4. Bölüm

IV.

E
hayalkusu_01

 

Seeellaaaammm aşklarımmm

Nasılsınıızzz?

Medya; Barlas Atalay

EMEK MAHALLESİ

4. Bölüm;

"Artık seninle biz

'Düşman' bile değiliz..."

 

💛🌷Keyifli Okumalar💛🌷

 


"Mehir, iyi misin? Yüzün solmuş, gel otur istersen şöyle."

Başımda beliren Emre ile irkilerek ona döndüm. "Ha? İyiyim, yok bir şeyim." Dedim sesimin titremesin diye oldukça dikkatli konuşmuştum.

"Emin misin? Bak kötü görünüyorsun."

"İyiyim Emre, tüm gece çalıştım yorgunum doğal olarak." Dedim ve kendi çalışma odama girdim,

Didik didik her şeyi sormak zorunda mısınız?

Yorgunum işte

Çok çalıştım dün gece

Doğal yorgun olmam

Başka ne olabilir.

Önümdeki masa da duran dava dosyasına takıldı gözüm, bir milim bile oynanmamıştı. Dün gece...

Vakti değildi, değildi

Sinan şimdi gelmemeliydi.

Hayatımı düzene sokmuşken o tekrar gelmemeliydi.

"Mehir Hanım? Barlas diye biri sizi bekliyor dışarıda."

Ne zaman geldiğini bile fark etmediğim İzgi'nin sesiyle düşüncelerimden soyutlaşıp kısaca başımla onayladım.

Barlas bana ne söyleyebilirdi ki şimdi?

Odadan çıkarak, bir kat merdiven indim ve hemen aşağıda arabasına yaslanmış beni bekleyen Barlas ile karşılaştım, yanında Sinan da vardı. Sinan'a değil de Barlas'a odaklanarak konuşmaya başladım.

"Efendim Barlas, beni çağırmışsın."

"Ayak üstü konuşulamayacak bir şey aslında söyleyeceğimiz şey ama biz bir şeylerden emin olasına kadar kendine dikkat etmen gerekiyor Mehir."

Bir dakika, ne?

"Ne diyorsun Barlas? Açık konuşsana biraz."

"Boş ver detayını Mehir sen sadece dikkatli ol bir süre tahminimiz doğru çıkarsa sana olayı daha detaylı anlatırız fakat şu an dosya gizli, bana güven ve kendine dikkat et olası bir şey de beni ara."

"Sana güveniyorum zaten de." Dedim ve cümlenin devamını getirmedim, meraka düşürmüştü beni, off Barlas of

"Hadi hadi biz savcı ile çıkıyoruz sen de işin varsa işlerini hallet yoksa da eve geç akşam buluşuruz." Dedi gülümseyerek,

Sinan'ın bakışlarını üzerimizde hissediyordum ve bu beni istemsiz geriyordu. "Tamam tamam bir kaç işim var onları halledeyim sonra eve geçerim büyük ihtimal yarın ki piknik için bir şeyler hazırlamamız lazım kızlarla."

"Bak Mehir hatırlatmışken siz de gelsenize mahalledensiniz sonuçta hem kardeşiniz de geliyor." Diyerek Sinan'a yöneldi Barlas.

Anlaşılan her bokun içinden çıkacaktı Sinan.

"Müsait olursam gelirim." Diyerek önemsiz bir sesle kestirip attı Sinan, sanki çok meraklıydık piknikte sana gelmeyeceksen gelmeyeceğim de, hayret bir şey ya!

"Eh öyleyse görüşürüz balım." Diyerek sarıldı Barlas bana, bende kollarımı ona doladım, "Sarılmanız bittiyse gidelim artık komiserim daha sonra sarılırsınız... sevgilinizle" Sinan'ın sesiyle de geri çekildim.

Pardon?

Ay sanane be

Üstelik Barlas ile ben ne ara sevgili oldum?

Tövbezteyşın

Ama bu değişiğe bunu açıklamak zoruna değilim.

"Tamam savcım, gidelim." Diyerek arabasına yöneldi Barlas.

Onların gitmesiyle bende arkama dönüp geri büroya girdim, çıkışta da hastaneye Nisa'nın yanına uğrayacaktım.

Abim gelmeden bizim evde halledilecek işleri halletmemiz lazımdı.

Çünkü abim evdeyken Nisa'nın abimin kafasında yumurta kırma ihtimali oldukça yüksekti, baya baya yüksekti

Neyse en sevdiğim dava dosyalarından biri vardı şu an yapmam gereken hemencicik yapardım kısacası.

Dosyayı açıp işime koyuldum.

(...)

"Nisa, ben geldim." Diyerek koşarak Nisa'ya sarıldım. Şaşkınlıkla gözleri açılmış ardından o da bana sarılmıştı.

"Hoş geldin balım."

Geri çekildim ve "Hoş buldum hoş buldum da senin işin bitti mi?" Dedi hızlı hızlı,

Ay durun yoruldum bir nefes alayım

"Bitti sayılır son bir hastadan kan almam lazım da n'oldu kız."

