylayacaktın ayrıca başın ağrıyormuş gibi yüzünü buruşturmuştun büyük bir ağrın olduğu belliydi. Migrenin mi var? " Bazen bir savcıyla karşı karşıya olduğumu unutuyordum. Karam insanı bir bakışta okuyabilen biriydi. Söylediklerini başımla onayladım. Evden içeriye girdiğimizde gözlerimi etrafta gezdirdim. 2+1 bir olan, müstakil bir evdi. İki odası, geniş ferah bir salonu, banyosu ve hayal gibi bir mutfağı vardı. Bir çift için gayet ideal güzel ve mütevazıydı. Gözlerim kapanmaya yer ararken kalçam pufla buluştu. Gözlerim makyaj aynasından kendime dönerken Karam birkaç saniyeliğine ortadan koyboldu. Birkaç saniye sonra elinde kurutma makinesiyle gelirken makinenin kablosunu prize taktı. "istemiyorum" Bakışları gözlerime değerken tek kaşı kalktı. "neden saçlarını kurutmak istemiyorsun ay ışığı" Omuz silktim "çünkü sevmiyorum" Karam elinde makineyle bana yaklaşırken "olmaz" diye mırıldandı "sonra hasta olursun" "olmam" "olursun" "olmam" Saçıma değen sıcak hava ile hafiften yüzümü buruşturdum. Ezelden beri saçlarımı kurutmayı sevmezdim ama babam kurutma makinesini aldığı gibi saçlarımı kuruturdu ve bu iyi gelirdi çünkü o yapıyordu. Eğer kurutmazsa hasta olacağımı düşünürdü. Bakışlarım dalgınlaşırken Karam'ın bir eliyle kurutma makinesini tuttuğunu diğer elini saçlarıma geçirdiğini hissettim. Hareketleri nazik ve oldukça zarifti. Sıcak hava migrenime iyi gelirken eli kurumaya yüz tutmuş saçlarımdan ayrılıp alnıma ilerledi. Parmakları alnımda dolanıp hafifçe masaj yaparken gözlerim kapandı. Boğazımdan bilinçsizce hoşnut mırıltılar dökülürken bir ara Karam'ın "Ty deystvitel'no kot"( sen gerçekten bir kedisin) gibi birşeyler mırıldandığını duydum. Anlamını bilmediğime emindim çünkü rusça bilmiyordum ama bir yerlerden tanıdık gelmişti. Ayrıca bunu söylerken gülümsediğini hissetmiş gibiydim. Birkaç dakika sonra kurutma makinesi sesi kesilip elleri kafamdan uzaklaşırken gözlerim aralandı. "böyle ıslak ıslak oturma ay ışığı üstünü değiştir hasta olursun." kaşlarım çatıldı bu adam hasta olmama ne kadar çok takmıştı. "olmam" "olursun" "olmam" "olursun" "biz herşeyde böyle tartışacakmıyız Karam, ayrıca ne taktın hasta olmama" "üstünü değiştir Dolunay üstünü değiştir" birşey söylememe izin vermeden odadan çıktı ve kapıyı kapattı. Paytak adımlar ile odanın köşesinde duran bavuluma ilerledim. İçinden uyumak için şort ve tişört çıkardım. Üstümdeki ıslak kıyafetleri çıkarıp kenara koyarken diğer kuru kıyafetleri giydim. Yatağıma girdiğimde kapı çalındı. "gir" diye seslendiğimde Karam içeriye girdi. O da kıyafetlerini değiştirmişti. Üstünde siyah, kısa kollu bir tişört, altında ise aynı renk eşofman vardı. Beyazdan biraz daha koyu olan tenine yakışmıştı. Yanına adımladığında saçlarının ıslak olduğunu fark ettim. Bana hasta olacaksın diyor ve saçlarımı kurutuyordu ama kendisininde başına gelebilecek birşey için onu engellemeye gayret göstermiyordu. Kalan son enerjimle yataktan kalktığımda bende ona ilerledim. Yanına vardığımda elinden tutup makyaj masasının önündeki pufa oturttum. Bana sorgulayıcı bakışlarını atarken elime kurutma makinesini alıp hemen arkasında durdum. "bana hasta olacağımı söyleyip saçlarımı kurutuyorsun ama kendi saçını ıslak bırakıyorsun." Cevap vermesine fırsat vermeden kurutma makinesini çalıştırdım ve diğer elimi ıslak saçlarına geçirdim. Saçlarının verdiği his çok farklı hissettirmişti belki de ilk defa birinin saçını kuruttuğum için öyle hissetmiştim. Gözüm aynaya doğru kayarken gözlerini kapattığını gördüm. Yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. Saçı kuruduğunda kurutma makinesini kapatıp yerine koydum. Yatağıma doğru ilerlerken Karam'ın da gözlerini açıp ayaklandığını gördüm. Ben örtünün altına girerken yanıma ilerleyip sıcak elini alnıma değdirdi. Sanırım ateşimi ölçmek istemişti. Son kalan enerjim biterken birbirine yapılan gözlerim kapandı ve uyku iyice üzerime çöktü. Alex Karam Akaydın Gözlerim derin bir uykuya esir olan ay ışığında dolandı. Ateşi yoktu bu iyi birşeydi çünkü en son isteyeceğim şey hasta olmasıydı. Onu kesinlikle kıskanmamıştım. Sadece etrafta bizi izleyebilecek birilerinin olabileceği ihtimaline karşı öyle davranmıştım. Yüzünün önüne gelen kumral saçlarını elimle geriye ittim. Artık gidip uyusam iyi olacaktı çünkü yarın uzun bir gün olacaktı. Odama gitmek için hareketlendiğimde bileğime dolanan el ile adımlarım duraksadı. Kafamı çevirip Dolunay'a baktığımda düzenli nefes alışverişinden derin bir uykuda olduğunu anladım. Bilmem kaçıncı denememde de elimi kurtarmakta başarısız olurken derin bir nefes aldım. Yanına ilerleyip yatağa oturdum. Elim benden bağımsız olarak saçlarına gideken yüzüne düşen tellerini geriye atıp okşadım. Hoşnut mırıltılar çıkartıp bana daha çok sokulmasıyla gülümsedim. Tam bir kediydi. Naif,hırçın, akıllı, huysuz, uyumlu, kendi bildiğini okuyan, tatlı, güzel. Gözlerim kapanmaya çalışırken huzurla uyuyan yüzünü seyrettim. Birkaç dakika sonra uyku iyice bastırmış gözlerim birbirine yapışmıştı. Direnmeyi bırakıp kabus görmemeyi dilercesine gözlerimi kapattım.
Helloo Bölümü nasıl buldunuz? Sizce Karam'ın kabusu ne? Dolunay uyandığında bunları hatırlayacak mı? Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Oy ve yorumlarınız benim için çok önemli desteklerinizi bekliyorum. Sizi seviyorum tesadüflerim🌠🌟 Senin gibi parlak bir yıldız bu kitabın yıldızına basıp onuda parlatırsa çok sevinirim . ✨✨ |
0% |