"Şey ya yarın pikniğe gidiyoruz bir şeyler hazırlayacağız bizde."

"O mendebur suratlı pezeveng abin evde değil dimi?" Dedi, abim hakkında konuşurken ki ses tonunu duymanız lazım o derece

Sesindeki kin İtalya'dan bile duyulurdu, o derece

"Yok abim evde bugün aradım sordum gelecek misin eve diye hayır bugün nöbet var falan dedi."

"Heh iyi bari, sen bekle burada geliyorum ben."

Kafamı aşağı yukarı sallayarak öpücük atmıştım, Nisa'nın gitmesiyle de etrafa bir göz atıp tabure aradım ki dibimde duran tabureyi fark edince hemen oturdum.

Bir süre sosyal medyada takıldıktan sonra sıkılıp tam telefonu kapatacağım sırada ekranda önerilen arkadaşlar kısmında Sinan'ın Instagram hesabını gördüm.

İyi de bunca zamandır çıkmayan hesap şimdi mi karşıma çıktı? O puşt beni engellemiş miydi?

İyi de neden? Gerçekten beraber geçirdiğimiz çocukluğumuzun hatrına yapmasaydın bunu Sinan. Ne ara bu kadar nefret eder olduk birbirimizden biz

Sinan'ın gittiği günün öncesi günü senelerce hep düşündüm, benden nefret etmesini sağlayacağım bir şey mi dedim yaptım diye ama yok gayet normal bir gündü.

İstemsizce profiline tıkladım, evet istemeyerek. İstemiyordum merak etmiştim sadece,

Hesabı şaşırtıcı şekilde açıktı, gizli neden kullanmıyor diye düşünmeden edememiştim.

4 gönderisi vardı.

Derin ve kendisinin olduğu,

Ceren'in hamile olduğu dönemlerden bir fotoğraftı bu, Ceren'in karnı burnundaydı resmen yanında da yaklaşık 25-26 yaşlarında bir adam ve Sinan gülümseyerek kameraya bakıyorlardı.

Diğer fotoğraf kendisinin tek olduğu bir fotoğraftı. Gülümseyerek kadraja bakıyordu.

Beni şaşırtan fotoğraf ise sonuncusuydu, ikimizin küçüklük resmiydi. Büyük ihtimal benim doğum günümün olduğu bir gündü. Beraber doğum günü şapkası takmış sağ tarafa bakıyorduk.

Bana beni unut diyerek terk edip giden Sinan'ın bu fotoğrafı paylaşmasını beklemiyordum. Paylaştığı tarihe baktım.

7 yıl önce

26.05.2017

26 Mayıs 2017

Doğum günüm.

Saye'nin doğduğu gün

Sinan, ne yapmaya çalışıyordu?

Bana, onu unutmamı merak etmememi söyleyen adam neden beni bırakıp gitmemiş gibi davranıyordu?

"Mehir, hadi gidelim."

Sinan'ın profilinden çıktım hemen, biraz daha düşünürsen kafayı yerdim.

"Mehir."

Bir kez daha Nisa'nın sesini duymamla başımı telefondan kaldırıp ona döndüm ve 'Efendim?' dercesine başımı salladım.

"Kızım bize gidiyoruz dedin ya hani, kalk."

Akıl mı kaldı sanki insan da

"Tamam, hadi çıkalım." dedim ayaklanarak,

Beraber odadan çıktık ve arabama ilerledik. Ben şoför koltuğuna Nisa'da hemen yanımdaki yolcu koltuğuna oturdu, çantaları arka koltuğa kışkışlayıp radyoyu açıp arabayı çalıştırdım.

Allah'tan bildiğimiz bir şarkı çıkmıştı.

Hepsi-Yalan

Açılan şarkı ile Nisa ile birbirimize bakmış ve şarkıyı bağırarak söylemeye başladık.

"Hani bensiz bir hiçtin, nefes bile almak zor derdin, ben her şeyindim yalan yalaaan,."

Şarkının nakarat kısmının gelmesiyle daha da çok çoşmuştuk,

"Güne açan çiçekler gibiyiz yalan yalaan, öyle saf ki sevgimiz yalan, ayıramaz bizi hiç kimse yalan yalaan, ölene dek beraberiz yalaaaan."

Şarkı söyleyerek boğazımızın içine ettikten sonra eve gelmiştik. Çantalarımızı alarak arabadan inmiş arabayı kilitleyip eve geçmiştik.

Ben anahtarımı çantamdan çıkarasına kadar annem çoktan kapıyı açmıştı. "Nisa, güzel kızım hoş geldiniz."

Mehir eşşek başı zaten

"Hoş buldum Yasemin teyzem."

"Sen de hoş geldin gülüm." Dedi annem bana dönerek, unutulmamışız en azından

"Hoş buldum anne." Dedim ve ayakkabımı çıkarıp apar topar içeriye girdim. Nisa bana göre daha sakince içeriye girmiş ardından da kapıyı kapatmıştı.

"Aa Mehir, Nisa kızım hoş geldiniz ben Koray geldi sandım da kapıya gelmediğiydim."

"Hoş bulduk baba da abim bugün gelmiyor ki." Dedim şaşkınca,

"Koray mı?" Dedi Nisa şaşkınlıkla, ve bir o kadar da tiksinircesine

"Yaptık bir hata yüzümüze vurma bari Nisa kızım." Dedi babam Nisa'ya bakarak, "Oğuz!" Diye çemkirerek babama döndü.

Anlaşılan 'oğlunu savunma' moduna girecekti Yasemin sultan,

"Bana bak Oğuz benim oğlum hata değil şehzadem o benim."

"Tamam hatunum haklısın Koray bizim şehzademiz." Dedi zoraki gülümsemesiyle, bu arada babamın böyle dediğine bakmayın abim bir süreliğine İtalya'ya gittiğinde her gün arıyordu.

Ama her gün aramasının nedenini sonra öğrenmiştim, meğerse abimden kurtulduğuna abimin gittiğine inanmadığı için emin olmak istiyormuş.

Her aradığında selam bile vermeden "Sen İtalya'da mısın? Bak ani bir karar verip saçma sapan gelme buralara? Ömer ile konuşurum sınırdan içeri almaz seni." Gibi cümleler kuruyormuş.

Evet babam abime bayılıyor.

Ama abimin son yediği halttan dolayı ona ayrı bir sinirli, düşünün abim İtalya'ya gitti diye şükür namazı kılan babam abimin yediği bok yüzünden abimi artık şehirden çıkartmıyor.

Nisa ile babam birlik olmuş abimin üstüne oynuyorlardı o zamanlar, her an laf sokuluyordu abime ya babam ya Nisa ya da ben tarafından

Evet evet ben tarafından

Abime hayran olan ben 2 sene boyunca her saniye abime laf sokmuş, laf atmış, yardım etmemiş, kardeş bağlarını koparmıştım.

Pardon çok özür dilerim ama abim de puştluk yapmasaydı.

Benim cancağızımı üzmeseydi.

Dua etsin yediği haltı öğrendiğim gün İtalya'ya gidip ümüğünü sıkmamışım.

Neyse konudan bağımsızlaşıp eski konulara girdim birazcık konumuza dönelim.

Konumuz yokmuş galiba

"Hadi Mehir, senin şu pezev- ay abin gelmeden mutfağa geçip yapılacakları yapalım." Diyerek kolumdan tutup mutfağa sürükleyen Nisa ile düşünmeyi bıraktım. "Önce üstümüzü değiştirelim, ben veririm sana bir şeyler." Dedim ve bu sefer ben onu kolundan tutup odama sürükledim.

Dolabımdan 2 çift temiz eşofman takımı çıkardım ve birini Nisa'ya verip diğerini kendime aldım, Nisa'yı oda da bırakıp lavaboya ilerledim, üstümdekileri kirliye atıp eşofman takımını üzerime geçirdim.

Ben lavabodan çıkarken hemen karşımdaki odadan da Nisa çıkmıştı, beraber mutfağa girip yapılacak şeyleri düşündük.

Ben Barlas'ın istediği elmalı kurabiyeleri ve ıslak keki yapacaktım. Nisa'da makarna salatası ve poğaça yapacaktı.

Umarım poğaça hamurunu yoğururken abim gelmezdi, çünkü birbirlerine sürekli laf sokuyorlar ve Nisa sinirlenip elinde, yakınında ne varsa abime fırlatıyordu.

Bir kez bir şey fırlattı sonra anlatırım ama fırlattığı şeyin geldiği yer yüzünden az kalsın hala olma ihtimalim %50'ye düşecekti.

Neysem ben elmalı tarçınlı kurabiye harcını yakmadan düşüncelerimi yakıp ortadan yok edeyim en iyisi,

Şimdimcim elmalı harcı soğuması için başka bir kaba katıp pencerenin önüne koydum. O sırada da kurabiye hamurunu yoğuracaktım.

Korkmayın ben abime hamur fırlatmam, o işi Nisa profesyonelce yapıyor zaten.

Nisa demişken, o da şu anda makarnaları suya atmış poğaça hamurunu yoğuruyordu. "Off çok sessiz oldu mutfak bir şey konuşalım." Dedim uzun süren sessizliğin ardından,

"Abin has dağ ayısı, ciddi söylüyorum bildiğin dağ ayısı senin abin, Allah belasını versin o pezevengin bak yine aklıma geldi dellendim. Vazgeçtim ya gelsin, gelsin de döveyim ben bir onu."

Boku yedik,

Yemin ederim yedik.

Nisa hayatta susmaz şimdi, konu değiştirmem lazım acilen

Acil, çok acil

Düşün Mehir düşün

Dedikodu varmı şu an

"Bok suratlı hiperaktif puşt, ulan sen kimsin ya kimsin, herife bak! Hayır benim bilmem düşünmem lazımdı nasıl o kadar salaklık yaptım ben ya hep o Koray yüzünden o bozdu benim ayarlarımı yoksa maşallah akıl küpü, taş gibi kızım."

Hamura sert sert yoğuruyor bir yandan da söyleniyordu.

"Görkem bile bunun yanında melek gibi insan kalır, düşün yani. Mehir sen beni dinlemiyor musun ben haksız mıyım?"

Aniden bana dönen gözlerle, "Yook, ne alakası var ponçiğim benim tabii ki de haklısın benim abim şerefsiz, haysiyetsiz puştun teki, haklısın yani."

"Heh, haklıyım tabii ki, o domaniç suratlı puşt mu haklı olacaktı." Diyerek geri hamuruna döndü.

"Ayy makarnalar erimeden al ocaktan." Dedim makarna dolu tencereyi işaret ederek,

"Sence nasıl alabilirim Mehir, dalga mı geçiyorsun benimle!"

"Haklısın, ben alayım." Dedim ve elime bir havlu alıp tencerenin iki sapından tutup süzgeçe döktüm. Süzdüğüm makarnaları tezgahın üstüne koyup kendi işime döndüm.

Kurabiye hamurunu yoğurduktan sonra parçalara ayırıp açmaya başladım. "Mehir." dedi Nisa garip bir şekilde sakince konuşmuştu.

"Efendim balım." Dedim ona dönerek,

"Şimdi sana bir şey söyleyeceğim ama kesme sözümü tamam mı?" dedi ve devam etti. "Şimdi sen abim gelince yani bir kadın ve bir çocukla gelince üz-

"Nisa, bu konu hakkında konuşmayalım lütfen abin bitti benim için eski bir arkadaş sadece onun hayatı beni ilgilendirmiyor, üzülmedim de yani." dedim ve geri önüme dönüp kurabiyelerle ilgilendim.

"Mehir, bir dinlesen."

"Ayy bak harcın tadı çok güzel olmuş." dedim konuyu değiştirerek, dinlemek istemiyordum.

"Peki, susuyorum o zaman." dedi ve önüne dönüp makarna salatası ile ilgilendi.

Yaklaşık 2 saatin sonunda sohbet ederek işlerimizi bitirmiştik, kurabiyeler pişmiş poğaça ve ıslak kekse hala fırındaydı.

Çalan kapı ziliyle ayaklanıp kapıya ilerledim. Büyük ihtimal abim gelmişti, Nisa'da evdeydi. Öff ne olabilir ki zaten her gün görüyorlar birbirlerini

Yarın piknikte de görecekler birbirlerini

Abartmayalım Mehir, kapıyı açalım.

Kapıyı açtığımda karşımda üniformasıyla abim vardı, yorgun olduğu belli olan gözlerine inat dudaklarında ki gülümsemesiyle bana bakarak konuştu.

"Güzelliğim, yemek mi yapıyordun her yerin un olmuş."

"Yarın piknik var ya ondan bir şeyler hazırlayalım dedik... Nisa ile."

Dikkatlice yüzüne baktım, kaşları önce çatılmış ardından dudakları birazcık kıvrılmış ve geri eski halini almıştı.

Bu arada tabii ki Nisa bizim eve sık sık geliyordu, ama genelde abime görünmeden evden çıkar mecbur olmadıkça selam bile vermez yoluna devam ederdi.

Ama benim abim durur mu? Durmaz.

Neyse

"Mehir, yemekler pişince fırından al ben gidiyorum sabah erkenden gelirim ben ikimiz beraber gideriz piknik alanına."

Eşyalarını toplamış konuşarak kapıya gelen Nisa'ya baktım, bir de kapının eşiğinde ki abime, aralarında kalan ben arkama bile bakmadan kaçmalıydım.

"Nisa."

Ahaa, ilk adım abimden geldi.

"Çekil git Koray önümden."

İkinci atak da Nisa'mdan geldi.

"Nisa bir konuşalım olmaz mı?" dedi abim sakince, ama abiciğim o sakinlik bir bokuma yaramaz.

"Benim seninle konuşacak bir şeyim yok Koray, şimdi çekil eve gitmem lazım abim bekliyor."

Nisa, asla başını eğmeden dümdüz bakışlarıyla abime bakıyordu.

"Peki." dedi abim ve geri çekilerek Nisa'nın geçmesi için yol verdi.

Nisa bir şey söylemeden kapıdan hızlıca çıkıp, evine ilerledi.

"Üzgünüm ama abi, sen Nisa'nın sana verdiği şansı eline aldın sonra da düşünmeden bıraktın şimdi de o şansı düşürdüğün yerden geri almaya çalışıyorsun ama çok geç o şansın üstünden yıllar geçti."

Son sözümü de söyleyip mutfağa gittim.

Laf sokacağız diye Nisa'nın poğaçalarını yakarsak Nisa abime soktuğumuz lafları çıkarıp bize sokar, Allah korusun.

Ayy çok şükür fırındakiler de pişmiş, uyuyacağım da biraz

Fırından yemekleri alıp masanın üstüne koydum daha sonra da mutfaktan çıkıp odama girdim. Barlas'ı arayıp bugünkü olay hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışacaktım.

Elimi yıkayıp mutfaktan çıktım ve direkt odama ilerledim. Telefonumu elime alarak yatağıma geçip başımı yatak başlığına yasladım ve rehbere girip Barlas'ı aradım.

Allah'tan çok çalmadan telefonu açmıştı. İkinci kez aramaya üşeniyordum.

Tamam saçmalamayayım merak edip arardım.

"Efendim Mehir, bir şey mi oldu?"

Sesindeki telaştan belliydi bir boklar olduğu, üstelik bu konuyu Sinan biliyor ben bilmiyordum.

"Yok, bir şey olmadı Barlas da ben sana bir şey soracaktım." dedim ve devam ettim. "Bugün ki Sinan ile konuştuğunuz hatta beni de ilgilendiren olay neydi? Tamam söylemeyeceksin ama bari neden kendime dikkat etmeliyim onu söyle."

Off ne konuştum be!

"Mehir, dosya gizli. Sinan ile şüphelendiğimiz olay doğru çıkarsa zaten ilk sana söyleyeceğim."

"Ama konu benim, benim dikkat etmem gerekiyor öyle söylüyorsun."

"Sadece dikkat etmelisin Mehir, sen akıllı kadınsın az çok tahmin edersin, ama lütfen benden bir şey söylememi isteme, yapamam."

"Peki, neyse iyi geceler bende yatacağım şimdi."

"Mehir."

"Efendim Barlas."

"Bana dargınken uyuma."

"Sana dargın değilim ki Barlas, bir şey sordum söyleyemeyeceğini söyledin. Neden darılayım ki."

"Dargın değil misin yani?"

"Değilim."

"İyi geceler o zaman sana, aa bak aklıma ne geldi. Yarın Sinan karısıyla falan gelecektir Nisa ile seni de ben alabilirim."

"Tamam, olur bana uyar."

"İyi geceler."

"Sana da." dedim ve telefonu kapattım.

Öğrenemedik ya bir şey

Neyse uyuyayım bari, belki rüyamda spoi falan yerim.

(...)

Günooo günoo

Hayatınıza bir anda bu şekilde girsem ne yapabilirsiniz ki?

Neysem ben hazırlandım. Üstüme krem rengi bir kazak altıma da toz pembe saten bir etek giymiştim. Ayakkabı olarak da klasik beyaz sporlarımı giyecektim.


(Topuklu ayakkabı yerine beyaz spor ayakkabı düşünebilirsiniz.)

Saçlarımı salgın bırakıp düzleştirdim ve bir kısmını elime alıp eteğimle uyumlu renkte kurdele bağladım.

Hafif bir makyaj da yapıp odamdan çıktım, saat daha sabahın sekiziydi eh hayliyle de evdekiler güzellik uykusun da abim de kış uy-

Şaka şaka

Abim benim iç sesimi bir duysa var ya biz nanay

Çok ses çıkarmadan mutfağa ilerledim ve annemin geceden saklama kabına koyduğu yiyecekleri piknik sepetine yerleştirdim.

Nisa'ya uyanır uyanmaz mesaj yazmıştım, anında cevap vermiş ve 1 saate bizim evde olacağını söylemişti. Birazdan gelirdi büyük ihtimal,

Piknik için sabah 9'da buluşacağımız mahalledeki gençlerin bulunduğu gruba yazılmıştı. Piknik için bir ormana gidecektik ama her zaman gittiğimiz kısmına gidecektik, nehir kıyısında bir yere gidiyorduk genellikle.

Bu arada ben dalmış bunları düşünürken kapı çalmıştı. Sepeti elime alarak kapıya ilerledim, sepeti kenara bırakıp kapıyı açtım.

Nisa gelmişti, üstüne beyaz, uzun, çiçek desenli bir elbise giymiş saçlarını da salgın bırakıp düzleştirmişti.

Yani arkadaşım diye demiyorum ama taş gibi taş

"Güünaydıın." Dedi enerjik bir sesle, sabahın köründe Nisa'daki bu enerji şaka mı?

"Günaydıın." dedim onun gibi enerjik bir sesle,

"Gel içeri geç, Barlas'ta gelir birazdan zaten." Diyerek içeriyi gösterdim.

Abim zaten uyuyordu. Nisa'nın çok önemseyeceğini sanmıyordum. Dediğim gibi de oldu Nisa başıyla onaylayıp içeriye geçti.

Beraber mutfağa geçip iki tane sandalye çektik ve sohbet etmeye başladık. Sohbetimizi bölen şeyse ne çalınan kapıydı ne de telefonun zil sesi

Sohbetimizi bölen şey abimin, sinek desenli pijamasının, eşofman kısmı yukarıya doğru çekilmiş, açamadığı gözlerle mutfağın kapısında belirmesiydi.

Nisa daha fazla kendini tutamamış olacaktı ki bir anda kahkaha atmaya başladı, ben de onunla beraber gülmeye başladım.

Abim, boş boş bize bakarken bir anda aklına pijaması gelmiş olacak ki gözleri fal taşı gibi açıldı. "Koray, üstündeki olay." dedi Nisa gülüşlerinin arasında,

Met gala 2024'ü izlerken benim kombinim olur gibi

Kahkahalarımız yavaşlamış bizde sakinleşmiştik.

Abim paçalarını düzeltip mutfağa girdi, bir bardağa su katıp bize bakarak içti. Ama böyle dik dik bakarak, geri bardağı tezgaha koymak için arkasına döndü.

Nisa aniden "Koray." diyerek abimin kalçasına bir tane yapıştırdı.

"Ne yapıyorsun kızım ya!" dedi abim kalçasını tutarak,

"Sinek var sandım ayol."

Abim tam ağzını açmış cevap verecekken kapı çalmıştı. "Neyse abicim biz kaçar, sende gelirsin arkamızdan."

Nisa ile beraber ayaklanıp kapıya ilerledik.

Barlas gelmişti.

(...)

"Ya Koray mal mısın o oraya mı konur!"

Bu cümleyi kimin kurduğunu tahmin ediyorsunuzdur.

Nisa

"Evimizi dizmiyoruz katil civcivim." dedi abim sırıtarak,

Nisa cevap vermeye tenezzül etmeden göz devirdi ve işine döndü.

Bende o sırada masaya tabakları yerleştiriyordum, bu arada merak edecek olursanız Sinan ve ailesi de gelmişti.

Çok göz göze gelmemeye çalışsam da ikisinin gülüşme sesleri yüzünden kısa bir an onları izlemiş ardından da hemen gözlerimi çektim.

Koşarak yanıma gelen Derin ile daldığım yerden gözlerimi çekerek Derin'e döndüm. "Mehiy aba bana fu veyeysene."

Gülümseyerek Derin'e baktım, acaba kucağıma alsam bir şey derler miydi? Artık çok geç kucağıma aldım bile,

Ay çok tatlı bir şey bu.

Bir elimle Derin'i tutup diğer elimle de masanın üstündeki su dolu biberonu aldım ve Derin'e uzattım.

O tatlı tatlı suyunu içerken bende masanın üstüne yerleştirilecekleri hallediyordum.

Bu arada pikniğe, mahalleden arkadaşlarımız; Hale, Ömer, Rümeysa, Gürkan, İlay, Eymen, Akay, Ayliz de gelmişti.

Baya kalabalıktık yani

Rümeysa delmek istercesine Sinan ve Ceren'e bakıyordu.

Dik dik böyle

Kudurmuştu tabii, hayır yani senin zaten bakkal Hüseyin Amcanın oğluyla ilişki yok mu? Dön önüne işte

Yok illa bir şeylere burnunu sokacak,

"Ba, ba, ba, ba, ba "

Kucağımdaki Derin'in çıkardığı seslerle Sinan kafasını buraya çevirmiş ve bana doğru gelmeye başlamıştı.

Galiba Derin 'ba, ba, ba' derken 'baba' demek istiyordu.

Sinan yaklaşınca ellerini ona doğru uzatan Derin'i Sinan kendi kucağına aldı. "Derin, güzelim n'oldu bakayım."

Derin aşk olsun beni bu kadar çabuk bırakabileceğini düşünmezdim, gerçi babana çektiysen yaparsın sen o işleri

Sinan Derin ile beraber uzaklaşarak ormanın içine girdiler.

"Tamam hayatım, öyle yapalım ama rüzgar o taraftan esiyor üşürsün."

Vee mahallemizin gözde çifti İlay ile Eymen.

İlay, Eymen'e bir bakış atmış ardından gülümseyerek "Eh iyi bari öyle olsun ama sonra yanarsam seni ateşe atarım ona göre."

Eymen ve İlay oturakları düzenliyorlardı. İlay'ın dediği yerden rüzgar esiyor, Eymen'in dediği yerde ise mangal yapılıyordu.

"Yanmazsın güzelim, hem ısınırsın işte ne güzel."

"Hava 22 derece Eymen!"

"Tamam soğuk işte."

Onlar kendi aralarında tartışırken, Akay ve Ömer'de mangalı yelliyorlar aynı zamanda da sohbet ediyorlardı.

Rümeysa Ceren'in yanına uçmuş, ağzından bir şeyler almak istercesine etrafında dönüp duruyordu.

Abim ve Nisa tartışarak hamak kurmaya çalışıyorlardı. Hale ve Ayliz de yemekleri masaya yerleştiriyorlardı.

Barlas'ta abimin üstün (!) matematik zekası sayesinde eksik aldığı mangallık etleri almaya gitmişti.

Benim işlerim bitmişti çok şükür, önümdeki oturağa oturup telefonumda dolaşmaya başladım. Sonunda hem Barlas'ın gelmesiyle etleri pişirmeye başladılar. Barlas etleri Akay ve Ömer'in yanına bıraktıktan sonra yanıma geldi ve oturdu.

"Nisa ile abini uzun zaman sonra ilk defa bu kadar konuştuklarını gördüm, garip; demek ki olmazlar olabiliyor."

Karşımda kucağında Derin ile Ceren'in yanına ilerleyen Sinan'a baktım ardından da Barlas'a döndüm.

"Bazen de öyle olmuyor işte, olanlar olmazlaşabiliyor."

"Neden olan bir şey imkansızlaşsın ki? İllaki umut vardır." dedi Barlas düşünceli bir tavırla,

"Benim için umut beklemektir, beklenen şey olursa mucize olmazsa hayal kırıklığı olarak kalır, işte bazen de insanlar hayal kırıklığı olabiliyor."

"Olsun, abinle Nisa'nın konuştuğu dünya da imkansız diye bir şey yoktur."

"Ama imkansızlığın da ötesi vardır." diye fısıldadım, Barlas dediğimi duymadı tam ağzını açmış bir şey söyleyecekken de Ayliz bizi çağırmıştı.

(...)

"Siz birde abimle Koray'ın küçüklüğünü görün, her gün üstleri çamur pislik içinde gelirlerdi. Ama çamurların içinden çiçek bulup Mehir ile bize getirirlerdi her ne kadar iğrenç olsa da."

Nisa'nın heyecanla anlattığı şeye yüzümdeki gülümsemeyle dinledim. Gerçekten de bize topraklı, çamurlu çiçek bulup getirirlerdi her gün.

Hatta saklardım o çiçekleri, ama yaşayamaz ölürlerdi.

"Sizin çocukluğunuz beraber geçti o zaman." dedi Ceren bize bakarak,

"Aynen öyle, beraber büyüdük." dedi Nisa'da Ceren'e.

"E ne güzel anlaşıyormuşsunuz, iyi bir arkadaşlığınızda varmış neden görüşmediniz bu kadar uzun süre." dedi Barlas,

Bu sorunun üzerine kimseden çıt çıkmaması ayrı bir komik ama neyse

Sinan'a baktım sadece, bir şey söylemedim sadece baktım, o da üstündeki bakışları hissetmiş olacaktı ki bana döndü. Anlamıştı neden baktığımı, bu kadar uzun süre hiç görüşmememizin nedeninin kendi olduğunu anlamıştı, gözlerini pişmanlık bürüdü bir anda, sonra da gözlerini kaçırdı.

"Çok karışık bir konu Barlas. Sonra anlatırım ben sana." dedim, bir şey söylemedi başını aşağı yukarı sallayarak onayladı beni sadece,

Bu arada biz yemek faslını çoktan bitirmiş, çay faslına geçmiştik.

"Size güzel bir haberimiz var, biz bu ayın sonunda nişanlanma kararı aldık." dedi heyecanla İlay,

"Aaa çok mutlu oldum balım." diyerek ayaklanıp İlay'a sarılmaya giden Hale'yle beraber Ayliz ve Rümeysa da Eymen ve İlay'ı tebrik etti.

Nisa, ben ve Ceren'de sırayla ikisini de tebrik ettik, erkeklerde aynı şekilde Eymen'i öldürmek istercesine sarılmış ve tebrik etmişti.

Şu an burada olan herkes Sinan'la küçükken tanışmıştı, Barlas hariç tabii ki

"Ee ne diyorsun sırada ki nişan abinle Nisa'nın olur mu?" dedi Barlas kulağıma doğru, dilimi damağıma vurarak 'cıkladım' ve "Yok olmaz iş." dedim.

"Ne kadar umutsuzsunuz avukat hanım." dedi alayla,

"Hiçte bile polis bey ben gayet de umutlu, neşe dolu ve güzel bir avukatım." dedim egoyla,

"Hukuk okurken pek neşeli hallerine şahit olamadığım için affedin beni majesteleri."

Tamam, birazcık ezberlemem gereken kanunları, hukuk kurallarını ve nicesini görünce sinir krizi geçirmiş olabilirdim. Vizelere çalışırken salya sümük ağlamış sonra gelecekte avukat olacağımı düşünerek gülmüş ve delirmiş, benimle beraber Barlas'ı ve Nisa'yı da delirtmiş olabilirdim.

Ama bu benim güzel olduğum gerçeğini değiştirmez.

"Mehir, Barlas'la konuşmaya mı geldin? Ya sessiz sessiz oturuyorsun ya da Barlas ile konuşuyorsun, sohbete katılsana."

Nisa'nın ikazını duymamla başımı masadakilere çevirdim. Hayır yani banane Eymen'in üniversite anılarından, daha doğrusu 45. kez dinlediğimiz üniversite anılarından.

Ayrıca bu Sinan'ın dik bakışlarından kurtulmak için en iyi yöntem bu, şu an gözleriyle mekik okuyor mesela.

Bir Barlas'a bir bana bir Barlas'a bir bana bir Barlas'a bir ba-

Ay öf yeter!

"Ne bakıyon bilader." desem ki korkmayın demedim, ama deseydim acayip öküzce olurdu değil mi?

Aman be neyse ne!

"Tamam balım, siz beni de alakadar eden bir mevzu konuşun bende katılayım sohbete."

"Bence de artık üniversite anılarını bitirsen mi acaba Eymen." dedi Hale bana katıldığını belli ederek,

"Askerlik anılarım da var isterseniz." dedi Eymen gülümseyerek,

"Ay yok ben dayanamayacağım, gidiyorum." diyerek ayaklanan Ayliz'in kolundan tutarak geri yerine otutturdum.

"Ay hadi oyun oynayalım, yakan top voleybol gibi."

İlay'ın fikriyle kızlar hevesle başlarını sallayarak onayladılar.

"Oynayalım mı? Yoksa dolaşmak mı istersin?"

Barlas'ın sorusuyla başımı bizimkilerden ona çevirdim, aslında dolaşmak daha iyi bir seçenekti fakat Barlas'la dolaşmaya çıkarsam Nisa tabakları üstüme fırlatır.

"Oynayalım bence." dedim omuz silkerek,

"Sen oynayalım diyorsan oynayalım bakalım." diyerek ayaklandı Barlas.

Gülümseyerek kalkmam için elini uzatan Barlas'a gülümseyerek elimi uzattım ve kalktım. Üstümü başımı ellerimle bir silkeleyip bizimkilere döndüm.

Herkes aralarında bir şeyler konuşurken Ceren bizden biraz uzaklaşmış Derin'in ağlamasını dindirmeye çalışıyordu.

Tabii ki de Sinan'a olan kinimi, nefretimi, kırgınlığımı Ceren'e veya Derin'e yansıtmayacaktım.

Ceren ve Derin benim için mahalleye yeni taşınan anne ile kızıydı.

Sinan'da Akay ile konuşmasına son verebilmiş Ceren'in yanına gitmişti.

Çok şükür beyfendi zahmet edebilmişti.

Hayır yani öküz işte, kız bir saattir çığlık çığlığa ağlıyor bu da yeni gidiyor kızınım yanına,

"Yakan top oynuyoruz o zaman."

İlay'ın sesiyle Ceren'den gözlerimi çekip bizimkilerin olduğu tarafa döndüm.

"Herkes tamamladı da sana da uyar mı Mehir?"

Rümeysa'ya kısaca uyar dercesine başımı salladım. Ayliz arabanın arkasından top almaya gitti ve hemencicik topu alıp geri geldi.

"14 kişiyiz, yedişerlik iki grup oluşturalım. Ömer, Barlas, Mehir, Koray, Akay, Ayliz ve ben birinci grup, Sinan, Ceren, Nisa, Eymen, Rümeysa, Hale, Gürkan ikinci grup."

İlay'ın oluşturduğu grupları herkes onayladı, Ceren ve Sinan hariç onlar Derin'i uyutmaya çalışıyorlardı.

Yaklaşık 15-20 dakika sonra Sinan ve Ceren Derin'i uyutup bebek pusetine koymuş yanımıza doğru geliyorlardı.

İlay oluşturduğu grupları Sinan'a ve Ceren'e baştan anlattı, Ceren'lerin de onaylamasıyla önce birinci grup ortaya geçti.

Sinan Nisa ve Eymen tam karşımızda, arkamızda da Ceren, Rümeysa, Gürkan ve Hale vardı.

İlk atış Nisa'dan abime baya sert şekilde geldi. Ama abim polis olmasının da getirdiği çeviklikle toptan kaçmayı başarabildi.

Hemen karşı tarafa ilerledik ve Cerenlerden gelen topla kimse elenmeyince biz yine karşı taraf ilerledik.

Yaklaşık 10 dakika aynı şekilde oynamaya devam ettik sonunda Hale'den gelen topla elendim. Yorulmuştum zaten iyi oldu.

"Ben biraz dolaşmaya çıkkıyorum diğerleri de elenince arayın beni çok uzaklaşmam zaten." dedim ve önce bir bardak su içip yürümeye başladım.

Birazcık ağaçların içinden geçip yürümeye devam ettim, 15 dakika kadar ilerledikten sonra Nisa'nın beni aramasıyla geri döndüm.

"Ablaaa... ablaa."

Bana doğru bakarak bağıran çocukla başımı yerden kaldırdım ve çocuğa çevirdim. "Efendim." dedim naif bir sesle,

"Abla, biri geldi böyle kocamaaan siyah sonra dedi ki bunu o pembeli ablaya ver dedi. Bu seninmiş galiba."

Elime uzattığı kağıtla şaşkınlıkla çocuğa baktım.

"Yüzünü görebildin peki."

"Hayır göremedim ama çoook siyahtı çook." dedi ve ailesinin onu çağırmasıyla bana el sallayıp gitti.

Elimdeki kağıda baktım, bizimkiler bana şaka falan mı yapıyorlardı acaba?

Kağıdı açıp hemen okumaya başladım.

'Saye¹ Saye Saye

Celladın sana o kadar yakın.'

 

BÖLÜM SONU

 

¹Saye; gölge

Bölüm : 21.12.2024 17:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...